31 Ağustos 2019 Cumartesi

3720

(30 AĞUSTOS CUMA)

Yavaş yavaş ritmini buluyor hayat, hayatımız...
Bugün hala tam iyileşmese de, daha iyi hissediyor ve benimle pazar alışverişine bile geldi.
Hava artık son bahara dönerken son sıcak öğleden sonraları yaşıyoruz. Ağustos sonu gibi bereketli mevsim var mı? Mısır, üzüm, incir, ceviz, domates... Her şeyin en olgunu lezzetlisi sanki bu hasat zamanında.
Evimizi kışlık hazırlayacağımız sebzelerle, taze meyvelerle doldurduk bugün. Öğleden sonra biraz daha çalışmaya devam ettim; sosyal medya stratejilerine yoğunlaşmak hoşuma gitti açıkçası. Yapmam gereken tonla iş olması beni geriyor olsa da-bu işe ısındım gibi.
Akşama doğru koruda çay içmeye gittik, kedileri besledik. Sonrasında evde keyfimizi yerine getiren komik bir film izledik.
Başak yeni ayında arınma ritüelimizi de yaptık, adaçayı ile evi tütsüledik. Harika bir son bahar olsun!

29 Ağustos 2019 Perşembe

3719

Hayat ne enteresan; daha dün akşam iyiyken bu sabaha berbat uyanabiliyor insan.
Her şey anlık aslında, hayat anlardan ibaret ve biz unutuyoruz bunu.

Gece boyu hastalanmış, fark edememişim; sabaha kadar kıvranmış. Uyanır uyanmaz hastaneye gittik, modern zamanların özel hastanelerinde göstermelik bir ilgi alaka var. Neyse doktor muayenesi, kan tahlili, serum filan derken 2 saati o küçük soğuk odada geçirdik. Benim için de biraz refakat provası olmuş oldu, sıkıcı ve gergin bekleyişler...

Bu kadar basit bir rahatsızlık dahi nasıl etkiliyor insanı, ne kadar bozuluyor rutinimiz sağlık sekteye uğrayınca. Bence antibiyotik gereksiz, daha ziyade neyi içine sindiremediğini düşünmeli hasta. Neyi bir türlü kabullenemediğini sormalı kendine ve cevaplarını bulana kadar dinlemeli. Belki bu Başak yeni ayı bir uyanma vesilesi olur onun için; umudum bu yönde.

Günün geri kalanı zorladım kendimi işlere bakmak için, hatta moralim düzelsin diye bir çift ayakkabı bile aldım-hem de kırmızı! Her şey ve herkes benden çok şey bekliyor bu aralar- nasıl yetişeceğimi bilmiyorum, nasıl rahatlayacağımı da...

28 Ağustos 2019 Çarşamba

3718

"Pluto benim gezegenim!"
diyerek başlayan beklenmedik sohbet, yine iki düzgün laf edemeden sürdü gitti...
Sahi yahu- neden biz seninle doğru düzgün konuşamıyoruz, iki normal insan gibi acaba?

Daha geçenlerde önünden geçmiştim özlediğim o ara sokak barının, amma tesadüf!
O kapı önü cuma sohbetlerimizde ne konuşurduk biz, hatırlıyor musun hiç?
Belki hiçbir şey belki her şey... Çok isterim şimdi bu akşam, o barın kapı önünde karşılaşmayı...

3717

(27 AĞUSTOS SALI)

Bazı sabahlar sadece sürpriz bir mesaj yeter günü güzelleştirmeye... Ne zavallıcadır bu, ne de gereğinden fazla. Aslında kabullenemeyeceğimiz kadar mühim ve kıymetli bir detaydır ömrümüzde.


3716

(26 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Çölde Çay filmi kaldığımız yerden, pazartesi rutini kaldığı yerden, haftalık işlere yetişmeye çalışmaca kaldığım yerden devam...
Bu haftanın gündemi annemin ameliyatı, sürekli bunu konuşup duruyoruz ve şimdiden sıkıldım.
Bir türlü rayına oturmadı hayatım nedense bu yaz; tatiller, işler, terapi, annemin rahatsızlığı derken...
Eylül ayında yapmak istediğim öyle çok şey var ki; hem kendime dair hem de işimle ilgili, ayrıca ev düzeni ve dolap detoksuna vakit ayırmak gibi planlarım var.

26 Ağustos 2019 Pazartesi

3715

(25 AĞUSTOS PAZAR)

Bugün Emirli'ye gitmekten vazgeçtik, uzun zamandır ertelediğim maillere cevap yazmak istiyorum artık. Bir iş teklifi ve bir yarışma davetiyesi gelmişti, bir de eğitim vardı aklımda kalan. Tatilde gelenlere ancak geri dönebiliyorum, yarışa enteresan ve heyecan verici. prestijli bir şeye benziyor. İtalya'da galası yapılacak baharda, anlamak zor da gelse ilk kaydımı yaptım. Bakalım hangi tasarımımla nasıl başvuracağım, umarım becerebilirim.
Piyanomu çalıp yogamı yaptıktan sonra akşamüstü yürüyüş yapalım dedik. Hem caddeye inip kahve içmek, hem kedileri beslemek için yine binlerce adım attık. Böyle böyle kilo verip forma gireceğiz umuyorum, çaba sarf ediyoruz çünkü. Tabi profiterol yemezsek daha iyi olacak!
Akşam yorgun eve döndük, Çölde çay filmini açtık. Terapistim ödev vermişti, aslında manzaraları hoşuma gitti ve seyahat edesim geldi ama, çok da anlam veremedim diyebilirim. Filmin mesajını tam alamadım sanki, kalan yarısını yarın bitireceğiz.

3714

(24 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Dün geç yatmıştım, haftanın yorgunluğu da eklenince bugün öğlene doğru uyandım. İyice dinlenmişim, yogayı erteleyip kahvaltı hazırladık. Balkonda kedili ve nostaljik dizili kahvaltılarımızı seviyorum. Şaşıfelek çıkmazında Cesur, Aysel bize eşlik ediyorlar bu aralar, Bizimkiler'den sonra...
Uzunca bir aradan sonra biraz piyano çaldım, azıcık ev işleri ile ilgilendikten sonra yogamı yapıp banyoya girdim. Yaz sonu en bunaltıcı sıcaklar geldi bu hafta.
Akşamüstü bir anda Beyoğlu'na sinemaya gitmeye karar verdik; aniden yapılan planlara bayılırım! Epeydir aklımda olan Ritüel filmini Pera Sineması'nda seyredeceğiz. Çok uzun ve arasız bir gösterim, yine de sıkmadan ilgiyle izliyorum. Benim için enteresan bir konu ve hoş bir atmosfer, heyecan verici buldum. İçinde pek çok metafor barındıran bir filmdi; pagan ritüelleri, yaşam döngüsü, kurban kavramı... Herkesin güldüğü sahnelerin aslında şu anki dini pratiklerden fazla bir farkı yok.
Çıkışta üstümdeki ağırlığı atmak için İnci'de profiterol yedik, iyi de bahanemiz oldu.
Yıllardır hiç değişmeyen tadı, asla rahatsız etmeyen çikolatasıyla muhteşemdi yine. Beyoğlu'nda yürümek çok farklı bir histi; Araplar tarafından işgal edilmiş ana cadde ve restore edildikten sonra ruhunu kaybeden tarihi binalar arasında iç burkan bir yolculuk yaptık. Artık Araf'ın da, Nar'ın da yerlerinde olmayışı beni üzdü. En güzel yıllarımın en tatlı anıları bu mekanlarda geçmişti...
Hala duran bir kaç dükkan dışında fazlaca bir cazibesi kalmamış, olsun yine de bir gün yeniden canlanacağını ve eski günlerine döneceğini biliyorum.


24 Ağustos 2019 Cumartesi

3713

(23 AĞUSTOS CUMA)

Tatil dönüşü ev işleri, veteriner, ayakkabı siparişleri derken ancak bugün kendime vakit ayırabildim. Doğru düzgün uyuyup dinlenemedim ve hiç piyanomu çalamadım bu hafta. Cumayı kendime ayırmaya hakkım var sanırım...
Sabah yogası ve kahvaltının ardından bir gönderiyi teslim edip, annemle caddeye indim. Hem yürüyüş yapmış hem sohbet etmiş olduk, zira ameliyat olması gündemde. Biraz gerilsek de umarım sağlığına kavuşur ve kısa zamanda iyileşir, bunu da atlatmış oluruz...
Biraz vitrin baktık, birlikte yemek yedik. Hava tekrar ısındı ve fazlasıyla nem bastı, bunaltıcı bir gün. Kendime bir ipek gömlek almak istiyordum geçen seneden beri, bugüne kısmetmiş. Sonbaharın yaklaşıyor olması hissi her zaman garip bir şekilde heveslendirir beni...
Akşam Sabancı Müzesi bahçesinde piyano resitali biletimiz var, yemekten sonra hazırlanıp çıkıyoruz. Hava kararmaya doğru boğaz esintisi, bulutlu hava mest ediyor beni.
Lifschitz asosyal yetenekli bir adam; seyirciye ara sıra emaneten selam verip çalıyor çatır çatır. Her gün yogaya vakit ayırdığım gibi, piyanoma da vakit ayırabilsem ne güzel olur...

3712

(22 AĞUSTOS PERŞEMBE)

"Şimdi sen, uzattığın eli tutmayan ele mi dargınsın,
yoksa tutmayacak bir ele el uzattığın için
kendine mi kızgınsın?"

22 Ağustos 2019 Perşembe

3711

(21 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Erkenden kedilerim tarafından uyandırıldığım bir güne merhaba, öce sabahın körüde Latte geldi gitti rahat durmadı, ardında Karamel kedini sevdirmeye yatağa çıktı, bir yadan Bücürto miyavlamaya başlayınca artık kalktım.
Hepsini sırayla gazını aldıktan sonra Bücürcaımla kahvaltı ettik; birazcık yumurta ve peynir yedi.
Bu arada saat 7:30 oldu ve ben yogaya başladım, bitirip duşumu aldıktan sonra mutfağa su içmeye girdiğimde bir de ne göreyim-balkon camı ardına kadar açık, kedilerin 3ü orada yatıyor bir tek Karamel kızım yok. Hemen refleks olarak evde Karamel'i aramaya başladım, kanepelerin altına ve dolapların üstüne baktım, adını seslendim, yaş mama açtım-yok!
Sinirlerim gerildi bir anda, düşmüş olmasın diye paniklemeye başladım, bir yandan aramayı sürdürdüm. Dolapları açıp içlerine baktım, barbekünün bacasına bile baktım-yok yok yok!
Delirmek üzere balkondan aşağı baktım, orada yatan beyaz bir kedi görmek en büyük kabusumdu, ama hiçbir şey görmedim. Evde duramayıp aşağı indim bir avazda, ellerim ayaklarım titreyerek arabaların altlarına, çalıların diplerine baktım. Yok.
"Sen akıllı kızsın, atlamazsın aşağı, haydi çık ortaya..." diye diye aranmaya devam ettim evde, ne yaparım çıkmazsa diye düşünürken ve artık tükenmişken nasıl olduysa bir anda ortaya çıktı. Rahatladım tabi ama ömrümde ömür gitti. Yerde ölüsünü aramak korkunçtu.
Bir müddet kendime gelemedim, kahvaltımı zor yedim. Neyse zamanla sakinleştim ve işlere koyuldum. Hava mis gibi; en sevdiğim seri yağmurlu sonbahar havası, erkenden de kalkınca eskizlerimi bitirdim.
Öğlen dışarı çıkıp dükkana uğradım, ev için alışveriş yapıp terapiye gittim. Terapide önce tatilden bahsettik ve ben her şey yolunda giderken bile içimdeki boşluk hissini anlattım. Hani bazı geceler yatağa girmemi engelleyen, o bir şeyler tam olmadı duygusunu, o eksiklik hissini...
İçimdeki huzursuzluk veren bu eksiklikten kurtulmak için bazı geceler şiir okuyup çoğunlukla piyano çaldığımı, belki de bunun beni yaratıcılığa sürüklediğini söyledim.
Oradan girip çocukluğumdan çıktık ve kaçınılmaz olarak mevzu babama geldi. Dedemin bir gün beni ağlarken gördüğünde, neden ağladığımı sorduğunu ve benim parmağımı sıkıştırdım yalanını uydurduğumu anlattım. Dedem "Ben senin neden ağladığını biliyorum." demişti, hiç unutamam bu anımı. O andan beri ben hep dememle birbirimize benzediğimize inandım. O beni anlar, çünkü o da benim gibi, dedim hep...
Günün geri kalanında annemle mahallenin ekşi maya fırınında çay içtik, biraz yapmak istediğimiz projelerden bahsettik. Onu son zamanlarda kötü görüyorum ve moralim bozuluyor bu haline. Hem bel rahatsızlığı hem biraz vazgeçmişlik hali beni endişelendiriyordu, bugünden itibaren daha iyiye gidiyor. Anneme daha çok vakit ayırmak istiyorum, umarım birlikte keyifli bir şeyler yapmaya fırsatımız olur daha...
Akşam yemekten sonra veterinere gittik, Bücürto'nun alçısını çıkarttırmaya. Tabi ki öncesinde 1 saatten fazla bekledik, bu sırada mahallenin kedilerini doyurduk. Alçının çıkartılması bu kadar mı zorlu bir işmiş doğrusu şaştım kaldım. Hayvancağızın etinden et koparırlarmış gibi bas bas bağırması, alçının bacağa yapışmış gibi çıkmaması, veteriner alçıyı keserken acaba bacağını mı kesti diye endişelenmem, hatta bu kadar bağırdığına göre yanlışlıkla alçıyı sökerken bacak tekrar mı kırıldı yoksa diye strese girmem derken sonunda bayılacak gibi oldum. Gözlerim karardı midem ağzıma geldi odadan çıktım, travmatik bir deneyimdi.
Bücürto sonrasında tüm gücü tükenmiş vaziyette saldı kendini kaldı, başını kaldıramadı 1-2 saat daha. O kadar endişelendim ki; onu hiç bu kadar kötü görmediğim için çok korktum. Veterinerin pis kokulu basık havalı ortamında gergin bekleyiş sürdükçe iyice fena olduk ve sonunda eve döndük. Neyse ki eve gelir gelmez biraz kendine geldi, su içti, sanırım zamanla iyileşecek. Umarım bir daha başına hiçbir kötü şey gelmez.

21 Ağustos 2019 Çarşamba

3710

(20 AĞUSTOS SALI)

İkinci gün yine birincinin aynısı; birikmiş işleri halletmeye çalışarak geçti.
Oradan oraya koşturmaca, bankaları aramaca, siparişleri düzenlemece...


19 Ağustos 2019 Pazartesi

3709

Hala yorgunluğumu atamamış olsam da, sabah erkenden uyanıp yogamı yaptım. otel odasının sıkışık yerinde zor gelen hareketleri bu kez daha rahat yaptım, yine de esneme pozlarında yeterince iyi olmadığımı fark ettim. Sanırım zamanla olacak hepsi, esneklik kazanmak kolay değil.
Kendime sağlıklı ve güzel bir kahvaltı hazırladım, balkonda kahvaltı ettiğim sabah rutinime geri döndüm. Ardından pazar alışverişine çıktık annemle, buzdolabı bomboştu ve almak istediğim bir çok şey vardı. Taze yeşillikler ve yaz sonunun lezzetli meyveleri ile mutfağımızı doldurduktan sonra evde bir kahve molası verdik. Muhasebeciye götürmem gereken evrakları düzenlemek biraz vaktimi aldı ve Kadıköy'e gidip geldikten sonra epeyce enerjim düşmüştü artık.
İlk iş gününden birikmiş tüm işleri halledemeyişim normal aslında, bu hafta ancak her şey düzene girecek sanıyorum.

3708

(18 AĞUSTOS PAZAR)

Gece tabi ki rahat uyuyamadık; zira kedilerimiz bizi çok özlemiş...
Sırayla gelip kendilerini sevdirdiler, bizi sevdiler ve üzerimize yatıp değişik pozisyonlarda uyumak istediler. Sabaha karşı da zaten Bücürto uyandırdı, mecbur onu da kafesinden alıp sevmek zorunda kaldık.
Kahvaltıdan sonra işler bizi bekliyordu; evin hali berbat durumdaydı. Süpürdük, sildik, örtüleri silkeledik, kedi kumlarını temizledik, tatilden getirdiğimiz kirli çamaşırları yıkadık, bavulları boşalttık derken akşamüstü oldu.
Annemle bir kahve içmeye çıktık, biraz sohbet ettim hem kadıncağız da uzun süre yalnız kaldı.
Akşama yorgunluğumuzu bir İspanyol filmi izleyerek attık.

3707

(17 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Sabah erken uyanıp denize girmek niyetindeyiz; şehre dönmeden önce son Akdeniz!
Sabah sabah soğuk suya girince dirildiğimizi hissettim, caretta ile karşılaşınca hem tırstık hem güldük.
kahvaltıdan sonra toparlanıp bavulları hazırladık ve öğlen otelden ayrıldık. Kaş otogarda biraz araba bekleyince azıcık gerildik, portakal suyu ve kedi iyi geldi.
Yollar kıvrıla kıvrıla uzanırken kendimize simit ve zeytin ezmeli kuru domatesli sosla ara öğün yaptık. Çantalarımız fazla olunca biraz bunaldık, yine de hava alanına tam vaktinde varmayı başardık. Neyse ki kontrollerde sıra yoktu ve uçağımız rötarsız kalktı, tertemiz İstanbul'a vardık. Yağmurlu sonbahar bizi karşıladı, bavulları beklerken biraz sıkıldık. Sonunda 10 saatlik yoldan eve vardığımızda Bücürto ile hasret gidermek paha biçilmez bir rahatlama hissiydi...

3706

(16 AĞUSTOS CUMA)

Son tatil günümüzde karavan hayali kuruyoruz; istediğimiz yere çekip geceleyebileceğimiz, kendi yemeğimizi pişirip kendimize yeteceğimiz, sessiz sakin bir koy bulup yüzeceğimiz bir tatil planı hayal ediyoruz...
Umarım ileride çok daha güzel bir hayatımız olacak, bu seneki tatil planımız biraz son dakikada değişmek zorunda kaldı ve tam istediğimiz şekilde olmadı. Yine de keyifliydi, Kaş bitmiş desek de, deniz bitmemiş-neyse ki-
Akvaryum gibi serin mavi sularda balık sürüleri arasına daldığım Akdeniz, ne güzel memleketsin!
Sahilden döndükten sonra bu akşamüstü yine Oburus Momus'a oturduk. Sangria istedik, böğürtlen frambuazla birlikte geldi. En sevdiğimiz başlangıç olan patlıcan ile ilk kez denediğim yaban mantarlı kremalı makarna seçtim bu kez. Sanırım yıllardır bu tarz makarna yememiştim, biraz ağır gelse de çok güzeldi.
Bu tatilde zorlanarak da olsa Einstein ve Stephan Hawking kitaplarını bitirdim.

3705

(15 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Yeniden Büyük Çakıl plajına geri dönüyoruz, çam gölgesi altındaki yerimize uzanıyoruz. Yavru kediler ve yaramaz köpeklerle, en keyifli yer burası.
Normalde ilk iş günü olduğundan biraz gönderilerle uğraşmak zorunda kalıyorum bugün, yine bir sıkıntılı durum söz konusu. Önce gümrükte takılan ardından adresi yetersiz bulunan Almanya gönderisi için birkaç telefon açıp biraz endişeleniyorum. Neyse ki fazlaca kafamı takmıyorum artık.
Çarşıda deri bileklik bakıyoruz, anneme de doğal taşlı incili zarif bir kolye seçiyorum. Her tarafı dolaştıktan sonra rezerve masalar arasında bocalayıp yeni açılmış bir meyhaneye oturuyoruz. Buranın spesiyali olan safran soslu karides ve kalamar tava söylüyoruz. Kalamarın sosu farklı ve çok güzel, ama karides efsane! Buz gibi beyaz şarabın yanında harika gidiyor.
Hafif akşam yemeğinden sonra biraz yürüyüş yapıp, Kaş'ın imza mekanı Hideaway bara oturuyoruz. Gizli bahçe gibi bir avluya kurulmuş bu barın müzikleri her zaman güzel, kokteylleri hep kaliteli. Yavuz Çetin'in ölüm yıldönümünü anarak apple martinimi yudumluyorum.

3704

(14 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Bugün kahvaltıdan sonra biraz market alışverişi yapıp yola çıkıyoruz, Kaputaş'ta yüzmeyi istiyoruz. Fakat yaklaştıkça park etmiş arabaları görünce anlıyoruz ne kadar kalabalık olduğunu, zaten genel olarak şimdiye kadarki en dolu halinde Kaş. Haliyle Kaputaş da fazlasıyla kalabalık, en popüler plaj burası ne de olsa. Aslında benim en sevdiğim yer değildir, denizi dalgalı ve plajı kalabalık olduğundan tercih etmem normalde. Hava yine aşırı nemli ve basık, hem kapalı hem sıcak...
Denizde biraz açıldıktan sonra insan selinden uzakta daha iyi hissediyoruz, ama plajda herkesin konuşmasını duymak ve çakıllarda rahatsız oturmak hoşuma gitmiyor. Fazla kalmayıp akşamüstü dönüşe geçiyoruz; Budist tapınağı merdivenleri gibi çile merdivenlerini tırmanırken nefesim kesiliyor. Tatil değil sanki işkence, bu kadar zorlayıcı olmamalı diye düşünüyorum.
Sanıyorum bir daha sezonda Kaputaş'a gelmem, diyorum merkeze dönerken.
Akşam dolu olsalar da, çok sevdiğimiz vejeteryan restoranında akşamüstü yemeğe oturuyoruz. Parmesanlı patlıcan, Oburus kase ve falafel söylüyoruz, hepsi nefis. Bu sağlıklı ve lezzetli kaseler gerçekten hoşuma gidiyor.
Sonrasında otel odamızda Dark izliyoruz, adeta yemeklere ilaç katılmış gibi uyuya kalıyoruz. Saati kursak da uyanamıyoruz, kendime şaşıyorum doğrusu. Nasıl yorgun düşmüşsem artık, gece yarısı ancak uyanıp balkonda bira içerek dolunaya bakıyoruz...

18 Ağustos 2019 Pazar

3703

(13 AĞUSTOS SALI)

Sabah yogamı bu kez balkonda deniyorum; en azından havadar ama tabi yine demirlere ayağımı çarpma riski var. Yine de tamamladığım için gurur duyuyorum kendimle, sonrasında kahvaltı terasta.
Normalde daha sempatik ve saygılı bulduğum otel işletmecileri bu kez bize biraz daha alakası az gibi geliyorlar. Açıkçası duşun tavanının akması ve kahvaltıda omlet yapamıyoruz denmesi pek hoşumuza gitmedi, sanırım bir dahaki sefere burada kalmayı tercih etmem.
Zor memnun olan biri gibi görünmek istemem ama; aşırı sıcak ve çok fazlasıyla kalabalık gerçekten. Puslu basıl ve nemli, tam bir Vietnam havası var Kaş'ta. Şimdiye dek görmediğim kadar çok araba var yollarda ve hatta trafik oluşmuş. Normalde buranın kemikleşmiş yabancı turist, genç ve sofistike kitlesinin yanında bu sene ilk defa alakasız tipler görüyorum. Gelenlere göre de mekanlar ayar düşürmüş; ilk kez eskiden çok sevdiğim barda Türkçe pop çaldığını duydum.
İlk gün yüzerken carettaya denk gelmiştik, bugün de kalamar gördüm tam oldu. İşte bu denizin güzelliği, doğasının bakirliği bizi buraya çeken şey. Hala bozulmadan kalan...
Sahilde Einstein okumaya konsantre olmak kolay değil bu arada, hele ki aşırı tatlı uyuyan ve oynayan yavru kediler varken.
Akşam yemeğini yine herhangi bir yerde yedikten sonra amfi tiyatroya geçiyoruz, şampanyamızı açıp yıldızlara bakarak Can Yücel'den şiirler okuyoruz. Buna bayılıyorum işte!
Odaya dönerken Elmalı'da bir çiftlikte yapılan keçi sütlü muhteşem dondurmadan alıp, yatakta Dark'ın yeni bölümlerini seyrediyoruz.

3702

(12 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Yoga ateş elementi 21 gün programına bu sabah son derece zor koşullarda daracık otel odasında başlıyorum. Bu seferki başlangıçtan orta seviyeye geçiş aşamasında epey zorluyor beni, özellikle de bu dar alanda ve bu hassas tırnakla. Evet, çünkü yine ayağımı sandalyeye vurdum ve tırnağım düştü düşecek! Sağ ayak baş parmağımı sakınmaktan rahata sıçrayamıyorum, yine de yapmış olduğum için kendimle gurur duyarak kahvaltıya çıkıyorum.
Bu tatilimiz fiziksel zorlamalarla geçiyor; sürekli sıcağın altında yürüyoruz, yokuşları tırmanıyor, nefesim kesilene kadar yüzüyor veya yogada esneme kapasitemi zorluyorum. Burada 1 ay kalsak sanırım iyi zayıflarım. Bu arada, döndükten sonra doğum günüme kadar 3 ay boyunca sağlıklı yaşamın dibine vurmak niyetindeyim. Yani cidden hiç ekmek vs. yemeden, her gün yoga ve egzersizleri ihmal etmeden ve her akşam yürüyerek metabolizmamı tamamen sarsmak istiyorum. Bazı şeyler değişmez, ben yapamam demeden, azimle inançla ve kararlılıkla devam etmek...
Büyük çakıl plajındaki garsonlarla arkadaş olduk bile, hepsi de güzel insanlar ve hayvanları besliyorlar. Burada çamların gölgesinde kitap okumak keyifli, sabah kahvemizi içip akvaryum gibi denize girmek, balıklara bakarak yüzmek gibisi yok...
Akşam için bir yerde yer ayırtmadık; zaten her yer de dolu. Ayrıca bu kadar da büyütecek bir şey yok bence; restoranlar üç aşağı beş yukarı aynı ve şaşırtmıyor beni artık. Fazla para harcayıp fazla yemenin de anlamı yok sanki, akşam yemeğini geçiştirmek daha cazip benim için artık.
Amfi tiyatroya yürüyoruz sonra, ama salak sarhoş gençlerle dolu ve millet içtiği biranın kutusunu etrafa atmış utanmadan. Ben mi yaşlanıyorum yoksa gerçekten insanlar mı aptallaşıyor gitgide?

12 Ağustos 2019 Pazartesi

3701

(11 Ağustos Pazar)

Bayram tarifesini pek sevmedim; Kaş fazla kalabalık ve hem daha fazla ödeyip hem çok da iyi hizmet alamıyorsun pek çok yerde.
Sabah güzelce dinlenmiş uyanıp kahvaltıya çıktık, buranın tüm otellerinde aynı kahvaltı sunuluyor. Çeşit bol ama çok da kaliteli ürünler yok, nedense ekmek seçeneği az ve sağlıklı bir şeyler yok gibi... Beklentiyi yüksek tutmazsak her şeyden memnun olabiliriz yine de, küçücük odada yoga bile yaptım mesela. Beachlerden birindeyer bulup denize giriyoruz, fakat sonra öğrendiğimize göre artık usül değişmiş burada. Otel müşterisi dışında kişi başı yüksek bir ücret isteniyor, kalktık Büyük Çakıl'a gitmeye karar verdik. Öğleden sonra insafsız bir sıcak vardı ve moraller biraz bozuldu, yine de Büyük Çakıl'da yer bulabildigimize sevindik. Günün kalanını burada keyifli geçirdik; birşeyler yedik, yüzdük, kitap okuduk, yavru kedileri sevdik...
Akşam yemeğine fazla vaktimiz kalmamıştı odaya döndüğümüzde, bir balıkçıdan yer ayırtmıştık. Ahtapot ızgara ve tereyağında karides söyledik, 2 de meze yeter bize... Nedense rakıyı midem pek istemiyor son zamanlarda, az içebiliyorum. Meydan ve liman epeyce kalabalık, geçen sene sevdiğimiz Yunan tavernası konseptli meyhane abartılı büyümüş ve full dolu. Bu kadar büyük restoranlar beni mutlu etmiyor, anne kızların işlettiği başka bir meyhane de büyük bir yere geçmiş ama bence ruhunu kaybetmiş... Turistler var yine, yerlisi yabancısı, genci yaşlısı dolmuş. Dönüşte limonlu sakızlı dondurmayı çok beğendik. Kaş benim için sezon açılmadan veya sonbaharda çok daha güzel...

11 Ağustos 2019 Pazar

3700

(10 Ağustos Cumartesi)

Tatile çıkarken ilk kez böyle karanlıkta hissediyorum kendimi. Yine de iyi geleceğini düşünüyorum bana, bize. Sabaha karşı uyanıp yollara düşüyoruz, bayram trafiği erkenden başlamış.  Hava alanı beklediğimiz kadar da kalabalık değil, uçak rötarsız kalkıyor. Antalya çok sıcak, Kaş'a varmak her zamanki gibi uzun sürüyor. Ama sonunda odaya yerleşip denize atınca kendimizi, her şeye değiyor.
Akşam yemeğini geçiştirip DeJavu'da birer bira içiyoruz. Odada Ata Demirer'in filmini seyredip gülüyoruz...

9 Ağustos 2019 Cuma

3699

Boğuluyorum... Boğuluyorum...
Çıkamadığım, çırpındıkça battığım bir bataklıkta gibiyim.
Tekrar aynı kuyuya düştüğümde kendi kendime "İşte Rana, bu senin karanlığın. Kimseden medet umma, kendin çık buradan... Haydi bakalım kendi karanlığında tek başınasın." diyorum.
Tek başıma debelenip duruyorum, çıkamıyorum.
Başıma gelen tüm hastalıklar, kazalar, aksilikler, hayatımın tıkanıp kalmış hali hep bu yüzden.
Bu kadar berbat hissederken ve hep karanlık düşünürken, iyi bir şeyin başıma gelmesi zaten mümkün değil, biliyorum.
Nefes alamıyorum. Ne yapsam doğru düzgün nefes alamıyorum...
Gece yarısı uyanınca nefesim kesiliyor, uyuyamıyorum. Sabahları bezgin ve tükenmiş halde uyanıyorum. Acı çekiyorum, kimse bilmiyor... Kimse duymuyor...
Daha iyi hissettiğim günler 3ü geçmiyor, sonra tekrar aynı uçurum... Yine düşüyorum ve düştüğüm yerde yalnızım.
Benimle birlikte bir şarkıyı dinlerken duygulanacak birini yanımda isterdim, benle bir şiiri okurken içlenecek birini... Paylaşabileceğim birini, hissedebilen birini, tutunabileceğim birini...
Ama öyle biri yok, hiç olmayacak, boş bir yalan bu, zavallı bir kandırmaca.
Kimseyle konuşamıyorum, konuşsam anlamazlar, dinleseler bile bambaşka şeyler söylerler, bana karşı çıkarlar ve sonunda illa ki onlar haklı çıkarlar.
Dünya üzerinde tek bir kişi bile beni tanısa, anlasa yeterdi oysa. Tek bir kişi varlığımın değerinin kanıtı olabilirdi. Ama bunu beklemek için halim bile yok artık, yorgunum.
Sadece bitsin istiyorum, bu hayattaki günlerim bitsin...

8 Ağustos 2019 Perşembe

3698

Arzunun olmazsa olmazı; hayal gücü, merak, keşif, bilinmezlik, risk, heyecan...
Bunca tahmin edilebilirlik, güven, sorumluluk ve rutin arasında nasıl hayatta kalacaklar?
Son yüz yılın sorusu.

7 Ağustos 2019 Çarşamba

3697

Terapide hep amcamdan, kuzenlerimden bahsettim bu sefer. Çocukken babamı kaybettiğimde nasıl koptuğumuzdan, bir süre sonra görüşmeye başlamamızdan, ileriki yıllarda bir sıcak bir soğuk devam eden ilişkimizden konuştum. Babalarından nefret eden ve babaannemizi de hor gören kuzenlerimden mesafeli duruşumu, onlar tarafından kabullenilmeyişimi anlattım. Her şeye rağmen amcamdan nefret edemeyişimi, babamdan kalan bir parça olduğu için yine de ona saygılı olduğumu söyledim.
Belki, dedim Eylül ayında onları bir daha arayacak gücü bulurum kendimde...

Annemin hatalı davranışlarına mazeret uydurmaya çalıştığımı söylediğinde rahatsız olmadım hiç, annem olduğu için hep haklıydı benim gözümde. Onun eleştirilerinin zihnimde yankılandığını fark ettim; evimle ilgili, evliliğim ve hayatımla ilgili bulduğu kusurların hepsinin aklımda dönüp dolaştığını...

3696

(06 AĞUSTOS SALI)

Bugün nasıl olduysa iyileşmiş uyandım, epeyce uyumuşum tabi, dünkü yorgunluğun üzerine...
Kendimi daha motive hissediyorum ve tatile gidecek olmanın hevesini duyuyorum.
Her şeyi yapmak, hayatta istediğim sevdiğim her şeyi deneyimlemek, her yeri görmek istiyorum!
Akşamüstü bacağından kırık ameliyatı olan Bücürtomuz veterinerden geldi, evimiz şenlendi. Onu böyle kafeste, bacağı alçıda görmek içimi acıtsa da keyfi yerinde gibi duruyor. Bizi çok özlemiş, sevgiye aç kalmış, hep kendini sevdirmek istiyor. Akşam yemeğine arkadaşımız geldi, sonrasında Bücürto'yu antibiyotik olmaya veterinere götürüp getirdik, aklımda hep o vardı gece, rüyamda da onu gördüm. Tatile giderken onu yeniden veterinere bırakmak fikri beni çok üzüyor.

6 Ağustos 2019 Salı

3695

(05 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Yaz ortasında kör kütük nezle olmuş olmam, tatil öncesi iş yoğunluğunun stresi, tüm enerjimi toplayıp hazırlanıp çıktığımda durup dururken ayakkabımın ayağımda parçalanması, en kıymetli kediciğimizin bacağının kırılması... Hiç biri bu akşam İzmir barok konserine gitmemize engel olamadı.
Tüm yorgunluğuma, tıkalı burnuma, aksiliklere, tükenen enerjime değdi- harika bir atmosferdi! Mis kokulu bahçede boğaza nazır "Dök zülfünü meydana gel..."

5 Ağustos 2019 Pazartesi

3694

(04 AĞUSTOS PAZAR)

Bazı günler her şey aksi gider ya-hiçbir şey istediğin gibi olmaz, işte öyle bir hafta sonu...
Tek istediğim; aşırı yoğun bir haftanın ardından biraz keyif yapmak, güzel bir yerde kahve içip sinemaya gitmekti oysa. Bazen hayat bu kadarcığına bile izin vermiyor!
Bücürto'nun bacağını kırması ve benim yaz ortasındaki hastalığım zaten yetti bu hafta sonumuzu mahvetmeye. Evin içinde yavrucağın bacağı nasıl kırıldı anlamak mümkün değil. Üstelik de kalça kırığı ile aynı bacak, bu kez iyileşip ayağa kalkması daha uzun sürecek.
1 gün boyunca halini anlamayıp veterinere götürmediğimiz için kendimizi suçluyor, 1 gün daha ameliyatını bekleten veterinere sinir oluyoruz. Bücürto için endişeliyim, tam da tatil öncesi, umarım çok yıpranmaz ve çabuk ayağa kalkar...

4 Ağustos 2019 Pazar

3693

(03 AĞUSTOS CUMARTESİ)

"Nasılsın?" diye soranlara şöyle cevap vermek istiyorum: "Gerçeği mi duymak istersin yoksa öylesine mi sordun?"
"Gerçek şu ki; mümkün olduğunca kısa ve acısız şekilde ölüp gitmek istiyorum bu dünyandan, ama öylesine sorduysan-iyiyim."

2 Ağustos 2019 Cuma

3691

(01 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Kendimi bildim bileli duvar boyamayı sevdim, kendime bir oda yaratıp içinde kendim olmayı sevdim aslında. İnsanlardan ziyade hayvanları sevdim ve çoğu zaman yalnız kalmayı seçtim.
Bugün ne istediğimi sordum kendime, ne beklediğimi düşündüm. Elbette benim de zayıflıklarım ve korkularım var, yine de herkesten fazla değil.
Biraz mesafe, biraz zaman ve biraz şefkat tüm sorunları çözer iki insan arasında, haklı bir söz... Ben de biraz geriden bakmak istemiştim, şimdi yeniden yakından bakmak nasıl olacak göreceğiz.

3690

(31 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Hafta son hız devam ederken ben tüm işleri aksatmadan yetiştirmeye çabalıyorum. Bazen kendimi bir süperkadın robotu gibi hissettiğim doğru. Öğlene kadar mutfakta yemek yaparak geçirdikten sonra terapi randevuma yetiştim, çıkışta hemen eve dönüp çalışmaya koyuldum.
Terapide henüz büyük bir aydınlanma anı yaşamadığımı fark ediyorum, normal mi bilmiyorum. Konuşuyoruz işte, konuşup konuşup pek de bir yere varamıyoruz mu ne? Arkadaşlarım sarsılıp çıkıyorlar seanslardan ağlayarak, bense henüz kendimle ilgili büyük bir sırrı keşfetmiş değilim. Ne çocukluğuma dair bilmediğim bir detay öğrendim, ne bambaşka bir bakış açısı edindim. Ama yine de biraz rahatlamış hissediyorum, bu his kalıcı mı, ya da iyi mi emin değilim. Bıraktım mı, vaz mı geçtim, olması gereken buydu diye mi böyle olmayı seçtim, inanın bilmiyorum daha...