29 Haziran 2015 Pazartesi

2197

İşlere dönmek hep olduğu gibi bu pazartesi de zor, sıkıcı ve stresli!
Bir panikle başlayan gün, harıl harıl devam etti ve akşam nasıl oldu anlamadan bitmeye yaklaştı.
Hızlı ve prüzsüz geçmesini istediğim zamanlar...

28 Haziran 2015 Pazar

2196

Fazla vaktimiz yok bu haftasonu, ikimiz de yorgun geldik İstanbul'a ve pazartesi yoğun bir iş günü bizi bekliyor.
Öyleyse patatesli yumurta yapalım ve birbirimize uzun uzun sarılalım!
Öğleden sonra Kadıköy'e inip popup tasarım pazarını gezelim dedik, tanıdıklara rastlayıp ayaküstü sohbet ettik.
Etamin yapanlar, deri çanta dikenler, kaktüs ve yosunlarla minik terrarium düzenlemeleri hazırlayanlar, birkaç da takıcı vardı. daha çeşitli ve farklı ürünlerin sergilendiği stantlar olsa, katılım da sonbaharda artarsa daha güzel olur bu organizasyon. Yoksa baykuş desenli bez çantalar çok sevimli olsa da fazla sıradanlaştı artık.
Kahvenin yanında bir şeyler atıştıracak bir yer bulmak için nedense çok dolaştık, ayaklarıma ağrılar girmiş halde eve döndüm.

2 kişilik küçük haftasonu rutinlerimizi özlemişim.                  

2195

(27 HAZİRAN CUMARTESİ)

Dün gece dönüş yolu tam kabusa dönüştü.
Zaten yorgunluk, akşamdan kalma halim yeterince zorluyordu; Kaş'tan sıcakta Antalya otogara yola çıkmak, oradan hava alanına otobüsü yakalayıp uçaktan sonra bir de eve varmak vardı.
Uçağımız 1.5 saat Sabiha'dan iniş izni bekleyince tam oldu; 10 saatten fazla sürdü eve dönüşüm.

Pelte gibi uyandım, sevgilimle görüşmenin heyecanıyla kendimi biraz insana benzetip çıktım.
Evde dinlenmeyi tercih ettik, ikimiz de yol yorgunu olunca. Hazır ben 30yaşıma yaklaşırken kebap olayını keşfetmişken, dedik birer Adana alalım bu akşam. Bira da açalım yanına, bir de film koyalım.

Filmin adı Tom Çiftlikte, bence Tom'un Çilesi. Bir türlü bulamadığımız, bulduktan sonra alt yazısı İspanyolca çıkan, uğraşıp Türkçe alt yazı indirmeyi başardıktan sonra sonunda seyredebildiğimiz bu film bir tür lanet gibiydi.

Sonunda bir tik daha atıldı!

2194

(26 HAZİRAN CUMA)

6dan sonra yatağa girdiğimiz bugün, öğlene kadar uyumayı kahvaltıya tercih ediyoruz. İçtiklerimize ve sabahlayışımıza rağmen yine iyi kalkıyoruz, hemen bavulları toparlayıp otelde bizle ilgilenenlere teşekkür ederek dışarı atıyoruz kendimizi.
Bu son günümüz ve fazla vaktimiz yok-son bir çarşıya uğrayıp aklımızda kalan takılardan almak istiyoruz.
Otel kahvaltısını kaçırdığımıza sevindiren 2 kişilik dev kadro: BiLokma'nın kahvaltısı.
İnanmak zor ama neredeyse bitirdik, sonra da denize atladık. Yüzerken Derya'dan gelen müzikleri dinlemek ayrı keyifli oluyor, genelde en güzel Derya çalıyor.
Buraya veda etmek zor; limanı gece ışıl ışıl...
 Ama artık iyice tanış olduk yerlisiyle, daha doğrusu İstanbul'dan bunalıp yerleşmeye karar veren genç kitleyle. Yerimiz hazır, yine bekleniyoruz!

2193

(25 HAZİRAN PERŞEMBE)

Bugün nereden denize gireceğimize karar veremiyoruz; geçen sene pisliğinden şikayetçi olduğum Hidayet koyu bu sene yenilenmiş, ama tam bitmemiş henüz. Yerlisinin tercih ettiği İnceboğaz'a gidiyoruz minibüsle.
 Burası sakin, küçük bir aile plajı gibi,şezlonglar rahatsız. Denizi ılık ve dümdüz, fakat tuzdan bulanık olunca dipte pek bir şey görünmüyor, bana da bira sıkıcı geliyor. Bütün günü burada geçirmeyelim deyip yine Küçükçakıl beach konforuna geri dönüyoruz.
 Derya ve Çınarlar hep kalabalık oldukları için diğer mekanları tercih ediyoruz genelde; geçen sene Hera'da çok rahat etmiştik mesela, bu sefer Medusa'da oturuyoruz. Deniz çalkantılı bu akşamüstü; girmek istesem de çıkmak zor oluyor. Kayalıklara çarpıp minik girdaplar oluşturan dalgalar beni merdivene çarpıp geri çekiyor, zar zor tutunup kendimi yukarı çekiyorum.
 Karnımız acıkınca canımız karides ve salata çekiyor, pesto soslu çam fıstıklı karides güveç lezzetli ama çoban salatada soğansız olmuyor.
Tatilin sonuna geldiğimizi hatırlayınca bir burukluk hissediyoruz bugün; dergileri bitirip biraz daha bronzlaşmaya çalışıyoruz. 
Son akşam yemeğimiz için tam bir anne lezzeti veren BiLokma meze tabağını istiyoruz. Birer kadeh beyaz şarapla harika gidiyor!
 Geçen seneden beri hastasıyım buranın mezelerinin; meyhane ya da kebapçı tarzı değil de günden arta kalan anne yemekleri gibi...
Yediklerimizi eritmek için çarşıda dolaşmaya çıkıyoruz; takılar gözümüzü alıyor, aklımızda kalıyor.
 Kaş'ın en sevdiğim yeri sanırım bu sokak arası; Turkuaz Meyhane ile HiJazz Bar'ın kesiştiği, rahmetli tonton köpek Hayta'nın yattığı taş sokak...
 Rengarenk, sıcak bir havası var ve bu köşede kendimi hep iyi hissediyorum. geçen yaz Hijazz'da çok eğlenmiştik. Her gece aynı grubu dinlemekten sıkılmadan Beatles şarkılarına eşlik edip Elvis'te dans etmiştik.
Bu sene sahipleri devretmiş, tatlı insanlardı ama yeniler de tatlı insanlarmış. Gece boyunca fazla kalabalık da olmayınca, barın yeni işletmecileriyle tanışıp sohbete başlamamız zor olmadı. 14 sene önce Kaş'a yerleşmiş Edmond amca masamıza katılınca, sohbet uzadıkça tatlılaştı ve Farsça kelimelerin etimolojik kökeninden, 70lerin İstanbul'unun güzel ortamına kadar konular derinleşti.

Akıllı, kültürlü ve dolu insanlara rastlamak çok güzeldi; sabahladığımızı Güneş doğunca fark ettik, otele bırakan yeni arkadaşlarımıza teşekkür ederek tekrar görüşmek üzere ayrıldık.

2192

(24 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

 3. günümüzü limanağzına ayırmaya karar verdik; daha önce gelmiştik ama bu kez yine şiddetle tavsiye edilen Delos Beach'i deneyeceğiz.
 Tekne yolculuğu zaten günün en hoş aktivitesi oluyor, bir de limanağzının denizi hep ılık ve sakin. Biraz daha tenha olması da tercih sebebi.
 Maviye doğru yola koyuluyoruz kahvaltıdan hemen sonra, bol bol nefes alıyoruz...
 Delosun ortamı diğerlerinden daha hoş; ne çok salaş ne çok ciks diyebilirim. Yüzme alanı çok geniş ve daldığımızda carretalarla selamlaşıyoruz.
Fazla dolu olmadığı için, Güneş'le köşe kapmaca oynuyoruz akşama kadar-bir o şezlonga bir bu hamağa atıyoruz kendimizi. Öğlen çok yakıcı, akşamüstü gölgede epey serin olabiliyor.
 Akdeniz salata ve kalamar bugünkü öğle yemeğimiz, birayla da nasıl güzel gidiyor!
Rengarenk fotoğraflar çekmek için burası çok güzel, dönüşte son tekneye biniyoruz ve biraz fazla sallanınca kısa maceramızı yaşıyoruz.
 Akşama Zaika'da rezervasyonumuz var; burası kendini Akdenizli ocakbaşı olarak tanımlıyor. Menüsü özenle hazırlanmış, bahçesi sakin, hayalimdeki Ortadoğu meyhanesi ortamına benzer bir hali var...
 Biz kebaptan ziyade mezeye ağırlık veriyoruz bu sefer; kuru börülce, gavurdağı, acılı ezme ve Mütebbel istiyoruz sofraya önce. Tahinli ağır ama lezzetli bir patlıcan ezmesi Mütebbel, Lübnan mezesi. Hepsi nefis, Adana'yı mecbur bölüşüyoruz.
 Önden masaya getirdikleri çeşnili tere yağı topları ve pideler güzel düşünülmüş; buraya muhakkak tekrar gelip rakı içmeli ve uzun uzun tadına varmalıyız.
Bu gece de Echo'ya uğrayıp yine o köşe masanın müdavimi olan beyaz uzun saçlı amcaya rastlıyoruz. Tipler şahane-arkadaşlarımız da katılınca muhabbetli ve cin-tonikli bir gece geçiriyoruz.

2191

(23 HAZİRAN SALI)

İkinci günümüzde daha önceki seferlerde görmediğimiz bir yeri denemeye karar verdik ve Büyük Çakıl'a yürüdük. Aslında uzak değil, ama sıcakta yokuşlu yolu biraz bunaltabiliyor.
 Plajı adı üzerinde çakıllı, geniş ve denizi yine biraz soğuk. Tatlı su kaynakları çıktığından az tuzlu ve berrak, rengi tam turkuaz...
Burada birkaç işletme var, bizim gözümüze sempatik gelen girişte sol tarafta kalan. Dev balık ve Çapulcu Penguen bizi karşılıyor.
Sezon henüz tam açılmadığı için kalabalık değil, istediğimiz şezlonga geçiyoruz. Bugün biraz rüzgarlı, gölge üşütüyor ıslak mayoyla. 
 Sahilde oynayan çocukları izliyoruz, arkadaşım biraz da mesleki merakla grup içi dinamiklerini gözlemliyor, gülüyoruz. Çocuk olmak güzel şey!
 Öğlen ton balıklı salata ve sigara böreği istiyoruz, burası diğer beachlere göre daha mütevazi bir yer. Ama konforlu, müzik de rahatsız etmiyor. Bağcılar'dan buraya göç etmiş sevimli işletmecisi arada bir türkü mırıldanıyor...
 Dinlenmiş hissederek ayrılıyoruz Büyük Çakıl'dan, bir daha gelinir.
Akşam arkadaşımızın ısrarla tavsiye ettiği Mey Meze'yi aradık, onun yerinde Piraye Meyhane vardı. Meğer el değiştirmiş, ama mezeleri aynı. Nostaljik atmosferini çok samimi bulup oturduk, teras biraz üşütecek gibiydi ama rakı içtikçe ısındık.
 Meze dolabından deniz börülcesi, kuru cacık, havuç tarator, hardal soslu levrek ve fesleğen soslu mezgit seçiyoruz. Sarımsağı az kullanmayı tercih etmeleri biraz eksik bırakmış tatları, ama olsun. Soya soslu ahtapot tavayı da beğendik.
 Eski İstanbul belgeselleri ve 45likler eşliğinde, Yeşilçam filmlerinden komik seçkilerle çok tatlı bir akşam geçirdik. Bayık şarkılarından ve sarhoş halde verdiği hayal kırıklığı konserinden bahsettiğimiz Birsen Tezer'in yan masada oturduğunu son anda fark etmesek iyiydi!
Mekandan kalktığımızda bir yudum içecek yerim kalmamıştı; yine de Kaş'ın sayılı barlarını kolaçan ettik. Echo'da Uğur Polat başta olmak üzere ünlüler, genelde daha cool bir kitle oluyor hep. Fırt ise biraz Araf havasında, oynamalık sevimli bir bar; çıkan Ankaralı grup da Cümbüş çakması gibi sanki.

Tam da havaya giremeden, ama Balkan şarkılarına biraz biraz eşlik ederek ayrılıyoruz buradan-bu gecelik bu kadar...

2190

(22 HAZİRAN PAZARTESİ)

Sabahın köründe ağzıma tıkıştırdığım vollkorn ekmeğinden ince sandviçle uzun yola hazırım!
İstanbul kapalı, yağmur geliyor biz şehri terk ederken...

Her seferinde olduğu gibi; gidiş heyecanlı, yollar uzadıkça sabırsızlanıyoruz. Servisle uçağa, hava limanından otogara, otogardan Kaş'a derken saatlerce yol tepiyoruz ama hevesimizi yüksek tutuyoruz.

Olimpos'ta gözleme&ayran bir klasik artık. Kaş'a yaklaştıkça arabalar azalıp maviler çoğalıyor...
 Özlemişim!
Otele vardığımızda bavulu çektiğimiz yokuşlarda terden sırılsıklam olmuşuz, odamız büyük ve ferah, otel sahipleri güleryüzlü. Hemen bir duş alıp yenilendikten sonra kendimizi Küçükçakıl'ın serin sularına atıyoruz. Epey serin gerçekten, sağlam ayıltıyor.

İlk akşam yemeğimiz Tzatziki Meyhane'de oluyor geçen seneden beri; bu sefer mezeleri az tutup sütte dil balığı söylüyoruz-çünkü çok güzel!

Yalnız burada hep aynı müzik dönüyor gibi; bayıcı bir havası var, yemekten sonra ağırlık çöküyor. DeJavu'da birer kokteyl içmek için arkadaşların masasına oturup geceyi nispeten erken sonlandırıyoruz.

Yarın harika bir gün bizi bekliyor!

21 Haziran 2015 Pazar

2189

Dün dondurmalı bir yaz akşamüstüsünü, harika bir yaz akşamıyla sonlandırmıştık ya; bu sabahki kahvaltıya menemen yapmasak eksik kalırdı.
Bol domatesli, acısı tam yerinde, akşama kadar doyuran menemene utanmadan bir de Ramazan pidesi bandık.
Kanapeye serilip yine bir film seçtik; bu kez işten atılması konusunda oylama yapılacak olan stresli ve depresif bir kadının iş arkadaşlarından yardım isteme hikayesi...

Kısa bir ayrılık öncesinde bol bol ısındık, birbirimizin Güneş'i olduk...

2188

(20 HAZİRAN CUMARTESİ)

İşleri büyük ölçüde bitirince kafam rahatladı bugün, her şeyi bir haftalığına bir kenara ittim...

Boğa'da akşamüstü buluştuk-en sevdiğimiz yer!
Ali Usta'dan dondurma aldık: karadutlu&kakaolu.
Moda'ya yürürken sokak sergisi gezdik, yazlık bilekliklerimizi aldık, kermese baktık.

Akşama kızartma yapalım dedik, ki yaz geldiğini anlasın vücut.
Manavdan patlıcan, kabak seçtik, domatesin irisini, biberin etlisini poşete attık.
Yanına sarımsaklı yoğurtla domates sosu hazırlayıp iki tek de rakı doldurduk.

Bu haftsonunun filmlerinden biri sürprizdi, ilk onu seçtik seyretmek için: A Good Marriage.
Stephen King uyarlaması oyunlu bir filmdi; gerilimli ve flörtöz bir evliliğin sakladıkları...
Aslında doğru söylemek gerekirse ben anlamadım tam-kadın mıydı katil şimdi, adam mı?





19 Haziran 2015 Cuma

2187

Biraz akşamdan kalma bir gün...

2186

(18 HAZİRAN PERŞEMBE)

Epeydir ertelenen rakı planı sonunda bu akşam 3lü toplanıp Piraye'de yapıldı. 35liğe 20lik eklendi, mezeler ciğere yer verdi, helva meyveyi solladı...
Kadehler arasında bir iki şarkıya eşlik edildi, yan masanın istediği zeytinyağı ve baharatlara imrenildi, ölmüşler anıldı...
Herkesin bir hikayesi vardır ya; herkes ucundan kendi hikayesini anlattı, ailesindeki eksikleri,  birikmiş öfkeleri, travmaları ve onlara nasıl baş ettiğini anlatırken bir de baktık gece yarısı olmuş.

Biraz da dans edelim dedik, Buddha'ya girdik. Mekanı kapatmış gibi kendi kendimize eğlendik. Yine bir tanıdığa denk gelince biraz sohbet edildi, çalışanlarla kapı önünde kaynaşıldı ve son şarkı Yavuz Çetin'den çalındı.

17 Haziran 2015 Çarşamba

2185

Mis gibi yaz geldim diyor!
 Rüzgar bile başka kokuyor şimdi.
Akşamlar uzun ve aheste, geceler şehvetli ve yıldızlı...
 Eski sevgiliyi arayıp teşekkür ediyor bir kadın,
 babasıyla barışıyor bir kız.
 Dükkanı kapatıp kaçıyor birileri şehirden, tanımadığı bir ülkeye doğru yollara düşüyor.
 Limon çiçekleri suya düşüyor şimdi, daha güzel kokmak için intihar ediyor-
Yaz, geldim diyor!

16 Haziran 2015 Salı

2184

Dur durak bilmeden çalışıp tatili hak ediyorum bugünlerde,
bir de gece yarısından sonra, sert İngiltere kışında kar fırtınası çıkınca yeni açılmış Viktoryan bir pansiyonda mahsur kaldığımı düşlüyorum...

15 Haziran 2015 Pazartesi

2183

Bir gün Gılgamış'ı okuyacağım.

2182

(14 HAZİRAN PAZAR)

Sabah yorgun uyandık, kahvaltıda biraz oyalandık. Çok gecikmeden yollara düştük, köprüyü aştık, en sevdiğimiz fırından börek aldık.
Bir de gittik ki kapı duvar-Tembel baykuşlar plajı daha açmamış!
Dolandık durduk, denizi görebiliyoruz ama bir türlü ulaşamıyoruz.
Sonunda kendimize beachlerce çevrilmiş sahil bölgeleri arasında sakin bir köşe bulup yerleştik.
Aşırı becerikli sevgilim hemen 2 kişilik gölgelik yaptı bulduğu kalaslardan, peştemalden.
Başımızı gölgesine verip Güneş'e uzandık akşama kadar, kemiklerimize kadar ısındık.
İlk defa suya bıraktık kendimizi bu yaz; sezonu açtık!
Deniz her zaman gerginliği alır götürür, ağırlığını taşır insanın...
Çıktığımızda hafiflemiştik, neşemiz yerine gelmişti, haftayı çoktan geride bırakmıştık.
Eve varana kadar iyice acıktık; bir çeşit yaz ritüelimiz olan son keşfimiz: çiğ köfte&yaprak sarma birayla tuhaf şekilde iyi gidiyor!
Yemekten sonra öyle bir tatlı ağırlık çöktü ki; Hitchcock izlerken gözlerimizi açık tutmakta zorlandık.

2181

(13 HAZİRAN CUMARTESİ)

Yine iş stresiyle başlayan haftasonu, bu kez çok güzel bitti!
Yaz iyiden iyiye şehre indi, trafik tatilin ilk haftasonu hepimizi bezdirdi.

Dostlarla geniş geniş yenen akşam yemeğinin ardından, genel kültürümüzü yerlere seren oyun eğlendirdi, hırs yaptırdı, güldürdü.

12 Haziran 2015 Cuma

2180

Kısa bir Aradan Sonra Devam

Her şeye bir kısa ara vermek, her şeye yeniden başlamak için harika olacak.
Bundan sonra her şey daha kaliteli, daha oturaklı devam edecek; sorumluluk arttıkça kazanç da artacak...
Kendime 30 yaş hediyem; kurduğum işim, atölyem ve dükkan hayalim olsun!

11 Haziran 2015 Perşembe

2179

Tatil Planım: Hepinizden bıktım!

Her şeyden birkaç günlüğüne uzaklaşıp, dükkanı kapatıp kafamı dinlemek ve sadece neremi yaksam ya da akşama neler yesem diye düşünmek istiyorum...

10 Haziran 2015 Çarşamba

2178

Bir mezuniyet hayalini boyadım bugün...

2177

(09 HAZİRAN SALI)

Yaz için düşler kuruyorum, serin gri günlerde
Balkonda limon fidanım çiçeklendi, hızla boy atıyor
Zeytin yağını kokluyorum, eski fotoğraflara bakıyorum
Yalnızlıktan güzel şey var mı?
Bilemezler bunu

8 Haziran 2015 Pazartesi

2176

Birileri çakılmak üzere düşüşe geçti, şimdi panik çırpınışları içerisinde düşmeyeceğini herkese-ve aslında kendine- inandırmaya çabalıyor.
İnsanın gülerek sorası geliyor:
Üzüldüm canım ya, 400 nerede 258 nerede...?

2175

(07 HAZİRAN PAZAR)

Bekliyorduk, beklediğimize değdi.
Hala bir arsız, bir hırsız ve tıynetsiz herifin tekinin kabadayılık mitine kananların olduğu bir memlekette yaşamanın korkutucu olduğu gerçeğini bir kenarda tutalım-
bu kadarına da şükür, dediğimiz bir gün...
kısacık bir nefes molası-sonrası: Bu daha başlangıç!

7 Haziran 2015 Pazar

2174

(06 HAZİRAN CUMARTESİ)

Yağmurlu mu güneşli mi, serin mi bunaltıcı mı karar veremeyen tuhaf bir gün...
Sabah kahvaltıyı dışarıda yapmak isteyip çıktık, kuzeni de alıp bastık Pendik marinaya gittik. Sıkıntılı, tarihi itibariyle gergin bir gün zaten; mecbur hep seçim muhabbetine dönüp geliyor sohbet.
Kahvaltı ve kahvenin ardından Kadıköy'de işleri halletmeye gittik, yolda trafikten bunaldık, camları bir açıp bir kapattık.
Gittikçe sinirlenmeye başladım bugün-rahatlamak ve yeni haftaya başlayacak motivasyonu tazelemek için fırsat bulamadığım hafta sonları agresif oluyorum.
İstediklerimi yapma şansım olmayınca, baskılanmış hissedip sinirleniyorum- elimde değil.
Akşamüstü eve döndüğümüzde her şey çekilmez gelmeye başlamıştı bana artık-banyoya girip biraz iç sıkıntımı akıttım, iyi geldi.
Akşam yeniden Kadıköy'e geçelim dedik, evde durmayalım. Oturacak yer bakınırken yağmur çiselemeye başladı, arkadaşımızın mekanının el değiştirdiğini fark ettiğimizde ise hepten ıslatmaya başladı.
Herhangi bir yerde birer bira söyledik, saat 9a gelirken iyice acıkmıştım ama görünüşe göre burada çerez bile yiyebilmek bir meseleydi.
Doğru düzgün bir şeyler yiyelim diye kalkıp Moda'ya yürüdük, yağmurun tek kolumuzu ıslattığı kenarda kalmış tek boş masaya sığındık. Muaf'ın servisi hep yavaş, yine de buranın havasını seviyorum.
Önceki sefer içimde kalan karidesi söyledik, bira bile geç geldi.
Mekanını kapatan arkadaşı merak ediyorduk, yanımıza çağırdık biraz dertlerini dinledik.
Oradan kalkıp Bardanadam'a geçtik 3. biraları içmeye; bir yandan hayaller kurduk: bizim de buralarda kendi mekanımız olsa, onun yeni açacağı yere biz de ortak olsak, hem eğlensek hem para kazansak...
Kime oy versek ya da vermesek, 20 yıl evvel ne nasıldı, kimler hangi mekanları açtı kapattı, neresi iş yaptı da yeni şubeler açtı, bilmem ne derken gece yarısını geçtik.
Sabaha karşı kötü bir hisle uyandım, tuvalate yetişemeden kusmaya başladım.
İğrenç hallerimi bile kaldıran bir adam var yanımda, şanslıyım!


2173

(05 HAZİRAN CUMA)

Bazı akşamlarımız hani böyle, dans edebilecekken jetlag sersemliğini atmakla geçiyor ve yorgunlukla heba oluyor ya-üzülüyorum.
Sense biliyorum; yine de birlikte olmaktan memnun oluyorsun.

4 Haziran 2015 Perşembe

2172

 Bugün de böyle geçti...
 Pazar gecesi dans etmeye çıkmayı düşündük...
 Umarım bir kutlama tadında olur, dedim...
 Yetişmesi gereken siparişlerden birini tamamladım ve bir yenisini not aldım...
Hayat böyle akıp gidiyor...