30 Ağustos 2015 Pazar

2259

Uzamış gibi görünen bu seyfimiz, Salacak güzelleştirme derneği çay bahçesinden.

"Hiç böyle bir gün geçirmemiştik bak" dedi sevgilim. Aslında geçirmiştik.
"Önce mahalle arası köftecisinde köfte piyaz yedik, şimdi salaş çay bahçesine oturduk."
Geçen bahar da Süleymaniye'de dolanıp kurufasulyeciye oturmuştuk, o da böyle bir gündü.
Küçük tabaklarda ev köftesini acı biber ve soğanla servis eden yerleri oldum olası severim.
Sabaha karşı Bebek kahvesinde ayaklarımı uzatıp, acı Türk kahvesinin yanında tütün sarmayı severim.
Çınaraltı çay bahçelerine yandaki fırından börek alıp oturmayı severim.
Esnafıyla ahbaplık ettiğim eski mahalleleri severim.

Bir gün, buralardan böyle deniz gören, eski, küçükçe bir evimiz olsun!

2258

(29 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Festivaller işkenceli oluyor nedense hep!
Beklenmeyen kalabalıklar, yetmeyen çöp kutuları, açlıktan ölmedikçe girilmeyecek yemek kuyrukları, çimende izmarit yığınları...
Biz de festival mağdurları olarak arabamızla rezil olma aşamasından geceye başladık: ancak ana caddede park edebildik ve alana kadar epeyce bir yolu minibüslerin, otobüslerin egzozu arasında bunalarak yürümek zorunda kaldık.
Dinlemek istediğimiz birkaç grup öğleden sonra çıkmış, kaçırmıştık. Bülent Ortaçgil'de ilk biralarımızı içmeye başladık.

Ardından Kardeş Türküler coşkuyu verdi, sonrasında Mabel Matiz'i pas geçip biraz YÖKŞ'e takıldık ve Duman'la veda ettik Birgünlük Festival'e...
Gece yarısı dönüş yolunu yorgun argın çıkarken eşlik ediyorduk: "Ama o anladı-dibine kadar!"

28 Ağustos 2015 Cuma

2257

Tekliflerle dolu, şanslı, bereketli bir kış bizi bekliyor gibi görünüyor...
Şimdilik yaz sonu Güneş'inin tadını çıkaralım; bir daha dalalım tuzlu suya, arınalım...

2256

(27 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Gündüz epeydir ertelediğim acılı işleri hallettikten sonra ferahlamış ama terlemiş vaziyette toz duman içinde kalan caddemizden eve dönüyorum.
Akşamüstü yeniden sokağa atıp kendimi; İstanbul Modern'de bir dinletiye gidiyorum. Açık havada gün batarken boğaza karşı püfür püfür oturup, şöyle sakin bir şeyler dinleyelim diye sözleşmiştik...
Önce usul usul söyleyen Nil İpek'i, ardından arkadaşımızın okuldan tanıdığı Can Güngör'ü dinliyoruz küçük sahnenin etrafında.
Eylül'ün yaklaştığı nasıl belli-akşam serinliğinde ürperiyoruz.
Çıkışta hepimizin ortak isteği; Karaköy'ün dar sokaklarında küçük masalı bir yerde birer kadeh şarap içmek.
Dolanıp dururken farkına varıyoruz ki; Karaköy'de içki ruhsatı olan tek tük mekan varmış.
Unter bu yüzden herhalde full, iskeledeki meyhanelere de bir kadeh şarap için oturulmaz ki.
Sonunda birer bira içmeye karar veriyoruz o meyhanelerin arasına sıkışmış ufak, fadolar çalan birahanede.
Son vapurdan iki öncekini yakalayıp Kadıköy yakasına geçiyoruz, ama eve varmak kolay olmuyor: Fener'in maçı olduğunu unutmuşum!
Çubuklu formalı erke kalabalığına dalıyorum...

26 Ağustos 2015 Çarşamba

2255

Şehre son bahar geliyor, Eylül rüzgarı esiyor-heyecanlıyım!
Gökyüzü çok güzel olur bu mevsim, gezilecek ne çok yeri var İstanbul'un...
Yeni bir çanta sipariş verdim; zira taşıyacağım çok şey biriktirdim.
Girip çıkılacak ne çok sokak, dönülecek pek çok sürprizli köşe var!
Bu kış bir adım daha atacağım- kendime doğru...
Ve yeniden açacağım başucu kitabımın kapağını, hevesliyim!

25 Ağustos 2015 Salı

2254


Keşke hayat hep, kapağı açılmamış bir kitap hevesinde yaşansa, başucumuzda duran...

2253

(24 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Kahve rengi giyen insanlar sıkıcıdır. 

Gençliğimizde hiç cool değildi böyle mevzular-hayallerimiz başkaydı.
Büyüyünce ne oldu da birilerine dayanmak ister olduk?
Ailemizi memnun etmek için mi, kendimizden ümidi kestiğimizden mi acaba?

Ama içimde bir çiçek açıyor bu sonbahar...
Şimdi yeni insanlara selam, yeni dünyalara yola çıkalım!
Ben gençleşmiş ve sizler yaşlanmışken karşılaşmak üzere...




24 Ağustos 2015 Pazartesi

2252

(23 AĞUSTOS PAZAR)

"Bundan sonra bu kalsın o zaman aklımızda..."

Kahvaltıya yetiştiremesem de, lezzetli bir ezogelin çorba yapıp geldim sana.
Madem ki biraz hastasın, madem ki yağmur da bastırdı iyice...

Yatak zaten geçen haftadan salona serili, ertelediğimiz filmler de rafta dizili.
Evde şeftalili kek yapmak için her şey var, bir şeftaliler eksik...

"O zaman belki de çok güzel bir gün olabilir bu!?"

23 Ağustos 2015 Pazar

2251

(22 AĞUSTOS CUMARTESİ)

"Ne yapalım, bu hafta sonu da böyle olsun..." hafta sonu:

Tam da sonbahar göz kırpmışken, caddeler ıslanmış ve sessizleşmişken, içimden spor ayakkabılarımı giyip İstanbul'un pek yolum düşmeyen yerlerine gitmek geliyorken, acımasız sıcakta afallamış soğukkanlı hayvanlar gibi; bir parça serin esinti çıkınca kendimi yeniden canlanmış hissediyorken...

Bu hafta sonu istediğim gibi başlamadı hiç, yazık.


21 Ağustos 2015 Cuma

2250

Cilt bakımının tüm ritüellerini yine aynı şaşmaz sırayla yaşadığım sabahı, dövülmüş gibi bir suratla atlattım: kızarmış bir burun ve şişmiş bir çene ile parlayan alın...

Önce sıcak havluyla mayıştırılan suratım, şahane kokan bir losyonla nazikçe temizlendikten sonra, fenalık getiren buhar makinesine maruz kalıyorum. Boynuma doğru şıpır şıpır akmaya başlayınca kurtarıcı meleğim gelip beni bir güzel siliyor. Ardından zalimce tek tek tüm siyah noktalarımı sıkmaya başlıyor. yetmezmiş gibi yanık kokan cızırdayan bir aleti yüzümde dolaştırarak dişçi stresini yaşatıyor. Yaklaşım yarım saat süren bu işkencenin peşinden rahatlatan mentollü bir maske yapıyor. Kafama kapattığı şeffaf ölüm maskesinin içinden verdiği oksijen mentolle birleşince bir güzel kafa yapıyor.

Bir bakımlı cuma öğleden sonrasını; karbonatlı suya bastığım ayaklarım, saçlarıma sürdüğüm organik hindistancevizi yağım, ellerime peeling yapmak için hazırladığım kahve telveli badem yağım ile geçiriyorum...

2249

(20 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Nasıl da her şeyi kendiliğinden önümüze getiriyor hayat...
Nasıl da zamanla kendini gösteriyor insanlar...

Küçük hesaplar etrafında dönüyor ilişkiler-
aklımıza sığdıramadığımız kadar küçük!

Küçüklüğüne inanamadığımız için sırf,
bazılarını olduğundan büyük gördük.

Öğrenmemiz gereken; herkese hak ettiği değeri vermek.
Basit göründüğü kadar değil aslında...

20 Ağustos 2015 Perşembe

2248

(19 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Ortaokul zorbaları, büyüyünce kendine her şeyi hak sayan egosu şişkin adamcıklara dönüşürler...
 Beklenmedik bir anda karşılarına çıkıveren geçmişten gelen bir hediyeyi, pişkinlik ve umursamazlıkla görmezden gelirler...
 Kontrolü ellerine almak için her şeyi mübah gören bencil eşler ve iş arkadaşlarının kuyusunu kazan saldırgan çalışanlar...
Çekik gözlülerin intikamı mahveder; babaların evlatları "Gözlerden anlaşılır..."
"İyi insanlar iyi şeyleri hak eder..."

18 Ağustos 2015 Salı

2247

Visit my facebook page to take a closer look. 
You can order customized shoes at my shop. :)

Yakından bakmak için facebook sayfamı ziyaret edebilir, kişiselleştirilmiş ayakkabılar sipariş vermek için ZETTARZIMON veya SOPSY dükkanlarıma uğrayabilirsiniz. :)

2246

(17 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Planlar... Her şey planlandığı gibi giderse...Ama gitmiyor işte.
Ne yazık ki gitmiyor... iyi ki gitmiyor. Amma sıkıcı olurdu be!

17 Ağustos 2015 Pazartesi

2245

(16 AĞUSTOS PAZAR)

Denize gidelim!
Baykuş plajında birer şezlong bulalım kendimize...
Akşamüstü güneşinde fark etmeden yanalım.
Deniz analarından kaçmaca oynayalım ılık ve dalgasız Karadeniz suyunda...


2244

(15 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Geç ağaran nekahat gününün sabahına
balık olmuş sol gözümün köşesinden bir öpücükle uyanıyorum
Çünkü unutabiliriz, diye düşünüyor yanında uyuduğum adam
Çölde Kızılderili katilleri takip ettiğimiz kumlu bir akşam güneşi batıyor
Yapılmayacak işler yapıyoruz bu akşam-kendimize izin verdik!
Ufuk çizgisine yatak serip kızıl sarı sevişiyoruz
Kertenkele kralın izinde, ölümümüze ilerliyoruz



2243

(14 AĞUSTOS CUMA)

"Shaft, Yavuz Çetin ve sen... Dev bir anı hayatımda!"
Ben bu anıyı yıllardır saklıyorum.
Çok derinlerimde, kimsenin ulaşamayacağı bir inci tanesi gibi saklıyorum...

Bazı geceler unutulmaya layık, bazıları hatırlanmaya.

14 Ağustos 2015 Cuma

2242

(13 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Şehir içinde yaz ortasında yarım günü aşan elektrik kesintisi; kısa bir 21. yy. macerası yaşattı!
Öğlen sıcağının çatır çatır bastırdığı saatlerde birden elektrik gidince, nasıl olsa hemen gelir, diye avuttuk kendimizi ilk. Ne klima ne pervane çalıştırabildiğimizi idrak edince biraz sabırsızlanmaya başladık, laptop şarjım bitip kapanınca çalışmakta olduğum işi yarım bırakmak zorunda kaldığımda biraz huysuzlanmaya başladım...
Totemler tutmaya başladık ardından: 5'te gelsin, 6'da gelir artık, 7'de kesin gelir, derken saat 8 olup da hava karardığında ufak çaplı bir panik başladı.
Balkondan gördüğümüz baretli işçiler apartmana girip çıkıyor, alt katlardaki komşular sokağa inmiş sinirli sinirli volta atıp konuşuyorlar...
Çaresiz, karanlık ve herhangi eğlence aracından yoksun kalmış evimizden, pılı pırtı toplayıp annanemlere taşındık.
Kendileri Ayvalık'ta, onlara canlı bağlantı yaptık pis kokan, tozlu, havasız ve en beteri örümcekli evlerinden!
Neyse ki; eşeğimizi kaybettirip bulduran tanrı bizlere 22:30 civarında modern çağın oksijeni elektriği yeniden bahşetti.
Bu kısa macera sona erdi.

13 Ağustos 2015 Perşembe

2241

(12 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Hungry Hearts; sağlıklı yaşam meselesinin artık bir manyaklık haline gelmeye başladığı ve organik beslenmenin içinin boşaltıldığı günümüzde, yeni anne olan vegan bir kadının bebeğini modern şehir hayatının tehlikelerinden, pisliğinden korumaya çalışmasını anlata değişik bir film.
 Bebeği önce birlikte dış dünyadan korumaya çalışan ebeveynler, dışarıdan geleni elini yüzünü yıkamadan bebeğe yanaştırmayan, ziyaretçilerinin cep telefonlarını üst kata çıkarmalarına mani olan biraz fazla endişeli modern bir çift.
 Zamanla 7 aylık bebeğin henüz hiç evden çıkmamış olması, çatı katında annenin yaptığı minik serada yetiştirdiği sebzelerle beslenip ilo alamaması, babayı dışarıdaki tehlikeli dünyadan daha fazla endişelendirmeye başlıyor.
 Çocuğu için her şeyin en iyisini bildiğini iddia ederek doktorları reddeden anneyi kandıran baba, bir gün bebeği kaçırarak doktora gösterince gelişiminin çok geride kaldığı teyit edilmiş oluyor.
Sonrasında biraz gerilimli, biraz hüzünlü bir dönem başlıyor; çocuğunu çok seven anneyi ondan ayırmak haklı mı? Kendi prensiplerine göre büyüttüğü bebeğinin gelişimini olumsuz etkileyen anne haklı mı peki? Çocukların iyiliği kimin sorumluluğunda? Yoksa geyikleri avlayan ve tavada cozur cozur et kızartan insanoğlu barbar mı?

Sağlam sorular sorduran iyi bir film izledim bu akşam.

11 Ağustos 2015 Salı

2240

Dünyanın dört yanını dolaşan ayakkabılarım, nerelere gitti geldi, neler gördü, bana ne çok şey getirdi, beni kimlerle tanıştırdı... Düşündüğümde epeyce yol almışım aslında, küçümsenecek iş değil.
Şimdi bulunduğum yerden bir adım daha ileri atma zamanı-biraz daha cesaret!
Büyümeye, açılmaya, genişleyip serpilmeye devam etsin...
Beni de, elimin değdiği herkesi de mutlu etmeye devam etsin...

10 Ağustos 2015 Pazartesi

2239

Ev hanımlığının son günü,
iş kadınlığına geçiş...
Yağmur sıkıntısı, Ağustos buğusu...

9 Ağustos 2015 Pazar

2238

Dün istediğim kadar yedirememişim misafirlerime-1.5 pizza ve 1.5 kek artmış!
Bunları bitirmek için harika bir pazar günümüz var...

Sıcaktan dışarı çıkmaya üşenince evde film izlemek sinemadan daha cazip geldi; Yağmurdan Önce ne zamandır aklımızdaydı.
Tatlı su kaynaklarının yer yer buz kestirdiği derin ve serin sular gibi, bu film bir anda insanın içini ısıtıp hemen sonra tüylerini diken diken ediyor...
Dünyanın en temiz havasına, en taze suyuna, en mavi gökyüzüne sahip, hiç görmediğim memleketim kartallar ülkesi ni bir kez daha özledim.

"Time never dies. The circle is not round."

2237

(08 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Heyecanla erkenden uyandık, akşama misafirimiz var ve yapacak çok işimiz var!
Önce bir işi halledip alışverişe gittik; kafalar hepten karıştı: dondurma mı alsak, kek mi yeriz-börek de yapsak mı?
Derken son dakikada fikir değiştirip hamburgere niyet pizzaya kısmet diyerek, kasaya ettik istikamet!
Peynir çeşitlerinin en güzellerini seçtik, bira stoklamayı ihmal etmedik.

Yerleştirme faslının ardından şeftalili keke giriştik.
Yeni fırın azizliğine uğrayınca sonuç biraz hüsran oldu-Neyse ki arkadaşlarımız nefis bir kek yapıp getirmişler!
Kadehler kaldırıldı-şampanya yanına meyve ve peynir tabağı güzel gitti.
Fırından mis gibi kokular gelmeye başlayınca pizzaları çıkarıp sofraya getirme vakti de geldi.

Peynirli pizza biraz fazla doyurdu hepimizi, mantarlı pastırmalının tadı nefisti, ton balıklı ise klasiğimiz oldu...
Biralar şampanyanın ardından herkesi azıcık şehla etti, küçük adam her zamanki gibi yüzleri güldürdü.
Oyuncaklı, gülücüklü, emeklemeli, şaşkınlık ve mutluluk dolu bir hayat: İşte bebeklerin tertemiz dünyası!

Önümüzdeki bayram için Çıralı planları yaparak balkonda birer puro yaktık ve akşamı kahveyle sonlandırdık.
Sıcacık bir gün!




7 Ağustos 2015 Cuma

2236

Terlemekten ziyade damla damla eriyerek Kadıköy'e gidip geldiğim öğlen üzeri, toz almak ve yerleri süpürmekle devam etti. Ev hanımlığında bir seviye daha atlayarak lavabo ovdum, herhangi bir odaya ait olmayan türlü ıvır zıvırı ortadan kaldırmaya çalıştım ve koltukları salonun öbür ucuna taşıyarak evin şeklini şemalini değiştirdim. Hatta orta masası ile fiskosa ve girişteki komodin ile zigon sehpalara hangi dantelleri örtsem diye bile düşündüm. Yarın akşam için masa örtüsü, tabak takımı ve peçetelik seçtim.

Sanırım beni ele geçiren bir anne ruhu var içimde!

2235

(06 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Hamburger menü söylemeli, Kemal Sunal izlemeli evde tembellik ve aburcubur akşamı...
Ardından pişmanlık dolu mide bulantısı, sıkıntılı bir gece uykusu ve sinirli bir sabah gelmeseydi iyiydi.

6 Ağustos 2015 Perşembe

2234

(05 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Evde tek başına vol. III

Ev hanımı olmak zamanın nasıl geçtiğimi anlamadan akşama varmak demekmiş, bir daha hatırladım. Yok bulaşıkları hemen kaldır, yok Sefer zili çalacak, çiçeklere su vermeyi unutma, akşama ne yesek derken...doğru düzgün çalışamadığım günler geçiyor!

Çocukluğumuzdaki gibi kuzenle evcilik oynamaca; "Ben size gelmişim, sen kek yapmışsın."
Cips paketleri ve bira şişeleri arasında sıcaktan yayıldığımız ve izleyecek bir şey bulamayınca bir avazda sahile indiğimiz akşam...

5 Ağustos 2015 Çarşamba

2233

(04 AĞUSTOS SALI)

Liseli yaramazlıkları; anneyi yazlığa yolladıktan sonra oynanan evcilik oyunları:

Gelişigüzel peynirli börek deneyimiz çıtır çıtır çıkarsa fırından, yanına kadın budu köfte kızartırız. Akşam serinliğinde balkona kurulan sofranın ortasına domates salatalık doğrayıp, yan taraftan fesleğen yaprakları koparırız. Birer soda, sonra birer tane daha açarız, çok yemek adetten! Belki film seçemeyiz ama; rastladığımız Zeki-Metin filmindeki fırında doğruma sahnesine tekrar tekrar güleriz. Bulaşıkları üst üste yığıp sabaha bırakır, biraz kahve demleriz. Gece yarısı iyice serinleyen arka odanın esintisi bizi tatlı rüyalara taşır...

4 Ağustos 2015 Salı

2232

(03 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Sabah yolcu etme telaşının peşinden gelen sessizlik, koca evde yalnız kalmanın huzuru...
Kendime biberli kurabiye yapıp, bir film koyarak şımarttım- bu akşam çalışmak yok!

3 Ağustos 2015 Pazartesi

2231

(02 AĞUSTOS PAZAR)

Bugün düştüm, yarın kalkarım.

Uyanınca kahvaltı hazırlamakla başlayalım, önce duş alıp bir film seçelim ve birlikte tarifini bilmeden şeftalili kek yapalım, iki dilim arasında biraz öpüşelim...
Yarına kadar sakinleşirim ben, yeniden kalkarım ve hayata şükrederim.
Ölümden sonra dirilmek her dinde yok mu?

2230

(01 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Bir yanlış anlamaya kurban edilen cumartesi gününü sıkıntı içinde geçirdikten sonra, akşam biraz nefes almaya sahile indim.
İnsan en fazla anlaşılmayınca sinirleniyor-bir de haksızlığa uğradığını düşününce.

Bir Çingene kızıyla felsefi sohbetlere dalıp birer bira içerken gözlerimiz kapanıyordu, eve dönerken ağlıyordum ve uykuya dalarken içim cam kırıklarıyla doluydu...

1 Ağustos 2015 Cumartesi

2229

(31 TEMMUZ CUMA)

Neler gördüm
Galatasaray ile meydan arasını dolduran çoluk çocuklu, dondurma ve baklava seven, gece yarısı torbalarca lokum alıp rüküş halleriyle gülerek gezinen Arap turistler, yaz rehavetiyle bayram çocuğu gibi şımarmış, her kız onları beğenecek sanan özgüvenli Ortadoğu apaçileri, ara kat Cihangir barlarında ofis partisindeymiş gibi eğlenen kel amcaların baktığı hala gideri olan ama asla tercih edilmeyecek teyzeler, kestanecilerle laflayan takım elbiseli korumaların asık yüzlerinde işe yaramamanın yalnızlığı, leş sokaklarda yuvarlanan anasının paçavralara sardığı Suriyeli bebekler, buralı ve hiç buralı olmayan bangır bangır müzikleri dinlemek için dikilen kalabalık, artık iyice berbatlaşmış türkü barların kapı önlerinde ağır ağır sigara içen delikanlılar, donla gezen ve hep tetikte  hisseden sinirli travestiler, 1 liralık çorbacıda gecenin köründe hala konuşacak şeyler bulan arkadaşlar, keşmekeşten kaçıp sokak arasında kısmen daha şık bir mekanın masalarında cin-tonik içen mutsuz kızlar, bu kadar yabancı bir memlekete olmaktan heyecan duyduğu belli, yüksek sesle konuşan siyahlı beyazlı turist gruplar ve sanki çok yorulmuş, çok bezmiş, artık umursamaz olmuş bir Beyoğlu...