30 Kasım 2016 Çarşamba

2716

Bilindik endişelere ve gündelik sorunlara karşı-19.yy. Rus edebiyatı...

"Sevgili okuyucularım, sizin dinlemek isteyip istemediğinizi bilmem, ama şimdi size niçin bir böcek bile olamadığımı anlatmak istiyorum. Şunu bütün ciddiyetimle belirteyim, pek çok kez böcek olmayı istemişimdir. Ne yazık ki buna bile erişemedim."

Bundan yaklaşık 14 yıl evvel çok saygı duyduğum bir hocam bu kitabın ona beni hatırlattığını söylemişti.

2715

(29 KASIM SALI)

Kışın gelmesi neden yazdan daha heyecan verici? Yorganlara sarmalanmayı, kedi gibi sıkışmayı, battaniye altına kıvrılıp yatmayı sevdiğimden mi?
Tarçın kokuları, sıcak içecekler, ekoseli şallar ve pofuduk terlikler mevsimi hoş geldi!
Bundan böyle daha keyifli sinemaya gitmek, evde kalmayı seçmek, uyumak, sevişmek, üşümek, giyinmek, kahve içmek ve pencereden bakmak...


28 Kasım 2016 Pazartesi

2714

Bir Hayal
Beyoğlu'ndaymışım, bir saklı kuytu yere oturmuşum.
Bir kadeh şarap söylemişim, hızlıca 2. derken- şişe olsun demişim.
Yalnız ve cam kenarında, gelen geçeni izlerken yağmur başlamış usul usul.
Hafiften yorgunluk bastırmış, garsondan bir sigara isteyip kapı önüne çıkmışım-nedense bir efkar...
Kapı önünde içimi ürperten bir rüzgar, sonrası-
Sonrası maceralar maceralar...

2713

(27 KASIM PAZAR)

Öğleden sonra beni heyecanlandıran bir oyuna biletimiz var; Huzur'lu bir pazar bizi bekliyor...
 Kahvaltıdan sonra, dünkü yorgunluğumuzu atmak için biraz tembellik etmek istedik ve son aldığımız filmlerden birini seçtik: "O Kadın"
 Pek bir sonuca bağlanmayan, tuhaf ve komik derecede seks takıntılı bir film. Orta yaş üstü bir kadının seks partnerleri ile karmaşık ilişkilerini anlatıyor denebilir.
Filmin sonunu getiremeden apar topar evden çıkmak zorunda kaldık oyuna yetişmek için, cumartesi kalabalığı sıkıcıydı.
Huzur, benim lisede proje hazırladığım en çok etkilendiğim romanlardan biridir. Ahmet Hamdi Tanpınar'a hayranlığımın geliştiği yıllar; Doğulu - Batılı kimlikleri arasında kalmış yeni Cumhuriyet kültürüne adapte olma sorunları yaşayan insanları anlatır.
 Hayalimde canlandırdığımdan epey farklı bir dekoru vardı, fantastik olmasını önce yadırgasam da görselliği zengin bir sahne olmuştu.
 2. Dünya savaşı öncesi endişeli bekleyiş içinde, varoluşsal kaygılar yaşayan Mümtaz, kavuşamadığı dul sevgilisi Nuran ve edebiyatı seven akrabası İhsan ile yıkıcı nihilist hayat felsefesiyle yaşamlarında iz bırakan Suat karakterleri arasında döner.
 Benim en çok ilgimi çeken kişisi Suat idi bu kitabın, Nietzscheci bir tarafı vardı sanki- özellikle de sona doğru geçen rüya sahnesini unutamam.
Akşam evden çıkmak istemedik ve bu kez dizi seyredelim dedik; Designated Survivor'u duymuştum. İlk bölümü heyecan verici geldiğinden ikincisini de yatakta izledik; sanırım devam edeceğim. Tipik bir ABD'ye karşı terör klişesi gibi görünse de oyunculuklar ve hikayeyi ele alış açısı zekice geldi.

2712

(26 KASIM CUMARTESİ)

Bugünü şehir dışına yeni taşınan arkadaşlarımıza yardıma ayırdık.
Kahvaltıdan sonra oyalanmadan yola çıktık, hava sisli, puslu ve keyifsizdi.
İstanbul'un devasalığına hayret ederek sürdük arabayı, tahminimden kısa sürdü Çerkezköy'e varmamız.

Evleri site içinde, yeni ve hoş bir daire. Salonlarını, balkonlarını beğendim.
Eskisine göre biraz küçük olunca sığmakta zorlanıyorlardı, bir sürü ıvır zıvır birikmiş oluyor evlerde.
Hep birlikte giriştik kolileri açmaya, ben mutfağı devraldım.
Tabak takımları, bardaklar, kavanozlar, saklama kapları... Hepsi tek tek yıkanıp raflara dizildi.

Akşamüstü getirdiğim börekleri fırına verip filtreyi bulunca kahve demledik, biraz da olsa yerleşmiş olmanın rahatlığıyla masaya oturduk.
Hayat insana hiç beklemediği yeni kapılar açıyor; umarım bundan sonrası da öncesi kadar güzel olur.



25 Kasım 2016 Cuma

2711

 Dayımın objektiifnden düğün fotoğrafları bugün elime geçti...
Çok güzel bir gündü, hatırlamak hoşuma gitti yeniden.
 Nasıl heyecanlıydık ikimiz de, be yapacağımızı bilemiyorduk.
Ve ne kadar eğlenmiştik gecenin sonunda!

2710

(24 KASIM PERŞEMBE)

Biraz keyifsiz uğurladım kocamı, sabahın köründe uçuşu vardı yine.
Biraz yorgunluktan, biraz da gerginlikten çünkü yeni bir hayat düzenine geçecek olması ürkütüyor beni işte. Belki daha güzel olacak ve yeni bir başlangıca ihtiyacı da var aslında, ama yeniler hep korkutur ya-
Öğleden sonra dükkanda dayımla buluşup beyin fırtınası yaptık; duvarlara mantar kaplayıp eskizlerimi ve fotoğraflarımı raptiyelesek diye düşündük, zemini kaplasak ve vitrini değiştirsek... Antika dikiş makinası ile kübik raflarımıza yeni yer bulduk, sonunda bir tasarımcı atölyesi havası yaratmayı amaçladık-bakalım heyecanlıyım!

24 Kasım 2016 Perşembe

2709

(23 KASIM ÇARŞAMBA)

Kendime güvenim azaldığından mı, elim kolum bağlı kapana kısılmış hissettiğimden mi bu halim?
Eksik kaldığımdan mı, gerçekten eksik kaldım mı, başaramadım mı bir çok şeyi-düşünüp duruyorum.
Oyalamaya çalışıyorum aslında kendimi, yaptığım bu, türlü şeylerle...
Peki enden hiç suçu olmadığı halde en yakınıma kızgın hissediyorum, bir şey yapmadığı hale beni bırakmış gibi, uzaklaşmışız gibi...?
Korkularım var, yetememekle ilgili, yetişememekle.
Kim bilir belki herkesin var, hele ki bu zamanlarda, bu yerlerde...

Akşam huzursuzluğumun ortasında arkadaşlarımız baskın yaptı evimize, çok da iyi ettiler. Hem geçmiş doğum günümü kutlamaya gelmişler hem de şarap içmek istemişler.
Bologna'dan aldığımız taze tortelliniyi hemen kaynattık, bir şişe Lambrusco açtık.
Sohbet arkadaşlarımızın hayatına değine dokuna, bizim hayatlarımıza geldi.
Bugün kendini önceki aylara göre çok daha rahatlamış hissettiklerini görüp sevindim, onlar için her şey daha güzel olacak biliyorum.
Bir parça umut benim de içimde uyandı sanki, bir şekilde her şey yoluna girecek bizim için de, zamanla.

Çok içildi, sarhoş olundu, sohbet uzadı.
Onları uğurladıktan sonra yatağa girdiğimde birkaç gün gecikmiş gözyaşlarımı salıverdim.
Babaannem öldü benim, cenazesine gidemedim. Onun için hiçbir şey yapamadım, çok istediğim halde.

21 Kasım 2016 Pazartesi

2707


Dün akşam babaannemin öldüğünü haber aldım, üzülemedim bile sanki, tutuldum kaldım.

Bir sürü soru, birbiri adına aklımdan geçti: şöyle olsaydı, böyle yapsaydım...

Hep ikili düşündüm, içim rahatlamadı bir türlü-hayat ne garip, hiçbir şeye değmez aslında!

2706

(20 KASIM PAZAR)

Dün akşam biraz duygusallaşmıştım, akşamüstü de biraz sinirlenmiştim.
Bazen insanları anlamak imkansız, hadsiz ve tuhaf tavırları anlamaya çalışarak vakit kaybetmek de anlamsız...

Bu sabah yeni güne daha güçlü hissederek uyandım, evde kahvaltımızı ederken bir belgesel film koyduk: Yılanın Kucağında. "Nereden geldiğinizi, kim olduğunuzu asla unutmayın." diyordu Amazon yerlisi çocuklara, "Ormanın sesini dinleyin, size yol gösterecektir."

Balık avlamak için yağmurların gelmesini bekleyen, ormanın bitkilerinden ve hayvanlarından izin almadan hareket etmeyen, eşyalarını kendine yük etmeyen, yalnız başına dünyayı yerinden oynatan adam...

Doğanın kucağında birer bebeğiz hepimiz, yalnızca unutmuşuz kendimizi, kopmuşuz özümüzden.

Akşam abime rastladık balık pazarında, yemeğe çağırdık. Beraber sofraya oturduk, işlerden ve evimizden konuştuk. Dekorasyon ve girişimcilik fikirleriyle bizi hem güldürdü hem heveslendirdi canım abim!

2705

(19 KASIM CUMARTESİ)

Bu güzel günün fotoğrafları henüz analog makinemizde.
Sabah kahvaltısı gecikmeli yapıldı; zira dinlenmiş uyandık ve Kireçburnu'na doğru yola düştük. Sanırım İstanbul'daki en sevdiğim kahvaltı burada; her daim nefis börekleri, çıtır ekmekleri ve yerel tabaklarıyla zaten havası bambaşka...
Boğaz'ın en sevdiğim rotasında kısa bir yürüyüş yaptık, güneşli bir gündü ama serin esen rüzgar beni çarptı.
Öğleden sonra Kadıköy'de biraz dolanıp birkaç film aldıktan sonra akşamüstü eve döndük.
Hediyemi zaten dün akşamdan almış ve pek sevmiştim.
Akşamki planımızdan, hem arkadaşlarla biraz ayrı düştüğümüzden hem de bir parça keyifsizlik ve yorgunluktan, vazgeçip evde kalmayı tercih ettik.
Bu kez de sessiz sakin bir doğum günü olsun-aslına bakarsanız-başkasına ihtiyacımız yok!


18 Kasım 2016 Cuma

2704

Dün fırsat bulamadığım aklımdaki alışverişi bugüne kaydırdım; annemle öğlen çıkıp önce evin birkaç eksiğini aldık. Sonra da bana doğum günü hediyesi bahanesiyle beğendiğim bir spor ayakkabı ve çantayı...
Dışarıda vakit geçirmek iyi geldi, vitrin bakmayı özlemişim. hava da açtı, güneşli bir sonbahar oldu.
Akşamüstü aksattığım ev işlerini toparlamaya çalıştım.

2703

(17 KASIM PERŞEMBE)

Fena halde akşamdan kalma uyandık, bu kez yatağımda kocamın yerinde arkadaşım var.
Elbiseleri üzerinde ve makyajıyla yatmış, hatta lenslerini bile çıkarmadan. 
Başımız ağrıyor, kendimize gelemiyoruz-ikimiz de dökülüyoruz.
Fazla da içip kudurmadık aslında, diye şaşırıyoruz. 3 cin tonik + 3 shot az sayılmaz hani.

Öğlene doğru kahvaltımızı ederken ilişki terapistlerinin en seksisini izliyoruz, amma komedi!
Peşinden başlıyor evlendirme programları, her çıkan deli.
İşeyene kadar gülüyoruz kanepede battaniyeler ve kediler tarafından ısınırken...

Akşamüstü hatırlıyorum bu akşam tiyatro biletimiz olduğunu-Muhsin Ertuğrul'da.
Annemle buluşup otobüse biniyoruz ama karşıya geçmek epey uzun sürüyor metrobüs kazası yüzünden. Otobüs beklerken üşüyorum ve yolda uyuya kalıyorum. 5te yatmıştım sabah.

Çehov'un Martı'sını seyretmeye geldik; her zaman klasikleri daha çok seviyorum. Çağdaş oyunlar sanki boş ve anlamsız geliyor bana hep. 
19.yy. Rus edebiyatı zaten kendi başına bir janr oluşturacak kadar zengin ve özgün, herkes gibi ben de bu ilişkiler ağını, zaman içinde şaşırtıcı biçimde gelişen kadersel olaylar döngüsünü izlemekten keyif alıyorum.
Uykusuzluğuma direnmek güç, ama oyun sıkıcı değil asla. Çıkışta yarım saate yakın otobüs beklerken donuyorum ve eve varmak için sabırsızlanıyorum...

16 Kasım 2016 Çarşamba

2702

Gece geç uyumuşum bu sabah pek enerjisiz hissediyordum, kanepeden kalkmak hiç gelmedi içimden.
Öğlen kendi evime dönerken bir sürü eşya taşıdım; kışlık kazaklar, çizmeler, ertesi gün için hazırlanmış yemekler...

Kedilerimin yaramazlığı üzerindeydi; kumu her yere dağıtmış etrafı mahvetmişler. Mecbur evi süpürüp sildim baştan aşağı, çöpü çıkarırken Espresso yangın merdivenlerinden alt kata kaçıp, Latte de aynı anda apartman içine 2 kat yukarı fırlayınca peşlerinden koşturmak bana düştü tabi.
Deli budnuruzları eve geri tıktıktan sonra tüy toplama ve örtüleri, minderleri silkeleme gibi rutin görevlerimi de yerine getirip masa başına oturdum.

İşlere ancak akşamüstü başlayabildim, gece dışarı çıkmayı planladığımız için fazla vaktim kalmamıştı. Uzun ve stresli telefon konuşmalarının ardından hızlıca evden çıktım akşam, biraz gecikmeli. İlk durağımız Kadıköy'ün yeni moda ara kat barlarından en hip olanı. Balkonunda birer cin tonik içerken içimi döküyorum arkadaşıma.

Tanıdıklarını görüp biraz ayaküstü laflıyoruz, eski ev arkadaşları buraya takılıyorlar hep. Genç kalabalık eğleniyor, bu gece Babazula'nın solisti dj.lik yapacakmış. Ama biz onu dinlemeye kalmadan karşıya geçiyoruz; Hayal'de uzun bir aradan sonra Erdem'i dinleyeceğiz.

Kadıköy'den gece yarısına doğru karşıya geçmek zormuş meğer; 110 kalkmış çoktan da haberimiz yokmuş. Neyse ki dolmuşla hemencecik Taksim'e varıyoruz. Bu meydana çıkmak artık eskisi gibi heyecan verici değil ne yazık ki- yine de bazı şeylerin değişmeden kaldığını görmek güzel. Hayal yerli yerinde, grupları da, grubun repertuarı da, kitlesi de aynı.

İlk cinlerimizi yudumlarken sahneyi bekliyoruz, bu arada bir çift yanımıza geliyor. çerezlerimizden atıştıran ve fazla rahat davranan kızın yanındaki adam kuzeninin deli olduğunu açıklayıp peşinen özür diliyor.

Gece ilerledikçe tanıdık şarkılara eşlik ederek keyifleniyoruz, tekila ve blackjack shotlar ısmarlandıkça hareketlenip ısınıyoruz. Kuzeniyle ilişkisini inandırıcı bulmadığımız komik adam giderek arkadaşıma yakınlaşıyor ama rahatsız edici bir tavrı da yok. Son cinlerimizi alıp dans etmeye sahne önüne ilerliyoruz, geceyi bitirirken hafiften sarhoşuz...

2701

(15 KASIM SALI)

Kış geldi, hava karardı bugün.
Sokak kedileri daha aç sanki, mama verirken başıma üşüşüyorlar.

Kargolarımı verdikten sonra aile saadeti yaşamak istedim ve dedemlere gittik.
İhtiyarlara lahmacun ısmarlamayı seviyorum, pek iştahlı keratalar maşallah!

Yeniden bir araya toplanıp küçük yeşil masada yemek yerken bir yandan dizi seyretmek, dizideki karekterlere laf yetiştirmek, ne kadar basit ve nasıl da insanın içini ısıtan küçük mutluluklar...

Ah tabi bir de- yeni telefonlarını kullanmayı öğretmeye çalışırken teknolojiyle imtihan veren yaşlıların komik halleri var!

14 Kasım 2016 Pazartesi

2700

Her şeyi denediğin halde olmuyorsa istediğin gibi, bir türlü hak ettiğini alamıyorsan ve senin elinde değilse bazı şeyler...
Akışına bırak, bir süre akıntıya karşı ağaç dallarına tutun-ben böyle yapıyorum bu aralar.

Tiyatro biletleri alıyorum hayata farklı açılardan bakabilmek için, yeni dantelli bluzlar doğum günümde gece çıkarsak giymek için, Oğuz Atay öyküleri okuyorum gece yatmadan evvel rüyalarıma girsin diye, kek tarifleri biriktiriyorum çocuklarıma pişirmek için, 70lerde çekilen sıcacık Türk filmlerini tekrar tekrar izliyorum o zamanları hatırlamak için...

2699

(13 KASIM PAZAR)

Hep dünden gidiyoruz ya; bugün de dünü anlatayım: Eşimin eski bir iş arkadaşının düğününe davetliydik akşam. Ataşehir'de bir otelde, düğün gibi bir düğündü: kokteyl ile başlayıp yemekle devam eden, sonra dans pistine çıkılan, klasiklerle dolu ama elit bir organizasyon diyebilirim. En azından müzikler 90lar Türkçe pop naifliği ile başlayıp günümüz yabancı dans parçaları ile devam etti; duyduğum kadarıyla Demek Akalın filan çalmadı.

Zamanında yine başkasının düğününde tanıştığım insanlarla kaynaşmak, biraz sohbet etmek güzel geldi; yeni evli çiftlerin birbirini çekiştirmesi komik oluyormuş.

Gelelim bugüne; zaten şarabı fazla kaçırmışım dün akşam, sabaha karşı da bir fırtına çıktı ki sesine uyandık. Uykumuzu tam alamadan öğlen üzeri uyandığımızda mükellef kahvaltı hazırladık kendimize; dün peynirli börek ve kakaolu kek pişirmiştim.

Öğleden sonramızı temizlik ve tadilat işlerine verdik, kitaplığı düzenledik, evi toparladık. Kendimi daha iyi hissediyorum düzenli temiz olunca ev.

Akşamüstü köfte patates yanına birer bira açıp, Koreli zombileri izledik. Evet-Koreli zombiler: Train to Busan.
Fazla korkutmayan ve uzun süren ama sıkmayan bir trende zombilere karşı hayatta kalma hikayesi seyrettik.

Gece veterinere gitmeye karar verdik birdenbire, erteleyip duruyorduk oğlanı kısırlaştırma işini. Bu gece kurtuluşu yoktu zavallı oğlumun, geldik yine o bahçede beklemeye oturduk. Beyninde tümör olan burnu kanayan köpeğe acımakla, böbrek yetmezliği çeken kedisine vedaya hazırlana  genç kızın gözyaşlarına eşlik etmek arasında kaldık bir iki saat...

Sonunda o an gelip çattığında ameliyat masasında oğlanı enseden kavrayıp zapt etmek bana kaldı-kendimi o öyle sıkmışım ki içim fena oldu. Bıraktığım anda gözlerim karardı, kulaklarım çınladı, bayılacak gibi oldum. Oğlan yavaş yavaş uyandığı zaman ben de kendime geldim, neyse ki bir şeyi yok, eskisi gibi iyi.

2698

(12 KASIM CUMARTESİ)

Dün akşam Cümbüş'e niyet Kadıköy'e geçtik, uzunca bir aradan sonra konser dinlemenin heyecanıyla mekana girdiğimizde hem oturma düzeni olduğunu hem de yer kalmadığını öğrendik. Sap gibi dikilmeyi tercih etmeyince başka alternatiflerimizi değerlendirelim dedik, hemen yan tarafta yine bizim oralar esintisi: Suzan Kardeş çıkıyormuş. Fakat ne hikmetse bu da 50tl girişliydi ki biraz fazla geldi hepimize. Ne zamandan beri bar programları konser fiyatına oldu anlayamadık, üstelik öğrenci işi mekanlarda!
Neyse kısmet içip sohbet etmeye imiş; dostlarla karşılaştık hatta bir bira sonrasında, keyifli geçti gece. Uzun zamandır bu kadar içmemiş olabilirim, en kötü zamanlarımız böyle olsun!

2697

(11 KASIM CUMA)

Eşim evden çıkmıştı ki mesaj geldi; bana söylemesi zormuş, öyle yazmış-Terzioğlu ölmüş.
İnanamayarak, telefon elimde, usul usul ağlamaya başladım.

Bir anda aklıma ilk İstanbul konserinin ardından ona yazdığım mektup geldi; açtım okudum:

http://ariadnevademecum.blogspot.com.tr/2009/08/icim-ezilerek-dusunuyorum-gunlerden-bir.html

Tam da canlandırdığım gibi, şarkılarını bir süredir ihmal ettiğim bir dönemde aniden almıştım ölüm haberini. Gazeteden değilse de-ve aynen hayal ettiğim gibi kaybetmiş hissediyordum.

Peşinden son İstanbul konserini kaydettiğim yazımı okudum:

http://ariadnevademecum.blogspot.com.tr/2012/09/19-eylul-carsamba.html?m=1

Konser kayıtlarını dinleyerek arada, hatırlayarak, eşlik ederek, ağlayarak...

Akşamüstü bir mesaj aldım, baş sağlığı niyetine-çocukluk sevgilimden.
Demek o da beni anımsamış Leonard Cohen öldüğünde.
Hayatımın o kadar özel bir parçası ki; en güzel yıllarımın en güzel anlarının fonunda hep onun sesi vardı:
Evin önüne park ettiğimiz arabada, kışın
Sınıf penceresinden bakarken, sonbaharda
Geceleri, yalnız, yatağımda
ve saf aşkın en zarif şahidiydi

Teşekkürler Bay Terzioğlu!

10 Kasım 2016 Perşembe

2696

Sirenlerle uyandım,
Pencereden bakarken gözlerim doldu; nereden nereye, dedim içimden, içim burkularak.
Vizyondan vizyonsuzluğa, kahramanlıktan zavallılığa, aydınlıktan cahilliğe...
Bir kırılma noktası yaklaşacak ama, hissediyoruz hepimiz, inceldikçe geriliyor ki bir yerinden kopacak.
Umalım ki geleceğimiz geçmişimizden ferah olsun!

Cilt bakımı ile kendimi biraz şımarttıktan sonra evime dönüp temizlik yaptım, hem evi hem kendimi epeyce ihmal etmiş olduğumun farkına vardım. Kasım ayı diriliş zamanı olsun...

2695

(09 KASIM ÇARŞAMBA)

Bir çift Michael Jackson babeti boyadım, Almanya'daki çok tatlı müşterim için. Beni Köln'de Mayıs ayında gerçekleşecek büyük bir MJ partisine davet etti. Kim bilir, belki giderim!

Ne kadar efsane bir adam olduğunu çok geç idrak ettiğim kendisinin, ama geç de olsa tadını çıkarıyorum şarkılarının.

Kadıköy'e geçip akşamüstü birkaç eksiğimizi aldık, akşama tiyatro biletimiz vardı. "Aldatma" oyununu izledik, çok bayılmadığım modern oyunlardan biri...
Yine de sıkılmadan seyrettiğimiz bir oyundu; birbirlerini çapraz aldatan yakın arkadaş çiftlerin esprili ilişkileri üzerine...

Oyundan çıktıktan sonra aşırı bir heyecan yaşadık, gece gece basit bir sebepten gereksiz bir paniğe kapıldık ama neyse ki boşa çıktı korkumuz. Arabamız çalınmamış.

2694

(08 KASIM SALI)

Muhasebecime uğradım gündüz, ardından hemen karşıya geçtik malzeme alışverişi için. Hava beklenmedik sıcaklıktaydı, Eminönü her zamanki kalabalığında...

Dantelci, kurdeleci, taşçı sırayla ziyaret edildikten sonra balık ekmek yemeye Karaköy'e geçildi.
Bir soğuk bira yorgunluğa pek de iyi geldi.

Enseyi karartmamak lazım, çalışmaya devam! Umutla, inançla, okları hep ileri fırlatarak devam ediyoruz.

7 Kasım 2016 Pazartesi

2693

Biraz moral bozukluğu ve stresle geçen hafta sonunun ardından azıcık hevesten yoksun bir pazartesiye başladım, ama bir yandan mart ayında kar altında uyanan tohumlar gibi hayat doluyum, çok içerilerde, derinlerimde...

2692

(06 KASIM PAZAR)

Pazar kahvaltısına ıspanaklı yumurta yaptıysak, hava da sonunda açmışsa, değmeyin keyfimize!
Hem bu sabah geç uyanmış dinlenmişsek, gezmeyi planladığımız bir sanat fuarına yola çıkarken gülümsememek elde değil.


 Minyatürlere modern yorum en beğendiğim işlerden biriydi, aslında başka da dikkatimi çeken pek bir şey yoktu. Senelerdir aynı çalışmaları görmekten sıkıldım artık bu çağdaş sanat fuarında.

 Kalıp kağıtlarını incecik elde keserek oluşturulan bu naif ilustrasyonlara da hayran kaldım, aslında fark ettim ki artık kavramdan ziyade teknik konuşuluyor...
Tıpkı bu mozaik efektli boyayı tüpten dokundurarak yapılan kuşlu kadın portreleri gibi...

Akşamüstü eve dönmek daha güzeldi bence; kendimizi anın tadını çıkarırken bulmak, kanepede koyun koyuna...

2691

(05 KASIM CUMARTESİ)

Gündüz planlarımızı erteleyip evde takılmayı tercih ettik; hem haftanın yorgunluğunu atmak için, hem de akşamki doğum gününe hazırlıkları tamamlamak için.
Dev kısır ve 2 kap tiramisu hazırlandı, akşama doğru minik adamın 2. yaşını kutlamak için evden çıkıldı.
Hediye paketleri rengarenk, oyuncakları şahaneydi.
Komik yeni abim, cool teyzeler, çocuklar...
Her zamanki gibi sohbetler edilip yendi içildi, gece yarısından sonra eve dönüldü.

4 Kasım 2016 Cuma

2690

Oğlanların veterinere gitmesi lazım artık, zira fazlaca çabuk büyüyüp azıttılar!
 Kızıım elini çabuk tur- son pipiler!


2689

(03 KASIM PERŞEMBE)

Halimiz de havalar gibi, bir bulutlu bir güneşli...

Akşamları yemekten sonra Neşeli Günler veya Bizim Aile seyretmek en büyük keyfim sanırım, bunu paylaşabileceğim bir adama sarılarak seyretmek özellikle.

2688

(02 KASIM ÇARŞAMBA)

İş kadınlığından ev hanımlığına geçiş yaptım bu aralar, biraz da mecburiyetten...
Biraz motivasyonumu düşürdü yaz başındaki beklenmeyen gelişme, herkes gibi beni de olumsuz etkiledi. Bir kısır döngüye kapılmış gibi hissediyorum aslında, enerjim düşük işle alakalı. Çünkü biraz da ne yapsam olmuyor düşüncesi var beni tıkayan, bir bekleme halindeyim birkaç aydır. Biraz içten içe hayal kırıklığımı bastırmaya çalışıyorum, kendimi başka şeylerle oyalayarak. Bakalım ne zamana kadar bu süreç devam edecek, uyanışım ne zaman başlayacak ve yeniden hayata atılacağım?
Bir süre daha tadını çıkarayım o zaman bu sessiz sakin dönemin, elbet değişecek bu bahar...
Umarım çabuk gelir o heyecanlı, enerjik günler.

2 Kasım 2016 Çarşamba

2687

(01 KASIM SALI)

Gündüz annemde birkaç saat çalışıp Safinaz'la oynadıktan sonra akşamüstü evime döndüm, banyo yapıp bütün evi süpürdüm. Temizlik yapmak bana huzur vermeye başladığına göre ev hanımlığı sendromuna yakalanmış bulunuyorum sanırım!

Tam da süpürgeyi kaldırıyordum ki kocacığım eve döndü, uçağı rötar yapmadan geldiğine sevindim. Bir şişe Lambrusco açtık, İspanya'da sanki tadı daha güzeldi bu şarabın...

En sevdiğimiz Manchego peynirinden dilimledik, eskitilmiş Pecorino Romano ve Mortadella'yı da ekledik, ceviz ve üzümle tamamladık. Peynir tabağımızı iştahla yerken, telefonumuza gelen mesajlarla birden şoke olduk: en yakınımızdaki iki kişinin bizden habersiz bir süredir birlikte olduklarını öğrendik.

Şimdiye kadar her şeyimi paylaştığım kardeşim kadar yakın birinden bu tavrı görmek ve birlikteliğini diğerleriyle aynın anda öğrenmek beni kırdı. Daha fazlası; bunca zaman hoşlanmadığını söylediği birinden ne ara hoşlanmaya başladığını anlayamadım ve kendimi kandırılmış hissettim. Bir süredir yalan söyleniyormuş gibi geldi bana, arkamdan iş çevrilmiş gibi hissetti ve hiç hoşuma gitmedi. Bundan sonra kendimi rahat hissedemeyeceğim yanlarında ve bir süre aynı ortamda bir araya gelmemeye çalışacağım. Çok samimiyetsiz ve dürüstlüğe aykırı geldi.