30 Aralık 2010 Perşembe

555


İçime akıttığın pis dereyi temizlemeye çabalıyorum_
neyse ki engin bir denizim ben, tertemiz...

29 Aralık 2010 Çarşamba

554


Ancak ayakkabıyı giyebiliyorsan,
gerçekten prensessin...

553

(28 ARALIK SALI)

Evlenmeye karar verdim, 7 yıl sonra
Belki de 3...

28 Aralık 2010 Salı

552

(27 ARALIK PAZARTESİ)

Şimdi anlıyorsun ne kadar kırıldığımı, kendine saklamayı seçtiğin şeyler olduğunu öğrendiğimde,
şimdi anlıyorsun değil mi, en çok tek olmayı istediğimi, şimdi anlıyorsun sen de işte...

27 Aralık 2010 Pazartesi

551

(26 ARALIK PAZAR)

Evde sakin bir gün geçirmeyi çok özledim...

26 Aralık 2010 Pazar

550

(25 ARALIK CUMARTESİ)

"İlk doğuşum geçti gitti; bu solukta aşktan doğmuşum; ben, kendimden de fazlayım artik, ikinci kez doğmuşum ben."


549

(24 ARALIK CUMA)

Boşuna mı bunca dökülmesi saçlarımın?
Bana yedirdiğin çilekler boşuna mı?
Terlemeler boşuna mı, yatak gıcırtıları?
Uydurulan Yunanca sokak adları?
Ya öğretilen öpücük isimleri?
Kahvaltılar boşuna mı?
Serin gecelerin yağmur şıkırtıları?
Çimenlerde içilen biralar boşuna mı?
Limon kokuları boşuna mı?
Boşuna mı dökülen göz yaşları?
Sarılıp ağlamalar, gülüşmeler?
Hayali kurulan tren yolculukları?
Bütün bunlar boşuna mı?...

23 Aralık 2010 Perşembe

548

kodlar...hayatım kodlardan ibaret...

547

(22 ARALIK ÇARŞAMBA)

Beni hiç etkilemiyor doğrusu
Bu gösterişli tavırlarınız bayım,
Özür dilemek için bence artık çok geç
Ve hala yüzüme bakacak cesaretiniz
Olduğunu görmek daha tiksindiriyor beni!

22 Aralık 2010 Çarşamba

546

(21 ARALIK SALI)

Yüksek ökçelerime sordum,
"Daha kaç kişiyi çiğneyeceksiniz?"
Küstahça cevap verdiler:
"Dilediğimiz kadar!..."

20 Aralık 2010 Pazartesi

545

Üç kız kardeşten biri, doğar doğmaz başlamış ömrümün ipini eğirmeye, ikincisi ölçmekte, üçüncüsü kesecek günün birinde... İstanbul'da dolaşmaktayım; ömür ipim etrafa dolanıyor, yumak an be an sarılıyor yüzlerce yüz, ses, renk, koku, çeşni labirentinde... Baktığım her bir yüz, bakışımı yakalayan her bir gülüş, çaldığım her bir kapı yahut attığım her bir adım hafızamda farkına varmadan kaydediliyor... Hatıralar; ipte düğümler_zamana attığım her düğüm, geçeni gelene bağlayan köprü... İpteki her kesik; içimdeki bir yarık_zamanı yutan bir kara delik... Dolaşık görüntüler ve kaotik duygular arasında kayboldum. Yolumu bulabilecek miyim?...

544


(19 ARALIK PAZAR)

Abdal'ın Yolculuğu_Ölüm ile Karşılaşma (XIII)

Abdal, nadasa bırakılmış sarı bir tarlaya doğru ilerlemektedir, kafası henüz görüntülerden arınmakta... Hava soğuktur, kıştır, ağaçlar çıplak... Ardında bir iskelet görmektedir, kara zırha bürünmüş, beyaz bir ata binmiş... Onun Ölüm olduğunu tanır.
Durduğunda naçizane, sorar: "Öldüm mü?"
Gerçekte boş ve ıssız hissetmektedir.
İskelet cevaplar: "Evet, bir bakıma. Eski dünyanı feda ettin, eski kendini kurban ettin. İkisi de ölüp gittiler."
Abdal bunun üzerine düşünmeye dalar, mırıldanır: "Ne acı..."
Ölüm bunu bir baş sallamasıyla kabul eder, "Evet, fakat yeniden doğmanın tek yolu bu. Yeni bir Güneş doğuyor şimdi ve bu senin için dönüşüm vakti."
Ölüm giderken Abdal sözlerindeki doğruluğu sezmektedir. Kendisi de bir iskelet gibi hissetmektedir, olduğu her şey ondan sıyrılıp atılmış... Bu, anlamaktadır ki, tüm büyük dönüşümlerin başlama şekli, eti kemiğe dek sıyırmak, sonra kemiklerin üzerine yeniden et ve kan toplamak....

543

(18 ARALIK CUMARTESİ)

Hatırlamak istemediğim bir gün

17 Aralık 2010 Cuma

16 Aralık 2010 Perşembe

541

Ortaya çıkarmak: delillerle göstermek, ispat etmek
Ortaya çıkmak: yokken var olmak, meydana çıkmak, türemek.
Örtmek: korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek amacıyla üzerine bir şey koymak.
Meydana çıkarmak: açıklığa kavuşturmak, belli etmek, bulmak.

Bir zamanlar, ancak örtüsünü kaldırınca ortaya çıkıyordu şeyler...

15 Aralık 2010 Çarşamba

540

Yaşlı ve cool bir kadın olup kocaman inatçı gülümsememle sokaklarda yürümek istiyorum!

Siyah kat kat elbisemin içine jartiyerimi, altına platform ayakkabılarımı giyip dışarı çıkmak istiyorum!

Siyah pırlantalı kedi tırnaklarımı takıp parmaklarımı bir adamın sırtına geçirmek istiyorum!

14 Aralık 2010 Salı

539

Hasta yatağımdan kalkıp şehrin tozunu attıracağım geceleri sabahlara bağlayacağım günleri sabırsızlıkla, hırsa yakın bir yaşam tutkusuyla beklerken bir bilgenin sözlerini hatırlıyorum:

"Gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun."

Rumi

13 Aralık 2010 Pazartesi

538

Benim hala umudum var
İnkar etsem de istediğim kadar

537

(12 ARALIK PAZAR)

Nefes aldıkça boğazımın acıdığı,
uykumun arasında öfkemin kabardığı
yastığımın hem gözyaşlarıyla
hem çeşitli vücut sıvılarıyla ıslandığı
zamanın yittiği tuhaf, uzun bir gece...

11 Aralık 2010 Cumartesi

536

......
......
???
!!!!!!!!!!!!!!!

...

...

..
.

......

9 Aralık 2010 Perşembe

534

Ateşli kabuslar arasında kıvranılan sabah ezanı vakitleri
Beni bir otelin balkonunda en büyük korkumla yüzleştiren sen
Ve Galata efsaneleriyle karışan düşlerimde giydiğim pabuçlar....

8 Aralık 2010 Çarşamba

533

Merhaba ben Rana Öztok,
Bugün sizlere Galata Kulesi'ni çizerken
Bir yandan da hikayesini anlatacağım
Ahşaptan yapılan ilk Bizans kulesinden
Gözü dönmüş haçlıların yıktığı ve ardından
Cenevizlilerin yığma taş tekniğiyle yeniden yaptığı
Bu 70 metrelik yangın gözetleme kulesi
Neler görmüş neler geçirmiş dinleyeceksiniz
Fatih'in karada yürüyen gemilerini gören
Kulenin zindanında kimin kanı aktı ya da
Kazıklı Eflak Voyvodası'nın kafatası
Nasıl olup da kule dibine gömüldü
Voyvoda caddesinde yürürken ağır ağır
Esrarlı efsaneleri birer birer anlatacağım...

7 Aralık 2010 Salı

532

Sen hayatımda olursan; insanlara, her şeye ve kendime daha fazla inanabilirim, diye düşünmüştüm. Hayata daha sıkı tutunabilirim sanmıştım.

Öyle olmadı. Sen olduğun için, her şeye ve herkese, hatta kendime daha az güveniyorum şimdi.

531

(6 ARALIK PAZARTESİ)

3 Vakit:

Kuşluk: Unutulmuş vakit
İkindi: Uyanılmış vakit
Dem: Uyuşulmuş vakit

5 Aralık 2010 Pazar

530

İlan:

Her şeyi benle birlikte keşfetmeye hevesli, yazgısını bütünüyle kabul etmiş ve hatta başına gelenlerin tümünü seven, "iyi" ya da "kötü" gibi ayraçlara ihtiyaç duymayan, hayatta ne yaparsa yapsın bunda bir dağa tırmanma olan, bir de mümkünse hafif etli, ensesi kalınca adam aranıyor

529

(04 ARALIK CUMARTESİ)

Yağmura karşı rüzgara karşı yürüdük
Hava bozacak demişlerdi, bozmuştu işte
Kedere doğru, çaresizlik içinde yürüdük
Ben birini bekliyordum, o birini arıyordu
Kış gelecek demişlerdi, gelmişti birden
Ben birini özlüyordum, o birini düşlüyordu

4 Aralık 2010 Cumartesi

528

(3 ARALIK CUMA)

γνῶθι σεαυτόν:*

Beceriksiz adamlardan nefret ediyorum,
Kendini tanımayan insanlarla tanışmak istemiyorum.

Nedense, hayatıma şöyle ya da böyle giren tüm "güçlü" adamlar,
Kısa süre sonra güçsüz, iradesiz zavallı mahlukata dönüşüyorlar.
Bir şekilde kabul etmeliyim, sanırım "iyi" bir anne değilim.




*γνῶθι σεαυτόν: "Kendini tanı" anlamındaki Yunan atasözü. Delphoi Apollon Tapınağı'nda yazar.

2 Aralık 2010 Perşembe

527

Karmançorman ve kendimden kaçar halimde
Kendinden habersiz bir kız beni bol bol güldürdü.

1 Aralık 2010 Çarşamba

526

Hayatın baş döndürücü hızına kapılıp hiç düşünmeden geçirdiğin
günlerin gecelerinde, kendi içine düşmekten korkmak...

Ve bir soru: Neden ikisi bir arada olmuyor?
Neden ya yatakta huzurluyum, gülüyorum
Ya da dışarıda koşturuyorum, çalışıyorum-
Birini yaparken öbürünü özlüyorum, neden?

30 Kasım 2010 Salı

525


Rugan ayakkabılar...İpek kurdeleler...Dantel fiyonklar...İnci düğmeler...Deri şeritler...Metal tokalar...Payetli bluzlar...Şifon gömlekler...Transparan detaylar...Organze eteklikler...

...arasında geçen günler...

29 Kasım 2010 Pazartesi

524

Yeni bir dönem için yeni umutlar...

523

(28 KASIM PAZAR)

Yeniden başlamaktan başka çare var mı-bırakıp gidemiyorsam?

Yaşamın her şeyden fazla bir inşa faaliyeti olduğunu görmek, göstermek lazım.

27 Kasım 2010 Cumartesi

522

Korkuyorum
Kaybetmek istemiyorum
Böyle olsun istemiyorum
Tekrar hayal kırıklığına uğramak istemiyorum
Lütfen anlaşılmak istiyorum en başta
Sevdiğim, değer verdiğim güvenmeyi çok istediğim birinin beni bu kadar yalnız bırakmasını kabul edemiyorum
Lütfen!

521

(26 KASIM CUMA)

Her şeyin herkesin satılık olduğu bir dünyayı seyrettik
Işıltılı mücevher dükkanında güven bile satılıktı

Ben, kendimi yapayalnız ve bir kenarda kalmış hissettiğimden
Gecelerdir saatlerce ağlıyorum...

25 Kasım 2010 Perşembe

520

Yok olmayacak galiba
Hiçbir şey istediğim gibi...

Bir koca asık yüzüm bugünlerde, bana bakan düşmemek için tutunuyor uçurumuma.

24 Kasım 2010 Çarşamba

519




Pencere-önü Melankolisi:

Gecenin sessizliği kuşattı etrafımı, pencere kenarında yağmuru dinleyerek kitap okumak geldi bir an içimden, sonra okurken sayfaların birinde, aniden duraklayıp kitabı kucağıma kapadığımı hayal ettim, dışarı bakarken gördüm kendimi, usul usul geceye yürüyenleri izlerken: bir kedi, elleri cebinde paltolu bir adam, kürk mantolu dalgalı saçlı bir kadın... Kendime dışarıdan baktım, daha yaşlı gördüm yüzümü, ellerimi daha beyaz, hiçbir şeyi tutamayacak kadar kırılgan gördüm, ürperdim. Herkesin kederden grileştiği bir şehirde buldum kendimi, saat kulesi altında randevulaşıp gelmeyen aşıkları, ölümü bekleyen içli yalnızları düşündüm, onlarca erkeğin ilan-ı aşkına maruz kalmış evine yollanan çiçeklerden bıkmış kırmızı rujlu kadınları düşledim, kendi yüzümü koydum onların başına anlar gibi, kalabalıklar içinde hep ıssız kalan, bir türlü hiçbir yere ait olamayan bu güzelliği hüzünlü kadınları kimselerin yanında açılamayan güllermişçesine hatırladım... Korku doluydum bu şehirler şehrinde kaybolmuş olmaktan, yine de gücüm yoktu çıkıp gitmeye surların kapısından, dışarıda başka şehirler vardı biliyordum, başka insanlar vardı beni dinleyecek anladığını söyleyecek sevdiğini sanacak, ama ben nerde olursam olayım yabancı kalacağımı da gayet iyi biliyordum; günün ağarmasını beklerken uyuyamayacağımı, kimin yatağında olursam olayım sabah ezanında kalkıp üşüye üşüye ağlayacağımı...


23 Kasım 2010 Salı

518

İstek-Dilek Kipi

Bir İstek:

Bundan sonra hiç eteklerimden çekiştiren tedirgin vicdanımı dinlememek, üzdüklerim ve haksızlık ettiklerim için daha fazla suçluluk hissetmemek, hayallerimi önce kurup sonra yıkanlar yüzünden inci tanesi gözyaşlarımı artık harcamamak istiyorum...!

Bir Dilek:

Hayat hep sahilde omzuna elimi atarak dolaştığım adamın ensesine pizzalı öpücükler kondurduğum anlar kadar kısacık ve dopdolu olsa, bisikletin önüne rahatsızca oturup birden açılan fıskiyelerin altından şarkı söyleyerek geçtiğim geceler kadar hafif ve kolay aksa...!

22 Kasım 2010 Pazartesi

517

Kırmızı bir çift ayakkabı istiyorum,
dantelli siyah elbisemle puantiyeli ince siyah çorabımın altına giymek
ve siyah dantel eldivenlerimle kırmızı rujumu sürebilmek için...

516

(21 KASIM PAZAR)

Tuhaflıklar:

Bugün bir deneme kabininde kot gömleğimin iki ucunu birbirine bağlarken anaya bakıp simsiyah saçlarımı geriye attım ve kendime gülümserken yanımda hafif göbekli, hafif kel, yaşı geçkince bir adam olmasını düşledim...

21 Kasım 2010 Pazar

515

(20 KASIM CUMARTESİ)

Şaraplı bir akşamdan kalma vaziyeti,
Geçmesin istenen mayışıklık mahmurluk...

...Bugünü yatakta geçirmemin sebepleriydi

20 Kasım 2010 Cumartesi

514






(19 KASIM CUMA)

Yeni bir yaş için şarkı...

19 Kasım 2010 Cuma

513

(18 KASIM PERŞEMBE)

İnci gözyaşları:

Dünyadaki herkes unutsa da, ben unutmayacağıma söz verdim seni.
Herkes unutmuş olsa da en azından ben ölene kadar, benimle yaşayacaksın.
Gittiğim her yere beraber geleceksin, içimde, cebimde saklanır gibi,
Yabancı şehirlerde göçebe gibi dolanırken senle konuşacağım yine.
Eve dönerken karanlıktan ürperdiğimde yalnızlığımda seni düşleyeceğim
Herkes unutsa bile, ben unutturmayacağım seni, çocuklarım bilecekler
Nereden geldiklerini, ben kim olduğumu ancak seni düşününce hatırlayacağım.

Dün gittim ziyaretine, gözlerinin feri solmuştu, anladım daha bir yaklaşmıştı
Ölüme annen, sessizleşmişti, affetmişti oğullarını, gördüm bunu yüzünde
Ayrılırken sarılınca bana, unutma beni, dedi, bütün gece ağladım bunun için
Ben onu nasıl unutabilirim ki? Sessizce ölüyor annen, kimsenin haberi olmadan
Sana kavuşacağını düşleyerek doldurduğu sabır ve çile yıllarını sonlandırıyor
Uslu çocuklara benziyor bakışı, her zaman hafif utangaç kanaatkar gülüşü
Nereden geldiğimi, kim olduğumu ben sizleri hatırlayarak unutmayacağım.

18 Kasım 2010 Perşembe

512

(17 KASIM ÇARŞAMBA)

Şifon hayaller ile vişneli dilekler:

Kendime yeni bir elbise alsam, etekleri fırfırlı
Doğum günümde onu giysem düzelir miyim?
Belki yeni saten iç çamaşırları, şifon gecelik...?
Kocaman bir dilim vişneli pasta yesem, çikolatalı
Doğum günü pastamı erken kessem gülümser miyim?
Tek mumu üflerken bir dilek düşünsem, uzatmalı
Bir tane yetmese, söndürüp tekrar yaksam olur mu?
Bütün dileklerimi sıralasam inanır mıyım yeniden...?

16 Kasım 2010 Salı

511

Artık hiç doğmak istemediğim bir doğum-günüm var
Ne mutlu bana!
Ne mutlu, kendini aptal gibi hissetmeyi göze alarak
İstenip istenmediğini bile kestiremediği halde üstelik
Hala değer verdikleriyle bir gün geçirmek için uğraşanlara!

Doğum günüm mutlu olsun.

510

(15 KASIM PAZARTESİ)

Adada avarelikle geçirilen hoş bir arife günü: Kareli piknik örtüleri, pırasalı börekler, tırmanılan ıssız yokuşlar ve iskambil oyunları...

Evde öpücüklerle geçirilen ılık bir gece ve sabahı: Yeşil yatak çarşafları, Arap kahvesi, birkaç kadeh şarapla yenen kestaneler ve ısırılmayı seven bir sırt...

14 Kasım 2010 Pazar

509

O günler de gelecek
Kendimi sabah ezanında ağlayarak tokatlayacak kadar öfke ve pişmanlık biriktirmediğim günler...

13 Kasım 2010 Cumartesi

508

(13 KASIM CUMARTESİ)

Ezeli Yalnızlık

En şiddetle kendimden nefret ediyorum
En rahat kendimleyken ağlıyorum
En büyük pişmanlıklarımı kendim biliyorum
En dipsiz kuyulara kendim dalıyorum

"Yokmuş bir aha ey gül- i rana tahammülün
Bağrın ne yaktın ateş- hasretle bülbülün

Yek-rengdir zeban-ı hakikatte hüsn ü aşk
Bang-i hezar şu'lesidir ateş-i gülün " *



* Yokmuş bir acıya ey ebruli gül tahammülün
Bağrını nasıl yaktın hasret ateşiyle bülbülün

Tek renktir gerçeğin dilinde güzellik ile aşk
Bin haykırış alevidir gülün ateşinin"

Şeyh Galip

507

(12 KASIM CUMA)

Eski dostla bırakamadığımız alışkanlıklarımız,
Bir türlü atlatamadığımız travmalarımız,
Hatırlamaktan korktuğumuz unutamadığımız anılarımız,
Biraz da üzerinde dolaştığımız yıkıntılarımızdan konuştuk...

Gecenin bir yarısı aklımıza esti, Taksim'e geçtik
Sesleri bir kulak işkencesi olan herkes toplanmış
Şarkı söylüyorlardı, dinledik, güldük, dans ettik
Sonra yolda tost alıp yedik, hırsla ısırdık, kopardık...

12 Kasım 2010 Cuma

506

(11 KASIM PERŞEMBE)

Hayat,hayat

İnanmıyorum kehanetlere ya da korkuya
Kötü sezilere. Ne iftiradan kaçarım
Ne zehirden. Ölüm diye bir şey yok.
Herkes ölümsüz. Her şey de öyle.
Anlamı yok korkmanın ölümden 17'de
Ya da 70'te. Yalnız bura ve şimdi var ve ışık:
Ne ölüm var, ne karanlık.
Şimdiden kıyıdayız
Ağları çekenlerden biri olacağım
Bir ölümsüzlük sürüsü yüzdüğünde

Eğer bir evde yaşarsan- o ev çökmez
Herhangi bir yüzyılı emrime çağırabilirim
Sonra içine girip bir ev yapabilirim
Bu yüzden eşleriniz ve çocuklarınız
Benle oturuyorlar bir masada
Atalarınız ve torunlarınız için de aynısı:
Gelecek şu an hayata geçiriliyor.
Elimi kaldırırsam biraz
Beş ışık huzmesinin hepsi seninle kalacak
Her gün köprücük kemiklerimi
Geçmişi desteklemek için kullandım, kereste gibi
Zamanı ölçtüm yersel zincirlerle
Ve yanından uygun adın yürüyüp geçtim-Urallarmış gibi

Yaşımı bana uysun diye kesip biçtim
Güneye yürüdük, bozkırlardan toz kaldırarak
Uzun otlar tütüyordu, çekirge dans ediyordu
Antenlerini at nallarına değdirerek ve kehanette bulundu
Beni yıkımla tehdit ederek, bir keşiş gibi
Kaderimi eyere bağladım
Ve şimdi bile, gelen bu zamanda
Bir çocuk gibi duruyorum üzengide

Ölümsüzlükten tatmin oldum
Yaştan yaşa akan kanımdan
Yine de bir köşe için kimin ılıklığına güvenebilirim
Rızamla verebilirdim tüm hayatımı
Ne zaman onun uçan iğnesi
Yerkürenin etrafına çekse sarsa beni ip gibi



Arseny Tarkovski'den

505

(10 KASIM ÇARŞAMBA)

Ben susayım o konuşsun, çünkü daha güzel susuyor benden:

Her anını kutladık buluşmalarımızın,
Tanrı'nın göründüğü aydınlanış anları gibi,
Tüm dünyada sadece ikimiz...
Daha cesur, bir kuşun kanadından daha hafif
Baş dönmesi gibi hızla fırlayıp indin
Merdivenlerden, nemli leylaktan geçip
Kendi diyarına gidiyordun, aynanın ardındaki

Gece çöktüğünde tanrısal lütuf bağışlandı bana,
Tapınak kapıları açıldı,
Karanlıkta parlayan
Çıplaklık yavaşça eğildi,
Uyanıp "Tanrı seni korusun!" dedim, bilerek
Korkusuzca uyudun
Leylak sana uzandı masadan
Evrensel mavisiyle göz kapaklarına dokunmak için
Mavi fırça sürülmüş o göz kapakları huzurluydu,
Ve elin ılık

Avcunda tutarak o kristal küreyi,
Tahtın üstünde uyukluyordun
Ve -Tanrı'ya şükür-benimdin!
Uyanışınla dönüştürdün
İnsanoğlunun sıkıcı sözlüğünü
Ta ki konuşma tamamlanana ve akana dek
Ses getiren bir güçle ve kelime
Sen anlamını açıkladın onun: kral demekti
Her şey farklıydı dünyadaki-sürahi bile, leğen bile-
Katmanlaştırıldığında ve katı su
Duruyordu aramızda bekçi gibi

Kim bilir nereye sürüldük
Ardımızda seraptan meydana geldi
Harikadan inşa edilmiş kentler,
Nane yaprakları bitti ayaklarımızın dibinde
Kuşlar geldi bizimle yolculuğa
Ve gökyüzü açıldı üzerimizde

Bir yandan arkamızda hep kader ilerliyordu:
Usturayı tehditkarca sallayan bir deli adam...



Arseniy Tarkovsky'nin "İlk buluşmalar" şiirinin çeviri denemesi


9 Kasım 2010 Salı

504

Bob Dylan bütün gün bana
"Bir kahve daha içelim ne olur"
Diye yalvardı, görmezden geldim önce
Sonra baktım, "Sonsuza dek genç"
Diye şarkı mırıldanıyor, kendi kendine
Döndüm, gülümsedim, bir kahve koydum
İkimize...

8 Kasım 2010 Pazartesi

503

Bırakmak ve Tutmak üzerine:

Ne fazla sıkı tutana tahammülümüz var,
Ne hepten gevşek bırakana...
En eski dostum, bırakamıyor bir türlü,
Bir zamanlar onu tuttuğuna çok inandığı birini-
Bense fazlaca sevinebiliyorum son günlerde,
Bir zamanlar beni çok gevşek bırakan birinin
Yavaş yavaş ucumdan tuttuğunu gördükçe...

7 Kasım 2010 Pazar

502

Vizon süet ile siyah deri garni diz altı çizmeler- 1 çift, 39 numara.

İris özlü nemlendirici yüz kremi ile huş ağacı masaj yağı- 30 ml., 100 ml.

Güzellik, iç kıpırtısı, mide kelebekleri- 25 yaş, 1000000000 kahkaha

6 Kasım 2010 Cumartesi

501

(06 KASIM CUMARTESİ)

Sisli Gecede Öpüşme:

Yanıma geldi,
"N'apıyorsun burada?" diye sordu, kanepeye kıvrılmış yatıyordum ceketimi üzerime çekip.

"Uyuyamadım buraya geldim..." dedim, üşümüştüm.

"Sana battaniye getireyim mi?" diye sordu ilk, sessiz cevabımdan sonra "Seni yatağa taşıyayım mı?" diye önerdi, benden çekingen bir "Böyle iyiyim..."duyunca üzerime battaniye getirdi.

Bir kaç dakika öylece yattım, bomboş, gözlerim açık.
Sonra geldi, elini uzattı, hiç düşünmeden tuttum, kalktım, "İstanbul nerede?" diye sordum, sisler arasından görünen bir iki çatıyı göstererek, "Kaybolmuş!"

Beni olduğum gibi kucaklayıp yatak odasına taşıdı, yatırdı, "Ben seni hep odalardan mı toplayacağım?" diye kızdı. "Hep değil..." dedim savunma olarak.

"Öp beni" diye istedi, "İstiyorsan, öp beni..."

Öpüştük
...

500

(05 KASIM CUMA)

DECIDED TO GIVE IT A TRY!*





*Hayatı bir denemeye karar verdiğim gün...

4 Kasım 2010 Perşembe

499

Sabah Mantrası:

Hiç kimseyi sevmeye mecbur değilim
ben kendimi zorlamadıkça
Hiç bir şeyi anlamaya mecbur değilim
ben kendimi zorlamadıkça
Hiç kimseye söz vermek mecburiyetinde değilim
ben kendimi zorlamadıkça
Hiç bir yere ait olmak mecburiyetinde değilim
ben kendimi zorlamadıkça
Hiç bir şeyden korkmak mecburiyetinde değilim
ben kendimi zorlamadıkça
Hiç kimseye kırılmak mecburiyetinde değilim
ben kendimi zorlamadıkça
Hiç bir şeye öfkelenmek mecburiyetinde değilim
ben kendimi zorlamadıkça
Hiç bir şeyden endişelenmek mecburiyetinde değilim
ben kendimi zorlamadıkça
Hiç bir şeyden şüphe etmek mecburiyetinde değilim
ben kendimi zorlamadıkça
...
...
...


hepsinden özgürüm ben aslında....!

498

(03 KASIM ÇARŞAMBA)

Benim sorumluluğumu almayan biri, beni sevebilir mi?

Sorumluluksuz ilişkiler peşinde koşan biri, bana değer verebilir mi?

497

(02 KASIM SALI)

Geç gelen adalet, adalet değildir de

Geç gelen cevap, cevap mıdır?

???...

1 Kasım 2010 Pazartesi

495

(31 EKİM PAZAR)

Üşüten Gece:

Sahilde yazdan kalma bir günü geçirelim diye,
Kışın göbeğinde soğukta kaldık, hep birlikte
Üstündekileri çıkarıp bana giydirdi bir çocuk,
Yürüdü benle hızlı hızlı ısınalım diye, sonra
Çadır yapıp ceketi altına sakladı beni,
Koynunda yatırdı, sardı sarmaladı, başımı kapadı
Boynuma bir şey sardı, eldivenlerini giydirdi
Bir ara tuttu kaldırdı sırtlayıp döndürdü beni
Birden ayaklarımdan tutup baş aşağı kaldırdı sonra
Silkeledi, güldürdü, bağırttı, başımı döndürdü

"Yaptığımın tuhaf olduğunu biliyorum" dediğimde
"Belki de ısınmaya ihtiyacın vardır" diye cevapladı,
"Belki üşümüşsündür..."
Üşümüştüm, çok üşümüştüm korkudan
Tir tir titremekteydim umutsuzluktan
Bir arkadaşım öfkeden üşümüştü, yalnızlık korkusundan
Hayal kırıklığından titriyordu, güçsüz erkeklerden bıktığından
Üşümüştük, çok üşümüştük, iyi geldi sarılmak...


31 Ekim 2010 Pazar

494

(30 EKİM CUMARTESİ)

Uzaktakileri beklemek, gelip gelmeyeceklerini bilemeden...

Yakındakilere sarılmak, teselli olup olmayacaklarını bilmeden...


29 Ekim 2010 Cuma

493

Süper-kız

Birlikte yattığımız birlikte kalktığımız birlikte yediğimiz birlikte içtiğimiz birlikte güldüğümüz, keyifli fakat içten içe huzursuzluktan kıvrandığım günler...

Leonard Cohen dün gece bana dumanların arasından dedi ki: "Kimin seni ne kadar hak ettiğini düşünüp durmanın bir faydası yok, küçüğüm, bütün bu kaygılar senin yarattığın bir ilüzyon, bilirim can sıkıntından bir şeyler yaratmayı pek seversin ama bilmezsin ki; zaman, her şeyi unutturur..."

Hatırlamak, benim süper-gücüm, diye düşündüm ama cevap vermedim, her süper-kahraman gibi benim de tek isteğim, yeteneğimden kurtulmak.

28 Ekim 2010 Perşembe

492

küçükken olmak istediklerinden
herhangi birini olabilmişsen büyüyünce
ancak o zaman sevebilirsin kendi çocukluğunu

iki liste yapmıştım ben küçükken kendime:
biri yapmak istediğim mesleklerin listesi,
diğeri çocuklarıma koymak istediğim isimlerin...

491

(27 EKİM ÇARŞAMBA)

Dans ve Hafiflik üzerine:

Kendimi seviyorum,
çünkü görmedim kimse
benim gibi, en tükendiği anlarda
dans eden bir yıldız doğurabilsin...

Kendime söz veriyorum,
eğer hafiflemiş değilse
benim gibi dans etmeyen adamlarla
oyalanmayıp yanından geçip gideceksin!

26 Ekim 2010 Salı

490


Hepiniz benim etime baktınız, hepinizin gözlerini şehvet bürümüştü
Tiksiniyorum hepinizden-beni tenden ibaret sandınız, bu sizi aptal yapar
Beni bedenim için sevmiş olmanız bedenimi kirli yapmaz, aksine

Zamana karşı eli yüzü düzgün zenci müzikleri dinliyorum, inat eder gibi
Sevgilisine Cadillac almayı vaad eden naif aşk adamları bunlar,
Sesleri sızlar gibi çıkıyor boğazlarından, yüzleri hep ağlar gibi bakıyor zaten

Hepinize karşı bu saf zenci adamları seviyorum ben, iç çekişlerini,
"Eğer bir gün değiştirirsen fikrini, beni arkanda bırakmak konusunda,
Tatlı sevgini getir, onu eve getir bana"* diyen içli seslerini dinliyorum...




*Percy Sledge'in "Bring it on home to me" adlı parçasından alıntıdır.


25 Ekim 2010 Pazartesi

489

Kaçırdığım günleri
Telaş içinde geri alma,
Geri sarma çabası...

24 Ekim 2010 Pazar

488

Rağmen:

Tüm hayal kırıklıklarına rağmen,
yürümeye devam edebilmek...


487

(23 EKİM CUMARTESİ)

İstiklal-Galata,-Emek Sineması üçgeninde kanlı bir gece cinayeti

Yabacı bir kadına sarılıp ağladım bu gece, İstiklal caddesinde, "Babamı kaybettim!" diye, "Ben onsuz napıcam şimdi??" diye sayıkladım ağlarken...

Sevdiğim birine bağırdım bu gece, Galata'da bir apartmanın merdivenlerinde, bağırmayım diye ağzımı tuttu, kırmızı rujum ellerine yüzüme bulaştı, kanayan içim gibi geldi bir an bana karanlıkta, kanım ikimize birden bulaştı...

Bir adam bana, "Sevgililerinden hangisi sana üzerinde senden bir iz taşımak istediğini söyledi??" diye sordu bu gece, Emek sineması yan duvarında, başımı geceye eğdim, cevapsız kaldı dudaklarım, öfkem sustu...


22 Ekim 2010 Cuma

486

Kimileri

Kimileri var, beni bir türlü bırakamıyorlar,
Her gördüklerinde hala, çoktan kurumuş bir
Çeşmeye boşuna dayıyorlar ağızlarını, susamış
Cevaplarımla hiç tatmin olmayan sorularını
Boşuna saplıyorlar gözlerime, batmıyor bile
"Hey! Mutlu musun gerçekten?" diye

Kimileri beni bir türlü bırakmıyorlar,
Sadece vakit geçirmek istiyorlarmış, öyle diyorlar
Yalnızlığım delik deşik iğnelerinden, her gün
Boşuna çiçekler getiriyorlar bana, canım acıyor
Hiç yüzümü güldürmeyecek incilerini
Derinlerinden çıkarıyorlar bana, parlamıyor bile

Kimileriyse beni bir türlü tutamıyorlar,
Oysa hayatlarında benden başka neleri var??
Kimsesizler, yalnızlıktan ölesiye korkan çocuklar
Güvenilir olmak isteyen ama asla güvenemediğim
Aranmayı bekleyen fakat kendisi arayamayan
Değerli olduğumu söyleyen, yine de beni unutan

İşte böyle Rana, işte böyle...

485

(21 EKİM PERŞEMBE)

Bir şair, hafiften yaramaz, çokça çapkın
İsminden bir harfi bir bahiste kaybetmiş
Ne de olsa iki tane varmış y harfinden...

Bir yazar, işe yaramaz, pek de çılgın
Kitabından bir harf birden kaybolmuş
Nasıl olduysa artık hiç e harfi yokmuş!




Cemal Süreyya
Georges Perec'in Kayboluş'u

21 Ekim 2010 Perşembe

484

(20 EKİM ÇARŞAMBA)

İntikam, soğuk yenen bir yemektir.
Ve bence tatlıdır da, sona saklanması bundandır...

19 Ekim 2010 Salı

483

Sabah gergin bir fincan kahve
Ardından bir yabancıyla edilen
Uzun, muhabbetli kahvaltı
Sonrasında tam kahve-altı olsun diye
Birer Türk kahvesi eşliğinde
Milliyetçilik mevzuları...

18 Ekim 2010 Pazartesi

482

Sabahın kör vakti tatlı bir elden yenen
Ekmeğe sürülmüş süzme yoğurt-şekerpancarı şurubu,
Sonra bitmeyen yollar, kalabalık arasında, yağmur altında
Sıkıntı, itiş kakış, isteksiz bir telaş ve sebepsiz gerginlik,
Ardından beklenmedik bir tanışma, okul kantininde
Karşılaşmak istemediklerinden kaçıp elinde bir kağıt bardak çayla
Pencere önüne sığınmış olan benle, eski zamandan fırlamış gibi
Biraz tuhaf ama kibar ve konuşkan bir yabancı arasında...

481

(17 EKİM PAZAR)

Duygusuz, donuk
Tembel, hımbıl
Doldurulmuş, törpülenmiş
İçi boşaltılmış, bomboş
Azınlıktan rahatsız, korkak
Bir şey istemekten aciz,
Bir şey olmaktan umutsuz
Tahammülsüz, düşüncesiz
Asker milletin evlatları bunlar
Tüyler ürpertici, iç karartıcı
Bir "Çoğunluk"a ait....

16 Ekim 2010 Cumartesi

480

Benim yaşıma bastığında ona, hiç bir akademik ünvanı olmadığı halde, yalnız yazılarına dayanarak, Basel Üniversitesi'nde ders vermesi için fahri doktorası teslim edilmiş.

Ben ilkokulumun bahçesinde lastik oynardım, o çocukluk yıllarını Latince öğrenerek geçirmiş.

Orta okul dönemimi tamamen karanlığa gömmeyi tercih ederim hatırlamaktansa_O, antik Yunan ve Roma yazını ile orta okulda tanışmış, trajediyi hayatı aklayan bir nevi teselli olarak kavramayı, o yaşta düşünmüş olmalı...

O, 28 yaşında iken Wagner gibi adamların evine girip çıkmakta, "büyük adamlar"la dostluk etmekteydi, sohbetinin derinliği buna kafiydi. Yine 28inde Müziğin ruhundan trajedinin doğuşuna tanık oldu_sonradan "Bu kitabı ben yürüyerek yazmışım, oysa dans ederek yazılmalıydı." diyerek öz-eleştiri yapacaktı. Ben, acaba, 28ime geldiğimde, bu kitabı okuyabilecek miyim?...

479

(15 EKİM CUMA)

"Her ihtimal kasıtlı, her rastlantısal karşılaşma bir randevu, başa gelen her rezillik bir tövbe, her başarısızlık esrarengiz bir zafer, her ölüm bir intihardır." dedi bana bugün Schopenhauer hayranı eski bir Alman soykırım suçlusu.

14 Ekim 2010 Perşembe

478




Hangimiz masumuz?...

477

(13 EKİM ÇARŞAMBA)

Her seferinde çok özlemiş buluyorum kendimi-Sıcacık, uykulu bir ensenin kuytusunda saklanıp tatlı rüyalara dalmayı...

12 Ekim 2010 Salı

476

Bugün
Hayallerini cebine doldurmuş bir kız
Usta'sının elinden tuttu
Kışın gelişini kutlamak için yaptığı
Yeni kuklalarını canlandırma yolunda
İlk adımını attı...

475

(11 EKİM PAZARTESİ)

Yalnızca yapmak istediklerimi değil, yapmam gerekenleri de yapmayı ne zaman öğreneceğim? ne zaman büyüyeceğim? istediklerimin olmayabileceğini kabul ettiğimde mi?
...
...

10 Ekim 2010 Pazar

474

Venüs'e Dua-10.10.10

Venüs geri gel!
Bize kaybettiğimiz aşkı getir, o hafif, ışıklı duyguları,
Kal biraz ve bizi iyileştir, Dolunay gibi güzelleştir,
Azalan coşkumuzu yenile ve taşır tutkumuzu dışarı-
Ki bakanların gözleri kamaşsın, yıldıza tutulsunlar
Venüs gel geri!
Gözlerimi açtığım andan beri beni bildim ben,
Ve gözlerimi açtığım andan itibaren şimdi-
Şüphe olmayacak içimde, kırıklarımı süpüreceğim
Başta biraz eksik, fakat yepyeni kalacağım kendime
Korkmayacağız artık sevmekten ve yaklaşmaktan,
Duraksama nedir bilmeyeceğiz bugünden itibaren!
Venüs, geri gel ve kal bizde!
Yüzün gibi bembeyaz olana dek içlerimiz, tertemiz
Bilmek gerekmez bazen inanmak için, kendiliğinden
Bilmediklerimize inandır bizi! Endişelerimizi yıka!
Birazdan gözlerini açtığında yeniye uyanacaksın-
Daha sıkı sarılacaksın bana çünkü inanacaksın
Hayatındaki yerimi en yükseğe taşıyacaksın,
Göreceksin ki ben eşsizim, kıymetliyim, sen de öyle
Birazdan gözlerini açacaksın ve gülümseyeceksin
Benimle paylaştığın hayatı daha bir seveceksin

9 Ekim 2010 Cumartesi

473

Sen kolaysın da ben değil miyim_
Sana set çekmeye karar vermemle
Yine enseni öpücüklere boğmam
Arasında geçen süre kısacık oldu!

"Basit yaşayacaksın" diyor mavi gözlü,
"Basit bir öpücük yetecek sana" diyor,
"Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını,
Bakışların bile anlatabilecek kendini."*


Bu basitliğe ulaşmak epey zor olacak!


*Nazım Hikmet Ran'dan alıntıdır.

8 Ekim 2010 Cuma

472

"Kendini yaratan insan" mı "kendini yok eden insan" mı daha erdemli, daha özgür sayılabilir?
İnsan yaşamın amacı mı, aracı mı? Aynı şekilde, yahut tam tersine, yaşam insanın amacı mı, aracı mı?...

Bunları sorguluyor "Adam" Şenel.
Macroantropos diyor kendine, insan prototoipi, bir model!
İnsanlığın özeti, bir mini-antropoloji, bir maket yalnızca!
Bir Pinokyo, bir kukla, bir Adem, ilk insan o.
Tüm yalnızlığı, doğayla kurduğu direkt ilişkileri, tüm sınıfsızlığı ve aidiyetsizliğiyle...

"Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i die-i ekvan olan ademsin sen"*




*Şeyh Galib'den alıntıdır.

7 Ekim 2010 Perşembe

471

Bugün tesadüfen, bana eskiden yazdıklarını buldum, kaybettiğimi sandığım mesajları okudum.

"Benden harika bir insan olduğunu duymanın sana ne kadar iyi geleceğini" okuduğumda nasıl gülümsediğimi hatırladım.
Beni yemeğe çağırdığında gelememiştim, midem bozuktu hiçbir şey yiyemiyordum, üstelik sen de dahil herkesten ne kadar beyaz ve kötü gözüktüğümü duymuştum. Buna sitemkar bir cevap verdikten sonra öğrenmiştim ki: "benim güzelliğimi hiçbir şey gölgeleyemezmiş"...

Sonra bana çilekli tatlı yaptığın gün, sahilde yedirmiştin. Ne lezzetli bir özür!

İlk mesajlarından biri; "samimiyet gösterisi" olarak doğum tarihin...

Bazen en ufacık bir şeyler duymanın heyecanı ölçüsüzce taşkın olabilirmiş...

470

(6 EKİM ÇARŞAMBA)

Birileri geldi kağıt yüzlere baktı
Birileri topuklarımı incelerken
Birileri ayak parmaklarımı süzdü
Birileri bana beni sorarken
Birileri ayakkabılarımı giydirip
Birileri de fotoğraflarımı çekti
Birileri ayakkabıları fetiş objesi
Görüyor olamama gülerken
Birileri beni lezbiyen sanmıştı!
Birileriyse beyaz gömlekleriyle
Gözüme pek hoş görünüyorlardı
Birilerine demek istedim ki:
"Keşke öyle olabilseydim-çünkü
Kadınlar çok daha güzel, daha akıllı
Her zaman daha derinlikli, daha katmanlı
Belki evet daha karmaşık ama yine de
İsterdim ama ne yazık ki hala
Erkeklerden hoşlanıyorum!"
Birileri inanır mıydı bana acaba?

5 Ekim 2010 Salı

469

Hazırlıkla geçen bir gün. Yazacak pek bir şey yok.

3 Ekim 2010 Pazar

467

Yaşanmayan bir ayrılığın hikayesi:

Çok korkmuş,
"Senden alacaklarım var" dediğimde.
Ne alabilir diye düşünmüş
İçi sızlayarak kendi kendine.
"Geceliğini alabilirdin, diş fırçanı,
Limon yağını alabilirdin benim o deyip,
Ama defterleri almandan çok korktum,
Vermezdim zaten." dedi yatakta.
Güldüm, aklıma gelmişti aslında,
"Gelip sana aldığım bardak altlarını
Yere fırlatır kırarım, sonra sana
Yaptığım T-shirtü keser parçalarım,
Defterleri de sayfa sayfa yırtıp
İşte şimdi sende benden hiçbir iz kalmadı!
Diye bağırıp kapıyı çarpıp çıkarım,
Diye düşünmüştüm." dedim, "Ama olmadı."

Olmadı.
Sarıldım bunun yerine, baktım
Tanıdık kokuyordu, sevdim
Söylediklerini asla unutmayacağımı
Affedemeyeceğimi bilyordum, yine de
Bırakıp gitmek istemedim, aslında
Üzmek de istememiştim onu hiç...

2 Ekim 2010 Cumartesi

466

"Umrumda değil umrumda değil umrumda değil-
Yaşlandıysam, eskidiysem!
Umursamıyorum umursamıyorum umursamıyorum-
Hiç aklım yoksa!
Kaç git kaç git kaç git kaç git kaç git kaç git-
Uzaklaş evinden!
Korkuyorum korkuyorum korkuyorum korkuyorum-
Bir hayaletten!"*

Diye bağırıyordu hastalıklı genç adam, sesi radyo paraziti gibiydi.

Korktuğum hayaletleri düşledim, beni yıllardır takip eden.
Uzaklaşmak için evimden, nasıl kaçıp ona gittiğimi hatırladım.

"Evet sen, vazgeçmelisin her şeyden-
Kontrol edemediğin...
Ailenle başlar bu ve çok geçmeden
Gelir ruhuna...
Kendini kutsal hissetmediğinde
Günah işlediğini söyler yalnızlığın..."**

Diye mırıldanıyordu yaşlı adam, gülümseyerek, radyo tiyatrosu sesiyle.
Kutsal hissetmediğimi fark ettim, bırakmanın tutmaktan daha zor olduğunu...
Vazgeçmenin, her şeyden, sonunda kendin olan şeyden, "son" olduğunu...


*Nirvana'nın Breed şarkısından çeviridir.
**Leonard Cohen'in Sisters of mercy şarkısından çeviridir.

1 Ekim 2010 Cuma

465

Bazen hayat fazlasıyla tatsız...

Ve ben insanların yüzlerine gülmektense,
Yüzlerine tükürmeyi tercih ederim!

464

(30 EYLÜL PERŞEMBE)

Merter'in herkesin bana baktığı dolambaçlı pis sokaklarında, hayatımın aşkı olacak bir ayakkabı ustası ile tanışma...

29 Eylül 2010 Çarşamba

463

"Havludan saçın çıktı." dedi, buruk.

"Hangi havludan?" Anlamsız bir soruydu, geçiştirmek için, özlediğimi anlamasın diye.
"Banyo havlusundan mı?" derken saçlarımı ellerimle taramaya başladım.

"Boşuna tarama" dedi, gülümseyerek, "Burada dökülmez."

"Evet dökülmediler zaten"diye cevapladım, "Aslında sende saçımı da yıkamıyorum ama..."
"...Nedense dökülmek için hep senin yatak odanı seçen saçlarım..." yazdığım aklıma geldi.
Özlediğimi gizleyebildim mi-ondan, kendimden?

"Benle sadece sevişmek için görüştüğünü düşündüm." dedi.

Aklım almadı bunu bir türlü, bilmiyor mu bu adam; ona kimselere açamadıklarımı itiraf ettiğimi? Ona bazı geceler, saklanmak ister gibi gittiğimi görmüyor mu, evindeyken kendimi kendi evimden daha fazla evimde hissettiğimi?...
Başımı salladım, kabul etmeyerek.

"O gün otobüste, elimi tutarken 'Kimse yok hayatımda güvenebileceğim' demiştin ya- 'Ben varım' demek istedim o an, ama söyleyemedim çünkü söylesem bana inanmazdın, elimi tutarak yanımda oturan ve hiçbir şeye inanmadığını her fırsatta dile getiren bir kadına bunu söylememin anlamı olmaz diye düşündüm, içimden 'Ben varım!' demek istedim defalarca ama diyemedim, sen zaten kararını vermiştin, bana da güvenmiyordun."

"Sürekli olarak, bana verebileceklerinin esasında bundan fazlası olduğunu, fakat içinde bulunduğun dönem sebebiyle veremediğini tekrarladın. Bana verdiğinle yetinmeyeceğimi düşündün hep, oysa şimdiye dek bana yetiyordu. Ama senden sürekli benim sana verdiğim değerin altında ezildiğini duyduğum için, adeta ikna ettin beni. Bana aynı değeri vermediğine inandırdın, herhalde benim aldığımı sandığım kadarını vermiyordu bana bu adam gerçekte, diye düşünmeye başladım."

"Seni ikna etmeye çalışmadım!" diye isyan etti. "Gerçekten senin için düzgün giden ilişkimizi bu sana yetememe korkusuyla berbat ettiysem, ben ilişki yürütebilen biri değilim demek ki."

"Osmanlı padişahları misali..." diyerek güldüm. "Delirmekten fazlasıyla kortuğu için sonunda deliren Osmanlı padişahları gibi..."

Şimdi ne olacak peki? Bundan sonra eskisi gibi açabilecek miyim sana kendimi?

462

(28 EYLÜL SALI)

Dün Gece Rüyamda Ne Gördüm:

Ukala bir tiyatrocuyla flörtöz sohbetler,
Sevimli bir barmenden dondurmalı kokteyller,
Almanya'da geçmiş çocukluk yıllarına dair anılar,
Biraz artık çoktan keybedilmiş kaybedilmiş umutlar,
Bir parça konservatuar, Fransa hayalleri,
Kahkahalar attıran bir "yanlış eve girme" hikayesi,
Gecenin ilerleyen saatlerinde sarhoş felsefesi,
_Neyin normal neyin anormal olduğuna dair_
Aniden Akrep olduğunun tahmin edilmesi
Üstelik de yükselenimin Kova olduğuna kadar!
"İstiklal'i turlayan adam"ın önyargılarından bir seçki,
Bolca ayakkabılar, çantalar, topuklar, adımlar...

27 Eylül 2010 Pazartesi

461

Hep senle aynı dönemlerde aynı hezeyanların kıskacına düşmüş, aynı rahatsız edici hislere kapılmış oluyoruz, farkında mısın? Aynı zaman dilimlerinde, aynı kişilere aynı duyguları besliyor olduğumuzu fark ediyoruz, uzaklaşmak ya da yakınlaşmak gibi... Aynı tanışmalar bizde hep aynı izlenimleri bırakıyor ve aynı tecrübeler üzerimizde aynı izleri bırakıyor.

Sanırım bizi ikiz yapan da bu.
:)

460

(26 EYLÜL PAZAR)

Bir karşılaştırma:

Hala beni merak eden eski bir sevgili,
"Kendine daha iyi bak." dedi bana dün,
"Seni bitkin gördüm..." Endişelenmişti.
Endişesi buruk bir gülümseme bıraktı bende.

Hala beni tanrıça gören eski bir uşak,
"Ne kadar güzel bir yüzün var senin." dedi,
"Tapınılır ancak sana..." Heyecanlanmıştı.
Heyecanı ürpertici bir arzu bıraktı tenimde.

26 Eylül 2010 Pazar

459

(25 EYLÜL CUMARTESİ) Yabancı bir yatakta kendiminken daha evimde hissederek uyanış; mutlu bir kuytu...


























458

(24 EYLÜL CUMA)

Cihangir'de şaraplı bir doğumgünü toplaşması...

23 Eylül 2010 Perşembe

457

Okulum beni yeniden kucakladı,
Rıhtımda bir bardak kağıttan çay
Elimde incecik rüzgar-sigara,
Kulağımda müzik, dudağımda dans
Tüm kargaşanın ortasında, yalnızım
Etrafımda gülüşmeler, bağırışlar
Dertleşenler, konuşanlar, bakışanlar
Okulum beni bir kez daha selamlıyor-
Evime hoş geldim...

22 Eylül 2010 Çarşamba

456

Lavanta kokulu ayaklarımla yürüyorum yine de
Yarım bardak şaraptan korkutulmuşların arasında
Sanatçı deyince ayyaş, basit sananların inadına
Yasemin gülüşleri ve leylak kokuları saçarak yürüyorum...

21 Eylül 2010 Salı

455

Geçen Gece'nin Geçmeyen İzleri:

Uykudan uyandım, hala rüyada gibi
Kalktım yan odaya gittim, parmak ucunda
Masaya oturdum, kendi masammış gibi
Aldım kalemi elime, beyaz kağıda
Yazmaya başladım, büyülenmişim gibi
Duydum içerden nefesini, derin uykuda
Yabancı dudaklar, uzak öpüşler gibi

Kolların yalancı, tuzak, sarılmış bana
Göğsüne yatmışım, saklanıp ağlar gibi
Uykudan uyandım, hala rüyada gibi
Kaçmak istedim yanından, yalnızlığıma
Kalktım yataktan, sıcağını terk eder gibi
Varamadım sessizliğe, ıssız kuytuda
Döndüm geri yattım, evimdeymişim gibi

20 Eylül 2010 Pazartesi

454


Sabahlarımızın tatlı rutini; ekmeğime süzme yoğurt sürüp üzerine şekerkamışı şurubu dökmen ve bana ellerinle yedirmen...
Sabahlarımızın sancılı sanrıları; birkaç fincan kahve bulaşığında kırık dökük hayatımızı görüp sabah olsun istemememiz...

453


(19 EYLÜL PAZAR)

Yatağımdan istediklerim...

Yatakta yabancı gibi kaldığım gecelerden nefret ediyorum
Yatağımı sevmek istiyorum, o da beni sevsin, sarsın
Beyaz çarşafların içine çeksin, düşündürmesin beni
Kaygılanmama fırsat vermesin, uykumun kaçmasına
Yatağımı sahipleneyim, benim olsun, ben de onun olayım
Yatağımda bir yabancı olmasın, yalnızlığımı özlemeyeyim
Geceleri sinirle yastığımı başıma bastırarak geçirmeyeyim
Sabahlara karşı kalkıp kanepeye gitmeyeyim
Kokusuyla büyülesin istiyorum,hiç çıkmak istemeyeyim
Yatağımda bir yabancı gibi kalmaktan nefret ediyorum!
"Benim burada ne işim var?" diye sormaktan yoruldum
Artık yattığımda evimde olacağım bir yatak istiyorum...

17 Eylül 2010 Cuma

451

kendibaşıma yapabilirsem kendimle gurur duyacağım

450


(16 EYLÜL PERŞEMBE)


Moda sokaktaydı bugün...

449

(15 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Modern Minotauros Masalı:

Ensemde boğa nefesini duydum,
Başımı döndürdü, tüylerim ürperdi
Saç tellerim burnuna değiyordu
Arkama yaslandıkça içini çekiyordu.
Döndüm, boynuzlarından tutup
Alnını alnıma dayadım,
Gözlerimi yumdum, yüzümü yaladı
Bana Ariadne diyordu, yalnızdık
Geceydi, geceden başka örtüm yoktu
Yalnız bir parça kırmızı kumaş...
Kimbilir, belki oydu, boğayı hırsla,
Şehvetle üzerime saldırtan...

448

(14 EYLÜL SALI)

İstanbul'un başına son 100 yılda gelenleri
Görüp düşünebilmek için bu akşam
İstanbul'un bir ucundan öbür ucuna
Trafikte takılarak, tünellerden geçerek
Dolmuştan vapura, taksiden servise
Atlaya zıplaya saatlerce yol aldık...

14 Eylül 2010 Salı

447

(13 EYLÜL PAZARTESİ)

Yerle bir olan zavallı adamın hikayesi:

Erkek: "Dansa tek bir şartla giderim senle."

Kadın: "Sen bana nasıl şart koşuyorsun??"

Erkek:"Lafın gelişi... Köln'de bana hep yaptığını anımsa. "

Kadın:"Dansı üzerinde mi yapacağım?"

Erkek:"Elbette. Ben bir köşede, ürkekçe izlerken seni, birden beni tutup önüne bir halı gibi serivereceksin. Sonra da üzerimde keyifle, kahkahalarla dans edeceksin."

Kadın:"Boş bir alan lazım bize o halde, fazla kalabalık olmayan bir pist..."

Erkek:"Ve bana diyeceksin ki: 'Beni hep böyle bir köşede, sessizce, çekinkence izleyeceğini mi sanmıştın, bre şapşal? Öyle bir kenarda aval aval bana bakarsan, işte sonunda başına gelecek olan bu olur! İşte sen beni bir kenardan izlemeyi bile başaramayacak kadar acizsin karşımda. Böyle seni bir kulağından tutup altıma paspas gibi serince, itiraz bile edemiyorsun.'"

Kadın:"İtiraz edemezsin eminim. İtiraz edebilecek tek erkek var mı acaba? Of çok iç kararatıcı!!"

Erkek:"Sonra, şaşkınlık, hayranlık ve korku dolu gözlerime yukarıdan gülerekten gözümün yaşına bile bakmaksızın, "ölümcül dansına" başlayacaksın... Sonra, beni unutacaksın hatta! Az evvel ayaklarının altına serilen beni unutup, benim "zemin" olduğumu sanmaya başlayacaksın. "

Kadın:"Yerle bir oluyorsun yani..."

Erkek:"O laf tam da bu durumu anlatıyor."






13 Eylül 2010 Pazartesi

446

(12 EYLÜL PAZAR)

Huzursuz Sayıklamalar:

Bir şey yapmalı. Ne yapmalı?
Bir şey yapmalı. Büyük bir şey. Ama ne?
Bir şey bulmalı. Önceden bulunmamış bir şey. Ne?
Bir şey yapmalı...Bir şey yapmalı...

11 Eylül 2010 Cumartesi

445

Ben yapmazsam kim yapacak?

Ben yapamazsam kim yapabilir?

Yapanların benden ne fazlası var?

Yapamayanlar gibi miyim ben, onlardan biri miyim, benziyor muyum kaybedenlere??

İçimden bir ses, sen sensin, sen yapabilenlerdensin, diyor.


444

(10 EYLÜL CUMA)

geceyarısı güzellik sohbeti:

"Güzel olduğunu duymaya ihtiyacın yok sanıyordum." dedi, "Sen, güzel olduğunu kendin de biliyorsun, söylüyorsun ve bunu öyle güzel taşıyorsun ki-bu bağımsızlığını... Kimseden güzel olduğunu duymayı bekleyeceğini düşünmemiştim. İnsanlar hep birilerinden ne kadar güzel olduklarını duymak isterler, ne kadar akıllı olduklarını, sevildiklerini-çünkü emin değillerdir kendilerinden. Senin diğerlerinden farklı olduğunu biliyordum hep."

Dinledim, düşündüm kendi kendime: "Güçlü olmam senin tarafından beğenilmeyi istemeyeceğim anlamına gelmiyor ki! ben kendimi beğeniyorum evet, her gün belki 10 kişiden duyuyorum ne kadar güzel gözüktüğümü, ama bir kısmı hoşuma gitse de bazılarından duymak beni iğrendiriyor. O adam beni güzel bulduğuna göre, çirkin olmalıyım ben diyorum, imkansız çünkü onun beni beğenmesi bana göre. Senden duymak hoş olurdu diye düşündüm, Herkesi kolaylıkla beğenebilen, "güzellik"i çok bol etrafına dağıtan biri olarak beni neden hiç güzel bulduğunu söylemedin merak ettim sadece, bir kere bile söylediğini hatırlamıyorum çünkü, beni cidden güzel buluyor musun?..."

"Sana bir kere bile güzel gözüktüğünü söylemedim mi?! Peki bu akşam bana geldiğinde sana ilk söylediğim 'saçların güzel olmuş,yakışmış' neydi?...Ya da 'Bu yanık ten sana yakışıyor, güzel oldun" ?? Herkesi kolayca güzel bulan biri değilim ki ben, kimseye güzel olduğunu söylemiyorum. Şimdi bu saatten sonra sana ne zaman iltifat etsem, sen bunları söylediğin için yaptığımı düşünmeyecek misin? Samimi olduğuma inanacak mısın?"

"Sen bunları söylediğinde beni güzel bulmuş olmuyorsun ki-saçımı beğeniyorsun, yanık ten rengini güzel buluyorsun sadece."

"Peki o saç ve ten kime ait? Ah Rana! Seni güzel bulmuyorum! rahatladın mı, mutlu musun??"

"Hayır değilim."

9 Eylül 2010 Perşembe

443




Yeni-siyah:Siyah-beyaz!

Karşıtı var olmadan tanımlanabilecek tek şey düşleyemiyorum!
Bu kış, daha siyah hissetmek için araya biraz beyaz katacağım...

8 Eylül 2010 Çarşamba

442


Siyah istiyorum
Daha siyah

Coco'nun asil siyahını
Belki arada biraz beyaz
Sonra yine siyah
Simsiyah...

441

(07 EYLÜL SALI)

Her şey istediğim gibi olmuyor bazen..
Bazen her şey istediğim gibi olmuyor..
İstediğim gibi olmuyor bazen her şey..
Olmuyor bazen her şey istediğim gibi!

6 Eylül 2010 Pazartesi

440

Altıma bir pantolon çekip,
Ayaklarıma bir çift spor ayakkabı geçirip
Tünel'de bardak bardak çay içerek
Kafam hafif dumanlı, biraz aşık
Bütün gün kitap okumayı özlemişim...

"When the world seems to shine like you've had too much wine-
That's amore!"

5 Eylül 2010 Pazar

439


En çok Eylül'de gezerim İstanbul'u
En fena Eylül rüzgarı sızlatır burnumu
En hüzünlü şiirleri hep Eylül'de yazarım
En içten şükürleri Eylül sabahları ederim
En hüzünlü öpücükleri Eylül'de kondururum
En hıçkırıklı Eylül'ün 13'ünde ağlarım
En endişeli, en efkarlı, en inançsız Eylül'de olurum
En keyifli, en bırakmış, en boşvermiş ya da
Güz benim mevsimim, ben kül çocuğuyum

438






(04 EYLÜL CUMARTESİ)

Uykulu bir uçak yolculuğunda rüya kokuları:

Uykulu başın geriye düşüyor, gözlerini kapıyorsun
Ben, gözlerimi kapamadan rüyalara dalıyorum
Rüyamda kuma taşlarla bir şey çiziyorum
Taşlarda saklı incecik ağaçlar var, rengarenk
Kimse fark etmiyor bizden başka, geçiyorlar

Uykunun arasında öpüyorum, gülümsüyorsun
Ben uyanığım güya, ama hayal alemindeyim
Kuma dalgalarla okunmayan bir şey yazıyorum
Dantel gibi örtülmüşler köpük köpük, kıyıya
Kızarmış sırtın biraz güneş, biraz deniz kokuyor

Uykuda elini tutuyorum, düşler görüyorsun
Ben rüyamda karanlıkta kötü adamlardan kaçıyorum
Boynunun kuytusuna saklanıyorum, sıcacık, mis gibi
Kumlara karışıp ufalanıyorum, görünmez oluyorum
Parmaklarını kokluyorum, limon yeşiline kesiyorlar

Uykunu açmadan okşuyorum enseni, kımıldıyorsun
Ben dere boyunca yürüyorum, gerçekle düş arası
Kuma ayak izlerimi bırakıyorum, hemen siliniyorlar
Tek dokunuşunla sessizleşiyorum, koynunda küçülüyorum
Tenim volkanik lav akıtan yanık öpücükler kokuyor








437

(03 EYLÜL CUMA)

Olgunluk: İnsanlardan verebilecekleri kadarını almayı kabul etmek, senin istediğin bu kadarı olmasa bile...

2 Eylül 2010 Perşembe

436

(02 EYLÜL PERŞEMBE)

Güvende olduğumu hissetmek için
Sıkıştığımda, yalnız başıma eve yürürken geceleyin,
Korktuğumda, birini istediğimde yanımda,
Gebelik testi almaya eczaneye giderken...
Hala seni arıyorum.
Sen yoksan, yüzüğün var, onu takıyorum.

Diğerleri hiçbir şeyim.
Öyle özledim ki güvende olmayı, öyle özledim ki!

Bana zalimsin diyorlar, ben sadece kendimi koruyorum.
Neden ağladığımı soruyorlar, gecelerin sabahlarında
Issızlığımı anlamıyorlar, çocuğum sanıyorlar daha
Kaprisliyim, çözülmezim, kendimi beğenmişim
Oysa buz duvarım, tabutumdur.
Buzumu kıracak biri çıkacak mı hiç?

En sert ve en şeffaf şeyler gibi fazlaca kırılganım;
Cam gibi, buz gibi, elmas gibi
Tüm bekleyenler gibi toprak altındayım;
Tohum gibi, ölü gibi, Yesevi gibi

Neyin yasını tutuyorum
Denize batan Güneş'in mi
Yarın sabah yeniden doğmaktan bıkmayacak Güneş'in mi?

Her şey, her şey anlamını yitiriyor,
Elimde hiçbir şey kalmadı.

435

(01 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Kehanet:

Çok önceden kendimden korkarak sezdiğim
Trajik kehanet şimdi gerçekleşti;
-Kaçınılmaz kaderleri olan delirmekten
Ölesiye korktuklarından sonunda deliren
Hepimizin güldüğü Osmanlı padişahları gibi-
Bile bile yaşadım bunca sene, bugünün yasını
Geçmiş mutlu günlerde peşin peşin tutarak
Ve bana sarılan kollar arasında bile,
Çok öksüz hissediyorum şimdi kendimi
Terk edilmiş, her yerim ayrı yasta,
Tüm çocuklarım ölmüş, göbek deliğimde
Dudaklarım, ellerim, memelerim,
Hepsi unutulmuş....

434

(31 AĞUSTOS SALI)

Dersimiz: mitoloji
Konularımız: 1. Panik atak hastalığına ismini veren tanrı kırlarda koştururken insanları nasıl paniğe uğratırdı?

2. Güzeller güzeli Afrodit, çirkin demirci kocası Hephaistos'u savaş tanrısı güçlü ve huysuz Ares ile aldatırken nasıl görünmez demir ağlara yakalandı?

3. Girit kralı Minos'un kızı Ariadne, boğa başlı canavar Minotauros'un hapsedildiği labirentten sağ sağlim kurtulabilmesi için yakışıklı denizci Theseus'a verdiği bir yumak kırmızı iplikle nasıl "ipucu"nu vermiş oldu?

4. Kadın nasıl erkeğin cezası olarak yaratıldı ve Pandora'nın kutusunu açınca neler çıktı?

Öğrencilerim başarılıydı...

433

(30 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Koşturmacalı bir gündü, fazla bir şey kalmamış hatırımda...

29 Ağustos 2010 Pazar

26 Ağustos 2010 Perşembe

429

SİMAY
SİM-AY
YA-SİM
MİS-AY
AY-SİM
SİYAM
YAS-İM
İM-SAY

428

(25 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Aralanmak için usulca
Öpmemi bekleyen dudaklarını
Rüyalar aleminde gezmeye götürdüm
Uykuya dalmak için sessizce
Sarılmamı bekleyen kocaman sırtını
Dişlerim arasında defalarca öldürdüm

Dökülmek için neden bilmem hep senin
Yatak odanı seçen ıslak gece saçlarımı
Limon kokusu yayıla yayıla taradın
Güzelleşmek için uslu kızlar gibi
Seni bekleyen leğen kemiği çıkıntılarımı
Dilinle bıraktığın izle, çoktan işaretledin

Sana sarılıp uyuyabildiğim geceleri
Ne kadar özlemişim...




25 Ağustos 2010 Çarşamba

427

(24 AĞUSTOS SALI)

Hasat Dolunay'ının, bir zamanlar (kimbilir belki hala) kızılderili çiftçilerin ekini biçmeye başlamak için yükselmesini bekledikleri bu senenin en parlak ve Ağustos'un son Dolunay'ının gözettiği iki kız, Gece'nin kara gözlerine birlikte ilk kez bakmanın keyfini yaşadılar...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

426

Bugün birdenbire tatile çıkmaya karar verdim!

Burada bırakacaklarım: Her günkü rutin gelecek endişesi, varoluşsal köksüzlük ve inaçsızlık hisleri, unutmaktan duyulan kaybetme korkusu, aklımda askıda kalanlar, içime çakılı çivilerin kanlı paslı yaraları, şehrin gri puslu gürültüsü, laptop'ım ve cep telefonu şarjım...

Yanıma alacaklarım: Kaynağı tükenmeyen varoluşsal neşe, en güçlü silahım şımarık kahkahalarım, günışığı bakışlarım, affedebilme gücü ile unutma yeteneği, deniz gibi açılma ve hava gibi genişleme arzusu, bir defter ile kalem, fotoğraf makinem ve deniz gözlüğüm...

22 Ağustos 2010 Pazar

425

Bilmiyorum, kırıklarımı yeniden yapıştırmak için
Yeterli sabrın var mı,
Var mı öyle bir niyetin-yoksa yerden toplamadan
Çekip gidecek misin?

Yapıştırmayı denesen diyelim-tutacak mı?
Artık eskisinden kırılgan olacak o yanım,
Daha hassas olacak mısın, bilmiyorum hiç
Yoksa bunalıp vazgeçmeyi mi seçeceksin?



Her yeni hayal kırıklığında yıkılıyorum
Ve bir kez daha soruyorum kendime;
"Daha ne kadar arayacağım seni kapı kapı,
Sokak sokak?..."
Aslında her yüzde aradığım sensin baba,
Biliyorum.

424

(21 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Cihangir'in kargacık burgacık
Arnavut kaldırımı sokaklarında
Pabuçlarımı eskittiğim,
Topuklarımı kırdığım ve
Beklenmedik karşılaşmalara gülümsediğim
Yorgun ama keyifli bir akşamüstü...

21 Ağustos 2010 Cumartesi

423

(20 AĞUSTOS CUMA)

Nefret ediyorum!
Sürekli aynı duruma düşmekten-kendi duygularımı sorgulamaktan
Nefret ediyorum!
Her seferinde hala yine biraz daha kırılmaktan-onarılmamaktan
Nefret ediyorum!
Bilmemekten, anlayamamaktan, güvenememekten, inanamamaktan
Nefret ediyorum!
Benle çocukmuşum gibi konuşmandan-aptal yerine konulmaktan

O her zamanki olgun ukala tavrınla bana gülümseyerek
"Sen mutluluğa dayanamıyorsun, bozmaya uğraşıyorsun..."
Teşhisini koyup bir de üstüne üstlük her zamanki bilmişliğinle
"Bence otur düşün ve bu ilişkiden ne beklediğini bul."
Diye öğütlediğinde senden nefret ediyorum!

19 Ağustos 2010 Perşembe

422

"Gülen gözlerinin ardındaki
Melankoliyi seviyorum" diyorsun,
Bana yakışıyormuş.
"Biri gelip de onu
Senden alsa, bilmiyorum
İyi mi eder kötü mü"
...
"Gülen maskemin ardına itinayla gizlediğim ve
Bana hep çok yakışan melankolimle bırak beni"
Diyorum,
Bırakmıyorsun.

421

(18 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Bugün bir kağıt top için ağladı çocuklar,
Kağıttan top kadar değersiz neler neler için
Kendim de bir zamanlar nasıl da ağlamıştım,
Hatırladım.

420

(17 AĞUSTOS SALI)

Sadece müzik ve dansla,
Kendimden özgürleşebiliyorum...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

419

Yine Güneş'e
Teslim oldum,
Isıtsın,
Işıkla yıkasın diye
İçimi.

418

(15 AĞUSTOS PAZAR)

Dudaklarının altına gizlenmiş
Bir parmak ucu kadar küçük
Sakalların yoğun çıktığı ve
Sanırım sadece benim keşfettiğim
O gizemli bölgeden ısırdığımda;
Acıyı, teker teker önce
Alt dudağını emerek, sonra
Üst dudağını büzerek ve
Çeneni sıkarak orada hapsedip
Elmacık kemiklerine aktarmanı,
Sonunda yavaş nefesinle
Dışarı vermeni, usulca
Büyük bir keyifle izledim.

15 Ağustos 2010 Pazar

417

(14 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Postmodern Güvenlik:

Uzaktan kumandanın sağ alt köşesinde bulunan, üzerinde telefon simgesi taşıyan tuşa 5 saniye boyunca basılı tutmanız yeterli_ güvenlik sistemimize yardım talebiniz anında iletilecek ve saniyeler içinde polis, ambulans yahut itfaiye hizmeti kapınız önünde olacaktır. Bu saniyeler içinde evinizde saklanmakta olan psikopat bir katil tarafından bıçaklanabilir, yangının büyümesini engelleyemeyerek dumandan boğulabilir veya çatır çatır yanabilir, belki de kalp krizi geçirerek ağrılı kasılmalarla ölebilirsiniz. Bu olsa olsa, kaderdir.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

416

(13 AĞUSTOS CUMA)

Ancak ve ancak
Dans edebilen bir tanrıya inanabilirdim,

Ayrıca;
Tüm yapıp ettiklerimiz, neşemiz,
Dans değilse nedir?

Ben dans etmezsem, tanrım dans etmezse,
Başka kim_söylesenize-
Dans edebilir?

Böyle söyledim, dün gece dans ederken ayakkabımın altına giren cam kırıklarını ayıklayan tatlı çocuğa...

12 Ağustos 2010 Perşembe

415

Bir süredir tenimde vücut parçaları biriktiriyorum:
Elimde ısırılmış koca bir sırt,
Sakalları uzamış öpülesi çene kenarları,
Pantolondan hafifçe taşan pürüzsüz bir bel,
Ve şaplak atılası kalın, kızarmış bir ense var...

11 Ağustos 2010 Çarşamba

414

Bu gece
Gelip ona hazırladığım yemeklerden yesin,
Sonra beni öpe öpe uyutsun diye
Hiç gelmeyecek bir adamı
Saatlerce bekledim...

413

(10 AĞUSTOS SALI)

Teselliyle fısıldananlara asla-
Ancak tutkuyla haykırılanlara inanırım!

9 Ağustos 2010 Pazartesi

412

Yaşadığımız her şey, hayatımızın tümü
Aslında bir rüya içinde rüyadan başka
Nedir ki?

Bir kadını dinledim, kalbine çiviler çakılıymış-kerpetenle çeksen deliği kanayacak-

"İnanmadığım halde yaşayarak, devam ederek,hayatı aşağılıyorum ben.
İlişkileri, aşkın kendisini, insanların birbirlerine verdikleri boş sözleri...
Değer verilen her şeyi yıkıyorum böylece, hepsinden arınarak
Şeylerin öz değerlerine ulaşmak, onlara yeniden değer-vermek istiyorum_
Ancak böylelikle inanabilirim belki, ama sen bunu anlamazsın herhalde."

diyordu.


8 Ağustos 2010 Pazar

411

"Tek söylemek istediğim;
Aslında bizi umursamıyorlar!"*

Son derece çekici ve umursamaz bakışlı Doktor:_"Ben, ölüm esnasında bazı insanların gördükleri o beyaz ışığın aslında beyin kapanırken ortaya çıkan bir takım kimyasal reaksiyonlar olduğunu düşünüyorum."

Birileri:_"Bunu düşünmek sizi rahatlatıyor mu? Hayatın bundan ibaret olduğuna inanmayı mı seçiyorsunuz?"

Cool Doktor:_"Hayatın bir testten ibaret olmadığına inanmak beni rahatlatıyor."


"Cennet ve cehennem gibi son derece ilkel, zekamıza hakaret niteliğindeki bir öte-dünya fikri ne kadar dayanılmazsa, hayatımız boyunca ördüğümüz duvarın bir gün aniden yıkılıp toza dumana karışması ve geriye bizden hiç bir şey kalmaması fikri de bir o kadar dayanılmaz." demişti bir keresinde, filozof bir arkadaşım bana. Oturmuş konuşuyorduk yabancı bir şehirde tuttuğu odasında.
Haklıydı, üstelik bizden geriye bir şey kalmış sayılmazdı, toprağımızda yeşiller bitse ve sonra hayvanlar gelip bunları yese bile... Yine de, "hayat"ın bizden öte yaşadığını biliyorum. Biz geçiciyiz, doğa ise ebedi. Yaşam kalır, biz ölünce - devam eden döngünün önemsiz parçalarıyız yalnızca. "Ben" yanılsamasının ardında, benden ve senden öte bir can var, görüyorum.


*Michael Jackson'ın "They don't really care about us" şarkısından alıntıdır.

410

(07 AĞUSTOS CUMARTESİ)

İnanmadığım birine:

Beni yağlayacak yüzlerce erkek bulabilirim, kolay
Senin tek farkın; beni anlayabiliyor olmandı
Bana duyarsız kalmayı seçtiğinden beri
Sen de benim için sadece diğerleri gibisin

409

(06 AĞUSTOS CUMA)

Anlaşılamayan kızın sitemi:

Mutlu gözüktüğümde aslında ıssızlık içindeydim
Gözlerin var iki tane, açsaydın da görseydin!

5 Ağustos 2010 Perşembe

408

Kendine Hayran Bırakan Hayat ve İstek Üzerine:

Hayat; hayran olunası bütünlüğüyle
Acılara, kayıplara, hayal kırıklarına,
Ve hatta bazen bize rağmen devam ediyor_
Tüm yüzler, sesler, renkler bir ırmakta
Aynı akıntıya kapılmış yüzüyor, birleşmiş
Benim sesim hangisi, yüzüm nerede-bilmiyorum

Bugün yeniden öğrenciler-çocuk neşesi,
Bu sabah yine sis, öğlen sıcak, akşam rüzgar,
Yeni uyanan bir şey var içimde, yine bu gece
İstek; kendine hayran bırakan gücüyle
Tüm bitişlere rağmen yeniden başlıyor,
Neden sırtını öpüyorum, neden ısırıyorum-bilmiyorum

4 Ağustos 2010 Çarşamba

407


Bugün
Bir kız
Çıktı dışarı
Eline bir çift umut aldı
Cebine biraz cesaret doldurdu
Ve tüm hayal kırıklıklarıyla savaşmaya başladı

3 Ağustos 2010 Salı

406


Rüyalarında yaşayan insanları izledim bugün;
Ariadne labirentler yapıyordu düşlerinden
Bir yaslı adam, hayalet bir kadını arıyordu durmadan
Ben aynı anda hem Ariadne'ydim, hem yaslı adam
Hem de hayalet kadındım, en derinlerde saklanan
Hayal kırıklığıyla sessizleşmiş, yine yeniden
Bilinmezliklere bürünmüş, kördüğüm olmuştum

2 Ağustos 2010 Pazartesi

405

Birileri bana şarkı yazmış:

Rana
Dur gitme
Rana
Bak böyle gitmez bu işler
Bırak artık üzme kendini
Rana
Dur gitme
Rana
Bak böyle gitmez bu işler
Bırak artık üzme kendini

Kibrit kutusundaki isimsiz bir numara gibi
Bak şimdiden unuttun gitti!

Saçlarını kestir kısacık
Odanın şeklini değiştir
Çık dışarı görsün şehir
Aslında bu çok zevkli bir iştir!
Saçlarını dik yukarıya
Biraz ufkunu geliştir
Çık dışarı görsün şehir
İstersen bize gel-
Bira da getir

Rana
Bak şimdi,
Deniz ne kadar mavi
Islanmaktan korkma
Okyanuslara bırak kendini

Saçlarını kestir kısacık
Odanın şeklini değiştir
Çık dışarı görsün şehir
Aslında bu çok zevkli bir iştir!
Saçlarını dik yukarıya
Biraz ufkunu geliştir
Çık dışarı görsün şehir
İstersen bize gel-
Bira da getir

Videoyu izlemek ve parçayı dinlemek için:

1 Ağustos 2010 Pazar

404


3leme:

Önce, kırmızı ışıklı bir mekanda
Saçlarının yarısı uzun tuhaf insanlar
Herkesin dikildiği bir çakıl taşı bahçesi
White Russian'a karşılık kırmızı biber acısı
Boğazımı yakan üç maymun kokteyli

Ardından, loş ve boş bir mekanda
Hayatı, dans edecek kadar
Hafife alamayan dertli insanlar
Tüm dertlerine rağmen dans eden kızlar
Midemi yakan ekşi bir satsuma shot

Gecenin sonunda, serince bir balkonda
Rahatça uykuya dalmak için
Birbirlerine sarılması gereken iki insan
Sivrisineksiz, kabussuz, tersiz bir yaz gecesi
İçimi yakan birkaç votkalı öpücük

31 Temmuz 2010 Cumartesi

403

Gençlik heyecanı:

Okunacak sayfalarca kitap
Söylenecek nakaratlarca şarkı
Gezilecek kilometrelerce şehir
Öpülecek yüzlerce çift dudak
Beni bekliyor!

30 Temmuz 2010 Cuma

402

Sudan çıkmış, hafif pembeleşmişken sırtımı
Limon yağıyla ovarsan, baştan aşağa
Geçer bana attığın kesiklerin sinsi sızısı
Söz veriyorum söylemeyeceğime bir daha
Hayatında bir yerim olduğuna inanmadığımı

401


(29 TEMMUZ PERŞEMBE)

2,5 Yaş Melankolisi:

İki buçuk yaşımdayken,
Bir akşam beni uyutmaya çalışan annem
Gözlerimin belli belirsiz dolduğunu fark edip
"Ne oldu?" diye sorduğunda,
"Bir gün babam ölecek.
Sonra sen öleceksin.
Ben yapayalnız kalacağım."
Demişim.

Yaşıtlarımın konuşamadıkları bir yaşta,
Bunları düşünüp kederlenmeme şaşıp kalan anneme
İçerki odadan koşup gelen babam şöyle demiş:
"Hadi cevap ver bakalım!"
Annem teselli edercesine konuşmuş:
"Amcanın kızı var...Dayının da çocukları olacak...
Onlar da senin kardeşin sayılır, yalnız kalmayacaksın."

Damarında inatçı bir milletin kanı dolaşan ben,
İki buçuk yaş bilgeliğiyle reddetmişim:
"Hayır_Onlar benim kardeşim değil!"
Ve ağlamışım sessiz sessiz.



Peki çocuğum, sen ne zaman bu kadar büyüdün?....

400

(28 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Zihnimin dehlizlerinde
Uykunun girmediği karanlıkta
Yüzümü buruşturan anımsayışlar
Dilimde buruk endişeler ile
Hiç kapanmayan yaralar gördüm...

399

(27 TEMMUZ SALI)

Anneannemin kavurduğu
İrmik helvasını
İncirin altında
Afiyetle yerken
"Ölmüşlerimizin ruhuna gitsin!"
Dendiğinde iç çekilerek,
Anneannem Yalçın'ın
Ölü helvasını asla yemediğini
Çünkü "Ölüm koktuğunu"
Hatırladı
Fakat Madam Koko'nun
Kavurmadan yaptığı
Taş gibi tatsız helvayı
Kocasının 52sinde mi,
7sinde mi
Yoksa 40ında mı
Dağıttığını unutmuştu...

29 Temmuz 2010 Perşembe

398

(26 TEMMUZ PAZARTESİ)

Gençkız Çılgınlıkları:

Arabasında tek başına oturan
Zavallı çocuğun şaşkın bakışları önünde
Birden bire ve sebepsiz,
Sırf can sıkıntısından kurtulmak için
Biraz da absürdlük olsun diye
Açıp kapıyı yan koltuğa oturduk

Sörf hocasının saçları güneşte sararmış
Yanık teni de pek lezzetli parlıyor diye
Yolunu kesip bir gece vakti, aniden
İki masum kız rolünde fotoğraflarımızı
Çekmesini rica edip, çocuk da efendiliğinden
Kabul edince, bacaklarımızı dolayıp
Kıkırdayarak baştan çıkarıcı pozlar verdik

Bunları gerçekten yaptık mı_
Yoksa hayalini mi kurduk?



397


(25 TEMMUZ PAZAR)

Dolunay'da(n) dilenen dilek
Güneş altında uykuya dalış

396

(24 TEMMUZ CUMARTESİ)

Şehirler arası otobüs yolculuklarında
Neden hep önümde ağlayan bir bebek
Ve arkamda sinir bozucu gevezelikte,
Her konuda bir yorumu bulunan,
Oğullarını arayıp bütün konuşmalarını
Eşine özetlerken otobüs halkıyla
Hayat ayrıntılarını paylaşmaktan çekinmeyen
Yaşlıca bir çift oturmak zorunda ki?!

395

(23 TEMMUZ CUMA)

Her şeye rağmen
Unutulmuş bir gün...

22 Temmuz 2010 Perşembe

394

Varoluşsal zevkler:

Hiçbir şeyden emin olmamak ne hoş!
Yarının neyi nasıl getireceğini,
Ne götüreceğini bilmemek ne rahatlatıcı!
Gözlerimi yumduğumda dünyanın yok olması ne tatlı!
Her sabah uyandığımda yeniden doğmam-
Her gece uykuya yattığımda ölümü tatmam,
Rüyalarıma gerçeklerden daha çok inanmam ve
Gerçekliği asla kanıtlayamamam ne şahane!
Ne yaparsam yapayım, geriye hiç bırakamamam
Hayatım boyu ördüğüm duvarın sonunda
Bir anda yerle bir olacağını bile bile devam etmem
Bütün bu anlamsızlık, amaçsızlık acısı ne zevkli!

21 Temmuz 2010 Çarşamba

393

Söyleyeceklerim vardı, ama
Suskunluk daha yakındı aşka
Verilen tüm aşk sözlerinden


20 Temmuz 2010 Salı

392

UZAK-TA-Kİ-LER
UZAK-LA-Ş-MAK


391


(19 TEMMUZ PAZARTESİ)

Pin-up kızları hepbir ağızdan "ooops!" diye bağırdılar
Bir psikolog, bir heykeltraş ile bir ayakkabıcı
İnsanların çeşit çeşit hastalıkları üzerine konuştular

19 Temmuz 2010 Pazartesi

390

(18 TEMMUZ PAZAR)

Sanki bir şeyler konuşmalıyım senle
Ay alçaldı denize, kızardı, sahilde
Ama ne söyleyeceğimi bilmiyorum

18 Temmuz 2010 Pazar

389


(17 TEMMUZ CUMARTESİ)

Dün gece rüyamda seni gördüm,
İkimiz bir otobüse binmişiz-
Sen önümde yere çömelmişsin,
Her zamanki gibi duramıyorsun,
Gözlerinde ateş, gülümsüyorsun
Adını soruyor birileri, ben atılıp
Adını söylüyorum, bakıyorsun
Benimkini tahmin etmeyi deniyorsun
"Rana" diyorum, tekrarlıyorsun
Nereli olduğumu tahmin etmeye çalışırken
Birden "Arnavut!" diye bağırıyorsun
Nasıl bildiğini soruyorum, ne yazık ki
Öğrenemeden uyanıyorum...