31 Temmuz 2017 Pazartesi

2955

(27 TEMMUZ PERŞEMBE)

Birkaç haftadan sonra uykumu almış uyandım, serin bir odada uyumanın tadını çıkardık dün gece. Şehirde sıcak çekilmiyor, burası da fazlasıyla nemi olduğu halde bir esinti var en azından, deniz havası ne de olsa.
Kahvaltıya bahçeye oturduk ve arsız kedileri salam peynirle besledik önce. En çok erik reçeli ve kaymağını beğendim, kahvaltı sakin ortamda lezzetli ve tatmin ediciydi. Otel çalışanları zaten genç ve görgülü insanlar, biraz sohbet edince yapının 1920lerden kalma bir Rum evi olduğunu öğrendim. Çatı katında deniz manzaralı suit odası varmış, bir dahakine orada kalmak isterim...
Biraz dolanıp Splendid Otel'in altındaki cafede birer çilekli limonata içtikten sonra dönüşe geçiyoruz. Bu kadar bayıltıcı sıcak olmasa belki daha çok yürüyebilirdik ama ne mümkün.
Akşamüstü eve varıp kendimize gelmek için banyoya giriyoruz, bugün sağanak yağışlı veriyordu hava durumu. Akşama doğru hava birden kararınca yağmur geliyor, diyoruz.
Geliyor ama ne biçim geliyor-bir saat içinde günlük güneşlikken hava kapkara olup gürlemeye başlıyor, birden fırtına çıkıp balkondaki saksıları deviriyor, aniden öyle bir dolu bastırıyor ki korkuyoruz!
Salon cephesine takır takır vuran elma kadar dolu taneleri panjurları, balkon camlarını kırdıkça eyvah şimdi de salon camları inerse ne yaparız diye düşünerek izliyoruz. Göz gözü görmüyor gerçi, sadece tak tak cama vuran dolu sesini dinliyoruz birkaç dakika.
Ardından bir de bakıyoruz ki yan binaların camları kırılmış, herkesin panjurları delinmiş, uçmuş...
Arabada hasar var mı diye meraktan ölüyor ama aşağı inemiyoruz. Yandaki arabanın camı inmiş çünkü, bir anda herkes kıyamet fotoğrafları paylaşmaya başlıyor sosyal medyada.
Resmen Amerika kasırgalarına döndü ortalık!
Akşamın geç vaktinde yağmur dinince anne annemin evine ve bizim eve bakmaya geliyoruz, ama hasar yok buralarda. En beteri annemin mahallesinde olmuş belli ki, arabanın tavanında da göçükler olsa bile beklediğim kadar kötü değil.


2954

(26 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Bugün kaçamak planımız var-annemle adaya gidiyoruz!
Geçen hafta niyetlenmiştik ama sel götürmüştü ortalığı, bugün ise aşırı sıcak ve nemli.
Öğleden sonra hazırlanıp vapura biniyoruz, ikimizin de ihtiyacı vardı bu değişikliğe, ikimize de çok iyi gelecek.
Büyükada'ya olan ön-yargıma rağmen gezesim var, yeni açılan bir kaç yeri de keşfetmek istiyordum.
Fakat bu havada fazla yürümek imkansız, dondurma gibi eriyoruz resmen yollarda.
Bir soğuk kahve molası verelim diyoruz, ama bu cafenin ice lattesi berbat. Neden böyle bir işletme açar ki insan? Her şey özensiz ve pis.
Hemen kalkıp başka bir yakın yerde karar kılıyoruz, öğlen yemeğini geçiştirdiğimiz için tost söylüyoruz. Hemen herkeste sanki bir salaşlık, boşvermişlik hakim.
Otelimize doğru yürürken kedileri besliyoruz, yanımda mamayla geldim adaya. Tatlı yavrular var, kiminin tek gözü kör, içim acıyor...
Sergüzeşt otel çok güzel, tertemiz ve modern dekore edilmiş. Odalar küçük ama ferah, yüksek tavanlı eski bir konak burası, restorasyonuna 1 yıl harcamışlar.
Biraz dinlendikten sonra yemek için tekrar sahilde iniyoruz, aslında aklımdaki restoran epey yukarıda kalıyor, onca yolu göze alamayınca Lido'ya oturuyoruz.
Canımız fena deniz ürünleri çekiyordu; midye tava, kalamar tava, tereyağında karides söylüyoruz. Bir şişe buz gibi beyaz şarap eşliğinde keyfimize diyecek yok. Püfür püfür de esiyor...
Anne kız otele dönerken neşeliyiz, gülüp duruyoruz.

2953

(25 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Hava aşırı sıcak yine, bilgisayar olmayınca evde yapacak işim de yok gibi. Ana kart üzerinde birkaç çip değişecekmiş, umarım düzelir.

2952

(24 TEMMUZ PAZARTESİ)

Hep bugüne kadar bilgisayardan ses çıkar diye beklemiştim ama çıt yok...
Sabah Göztepe pazarına çıkıp dolaplarımızı doldurduk annemle, o civarda karşımıza çıkan kedileri besledik. Yeni yavrular var pek tatlılar...
Sıcaktan bezmiş halde eve dönerken bilgisayar servisine uğradım ve henüz tamir olup olmayacağı belli olmayan laptopumun masasında yoğun bakımda gibi yattığını gördüm. Allah kurtarsın!
O kadar bağımlı hale geldi ki hayatımız teknolojiye, yokluğunda normal seyrinde yaşam sürdürmek imkansız oluyor neredeyse. Sipariş formum, fotoğraflar ve eskizler hep içindeydi. Şifrelerimi hatırlamıyorum bile!

2951

(23 TEMMUZ PAZAR)

Akşamdan kalma patlıcan biber közlemesiyle fırında ekmek hazırladık, bekçinin marifetiyle yakındaki çiftlikten aldığımız köy yumurtalarıyla da yumurtalı peynirli ekmekler yaptık. Köy sütünün birazını kaynatıp süzdük, sıcacık ballı- nefis oldu kahvaltı soframız...
Gecikmeden dönüşe geçtik, evde sütün kalanını kaynatıp koca bir tencere yoğurt mayaladım.
Haftaya başlamadan önce sakin bir akşam geçirdik- dizilerimize devam...

2950

(22 TEMMUZ CUMARTESİ)

Bu haftasonu planımız Emirli'ye gitmek, yanımızda yiyecekler ve yenilemek istediğimiz eşyalarla çıkıyoruz yola. Kahve makinesi, tabak takımı, şarap kadehleri ve bira bardakları ile elimiz kolumuz dolu...
Köpekleri besledikten sonra getirdiklerimizi yerleştirip biraz rahatlıyoruz. Bahçede kahve içmenin keyfi başka, karşımızda göl manzarası ve meşe gölgesi altında...
Akşama arkadaşımız katılacaktı, ama gelmesi yılan hikayesine dönünce yemeği 10da yedik. Yine de keyfimiz gıcır!
Yatmadan önceki sohbetimiz hep aile içi miras haksızlıkları üzerineydi. Bir yandan güldüm bir yandan durumu olduğu gibi gördüm, görünce anladım ki; kimse kendinden başkasını düşünmüyor. Herkes yalnız kendi çıkarının derdinde, en dürüstleri bile. Onun için kimseye fazla güvenmeyip kendi işine bakmak en güzeli.

2949

(21 TEMMUZ CUMA)

Sabah sabah şahane bir keşifle başladım güne; sevgili kedim Latte laptopuma su dökmüş...
Dün akşam geç vakte kadar çalışmıştım ve sanırım kavanozun dibinde az bir su unutmuşum masamda. Latteciğim de affetmemiş sağolsun!
Yapacak fazla bir şey yok, aldım makineyi apar topar götürdüm servise. Kurtulacağı maalesef kesin değil.
Öğleden sonra bari bugünü değerlendireyim diyerek karşıya geçtim, birkaç haftadır benle görüşmek isteyen arkadaşlarımın ofisine uğradım Şişli'de.
Epeydir insanlardan soyutlanmış gibi hissettiğim için, arada böyle konuşmak iyi geliyor.
İran'a online satış yamayı düşündüklerini ve nadir işler adlı projede benim ayakkabılarımı da sunmak istediklerini öğrendim, sevindim, umarım şansımız açık olur!

20 Temmuz 2017 Perşembe

2948

Dün gece yarısına yakın yurt dışından gelen eşim, ganimetleri sıraladı: bir şişe roze şampanya, bir şişe kırmızı şarap, iki şişe Bombay saphire, bir paket müsli, iki paket giotto, birkaç paket kara buğday ekmeği ve bir parça Manchego peyniri...
Sabah yorgun uyandım ve gündüz evi toparlamakla geçirdim. Temizlik günleri böyle biraz verimsiz geçiyor, öğleden sonra yine masa başına oturdum.
Tertemiz oldu evimiz, gelsin misafirler!

19 Temmuz 2017 Çarşamba

2947

Endişelerle uykuya daldığım ve huzursuz uyandığım bir gün daha, saçma işlerle geçiverdi...
Morali yüksek tutmak, motivasyonu kaybetmemek kolay değil böyle zor zamanlarda!

18 Temmuz 2017 Salı

2946

Yağmur değil fırtına bile değil, resmen kıyamet!
Bugün için adaya gitme planımız vardı komik oldu...
Tüm planlar hava muhalefetine takılınca bomboş kalakaldım, ne yapacağımı bilemeyerek.
Kahvaltıdan sonra annemin evinden bana geçmek için biraz yağmurun hafiflemesini bekledik, ama yine de minibüs caddesinin ortasında mahsur kalmaktan zor kurtulduk. Önümüzde yolda kalan araçlar birikmişti, biz onları sollayıp da nasıl geçtik bilemiyorum. Bir şekilde eve vardık, öğleden sonra yağmur dinince muhasebecimle görüşmeye gidebildim.
Bugünkü planları haftaya erteledik ve akşamüstünü evde çalışarak geçirdim. Çalışmak dediysem acil siparişleri bitirdiğim için biraz bilgisayar başı işlerine daldım bu sefer. Dükkanımı düzenledim, yeni ürünler ekledim, sosyal medya reklamlarıma baktım filan...
Bu işi yapacağım elimden kurtulamaz!

17 Temmuz 2017 Pazartesi

2945

Kahvaltı eşliğinde çocuk mevzuları konuşulmaya başlandıysa yaş kemale ermiş demektir.
Annemle ilk defa artık bir çocuğum olsun mu, olursa nasıl bakarız, maddi manevi yetebilir miyiz, işleri bebeğe göre nasıl ayarlarız bunları konuştuk...
Hayat hep mücadele ve hiçbir şey kolay değil, bunun farkındayım. Fazla bir seçeneğimiz yok ve bir noktada artık ya zorlukla da olsa devam etmeyi, ya da hepte vazgeçmeyi seçmek durumunda kalıyorsun.
Bir şekilde her şeyin yoluna gireceğine ve hayatımızın daha iyiye gideceğine inanmaktan başka çaremiz yok...
Hiçbir zaman her şey tam olmayacak, her şeyi olan insanlar zaten hayatta bir şey de olamıyorlar genelde ve dikkat edersek hep bir eksikliği olanlar kendini aşmak için çabalıyorlar.
Her yeni doğan aslında hayatını kendi kuruyor, fırsatını kendi yaratıyor.



2944

(16 TEMMUZ PAZAR)

Çok kötü geçti gece, yatağımıza gelen sevimli kediye rağmen.
Zaten aklımda hep hayal kırıklığı ve mutsuzluklarımla uykuya dalmaya çalıştığım için önce uyuyamadım, gece yarısı selalar başladı birbiri ardına, göle inip alem yapan kıroların müzik ve silah sesleri geldi sabaha kadar...
Yün yorganlar ağır geldi terlemiş uyandım, camı açınca sinek girdi ve kediyi eve almış olmanın huzursuzluğuyla gece kaç kere kalkıp çişini kakasını yapmış mı diye kontrol ettim.
Derken sabahı ettik, uykusuz ve canım sıkkın başladım güne, yine istemediğim bir şeyleri yapmaya mecbur hissederek. Bu kapana kısılmışlık hissinden kurtulamıyorum son aylarda, hep robot gibi sanki, yapmam gereken işleri yapıyorum sadece. Beni rahatlatan veya gerçekten mutlu eden şeylere vakit ya da fırsat bulabildiğim öyle nadir ki...
Neyse, eşim arkadaşlarını kahvaltıya çağırmıştı, onları karşılayıp soframızı kurduk hemen. Bir sürü peynirler, börekler getirmişler sağ olsunlar. Bebek beklediklerini öğrendik, dolayısıyla muhabbet hep bu mevzuda döndü durdu; sağlık sigortası ve doktor kontrolleri, hamilelik sendromlar vs...
Tabi bir yandan da kendi hayallerimi nasıl gerçekleştireceğimi düşündüm durdum.
Öğleden sonra eve dönmek zorundaydık, akşamüstü eşimin yurt dışı uçuşu vardı. Acilen valizini hazırlayıp apar topar onu yolcu ettikten sonra ben de biraz rahatlamak için bir film açtım. Hiçbir şey yapmak gelmiyordu içimden, yorgundum zaten, film seyredip bir şeyler atıştırdıktan sonra biraz uyuya kaldım.
Akşama doğru daha iyi hissedince annemle buluşup hep gittiğimiz pastaneye oturduk, anne kız konuşmak iyi geldi. Her zaman bana iyi gelen tek şey bu galiba...

2943

(15 TEMMUZ CUMARTESİ)

İstanbul'da gerçekleştirilecek sinir bozucu yalan dolan gösterilerden kaçıp kafa dinlemeye Emirli'ye gittik. Buranın sakinliği hep huzur veriyor bize...
Köpeklere mama götürdük, sevindiler. Buradaki şımarık kedi de yan komşunun penceresinden bağırıp duruyordu, dayanamayıp dışarı saldık. Bir dolu mama yedi, koşturup durdu, kendini sevdirdi-pek şirin şey!
Öğleden sonra az bir boyama işim kalmıştı onu bitirdim, evi biraz toparlayıp kahve yapalım dedik. Kahve makinesinin bir parçasını eksik getirmiş olduğumuzu fark edince kendimize güldük, su bidonunun ağzını kesip ilkel şartlarda kahve süzmeye çalıştık. Sonuç gayet de başarılıydı, birer fincan keyif yaptıktan sonra getirdiğimiz tabak bardak takımlarını yerleştirdik.
Akşama doğru hava iyice serinleyince terasta oturmak hoşumuza gitti, dizi seyrederek birer bira açtık. Bu İngiliz polisiyesine epeyce sardık, son bölüme kadar gittik hatta. En son bölümde gizem çözülecek sanırım, heyecanla bekliyoruz çocuğu kimin öldürdüğünü...
Akşam yemeğine yanımızda getirdiğimiz köfteleri kızartıp salatamızı hazırladık, hemencecik iki patlıcan közleyip meze yaptık, kilerdeki patateslerden soyup fırına attık ve mükemmel bir sofra kurduk.
Gece uykuya dalarken aklımda yine mutsuzluğum, kaygılarım vardı ve içim rahat değildi. Konuşmak istiyordum ama fırsatımız olmadı, belki de anlamı yoktu konuşmanın da... İçim rahat değil, beni rahatsız eden şeyleri bir türlü çıkaramıyorum hayatımdan.

14 Temmuz 2017 Cuma

2942

Dün gece yarısından sonra, son aylarda meşhur olan şu malum cinayet hakkında yazılanları okuyarak bir süre uyuyamadım. Etkilendim epey diyebilirim- 16 yıl evvel 12 yaşında bir kız çocuğunun 7 farklı aletle 30 yerine darbe alarak öldürülmüş olması zaten şoke ediciyken, bir de babanın bu anormal rahat ve geniş tavırları insanı çileden çıkarır...
İnsanların da nasıl adım adım takip ettiğini gördüm, herkes benim gibi kafaya takmış demek ki. Detaylar ortaya çıktıkça, inanılmazlaşıyor olay. Cidden feci bir olay, umarım en kısa zamanda çözülür.

Klima montajı için gelenlerle uyandım ve kahvaltı etmeden başladım güne. Anlamadığım işlerle tek başıma başa çımaya çalışmaktan nefret ediyorum çünkü her seferinde bir sorun çıkıyor ve ben çözemiyorum. Aptalca sebeplerden kurulum yapılamayınca ter içinde koşturmalarım boşa gitti. Bugünü de abuk subuk şeylerle geçirmiş oldum, derken öğleden sonra kendime gelip çalışmaya başladım. Hızlıca acil yetişmesi gereken siparişlerimi bitirmeye çalıştım. Akşam olmadan yine misafirimiz gelince bir harala gürele daha başlamış oldu...

2941

(13 TEMMUZ PERŞEMBE)

Yine gündüz çalışıp akşamüstü yemek yaparak geçirdiğim yoğun tempolu bir gün; önce bir arkadaşımızın kız arkadaşı uğradı, ardından yatıya bir başka dostumuz geldi. Misafirlerle dolu bir haftada 3 acil sipariş yetiştirmeye çalışıyorum, havanın bunaltıcı nemli sıcağı da cabası...
Bir yandan dertli kız arkadaşı konuşturmaya çalıştım, bir yandan hızlıca mutfakta bir şeyler hazırladım, sonunda güzel bir sofra kurduk yine. Bütün sorunlarımıza rağmen mutluyuz, değil mi?

13 Temmuz 2017 Perşembe

2940

(12 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Hayat bir sarmaşık gibi içimde köklenip sarınırken ben sadece izliyorum, dallanıp budaklanarak var oluyorum. Belki sadece zamanımı dolduruyorum ve sonunda hiçbir şey fark etmeyecek, belki de ben olduğum için ve ben olduğum sürece her şey var olacak-bilmiyorum.
Bu bilinmezliğin lezzetli huzursuzluğuna da "hayat" diyorum.

12 Temmuz 2017 Çarşamba

2939

(11 TEMMUZ SALI)

Sinirlenmemek elde değil- yok klimanın dış ünitesi eksik geldi yok faturasız geldi, kargo elemanı salağın önde gideni derken... Gereksiz stres içinde geçen yarım günün ardından hazırlıklar başladı; akşama misafirlerimiz var. Biraz geleneksel bir menü hazırladım, Türk yemeklerini özleyen gurbetçi kuzen için. Güzel bir sofra kurduk ve yemeğin ardından hoş sohbetle geceyi ettik...

10 Temmuz 2017 Pazartesi

2938

Bugün nasıl geçti anlamadım, ısınan havanın ve dün gece yarısından sonra eve dönmemizin etkisiyle zaten pert halde uyandım. Evi derleyip işleri toparlamak, pazar alışverişini yapmak ve müşterilere geri dönmek zaten vaktimin çoğunu aldı. Sonrası da biraz eskiz yaparak biraz mutfakta geçti...
Bir yandan aklımdakiler:
İnsanların tahminimden daha geri zekalı ve boş olduklarını görmek, her seferinde şaşırmadan etrafımdaki bu kişilerin saçma sapan laflarına tahammül etmek kolay değil. Ama bizim mutluluğumuzu, hayatımın güzelliğini kıskandıklarını düşündükçe içimin yağları eriyor...

2937

(09 TEMMUZ PAZAR)

Kime niyet kime kısmet kahvaltısına arkadaşlarımızı bekliyoruz, sofra hazır.
 Dünden pişirdiğim ekmekler, Meis adasından gelen zeytinler ve peynir çeşitleri,bol baharatlı hazırladığım muhammara, sucuklu yumurta ve özlenen lezzet bal kaymak sofradan taşıyor...
Dedikodulu, eğlenceli kahvaltımızın ardından hepimiz kanepelere serilip kedileri sevmekten mest ediyoruz...
Öğleden sonra arkadaşımızın iş görüşmesi için alışveriş yapmasına eşlik ediyoruz, akşamüstü planımız adalet yürüyüşüne destek vermek.
Eşimin kuzenleri ile buluşup birlikte alana yürüyoruz, mitingi dinledikten sonra daha güçlü hissederek dağılıyoruz...
Hava yeniden ısınıp Maltepe tarafı kalabalıklaşınca biraz eziyete dönüşüyorsa da, bunca insanı burada görmekten memnunuz. Umarım daha güzel günler görürüz hep birlikte!

2936

(08 TEMMUZ CUMARTESİ)

Dün geceden sonra epey yorgun uyandık, aslında bir iki planım vardı öğlen dükkana gitmek gibi, ama hiçbiri gerçekleşmedi.
Vakit çok çabuk geçti ve yarın kahvaltıya beklediğim misafirlerimizin gelemeyeceğini öğrendiğimde fırına ekmekleri atmıştım bile.
Biraz tersliklerle başlayan güne akşam sahilde oturarak devam ettik, yurt dışı gezisinden yeni dönen arkadaşımızın Berlin maceralarını dinledik.
Memleketimizin yeşil alanlarının kıymetinin bilinmeyişine, talan edilişine ve çöplerle dolup taşmasına üzüldük.
Büyük şehir belediyesinin tuhaf ve manasız su gösterisini izlerken biraz utandık, neyse ki açık havada buz gibi bira içebileceğimiz bir yer hala var...

8 Temmuz 2017 Cumartesi

2935

(07 TEMMUZ CUMA)


 Kuaförde birkaç saat geçirdikten sonra hızlıca hazırlanıp Beykoz Kundura Fabrikası'na doğru yola çıkıyorum...
 Jazz Festivali'ne biletimiz var bu akşam, hava limonata gibi ve ortam çok güzel...
 Miles Mosley küçüklüğünden beri kontrabas dersleri alan bir genç adam, çocukluk arkadaşları ile grup kurmuş. Eli yüzü düzgün müzik yapıyorlar, keyifle dinledik.
Aralarda diğer sahnede çıkan Bilal Karaman gibi isimler de iyi gitti, ama şüphesiz herkesi en fazla coşturan Rajastan Express oldu.
 6 Hintli 1 Çingene ve 2 İsrailliden oluşan geniş kadro komik gösterileri ve enerjik şarkılarıyla içinde orient ruhu taşıyan İstanbulluları mest etti.
Rajastan bizi çağırıyor...

6 Temmuz 2017 Perşembe

2934


 Yine yoğun, eski çalışma düzenime benzer bir gün... Yeni bir çift ayakkabı hazırlandı, yola çıkmayı bekliyor!
 Cinayet hikayeleri seyrederek pastel boyalarla çocuk resimleri yapmak nasıl bir kafaysa işte o kafadayım!


2933

(05 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Evde temizlik günü; kız balkon sefasında, oğlanlar isyanda!
Çantalarımı takılarımı düzenleyip, yeni yıkanan ve ütülenen giysileri yerleştirmek ilk işim.
Kahve demleyip ice latte hazırlamak için soğutmak ve kahveli buzlar yapmak ikinci...

Hindistan'a gitme hayallerim sürüyor bir yandan, sanki yapacağım daha çok şeyler vardı içimde kaldı! İki haftalık bir tatil planı yapabilirsek seneye, bu kez Mumbay ve Goa istikametine olacak.
Aklımda hep o renkler, kokular, kornalar, ağaçlar...

4 Temmuz 2017 Salı

2932

Dün akşamki cüzdan kaybı stresinden sonra sabah bulundu haberini alınca rahatladım, şanslıyız yine...
Bugün bir sipariş vermek için kısaca Kadıköy'de eskiden birlikte çalıştığım dükkana uğradım, ardından bizim evin tarafında birer kahve içmeye oturduk annemle, sonra da sinemaya girdik. Rahat izlenen herhangi bir filmdi belki ama yine de iyi geldi, havamız değişti. Hava demişken Temmuz serinliğinin keyfini sürüyoruz, pek hoşuma gidiyor!



3 Temmuz 2017 Pazartesi

2931

Hala sıcaklar devam, yarına yağmur bekleniyor. Cidden zorladı ama bizi son günler...
Bugün sonunda satışların açıldığını hissetmek beni mutlu etti yeniden, şevk verdi.
Caz festivali biletlerine bakıp planlar yaptık, hayata tam gaz devam!

2930

(02 TEMMUZ PAZAR)

Geçen gece arkadaşlarımızın salon kanepesinde sıkışık tıkışık uyuyup terlemiş ve sabah erkenden güneş ışığıyla uyanmıştık bu sabah. Mükellef kahvaltı sofrası kuruldu, gitmeden önce kahveler de içildi.
Bayram dönüşü trafiğine kalmamak için öğleden sonra dönüş yoluna geçtik, bir an önce eve varıp banyoya girmek istiyordum sadece.
Biraz ferahladıktan sonra yemek yapıp son aldığımız filmlerden seyretmeye karar verdik. İlk seçimimiz hevesle beklediğimiz Stefan Zweig'ın son yılını anlatan "Avrupa'ya Veda" filmi oldu.
 Brezilya'da yaşadığı sürgün hayatının sade ve tatlı yanlarını anlatan tropikal görüntülerin bolca yer aldığı film, biraz sıktı bizi. Fazla hızlı geçişlerle diyalog yüklemesiyle dolu ve takibi zor geldi başta.
 Nazi çılgınlığının dünyayı kasıp kavurduğu dönemde, 2.Dünya Savaşı öncesi bunalımında umuda tutunmaya çalışan ünlü bir yazar... Onunla birlikte Güney Amerika'ya sürüklenmiş genç karısı... Avrupa'ya geçici olarak veda etmek zorunda kalan ama hala barışçıl Avrupa'nın geleceğine inanan aydınlar...
Kendilerini kurtarmakla yetinmeyen, başka Yahudi akademisyen, bilim adamları ve sanatçıları da yanına aldırmaya çabalayan Stefan Zweig'ın uluslararası yazarlar kongresinde yaptığı konuşmalar ve farklı milletlerden gelen gazetecilere verdiğini ropörtajlarla doldurulmuş, aniden intihar etmeleri ile biten bir filmdi.

Akşama bir film daha sığdırabiliriz düşüncesiyle bu kez bilimkurgu filmi"Hayat"ı açtık.
 Mars'tan alınan toprak örneklerinde mikroskobik bir canlı bulunur, daha doğrusu bu donmuş hücrenin canlı olduğunun anlaşılması için uygun atmosfer koşulları yaratılması gerekmişti. Isı, oksijen ayarı ve glikoz besini verilmesinden sonra canlanıp hareketlenen ve gözle görünür hızla büyüyüp gelişen bu tuhaf "canlı" dünyada heyecan yaratır ve "Calvin" adını alır.
İçinde tutulduğu kabı kırıp laboranta saldırarak tehlikesini kanıtlayan yaratık, kısa sürede durdurulamaz hale gelir ve uzak mekiğinde paniğe sebep olur.
Ekibi birer birer öldürmeye başlayınca, kalan mürettebat Calvin'den kurtulup Dünya'ya dönmek için planlar yapmaya başlarlar. İnsanlar mı hayatta kalmayı başaracaktır yoksa Marslı yaratık mı?
Etkileyici, hayatın ne demek olduğu üzerine düşündürücü bir filmdi.

2929

(1 TEMMUZ CUMARTESİ)

Kahvaltı etmeden düştük yollara, iki saatte Tekirdağ'a vardık. Arkadaşlarımızın evinde birkaç saat dinlenip biraz karnımızı doyurduktan sonra, hep birlikte pikniğe gittik.
 Pınarça ikiz göller mesire yeri tavsiye edildi bize, deneyelim dedik, epeyce doluydu. Ağaçlar altında bırakılmış çöpler ne berbat insanları arasında yaşadığımızı hatırlatıyordu.
 Soframızda emek verdiğim naneli limonata, yeni denememiz ıspanaklı pastırmalı kiş, soğuk bira, sebzeli tuzlu kek, kahve, patlıcan kızartma ve zeytinyağlı fasulye vardı-hepsi nefisti!
Küçüğümüzü ağaca çıkarıp sevindirdik, çimenlere uzanıp dertlerimizi unuttuk, şehirde bunaltan sıcaklardan serin gölgelere sığındık.

Akşam eve döndüğümüzde kimse aç değildi, herkese birer buzlu cin tonik hazırladık ve sohbete daldık...

1 Temmuz 2017 Cumartesi

2928

(30 HAZİRAN CUMA)

Annemin evinde kaldığım gece, sanki her şey eskiye dönmüş gibi hissettim: sen yine başka bir yerdesin ve ben birlikte yapabileceğimiz şeyleri özlüyorum-aslında neyi özlediğimi tam bilmeden, buruk düşler kuruyorum, oklarımı hep uzaklara fırlatıyorum...

Önceki gece gördüğüm rüyanın hatırlattığı eski hayatımı mı özledim, artık görüşmediğim ama bir zamanlar yanında rahat ettiğim insanları mı, ne zamandır gitmediğim ama o vakitler kendimi evimde hissettiren mekanları mı bilmeden, özlüyorum sadece. Bu beni uçuruma sürükleyebilecek bir hasret, biliyorum.