30 Kasım 2023 Perşembe

5240

 (27 EKİM CUMA)

Güzel havada artık daha iyi hissettiğime göre annemle bir kahve içebiliriz. Evleri tamir ve dekore etme planlarımızdan bahsedebiliriz, hayat bakalım bizi nereye nasıl yönlendirecek...?

Enneagram çalışmaya başladıktan sonra herkesin tipini fark eder oldum, bugün de dedemin ve eski sevgiliminkini buldum birden. 14 sene evvelki doğumgünü fotoğraflarıma baktım...

5239

 (26 EKİM PERŞEMBE)

Kampta olmasına rağmen beni takip ediyor, bunun bir anlamı var mı?

Bütün gün kızlarla birkaç yıl sonraki hayatımız için para hesabı yapıp bir türlü olduramadım. 

5238

 (25 EKİM ÇARŞAMBA)

Öğleden sonra kızların doktor kontrolü vardı ve korktuğum kadar zor geçti diyebilirim. Neyse ki geride kaldı artık ve akşam bizim burada bir kahve içmek için buluştuk sanghadan arkadaşlarımla. 

Aralarında bir tanesi var; çocuksu saflığı, açıklığı, kapsayıcı hali ne tatlı...

Diğer biri de açık ve dürüst, birleştirici ve çalışkan, düzgün biri her nereden baksan. Yine de sanki bana karşı biraz mesafeli ve bir şeyimden rahatsız gibi hissediyorum. Bir parça yargılandığımı hissediyorum onun tarafından sanki, katı sınırlar çizmek istiyor gibi.

İlişki dinamikleri ve motivasyonlar üzerine biraz kafa yordum buluşma sonrasında.

5237

 (24 EKİM SALI)

İş açısından son derece verimsiz zamanlar geçiriyorum, ama içim çiçekleniyor yeniden. 

Hem satışların düşmesi, hem kira artışının ortaya çıkması hem hastalık ve yorgunluktan kırtulamayışım hevesimi kırıyor. Ama bir yandan sonbaharda ilkbaharı yaşıyorum içimde. 

Takıntılı mı davranıyorum, saçmalıyor muyum? Neden bu kadar eminim hissettiğimden, neden başka her şey önemsiz, gerçekler sabun köpüğü- sadece seninle olmak istiyorum. 

5236

 (23 EKİM PAZARTESİ)

Bizden biraz daha büyük çocuğu olan ebeveyn dostlarımızla sohbet etmek, hem iyi geliyor hem de biraz endişelendiriyor beni-bunu fark ettim. Dün akşamki muhabbetten sonra yine bu ülkede hangi okula çocukları göndereceğiz lafı açıldı, nasıl yetişeceğiz bu masraflara, kızlara nasıl bir ortam sağlayabileceğiz?

Sabah annemle en sevdiğimiz cafeye kahvaltıya indik caddeye, biraz kafa dağıtmak istedim. Hastalığım nezleye çevirdi, yoruldum. Uzandım biraz, çalışamadım. Hiç beklemediğim bir mesajın gelmesiyle yeniden heyecanla doldum: "Ne oldu Ranacım"

Derse ekstra davet edildim, ilginç bir konu işleyecekmişiz, oysa zaten gelecektim. Ama bu ayrıcalığın tadını çıkardım tabi.

5235

 (22 EKİM PAZAR)

Hava yaz gibi, muhteşem. Sergileri gezebilirdim, her şeyi yapabilirdim, ama hastayım.

Gündüz evde kızlarla yalnız kaldım, uyumadılar, yoruldum, sinir oldum. Akşam İngiltere'den kuzenler geldi, yılda 1 defa görüşebiliyoruz ama iyi geliyor. Bizden 2 sene önden giden bir ebeveynin tavsiyesini almak da ayrıca güzel. Keşke daha çok bir araya gelebilsek.

5234

 (21 EKİM CUMARTESİ)

Safinaz ölmüş.

Geve yarısı anneannem banyoda düşmüş.

Kızlarla birlikte annemlere yürüdük akşamüstü, hem bir geçmiş olsun diyelim istedik. Annem çok fena oldu haberi alınca, ağladı. Son derece uyuz bir kediydi Safi, yine de bizim kızımızdı, annemin kıymetlisiydi. Şimdi hiç anlaşamadığı Espresso ile yan yana yatıyor...

5233

 (20 EKİM CUMA)

Hastayım, hafta sonu partiyi erteledim. Yorgunluk üst üste geldi, etrafımdaki özensizlik beni hasta etti sanki... Yardımcı olmasını beklediğim yakın akrabamızın bencilce hareket edişi, bizi hiç düşünmeden kendi programını yapıp bize emrivaki yapışı, torununa ilgisizliği, günlerini oturduğu kanepe köşesinden kalkmadan bomboş geçirmekte ısrarı- hasta etti beni.

Biraz yatakta şiir okudum; Theophile Gautier'i keşfettim. Şimdiye kadar keşke daha çok vaktimi okuyarak geçirseymişim, pas geçtiğim o kadar çok kitap var ki! Listem uzadıkça uzuyor ve ben bunca nefis yazarı, şairi keşfetmemiş olmama üzülüyorum.

5232

 (19 EKİM PERŞEMBE)

Pazara giderken arabayı uzakta bir sokağa park edip sonra da yerini şaşırınca, saçma sapan bir mesafeyi yürümek zorunda kaldık ve yorulduk. Boğazım ağrımaya başladı, sanki hiçbir şey yapmadan gün bitti gitti.

Akşam film festivalinden son seçkimizi görmeye gittik; onun da gösterim salonunu karıştırmışım koştura koştura yetiştik son dakikada. İyice hastalandım artık. Çıkışta kızlara koala ve tembel hayvan silgili kalemler aldık, en azından ufak bir hediyemiz olsun dedim. 

Narsistle Aşk; pek sürprizi olmayan bir filmdi, ama sinema evinde seyretmek güzeldi, yetişmek için acele etmek, Moda'nın ara sokak kedilerine selam vermek, eski evlerin bahçelerine bakmak, bir sonbahar akşamı dışarı çıkmış olmak güzeldi.


5231

 (18 EKİM ÇARŞAMBA)

Sizi etrafta neşeyle dans ederken izlerken, tam şu an Dünya'nın bizden çok da uzak olmayan bir parça toprağında, sizin gibi çocuklar ölüyor. 

Gözlerinizdeki saf neşeyi görebildiğim kadar açık görüyorum başka gözlerdeki acıyı. 

Biraz derine bakın ve göreceksiniz ki Mutluluk, Istırap ile iç içedir- Hayat budur.

Istırap bizim başımıza gelen bir şey değildir, daha çok ne olduğumuza bağlıdır; devamlı büyüyüp gelişen ve değişip dönüşen varlıklar- tabi bir de, ölen.

Size bildiğim her şey söyleyebilirim: zevkte veya acıda kaybolmayın, kendinizi ne keyifte ne ıstırapta kaybedin. Bu duygular ezici de olsa, bu dünyada koşullanmış her şey geçicidir-neyse ki. 

Her ne gelirse gelsin sükunet içinde, onurlu ve metanetli karşılayalım; el ele, kalp kalbe.

Sonsuza dek sizin olan,

Anneniz

5230

 (17 EKİM SALI)

Bugün Cingöz hanım kısırlaştı, hepimiz bir oh çektik. 

Hikayesini düşünüyorum da: ona evde bakan genç bir kız nedense bizim köye açılan bir işletmeye getirmiş ve orada kaçırmıştı onu elinden, sonra bizim siteye sığınmış korku içinde saklanan bir hayalet kediye dönüşmüştü, bir var bir yoktu. Kedisini bulduğumuzu haber verdiğimizde pek de umursamamıştı, nasıl olsa komşular bakıyordu. Cingöz adını da bizim komşu taktı, 2 yılda defalarca doğum yaptı, yavrularının çoğu öldü gitti. Yanına 1 metre yaklaşmak mümkün değildi, sonunda onu yakalamayı başardık ve bugünden sonra artık en azından hamilelik çilesi çekmeyecek. 

Akşam canlı yayında adımı sesinden duymak ve el salladığını görmek çok tatlıydı, yeniden pratiklere motive oluyorum ve hayatımı ele alıyorum.

5229

 (16 EKİM PAZARTESİ)


1 gece istiyorum, seninle Girit'te. 
Hoca ile öğrenci olmayalım,
Bir başkasının sevgilisi ya da eşi olmayalım, 
anne olmayalım, 
adlarımızdan bağımsız,
tanımsız ve sınırsız...
sessizlik içinde yan yana oturalım
sabaha kadar
öyle ki tüm varlığımız pratik olsun




29 Kasım 2023 Çarşamba

5228

(15 EKİM PAZAR)

Sabaha karşı Leyla ağlayarak uyandı, altını ıslatmış, üstünü başını değiştirene kadar bir süre susmadı. 2 gecedir bu yüzden zor geçiyor.

Toplanıp Cingöz'ü alıp çıktık, onu kısırlaştırabilirsek muhteşem olacak, Emirli'deki tek dişli kedi o kaldı. 

Öğlen evden çıktık ve epeydir hevesle beklediğimiz programımıza başladık; önce Atlas'ta aheste akan bir Fin romansı seyrettik: Sonbahar Yaprakları. Festival ortamını özlemişim ; duygusuz kuzeylilerin yavan dünyaları ve dökülen binalarla dolu mahallenin küçük insan öyküleri...

Çıkışta arka sokakta bir bira içmeye oturduk, yeniden öğrenci kafasında olmak ne hoş. Güneş de vurdu, ne güzel bir gün! Kalkıp Beyoğlu kaosuna karışmadan vapura yürüdük, uzun zamandır kalabalıklardan ayrı yaşadığımdan mıdır, bana her yer fazlasıyla dağınık ve özensiz, kirli ve rüküş göründü. Her yer sanki Eminönü olmuş gibi geldi, insanlarıyla birlikte. Yine de denizden İstanbul'u görmek güzel...

Kadıköy'de vegan tantuni yemeye gittik, merak ettiğim bir mekandı ve yediğimiz tabak başarılı olsa da, ortamın rahatsızlığı ve çalışanların suratsızlığı pek memnun etmedi. 2. filmimizden önce Moda'nın yeni moda cafelerinden birine oturduk, tatlı seçtik. Ne yediğimi pek anlamadığım bir tatlıydı ve kahve iyi sayılmazdı-galiba ben artık yaşlandım; bu tip mekanlar sadece instagram için tasarlanmış gibi geliyor!

Almanya'nın Oscar adayı Öğretmenler Odası, ahlaki ikilemleri başarıyla anlatan ve basit bir olay etrafında derinlikli bir kurgu örebilen bence çok iyi bir filmdi. Adeta İran filmlerinden alışık olduğumuz ahlak meselelerine benzer bir konuyu işliyor: idealleriyle sistem arasında sıkışan bir öğretmen...


5227

 (14 EKİM CUMARTESİ)

Emirli'ye geldik, yorgun hissettiğim bir gün ve kızların öğlen uykusunda pek bir şey yapamadım. 

Gündemimize oturan kira uyuşmazlığı meselesinin düşündürdükleri; iş modeli ve yaşam tarzı değişikliği fikirleri zihnimin en büyük meşguliyeti bu aralar. Göztepe'ye taşınmak, Emirli'de yaşamak, belki ülke değiştirmek, bu durumda kızların kreşe başlaması, benim işimin nasıl devam edeceği, hayatında neye ne kadar vakit ve enerjimi ayırmak istediğimle alakalı sorgulamalara girdim, çıkamadım.

5226

 (13 EKİM CUMA)

Sonbahar hissiyatı ilk defa bugün geldi, havaya bir güz kokusu, rengi düştü...

Romantik bir gün geçirip akşama kadar sakin bir cafenin arka masasında kahvemi içip kitap okumak isterdim, ama onun yerine dükkanımın geleceği ve değiştirmem gereken iş modelim üzerine kafa yordum.

5225

 (12 EKİM PERŞEMBE)

Bu sabah komşumla kedi kısırlaştırma operasyonumuz var, erkenden buluşup kediyi götürüyoruz. Burası bir barınak, ama tabi ülkemiz koşullarında en iyilerinden biri herhalde, gördüğümüz kadarıyla. Yine de o kafeslerde kapalı neşeli ve canlı varlıkların gözlerindeki küskünlük mahvediyor beni.

Kedimiz hamile çıktı, elimiz boş geri döndük. Yavruların doğacağı varmış. Kahve içmeye, bir başka arkadaşımın  mahalledeki yeni mekanına oturalım dedim. Komşum çok tatlı ve candan biri, iyi zamanlarında eğlenceli, zeki, sohbeti dolu. Kötü zamanlarında fazlasıyla kendine güvensiz, sürekli şikayet eden birine dönüşmüş buluyorum. Keşke kendisi üzerinde çalışmaya başlaması için ona yardım edebilsem, ama insan kendisi istemeden hiç bir şey olmuyor. 

Akşam Ahlat Ağacı'nı seyrettik, geçen haftadan sonra Nuri Bilge'nin kaçırdığımız filmlerini de izlemek istemiştik. Tabi kızlar geç uyumaya başladıkları için, 3 günde ancak bitirebildik ve biraz kopuk oldu. Entelektüel ve dokunaklı diyaloglar, bu adamın filmlerinin kilit taşı-şahane görsel karelerden sonra tabi...

5224

 (11 EKİM ÇARŞAMBA)

"Kaybedilen anlam" diye adını koydum bu sabah meditasyonda, hasretini çektiğim şeyin.

"Anlam bulunur, kaybedilir, sonra tekrar bulunur." dedi bir varoluşçu psikolog. 


5223

 (10 EKİM SALI)

Birkaç aydır sadece ıstırapla dolu gibi görünen hayat, sanki biraz açılıyor bu ay, hızlanıyor. 

Yeni modeller üzerinde çalışıyorum, kızların partisi için planlar yapıyorum, ertelediğim bazı angarya işleri hallediyorum... Bir tür uykudan uyanır gibi içim.

5222

 (9 EKİM PAZARTESİ)

"Gülün görkemli açılışıdır Galib, izleme arzusu bahşeden

Her renk ve her durumda, açık olmalıdır gözler görmek için"

28 Kasım 2023 Salı

5221

(8 EKİM PAZAR)

Kuru Otlar Üstüne, Nuri Bilge'nin en severek izlediğim filmi olabilir. 

Mahrem ve gerçek anlar, cesur duygular...

Çay içmek isteyerek, karlı manzaraları gözümüzün önünden götürmeyerek çıktık sinemadan. 

Birinin seni eve şarap içmeye davet etmesi, yemek hazırlaması, dikkatle dinlemesi çok cazip bir şey. Sadece onun fikirleriyle ilgilendiğin için gözlerine bakarak dinlemek, birinin yüzünü tutup seni bilerek isteyerek öpmesi çok güzel bir şey...



5220

 (7 EKİM CUMARTESİ)

Bu hafta sonu bir şey paylamadan, kendimize de vakit ayıramadan ve rahatlayamadan geçti.

Vera iki kere kriz geçirdi; aslında parka gittik ve çok mutluydular, ama bahçeden eve girmek istemedi ve ağlamaya başladı. Öğlen uykusu gecikince bez değiştirmek üstünü çıkarmak büyük meseleye dönüştü, sonunda bizim yatağımızda çıplak uyuya kaldı. Sürekli düşmesin, üşümesin diye çıkıp onu kontrol etmekten ben de rahat edemedim aşağıda. Yatağına yatırırken ağlayınca leyla uyandı, neyse ki tekrar uyudu ve çok geç kalktı. Akşam yemeğinden sonra da kendi aralarında oynarken bir sebepten ağlama krizine girdi yine, ben sabrımı yitirdim. Ufak dozda da olsa şiddet sayılacak bir hareket yaptım ve Leyla'nın yumuşacık kalbini kırdım. İçime işledi, özür diledim.

Zor bir akşamdı, daha da zorlaştı. Bu sefer de kendisi için hiçbir şey yapamadığını haykıran öfkeli bir partnerle yüzleşmek zorunda kaldım. İçinde bir şeylerin öldüğünü, sadece görevlerini yerine getirdiğini söylerken benim de içimde bir şeylerin öldüğünü hissettim. Kırıldım, soğudum.

5219

 (6 EKİM CUMA)

Çok zorlayıcı bir gün, gerçekten.

Akşamüstü Emirli'ye giderken otobanda orta refüjde bir yavru kedi gördüğünü söyledi Hakan. İçimize oturdu tabi, oradan nasıl kurtulacak, mümkün değil gibi. saatlerce bununla uğraştık; trafikte kediyi tekrar görebilmek ve emin olmak için geri döndük, belediye, itfaiye ve trafik ekiplerine ulaştık. Sosyalmedyadan duyurduk ve hayvan kurtarma gönüllülerini seferber ettik, ama kimse ne ölüsünü ne dirisini bulamadı. Bir hayal miydi, bilemiyorum, umarım öyledir...

Çaresizlik, bu hayatı yaşıyor olmanın ıstırabı üstümüze çöktü akşam. Ev sahibimiz ile kira uyuşmazlığı davasına gitmemiz, iş yeri kirasının 4 katına çıkarılmak istenmesi, hepsi bir araya geldi bu ay. Yazdan beri yaşadığım olumsuzlukların sonunda buraya geldik. Giderek İstanbul'da yaşamak imkansızlaşıyor sanki, öyle hissediyorum. Geleceğin belirsizliği, giderek sıkıştıran koşullar beni fazlasıyla geriyor. 

3 tane evimiz var ama hepsinin büyük tadilatlara ihtiyacı var, hepsi konforsuz ve dağınık, iyi bir yardımcıya ihtiyacımız var. 

Bütün bu kaygıların üzerine akşam lavabonun altından 1 kova su akmış, 2 saat uğraştık temizlemek için.

5218

 (5 EKİM PERŞEMBE)

Akşam kızlarla ilk defa bir düğüne katıldık, çok komikti. Güzel güzel giyindiler, insanlardan biraz ürktüler, ama sonra hoşlarına gitti. En çok da denize bakmaktan keyif aldılar, balıklara ekmek attık birlikte boğazda. Tatlılıklarıyla herkesi güldürdüler, bir kez daha onların varlığının nasıl harika olduğunu hissettim- çok şanslıyız! 

5217

 (4 EKİM ÇARŞAMBA)

Sıçipık bey kısırlaştı, öyle tatlı bir kucak kedisi oldu ki! 

Kızlar için nasıl bir doğum günü yapalım diye konuşuyoruz bu aralar hep; keşke daha çok şey planlayabilseydim. Bazen, hatta çoğunlukla, kızların bizden daha iyi ebeveynler hak ettiklerini düşünüyorum. Onlar için rutin bakımlarının dışında fazladan pek bir şey yapamıyoruz bile.


5216

 (3 EKİM SALI)

Son 2 haftadır pratiklere ara verdim, senden uzaklaştım, sosyalmedyaya pek girmiyorum, aramızdaki bağı hissetmiyorum. Bilerek yapıyorum bunu; başka seçeneğim kalmadı sanki, küskünüm. 

Ama rüyalarda beraberiz.

İnzivadayız, herkesin arasında bir an elimi tutup ıssız bir yere çekiyorsun beni. Alt kata iniyoruz, daha alta, bir kat daha... Sanki eski İtalyan taş bir avluda beyaz örtülü birkaç masası kurulmuş bir restorandayız. Garsonlar hazırlıklara koştururken etrafımızda, bizi görmüyor gibiler. 

"Kaçma" diyorsun, ben öfkeliyim, kırgınım, kabullenmiyorum. Kimseyi umursamadan sarılıyoruz ortada, sahnenin tam ortasında gibiyiz ikimiz, ışık yalnız bizi aydınlatıyor. Gözlerimi yumup kendimi kollarına bırakıyorum-büyülü bir an... Tüm vücudum yaprak gibi titriyor senin varlığınla.

5215

 (2 EKİM PAZARTESİ)

Uzun zaman sonra işlere yeniden konsantre olabiliyorum. Eminönü alışverişine çıktık bugün. Eylül ayı seyahat ve Espresso'nun kaybı ile geçti, artık biraz işlerime dönüyorum.

5214

 (1 EKİM PAZAR)

Sonbahar geliyor artık yavaştan; Emirli'de bugün nevresimleri değiştirmek, yemek yapmak ve evi temizlemekle geçti. Kızların doğum günü için heyecanlıyım!

24 Kasım 2023 Cuma

5213

 (30 EYLÜL CUMARTESİ)

Aslında, inzivaya gitmemeye karar verdiğimde bu ay sonunda bir plan yapmayı istemiştim; belki bir gece otelde kalabilir, ertesi sabah adada güzel bir kahvaltı edebilirdik... Ama planlayamadık ve özel bir şey yapamadık. Emirli'de bir şişe şarap açtık, kızlar uyuduktan sonra içtik. Sıradan akşamlar da güzeldir...


5212

 (29 EYLÜL CUMA)

Yine hastalandığım için defile davetini reddetmek zorundayım, tüh! Bir türlü buluşmayı ayarlayamadık arkadaşımla. 

Eylül ayı zaten başı sarsıcıydı, sonu da seyahatle geçti. Hırpalayıcı, şoke edici haberler aldığım bir ay oldu. Yine de sonbaharı karşılamak güzel...

5211

 (28 EYLÜL PERŞEMBE)

Bugünü de kendime bir kıyak geçerek geçirdim; işlerimi erteliyorum ama biraz keyif almaya ihtiyacım var. Güzel bir sonbahar günü, annemle caddeye inip önce kahve içtik. Daha kaç kere bunu yapabileceğiz? Bunu hatırlayarak, her fırsatı değerlendirmek istiyorum birlikte.

Venedik atmosferinde geçen eğlenceli bir cinayet filmi seyrettik, öyle kasvetli ve yağmurluydu ki, çıkışta havayı fırtınalı bekledik. Ama son bahar güneşi ışıl ışıl parlıyordu. 

5210

 (27 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Bugünü kendime bakım için ayırdım, sonra arkadaşımla kahvaltıya gittim Yeldeğirmeni tarafında bir yere. Yaşadığım hüznü, ayrılık acısına benzer buruk hissi biriyle paylaşabilmek iyi geldi. Ama döndükten sonra hastalandım, zaten Eylül ayını bir gün iyi iki gün hasta geçirdim.

Akşam derse katıldım ve ölüm meditasyonu yaptık, bu bomboşluk hissi çok rahatlatıcı, özgürleştirici...

5209

(26 EYLÜL SALI)

Önümüzdeki sene için Hindistan&Nepal gezisi düzenlediklerini öğrendim, ne güzel olabilirdi... ama iç çekerek reddetmek zorundayım. Hem malum sebepten; hem de kızlar bensiz 12 gün duramazlar.

 Bebekken daha kolaydı sanki, belki de ifade edemiyorlardı kendilerini, 2 yaşa yaklaşırken istekleri, istemedikleri fazlasıyla net ve belirgin. Bana daha düşkünleştiler gibi son zamanlarda, hem ilişki kurabildiğimiz için mutluyum, hem de başka şeyler yapmakta zorlanıyorum. Bu sene benim için sanırım en sıkıntılı zamanlar, daha sonra kreşe başladıklarında hayatım bir düzene oturacak.

5208

 (25 EYLÜL PAZARTESİ)

Tam 1 yıldır içimde kıpır kıpır kanat çırpan küçük mavi kuşu saldım bugün...

...

There's a bluebird in my heartThat wants to get out but I'm too toughI say: "Stay in thereI'm not going to let anybody see"

5207

 (24 EYLÜL PAZAR)

Kızlar Arturlu teyzeler arasında iyice meşhur oldular, sezon sonu kalabalık da olmayınca tabi plajda dikkatleri çekiyoruz. 

Burada sürekli yaşamanın hayalini daha fazla kurmaya başladım bu aralar; İstanbul'dan uzaklaşınca hemen gerçek hayatın ritmine alışıveriyor insan, sessizleşiyor, telaşsızlaşıyor. Evde birkaç tadilat yaptırmamız lazım, ondan sonra daha konforlu hale geldiğinde belki birkaç sene içince bir kışı burada geçirmeyi deneyebiliriz...

5206

 (23 EYLÜL CUMARTESİ)

Aranızda olamasam da, beni takip ettiğini biliyorum. Yan yana olamasak da, bir gün yeniden bir araya geldiğimizde aynı ışığın parlayacağını biliyorum. 

Bu birkaç günlük tatilimizde kızlarla fazla zorlanmadık, sadece evi temizleyemedik. Deniz kenarında dalga seslerini dinleyerek oturmak, biraz kitap okumaktan ve kedileri sevmekten başka bir şey yapmamak ne güzel... Burası bize ev oluyor ve ne kadar teşekkür etsem az.

5205

 (22 EYLÜL CUMA)

Sabah yine Karaağaç pazarına gittik, burayı çok seviyorum. Eczanede eski usul ilaç hazırlattık, zona tedavisi için. Bu kadar strese sokan nedir bizleri?

Deniz dalgalı ve serindi, giremedim, ama sahilde olmak güzel. 

Bugün gelen bir playlist bana buruk hissettirdi, sanırım uzaklaşmanın pik yaptığı dönemdeyim. Hem geçen Kasım'da olanı hatırlattı, hem de onun yeni başka şeylerle dolan bir dünyası olduğunu ve benim bu dünyanın dışında kaldığımı hissettirdi. Dersleri ve mantraları ben de takip edeceğim elbette.

Akşam yatarken Dorian Gray okudum ve bu yaşıma kadar bu harikalarla dolu sürprizli yazarın sarkastik dilini nasıl pas geçtiğime çok hayıflandım.

5204

 (21 EYLÜL PERŞEMBE)

Bütün gün angarya işlerle uğraştım; akşamüstü hazırlandık yola çıktık. Artur'a geldik kızlarla ve yol rahat geçti akşam.

Buranın havasını özlemişim, sessizliğini...

5203

 (20 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Geve sıkıntılı düşüncelere kapıldım, uyuyamadım. 

Evliliğimize yatırım yapmayı ne zaman bıraktık biz tam olarak? Ve neden, sahiden? 

Yıllar önce ihtiyaçlarımı karşılıyordu belki, ama şimdi bambaşka bir durumdayız ve ben etrafımda farklı bir çevre istiyorum. Kendini unutmuş, hayatla bağını koparmış insanlar değil; yaşama tüm varlığıyla dahil olan, kendinin en güzel versiyonunu sunan insanlarla dolu bir çevre...

5202

 (19 EYLÜL SALI)

Herkes gidiyor ben gitmiyorum kampa sanki, önceden gidemeyecek olan arkadaşlar da bir şekilde ayarlamışlar. En çok bu hafta zorlanıyorum, kendimi geride kalmış hissediyorum. 

Ailem, kızlar ve evimde olmak bana yetsin istiyorum; yatırımı yakınlarıma yapmak ve hayal kırıklığına uğramamak-ama bir yandan hala hayallere tutunuyorum. 

5201

 (18 EYLÜL PAZARTESİ)

Abisi vefat eden arkadaşımı aradım, biraz da çekinerek doğrusu, çünkü pek samimiyetimiz yok aslında. Ve ölüm fazlasıyla intim bir hal, yas tutan için.

Ama konuşma gayet yakın ve samimi geçti, arkada kalan kız çocuğuna elinden geldiğince iyi bir amca olmasını öğütledim.

21 Kasım 2023 Salı

5200

 (17 EYLÜL PAZAR)

Aslında son 2 haftadır ne kadar zorlandığımı ve adım adım buraya nasıl geldiğimi çok iyi görebiliyorum. Eylül'ün ikinci yarısını kaçırmak istemiyorum. Elimdekilerin kıymetini bilerek mutlu olmayı deneyeceğim.

Bugün interneti hiç açmadım, lutenitsa yapmaya başladık ve kızlarla parkta eğlenceli zaman geçirdik.

5199

 (16 EYLÜL CUMARTESİ)

Erken uyanınca meditasyona oturdum, zaten gece iyi uyuyamadım. Sevgilimden ayrılmış gibi hissettiğimi fark ettim.

Biraz toparladım etrafı ve yine Emirli'ye gittik. Bahçede kızlarla anneannemin birlikte güzel vakit geçirmelerine seviniyorum. Komşumuzun yeniden ameliyat olacağını öğrendik ve ona metta göndereceğim yine.

Öğlen kızlar tam 1 saat yataklarında kudurup asla uyumak bilmeyince aşağı indirim yemek yedirmeye çalıştım. Yemeyi reddettiler, sabahtan beri çok zorlandığım için öfkelendim ve her şey daha kötü oldu. Fazla cezalandırıcı konuştum, Vera ağladı, sakinleşene kadar uzun sürdü. Yönetemedim ve yalnız kaldığımı hissettim. 

Eylül çok zor başladı; Espresso'nun ölümü, bir sağlık sorunu, işin durgunlaşması, kızların 2 yaşa yaklaşması, içinden çıkamadığım duygusal ikilemler ve canımı yakan hasret... Baş edemedim ve eski alışkanlıklarıma dönmek istedim bu akşam, kendimi uyuşturmak için.

5198

 (15 EYLÜL CUMA)

Birkaç gündür sinsi ve pis bir ağrı çekmekteydim, dün gece iyice zorlamaya başladı beni ve sonunda bugün doktora gittim. Tahmin ettiğim gibi bir teşhis kondu, sebebi belli değil, ama basit bir tedavisi var sayılır. 

Sangha buluşmamız iptal oldu, hastaneden eve döndükten sonra ev temizliği işlerine ben de karıştım ve hiç çalışamadım, acayip sinir oldum. Anlamsız bir gün geçirmişim gibi bomboş hissettim akşam geldiğinde.

5197

 (14 EYLÜL PERŞEMBE)

Anneme uğrayıp ondaki malzemelere göz attık bugün birlikte, yeni modeller planladık, umarım bu hevesimi kaybetmeden hepsini realiteye geçirme şansımız olur. Birden 100lerce fikir geliyor çünkü aklıma, ama çıkarana kadar unutuluyor bazen. Mecburen atölyenin de zamanlamasına bağlıyım.

Akşam Kadıköy'de birer bira içmeye oturduk; dışarıda içmeyi özlemiş olsak da, gençliğimizdeki kadar keyif vermiyor artık, mekanların lakaytlığı tatmin etmiyor. Ardından sinemaya gittik; Victorian havasına bayıldığım, ama pek bir yere varmayan bir anne-kız öyküsü izledik. Böyle bir evde bir gece kalsak, yatakta mavili porselen takımlardan çay içsek...


5196

 (13 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Bu akşamki derste bir başka arkadaşımızın abisini ani bir kaza sonucu kaybettiğini öğrendik-bu aralar herkese bir şeyler oluyor sanki. Bir zorlayıcı telefon konuşması daha beni bekliyor.

Dükkanda daha fazla vakit geçirmeye başladım bu aralar, yazın ardından yeni tasarımlara odaklanabildiğim bir döneme giriyorum; heyecanlıyım, yapmak istediğim çok şey var!

5195

 (12 EYLÜL SALI)

Güne yoga ile başladıktan sonra ilk iş, beni kahreden bir olay yaşamış olan Aydınlı gruba destek göndermek istedim. Dağlarda besleyip baktıkları köpekleri zehirlenen insanlara biraz olsun yanlarında olduğumu göstermek istedim. Bir de, babasını kaybeden arkadaşımı aradım, zorlayıcı bir konuşmayı yaptığım için memnun oldum. Akşam meditasyon sırası bendeydi.

5194

 (11 EYLÜL PAZARTESİ)

Sıradan pazartesiler güzeldir: kızları parka çıkardığımız, banyo yaptırıp kek pişirdiğimiz pazartesiler, annemle kahve molası verdiğimiz, market alışverişinden sonra haftalık yemek planı yaptığımız pazartesiler güzeldir.

20 Kasım 2023 Pazartesi

5193

 (10 EYLÜL PAZAR)

Biraz daha iyiyim. 

Başka bir yerde olmak istemezdim, burada olmayı seviyorum. Sahip olduğun şeyleri istemek; işte en büyük olgunluk.

Kızlar parkta çok eğlendi, akıllı konuşmaları beni çok mutlu ediyor. 

5192

 (9 EYLÜL CUMARTESİ)

Bu sene lutenitsa yapabilecek miyiz? 

5191

 (8 EYLÜL CUMA)

Alışveriş yaparken aslında ürünü değil, özlem duyduğumuz hissiyatı satın alıyoruz. Ben mesela bugün dostlarla keyifli bir sofra hayali kurdum ve bir masa örtüsü beğendim. Kıyafet alırken de, kendimi güzel hissedeceğim zamanları düşlüyorum aslında. 

Bu hafta nezleyim, kahvaltıdan sonra biraz dinleniyorum, geceleri pek rahat uyuyamıyorum. 

5190

 (7 EYLÜL PERŞEMBE)

Yine yeniden senle doluyum; uykuya yatarken, uyanırken... Dünden beri hastayım, yorgunum. Kitap okudum, Osokin'i bitiriyorum, işler birden durdu 2 haftadır, gerginim ben de, kendimi veremiyorum.

5189

 (6 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Dün akşamki derste sayımı anlatırken beni mi düşünüyordun acaba? Arkadaşlar beni hatırladıklarını yazdı sen anlatırken, gülerek dinledim. Sahiden nasıl pas geçmişim bu zamana kadar bu öğretiyi ve nasıl bu kadar beni anlatıyor?

Gece uyuyamadım, karmaşık duygulara kapıldım, Espresso'yu hatırladım, Vera uyandı, sabaha karşı yatağa getirdim ama hiç durmadı, geri götürdüm, sonra kapı ziliyle kalktım. Boğazım ağrımaya başladı, kızlara kahvaltı hazırladıktan sonra biraz kitap okuyup huzursuz bir uykuya daldım.

Öğleden sonra cesaretimi toplayıp seni aradım, sesini duymak ve yaşadıklarımı anlatmak istiyordum. Doğum gününü yine sarkastik tavrımla kutladım, çok yaşlandınız artık, diyerek. Sana doğru görüşle geçecek bir yaş diledim, anladın mı?

Konuşmak kendimi yeniden iyi hissettirdi, adımı sesinden duymak: "Ranacım"

"Neyse ben sizi meşgul etmeyeyim, şampanyanızdan alıkoymayayım."

"Yoo evde tek başına evde oturuyorum, nereden çıkardın onu?" 

"Ah! Öyleyse ben sizin şerefinize açayım bir şişe, şu an tam karşımda duruyor."

"Aç!"

"Ama öyle moralsizim ki..."

Aslında kedinin ölümü ardından oturduğum meditasyondaki bilinç kaybımı tam anladığını sanmıyorum. Belki başka zaman, baş başayken anlatırım... 

5188

 (5 EYLÜL SALI)

İçimde kasvetli bir hüzün var; beni en çok heyecanlandıran şey elimden kayıp gidiyor sanki.

Doğum günün için nasıl hayaller kurmuştum... Seni bir daha ne zaman görebileceğim?

Benim istediğim her şeyi bir başkası yapıyor seninle sanki, hiç kolay değil seyretmek, hasetlenmeden, sakin kalarak, saklanmadan...

Biliyorum; benim şu anki hayatımda sana açabileceğim alan yok, önceliğim kızlara iyi bir anne olabilmek. İşimi yapmak, düzenimi oturtmak ve biliyorum ki hayat değişir. 

5187

 (4 EYLÜL PAZARTESİ)

Kalbim kırık, küskün hissediyorum.

Espresso'nun eski fotoğraflarına baktım, suçlulukla ağladım. Onu veterinere 3-4 günlüğüne bırakırken içimden geçmişti ya kaybedersek diye, yine de beklemiyordum hiç. Bu kadar zaman dayandı, yavaş da olsa iyileşiyor sanıyordum. Bizden ayrı, kafeste öldüğüne çok üzüldüm. Vedalaşırken bizi beklemesini, mamasını yemesini tembihlemiştim ve gözlerimin içine bakmıştı anlar gibi. Son bakışmamız kalbimde kaldı.



18 Kasım 2023 Cumartesi

5186

 (3 EYLÜL PAZAR)

Dönüş yolu beklediğimden çok daha kalabalıktı, sanırım okulların açılması öncesine denk geldiğimiz için. Leyla kustu, Vera ağlama krizine girdi, sanıyorum midesi bulandı ve biz kenarda durdukça yol uzadı da uzadı. Üstümüzden geçen uçaklara bakınca ancak susturabildim kızları.

Akşam veterinere Espresso'yu sormaya gittik, dün gece ölmüş.

5185

 (2 EYLÜL CUMARTESİ)

Öğlene kadar kendime gelemedim, ölümüne yorgunum, her yanım ağrıyor, dayak yemiş gibiyim. Hava kapalı, rüzgarlı, yağmur çiseliyor. 

Kendimi birazcık daha normal hissedebilmek için yataktan çıkardım, kedi ve köpeklere mama dağıtmaya çıktık, arabayla koyları dolaştık. Yavru köpekleri beslerken aklımız onlara takıldı, onları kışın nasıl burada bırakıp gideceğiz? 

İçimden hala atamadım dünkü olayı, hem kedinin ölümünün her saniyesini hem de ardından karanlığa düştüğüm o ürkütücü deneyimi. Nefeslerim sakinleşmedi daha, akşamüstü Ayvalık'a gidip komşumuzun baktığı kediyi veterinerden aldık. Dönerken onu da götüreceğiz arabada, bildiğim en hızlı iyileşme yöntemi bu: başkalarına yardım etmek. 

Çamlık'ta bir bira içerken "Eylül ne güzel" diye düşündüm, "ve hayat ne hüzünlü"


5184

 (1 EYLÜL CUMA)

Bugünü nasıl yazacağımı bilemiyorum, bir süredir belki yazmayı ertelemem bu yüzden. Şimdi deneyecek cesareti buldum:

Akşam kızları uyuttuktan sonra fenere yürüyelim dedim, benim için bir ritüeldir her sene...

Bu akşam da mama dağıtarak yürüdük, fenerin oraya çıkıp geri döndük, tenis kortlarının yanından yürüyorduk ki, o anda bir kedi tam önümüzden yola çıktı. Hatta çıkacakmış gibi yol kenarına gidip duraksadı, dönüp bize son bir bakış attı, sonra yola fırladı ve gelen arabanın altında kaldı.

Her şey gözümüzün önünde öyle birdenbire oldu ki inanamadım, göz göre göre oldu, yine de hiç beklemiyordum. Araba geçip gittikten sonra boynu dönmüş, kasılmış bir halde yerde titreyişini gördüm, zihnime nakşeden ölümünü seyrettim. 

Elbette durmadık, kediyi yerden alıp kucakladık, yanımıza gelenlerden yardım istedik, veterineri aradık, ama kedi elimizde son nefesini verdi. İnsanlar öfkelendi, çocuklar güldü, kimisi tiksintiyle baktı. Çaresizlikle sinirlenip elindeki bir şeyi fırlatan, arabanın arkasından bağıran oldu. Tüm bunların ortasında ben sessiz kaldım- bunların anlamı yoktu onun için artık, birkaç adım yürüyüp kenardaki banka oturmak istedim.

Gözlerim hafiften kararmaya başlamıştı, birden midem bulanıp başım dönmeye başladı. Meditasyona oturdum; gözlerimi kapatıp nefesime odaklandım, sırtımı dikleştirdim. Ağır çekimde sanki bütün duyularımın benden uzaklaşmasını seyrettim; kulaklarım uğuldamaya başlayıp sonra duymaz oldu, gözlerim kapalıyken sanki içsel gözlerim de kapandı, zifiri karanlık oldu. 

Ölüm böyle bir şey olacakmış demek, diye düşündüğümü hatırlıyorum en son- sonrasını hatırlamıyorum. Bayılmışım.

Tamamen karanlık dediysem, aslında bir izleyen vardı yine de. "Ben" den öte bir "ben" sanki bir yere gitmiştim, başka bir zamanda veya yerde gördüm kendimi. Yalnız değildim, birkaç kişiydik ve sanırım bir kayığa binmeye çalışıyorduk aceleyle, sırtımızda pelerinlerimiz vardı ya da belki hepsini sonradan uydurdum-bilmiyorum.

Ayılışımı hatırlıyorum; doğumdan sonra narkozdan uyanır gibiydi, ya da belki fazla şarap içtiğim gecenin ardından olduğum gibi. Nerede ve kim olduğumu hatırlayamayarak açtım gözlerimi, tam kendimde değildim henüz. Yavaş yavaş görüşüm ve duyuşum geri geldi, terlemiş olduğumu fark ettim, düşmüş olduğumu anladım, yuvarlanmış olduğumu idrak ettim. Saçlarıma otlar karışmış ve tek omzum çizilmiş, kalçama doğru bacağım ezilmiş, çeşitli yerlerim ağrıyordu. Sol kulağımda kesilmiş gibi yakıcı bir acı vardı ve çınlıyordu. Normalmiş gibi ayağa kalkıp yürümeye başladım eve doğru; sanki kusacak ya da altıma kaçıracak gibiydim. Kedinin öldüğünü hatırladım.

Yatağa girerken tir tir titriyordum hala, rüyalarımda bile kendime gelemedim.

5183

 (31 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Birden buraya adapte olmak ne güzel, sanki hep buradaydık gibi... Yaz sonu havası hafif serin ve plaj yarı yarıya boşalmış, harika! Bu kez kızlarla başbaşayız, kedileri anneme bıraktım. Sahilde onlar uyurken Osokin'i okuyorum, gerçekten sevdim bu kitabı ve şimdiye kadar  radarımdan kaçan yazarların çokluğuna şaşırıyorum. 

Vera denize girerken stres yaşıyor; hem sürekli suya girmek istiyor hem de ayaklarını sokunca rahatsız olup hemen çıkıyor. Kıyı boyunca yürüyüp tekrar tekrar iskeleye çıkıp iniyor, bir türlü rahatlayıp kendini bırakamıyor. Masmavi kocaman bir denizanası gördük bu sabah, burada ilk kez karşıma çıkıyor.

5182

(30 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Bugün yolculuğa çıkıyoruz; hazırlık, Emirli'ye uğrama, yola mola, Artur'a varış, yerleşme, temizlik...



10 Kasım 2023 Cuma

5181

 (29 AĞUSTOS SALI)

Hayatıma kaldığı(m) yerden devam etmek zorundayım, işte yeniden ayağa kalkıyorum bugün.

Hava da en azından sabahları ve akşamüstleri biraz serinledi, Eylül'e giriyoruz. Eylül'de inziva fikrini tamamen kapattım; işimle ve kızlarla ilgilenmek istiyorum. Birkaç günlüğüne Artur'a gitme fikri de hoşuma gidiyor, akşamları daha erken yatıp biraz kitap okumaya vakit ayırabilmek istiyorum.

5180

 (28 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Dün tam bir katatoni haline girmiştim, hiçbir şey yapmadan sadece oturdum kaldım. Kolumu dahi kıpırdatmak için enerjim, isteğim yoktu.

Gece vakti yarıda bıraktığım filmi bitirdim ve Julia ile Joanne'in düet yaptığı parçada ağlamaya başladım. Nasıl da denk geldi, tam içinden geçtiğim ruh haline... Uzun zamandır kenarından geçmediğim bir düşüş yaşadım, rüyamda bile hüzünlü ve terk edilmiş hissediyordum. Neden benim bütün yakın ilişkilerim bitti? Sadece kızlara sarılmalıyım mutlu olmak için...


5179

 (27 AĞUSTOS PAZAR)

Öfkeden kendimi kaybettim dün ve büyük bir hayal kırıklığıyla baş başa kaldım ardından.

Fırında unutulup bozulan mantarlardan dolayı azarlanmayı kaldıramadım  ve nefret ettiğimi hissettim. Bu aile için harcadığım zaman ve emek, yaptığım onca şey görülmüyorken tek bir hatamdan ötürü eleştirilmeye tahammül edemedim. Kendimi savunmaktan öteye geçtim, duramadım ve çirkin sözler de sarf ettim. Hayatımın ne kadar zor olduğunu en iyi bilen en yakınımdaki kişinin takındığı bu anlayışsız tavır korkunç bir haksızlık gibi geldi bana. Hatırladığımda hala yakıcı bir öfkeyle doluyor içim...

Emirli'nin hiç keyfini çıkaramadım, zihnimdeki ses hep bu olayı tekrarlıyordu, böyle biriyle yaşamaya devam etmek kendime haksızlık etmek demek, diyordu.

Annemin bezgin ve pasif agresif hali de üstüne tuz biber ekti; elbette onun da zorlandığını ve kendi için yaşamadığını biliyorum. Kızlara bu şekilde davranmamak için ileride çok dikkatli olmama lazım, birine verdiğin yardımın karşılığı bu olmamalı. 

9 Kasım 2023 Perşembe

5178

 (26 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Zihnimi anda korumakta zorlanıyorum. Kızlardan önce uyanıp yoga yapmam gerek, ama yoruluyorum. Akşam kızların uyku saatini 9a çekmem lazım, ama beceremiyorum. Sosyal medya kullanımımı azaltmak ve saçma şeylerle oyalanıp vakit kaybetmeye son vermek istiyorum.


5177

 (25 AĞUSTOS CUMA)

Bir arkadaşımla kahve içmeye vakit ayırabildiğim için alkışı hak ettim bence. Sanghadan birileriyle bir araya gelmek iyi geliyor bana, sanki tazeleniyorum. Eylül kampı hakkında konuştuk; benim gitmem çok zor görünüyor, hem kedilerin veterinere götürülüp getirilmesi gerek, hem de kızlar bana fazla düşkün oldular. Kimseye bu kadar işi yükleyemem, aklımda bu konuya bir nokta koydum artık.

Aylar sonra bu sabah yoga yaptım; bedenime daha iyi bakmak istiyorum gerçekten. 

Bu inzivaya gitmemek beni biraz geriyor; gitmek ayrı meydan okuma, gitmemek ayrı... Motivasyonumu yüksek tutmalıyım, pratiklerden uzaklaşmamalıyım.

5176

 (24 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Bu akşam sahilde sangha buluşması vardı, gidemedim, Artur'a gitmeden önce boyamam gereken siparişlerim var. Her istediğimi yapamıyorum ne yazık ki.

Leyla ne kadar uyumlu, oyuncaklarını paylaşan, tatlı bir kızsa Vera'nın davranışları bir o kadar sinir bozucu geliyor bana bu aralar. Ona daha şefkatli yaklaşmanın yollarını bulmam lazım. 

Birkaç aydır yogaya vakit ayıramıyorum ve omzum tutuk, geri dönmek istiyorum, ama sabah rutinim zaten haraketli. Hiçbir şeye yetişemediğim hayatım, merhaba!

2 Kasım 2023 Perşembe

5175

 (23 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Bugün berbat bir gün geçirdim; sıcaklar geri geldi ve ben eski verimsiz alışkanlıklarıma geri döndüm. Akşamları kızlarla yalnız kaldığım için yorucu ve kaotik oluyor, bezgin ve tahammülsüz hissediyorum. Yemeklerini hazırlamak, yemeyince başka bir şey yapmak, bulaşık kaldırmak, ortalığı toplamak, bez değiştirmek, yatırmak, su dökülünce çarşafı değiştirmek, ağlayınca kucağa almak-hiç bitmiyor.

Kitap bile okuyamadan saat 10 oluyor ve ben meditasyona oturacak gücü kendimde bulamıyorum. Artur'a bir daha gitmeyi çok istiyorum, ama kedileri kim veterinere götürecek? Kampa da gitmek istiyorum, ama ayarlamak çok zor görünüyor ve anneme yük olmak istemiyorum. Sanırım vazgeçeceğim bu sefer...

5174

 (22 AĞUSTOS SALI)

Aslında bütün duygular geçici ve tüm algılar çarpıtılmış olduğuna göre; bu kıskançlıktan özgürüm. 

Mutlu olmak için koşullar beklemek yerine keşkelerden kurtulup, sadece o anda olduğum yerde olmam yeterli. 

Tüm varlığımla, cesurca var olmaktan bahsediyorum. Ne utangaç ne öfkeli. Ne gösteriş yapmaya çalışan ne geride saklanan...

İstediklerini çekiştirme Rana, bırak, onlar da rahatlasın sen de, hayata direnme, bırak, aksın...

5173

 (21 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Aranızdaki yakınlığı her fark edişimde bir kez daha üzülüyorum, elimde değil. 

Derste okuduğum şiirleri ben çevirmek isterdim, arada çaldığın müzikleri ben seçmek isterdim.

Yoğun bakımda arkadaşına veda ederken, yanında ben olmak isterdim.

Gözlerimi yumduğumda sana şiir okuyorum...

5172

 (20 AĞUSTOS PAZAR)

Günlük veteriner rutinimize bir de Safinaz eklendi- üstelik nasıl olduysa aynı hastalığa yakalanmış! Şaka gibi, ama gerçek. Şimdi mesaimiz katlandığına göre, iş bölümü yapacağız. Hafta içi genelde annem götürüp bekliyor serum takılana kadar veterinerde, sonra iş çıkışı alıyoruz. Bir şekilde idare edeceğiz, çok zor da olsa, uzun süreli bir tedavi süreci olacağa benziyor. Arada 1-2 kere azıcık mama yedi diye nasıl sevinmiştik, sonra yine aynı. Hali çok da yok gibi değil aslında, yanımıza geliyor, çalışma masama çıkıp oturuyor bütün gün, ama mama yemiyor.

5171

 (19 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Emirli'de Cingöz'ün büyüyen yavruları bizim eve takılıyor artık, bir tane çirkin var aralarında, favorim. Dük evden çıktı biz gelir gelmez, mutlu olduk. Anneannemler gelince kızlar tam coştu, şımardılar iyice. Tam bir yaz sofrası kurduk; mücver, kısır, çilekli tatlı-bayılıyorum böyle hafif yemeye! 

İçinde bulunduğum anın kıymetini bilmek, işte bütün pratik aslında bu. Bazı günler hayatla aramda bir perde var gibi, katılamıyorum, hep bir şeyle bekler gibiyim, dahil olamıyorum. Oysa her ana kendini vermek, her anı özel kılmaz mı?

5170

 (18 AĞUSTOS CUMA)

Bu akşam sahildeki sangha buluşmasına gidemedim. Onları özledim ve bir araya gelme planları yapıyorum.

5169

 (17 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Gurdjieff ve DeHartmann'ı keşfe daldım bugün. Öyle derinlikli bir kuyu ki; düş düş bitmiyor ve çok eğlenceli. Bunca zaman nasıl es geçmişim bu adamları? Müthiş etkileyici, karizmatik bir tip olan Gurdjieff'in bestelerini yazan Thomas de Hartmann'ın müziklerini dinledim bir iki saat. Tüm 4. yol öğretisi bir yana-sadece müziği bile hayran olmaya yeter. Okumak, öğrenmek istediğim neler neler var daha...

5168

 (16 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Bu akşam dışarıda yemeğe çıktık, uzun zamandır kendimize tanımadığımız bir ayrıcalık artık bu. Bir zamanlar hafta sonu rutinimizdi, o sevdiğimiz şarap evine gittik. Azalan ve eksilen şeylere rağmen, burada birlikte oturmak güzel. Mutluluğun kıymetini bildiğimiz günlerin şerefine!

5167

 (15 AĞUSTOS SALI)

Yavuz Çetin'in ölüm yıldönümünde hep onu hatırladım ve oğluna onunla gurur duyduğumu yazdım. Bazen, beklenmedik anlarda, pratiklerin sonucu böyle açıklıkla söylenen samimi duygularda ortaya çıkıveriyor işte. Bu cesur açıklık da mutlaka karşılık buluyor muhatabında.

5166

 (14 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Motivasyonumu kaybettiğimi hissediyorum, birkaç gün hiçbir şey yapmadan sadece durup dinlenmeye ihtiyacım var.

5165

 (13 AĞUSTOS PAZAR)

Bahçede hafif bir esinti var, bulutlu muhteşem bir hava bizi karşılıyor bugün. Öylesine bir film seçtik izlemek için; ormanın ortasında boş ve sakin döşenmiş bir eve sığınmanın hayalini kurduk; sessiz ve çocuksuz, kalabalık ve dağınık olmayan bir ortamda birkaç gün... 

Tahinli cevizli kurabiyeler yaptım çayın yanına, bu serinliğin tadını çıkarmamız için. Kızları parka götürdüğümüzde ağaçtan elma toplayıp yemek çok hoşlarına gidiyor, bir de boş yüzme havuzuna girip koşturmak, nedense. 

5164

 (12 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Kızlar yolda uyuyunca düzenleri şaştı ve Emirli'de uzun zamandır olmadığım kadar farkındalığı düşük bir halde geçirdim günü. Bu kadar canımın sıkılması, 10dk.da bir telefonu elime alıp sosyal medyaya bakmam, bunlar iyiye işaret değil. Tek teselli; Dük geldi.

5163

 (11 AĞUSTOS CUMA)

Sabah ve akşam meditasyonlarına düzenli dahil olamasam da, derslere canlı katılmayı ihmal etmiyorum. Bu süreçte bu kadarı bile başarı bence ve kendime yüklenmeyi bırakmam gerek.

5162

 (10 AĞUSTOS PERŞEMBE)



Sen ve Ben.

Rüzgarın fısıltısı, dalgaların sesi, gözlerin olmadığı, kulakların duymadığı bir hiçlik mekanı... 

Sen ve Ben olmadan ikimiz.

5161

 (9 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Hala devam eden bu arka arkaya gelen sıkıntılardan geçmekteyken, elbette senden gelen bir mesaj çok anlamlı benim için. Ekstra yazman, fotoğraf paylaştığımda sorman, tekrar sorman-değerli hissettiriyor. Seni daha çok önemsemesini istediğin ama beklediğin ilgiyi alamadığın birine sarkastik tavırla laf sokmak yerine, tüm samimiyetinle onun bir sözünün ne kadar kıymetli olduğunu söylemek bence daha büyük cesaret. 

5160

 (8 AĞUSTOS SALI)

Günlerim meditasyon minderinde göz yaşlarıyla başlayıp bezgin, küskün hissederek sızmamla sona eriyor. Olmak istediğim yerden fersah fersah uzaktayım. Değiştirmek istiyorum, ama nasıl? Kendimde güç bulamıyorum.


5159

 (7 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Bugün bakıcımızla karşılıklı konuştuk; öfkem ve kafamın karışıklığı bir parça azaldı, ama netleşemedim. İşlerime yetişmekte zorlanıyorum bir yandan bu halde, her gün veterinere gidip gelmek de ayrıca zaman alıyor, zaten ciğer yedirmekle adeta en büyük hatayı yapmışım gibi hissettirdi veteriner sağ olsun. yeterince zorlanmıyormuşum gibi, o kadar üstüme geldi ki neredeyse ağlayacaktım. Temizlikçimiz hala gelemiyor ve hava hala çok sıcak gidiyor...

5158

 (6 AĞUSTOS PAZAR)

Kızlar da olmasa çekilecek yer değil burası.

Yani, bu dünya demek istiyorum. Bu alem- Samsara.

Nefret ettim insanların kötülüğünden, bıktım.

Ama kızlar çok akıllı ve tatlı, onlarla bir şey yapma fikri heyecan verici. Doğum günleri yaklaşıyor, odalarını dekore etmek istiyorum. Onlara daha faydalı olabilmek, müziği, resmi, şiiri öğretmek istiyorum.

Akşam sangha ile paylaşınca ne kadar büyük bir şey yaşadığımızı anladım. 


5157

 (5 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Bir süredir şikayet ettiğim evimizdeki ufak tefek tadilatlara vakit ayırmak için bugün burada kaldık, Emirli'ye gitmek yerine. Kızları parka götürelim, o arada evdeki işler hallolsun dedik, ama park aşırı aşırı sıcaktı. Akşam arkadaşlarımızla bilrikte Emirli'ye geçip bahçede menemen yaptık.

Zihnim karmakarışık ve içim çok huzursuz, uykularım rahatsız edici kabuslarla bölük pörçük...

5156

 (4 AĞUSTOS CUMA)

Sabah meditasyonunda ağladım, bütün zorlayıcı duygularım artık taştı anlaşılan. Zaten içinden geçmekte olduğum belirsizlik, yakınında olmayı çok istediğim biriyle giderek aramıza giren mesafe, çok sevdiğim kedimin hastalanması gibi durumların üzerine bir de şimdi majör bir olay yaşadık. Komple hayat rutinimi değiştirmeme sebep olabilecek bir durumla karşı karşıyayım ve bu sorunun çözümüne karar verecek olan da benim. Vera'ya bir kez daha bir zarar gelirse, bu kişiyle devam ettiğim için kendimi suçlayacağım. Değiştirmekse hiç kolay değil, yeni birini bulmak, alışmak... Doğru hangisi bilemiyorum ve işin içinden çıkamıyorum. 

Arkadaşlarımız uğradı bugün, buldukları hasta bir kediyi getirmişler veterinere, akşam da birlikte konsere gitmeyi planlıyorduk. Bana çok iyi gelecek bir nefes almak tam da bu akşam, böyle arkadaşlarım olduğu için gerçekten çok şanslıyım. Akşam Kalamış Parkı'ndaki konser, eşlik etmekten keyif aldığımız eski parçalarla doluydu; türkü yorumlarını beğendim. Kötü bir dönemden geçerken bile, böyle güzel vakit geçirebilmiş olmamıza sevindim- eskisi gibi...

5155

 (3 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Bakıcımız sabah geldiğinde kendimi ona daha kızgın hissediyordum, özellikle ne kadar çok üzüldüğünü, evde ağlayıp fenalaştığını filan anlatmasına sinir oldum. Olayı anlattığında eşinin kızdığını söylemesi... Önemli olan onun üzülmesi değil çünkü; 1.5 yaşında bir bebeğin tamamen onun hatası sebebiyle acı çekmesi ve belki travmatize olması. İnsanlar kendilerini ne kadar önemsiyorlar böyle? Bu nasıl bir ego gerçekten? Şimdi ne yapmalıyım, onu mu teselli edeyim?

Bütün gün işimin koşturmacamın arasında bir de şimdi; acaba yeni birini mi bulmalıyız, nereden bakarız, yeni gelen ya daha kötü çıkarsa, gibi sorular aklımda döndü durdu. Konsantre olamıyorum hiçbir şeye.

5154

 (2 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Kızlara balkonda oynasınlar diye su koymuştuk havuza, ben içeride çalışma masamdayken ağlama seslerini duydum. Önce hemen kalkmadım, devam edince bir bakayım dedim, mutfağa girdiğimde gördüğüm manzara; kızlar suda ayakta duruyor, Vera ağlıyor ve yardımcımız ona eğilmiş bakıyordu. "Bacağım acıdı" dediğini fark edince sudan çıkarıp aldım Vera'yı ve suyu ılıtmak için kettle dan sıcak su dökerken bacağına geldiğini öğrendim. Yardımcımız "Fazla sıcak değildi" dese de Vera'nın ağlamasının durmayışından ve birkaç dakika içinde kızaran bacağından anlaşılan döktüğü suyun epeyce sıcak olduğuydu. Bir şekilde bu akılsızlığı yapmış olması bir yana, olaya müdahale edememesi, bana haber vermeyişi, hiçbir şekilde krem sürmek veya buz tutmak aklına gelmeden öylece kalakalması sinirimi bozdu. Başta ben de tam olarak durumu idrak edemedim, düştü sandım. Bir şekilde sakinleştirmeyi başardık, krem sürdük, ama durup durup ağlayınca ciddi bir şey yaşadığımızı fark ettim.

Garip bir şekilde yardımcımıza öfkeli hissetmiyordum ve bağırıp çağırmadım hiç. Başkası olsa ne yapardı, gayet sakince sadece Vera'nın acısını hafifletmeye odaklandım ve neden hemen aksiyon alamadığını gündeme getirdim. Akşamüstü yanık bölge iyice kızarınca ve gece de rahatsız geçince elbette içten içe gergin hissetmeye başladım giderek...

5153

 (1 AĞUSTOS SALI)

Eylül kampı yaklaştıkça grupta bilet alanlar, yerini ayırtanlar planlar yapmaya başladı. Ben geriden izliyorum şimdilik ve açıkçası biraz küskün hissediyorum. Bir yandan cesaretimi toplayıp gitmek, her ne göreceksem onunla yüzleşmek, belki bunu da aşmak istiyorum-korkak davranmamak-öte yandan neden kendimi zorlayacağım bir alan daha yaratayım ki? Bunun için enerji, zaman ve maddi kaynaklarımı harcayarak, yakınlarımı da zora sokarak üstelik? İkilemdeyim.

5152

 (31 TEMMUZ PAZARTESİ)

Haftanın ilk günü her zamanki kadar hareketli; siparişler, gönderiler, ödemeler, alışveriş, kızların banyosu, park saati, veteriner... Bunca şeye nasıl yetiştiğime ben de şaşıyorum bazen.

5151

 (30 TEMMUZ PAZAR)

Bazen bütün günü "boş" geçiriyorum-bana göre dopdolu: geçenlerde bir filmde alıntılanan bir şiiri okuyorum, sonra İrlandalı şairleri aslında iyi tanımadığımı fark edip biraz daha bakıyorum, oradaki iki mısraya takılıyorum, bana hatırlattığı bir parçayı açıp dinliyorum ve bir bakıyorum akşam oluvermiş.


5150

 (29 TEMMUZ CUMARTESİ)

Emirli'de bir yaz haftasonu; kedilerle bahçede, sıcak ama katlanılabilir açık havada geçirilen bir gün.

5149

 (28 TEMMUZ CUMA)



5148

 (27 TEMMUZ PERŞEMBE)

"Bu akşam da edebi bir esere atıf yapacağım Rana, bakalım bu sefer tutturabilecek miyim?"

"Merakla bekliyorum!"

"Bu kitap da başucunda varsa artık... Ama yok, bence bu kez sanmıyorum, tutarsa kanıt isteyeceğim."

"Baş ucumda bir çok kitap duruyor şu an, isterseniz getireyim."

Ders heyecanlı başladı ve her zamanki gibi derinlikli, keyifli ilerledi.

5147

 (26 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Bu sabah hasta uyandım, boğazım ağrıyordu. Kızların kahvaltısını hazırladım, yardımcımız gelene kadar onlarla ilgilendim. Sonra ayakta duracak halim olmadığı için tekrar yatağa girdim ve hiç sebebi yokken, birdenbire aklıma geldi; açtım Wasteland okudum. Her satırda hayran kalarak, gülerek, bir şiirden fazlası olduğunu hatırlayarak... Aslında yazmayacaktım bunu, ama o kadar sık tekrarlanıyor ki bunlar-those synchronicities...


5146

 (25 TEMMUZ SALI)

Sabaha karşı rüyamda seni görmek öyle iyi geldi ki...

Annemin evinde ailemle beraberdik; anneannem, dayım, belki dedem... Annem boncuklu bir eldiven işlemiş bana, henüz sadece bir örnek halinde ama çok güzel, ona bakıyoruz. 

"Biraz büyük galiba" diyorum sol elime giyerken, "ama ben de büyüğüm"

En sevdiğim çiçeklerden açılıyor söz "Sarı" diyor anneannem, "sarı değil" diyorum, sen araya giriyorsun, "Bordo mu, Rana?" Olabilir...

Artık ailemi, büyüdüğüm evi gördün tanıdın, senden saklayacak bir şeyim kalmadı, diye düşünüyorum. Yüksek tavanlı kocaman salonda bir yukarı bakıyorum sanki stoklanmış bir sürü yuvarlak ekmekle dolu. Çatıya içeriden tahtalarla tutturulmuş paket paket ekmek...

5145

 (24 TEMMUZ PAZARTESİ)

Kendime arkadaşımla buluşma günü yaptım bu pazartesiyi; Kadıköy'de hoş bir yerde oturup geç kahvaltı ettik. Tabi ben hep aynı konudan bahsediyorum dönüp dolaşıp, bazen ne kadar içine dalıyorum. Belki de reel hayatımın bunaltan yüklerinden kaçıyorum...

5144

 (23 TEMMUZ PAZAR)

Nefes aldırmayan bir sıcak basıyor ortalığı öğleden sonraları, burada bahçede bile hava öyle ağır, yoğun ve nemli. Kızlar uyurken bir kadeh blush içiyorum bahçede, eski tadı yok hiçbir şeyin sanki. Bu eksik bir şeyler var hissinden kurtulamıyorum.

Kızlara havuz dolduruyoruz böyle günlerde, ne yapsınlar parka bile gidilmiyor sıcaktan. Eve döndükten sonra Espresso'yu veterinerden aldık; çiş yapmış kokuyordu, ıslaktı. Hali içime dokundu, bir güzel silip temizledim. Kızım çok hasta ama iyileşecek.

Chögyam'ın kitabında Aşk bölümünü okurken ilk duyduğum gün aklıma geldi; şalede otururken dinlemiştim senin sesinden, Tara. Açık iletişimden bahsedişini hatırlıyorum...

5143

 (22 TEMMUZ CUMARTESİ)

Emirli'ye anneannemler de geldi bugün; kızlarla hep beraber daha keyifli oluyor. 

Bütün gün ortaya çıkmayan Dük Bey, gece yarısı geldi yatağımıza.

Akşamları sık sık film izliyoruz; bazıları, hatta çoğu unutulup gidiyor, iz bırakmadan eriyip yok oluyor. Öyleyse zaman kaybı gibime geliyor sadece, artık birlikte yapmaktan zevk aldığımız başka şeyler kalmadığından mı buna sığınıyoruz?

5142

 (21 TEMMUZ CUMA)

Espresso iyileşme göstermedi henüz pek, sıcakta veterinerde saatlerimiz geçiyor her gün. Ne zaman alacağı belli değil, sağı soğu belli değil adamın, yandık yani. Bunca işim gücüm arasında günlük rutinime bu da eklenmiş oldu.

Yorgunluk ve yoğunluktan pratiği azalttım, belki biraz motivasyon kaybı da var. Devam etmek istiyorum.

5141

 (20 TEMMUZ PERŞEMBE)

Temmuz cidden zor geçiyor. 

Hayatın tertemiz yepyeni billur gibi göründüğü Haziran başından sonra her şey tepetaklak oldu sanki.

Geri çekilip sakince izin mi vermeliyim, ortadan yok mu olmalıyım tamamen, bilemiyorum.

Zaman bizi birbirimize yakınlaştırsın, öyle bir şekillendirsin ki engeller kalmasın, Tara.

5140

 (19 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Mutluluk nedir?

Kedimin hastalığı ve tedavi süreci, kızların zorlayıcı düzeni, maddiyatla ilgili endişeler ve işimi yürütmekle alakalı sıkıntılar arasında ben; olabileceğim en güzel versiyonumu sunacağım yakınlarıma, herkese ve varoluşa. 

Hastalık, ölüm, afet, yıkım gelse de sağlam ve zarif durmak, sükunet ve metanetle karşılamak- işte budur mutluluk.



1 Kasım 2023 Çarşamba

5139

 (18 TEMMUZ SALI)

Espresso'nun karaciğer enzimleri çok yüksek çıktı; sarılık olmuş. Keşke 1 hafta beklemeden götürseydik veterinere, bu kadar ciddi bir şeyi olduğunu tahmin etmemiştim. Kusan kedinin o olduğunu tespit etmek bile birkaç gün sürdü, kim bilir belki de biz yazlıktayken başlamıştı. Ciddi hastaymış, üzüldüm.

Veterinerde bekledikten sonra arkadaşlarımız da bize gelince, bütün günüm çalışmadan geçti gitti. Haziran ortalarından beri aşağı yukarı, hayat giderek zorluklar getiriyor sanki bana... Yanında olmayı en çok istediğim, hasretle özlediğim kişi bir başkasıyla Kaz dağlarının bir köyündeyken; ben sıcakta saatlerce veteriner bekleyerek, kızların huysuzluğuna katlanarak, işimle ilgili finansal sıkıntılar içinde, kendime hiç vakit ayıramadan, evi temizlemek de bana kalarak bir dönem geçiriyorum.

Gerçekten avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum bazen, bu dönemin de öğreteceği şeyler vardır elbet. Bu da geçecek, sabır ve sükunetle.


5138

 (17 TEMMUZ PAZARTESİ)

Eskiden de işimle ilgili sıkıntılarım olurdu elbet; sorunlu müşteriler, aksayan kargolar, geciken siparişler vs... Ama akşamüstü sahilde bir bira içip rahatlayabilirdim, sevgilimle film seyredip hepsini unutabilirdim. Şimdi yenilenmek ve baş etme gücümü toplamak için fırsatım olmuyor. Kendimi motivasyonsuz hissediyorum ve akşam üstüne kızların bakımı ekleniyor. 

Kızları biraz uzaktaki parka götürdük bugün ve bir ikiz annesiyle karşılaştık. Eve dönerken kedileri besleyen mahalleli kadınlarla selamlaştık-burayı seviyorum! iyi ki var bu insanlar. Canlı yayın açtığında katıldığımı fark edip adımı söyleyen Hocam; iyi ki varsınız siz de.

5137

 (16 TEMMUZ PAZAR)

Bütün hafta sonunun belki de en tatlı saati; kızlar uyurken bahçede tatlı bir esinti vardı, meşe ağacı altında oturup kahve içip tatlı yedik. 

Döndüğümüzde ev çok sıcaktı, işte neden zorluğuna rağmen Emirli'ye gitmeyi sürdürdüğümüzü hatırladık. Tatilden döndüğümüzden beri Espresso'nun yeşilimsi köpük kustuğunu gözlemliyordum, sanki mama da yemiyor gibi geldi, bu akşam veterinere götürüyoruz onu.

O serumunu alırken kızları yakındaki parka götürdük, Leyla coştu, dondurma da aldık. Akşam 4 taş meditasyonu yaptırdım Sangha'mıza.

5136

 (15 TEMMUZ CUMARTESİ)

Emirli'de kediler ve bahçe mutlu ediyor, ama evin temizlenmesi, tadilatlar yoruyor. 3 ev, 2 çocuk ve 8 kediyi idare etmek; bir yandan işler yıpratıyor, tüketiyor. 

Bu hafta pratiğime konsantre olamadığım ve çok sevdiğim halde kitabı okumaya devam edemediğim bir hafta oldu.

5135

(14 TEMMUZ CUMA)

En sıcak haftalardayız artık ve İstanbul'da olmak zorluyor. Keşke Artur'da uzun kalabilecek bir hayatımız olsaydı. Burada kızlara tek sunabildiğimiz suyla oyunlar, parka bile gidilmiyor bir saatten sonra. 

Müzik teorisi çalışmak yaz bunalımına iyi geliyor; Tristan akoru ve Dönence parçası analizi günüme ilham katan dersler oldu.

5134

 (13 TEMMUZ PERŞEMBE)

Eylül kampıyla ilgili aldığım haber; korktuğum şeyin olacağını gösteriyor. İçime bir kor düştü yine; gitmem herhalde, dedim. Zaten zor olacak benim için, ama içim rahat etmiyor böyle uzak durunca da. Kendime yakıştıramıyorum kaçmayı, hem gitmesem ne olacak ki? Araya zaman girince daha da uzaklaşmayacak mıyız... Belki de geri çekilmek yerine cesurca yüzleşmeliyim.

5133

 (12 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Kumaş tedariki sıkıntısı yaşıyoruz bu haftalarda; en çok kullandığımız bir ayakkabılık kumaş türü üretimden kalkmış, hiçbir firmada bulamıyoruz. 

Sıcakların iyice bastırdığı bugünlerde kızlara balkonda su koyuyoruz oynasınlar diye. Yaz konserleri hayalimizde, yapmak istediğimiz onca şey varken hiçbirine vakit bulamamakla geçiyor zamanımız... Tek teselli; kedilerimiz çok mutlu.

5132

 (11 TEMMUZ SALI)

Çok işim varken kendime kıyak geçtim bugün; annemle alışveriş yaptık. Yenisi gelen gözlüğümü de aldım, kahve içtik. Böyle günlerin konforu hiçbir şeyde yok ve umarım kızlara bunu ben de sağlayabilirim.


5131

 (10 TEMMUZ PAZARTESİ)

İstanbul rutinine ve işlere geri dönüş: yıkanacak çamaşırlar, silinecek eşyalar ve kızlara yemek yapmakla ayakkabı kargoları arasında geçen bir gün.

5130

 (9 TEMMUZ PAZAR)

Tam bir pazar modu: bakliyat haşla, arka balkon ve kileri düzenle, manikür pedikür bakım yap...


5129

 (8 TEMMUZ CUMARTESİ)

İyi ki erken döndük, biraz toparlanıp yerleşmek ve dinlenmek için vaktimiz kaldı. Bugün arkadaşımız uğradı, Emirli'deki kedileri ve köpekleri besledik. 

5128

 (7 TEMMUZ CUMA)

Pazar alışverişi, toparlanma ve dönüş yolculuğu.

Bu telaş içinde tam yola çıkacakken Vera koşup düşünce anneannem de peşinden yuvarlandı. Bir stresle çıktık yola, Vera İstanbul girişinde kusunca durmak zorunda kaldık. Aşırı kalabalık olduğundan yemek molası vermek yerine sandviç ve kahve almıştık. 

Evimiz tertemiz karşıladı bizi, çok iyi oldu, gerçekten temizliğe halim yoktu. Kedilerimiz de iyi.

5127

 (6 TEMMUZ PERŞEMBE)

İşte aşırı sıcaklar başladı, Artur bayram kalabalığıyla doldu taştı. Bu sezon gerçekten ekstra zorlu, keşke Eylül'de filan gelebilsek. Bir yandan burada zorlanmaktan şikayet ederken bir yandan İstanbul nasıl geçecek diye düşünüyorum. Buranın düzeni elbette bizim için yorucu olduğu kadar, kızlar için dolu dolu ve eğlenceli. Deniz, bahçe, park, anneanne, büyükanne, komşular, arkadaşlar, kaplumbağa, balıklar, kediler, ağaçlar...

Artık büyüdüler ve özgür olmak istiyorlar; Vera sabah arabaya binmeyi reddetti, ağlayıp parka inmek istedi. Mecburen kısa bir park yaptık- aslında ne kadar haklı- hayatını nasıl geçirdiğine o karar veremiyor. Akşamüstü iskeleye ikisi birden farklı istikamette koşunca çok zor bir an yaşadım; Vera'yı babası kurtardı denize düşmekten. Ardından gelen suçlanma, panik hepsi birlikte fazlasıyla ağır geldi bana.

Sonra her şeye ağladı Vera; üstünü değiştirmemize, denize girmemize, denizden çıkmamıza, diğer çocukların oyuncaklarını aldığında bıraktırmamıza... Saat 10da uyuyana kadar mahvetti beni. 2 yaşa yaklaşırken böyle oluyor demek ki...

5126

 (5 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Öğlen kızların uyku arasında gönderdiğin Lama Yeshe röportajını çevirdim, ekstra teşekkür ettin. Akşamki dersin ilk yarısına pek dahil olamadım; kızlar ağladı, huysuzlandı. 

Burada sabah 7den akşam9a kadar hiç durmadan devam eden mesaimiz var. Herkesin neden dadılarıyla beraber geldiklerini çok iyi anlıyorum. Sahilde artık çok hareketliler ve sürekli peşlerindeyim; krem sür, şapka tak, durmadı tekrar tak, düşmesin elini tut, başkasının kovasını aldı geri bırak, deniz bezi tak, simidini tak, yüzdür, çıkar, duşa sok, bez değiştir, meyve yedir, bütün bunları yaparken ağlamalarına müdahale et, yüzlerini güldür. Akşama sabrım kalmıyor, bunalıyorum. Daha sakin ve şefkatli davranmak istiyorum.

Hayata, bana ne getirirse getirsin en iyi versiyonumu sunmak istiyorum. 

5125

 (4 TEMMUZ SALI)

Tatile geldiğimizden beri ilk defa işlere göz atabildim; çözülmeyi bekleyen tedarik süreci endişe verici. 

Kızlar plajda sosyalleştiler; biz de anneler, teyzeler ve anneannelerle tanıştık. Herkes bir şekilde çabalıyor ve ne kadar çok ikiz varmış!

Akşam rakı sofrası hazırlayalım dedik, ama kızlardan pek keyif alamadık tabi yine. Hem klima hem vantilatör bozuk olunca küçücük odada 4 kişi bunaldık. Bu ev ilk defa konforsuz geliyor bana, hep çok övdüğümüz Artur bu sene alelade geliyor. Vasat işletmeler ve kalabalıkta rahatsız gelen daracık odalarla bahçesi bakımsız ev... Ayvalık tarafına gidip biraz Rum havası alasım var aslında!

5124

 (3 TEMMUZ PAZARTESİ)

Dolunay içime kor gibi düşen bir haber getirdi bana. 

Dün gece yatmadan önce son kez baktım şüphelendiğim kişinin paylaşımlarına ve sana ait bir eşyayı gördüm. Görür görmez anladım aslında, aranızda bir ilişki olduğunu. Bunu göstermiş olması antipatik geldi bana, kim görsün diye sosyal medyada paylaşıyor ki? 

Bugün de kendimi tutamayıp tekrar baktım ve onun da aynı tatil köyüne gitmiş olduğunu, hatta sanki bizim odanın balkonunda oturup poz verdiğini gördüm. Suzuki'den alıntılar filan yapıyor, önceden hiç tanımadığına emin olduğum. Orada birlikte olma ihtimalinizi düşündüm; hayat ne acayip manzaralar çıkarıyor karşıma-1 ay önce birlikte olduğumuz yerde...

Hepsi sahiden de rüya gibi; kolumda duran ip ve onda duran yüzüğün. Bütün bu gösteri kime peki, bilemiyorum, ama çok yücelttiğim anılarımıza bir başkasının bulaşması rahatsız edici. Ne sana kızabiliyorum tam olarak, ne başkasına, belki biraz kendime. Kime suç bulabilirim ki?

Hepsinin geçici olduğunu biliyorum.

5123

 (2 TEMMUZ PAZAR)

Bu sabaha annemin rahatsızlanması ve eve gitmek istemesiyle uyandık. Benim işime yardım etmek ve kızlara bakmak için elinden gelenin fazlasını yaptığını biliyorum, çok yorulduğunu da. Hayatımı organize edemediğim için kendime kızıyorum, birdenbire yardımı kesmekten bahsettiği için ona da... Şimdi bunca birikmiş sipariş ve kızların zorlaşan rutininin altından nasıl kalkacağım? Bize ikizlerle başından beri yatılı yardımcı + oyun ablası lazımmış diye düşünüyorum. Emirli ve Artur en zorlusu; evde bakıcı varken bile kızlar bana sarıyor, nasıl daha çok çalışacağım?

Öyle berbat hissediyorum ki; kendine güvensiz, suçlu, hayatımı baştan beri yanlış kurgulamışım gibi...

5122

(1 TEMMUZ CUMARTESİ)

Vera'ya davranışım şiddet içeriyordu ve bu beni korkuttu; bu duygumu inceleyip dönüştürmem gerek. Bez değiştirirken ağlayıp bağırmasına tahammül edemedim ve sert tuttum, neredeyse vurmak geldi içimden. Bu tavrım elbette daha da kötüleştirdi ağlamasını. Gün be gün aynı sıkıntıları yaşamak gerçekten çok zorluyor beni.

5121

 (30 HAZİRAN CUMA)

Sadece çocuklar için bu ilişkide kalmak gururuma dokunuyor. 1 ay sonra yine aynı çukura geri döndüm; çok yediğim, öfkeli ve tahammülsüz davrandığım, evliliğimden memnun olmadığım ve kimselerin beni anlamadığını düşündüğüm yere. Buradan nefret ediyorum, buraya dönmekten de.

Tutkusuz ve uzaklaşmış olmak belki kabul edilebilirdi, ama saldırganlaşıp kabalaşmaya başlayınca bir arada olamayacağımızı anlıyorum. Durumu görmeyi reddetmen de umutsuz kılıyor değişim ihtimalini. En yakınındakinin sana uzak, donuk, hatta saldırmaya hazır ve öfkeli oluşu ne acı-bugün bu halle yüzleştim.


5120

 (29 HAZİRAN PERŞEMBE)

Annemler yolda sapağı şaşırınca kabusa döndü yolculukları ve biz de sahilde onları beklerken gerildik. Bu sıcakta 3-4 saat uzadı yolları, kadıncağız strese girdi. Çocuklarla sahilde baş başa kalınca ben de kitap okuyamadım. 

Leyla elimden tutup gezelim diye sıcağın altında beni uzun uzun yürütüyor. Böyle zamanlarda bunalıp sabırsız ve sinirli oluyorum, hiç de her şeyi kabule hazır tahammüllü bir anne tipi değilim ne yazık ki.

Diğer yandan, içimdeki panik ve acı hissinden kurtuldum artık. Her yeni güne uyanmak ve devam etmek ne kadar zordu benim için. Bir şekilde yakın olmasak da, onu içimde taşıyorum sanki. Elbette hiçbir şeyi bet bilemiyorum onun hayatıyla ilgili, belki de kaygılanıp kafamda kuruyorum... Tekrar bir araya geldiğimizde yine eskisi gibi bir çekim hissedeceğimizi biliyorum, bundan sonra yan yanayken daha cüretkar ve sade, açık olmaya çalışacağım. Bu sefer doğrudan gözlerinin içine bakacağım; saklanmadan, gizlenmeden, korkusuz ve hesapsızca, sadece orada olarak...

5119

 (28 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Bu akşam geç saatte arkadaşımızın teyzesini de davet edip rakı sofrası kuruyoruz terasa. Artık eski tadını alamıyorum muhabbetin, belki yorgunluktan. Gündüzleri kızlar durmak bilmiyor, onları yatırdıktan sonra da benim hiç enerjim kalmıyor. Eğleniyor olmamız lazım ailecek ilk yaz tatilimiz sayılır-geçen yaz kızlar daha bir şeyin farkında değildi- ama ben daha çok tükenmiş ve sinirli hissediyorum.

Bu sabah su serindi, öğleden sonra imbat çıktı, deniz bulandı, dalgalandı. Leyla tadını çıkarıyor, denize kolay alıştı, Vera bana tutunup sıkıyor kendini, daha tedirgin. 

5118

 (27 HAZİRAN SALI)

Bana 2 yıl gibi gelen yaklaşık 2 haftalık çekilmez bir uzaklaşma döneminin ardından, çok zorlanmadığım ilk gün bugün. İletişimimiz, ay başındaki seviyesinden gerilemiş olsa da, bir düzeyde devam ediyor. Beklediğim sohbetler, buluşmalar olmasa da; uzaktan varlığını gösteren ufak destekler sürüyor. Sanırım buna alışmak zorundayım ve sanırım alışıyorum.

Kızlarla birlikte denize girdik; başta istemediler, belki biraz üşüdüler ama sonra Leyla çıkmak istemedi. Onları tutarken biraz yorulduk ve yandık plajda. Kitabı çok severek okuyorum öğlen uykularında.

İlk günlerimiz yalnız geçti burada; gelirken yemek getirmemiş olsak hiçbir şey hazırlamaya vaktimiz olmaz. Bugün arkadaşlarımız katıldı, biraz nefes aldık. Öyle bir kaos ki ikiz bebekli tatil; ne kahvaltı ne akşam yemeği sofrasına beraber oturamıyoruz. Onlar bütün gün bira içerken ben içemiyorum. Daha sahilde yürümeye fırsatımız olmadı, Artur'u görmedim bile. 

5117

 (26 HAZİRAN PAZARTESİ)

Buraya gelmek tatilden çok eziyet, diye düşünüyorum, uzun kalmadıkça anlamsız yorgunluk. Otele gitsek çok daha iyi dinlenebilirdim, ev temizlemek yerine.

Deniz ılık ve sabahları harika. Chögyam Trungpa'nın kitabına başladım, sahilde okumak çok güzel. Vera'nın bezsiz bikini giydirdiğimizde kaka yapması ve herkesin tanıklığında üstümüze başımıza sıvayarak yıkamaya çalışmamız, sanırım bugüne damgasını vuran olaydı. Unutulmaz bir anı!

İçimde bir acı var; benden uzaklaşıp başkasıyla yakınlaştığını düşünmek incitiyor beni. Oysa ikilik yok, ayrılık yok, kıskançlık da geçici-ilham baki... Kendimi bu hislere hapsetmeme gerek yok, özgürüm aslında hepsinden. 

"Every moment new"