31 Temmuz 2011 Pazar

768

Yolda yolumu kessen
Mesela yürüyormuşum Moda'da
Ben boynuna atılsam-düşünmeden
Kim kimin yoluna çıktı belli olmasa
Sonra dolansak-hayatı unutur gibi
Sabahlara kadar öpüşsek, baksalar bize
Birbirimizin nefesini çeke çeke
Geceler boyu dursak öylece,öpüşsek...!

767

(30 TEMMUZ CUMARTESİ)

Bir Kadıköy cumartesisi...

Hiçbir şekilde sohbet edemeyeceğimiz, bir biradan başka şey paylaşamayacağımız kendine cool hava vermeye çabaladığı için trance dinleyen salak tiplerle takılmaktan vazgeçip kız kıza kaldığmızda 70lerin pop şarkılarında kollarımızı çılgınca sallayarak epey eğlendik aslında.

Ama asıl eğlence biri Hollandalı diğeri Alman iki sarışın çocukla kapı önünde Ermeni tehcirinden tutup Türkçe küfürlere, oradan göbek danslı klişelere ve uluslararası tiplemelere uzanan İngilizce-Almanca sohbetimizle başladı.

30 Temmuz 2011 Cumartesi

766

(29 TEMMUZ CUMA)

Tanesi 1 kiloya yaklaşan deniz levreklerini mideye indirirken rokalı-domatesli salatayı çatallıyorduk bir yandan ve-aramızda kalsın ama aslında yemeği bitirip tatlıya geçmek için ağzımız sulanıyordu ikimizin de:birbirimizin etine dişlerimizi geçireceğimiz, birbirimizin aynı anda suyunu içeceğimiz geceyi bekliyorduk...

28 Temmuz 2011 Perşembe

765



İnek öğrenci olmakla
serseri olmak
arasında
incecik bir çizgi var-
kanlı, dumanlı, yapış yapış bir çizgi...

27 Temmuz 2011 Çarşamba

764

Bugün şehirden uzaklaşıp serinletici bir kaçamak yapmaya karar verdik.

Poyrazköy de fazla kalabalık oluyormuş-o zaman Anadolu Feneri'ni deneyelim dedik, limanın etrafı dev kayalarla çevrili ve sakallı amcalar denize girmekteydi, -hatta namaz kılanlar bile varmış!-rahat edemeyeceğimizi düşünerek biraz daha dolandık ve tam vazgeçmek üzereyken başka bir koyda durakladık.

Kayanın üzerinde incir altındaki parçalı gölgede omzum kızarmış bile! Deniz suyu ferahlatıcı, kayısılı üzümlü öpücükler lezzetliydi, her zamanki gibi birlikte olmak ne güzeldi!

Dönüşte beni erkenden eve bırakmak istemeyen sevgilim, bana dünyanın en leziz çömlekte kuru fasulyesini ısmarladı-kendisi kadar tatlı olamazdı elbette!

763

(26 TEMMUZ SALI)

Muhteşem bir karşılama:

Sahilde çimenler üzerinde güneşli öpücükler, ardından Caddebostan'da yenilen mavi yengeç köfteleri, sonra apar topar girilen durgun bir festival filmi; özellikle karanlık olduğu için mi seçilmiş acaba?-en arkada "love seat"lerde beklenmedik cesurlukta hareketler...

Bir keresinde "I do not enjoy the loveseat." yazmıştım, bu sefer tam tersi-hayatımın en eğlenceli love seat macerası! Siz hiç sinemada kasığınızdan öpüldünüz mü? Evet sanırım haklısınız-biz biraz sapıttık! Yine de film iyiydi-bir adam kaçıyordu sanki...öyle bir şeydi!


25 Temmuz 2011 Pazartesi

762

Eve dönerken bir masal dünyasında ara:

Uluabat Kuş Cenneti'ni elleriyle yapan yarı-deli adamla sohbet; yine aynı terane:"Şerefsiz devletim beni destekleyeceği yerde köstekliyor ve bu cahil insanlarla uğraşmaktan bıktım!" diye dert yanan bir idealist... Etrafta dünyanın en çirkin sesine ve en gösterişli kuyruğuna sahip, en göz alıcı renklerine bürünmüş tavus kuşları...

24 Temmuz 2011 Pazar

23 Temmuz 2011 Cumartesi

760

Tamamen bizim sitemizdeki genç erkekleri yakından inceleyip seçip beğenmemiz amacıyla düzenlendiğine inandığım-başka ne için olabilir ki??-plaj futbolu turnuvasına sucuk-ekmek damgasını vurdu!!!

759

(22 TEMMUZ CUMA)

Yaz Yazısı:

Vazgeçilmez yaz sporları ile alternatif sahil aktiviteleri: Okeye 3. ve 4. aramaktan bahsetmiyorum bile_
Bilimum mizah dergilerini alıp "idareli" okumak, 2 günde 1 kitap bitirip içindeki öyküye dalmak, Güneş altında bira içerek ya da uyuya dalarak kendini unutmak, yarım saatte bir vücudun çeşitli bölgelerini uygun faktörlü kremlerle kremlemek;örneğin yüze ve boyna 50, göğse 20,bacaklara kakao yağı, sonra şezlongu Güneş'in yönüne göre gün içersinde defalarca kere döndürmek suretiyle kol kaslarını güçlendirmek, sırtı bronzlaştırmak amacıyla yüz üstü yatarken bikini ipini çözüp çözüp bağlamak, arada bir görünüp kaybolan garson çocuğu kaçırmayıp bira-patates söylemek, kitaplardan dergilerden sıkılınca windsurf yapan delikanlıları seyretmek...

22 Temmuz 2011 Cuma

758

(21 TEMMUZ PERŞEMBE)

Sahilde güneşlenirken bir kadının telefon konuşmasına kulak misafiri oldum;
Arkadaşına evliliğinden yakınıyordu... Geldikleri durumu anlatırken "Biz yalnızca anne-baba mıyız!?" diye isyan edişi hafızama kazındı... Belli ki, karı-koca olmayı unutmuşlardı anne-baba olalı beri... Öyle tanıdık geldi, öyle korktum ki, bir an önce sussun istedim! "Yirmi gündür buradayım," diye devam etti, "Sadece çocukların ne yediğinden, neler yaptıklarından konuşuyoruz. Ben geceleri arayıp iyi geceler diliyordum, birden dün kafama esti-aramayayım bu sefer dedim, baktım arayacak mı-o da aramadı!" Sesi sinirli gelmeye başladı, çaresizliktendi, anladım.... "O zaman ben de böyle bir ilişkiye alışmaya çalışacağım başka çarem yok...!" diye bitirdi. Öyle katranlı bir kasvet çöreklendi ki içime, sorma gitsin!

Herkes ömür boyu mutlu olacağını, sevdiklerinin hep yanında kalacağını sanarak bir şeylere başlıyor;hayata ya da evliliğe. Hiç bir zaman öyle olmuyor neredeyse, hep bir şeyler eksiliyor, bozuluyor, eskiyor, değişiyor... Hep mi peki böyle olmak zorunda??!! Mesela bu çaresiz kadın, neden çocukları doğduktan sonra sadece "anne" olarak saygı görmek zorunda? Neden aynı anda hem anne hem sevgili olamıyor mesela, genç kalamıyor? Ahlaksızlığın tadına varamıyor, ne bileyim deliliklerinden sıyrılması bekleniyor? Adam niçin değişmek zorunda ki!! karısına hala iyi geceler dileyemez mi?

Ben hayata zaten tutunmak için kayda değer bir sebep bulamazken, adeta daha ağır sorunlarla yüz yüze gelince, kendimi iyice çocuk gibi hissettim. Ben şimdi bile hiçbir şeyi yürütemezken, bütün bunlarla nasıl başa çıkacağım??

20 Temmuz 2011 Çarşamba

757

Keşke Gecesi

Keşke burada olsaydın,
Keşke bana söyleyecek bir şeyler bulsaydın,
Keşke bu konuşmaya hiç başlamasaydık
Keşke bu gece yarısı umudunu yitirdiğini duymasaydım
Keşke birlikte uyusaydık, sarılsaydık
Keşke beni sevdiğini bir kere olsun söyleseydin
Keşke kolay olsaydı inanmak her şeyin güzel olacağına
Keşke geri almak mümkün olsaydı, unutmak ya da
Keşke seni sevmemin değerini bilseydin, keşke...


19 Temmuz 2011 Salı

756

Gece yolculuğu

Otobüslerin mola yerlerine yaklaşırken gecenin bir körü birden açılan ışıklarla uyandırılmak bir çeşit Çin işkencesi olabilir mi??
Mola yerlerindeki leş kokan umumi tuvaletlere utanmadan 1tl isteyen kolonyalı teyzeler de bu işin içindeler mi...?
Gece yolculuğu boyunca ara ara burnumuzun direğini kırmak suretiyle bizi uyandıran türlü kokuların nereden gelebileceği üzerine fikir yürütmek, birinci yol eğlencemiz!!
İkincisi ise, koltuklarımızın arasından ayağını bize doğru uzatmak yöntemiyle bizi sinirimizi bozarcasına güldüren arkadaki rahat teyzeler...
Bunlardan sıkılınca, bizlere abuk subuk kekler dağıtmakla görevli çocuğun papyonu ile dalga geçebiliriz tabi...
O değil de-bu koltuklarda ayaklarımı, ellerimi ve başımı tam olarak nereye koymam gerekiyor??!!

18 Temmuz 2011 Pazartesi

755

Yollar, yollar uzasa aksa önümde, kıvrıla kıvrıla, ıssız, karanlık, upuzun...
Unutur muyum içimde birikenleri, seni ve sana dair her şeyi?...

754

(17 TEMMUZ PAZAR)

Hazırlıklar...karanlıklar....

16 Temmuz 2011 Cumartesi

753

"Ben pazartesi gidiyorum..."dedim, canım sıkkındı biraz.
"Aa! E gelsene o zaman bu akşam!" dedi, sesi heyecanlıydı.

752




(15 TEMMUZ CUMA)

Büyükada kaçamağı: Ali Baba'da balık ve ardından çilekli çikolatalı waffle!


751

(14 TEMMUZ PERŞEMBE)

Bolca sorgulanan,türlü aksilikler yaşanan fakat yine de tadı çıkarılan bir tatilin dönüşünde şehre yaklaştıkça akşam çökerken, arabayı süren sevgilimin ensesini okşadığımda sağ eliyle elimi tutup öptüğünü...yol üstünde Tekirdağ köftesi yemeye karar verdiğimizde gözlerimizin içinin güldüğünü...ertesi sabah ona yazdıklarıma sitem ederken bana "Benim için o çok romantik bir yolculuktu"deyişini...asla unutamam.


750

(13 TEMMUZ ÇARŞAMBA)


Gökçeada keşfi

Yukarı Kaleköy'de çınar altında kahve molası: Mustafa'nın kahvesi; Gökçeada'nın dikenli dev tepelerine bakan sakin bir gölgelik...

Gökçeada'nın sakinleri; volkanik adanın engebelerinde birbirini kovalarken, aniden yolunuza çıkıveren koyunlar, zıplayan keçiler, otlayan inekler...
Homeros İliada'sında eski adıyla İmroz':

"Denizin diplerinde ,uçurumlarda,
Tenedos'la kayalık İmroz arasında
Bir mağara vardır;geniş,kocaman.
Dinlendirirdi orada atlarını POSEİDON;yeri sarsan."
Gökçeada'da cittaslow: hayat, şehirlilerin sandığı kadar hızlı akmıyor aslında-sahile vuran dalgaların,saçlarımı dağıtan rüzgarın hızı kadar ancak...



Arabayla çakıl taşı dökülmüş patikalardan kıvrıla kıvrıla adanın tepelerinden koylarına bakış; biraz tehlikeli çokça neşeli bir yolculukta söylediğimiz şarkılar....

749


(12 TEMMUZ SALI)

Kefken-Kerpe neden hep bir arada anılıyor?! Hangisi Kefken hangisi Kerpe tam olarak??
Peki bu "kitle turizmi" niçin insanlara yaz günü kümes kadar odada yatıp kalkıp tabut kadar tuvalette duş alabilecek tavşanvari varlıklar muamelesi yapıyor??!
Bir de şey...Bu Güneyli aslında hoş bir koy, sahil şeridi büyükçe, denizi de biraz fazla soğuk gerçi ayak bileklerim dondu ama yine de güzel, ama neden işletmeler bu kadar feci??!!
Oda fiyatına açıkbüfe kahvaltı dahil diyorlar da ben açık büfede peynir göremedim, erken kalkıp beyaz peynir kuyruğuna mı girmemiz gerekiyordu??!!

Biz... sessiz bir sahil kasabasında deniz kenarında karşılıklı ahşap sandalyelere oturup akşam güneşinin birbirimizin yüzüne vuruşunu seyretmek...Sıcacık gülümsemek ve buz gibi biralarımızı içmek istemiştik oysa...



15 Temmuz 2011 Cuma

748


(11 TEMMUZ PAZARTESİ)


Müthiş keyfili bir araba yolculuğunda ayaklarımı ön cana uzatmış, aklıma gelen her şarkıyı söyleyerek ve sağ elim dışarıda püfür püfür gidiyorum...Başımı sola çevirsem, en sevdiğim adamın hafif kızarmış ensesi yahut sakalları uzamış yanaklarıyla karşılaşıyorum...Ormanlardan geçiyoruz, hep hayalimdeki gibi ağaçlı yollardan, neşeli güneş parçaları altından süzülüyoruz, arada bir arabaya arı ya da kelebek giriyor...Sonra birden hani Adem ile Havva örtüleri açılınca birbirlerini görüp tahrik olmuşlar ya, aynen öyle bir bakışla cennetten kovduran günah kanımıza giriyor...Arabayı kuytu bir orman patikasına çekip öpüşüyoruz...


10 Temmuz 2011 Pazar

747

Bu tatil de planlanmamış ve heyecanlanılmamış olsun bakalım!

746

(09 TEMMUZ CUMARTESİ)


Bu gece halaylar, horonlar eşliğinde bir kız gelin olma yolunda ilk adımı attı: avucunu açıp oturdu, başına tülbent örtüp türkü söyledik, mumları yakıp etrafında döndük, ağlatmaya çalıştık, sonra kaynanası avcuna bir altın bırakıp kınayı sürdü, kapattı, hepimiz aynaya bakmaya çalıştık, tüm bu curcunanın sonunda bir de baktım;avucumda benim de kına kızılı bir kalp vardı...





9 Temmuz 2011 Cumartesi

745

(08 TEMMUZ CUMA)

Bugün baştan sona bir kaçamaktı! ;)

744


(07 TEMMUZ PERŞEMBE)

Açık havada konser anıları:

Rahatsızlığıyla ün salmış ve kirli oturaklarda çıplak sırtımıza ve bacaklarımıza yapışan beyaz tozlara, arka çaprazımızda oturmakta olan kıro orta yaş üstü çiftin jazz melodilerini taklit etmeye çalışırken attıkları manasız kahkahalarına, sürekli yanımızdan geçen eli tostlu büfe müşterileri ve yerlerinde duramayan genç konser dinleyicilerine, dışarıdan gelen ezan yahut Türkçe pop şarkılara(Erkekler ağlamaz) .... ... rağmen-açık havada Miles'ın ruhuna değen müzik gecesi güzeldi...

Ölümünün 20. yılı vesilesiyle bir "Tribute to Miles" turnesi fikrini getiren Marcus Miller, "Bunun için dahilere ihtiyacım vardı" diye anlatmaya başlıyor; "Birinci dahiyi aradım: Herbie Hancock! Ona bir Miles'ı anma konseri yapmak isteyip istemediğini sordum, elbette dedi. Fikrini değiştirmesin diye hemen telefonu kapadım." Kahkahalar, alkışlar... "Sonra ikinci dahiyi aradım: Wayne Shorter!" Yeniden alkışlar...

Marcus Miller, bas gitar, bas klarnet ve kontrbas çaldığı konserde, Miles Davis'i "geriye bakarak" anmanın mümkün olamayacağını, ancak "ileri bakarak" anılabileceğini söylüyor. Miles'ın çocukluğunun nasıl geçmiş olabileceğini düşünerek hazırladıkları bölüm eğlenceli, çocuksu, oyuncu tınılarıyla konsere heyecan katıyor.

Sonunda uzun bir bisle veda ediyorlar ve seyirci tempo tutup alkışlarla eşlik ettiği bir jazz konserinden hayranlıkla ayrılıyor. Miller, arkadaşlarını anons ettikten sonra seyirciyi de gruptan bir eleman gibi sayarak bizi işaret ediyor ve "Siz!" diyor, sonra da elini yukarı kaldırıp "Miles!"...



6 Temmuz 2011 Çarşamba

743

Üzerimden yük kalktığını hissettim ve bunu akşamüstü frambuazlı dondurmayla kutladım...

4 Temmuz 2011 Pazartesi

741

Bu akşam Bay Bıyıklı'nın ağzından pespek pespek* konuşasım var!:

"(...)İnanma gereksinimi, herhangi bir koşulsuz Evet ve Hayır gereksinimi,(...) bir zayıflık gereksinimidir. İnançlı insan, her türden "inanan" zorunlu olarak bağımlı insandır.-Kendini amaç olarak koyamayan, genel olarak kendi kendine harekete amaç koyamayan biri, "inanan" kendine ait değildir. O ancak araç. olabilir, onun kullanılması gerekir, kendisini kullanacak birisini gerekser. Onun içgüdüsü bir kendiliksizleşme ahlakına en büyük onuru tanır, her şey onu bu ahlaka bağlar, (...) Her inancın kendisi bir kendiliksizleşme, bir bir kendine yabancılaşma ifadesidir..."**



*pespek pespek diye bir deyim yok aslında, ama olabilir de...
**F.W.Nietzsche'nin(Niçe değil, Nietsche de değil)"Anti-Christ"ından alıntıdır.

3 Temmuz 2011 Pazar

740

Yazasım gelmiyor...
Adı konulamayan, tuhaf bir huzursuzluk...

2 Temmuz 2011 Cumartesi

739

Minibüste 2 dk. arkamı döndüm-çantasının takıldığını bahane eden manyak kadının teki sevgilimi kaçırmaya çalıştı!

Dünyanın en çekici adamıyla çıkmak başından beri aptalca bir fikirdi, biliyorum...!

738

(01 TEMMUZ CUMA)

Uzun Yolculuk:

Bayrampaşa triko atölyelerinden servis aracıyla Güneşli tekstil firmalarına, oradan hoop Edirnekapı'ya, durakları tek tek saya saya metrobüs ile Zincirlikuyu ve ardından Söğütlüçeşme'ye vardıktan sonra bir mavi minibüs ile Ethem Efendi durağında inip aşağı 10 dk.lık yürüyüşün ardından, taksiyle Caddebostan sahiline ve burada geçirilen 2 saati takiben Bağdat caddesine yürüyüp oradan bir sarı dolmuşa binip Taksim meydanında, İstiklal'den aşağı Tünel meydanına indiğim uzun bir yolculuktu bugün...