24 Haziran 2023 Cumartesi

5091

 (31 MAYIS ÇARŞAMBA)

Haftanın gönderilerini bitirip, hazırlıklarımı tamamlayıp akşam bir de derse girdim hiç hesapta yokken. 

Tavuskuşlarını duyunca sezdim, her şeyin harika olacağını... Geliyorum Tara!

5090

 (30 MAYIS SALI)

Kendimi bugünden itibaren kampa ruhen hazırlıyorum. Acaba nasıl geçecek, o istemediğim kişi de gelecek mi, ne yaparım onları birlikte görünce, gibi gereksiz sorular sustu zihnimde yavaş yavaş... Ne gelirse gelsin ben orada olacağım ve nasıl geçerse geçsin ben bu deneyimi sonuna kadar yaşayacağım.

5089

 (29 MAYIS PAZARTESİ)

Kaldığımız yerden işlere devam etmek kolay olmuyor, resmen 1 aydır kendimi bu seçime odaklamıştım. Hep bunu bekliyordum ve şimdi bitti, hiç beklemediğim bir sonuçla.

Thich Nhat Hanh'ın Martin Luther King öldürüldükten sonra söylediği gibi "Başta biraz öfkeliydim; yemedim, uyumadım. Ama sevgi dolu bir toplum inşa etmek için duyduğum bağlılık hepsinden üstündü."

Bizler de bugün böyle hissediyoruz. İçimde öfke yok, nasılsa şefkat var yerine. Ben de şaşırıyorum aslında, umut var, daha ilerisi için bir umut...

5088

 (28 MAYIS PAZAR)

İşte her şeyin olup bittiği büyük gün geldi çattı.

Bira daha isteksizce, Emirli'den dönüşte oyumu kullanıyorum eve girmeden. Keşke daha fazlasını yapabilseydim ve umarım birileri yapıyordur, ki her birine minnettarım.

Akşama kadar yemek yapmak, evi temizlemek ve kızlarla ilgilenmekle geçti. Seçim sonuçları açıklanmaya başladığında herkes gibi ben de anlamaya çalışarak, yüreğim ağzımda, bir oradan bir buradan dinleyerek, her kanaldan takip etmeye çalışarak bekledim. 

Birkaç saat sonra az farkla kaybedeceğimizi anladığımda suskun, kederli bir kabulleniş çöktü üzerime. 

5087

 (27 MAYIS CUMARTESİ)

Sabah online satış yaptığım ve aslında tüm gelirimin bağlı olduğu pazar yerinden gelen biraz ürkütücü bir maille başladım güne; anladığım kadarıyla hesabıma bir rezerve konulmuş. Ne zamana kadar devam edecek tam bilmiyorum ama, satışlarımın parasını ancak gönderdikten sonra alacağım. Başta panikler gibi oldum tabi, birkaç kez daha okuyup idrak edince bunun o kadar da korkunç olmadığını, zorlanacağımı ama idare edebileceğimi anladım. Bakalım nasıl geçecek bu birkaç ay?

Parayla ilgili endişelerimi paylaşmaya çalıştım, ama yine en yakınım beni anlamıyor gibi, hatta nedense azarlıyor ve ruh halimi yargılıyor gibi geldi ve kendimi çok yalnız hissettim. Gelecek beni korkutuyor, ben bu evlilikte nasıl mutlu olabilirim? Birlikte sahip olduğumuz her şey çok kıymetli, evet ama, ikimizin arasında geriye ne kalmış? Berbat hissederek uykuya yattım.

5086

 (26 MAYIS CUMA)

Uyudum, birkaç saatimi böyle geçirdim ve çalışamadım bugün. Ama dinlendim, kendime geldim.

Kılıç şövalyesi kartı zihnin çok aktif olduğu, kaotik ve huzursuz olduğu döneme işaret eder, uykusuz geceler tahmin edilebilir bu kartı seçen danışan için. Ben de yakın zamanda bu kartı çekmiştim.

Toplanıp Emirli'ye geldik yine bu akşamüstü, bahçede iş çok bu ara. Domates salatalık, kabak patlıcan, maydanoz ve roka ektik, her taraf karman çorman... 

Bir kadeh şarap açıp melankolime eşlik etsin diye Stranger Song'u çaldım akşam, defalarca...


5085

 (25 MAYIS PERŞEMBE)

Kızlar çok ama çok güzeller, yine de bunalıyorum bazen, kolaylıkla sıkılıyorum onlarla olmaktan. Bende bir sorun mu var, bir terlik mi var bu işte? Neden annelik yetmiyor beni mutlu etmeye, neden hala başka yerlerde arıyorum? Beğenilmek, onaylanmak için başkalarına yöneliyorum, sadece kızların saf ve taşkın sevgisi beni neden doyurmuyor?

5084

 (24 MAYIS ÇARŞAMBA)

Bu akşam önce Hocam'ın Amerikalı bir Budist ile Enneagram calı yayını vardı, ardından benim sunumum.

"Susan ile sayımızın aynı olduğunu öğrenmiş oldum böylece..."

"Sen 4 müsün?" Gözlerindeki incecik bakış, ne anlama geliyor?

Sunum iyi geçti, biraz hızlı geçtim belki her sayfayı, ama takılmadan keyifli konuştum. Bitirdiğimde dinleyen az kişi de olsa herkes etkilenmişti bence. Benim için en önemli olan kişi dahil.

"Benim tek eleştirim, çok kısaydı, hiç bitmesin istedim Rana. Senden daha çok şey dinlemek istiyoruz, özellikle şiirleri..." Sana şiir okumamı mı istiyorsun?

"Ben sabaha kadar anlatırım bunları da, ilgi ve bilgi düzeyinizi bilmediğim için hepsine biraz biraz değindim."

"Tekrar yapacak mısın?"

"Özellikle ilginizi çeken bir konu varsa, hangisi mesela?"

"Dionysos dedin..."

"Ah! Tabi Dionysos'u konuşalım. Ama bir şartım var..."

"Ne?"

"Biri daha katılacak aramıza dinlemek için..."

"Kim?" Merak mı o bakışlarındaki, çekinceli bir merak...?

"Kendini Apollo sanan çocuk!"

"Ah tabi, gelsin belki bir şeyler öğrenir..." Rahatlayan gülüş mü bu şimdiki?

"Bilerek yaptı sanıyordum ben aslında."

"Tamamen bilmeden Rana... Out of ignorance."


Zoom'u kapattıktan sonra da özelden mesaj yazdın: "Ranacım muazzam bir sunumdu. Çok teşekkürler ve tebrikler." Sana okumak istediğim bir şiir daha var...

5083

 (23 MAYIS SALI)

Bu pazar yine seçim var ve bu kez sanki ilki kadar kazanıyoruz havasında değil kimse. Kendimi çok güçlü ve güvenli hissederek gitmeyeceğim sanki, yine de gideceğim tabi.

Muhalif tarafın adayının popüler bir sosyalmedya kanalında programı var; umuyorum kendini geniş kitlelere anlatması için bir fırsat olur bu, dilerim burada yaşayan tüm iyi insanlar bir mucize olur- aksi takdirde çok yazık olacak bu ülkeye...

5082

 (22 MAYIS PAZARTESİ)

Yorgunluktan ölüyorum, yine de sabah rutinimi ihmal etmiyorum, edemiyorum. Görevlerimi yaptıktan sonra biraz yatayım dedim, ama sürekli mesajlarla, telefonlar ve kapı ziliyle bölününce uyuyamadım. Huzursuz, zihnimin bulanık ve yarı uykuda olduğum bu anları sevmiyorum. 

Mecbur kalktım oturdum işimin başına, bazen bu bitmiş tükenmiş anlarımda bana bir deli kuvveti geliyor. İşimle ilgili yapmak istediğim çok şey var ve heyecanla doluyum! 

Akşamüstü kızları parka çıkardık, taşlarla oynadılar, herkes saç ve göz renklerine bayıldı. Tanımadığımız insanların bu kadar sevmesi çok hoşuma gidiyor. Venüs 1. evde- gösterişli çocuklar!

Yemekten sonra akşam Lethe üzerinden geçiyorum; son düzeltmeler ama epey de vakit alıyor. Sanki düzelttim sandığım detaylar hala yanlış kalmış, hepsini yeniden editliyorum. Bu Gılgamış öyküsü cidden enteresan, umarım daha detaylı öğrenmek için vakit bulabilirim.

5081

 (21 MAYIS PAZAR)

Acıtan bir yorgunlukla uyandım güne, giderek katmerleniyor bitkinliğim ve tükenmişliğe dönüşüyor...

Sabah rutinim seçim videoları seyretmek oldu artık, tabi kızların altını değiştirip, üstünü giydirip kahvaltısını hazırladıktan sonra, kendime kalabildiğim saatlerde.

Meditasyona oturduğumda fark ediyorum en yakınıma küskün hissettiğimi, peki neden? Tam bilemiyorum, bu ondan mı kaynaklanıyor yoksa benden mi... Neden sevemiyorum onu, neden ona şefkat duyamıyorum? Küskün ve kızgınım- sanki bu halimin müsebbibi o gibi. 

Artık suçlu da hissetmiyorum gitmek konusunda, sonuna kadar hak ediyorum bu arayı. Her şey benim üstümde, her şey bana yüklenmiş gibi ve ben çok da iyi götürüyorum!

Ve fark ediyorum k; mutlulukla aramda engel yok aslında, tüm bunlardan özgürüm...!

5080

 (20 MAYIS CUMARTESİ)

Leyla bu hafta sonu çok zorluyor beni; koala modunda sürekli bana tırmanmak istiyor. Sanırım yabancı misafirlerden rahatsız oldu, biraz gerildi ve hep bana temas etmek ihtiyacı hissediyor. 

Arkadaşlarımızın oğlu çok büyümüş, artık ergenlikte ve kendi bağımsızlığını ilan ettiği yaşta. Onu böyle görmek çok hoş, biz de kızlarımızın bu yaşını görebilecek miyiz? Biraz da ürkütücü dönemler...

Seçimden konuşmamak mümkün olmuyor elbette, sosyoloji profersörleriyle birlikte olunca. Bizler yankı odasında mı yaşıyoruz, yoksa biz azınlık mıyız bu ülkede? Sofraya 9dan sonra oturabiliyorum ve bezgin hissediyorum. Bir akşam yemeği bile yemeye fırsatım olmuyor kızlardan, iki dost sohbetine katılamıyorum! 

İçimde bir öfke büyüyor; sanki hayatımı yaşayamıyorum, hayatla aramda hep bir perde var. Bunu ben mi yaratıyorum? Anne olmak çok fazla zorluyor beni son zamanlarda, asla bir an boşluğum yok ve isyan edesim var! Bunu ben mi seçtim kendime?

5079

 (19 MAYIS CUMA)

Bu sabah kızlarla birlikte ailecek her zamanki yere kahvaltı etmeye geldik, bunu bile planlamak gerekiyor ve bu kadarcık bir aktivite bile öyle yorucu oluyor ki... Zaten dolu bir güne sığdırdığımız fazladan bir aksiyon bizim için. 

Çok eskiden, kurstan tanıdığımız bir arkadaşımızı görünce şaşırıyoruz ve 1 sene öncesi aklıma geliyor: nasıldı, şimdi nasıl... Nasıl da her şey değişiyor ve ister istemez hüzünleniyorum biraz. O sanki hiç değişmemiş ama.

Aslında kızlarla kahvaltıya gelmek tahminimden kolay oluyor; huysuzlanmadan, kurabiyelerini yiyerek oyalandıkları, ağlamadıkları bir sabah... 

Akşamüstü Emirli'ye geçiyoruz, arkadaşlarımız geliyor yine, bu kez daha kalabalığız. Uzakta yaşayan çok sevdiğimiz bir çifti daha ağırlıyoruz ve hep beraber bahçede olmanın keyfini çıkarıyoruz.

5078

 (18 MAYIS PERŞEMBE)

Piyanom sığınağım olsun.

Haziran kampına çok az kaldı ve kendimi hiçbir şeyi yetiştiremediğim için kötü hissediyorum. Kitapları okumayı bitiremedim, düzenli meditasyona oturamadım, Dharma'ya hak ettiği vakti ve enerjiyi ayıramıyorum.

Ne işimi ilerletebildim ne kızlara faydalı bir anne olabildim; sadece günü kurtarıyorum, gelen siparişleri yapmaya çalışıyorum ya da kızların yemeğini, banyosunu hallediyorum. Bunlar zaten bütün vaktimi ve enerjimi aldığı için geriye bir şey kalmıyor benden sanki. 

5077

 (17 MAYIS ÇARŞAMBA)

Hepimizin zorlandığı zamanlar, bu 2 hafta nasıl geçecek, neler olabilir, herkesin aklında sorular... Eğer seçim sonucu gerçekse, umutsuz bir durum bu; hala uyanmamış, kandırılmayı seçen bir toplulukta yaşıyoruz ve buraya ait değiliz demektir. Eğer seçim sonucu manipüle edilmişse, 2 hafta kadar bir sürede nasıl düzeltilebilir sistem ve 2. tur nasıl garantilenebilir? Vazgeçmekte, pes etmekte haklı değil mi insanlar? Ama devam etmekten başka yol yok, tekrar deneyeceğiz, yine oy vermeye gideceğiz ve elimizden geleni yapacağız. Aslında oy vermekle yetinen bizler, her birimizin sandık başında görev almamız lazım eğer bir şeylerin değişmesini istiyorsak. Bu kolaycılık bize çok pahalıya patlıyor...

5076

 (16 MAYIS SALI)

Bugün biraz daha idrak ediyorum durumu ve daha kaygılıyım. Kazanacağız mutlaka, ile ülkeyi terk etmek zorunda kalabiliriz, arasındayım. 

Gerçekten bu seçimi ilk turda bitirmeye odaklanmıştım, herkes gibi ben de inanmıştım ve şimdi hiç beklemediğim ters bir sonuç çıktı ortaya. Tüm işaretler değişimi gösterirken şimdi gerçekçi olmak gerekirse, kaybetme ihtimalimizin fazla olduğu bir sonuçla karşı karşıya kaldık. Yine de içimden bir ses bir şekilde kazanacağız, diyor...


5075

 (15 MAYIS PAZARTESİ)

Öfkenizi ve umutsuzluğunuzu anlıyorum.

Doğuştan karamsar bir tip olarak, bugün asla pes etmiş hissetmiyorum. 

Unutmayın ki bizler çoğunluğuz ve hala buradayız!

Alev geldi senden bu yazıma. Biliyorum sen de aynısını hissediyorsun. Aynı şeyi hissetmek çok güzel.

Bugün gözlerim çok yorgun ve işe konsantre olmak zor, ama elimden geleni yapıp çalışıyorum. Öğleden sonra her zamanki cafede kahve molası veriyoruz annemle, mekanın sahibi olan adam ve müşterilerden bir kadını 2. turda oy vermeye ikna ediyoruz. Tam da bu istedikleri işte; nasıl olsa 2. turda alırlar diye düşünen muhalif seçmenin oy vermekten vazgeçmesi, yine apolitize edilmesi. Ne yazık ki buna meyilli çok fazla kişi var bizim tarafta, ne acı, ne saçma. Biz de onlar kadar organize, örgütlü ve azimli olmak zorundayız.  

5074

 (14 MAYIS PAZAR)

Kahvaltıdan sonra hazırlanıp, giyinip, kendimi güçlü ve hazır hissederek oyumu kullanmaya gittim. Okulda sanki gergin bir hava hakimdi, belki de bana öyle geldi. Anneler günü planımızı erteledik, öğleden sonra Emirli'ye geçtik, arkadaşlarımız gelince birer kadeh blush koyup komşularla seçim sohbetine koyulduk. 

Bezgin muhalefeti hiç anlamıyorum doğrusu- bu kez ilk defa gerçekten kazanmaya çok yakınız, ama hala umutsuzlar. Adeta kazanmak istemiyor gibiler, oysa ne istediğimiz konusunda biz çok netiz: adil, yaşama değer veren, aydınlık bir toplumun parçası olmak.

Moralimizi yüksek tutarak bekliyoruz seçimin bitmesini ve saat 6dan sonra gerginlik hissi başlıyor; hepimizin elinde telefon, sandık başındaki arkadaşlardan gelen mesajlara bakıyoruz, sosyalmedyada saniye saniye takipte kalıyoruz. Yüreklerimiz ağzımızda.

Saat ilerledikçe umutla karamsarlık arasında gidip geliyoruz; muhafazakar mahallelerde bile muhalif adayın ileride olduğunu gördükçe oluyor bu iş diyoruz, ama medyada açıklanan sonuçlar öyle değil. Ajansların manipüle edildiğini/ettiğini biliyoruz elbette, bu seçimin iktidar için kritik olduğunu ve ellerinden geleni yapacaklarını da...

Yüreğimiz ağzımızda geceye yaklaşırken, milim milim muhalif adayın yüzdesi yükseliyor ve yarına kadar devam edecek, sonunda İstanbul seçimindeki gibi az farkla biz kazanacağız, diye düşünerek uykuya dalıyorum.

23 Haziran 2023 Cuma

5073

 (13 MAYIS CUMARTESİ)

Anneannemler Emirli'ye geldiğinde, hem kızlar hem onlar mutlu oluyor. Sürekli dedemi hatırlayıp ağlasa da anneanneme çok iyi geliyor gibi kızlarla olmak. Hava da yenice ısınmışken ve henüz fazla bunaltıcı değilken tam zamanı- her haftasonu gelsinler istiyoruz. Bizim için biraz daha kolay oluyor böylece, bahçeyle, hayvanlarla ilgilenmek. 


5072

 (12 MAYIS CUMA)

Bu cuma günü yine ev işleri, mutfak, kızların banyosu vesaire ile geçiyor. Pazar günü anneler günü, yapabilirsek oy verdikten sonra anneannemi de alıp her zamanki cafemize gitmeyi planlıyoruz. Akşamüstü toplanıp Emirli'ye geldik ki, yarın akşam dönelim. Seçim sonuçlarını beraber takip edelim diye arkadaşlarımız şehir dışından gelmeye karar vermişler, ne heyecanlı!

5071

 (11 MAYIS PERŞEMBE)

Artık seçime sayılı günler kaldı ve ben korkarak, heyecanlanarak, heveslenerek bekliyorum-pek çoğumuz gibi. Son haftalarda her sabah neredeyse seçim anketlerine bakarak, takip ettiğim gazetecilerin videolarını seyrederek başlıyorum güne. Tüm işaretler bu sefer değişim gerçekleşeceği yönünde, umarım yanılmıyoruzdur. Be kez iktidarın değişeceği yönünde oy kullanılacağına eminim, sadece oyların sayımından, sonucun açıklanmasından emin değilim ve neler olabileceğini düşünmek ürkütüyor beni. Yine de cesaretimi toplayıp, içimdeki ateşi harlayıp gümbür gümbür gideceğim seçime...!

5070

 (10 MAYIS ÇARŞAMBA)

Hocam'a sunumumu yapmak için hazır olduğumu yazdım, tarihi belirledik. Bu arada podcastimi dinlediğini söylediğine memnun oldum, biraz da utandım. Heyecanla bekliyor olacağım ayın 24ünü.

5069

 (9 MAYIS SALI)

Kadıköy'de birkaç işimizi halletme günü; bankaya girdik mi en az 1 saat sürüyor nedense. Bu sıkıcı bekleyişi kendimize ısmarladığımız birer kahveyle ödüllendiriyoruz, gişede çalışan ve gün boyu böyle geçiren insanlar için üzülüyorum. Bu kadarcık zamanımızı bile bu elektrik yüklü kapalı havasız yerde geçirdiğimize hayıflanırken, onların tüm hayatı böyle.

5068

 (8 MAYIS PAZARTESİ)

Bir şeye hazırlanıyor gibiyim, bir şey olacak gibi, yaklaştığını hissediyorum, her sabah böyle uyanıyorum- ama ne? 

Bu bekleyiş hissi, motive edici olduğu kadar bazen kilitleyici de-yaşamla arama şeffaf bir perde gibi girebiliyor. Ne olmasını bekliyorum, ne olursa sanki içimdeki düğüm çözülecek?...

18 Haziran 2023 Pazar

5067

 (7 MAYIS PAZAR)

Sabah kızların muhteşemliğine uyandım, Vera'yla yatak sohbeti inanılmaz güzeldi, onlara hayran kalmamak elde değil... Nasıl da kendi kendilerine, çok da bir şey vermediğim halde harika bir biçimde büyüyüp gelişiyorlar, nasıl da öğreniyorlar hayatı, nasıl da kendilerini oluşturuyorlar günden güne, gözlerimin önünde ama gözümden kaçarak...


5066

 (6 MAYIS CUMARTESİ)

Sabaha karşı yağmurun sesine uyanmak ne muhteşem, bu ev bir cennet adacığı...

Dinlenmiş başlıyorum bugüne, dünden sonra daha zinde hissediyorum. Annemle anneannem geldiler, hava serindi epeyi öğleden sonra açtı. Onlar kızlarla ilgilenirken ben de sunumum üzerinde çalışma fırsatı buldum ve çoğunu hazırladım. Aklımdakileri toparlayabildim, hatta yeni konular da keşfettim. Gerçekten heyecan verici ve engin bir konu seçmişim...

Bir yandan huzursuzdum; bütün gün evde masa başında geçirdim, podcastimi paylaştım ama beklediğim tepkiyi almadım- elbette tek bir kişinin dinlemesini bekliyordum sadece- ve bir de üstüne üstlük, bir başkasının övüldüğüne şahit oldum(bir nevi yani) Bu bile yeterli, görüyorsunuz, beni sarsmak için-ne acı.

5065

 (5 MAYIS CUMA)

Bütün gün yorgunluktan kurtulamadım, kendimde asla değildim ve sürekli atıştırıp durdum. Hiç istemediğim gibi bir gündü.

5064

 (4 MAYIS PERŞEMBE)

Tavuskuşlarının fotoğrafını paylaştığım hikayeme laf attın: "...and albino ones"

"So you see them too? About to believe they're real!" 

"I wrote a book about them" Utangaç maymun surat mı o?

"Actually I have a signed copy of this book!"

"Happy to hear that ma'am" You call me Ma'am?

5063

 (3 MAYIS ÇARŞAMBA)

Kitap okumalarımı hızlandırdım, ayakkabı siparişlerimi de. Yine de, son 1 ayı istediğim kadar konsantre olmuş geçirmeye başlayamadım hala. Vakit kaybettiren ufak alışkanlıklarım ve gün içindeki oyalanmalarım, bazen kaybolmuş hallerim ve dağınık zihnim devam ediyor.

5062

 (2 MAYIS SALI)

Mayıs ayına istediğim bir planı yaparak başladık; bu bahar fırsat buldukça sahilde ve boğazda kahvaltı etmeyi istiyorum. Bir yandan da bu ay, Haziran kampının planlamasını yapmam lazım- 1 aydan daha az kaldı! Gerginliğim yerini yavaş yavaş netliğe bırakıyor bu konuda, artık gideceğime eminim ve suçlu hissetmiyorum. Sadece, umarım kızlar ve onlara bakanlar için zor olmaz. Bu arada gidene kadar bitirmek istediğim kitaplar var, ama nasıl yetiştireceğimi bilmiyorum.


5061

 (1 MAYIS PAZARTESİ)

Vera biraz ateşliydi, hala tam iyileşmiş değil ve keyifsiz, yine de bugünü değerlendirmek istiyoruz ve arkadaşlarla sahile inmeye karar veriyoruz. Uzakta oturan ve yılda 1-2 defa buluşabildiğimiz arkadaşlarımız; küçük tatlı bir kızları var. Sohbet hep çocuklar, ebeveyn olmak, büyüme öyküleri etrafında dolanıyor. 

Sahilde kahvaltı etmek keyifli, bir yandan biraz sığ sularda yüzdüğümü hissediyorum. Başka konuşacak bir şeyimiz yokmuş gibi geliyor, oysa çok daha yakında tanıştığım insanlarla ne kadar derin konuları paylaşabiliyoruz. Bazı insanlar sanırım, sadece aile olmakla yetinebiliyorlar hayatta, aslında ne güzel... Ben yetinemiyorum; annelik benim sadece bir parçam ve her günümü anlamlı, verimli kılmak için uyanıyorum.

14 Haziran 2023 Çarşamba

5060

 (30 NİSAN PAZAR)

Emirli'de kızlar çok güzel vakit geçiriyor. Onların hayatına yeni deneyimler katıyor burası, ama elbette bizim için giderek zorlaşıyor. Bahçede oynamak, toprağı avuçlayıp çiçek koparmak, salyangoz bulup arı kovalamak, sonra parka gidip sallanmak, yolda Joker ile oynamak, peşimizden gelen Dük'ü sevmek, hortumla el yıkamak, saksı diplerindeki taşları fırlatmak... Onlar için muhteşem olsa gerek, bu ortamı sağladığımız için mutluyum, en azından bunu verebiliyoruz. 

5059

 (29 NİSAN CUMARTESİ)

Bahçede yaz sofrası; mezeler ve çiçek kokusu, koyun sürüsü ve bulut geçişi... Bir masal.

5058

 (28 NİSAN CUMA)

Dün gece yatarken tam, bir arkadaşımızdan gelen mesajla şoke olduk hepimiz. "Evim yanıyor, lütfen yardım edin!" Gerçek değil sandım önce, inanamadım, gerçekten de binasında büyük bir yangın çıkmış. Acilen meditasyonda toplandık, kimler var diye bakarken ilk beni saydın: "Ranacım" Adımı sesinden duymak...!

Baştan aşağı dolu bir gün; Eminönü, ödemeler, organizasyonlar, kızların bakımı, Emirli'ye geliş. Sonu yine Sen ile bitiyor... Canlı yayınına katıldığım anda fark ettin varlığımı: "Rana" Adımı sesinden duymak...! Canlı yayının bitiminde yorumlara bakarken ilk benim yazdığımı gördün, "Rana" Adımı sesinden duymak...! 

5057

 (27 NİSAN PERŞEMBE)

"I should have thought
in a dream you would have brought
some lovely, perilous thing,
orchids piled in a great sheath,
as who would say (in a dream),
"I send you this,
who left the blue veins
of your throat unkissed."

"Bayıldım" Ah!

"Şaşırmadım" Sana bir hediyeydi  "Aslında, yapmak istediğim konuşmada yer vermeyi düşündüğüm şairlerden birine ait dizeler."

"Çok bekletme bizi, hadi! Hadi." Bekliyor muydun beni?

"Bekletmeyeyim öyleyse"


5056

 (26 NİSAN ÇARŞAMBA)

Söz verdiğim sunumu yapmaya niyetlendim yine son dönemde, biraz güme gitti ama, yeniden heveslendim. Şiirler keşfettim, bayıldığım bir kadın şairle tanıştım, daha fazla mitle paralellik yakaladım. Aslında çok derin bir konu, kazdıkça çıkıyor dibinden bir şeyler. Akşam başka bir arkadaşımızın sunumunu dinledikten sonra iyice heyecanlandım. 

5055

 (25 NİSAN SALI)

Sanırım içimde kararımı verdim artık, Haziran kampı konusunda netleştim. Bir şekilde kendime güvenim geldi, ben bunu yapmak istiyorum ve yapmaya hakkım var. Üstelik bu sadece kişisel bir istek de değil.

Şimdiden bilet bakıp kapora yatırmak lazım, hatta bir iki alışveriş yapmak istiyorum. 1 aydan biraz fazla zaman kaldı, ışık hızıyla geçeceğine eminim!

5054

(24 NİSAN PAZARTESİ)

Zaman çabucak geçiyor ve Nisan da bitiyor artık. Neredeyim ne yaptım ne yapamadım, ne yapmak niyetindeyim, biraz kendimi kontrol ediyorum bugün.


5053

 (23 NİSAN PAZAR)

Şehir dışından dostlarımız da geldi ve bugün mutluluğumuz tamamlandı. Hep birlikte bahçede geçirilen zaman gibisi yok! Yeşil her tonu göz alabildiğine artık önümüzde...

Kızlar arkadaşıma çok alıştı, Leyla onunla uyudu ve bu bana umut verdi-belki Haziran'da ben yokken yine gelirler. Kendimi çok daha iyi hissederim, hem anneme fazla yük binmemiş olur, gözüm arkada kalmaz. 


5052

 (22 NİSAN CUMARTESİ)

Bu bayram tatil kısa, en güzeli Emirli'de olmak diye düşündük. Bahçede mis gibi bahar havasının tadını çıkaralım. Anneannemler de geldi, hep birlikte yaz sezonunu açtık: mücver, semizotu salatası, çilekli tatlı yaptık. Ekrem'i anmadan olur mu, olmaz-onu da andık. Ne güzel adamdı, benim biricik dedem...!

5051

 (21 NİSAN CUMA)

Toscana'nın  muhteşem atmosferinde seninle birlikte olmayı ne çok isterdim... O şiiri canlı dinlemeyi...

Yine de-

Hilmi'nin fotoğrafını paylaştım, Dünya'nın başka bir yerinde ve çok keyifli bir gece geçiriyorken bunu görüp önemsedin, "Yaşamadı mı?" diye sordun. "Didn't make it." "Yalnız ölmedi."

Herkesin acısını bu kadar paylaşıyor musun merak ediyorum? Bütün öğrencilerinin yaşadıkları bu kadar ilgilendiriyor mu seni? Peki neden ben...?

5050

 (20 NİSAN PERŞEMBE)

Pazarın kurulduğu sokaklardan birinde yürüyordum, önce pazarcıların bağırışlarını duydum, sonra ara sokakta debelenen fareyi gördüm. Karganın teki durup durup fareyi didikliyor, fare nedense paralize olmuş gibi asla kaçamıyor, ama yaralanmış gibi de görünmüyordu pek. Herkes birbirine kargayı kovalamasını söylüyor ama kimse bir şey yapmadan izliyordu, ben hemen gittim, bir poşet buldum yerde, fareyi tuttum, pazarcı taşların altında bir delikte yuvası olduğunu söyledi, oraya bıraktım. Belki benden sonra fare yine çıkmıştır, karga da onu öldürmüştür, bilemem, ama ben oradayken olmasına izin vermedim. Belki bu doğanın kanunu olabilir, ama karganın o fareyi yemeye ihtiyacı yoktu, sokak kedi maması doluydu ve hiçbir canlının acı çekişini seyretmek istemem.

5049

 (19 NİSAN ÇARŞAMBA)

Kızların aşı günü; 3 aşı birden olacaklar ve biraz gerici bir durum elbette. Ağlamaları beklediğimden kısa sürüyor aslında, kolay atlatıyoruz yine de. Her hastaneye gelişimiz bizim için gereksiz bir stres oluşturuyor ama, ben de bundan nefret ediyorum. Hiç iyi sınav vermiyoruz bence, böyle olmak zorunda değil, birbirimizi daha hoş tutabiliriz ve daha az suçlayıcı olabiliriz...

5048

 (18 NİSAN SALI)

Dün kısacık konuşmak, sesini duymak ve fikrini almak gerçekten iyi geldi bana. Bugün daha netim, kararlıyım. Sabah annemi arayıp kahvaltı etmediyse birlikte dışarıda yemeyi teklif ettim, yakındaki bir yere gittik. Spontane planları seviyorum! Hayatımı, işimi bunlara izin verebilecek şekilde kurgulamış olduğum için de kendimle gurur duyuyorum.

5047

 (17 NİSAN PAZARTESİ)

Aklımı kurcalayan mevzuyu danışmak için cesaret buldum ve yazdım: "Gerçekten zorlandığım bir konuda size danışmak istiyorum. Kıymetli birkaç dakikanızı ayırabilirseniz minnettar kalacağım." 

"Ranacım, senin için her zaman vaktim var." 

Haziran'da kızları bırakmak konusunda ne kadar çekinceli olduğumu, kişisel sebeplerden ötürü onları yalnız bırakacağım için kendimi suçlu hissettiğimi anlattım. Çok tutuk, çekingen çıkmıştı sesim çünkü son günlerde kendimi zayıf hissediyordum. Biraz zaman geçtikten sonra "O kadar doğru kişiye doğru zamanda bu soruyu sordun ki bilemezsin, benim de gündemimde bu var." diyerek kendi hayatını anlattı biraz. Onun içinden geçmekte olduğu dönemin benimkine kıyasla ne kadar zor olduğunu fark edince biraz utandım açıkçası ve onun için endişelendim. "Happy mother good mother" sözünü küpe yaptım kulağıma. 

Desteğini almak çok kıymetli, çok şanslıyım ben... Çok!

5046

 (16 NİSAN PAZAR)

Epey gergindim aslında gelirken, ağlamıştım yolda. Hem kızları bırakmakla ilgili endişelerim hem de aranızda bir ilişki var mı, kuşkularım yüzünden çok huzursuzdum. Dünkü derste ne kadar tatlıydın, ona laf atıp durdun ve onun yerinde ben olmak isterdim seni asiste eden, şiirleri çeviren, mantraları söyleyen...

Bugün yoğun programa rağmen beni ihmal etmedin yine; "Aa Rana gelmiş!" diye gülerek anons ettin ilk gördüğünde. "Gelmiş!" dedim ben de cool tavrımı koruyarak. Yanımdan geçerken pantolonunun üzerinden dökülüşü ne muhteşem..! 

Arada siz konuşurken yanınıza gelip sağ koluna pıt dokundum: "Aralarda çalan playlisti siz mi seçtiniz?" Böbürlenerek "Heralde yani!" "Hmm.. Ondan sonra neden gençler beni tercih etmiyor... Halbuki benim hazırladığım listeyi tercih etmiş olsaydınız, sizi 200 yıl önce ölmüş olanlar dinlemeye gelirdi!" Bu arada diğerlerine açıklamak gerekti ve hem öğrencinin hem de öğretmen arkadaşının meraklı kıskançlığı gözümden kaçmadı. Onlara yumuşak bir alçakgönüllülükle karşılık verdim. "O zaman bundan sonraki ilk eğitimimde sen bana 1-2 saatlik bir liste yap!" Dönerken saç örgülerini şöyle bir savurman ne muhteşem...!

Ders bitiminde herkes seni öpmek için sıraya girmişken ben yine geride duruyordum, sen atılıp "Gel seni de öpeyim!" diyerek öptün beni. "Müzikleri bir türlü beğendiremediğimiz Rana... Aslında beğendin biliyorum." "Elbette biliyorsunuz... Her şeyi bildiğiniz gibi..." "Ooo!" Haydi bakalım şimdi aklına takılsın, neyi biliyorum diye düşün dur...

Çıkışta arkadaşlarla yemeğe oturduk ve aslında çok da hazzetmediğim biriyle bile sohbet etmekten keyif aldığımı fark ettim. Bu gruba dahil olduğum için çok şanslıyım.

5045

(15 NİSAN CUMARTESİ)

Emirli'de mis gibi bir sabaha uyandık; doğa yeniden canlanırken her hafta büyüyen yaprakları, açılan çiçekleri seyretmek muhteşem bir keyif... 

Kızları parka götürdük, nevresimleri değiştirdik, evi temizledik; tam bir bahar karşılaması. İstanbul'da da dolaplar elden geçiriliyor yavaş yavaş, mevsimlik giysiler, ayakkabılar çıkarılıyor. Bir de odamı toparlamak için vakit ayırabilsem.

Bu hafta sonu atölyemiz var yine; bugün online katılıyorum. Elbette, malum sebeplerden benim için biraz gerici bir parça stresli bir atölye. Gözlemliyorum, anlamaya çalışıyorum; hem dersi, hem O'nun davranışlarını. Hiçbir detayı kaçırmıyorum, gözlemim keskindir- özellikle ilgilendiğim konularda. 

Arada bir başkasına laf atıyor oluşunu kaydediyorum, içimi acıtıyorsa da aldırmamaya çalışıyorum, bu da bir pratik benim için. Yarın orada olacağım, bakalım nasıl hissettirecek.

5044

 (14 NİSAN CUMA)

Vera'nın doktor randevusu var, uzun bir aradan sonra hastaneye gelmek biraz can sıkıcı. Ciddi bir şey yok aslında, 6. hastalık-ama huzursuzluğu yorucu oluyor benim için. 

Tabi, kızlarla uğraşmaktan kendi tahlillerim ve kontrollerimi ne kadar ihmal ettiğimi hatırlıyorum böylece. Ne vitaminlerimi düzenli kullanabildim ne beslenmeme dikkat edebiliyorum. Bedenime iyi bakmıyorum, çünkü sürekli yorgunum ve yemek hazırlamaya üşenip atıştırıyorum. Umarım baharla birlikte daha sağlıklı yaşamaya motive olabilirim.

5043

 (13 NİSAN PERŞEMBE)

Kızlar 1.5 yaşına geldi sayılır, inanılmaz değil mi?

Gerçekten de çok hızlı büyüyorlar ve dil becerileri, el yetenekleri aydan aya gelişiyor. Ne kadar uzun ve anlamlı cümleler kurabildiklerine hayran kalmamak elde değil. Artık kendilerini daha net ifade edebiliyorlar ve kendilerine daha çok güveniyorlar. Onlara kitaplar okumak, yabancı dilde konuşmak, birlikte resim yapıp piyano çalmak istiyorum. Ama çoğu zaman, gün sonunda artık sorun çözmekle uğraşmaktan bunalmış ve enerjim tükenmiş halde onlarla baş başa kaldığımda tahammülsüz oluyorum. Benden daha iyi bir anneyi hak ettikleri kesin...

5042

 (12 NİSAN ÇARŞAMBA)

Bugün kendi bakımım için birkaç saat ayırabildim, acil siparişlerimi bitirdikten sonra. Bir tik!

Ardından da yıl sonuna kadar sürecek olan eğitime kayıt yaptırdım- bir tik daha!

Haydi bakalım...

5041

 (11 NİSAN SALI)

Aralık, Ocak ve Şubat'ta nasıl hayatım durağanlaştıysa, hiçbir şey sanki ilerlemiyor gibi geldiyse, bir şekilde o tıkanıklık Mart ayında açıldı ve hızla akmaya başladı. 

Bir yandan ayakkabı markamı geliştiriyorum ve yeniden hevesle çalışıyorum, bir yandan önümüzdeki aylarda devam edecek uzun eğitimlere katılmak için plan yapıyorum, bir yandan baharın tadını çıkarmak ve arkadaşlarımla buluşup biraz gezmek istiyorum. Kış uykusundan uyanmış, topraktan baş kaldıran bir yeşil filizim ben şimdi...

5040

 (10 NİSAN PAZARTESİ)

Tüm yorgunluğuma rağmen haftaya hızlı başladım ve günlük işlerimi yapacak enerjiyi kendimde buldum. Bu hafta sonu hiç dinlenememiş olmama rağmen kendimi iyi hissediyorum, yorgunluk hariç- hevesle katılıyorum hayata!

5039

 (9 NİSAN PAZAR)

Her şey harika da, yabancı evde kızlar hiç uyumuyor ve bu beni tüketiyor. Bu sefer de aynısı oldu, kendimi ölesiye yorgun hissediyorum. Çocuklarla hayat, sürekli uykusuzluk demek sanırım...

5038

 (8 NİSAN CUMARTESİ)

Bursa'ya gidiyoruz, yol gayet iyi geçiyor ve kızlar çok uslular. Her zamanki gibi şahane ağırlanıyoruz, bu eve geldiğimizde hep mükemmel karşılanıyoruz. Kızlar zaten bayılıyorlar bu aileye, sitenin bahçesinde oynayıp büyük abilerle koşturuyorlar ya- onlardan mutlusu yok! Sanki 2 günde büyüdüler.

Birlikte inanılmaz lezzetli mezelerle donatılmış vejeteryan rakı sofrasına oturmak ne güzel, hala beraber olmak ve konuşacak şeyler bulmak ne güzel, dostluğa! 

5037

 (7 NİSAN CUMA)

Yılda 1 geldiğimiz sushi restoranında yemek randevumuz var bu akşam; bu kadarını ayarlayabilmek bile lüks bizim için. Oysa bakıyorum da, diğer masalarda oturan insanlar ne rahat görünüyorlar. Belki de bana öyle geliyor?

Mekanın dekorasyonu değişmiş, sanki otantik havası biraz gitmiş - yine de yediklerimiz çok lezzetli ve sunum, servis başarılı. Çıkışta yakında bir kahve içmek de bonus, Koşuyolu'nun samimiyetini seviyorum.

5036

 (6 NİSAN PERŞEMBE)

Evin eksikleri bitmek bilmiyor, bazen biz ne yapıyoruz böyle diye düşünüyorum. Nedir bunca tüketim, ne kadar çok yiyoruz içiyoruz ve bunca eşyaya neden ihtiyaç duyuyoruz? Hala kıyafet satın almaya devam ediyor olduğum için kendime kızıyorum. Dolaplar giymediğim elbiseler ve ayakkabılarla dolu, ev kullanmadığımız güzel tabaklar ve kadehlerle dolu. O esnada hatırlıyorum: "Don't let your candle melt in the closet" Ve kalkıp kendime en sevdiğim fincanda bir kahve koyuyorum. 

5035

 (5 NİSAN ÇARŞAMBA)

Temizliği organize et, ayakkabı boya, hafta sonu için rezervasyon yaptır, sosyal medya işlerini yap, gönderileri teslim et, kızların yemeğini hazırla, kendi bakımlarını da ihmal etme-

arada 1 kahve içmelik yarım saati  bulabilirsen ne mutlu!

5034

 (4 NİSAN SALI)

Bu sabah erkenden yoga ve meditasyonla başlayan gün beni öğlen kumaş bakmak için Kadıköy'e, oradan pantolonumu daraltmak için terziye götürdü. Günün gönderilerini hazırlattı ve yarınınkileri kontrol ettirdi.

5033

 (3 NİSAN PAZARTESİ)

Eğitimden beri, biraz daha sıkı sarılmaya başladım pratiğime. Her gün olmasa da yine, meditasyona daha düzenli oturuyorum ve kitapları okumaya da yavaş da olsa devam ediyorum. Buluşmaya 2 aydan az kalmış olması biraz heyecanlandırıyor beni, gidene kadar bitirmek istiyorum kitap listesini. 

Yine de tabi iş rutinim epeyce vaktimi alıyor, kızlar uyuduktan sonra ancak kendimi verebiliyorum Dharma çalışmaya, öyle olunca da ilerleme kaydetmek zorlaşıyor. Her şey bir yana- yeniden öğrenci olmak öyle keyifli ki!

5032

 (2 NİSAN PAZAR)

Dün geç yatmıştık, bu sabah da kahvaltıdan sonra tekrar Emirli'ye geçiyoruz; evde olmaktan daha güzel orada bahçede, kedilerle vakit geçirmek. Çok da yorgunum tabi, ama dün akşam güzeldi.

Enginar mevsimi geldi, resmen bahar geldi, umarım tadını çıkarabiliriz. Bu bahar yapmak istediğim öyle çok şey var ki! Boğazda yürüyüş, sahilde piknik, belki ada gezmesi... 

5031

 (1 NİSAN CUMARTESİ)

Emirli'de kızları parka götürüp, bahçede biraz vakit geçirdiğimiz yorucu ve keyifli bir günün sonuna doğru İstanbul'a geri dönüyoruz. Akşam arkadaşımın doğumgünü var ve uzun zamandır rakı içmemiştik. 

Yeni erkek arkadaşıyla ilk defa sohbet etme fırsatım oluyor, tatlı bir insan olduğu belli, onla konuşmak hoşmuş. Yeni tanıştığım ve çok eskiden tanıdığım ama yıllardır görüşmediğim insanlarla sohbet ediyorum; konu dönüp dolaşıp bizim ikizlere geliyor. Ebeveyn olmak, ikiz olmak, bu meseleler konuşmakla bitmez.

5030

 (31 MART CUMA)

Bu içimdeki hisle, hayat her gün yepyeni ve taptaze.

Bu tazelikle sabah uyanıp meditasyona oturuyorum, bu canlılıkla pazara alışverişe gidiyorum, aynı hisle kızlara banyo yaptırıyorum, kalbimde bir mum yanmaktayken usulca hazırlanıp evi toparlıyorum ve her günkü işlere, her güne kendimi cömertlikle sunuyorum. Bu çok güzel...Çok!

5029

(30 MART PERŞEMBE)

Online dükkanımda ürün listeleme günü- o kadar zaman alıyor ki bu işler! Daha yeni tasarımların tamamını satışa bile koyamadım, ama başladım en azından, bir şeyler hızlanmaya başladı.

5028

 (29 MART ÇARŞAMBA)

Hiç kaçırmıyorsun, değil mi, her seferinde ben ıstırabımı paylaştığımda sen görüyorsun, mutlaka.

Bu kez ben de bir şey demeye esaret ettim ve arkadaşlarımla podcastini paylaştığımda, onlara iyi geldiğini söylemelerine nasıl bozulduğumu yazdım. Onu ilk dinlediğimde nasıl sinir bozucu ve bilmiş bulduğumu ekleyerek biraz da ileri gittim. Bunu belki ilk defa yapıyorum, hep sensin normalde benle iletişim kuran buradan, bir şekilde, ufacık da olsa bir dokunuş yapan. Bilmiyorum- belki ben fazla önemsediğim için büyütüp farklı anlıyorum, ama senin gözün sanki hep üzerimde ve bu paha biçilemez.

5027

 (28 MART SALI)

Annem olmasa, nasıl yapardım bilemiyorum ve bu beni hem utandırıyor hem de korkutuyor. Çünkü bir gün artık olmadığında,, yalnız başıma devam edeceğim tüm bunlara ve hepsine yetmek zorunda olacağım.

Hava yağmurlu ve serin, birlikte her zamanki mekanımızda kahvaltıyla güne başlamak keyifli. Umarım birlikte daha uzun sağlıklı vaktimiz olur ve bu vaktin hakkını verebiliriz.

Bunu sana hiç söyleyemedim anne, ama seni en çok seviyorum.

5026

 (27 MART PAZARTESİ)

Tam bir pazartesi; yoğun ve verimli geçirilen. 

Bir zamanların en anlamlı günü; 27 Mart.


5025

 (26 MART PAZAR)

Emirli'de cozy bir pazar günü; biraz yemek yap, biraz film izle, biraz kedi sev, biraz ateşi dinle...

5024

 (25 MART CUMARTESİ)


"Leise flehen meine Lieder durch die Nacht zu dir
In den stillen Hain hernieder, Liebchen, komm' zu mir"



5023

 (24 MART CUMA)

Okumak istediğim kitaplar, düzenlemek istediğim kitaplık ve raflar, çalışmak istediğim kavramlar, dinlemek istediğim video ve podcastler, ağırlık vermek istediğim işim, daha çok ilgilenmek istediğim çocuklarım... Ben neredeyim?

5022

 (23 MART PERŞEMBE)

2-3 haftadır devam eden sessizlik periodu, geçen hafta sonundan beri bozuldu ve yine iletişimin bir şekilde devam ettiği günler geri geldi. 

Bir yandan yeni tasarımları satışa koyduğum, işime biraz daha odaklandığım ve geliştirmeye çalıştığım zamanlar... Bir yandan içimde hep seni taşıyorum; her sabah ve her gece...

5021

 (22 MART ÇARŞAMBA)

Hayatım; vergi beyanları, gümrük evrakları, ürün listeleme gibi korkunç sıkıcı detaylardan vakit bulabildiğimde kızları parka götürmek, yıkamak, yedirmek gibi daha eğlenceli görevlerden ibaret.

Arada bir de; kıvılcımlar çakar, yıldızlar kayar ve galaksiler çarpışır işte-

Bu akşam bir araya geldiğimizde; her zamankinden daha yakın hissettim, açık kalpliliğine hayran kaldım.

5020

 (21 MART SALI)

"In the absolute, nothing is real

In the relative, every act counts"

5019

 (20 MART PAZARTESİ)

Öğrendiklerimi sindirmek için zamana ihtiyacım var, biraz da sessizliğe. Böyle yaşamak mümkün mü gerçekten, bu anlayışla yaşamaya devam etmek, gün be gün...?

Kendimi yorgun hissediyorum, bana ne olduysa, üstümden tır geçmiş gibiyim, Venerable'ın yaşına rağmen koruduğu yüksek enerjisine hayranım. 

12 Haziran 2023 Pazartesi

5018

 (19 MART PAZAR)

2. güne selamlaşarak bile başlayamadık ve benim enerjim biraz düşüktü düne göre. Sen geç geldin, benden uzakta oturuyordun, Venerable'ı dinlerken gözlerin hep bu tarafa mı kayıyor, yoksa bana mı öyle geliyor? 

Dersin sonunda, herkesle birlikte ön sıraya çıkıp, öğrencilerinle aynı seviyeye koyup kendini, yeminini tekrar ederken "I want to learn" dedin ya- bir daha yüceldin gözümde. Seninle gurur duydum.

Bu arada, elbette sana hayranlık duyan tek ben değildim ve bunu da sakinliğimi korumaya çalışarak gözlemledim. Ama senin bakışlarında aynı hayranlığı yakalamadım, tek tesellim. Seni çok sağlam gördüm, fazla içine nüfuz etmesine izin vermeyen. 

Böylece bitecek derken, çıkışta beni karşıladın "Ranacım" sarıldık, saniyelerce uzayan tatlı sessizlik anı...

Teşekkür ettim, "Görüşürüz" dedin. Mantomu alıp arkadaşları beklerken biraz daha zaman geçti ve kapıda tekrar denk geldik. Ben dikkatimi sana vermemeye çalışırken birden "Rana hanım!" diye laf attın yine, "Pratiğini yapıyor musun?" Kaçıngan bakışlarımı devirdim. "Belli belli...!" Çekingen "Arada bir yoklayın beni, olur mu?" dedim. "Yoklayacağım ben seni...Yoklayacağım!" Ses tonundaki tatlı kızgınlığa şaşırıp utanarak "A a!"  Nasıl yoklayacaksın peki, söylesene

5017

 (18 MART CUMARTESİ)

Salona girerken mantomu asıyordum- senin varlığını fark etmemek mümkün mü?- öylesine "Merhaba" diyerek gözlerine bakamadan içeri girdim ve herkesle selamlaşmaya koyuldum. 

"Elbisen ne güzel!" Hep elbise güzel zaten. 

Hafif bozuk bir gülümsemeyle "Teşekkür ederim, size de çok güzelsiniz. Ama elbiseniz değil, SİZ güzelsiniz." 

Serkan'la el sıkışırken "Siz yeni mi tanışıyorsunuz?" Her şeye dikkat et benle alakalı.

Elbette yoğun program içinde fazla yakınlaşamadık, ama korktuğum kadar uzak ve soğuk değildin bana karşı. İlk derste ayaklarının dibine yerde mindere oturdum, arada hemen rahatsız olduğumu fark edip bana sandalye ayarladın. Herkes, tanımadığım kadınlar bana bir sürü iltifat eder ve ne kadar zarif olduğumu söylerken, sen de duydun mu?

Arada arkadaşımla konuşurken köşede, yanımıza gelip "Kızlar nasıl gidiyor?" diye laf attığında ben espriyle "Hemen konuyu değiştirelim!" dedim, "Uygunsuz bir konu mu konuşuyordunuz?" diye kaşlarını kaldırdın. Aramızda illa ki bu sarkastik, oyuncu atışmalar var!

Yeni insanlarla tanışmak ve böyle değerli bir hocanın anlattıklarını dinlemek çok güzeldi...

5016

 (17 MART CUMA)

Haftanın son iş günü de işleri toparlamakla geçti, koşturmacalı günün akşamında durulup Venerable'ı dinlemek için sakinleştirdim kendimi. Yarın neler sorabilirim, diye biraz düşündüm ve notlar aldım. Bu kadının zekasına hayranım ve gözlerine bakarak dinlemek çok güzel olacak!

5015

 (16 MART PERŞEMBE)

Dayımla fotoğraf çekimi günü, onun için mozaik pasta yaptım. Ne kötü, insanın ailesine bile yabancı hissetmesi ve benim hayatımda hep böyle oldu. Aile içinde bile rahat, özgür ve açık bir iletişim kurulamıyor olması ne üzücü...

Akşam Venerable eğitimi başlıyor, online katılmak elbette orada olmakla aynı hissi vermiyor. Ortamı tanımaya çalıştım oturduğum yerden, Venerable'ı anlamaya çalıştım. Hafta sonu aralarında olacağım için heyecanlıyım, biraz da gerginim tabi, malum sadece bizim grup değil başkaları da olacak. Belki de şimdiye kadar hep görmeye alıştığım ilgiyi bulamayacağım, belki soğuk bir tavırla karşılanacağım, bilemiyorum...

5014

 (15 MART ÇARŞAMBA)

Eminönü alışverişi günü; artık gezme gibi geliyor bana. Temizlik gününe denk getirmek ayrıca güzel, çünkü evimde acayip ilahiler dinlenmesinden rahatsız oluyorum. Çünkü istediğim gibi hareket edemeyeceksem evimde bile, evde olmamın ne anlamı var? Çünkü yabancı 2 kadınla birlikteyken evde istediğimi yiyemiyorum, giyemiyorum, yapamıyorum ve bu çok sinir bozucu... 

5013

 (14 MART SALI)

Her gün birbirinin aynı, "o göz" beni görmüyor diye mi varlığımın ışığı söndü böyle?

İşte 2 gün sonra merakla beklediğim eğitim de başlıyor, tam zamanında. Belki biraz ışık tutar bu karanlığıma.

5012

Hayatım; olduğu haliyle öyle zor, öyle kuru ve tatsız ki; kendime bir kaçış arıyorum.

Sadece sorumluluk ve görevlerden ibaret gibi geliyor, bunalıyorum.

Başka bir anlam katmak ihtiyacı hissediyorum, daha doğrusu hayatın anlamının farkına varabilmek, her gün, her an...

Deniyorum; yıllardır yüzeysel keyiflerle yetinmiyorum ve deniyorum.

Geldiğim noktada hala özgür hissetmiyorum, daha aklı başındayım ve daha dayanıklıyım acıya, ama acı hep yerinde duruyor.

Hala o yetersizlik hissi ve yetinmeyiş, o arayış ve hasret içimde duruyor. Biliyorum- bu beni diğerlerinden farklı kılan şey, ama bazen taşıması zor geliyor.

5011

 (12 MART PAZAR)

Telefonumu bütün gün açmadım; bu pazar günü ne işimdeki sıkıntılarla ilgilenmek istedim, ne siyasi gündem, ne kişisel beklentilerim, ne başkalarının ne yaptığını görmek, ne de yeni bir şey okumak... gayet de güzel oldu bu shout down; kızlarla daha fazla kendimi vererek ilgilendim, bahçede oynarken ya da yemek yedirirken başka bir şeye bakmadan sadece onların yanında olmayı denedim. Ve hayat bundan fazlası değil aslında!

5010

 (11 MART CUMARTESİ)

Belirsizlikle kalmak gerçekten zorluyor beni, Şubat başındaki depremden sonra hayatım(ız) alt üst oldu bir anlamda ve hiçbir şey ilerlemiyor sanki. Gökyüzü de bu enerjide; bekleyin, yeni bir sayfa açmadan önce hala son düzlükteyiz, diyor...

Neyi beklediğimizi bilmeden bekler gibiyiz; İstanbul depremini mi bekliyoruz, sonumuzu mu, felaketi mi...? Hayatın normale dönmesini mi, pandemidekine benzer hislerle, kapana kısılmış ve karanlıkta... Peki, ben neyi bekliyorum böyle, hem ürkek hem hevesli- ilgi görmeyi mi, sevilmeyi beğenilmeyi mi? Bunun için artık yeterince büyümedim mi?

5009

 (10 MART CUMA)

Bugün hava bahar gibiydi, öğlene kadar işlerimi hallettim, kızlar uyurken bugün İstanbul'a gelen arkadaşımla parkta kahve içtim. Şiirlerden konuştuk, Atilla İlhan'dan ve ezbere bilmeyi sevdiğimiz şiirleri okuduk. 

Robina'nın bir Budist rahibe olarak ülkemize gelip seminer vereceğini anlattığımda, bu kadar büyük bir şansı neden herkesin yakalayamadığını bir kez daha anladım. İnsanlar önemli şeylerin farkında bile değil, dahası- neyin önemli olduğunun hiç farkında değil. Hayat koskoca bir "yazık" tan ibaret oluyor böylece...

5008

 (9 MART PERŞEMBE)

Üniversiteden bir arkadaşımla buluştuk, kahve içip biraz sohbet ettik. Konuşurken konu hep, benim tarafından aynı yere geliyor ve içinden geçtiğim deneyimi anlatma ihtiyacı hissediyorum. Ama bir yandan çekingen de davranıyorum; çünkü anlaşılmayacağını biliyorum.

Nasıl olur da bu kadar harika bir şeyi es geçerler, nasıl görmez, umursamazlar, gündelik işler yüzünden nasıl kaçırabilirler... diye düşündükçe aklım almıyor. Herkes görsün, herkes öğrensin istiyorum, herkes büyülensin benim gibi...

8 Haziran 2023 Perşembe

5007

 (8 MART ÇARŞAMBA)

Dün akşam meditasyonda bir araya gelmek güzeldi; ateşi harlamak, "Uyku uykunun mayasıdır" sözünü duymak, yaklaşan eğitimi konuşmak... Bir süredir ortalık sessizdi, heyecanlanmaya başladım yeniden. 

Acaba nasıl bir ortam olacak, hem genel olarak, hem de kişisel olarak beni ilgilendiren durumla alakalı nasıl bir ortam bulacağım? Fazla bir beklentim yok aslında, ama yine de korkuyorum içten içe...

5006

 (7 MART SALI)

1 ay boyunca senle doluydum, senle yatıp kalktım ve desteğini hep hissettim. Böyle bir dönemde bana yazman, öyle önemliydi ki... 

Sana yazmak, buluşmak istediğimi söylemek ve yüzyüze bakarak oturduğumuzda sana aşık olduğumu bir şekilde itiraf etmek istedim. Ama kendimi durdurdum, hala da durdurmaya çalışıyorum. Büyük resmi görememek ve diğer ilişkilerini bilmemek korkutuyor beni, reddedilme ihtimali ürkütüyor. Son 1 hafta-10 gündür beğenmelerin kesilince, ilişkimiz koptu gibi hissederek karamsarlığa kapıldım. Bu akşam meditasyonda bir araya geldik, ben sessizdim, biraz keyifsizdim. Beni görünce "Rana da buradaymış açın kameralarınızı da yüzünüzü göreyim!" dedin, açtım. "Kimler eğitime geliyor?" diye sorduğunda birkaç kişi "Ben!" diye atıldı, ben yine sessiz kaldım. "Rana sen de geliyor musun, almış mıydın?" diye ekstra sordun. Yine sadece bana özellikle sordun...


5005

 (6 MART PAZARTESİ)

En azından eğitime kadarki 10 günü, Robina'nın kanalından videolar izleyerek geçirmeye karar verdim. Biraz hem konuşmasına alışmış olurum, hem de belki ne soracağımı planlarım. Aslında benzer konular etrafında dönse de, hoşuma gidiyor, genelde mahkumlarla çalıştığını gördüm ve hayranlık duydum.

Akşam yine kuzenlere gittik, kızların birlikte oynaması beni mutlu ediyor. Avrupa'da yaşayan tanıdıklarımızla konuşunca, bu ülkenin aslında nasıl bir yer olduğunu ve bizim bunu ne kadar kanıksadığımızı fark ediyorum. Hayatımızı bu çukura mı gömdük, neler yapabilirdik oysa, daha özgür bir yerde yaşasaydık daha başka bakan insanlarla birlikte olsaydık... Bu düşünceler içime birikiyor bazen, sonra da diyorum ki; saray bahçesinde de, çöplükte de yıldızlar ışıldıyor...

5004

 (5 MART PAZAR)

Son zamanlarda biraz yoldan çıkmış gibiyim; sangha ile beraber sabah ve akşam meditasyonlarına katılamıyorum, günler hep aynı rutinde akıp gidiyor elimden ve kitap bile okumaya vakit ayıramıyorum. Kızlar, ev işleri ve KUKLA gerçekten çok enerji gerektiriyor, doğru, ama mesela gündüz bir takım gereksiz videolar seyrederek, akşam yemekten sonra da dizi açarak kendimi "rahatlatıyorum" 

Kafamı kullanacağım bir ley yapmaktan kaçıyorum, sadece uzanıp dinlenmek ve uykuya geçmek istiyorum. Ayrıca haftanın 2-3 günü, öğleden sonra mahallenin bir cafesine oturup kahve içmeye de vakit ayırıyorum, bu benim alışkanlığım gibi oldu. Kendime tatlı ısmarlamayı da alışkanlık edindim, bir zamanlar sağlıklı beslenmeye ve yogaya ne kadar düşkündüm.

Kısacası son zamanlardaki halimde memnun değilim, ama bir türlü zinciri kıramıyorum sanki.

5003

 (4 MART CUMARTESİ)

Kızlarla bahçede geçen dolu dolu bir gün.

Böyle günlerde, bazen daha baştan sıkıldığımı, kendimi bulunduğumuz ortama veremediğimi fark ediyorum. Çok çabuk ilgim dağılıyor, hep başka şeyler düşünüyorum bir yandan ve ikide bir telefonuma bakıyorum. Ben bile böyleysem, herkes nasıl kim bilir ve zavallı güzelim çocuklar nasıl da yalnız büyüyorlar... 

Oysa insanın yavrusuyla oynaması kadar tatlı bir uğraş olabilir mi? Daha önemli ne olabilir hayatlarımızda o sırada, gerçekten? 

7 Haziran 2023 Çarşamba

5002

 (3 MART CUMA)

Bu sabah, uzun zaman sonra kişisel bakımım için zaman ayırabiliyorum ve güzel hissediyorum. Tabi öğlene kadar günüm burada geçiyor mecburen, sonrasında da buzdolabını boşaltıp Emirli için hazırlık yapmaya başlıyorum. 2 gün çalışmaması lazım, umarım düzelir ve bunca zahmete değer. Böyle sıradan işlerle geçip giden günlere acıyorum bazen...

5001

 (2 MART PERŞEMBE)

Ayakkabı işlerimi hallettikten sonra alışveriş ve mutfak işlerine koyuldum; bu akşamüstü İngiltere'den gelen misafirlerimiz var. Sağlıklı bir salata ve nefis bir mozaik pasta yapıyorum. Kızlar birlikte oynarken izlemek çok keyifli, umarım büyüyünce de görüşmeye devam ederler ve biz de ileride onlara gidebiliriz...

5000

 (1 MART ÇARŞAMBA)

İşte çok beklediğim Mart geldi bile! Bu 2 haftayı iyi değerlendirmek istiyorum; en azından eğitime kadar günlerimi boş geçirmeyeyim ve kahvaltı ederken gündeme dair videolar açmak yerine, Robina'nın videolarını dinleyeyim. 

Hocam'a onunla ilgili ne düşündüğümü yazdım geçen gün; hani şu "Sesiniz bana çok iyi geliyor, podcastlerinizi dinlerken o kadar rahatlıyorum ki uyuya kalıyorum." diyen tayfa var ya- onlardan girdim lafa. İnsanlar- eğitimli, akıllı ve entelektüel insanlar üstelik- hala anlamıyorlar bu işin özünü. Kimseye kendini iyi hissettirmek için yapılan bir hizmet değil bu dersler, çaba gerektiriyor ve aslında varoluşun zorluğuyla yüzleştiriyor hepimizi. Hemen iyi olmayı beklemek çocukça, kötü hislerle kalamamak bebekçe. 

Ben de en yakın arkadaşlarıma dinlettiğimde, "Bana çok iyi geldi" diyenlere şüpheyle yaklaşıyorum doğrusu. Nesi iyi geldi tam olarak, uyuduğunu duymak mı? Harcadığım hayatının göz açıp kapayana kadar geçip gideceğini duymak mı? Bana hiç de iyi gelmemişti ilk dinlediğimde, hatta sinirimi bozmuştu, ama bu sinir bozucu kadını dinlemeye devam etmekten alıkoyamadım kendimi-zira doğruları söylüyordu.