29 Temmuz 2016 Cuma

2592

Bugün de çalışamadım; emlakçılarla konuşmakla, halledilmeyen işlerin peşinde koşup kargoların takibiyle geçirdim.
Sanırım evimi buldum sonunda, o yüzden içimde bir rahatlık var en azından.
Kadıköy balık pazarından midye ve kalamar aldım, birazdan arkadaşlarım için pişireceğim.
En azından birkaç sorunu aklımdan çıkarabilirim, yarın akşam konserde eğlenebilirim!

2591

(28 TEMMUZ PERŞEMBE)

Çılgınca bir gün başladı; Sirkeci tramvayda Tayyip'in İstiklal Marşı okuduğu, Marmaray'a girişte deli aramaların konulduğu, Beyazıt'ta her renk saten kumaşın bulunduğu, Eminönü'ne inerken pahalı ve meşhur bir esnaf lokantasına oturduğum, Eminönü tarafında yüzlerce gelinlik kumaşın bulunduğu ve boncuklar, kurdeleler, danteller arasında kaybolduğum bir gün...

Akşamüstü bizim yakaya dönüşte moralimin biraz olsun yerine getiren 2 daire gezdiğim bu uzun, yorucu ve sıcaktan yapış yapış gün; işle ilgili iyi bir haberle devam etti. Sonunda bir adım ileri attık!

Akşamına epeydir uğramadığım hoş bir Kadıköy barı olan Revolte'de girildi, dostlarla iş sohbeti, durumlar, ne yapılmalı ne yapılmamalı derken... Biraz dedikodu: hayatın nasıl da dönüp değiştiği ve herkese bir ders verdiği üzerine... Gelinlik kumaşlar ve haftasonu planları ile gece yarısı eve döndük.

2590

(27 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Birlikte sadece can sıkıcı işler yapıyoruz gibime geliyor, korkuyorum. Keyifli şeyleri paylaşmaya vaktimiz kalmıyor bu aralar- işte düğün öncesi stresi buymuş!

Bu akşamüstü yine bezgin ve umutsuz ruh haliyle Kozyatağı tarafında evlere baktık; yeni binalara daireden ziyade kümes denmesi gerektiğine karar verdik önce. Emlakçı bize, yatak odasına yatakla birlikte dolap sığmadığı için yangın çıkışına açılan merdiven boşluğunu kullanmamızı önerdi.

Sonraki denememizde neyse ki "ev gibi" bir eve denk geldik; nispeten yeni ve büyük bir daire gezdik. Fakat bu kez de mutfak hapishane olarak düşünülmüş gibi karanlık ve izbeydi, salonun baktığı manzara ise E5 trafiğiydi...

Akşamları manyak kedim Safi'yi sevmekte başka huzur kaynağım yok sanki bu günlerde...

27 Temmuz 2016 Çarşamba

2589

(26 TEMMUZ SALI)

Bugüne daha güçlü başladım, hazırlıklara hız vermenin tam zamanı!
Gündüz terziyle görüşmeye gittim ve beğendiğim gelinlik modellerini gösterdim.
Kumaş tavsiyeleri ve kombin önerileri alarak döndüm; düğün için Fransız 20ler vintage stiline karar verdik, öncesindeki brunch için ise bohem romantik Provence tarzında karar kıldık.

26 Temmuz 2016 Salı

2588

(25 TEMMUZ PAZARTESİ)

Yorgun bitkin uyandım, dün gece uyku tutmadı çünkü.
İlk iş gününü her zamanki gibi hafta sonundan kalan işleri toparlamakla geçirdim.
Yeniden başlamak kolay değil, kaldığın yerden devam edecek motivasyonu bulmak da...
Yine de dekorasyon fikirleri, renkler ve malzemelerle oynamak, ilham verici görsellere bakmak beni havaya soktu ve hayal kurmaya başladım.
Her şey hayatımda hep hayal kurmakla başladı...

25 Temmuz 2016 Pazartesi

2587

(24 TEMMUZ PAZAR)

Bu güne öfke ve kırgınlığı geride bırakarak uyandık, dinlenmiş ve öpücüklü.
Kendimizi menemenle ödüllendirdik, ardından bir film seyrettik.
Öğleden sonra aile telefon görüşmelerimizi yaptık ve teyze ziyaretine gittik.
Çengelköy ne güzel yer, İstanbul ne güzel şehir!
Daha çok gelelim bu sahillere, ağaçlık eski semtlere...
Akşama doğru aklımızda ev olayını kesinleştirmek vardı, ev sahipleri ile görüşmüştük dün zaten, artık karar verecektik.
Arkadaşlarımızı çağırıp onlara da göstermek istedik ve metremizle ölçü almak için gittik, ki 2 daire de tutulmuş!
Şok olduk tabi, önce moral bozukluğuna kapıldık tam hallettik demişken olmayınca ama sonra iyi olmuş dedik.
Daha güzel, daha huzurlu bir ev bizi bekliyor ve biz yeniden başlıyoruz.

2586

(23 TEMMUZ CUMARTESİ)

Bir süredir böyle bağırıp ağlamamıştım, üzerime bu kadar yük bindiğini hissetmemiştim hiç.

İsyan ettim sanırım sonunda, sanki her şeyi ben tek başıma yüklenmek zorundaymışım gibi geliyordu çünkü.

Bu hafta sonunu dinlenip kafamı rahatlatarak geçirmeyi istiyordum ama tam tersi daha da yoruldum, uykusuz ve sinirli, kırgın ve bıkkın geçirdim.

Hiçbir şey yapmak istemiyorum artık.

2585

(22 TEMMUZ CUMA)

Sonunda bu haftalık çilemi doldurmuştum ve biraz daha keyifli mevzularla ilgilenmeye başlayabilirdim.
Bira olsun içim rahatlamış halde yine düğün planlamasının eğlenceli kısımlarıyla ilgilenmeye başladım; temalara, renklere ve fikirlere bakarak geçirdim bugünü.
Akşama doğru hafta başına beğendiğim evlere baktık birlikte ve hafta sonuna umutlarla girdik.

22 Temmuz 2016 Cuma

20 Temmuz 2016 Çarşamba

2583

Fil ayaklı salak bir müşteri tarafından strese sokulduğum dünün ardından, gündemimin biraz değişmesi beni rahatlattı; bugünün ilk yarısı kendi mahallemde ev bakmakla geçti.
Çok yakında bir sürü ilan görünce heyecanla gezmeye gittim hepsini, hava da serin ve kapalıydı, teker teker baktık dairelere.
İçinin bakımsızlığıyla hayal kırıklığına uğratan da çıktı ama; şimdiye kadar baktıklarımız arasında bu kadar iyisi çıkmamıştı, dedirten de oldu.
Sonunda içime sinen 2-3 ihtimalle karşılaşmak beni sevindirdi, nasıl olacak bu iş, sorularını kafamdan attım gibi...
Öyle böyle derken yoluna giriyor hayat, hayatımız, bu ay.

Bir buruk sürpriz: ölüme yaklaşan birinin haberini aldım-o biri amcam.

19 Temmuz 2016 Salı

2582

Sabah sabah 3 deli kedi tarafından sevgi bombardımanına tutularak uyandırıldığımız için, fazla kafaya takmadık geçim derdini.
Gırıl gırıl tepemizden inmeyen ve bize masaj yapmayı kesmeyen ilgi arsızı oğlanlardan kurtulup yataktan kalkamadık 1 saat.
Hep birlikte neşeli, sıcak bir yuvamız olsun!

2581

(18 TEMMUZ PAZARTESİ)

Çocuklar gibi şen olmamızın sebebi o kadar basit ki: bugün olaylar sebebiyle ofisi açılmayan sevgilim bana kaldı!
Öyleyse gündüzden acil işlerimi halledip akşamüstü ev bakmaya devam edebiliriz.
Kadıköy, ev, dükkan ve bankalar arasında koşturmacayla geçen günün sonuna doğru birkaç ev görmeye gittik.
Kazasker, Erenköy semtlerini sokak sokak gezerek aradık ama henüz istediğimiz evi bulamadık.
Millet oturulmayacak haldeki evlerini 2000tl.den kiraya veriyor onu anladık.
İyi muhitlerdeki aile evleri 4000den aşağı değil, onu fark ettik.
Her baktığımız evin bir dezavantajı vardı, ya yüksek giriş, ya planı çok kullanışsız, ya da kentsel dönüşüm bekleniyor...
Mutfağına bulaşık makinesi, fırın ve masa aynı anda sığabilen sanırım tek bir ev gördük.
Normal karşılamalıyım herhalde ama şaşırmadan edemiyorum-nasıl yaşıyor bu insanlar?

2580

(17 TEMMUZ PAZAR)

Üzerimizden ülkecek bir tır geçti ama ne geçti biz de bilmiyoruz.
Hayat bundan böyle nasıl devam edecek, neler getirip neler götürecek bilemiyoruz.
Demokrasi sever demokrasi düşmanı kafa kesicilerin arasında yaşamaya çalıştığımız memleketimizde...

Ev bakmaya başladık, ilanlar o kadar fazla ki sanırım kentsel dönüşüm muhabbeti patladı birilerinin elinde.
Yenilenmiş evler ufacık ve eve benzemiyor, eski evler eve benziyor ama yıkılma durumu var.
Dükkanıma ve anneme yakın olalım istersek ya eski evlerden birini kısa süreli tutacağız, ya da yeni evlere sığmak için eşyalardan vazgeçeceğiz.
Bu ikilemde bizi bekleyen sevimli bir ev vardır, inanıyoruz ve bakmaya devam ediyoruz.

16 Temmuz 2016 Cumartesi

2579

Ne olduğunu anlayamadan haberlerin hızına yetişmeye çalışır haldeyiz.
Birileri şov yapıyor dün geceden beri, herkes darbenin nasıl da millet tarafından püskürtüldüğünü konuşuyor.
Gerçek hiç bir askeri darbenin millet tarafından durdurulduğu görülmemiş tarihte.
Tehlikeli oyunların döndüğü, yarınımızdan emin olamadığımız ülkemiz...
Devamını bekliyoruz midemiz ağzımızda, endişeyle düşünmeye çalışıyoruz ihtimalleri.
Bir kanıya varmak zor, kaldı ki zaten iki ucu boklu değnek durumundayız.
Tek teselli; insan ömrü çok kısa ve devir illa ki dönüyor, bizler görmesek de bu günlerin geçeceğini biliyoruz.
O yüzden inatla geleceğe yatırım yapmaya devam edelim, çalışalım, yaşayalım ve çocuk doğuralım!

15 Temmuz 2016 Cuma

2578

Sıcaktan kollarım yanıyordu akşamüstü bile, başıma güneş geçmek üzereydi ki kendimi Kadıköy'ün ara sokaklarında bulduğum gölgelere attım.
Sanırım senenin en sıcak günlerini yaşamaktayız, ben de yarı pansiyon çalışıyorum ve bugünün 2. yarısını alışverişe ayırdım. 
Alışveriş dediysem; fırçalar, kalemler, kurdeleler doldurdum poşetlerime.
Keyfim yerine geldi bu hafta içi hallettiğim işleri düşününce, kendime bir dondurma ısmarlayıverdim!

Ha bir de:
 Ben KUKLA'yı marka yaptım...
Açılışta şampanya ve çiçekler olacak!

14 Temmuz 2016 Perşembe

2577

Sabaha karşı içim sıkışarak uyandım, Safinaz kızımı sevdim yatakta kendimi rahatlatmak için.

Gün içerisinde bankayla kırtasiye, ozalitle dükkan arasında mekik dokuduktan sonra geçen aydan sarkan işlerin büyük kısmını halletmiş olmanın iç rahatlığıyla akşamı buldum...

2576

(13 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Sinirlendim çünkü baskı altında hissediyorum.
Benden bu kadar çok şey beklenmesi normal mi?
Başkası olsa, benim yaptığım kadarını yapar mıydı?
İsteklerim zaten azaltılmış düzeyde, zaten fazlasında gözüm yok ama bir yerde sınırımı da çizmek zorundayım.
Güvenmiyorsun, diyenlerin hayalperest ve umursamaz tavırları beni çok kızdırdı bu akşam.
Nasıl olsa Rana halleder, her şeyi kabul eder, fikri hakim herhalde insanlarda.
Biraz da sorumlusu benim belki ama artık benden buraya kadar demek zorunda olduğum yere geldim.
Çünkü zaten fazlasıyla sorumluluklarım var, daha da artacak yakında.
Onun için; kimse bana güvenmesin, herkes kendi başının çaresine baksın bir zahmet.

2575

(12 TEMMUZ SALI)

Her şey bir şekilde devam ediyor, yoluna giriyor, yolundan çıkıyor-ama hayat!

11 Temmuz 2016 Pazartesi

2574

İşleri toparlamak uzun sürecek, ama büyük bir sorun olmadığı için şanslı hissediyorum.
Umarım her şey hızlıca hallolur bundan sonra, her şeyi tatil dönüşüne atmıştık çünkü.
Ev bulma telaşı, eşyaların yaptırılması, gelinlik provaları ve bütün bunların yanında siparişlerden zaman yaratabilirsem bir daha deniz tatili yapmayı çok istiyorum. Ayvalık belki, diyorum Ağustos başında...

2573

(10 TEMMUZ PAZAR)

Öğleden sonra eve geçebildim, hala yorgunluğumu atamadım gibi geliyor.
Safinaz kızımı büyümüş gördüm; beni sevinçle karşıladı ve hemen sürtünüp sevgi gösterisi yaptı-pek mutlu oldum. Deliliklerini özlemişim!
İstanbul'un bu boşalmış ve beklediğimden serin hali hoşuma gitti, kuzenimle buluşup biraz oturduk cadde tarafında.

2572

(09 TEMMUZ CUMARTESİ)

Dönüş yoluna erkenden çıkmak üzere horozlarla birlikte uyandık, gözlerimiz açılmadan düştük yola.
Gözlemeci molasından sonra az biraz kendimize geldik, Afyon'a kadar hızlı gittik ve yolların boşluğuna şaştık.
Herkesin bu sene Antalya yerine Ayvalık tarafını tercih ettiğini anlayınca sevindik, bayram trafiğine kalmadan dönebilecek gibiydik.
Afyon'da sucuk ekmek molası verdik öğlen; açık hava bile sucuk kokuyor burada!
Eve sarı Afyon patatesi, acılı acısız sucuk ve Adapazarı köy ekmeği götürdük.
Fazlaca bunalıp terlemeden, ayaklarımız çok şişmeden ve hepsinden önemlisi-trafikte bezmeden akşamüstü eve vardık.
Fıtıfıtıcılar yokluğumuzda kudurup evi darmadağın etmiş, saksıyı kırıp çiçeğin toprağını saçmış, kum kabını doldurup banyo paspasına yapmış, mamalarını son tanesine kadar bitirmişler. Yerlerde sürükleyip oynadıkları havlu ve çoraplar ile mutfak bezlerini yıkadık, evi iyice silip süpürdük.
Ardından bunların sevgi ihtiyacını doyurmaya çalıştık saatlerce grrrlamalar ve sürtünmeler ile masajlara maruz kaldık.
Her güzel şey gibi tatilimiz de bitmiş oldu, geride bize bronzlaşan tenimiz ve gülümseten resimlerimiz kaldı...

2571

(08 TEMMUZ CUMA)

Giderayak
Deniz son günümüz diye mi böyle durgun, dingin ve serin?
Bira patates son akşamımız diye mi böyle tatlı geliyor?
Takım yıldızları inceliyorduk daha, kutup yıldızını yeni bulmuştuk, son gecemiz diye mi bunca derin gökyüzü?

Hüseyin abinin mutfağında biberiyeli tereyağında karides yaptı sevgilim bize, ben de onu kaçamağa göndermeye söz verdim!

2570

(07 TEMMUZ PERŞEMBE)

Dün gece amma gıybet yapmışız yahu, 3'te girdik yatağa ancak.
Verandada içilen biralar eşliğinde yıldız manzaralı dedikodunun keyfi başka oluyormuş!
Şaka bir yana; gerekliydi bu konuşma, bu açılma yaşanacaktı bir zaman...

Eskiler açılınca sohbet uzadıkça uzadı; kopan ilişkiler, biten dostluklar, yapılan haksızlıklar konuşuldu birer birer. Herkes bildiklerini döktü, olayları kendi açısından anlattı biraz da.
Aptallığa lüzum yok-hayatın tadını çıkarmaya varsanız gelin dostlar! Ömrünüzde böyle saçmalıklara yer vermeyin, tıkanıp kalmayın aşağılık kompleksiyle!

Bunları geride bırakmanın zamanı çoktan geldi; hepimizin geçmişinde bir çöplük var ki olmalı da.
hava az bulutlanınca pek keyifli oldu sahil; yakmayan kumlara oturup hasır şapkalarımızla poz verelim dedik biz de...
 Olimpos'a göre tenha olduğu için Çıralı'yı daha çok sevdim. Keşke bilseler, onlar yaptıkları her şeye rağmen hayatımızdan çıkıp gittiler ve tüm izleri silindi. Artık ben çok mutluyum-biz çok mutluyuz!
 Bulunduğumuz noktada her şey bütün ve tam, sahip olmadığımız hiçbir şey yok ihtiyacımız olan.
 Güzel dostlar biriktirdik, nikah şahitlerimizi de bunlar arasından seçtik, seneye yaz tatilinde umarım Ali'yi bekliyor olacağız...

2569

(06 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Çıralı tarafına gelen arkadaşımın yeğeni ile yakınımızdaki kamp alanında kalan arkadaşımız sayesinde her gün bir daha kalabalığız, kamp hayatı tabi daha renkli-acayip insanlarla dolu.
Bizim aile pansiyonumuza nazaran pek gürültülü, manyakların çeşitleri ile dolu!
 Kaş yolundaki seyir terasında çektiğimiz manzara fotoğrafları akşamüstü kızıllığında pek de güzel çıkmış...
 Burası ne güzel memleket! Dağlık, ormanlık, mis gibi ferah ve yüksek, mutlu adalar burası olabilir...
Bugün Çıralıya geri döndük, akşamüstü pastahaneye gidelim diyoruz. Buranın tatlıları çok lezzetli; hepimiz ayrı ayrı denemek için birer elmalı tart, limonlu ve frambuazlı cheesecake ile tiramisu söylüyoruz, yanlarına dondurma koydurup afiyetle yiyoruz.
 Akşam için Orange restoranı seçiyoruz; bayram kalabalığının yavaşlattığı servise rağmen fazlasıyla ilgili işletmecisi ve lezzetleriyle bizi sevindiren bir mekan oluyor. Lahana sarma, yoğurtlu semizotu, köz patlıcan ve köpoğlu; basit olmakla birlikte layıkıyla hazırlanmış mezeler. Lavaş zaten karşı konulmaz çıtırlıkta, karides ve kalamar gelene kadar neredeyse doyuyoruz.
 Deniz yanımızda 2 banktan yapılma yatağında huzurla uyurken, biz rakımızı tadına vara vara içiyoruz. Sanırım tatilin ilk şahane günü bugün- her şey yoluna girdi artık ve keyif doruğa çıktı.
Mutluluğumuza!

2568

(05 TEMMUZ SALI)

Bu sabah Çıralı'da sert rüzgar kumları bacaklarımıza vuruyor, biraz oturup tat alamayınca ani bir kararla kalkıp Kaş'a gitmeye karar veriyoruz. Zaten aklımızdan çıkmıyordu geçen yazın muhteşem anıları; Kaş gibisi yok!
 Kıvrım kıvrım yollardan bir avazda varıyoruz Kaş'a; bıraktığımız gibi güzel duruyor; çarşıdaki butikler, doğal taşlardan takılar, ahşap oyuncaklar, Akdenizli meyhaneler...
Şimdiye kadar denemeye fırsat bulamadığım şu meşhur yanık dondurmasını tadıyoruz önce; epeyce baskın bir dibi tutmuş süt tadı veren tuhaf bir dondurma bu. Denize girdiğimiz yerlerden en rahat ettiğimiz Hera'da yer bulunca seviniyoruz, çok kalabalık bayram tatilinde. Bu halini pek sevmesem de; denizim serinliği, derinliği, tatlı su kaynaklarının çıktığı bu mavinin rengi eşsiz...
 Akşama doğru erkence Bezgin'e oturuyoruz-aslında favori meyhanemiz Turkuaz'ın yeni hali burası. Dekorasyon tamamen korunmuş diyebilirim ve menüde değişik tatlar var yine ama; lezetler aynı seviyede değil.
 Bir kere Bigalı kanuni Kadirhan yok, müzikler fena değilse de aynı tadı vermesi mümkün değil-Turkuaz unutulmaz!
 Deniz'le ekmek dişlerken poz veriyoruz, ama uykusu gelince çocuğun keyfi kaçıyor-çocuklu tatilin zorlukları biraz gözümüzü korkutuyor.
Cevizli biber, fıstıklı Girit ezme, kuru cacık, köz patlıcan salata lezzetli. Levrek marin ve kadayıfa sarılmış jumbo karides tatmin edici değil bizce. Ama en güzeli sonunda Çıralı'da bulamayınca üzüldüğümüz ahtapot ızgaraya kavuşuyoruz!
Akşam dönüşte o kadar yorulmuşuz ki araba virajları dönerken karanlıkta uyuya kalıyoruz...

2567

(04 TEMMUZ PAZARTESİ)

2 arkadaşın daha bize katılmasını bekliyorduk, ama gelemiyorlar. Bizimkilerde de tam keyifler yerine gelemedi henüz; zira Denizimiz tam iyileşmedi hala.

Gündüz sahilin tadını çıkarmaya devam ediyoruz, aylar önce alıp bir kenarda tuttuğum kitaba bu tatil için elim gitmişti sonunda, meğer çok doğru seçim olmuş. Büyük keyifle okuduğum Nietzsche'nin Sorrento Yolculuğu heyecanla takip ettiğim Bay Bıyıklı'nın hayatındaki büyük değişim dönemini anlatıyor: Basel kürsüsünü bırakıp sağlığın ve arınmanın peşinde Güney'e indiği hafifleme felsefesini...
Akşam başka bir restoranda yemeye karar veriyoruz; çünkü bayramda kalabalıklaşan müşterilerine Hüseyin Abi ve oğlu yetişemiyor, fazla seçeneğin olmadığı mutfak hepten kısırlaşıyor.
 Sahilde sıralanmış ve önceki yıllarda hep pas geçtiğimiz restoranların hepsi birbirine benziyor, biz ilk olan Çıralı'ya oturuyoruz. Pofuduk lavaş ile tereyağı ve zeytin veriyorlar önden, ama burada da menü zengin değil aslında. Meze çeşidi de az balık çeşitleri de.
 Yine de baş başa rakı içmek her zaman güzel, 3 meze seçip barbun tava istiyoruz.
 Olimpos'un hep buruk bir tarafı var benim için; kişisel tarihimizde sevimsiz çağrışımları olan bir yer aslında. Bir yandan ilk tatillerimizi burada yaptık, öte yandan sevgilimin benim dahil olmadığım geçmişinin bir parçası.
 Sanırım bu yüzdendir ki sonraki yıllarda gelmek istemedim ve yeniden gelmek istediğimde bile hep bu anılar aklıma üşüştü. İşte yine o Ekim ayna geri dönüyorum; o belirsizliğin karanlığını anımsıyorum...
Biraz hüzünlü bir akşam, unutmak için odamızda korku filmi seyretmeye karar veriyoruz. Arınma Gecesi merak ettiği ama izlemeye fırsat bulamadığım bir filmdi, zekice senaryosu ile beni tatmin etti.

Bundan sonra hep bizim mutlu anılarımız olsun!

2566

(03 TEMMUZ PAZAR)

Mis gibi nar ve bereketli muz ağaçları arasında yemyeşil bir bahçe...
 Bahçenin sonunda sessizliğin içinde konumlanmış ahşap evimiz; bildiğimiz bungalowdan çok öte...
 Verandasında geceleri binbir yıldız ışığında sohbet ettiğimiz yüksek tavanlı, ferah kulübemiz...
Taptaze fesleğenler, sulandıkça koku salan naneler ve biberiyenin yetiştiği bahçeden salata yapmadan önce ot toplamak ayrı bir keyif...
 Sahilde öğlen vakti sıcak bastırdığında ağaç gölgesine kaçmak ve bir şeyler yeyip içmek için hoş bir yer keşfettik; burası daha modern ve şık. Bizim yerimiz daha samimi ve yerli, burası sanki yeni nesil daha sağlıklı yaşam meraklılarına hitap eden bir yer...
 Pancarlı, keçi peynirli salatada zeytinler, kirazlar ve sodaya sıktığımız limonlar sulu sulu...
"Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz" *
"Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl" *

* Nazım Hikmet'in Ceviz Ağacı şiirinden

2565

(02 TEMMUZ CUMARTESİ)

Tatile geldiğimizi idrak ettiğim gün, denizle buluşmanın heyecanlı serinliği...
 Antalya'nın suyu sıcak ve fazla tuzlu olsa bile burada olmak çok güzel; sahil korktuğumuz kadar kalabalık değil. Kumlar acımasızca yakıyor denize ulaşmaya çalışan ayaklarımızı!
 Buranın alabildiğine uzanan kumsalı, masmavi engin Akdeniz, bambaşka bir açıklık, ferahlık duygusu veriyor insana...
 Caretta yuvaları her sabah artmış oluyordu, pıtırcık yavrular buradan çıkıp denize inecek!
 Gözleri karartan, beyni sulandıran sıcağa karşı sık sık suya atlamak şart. Kremlenmeyi azıcık ihmal ettik, parçalı bulutlu yandık yine!
Çocuklarının hastalığı biraz keyfini kaçırdı arkadaşlarımızın, bu akşam fazla içesimiz yok o yüzden- kalamar, karides ve salata söylüyoruz; buranın sarımsak soslu taze otlu salatası nefis...
 İlk akşamın şerefine!

2564

(01 TEMMUZ CUMA)

Dün akşam aniden değişen hayat seyrimiz, Eskişehir'de arkadaşlarımızın evinde konakladığımız geceyle devam etti. Sabahında Denizimiz hastalanınca kısa bir doktor ziyaretini araya sıkıştırıp yola öyle devam ettik, yaklaşık 6 saat sonunda Çıralı'ya vardık.
Hüseyin Abi'nin yerine geldik; sessiz sakin bir tatil umuyoruz. Benim ayrıca kendi içimde bir şeyleri düzeltmem gerek, orasını kendime saklıyorum şimdilik.
Uzaklaşmış hissetmeye başladığımı fark ediyorum birkaç haftadır, yapılması gereken işlerde yol alamamak ve yaklaşan düğünün stresi sanırım beni tıkamış geçtiğimiz ay. Üzerine bir de işleri tam yoluna koymuşken başımıza gelen beklenmedik durumu eklersek, neden bu kadar yorulup gerildiğimi anlamak zor değil.
Umudum bu 1 haftada dinlenip arınmak, biraz unutup biraz hatırlamak...