30 Mart 2017 Perşembe

2836

Manyak bir estetik cerrahın kadınları kesip biçtiği muayenehanesine hapsolduğum tuhaf kabustan zar zor uyandım...
Geç başlayınca günler çabucak geçiveriyor ama olsun,bahar geldi geliyor!

Mimozalar kadar mis gibi, papatyalar kadar hafif, masmavi gökyüzü gibi açık olsun bu bahar...

2835

(29 MART ÇARŞAMBA)

Sabah erkenden uyandığım ve gece uykuya dalarken epeyce stresli olduğum için, bir posta daha uyudum ve öğlene ancak dinlenmiş hissettim.
Biraz egzersiz yapıp banyoya girdikten sonra, evi toplamak ve müşterilere cevap yazmakla akşamüstünü ettim.
Hızlıca hazırlanıp Kadıköy'e geçtim arkadaşlarla buluşmaya. Sakin bir doğum günü planı olarak birkaç bira içmeye oturduk, tatil hayallerinden konuştuk...

28 Mart 2017 Salı

2834

Annemin doğum gününde, sabah erken uyanıp hazırlandım, Kadıköy'e gitmek üzere buluştuk. Kahvaltıya oturduğumuzda çok acıkmıştık, küçük bir yeni nesil Moda fırınında yer bulduk kendimize. Eggs Benedict ve Eggs Florentine istedik paylaşmak için, ikisi de nefisti. Kahvemizi hızlıca bitirip aceleyle kalktık çünkü sinemaya geç kaldığımızı sanıyorduk-telefonun otomatik saatinin azizliğine uğramışız. Meğer henüz 1 saatimizin olduğunu fark edince birer çay içmeye oturduk, sevdiğimiz 2 Kedi'ye.
Filmimiz Neruda;
 Aslında Pablo Neruda ile peşindeki polis arasındaki kovalamaca öyküsünü anlatıyor film; komünist şair ve senatör vatan hainliğinden suçlanınca, çareyi kaçmakta bulur.
 2 yıl boyunca Şili direnişini yer altından örgütleyen bu ilham verici adamın Nazım Hikmet'in ölümü üzerine yazdığı şiirini hatırlamak gülümsetti beni.
"/Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim"


27 Mart 2017 Pazartesi

2833

Sonunda hayatımın rutinine dönüyorum bugün, 2 haftadır amma zorlandım, hayatımın tekrarlanmamasını istediğim bir dönemiydi.
Umarım bundan sonra kaybettiğimiz vakti geri alabiliriz, kaldığımız yerden aşka devam edebiliriz.
Umarım bahar bize hafifleme, rahatlama, gevşeme getirir, fazlasıyla gerildik zira.
Sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bileceğimiz daha sakin, daha huzurlu, daha mutlu bir dönem gelir artık umuyorum.
Korktuğum şeylerin başımıza gelmediği, kimse için daha fazla taviz vermek zorunda kalmayacağım ve kendi hayatımı yaşayabileceğim bir dönem bizi bekliyordur diliyorum.

Seni neden sevdiğimi bir daha hatırlamam gerekiyor şimdi...

2832

(26 MART PAZAR)

Geçirdiğim şu zamanın sadece 2 güne sığdığını düşünmek garip, bana 2 hafta gibi geldi.
Daha da dayanacak gücüm kalmamıştı herhalde, sabrımın son sınırına gelmiştim eve dönerken artık.
Tüm bu insanların nasıl da hayatlarını dolduran tek olgunun din olduğunu görmek ürkütücü, başka hiç mi bir şeyden söz etmez insan? Hani yemek tarifi de mi vermez, yahut el işlerini de mi anlatmaz?
Hayatlarında neredeyse başka hiçbir şey yok, neredeysesi fazla.
Üstelik dindar olsam, en başta karşı çıkacağım hurafelerden bahsediliyor genelde, din dedikleri abuk subuk uydurmalar aslında.
Kendi inancına herkesin saygılıyım, ama işin içine batıl inançlar ve tarikatlar girince orada saflık kalmıyor. Pis bir şey bunlarınki, din filan değil.
En tahammül edemediğim de; bu kendini Müslüman sanan tayfanın, hemen hiçbir mezvuda anlaşamadıkları halde, tek doğruyu kendilerinin bildiğine inanıp kendi inandıklarını diğer herkese empoze etmeye çalışmaları. Buna dayanamıyorum ve bir gün daha beter bir tepki vereceğim gibime geliyor. Saygısızlık bu, cehaletin ta kendisi.

Pazar sabahı uykumu alıp kalktıktan sonra kendime güzel bir kahvaltı hazırlayıp, bütün günü temizliğe ayırıyorum. Evi süpürüp örtüleri tek tek kedi tüyünden arındırmak zaten saatlerimi alıyor. Banyoyu, mutfağı silmek ve toz almak da beni biraz daha yoruyor. Ama gerekliydi, içim rahat ediyor.
Akşam da üşenmeyip banyonun ardından kendime zaman ayırıyorum; manikür, pedikür, cilt bakımı derken kendime geliyorum.

2831

(25 MART CUMARTESİ)

İkinci güne nispeten daha iyi başlıyoruz, kahvaltı sofrası kuruluyor.
Dünden beri karbonhidrata dadanmış vaziyetteyiz, başka çaremiz yok çünkü ev pide, tatlı, börek dolu...
Yine hiç tanımadığım onlarca isim hakkında konuşulanları dinlemek beni sıkıyor, eve millet doluşmadan önce birlikte mezar başına gidiyoruz tekrar.
Yolda ne yaparsam yapayım kabul edilmeyeceğimi bir kez daha hatırlatan bir kısa konuşma geçiyor-detaya girmeyeceğim ama bu kez tepem atıyor. Kimse bana ne yapacağımı söyleyemez, kimse bana bu kadar karışamaz. Cevabım net ve kesini, beklenmedik oluyor sanırım ki, karşı taraf bir şey diyemiyor daha. Umarım son olur, haddini bilir bundan sonra.
Bana destek çıkan kahraman kıza da burada değinmeden olmaz, hiç bir şey söylemesine gerek yokken arkamda durdu, sağolsun.
Ölünün huzuruna çıkarken de saçımızı örtmemiz gerekiyor, bu da çok enteresan, yaşamında beni oysa başım açık görmüştü.
Sanırım mantık aramak gereksiz ve anlamsız, yine de insanın aklını almıyor.
Eve döndükten sonra başlıyor telaşe, mutfakta çıktığım nadir dakikalarda ilk kez gördüğüm ve beni baştan aşağı inceleyen insanlara tanıştırılıyorum.
Hakkımdaki lafları, yorumları duymazdan gelip işime bakıyorum ve mümkün mertebe uzak duruyorum herkesten. Onların dualarına, rahatsız edici ilahilerine filan hiç katılmıyorum. Büyük ihtimalle dikkat çekiyor ama umrumda değil.
Akşam yorgunluktan, uykusuzluktan ve en çok da kendimi sıkmaktan sırtım çatlıyor.
Beni uçağa bırakırken eşimle birazcık sohbet imkanımız oluyor, bu insanların arasına uzun bir süre geri dönmek istemiyorum.


2830

(24 MART CUMA)

Sabah tabi ki zorla uyandım, dün gece biraz gevşemek için televizyon seyretmiştik geç vakte kadar.
Apar topar hazırlanıp çıktık, arkadaşım beni hava alanına bırakacak. Gecikmedik ama acayip trafik var, strese girdik yolda.
otobanda da trafiğin durduğunu görünce yan yola saptık, burada da kamyonlar ev ışıklar hızımızı kesince bir ara umudumuzu kaybettik.
Son anda yetiştiğim hava alanında koştur koştur ilk kontrolü geçip boarding kartımı aldım, fakat ikinci kontrolde yığılmış manasız bir kalabalık var. Rica minnet öne geçip son çağrı anons edilirken kapıya ulaştığımda nefes nefese kalmıştım.
Samsun'da güneşli havaya indim, beni karşılayacak arkadaşla birlikte benden bir sonraki uçakla gelen bir diğer arkadaşımızı bekledik.
Samsun'un ilçelerini tek tek saya saya Ünye'ye yol aldık, yolda simit yedik ve biraz konuştuk.
Cenaze evinin önüne vardığımızda elbette tahmin ettiğim gibi kalabalık, üzüntülü bir ortamla karşılaştım. İlk gelişim meğer böyle olacakmış.
"Niye geç kaldın, niye daha önce gelmedin?" gibi sinir bozucu sorularla karşılanınca, ne yaparsam yapayım yaranamayacağımı hissettim ama yine sustum, bu durumda bir şey demedim.
Sonrası onlarca akrabayla tanıştırıldım, kendimi yabancı hissettiğim bir gergin ortamda ne yapacağımı bilemeden bekledim herkesle birlikte.
Evin hemen karşısındaki camide kılınan cenaze namazını takiben köydeki mezar yerine doğru yola koyulduk, etraf yemyeşil. Ölüm bir yandan, doğa capcanlı...
Fındığın aslında yabani çalı gibi bir bitki olduğunu keşfettim, ocak ocak birkaç ince daldan öbekler halinde bittiğini de.
Daha geçende yaşayıp konuştuğunu, yanımızda olduğunu bildiğimiz bir yakınımızı şimdi toprağa verirken görmek gerçekten zormuş. Bu garip bir şekilde katıldığım ilk cenaze.
Herkesten fazla ben mi ağlıyorum ne? Akılma babam geldi, onu da demek böyle toprağa vermişlerdi...
Tüm olayın aşırı dindarlığı beni fazlasıyla rahatsız ediyor, Müslüman cenazeleri neden bu kadar berbat merasimler?
Ben niçin kendi babamı gömerken İslam büyüklerini anayım? Kendi eşime sarılıp teselli edemiyorum çünkü kadınlar ayrı erkekler ayrı duruyor!
Ben bunlara tahammül edemem, etrafımdakiler el açıp dua ederken ben sessizce ağlıyorum. Erkek gürühuna aldırmadan eşimin yanında duruyorum,herkes bana bakıyor belki-olsun!
Akşam daha da yorucu ve bezdirici saatler bizi bekliyor, evdeki kalabalığa servis yetiştirip Kuran okumasına maruz kalıyoruz.
Fena halde yorulmuş bir vaziyette yatağa yattığımızda gece yarısı olmuş artık, kendimi inanılmaz sıktığımı ve çok zorlandığımı hissediyorum.

2829

(23 MART PERŞEMBE)

Sıkıntılı siparişimi tamamlayıp acil gönderimi verdikten sonra tam da azıcık rahatlamıştım, akşam arkadaşımız gelecekti, banyodan çıkar çıkmaz yemek yapmaya başladım.
İşi gereği şehir dışında olan eşimin telefonunu neşeli açtım; uçağı inmiş olmalıydı.
"Babamı kaybettik" deyince durdum kaldım.
Ne diyeceğimi, ne yapacağımı hiç bilemedim, telefonu kapatınca arkadaşımla sessiz kalakaldık.
Yarın ilk uçağa biletimi aldı, kendisi direkt Ordu'ya geçti. Biz de tatsız ve gergini yemeğimizi yedik.
Bu çaresiz durumun ve arkasındaki belirsiz sürecin verdiği sıkıntıyı atmak için, birer bira açıp sigara yaktık.
Sonra başka şeylerden konuştuk; ressamlar, renkler, ilham verici şeylerle biraz yüreğimizi hafiflettik...

22 Mart 2017 Çarşamba

2828

Zamanın nasıl geçtiğini bir türlü anlayamadığım bahar ayları geldi çattı!
Hem dışarı çıkmak, hem çalışmak, hem de ev işlerini ihmal etmemek için az uyumak gerek.
Bahar yorgunluğu ve bir terletip bir üşüten havalar başladı, alerji mevsimi yakın...

Çok beklenen ılık hava, güneş ve taze toprak kokusu içimde bir şeylerin yeşermesine sebep olmaya başladı, uzun ve kasvetli kışın ardından.
Hişt hişt sesini duyar gibiyim...

Zaten bu kıpırdanış sayesinde, tüm bu hastalıklara, sıkıntılara katlanabilmem.
Bu yeşerme sayesinde her şeye daha hafif bakabilmem, kendimi fazla üzmeden uzaktan...

Evden öğlen üzeri çıkarken güneş gözlüğümü taktım bugün, ara sokaklardan kedilere mama vere vere yürüdüm dükkana-ne güzel!

2827

(21 MART SALI)

Anlıyorum ki içten içe kızgınım sana, belki bu hayal kırıklığını yaşadığıma.
Ben hayatımızı güzelliklerle doldurmak isterken bir şeyler ayağımızdan çekiyor sanki, hayatımızdan şu son 2 hafta çalınmış gibi hissediyorum.
Ait olmadığım durumlar, ortamlar içinde sıkılıyorum, elimde değil.
Aramızdaki mesafeyi kapatacağız daha, öne sen bir iyileş...

21 Mart 2017 Salı

2826

(20 MART PAZARTESİ)

Bugünden itibaren bahar moduna girip hafiflemeye başlıyoruz.
Kahvaltıdan sonra pazara gittik, yemyeşil bereket dolu, ne güzel! Roka, tere, kuzu kulağı, maydanoz, dere otu, tüm otları doldurdum. Artık yavaş yavaş çilek çıkacak, erik ve böğürtlen çıkacak-sabırsızlıkla bekliyorum.
Sonra markete gidip sağlıklı ne varsa doldurdum; yulaf, müsli, kinoa, çiya-pek entel bir mutfağımız olacak yahu!
Akşamüstü gönderileri yetiştirme telaşıyla geçti, epeyce yorulmuştum artık gece yarısına doğru eşim eve geldiğinde.



2825

(19 MART PAZAR)

Dün gece 2ye kadar konuşup durmuşuz da annemle, pek enerjik uyanamadım bu sabah.
En son şöyle dediğimi hatırlıyorum: İnsanlara saygı göstermek uğruna kendinden taviz vermemek lazım. Ne kadar alıştırırsan o kadar çok talep ediyorlar senden, baştan belli etmek gerek kibarca-onların istediğini vermeyeceğini. Yok yaşlı insanlar üzülmesin, aman büyüklerimize saygıda kusur etmeyelim, arkamızdan laf gelmesin diye diye neden olmadığımız gibi görünüyoruz? Cehalet zaten böyle bir şey; karşındakinin senden daha genç ve eğitimli olduğunu bildiğin halde senden daha çok bildiğini kabul etmemek. Hep kendini en doğru bilir sanmak, neden ben onların seviyesine ineyim? Benim hayatıma karışma hakkını niçin bu insanlara vereyim? Beni olduğum gibi bilsinler ve istemezlerse kabul etmesinler, ne fark eder? hayatımda bana hiçbir destekleri olmadı ki bugüne kadar, bundan sonra da olmayıversin.

Hava bir gün gülümserken ertesi gün surat asıyor. Bugün de evde çalışmaya devam, hızlı hızlı bitiriyorum birikmiş siparişlerimi.

2824

(18 MART CUMARTESİ)

Son hız çalışmaya devam! Taş ve incilerle kapladığımız tenis ayakkabısı tahminimden daha güzel oluyor, şıkır şıkır...

Bir yandan içimde ve dışarıda bahar uyanıyor; Güneş açmaya başladı, hava ılıdı ve insanların telaşını hiç umursamayan ağaçlar çiçek açtı bile- birdenbire. "Her şey birdenbire oldu" diyen şaire nazire...

Akşama kadar devam ettikten sonra yorgunluğuma aldırmadan kendimi zorlayıp dışarı çıkmak için hazırlandım. Arkadaşımla bekarlık günlerimdeki gibi, Kadıköy'ün yenilenen mekanı Bina'da bir cin tonik içmeye oturduk. meşhur bir şefi varmış buranın mutfağının, yemek de söyledik.

Gece dansa başlıyormuş kalabalık, biz çok kalmadan ayrıldık. Aslanlı havuz hoş bir ambiyans yaratmış, sevdim burayı ama sigara içilmesi ben rahatsız etti. Konuşmak çok iyi geldi, içim sıkıla sıkıla fenalık geçirmişim meğer geçtiğimiz günlerde, attım stresimi.

18 Mart 2017 Cumartesi

2823

(17 MART CUMA)

Şakır şakır sağanak sesiyle uyandım, yatakta bir süre kedilerimin sevgi gösterisine maruz kaldım.
Öğlene kadar mesajlarıma geri dönüp müşterilerime eskiz hazırlamak epey vaktimi aldı.
Bir yorgunluk ve enerjisizlik de var üzerimden atamadığım, insanın rutininin bozulması ve belirsizlik içinde hayatını sürdürmesi hiç kolay değil...
Öğleden sonra anneme geçip boyadığım bir ayakkabıya kaldığım yerden devam ettim. Bir kulağım telefonda, her an haber gelebilir ve tekrar Ordu'ya gitmek zorunda kalabilirim diye oturduğum yere oturamıyorum.
Akşam canımız abur cubur çekince dışarıdan söyledik ve yeni aptal müşterilerime laf yetiştirirken sinirlerim kalktı yine gece gece.

17 Mart 2017 Cuma

2822

(16 MART PERŞEMBE)

Öğlen üzeri dönüş biletimi aldım, evi ve işleri toparlamak zorundayım artık çok ihmal ettim.
Hava alanı sıkıntısı, günlerdir duş alamayışımla birleşince iyice pis hissettirdi kendimi. Eve girdiğimde elim kolum dolu, terlemiş ve yorgundum.
Hemen kendimi banyoya attım, üzerime sinen ölüm kokusunu attım adeta.

Ait hissetmediğim bir ortamda yaşamak ne zormuş, hareketlerime sürekli dikkat etmek zorunda olmak, incelendiğimi hissetmek...
Daha fazla dayanamazdım sanırım, öyle basit konular mevzu oluyor ki; günlük elzem rutinlerim bile bozulduğu için normal kalmak çok zor. Ne uyuyabiliyorum ne tuvalete girebiliyorum ne çalışabiliyorum ne ayaklarımı uzatıp istediğim gibi oturabiliyorum.

Sonunda evde, alışık olduğum yerde kedilerimle birlikte olmak çok iyi geldi!
Bir yandan içimde vicdan azabı; eşime yeterince destek olamadım gibi bir his. Bir yandan acaba ne olacak, nasıl olacak, hala süren belirsizlik ve bu sebeple harcadığımız zamana yazık düşüncesi...

Umarım en kısa zamanda biter bu zorlayıcı dönem ve eskisi gibi hayat rutinimize geri döneriz, sahip olduğum her şeyi özledim!

2821

(15 MART ÇARŞAMBA)

Bir iyiye gider gibi oluyor hastanızın durumu, bir kötüye gider gibi-anlayamıyorum hiç gerçekte ne olup bittiğini. Hastanelerden ve doktorlardan ne kadar nefret ettiğimi tekrar hatırladım, Allah düşürmesin cidden!
Gelen giden o kadar çok ki, bekleyen, ağlayan, soran...

Yapacak hiçbir şeyimiz yok, öylece oturmuş bekliyoruz, saatlerce, günlerce belki haftalarca sürebilecek bir bekleyiş üstelik.
Karbondioksit ve oksijen değerlerini takipteyiz, gün içinde 2 kez ölçüm sonuçlarını öğreniyoruz. Aralarda sadece devam ediyoruz gündelik yaşantımıza, zor gerçekten zor.

2820

(14 MART SALI)

Bir süredir davet edildiğimi, dinlediğim memlekete sonunda geldim-keşke daha neşeli bir vesileyle gelmiş olsaydım. Ordu yağmurlu, soğuk.

Evden çıkmadan geçiyor zaman, bir yemek rutini dahilinde planlanıyor günler: kahvaltı sofrası kuruyoruz, topladıktan sonra kahve pişiriliyor, öğlen yemeği genelde gecikiyor, akşamüstü poğaça kek yapılıyor ve akşam yemeği bazen geçiştirilip, bazen hakkıyla yeniyor.
Evde sabit ahali olarak 9 kişiyiz, gelen gidenlerle gün içinde sayı 5-15 arasında değişiyor.

Hem içinde bulunduğumuz stresli bekleyiş hali hem de yabancı hissettiğim bir ortamda elimi kolumu nereye koyacağımı bilememe gerginliği...

13 Mart 2017 Pazartesi

2819

Tam yeni bir haftaya başlıyorken, hem hava berbat bozuyor, hem de kayın pederim acile kaldırılıyor.
Pek sevimli bir başlangıç yapamıyoruz, iki ayağım bir pabuca giriyor.
Ordu'ya yola çıkacağız birazdan ve ben ne zaman döneceğimi, işleri nasıl ayarlayacağımı bilemiyorum hiç...

2818

(12 MART PAZAR)

Tam ev havası; yağmurlu, soğuk, kasvetli.
Uyku havası, battaniye altı, film seyretme ve sıcak bir şeyler içme günü...
Kahvaltıdan sonra bir arkadaşımız geliyor bize, o gelmeden hızlıca evi silip toparlamaya çalışıyoruz.
Helva ısıtıp kahve yapıyorum, o da gelirken poğaça kurabiye getirmiş. Kedilerimiz çok mutlu oluyorlar kendilerini sevecek yeni bir insan geldi diye.
Geçenlerde aldığımız Hint filmini koyup kanepelere kuruluyoruz; bir bezginlik var üzerimde.
Bu ay satışlar yavaş gidiyor diye biraz endişeliyim sanırım, yapmam gereken çok fazla iş olduğu halde geri dönüşü istediğim kadar olmuyor sanki...
Akşamüstü misafirimizi uğurlayıp hemen hazırlanıyor ve akşam yemeği için anneme geçiyoruz.
Bir parça gergin bir durum var malum aile arasında, olsun- biz hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz.


2817

(11 MART CUMARTESİ)

Bugüne biraz hızlı başlıyorum; acil bir siparişini teslim almak için bir müşterim öğlen dükkana gelecek. Hemen banyo yapıp kahvaltıdan sonra dükkana geçiyorum. Hava birden acayip soğumuş, geçen hafta sonu dondurma yiyorken bugün donuyorum.

Öğleden sonra işimi bitince Kadıköy'e geçip alacaklı olduğumuz arkadaşımızla buluşuyoruz. Yine de istediğim kadar sert konuşamıyorum yüzünü görünce, ama sorumsuz ve vurdumduymaz olduğunu düşünüyorum artık kesinlikle.

Bize söz verdiği şeyleri yapmasını bekliyorum ve son bir şans veriyorum ona sadece, umarım kullanır!

Akşamüstü eve dönüp yemek hazırlamaya koyuluyoruz birlikte, mis gibi baharatlı bir et sote pişiriyoruz. Yanına pilav ve salata yapıyoruz, hatta dün akşamdan canımız çekmişti diye helva kavuruyorum bir de.

Belki arkadaşlar uğrayacak, ama onlar da evde tembelliği seçiyorlar. Biz baş başa Misery izlemeye karar veriyoruz akşam,
 Bu kitabı bir oturuşta okuyup bitirmiştim 5-6 saat içinde, çok haz aldığımı hatırlıyorum tüm diğer Stephen King romanları gibi...
 Filmini de izlemiştim lise yıllarımda, hatta eski erkek arkadaşımla şişman ve deli görünen kızlara Misery derdik.
Bazen programımız olmasa da böyle boş hafta sonlarımızda bile fazla bir şey yapamadan geçiveriyor zaman-kış geri geldi gibi sanki.

2816

(10 MART CUMA)

Cumaları aslında ev işlerine ve kendi bakımıma ayırdığım yarı-boş günlerim, bu kez aklıma takılan gergin bir mevzu var. Şu bir yıldır çözülemeyen arkadaşımızın borç meselesi yine...

Eski mekanına uğramış bugün bir ortak arkadaşımız ve kendisini dolandırdığını anlattığı eski ortağı ile görüşmüş, hikayeyi bir de onun ağzından dinlemiş. Kime inanacağımı şaşırdığım ve kimseye güvenmediğim kötü bir durumdayım bu konuda, sürekli değişen ve doğruluğundan emin olamadığımız bilgiler gelip duruyor hep. Bir an önce bitmesini istiyorum artık!

Akşam da keyfimin kaçık olduğunu bildikleri için Kadıköy'e çağırdılar rakı içmeye, evi süpürüyordum baştan çıkardılar beni.

Hayyam'a oturmuşlar, adımı verince güzel bir masa bulabilmişler. Bizi beklerken birer duble yanına birer dilim peynirle idare etmişler. Hafif gecikmeli olarak onlara katıldık, meze seçtik, kalamar ve ciğer istedik.

Tabi konu hepimizi sinirlendiren bu arkadaşımıza geldi önce; hayatımızdan çıkarmamak için direniyoruz resmen, ama mecbur kalabiliriz buna.

Çakırkeyif olunca beni en az 5 yaş genç gösteren makyajımdan, yaz tatili hayallerinden konuşmaya başladık.

Herkesin kendi stresleri vardı o masada; maddi manevi dertleri. Ama bir arada olmak güzeldi her şeye rağmen.

2815

(09 MART PERŞEMBE)

Sonunda bugünü biraz kendimize ayırdık ve annemle öğleden sonra karşıya geçtik. Alışveriş artık eskisi kadar keyifli olmuyor, her şey kalitesizleşti ve sıradanlaştı gibi geliyor. Yine de çok tatlı bir çift  yazlık sandalet aldım kendime, kot üzerine işlemeli. Beni heyecanlandırdı yaz tatili için şimdiden.
Akşam tiyatro biletimiz vardı, Ellerimin Arasındaki Hayat devlet tiyatrolarının bir oyunu.
 Adalet, etik ve hukuk kavramlarına değinen ve değerlerin nasıl göreceli olduğunu gösteren bir hikaye...
 Gazeteci, hakim ve hakimin oğlu arasında geçen öyküde; idam mahkumu bir suçlunun işlediği suçun benzerinin aslında hakimin ve hakimin oğlunun geçmişinde de yer aldığı ortaya çıkıyor.
Kim diğer insanları yargılama hakkına sahiptir ve bu hakkı ona kanunlar neye dayanarak vermiştir?

Biraz ağır tempolu bir oyun olsa da, ikinci yarıda daha iyi içine girebildim ve keyif alarak izledim.

8 Mart 2017 Çarşamba

2814

Dün gece kedilerimle pek oynaştık, evde yalnız kalmamı fırsat bilip coştum ve 3 bölüm Masters of Horror izledim manyak gibi. Gece yarısını epeyce geçen vakitlerde zombivari yatağa yattığım için sabah erken uyanamadım. Kendime mükellef bir kahvaltı hazırlamak istedim, şöyle portakal suyu filan da sıkıp...
Öğlen üzeri evden çıkabildik ve nedense Kadıköy'e trafik vardı bu saatte bile, arabayı otoparka bırakıp birer birer işleri halletmeye başladık annemle. Önce boncuk ve kurdele almak için tuhafiyelere girdik, ardından ben muhasebecime uğradım, ondan sonra sipariş verdiğim bir çift ayakkabıyı aldım. Gelmişken alışverişimizi de aradan çıkaralım diyerek kasaba, markete de uğrayınca vaktin nasıl geçtiğini anlamadık.
Dönüş ayrı bir maceraya dönüştü; ne zaman ki caddeden Göztepe'ye çıkan yolun da kapandığını fark ettik, yukarı çıkacak yol bulamayıp döndük dolaştık trafikte...
Akşamüstü eve gelip aldıklarımı yerleştirdikten sonra zaten yorgun düşmüştüm bile, yine de banyomu yapıp çalıştım birazcık.
İtiraf ediyorum, işlerden biraz kaytarıp hayallere daldım bir iki saat... Ağustos sonu Eylül başı tatilimizi planlamamıştık ya-acaba Fas'a gider miyiz, diye düşünmeye başladım.
Fas turlarına bakıp fiyatları karşılaştırırken buldum kendimi birden, oradan Beyrut'a atladım, ay pek güzel memleketler!
Şimdiden Lübnan mezelerini öğrendiğime ve şarkılarını söylemeye başladığıma göre sanırım bu Eylül nerede vakit geçireceğimiz belli oldu bile...

7 Mart 2017 Salı

2813

Hemen ilk bayram tatilini Haziran ortasından sonuna Kaş'ta ayarladık-yine geliyoruz!
Mis gibi deniz, sımsıcak Güneş...
Şimdiden bildiğim otellerin dolmuş olması biraz şaşırttıysa da yine uygun bilet bulabildik, tanıdığım bir yerde oda ayırtabildik sonunda.
Ağustos sonundan Eylül başına uzanan diğer tatilimizi şimdilik sürprizli bıraktık, belki Balkan turu yaparız?

Hızlı çalıştım bugün, planladığım rutinde ilerliyorum, umarım sorunlu ve stresli haftaları geride bırakmışımdır.
Akşamüstü birkaç yıl evvel Taksim'de en sevdiğim barda tanıştığım İtalyan bir çocuktan mesaj aldım; Nisan sonu İstanbul'a geliyormuş. Belki bir adada meyhane ısmarlarız, yabancılarla sohbet hep keyiflidir...

Bahar geldi geliyor, içim kıpırdanıyor sonunda... Mimozalar, altın kadehler sarı mevsimi, sümbüller laleler pembe mevsimi müjdeliyor!


2812

(06 MART PAZARTESİ)

Her pazartesi gibi biraz telaşlı ama hepsinden biraz daha tatlı başlayan bu pazartesi günü, birlikte güzel bir kahvaltı edecek vaktimiz olduğuna sevinmiştim. Seni benden epey uzaklara taşıyacak olan uçak öğlen kalkıyordu ve seni mutsuz uğurlamadığıma memnundum.
Öğleden sonra işlerimi toparlayıp, menekşelerime su verip, kedilerimin suyunu mamasını tazeleyip çamaşırları topladım ve akşamüstü anneme geçtim.
Üzerimde bir durgunluk vardı, sabahtan beri hiç çalışasım yoktu aslında. Ben de tembellik hakkımı kullandım ve anneannemle dedemi yemeğe çağırmaya karar verdik akşam.
Yaşlılık fena bir durum, bir kez daha anladım. Anneanme yeni telefonunu ve dedeme yeni tansiyon ölçüm cihazını kullanmayı öğretmeye çalışmak umut kırıcıydı resmen. Artur'da birlikte tatil yapma fikrimi bir daha düşünmeye karar verdim, yoksa çok komedi yaşanabilir!

6 Mart 2017 Pazartesi

2811

(05 MART PAZAR)

Kırgın hissederek yatmışım dün gece, bu sabah öğlene kadar yataktan çıkmayı reddediyorum ve sadece dergi okumak istiyorum.
Dışarısı güneşli, içim zifiri karanlık...
Öğleden sonra kendimi kalkmaya zorlayıp duşa giriyorum, yeniden sorunlarla yüzleşmeye hazır hissetmiyorum.
Aslında tek ihtiyacım bir kaç günlük tatil, ama imkansız.
Akşamüstü yürüyüşe çıkıyoruz, ara sokaklarda kedileri seve seve sahile inerken havanın nasıl birden ısındığına şaşıyorum. Sahil kalabalık, yine de iyi geliyor bahar havasını koklamak, çimlere uzanıp tomurcuklanan ağaçlara bakmak...
Güneşin iliklerime kadar içimi ısıtmasına izin veriyorum ve her şeyin gördüğüm kadar kötü olmadığına yeniden inanıyorum.
Sezonun ilk dondurmasını birlikte yiyoruz, eskisi gibi çimenlere yatıyoruz yan yana.
Sen benim en büyük şansımsın, seni seviyorum!

2810

(04 MART CUMARTESİ)

Erken uyandım, zaten geceleri defalarca uyanıyorum ve hemen geri dönemiyorum uykuya. Süregelen bir rahatsızlığım var, atamadığım bir yorgunluk ve hastalık hali...
Kendimi zorlayıp hazırlığa koyuldum, çünkü uzun bir aradan sonra arkadaşlarımız kahvaltıya geliyor. Hamur mayalayıp onlara poğaça yaptım, birlikte evi toparlayıp sofrayı kurduk.
Kahvaltıdan sonra kuaföre gitmek vardı aklımda aslında, hem kendimi iyi hissetmek için hem de akşam dışarı çıktığımızda güzel görünmek için.
Ama olmadı, onun yerine cumartesi öğleden sonramı ağlayarak değerlendirdim-son haftalarda genelde yaptığım gibi.
Neden sürekli hafta sonu planlarımı bekleyip sonunda hep hayal kırıklığına uğruyorum?
Bir türlü havaya giremiyorum ya da eski heyecanımı kaybetmiş gibiyim?
Hayat bana sert yüzünü gösteriyor bir süredir, bu ay da beni geçimimi sağlamakla alakalı paniğe tetikleyen bir iki şey eklendi.
İçimde kademe kademe gerilen tel, bir türlü gevşeme fırsatı bulamayınca, sonunda patladı bugün.
Sadece yapmak zorunda olduğum şeyleri yapıyorum art arda, bir maymun gibi. Yapmak istediğim ya da beni heyecanlandıran hiçbir şey yaptığım yok. Her günüm sorun çözmekle geçiyor ve ara veremediğim için, motivasyonum kalmadı artık tüm bunlara göğüs gerecek...

2809

(03 MART CUMA)

Keyfim yok bu günlerde, hafta içi zaten sanki boğazıma kadar suya batmışım da, boğulmamak için başımı yukarı kaldırıyor gibiyim. Hafta sonlarım da ya işleri yetiştirmeye çalışarak geçiyor ya da biraz hasta ve yorgun hissettiğimden tadını çıkaramıyorum. Para kazanmak için zamanımızı bu kadar harcamak, hayattan adeta vazgeçmek zorunda kalmamız ne acımasız... Üstelik bu dönemde ne kadar çabalasam da yeterince geri dönüşü olmuyormuş gibi geliyor. Bu akşam da aklıma takılan sorunlarla uykuya sıkıntılı daldım.

2 Mart 2017 Perşembe

2808

Dünyanın çivisi çıkmış da haberimiz yok!
Kendini bir şey sanan şımarık bencil insanlarla dolu...
Kibirlerinin altı boş, hiçbir şey değiller oysa ki. Küstah tavırları boşuna, kendi gibilere söker ancak.
Daha yaşlanmadık gerçi ama, bizim çocukluğumuzda cidden böyle değildi, biz böyle yetişmedik.
Büyüklerine saygı duymayı bilen, her istediğini alamayınca zırlamayan ve kabul eden çocuklardık.
Bizim çocuklarımız da böyle olsun!



2807

(01 MART ÇARŞAMBA)

Evde temizlik günü, öğlen üzeri yıllardır alamadığım Kosgeb eğitim harcımı bankadan çektim sonunda ve anneme taşındım çalışmak için.
Geceleri kızımızın erkek arayan miyavlarından dolayı rahat uyuyamıyorum ve hastalığın bıraktığı huzursuzlukla da birlikte dinlenmeden kalkıyorum.
Safinaz nedense iyice agresifleşmiş ve çalışırken rahat vermiyor, beni deli etti bütün gün.
Akşamüstü yine Kosgeb eğitimden tanıştığım arkadaşım dükkana uğrayıp istediklerini anlattı ayakkabısı için, biraz dertleşip sohbet ettik.
Naif ve sade insanları seviyorum, ne istediğini bilen ama çok fazla şey istemeyen...