31 Ocak 2012 Salı

951

(30 OCAK PAZARTESİ)

Yıl 1927, başrol karakterimiz George Valentin, havalı ve narsist bir film yıldızı, gerçek-dışı yakışıklılık bahşedilmiş, bıyıkları ve kaşları adeta bir çizerin kaleminden çıkmışa benziyor. Saçları düzgün ve kaygan, kaşları hep özenli, Rudolph Valentino'yu andırıyor gibi.

Film başlarken fena halde kendini-seven George sahnede seyirciye selam veriyor, öfkeli rol arkadaşı hanımı tamamıyla görmezden gelerek. Bu galayı takiben, dışarıdaki alkışlayan kalabalığın arasında bir şekilde ona ulaşmayı başaran genç bir kız bulunmaktadır ve bu neşeli şanslı Peppy Miller tarafından yanağından öpülürken fotoğraflanıyor.

Bu Peppy Miller (Bérénice Bejo), yapımcıya kendini fark ettirir ve kendine George'nin yeni filmi A German Affair'de ufak bir rol kazanır. The Artist ile ilgili her şey şimdiye dek hiç görmediğim kadar mükemmele yaklaşıyor: özellikle Valentin'le Peppy'nin biraz dans etmeleri gereken parti sahnesinin arda arda çekimlerini izlediğimiz sahnede. Önce utangaçlar, sonra da çekimi her seferinde kahkahalar boğularak defalarca kere mahvediyorlar. Sonunda sahneden vazgeçiliyor, çünkü gözlerini birbirlerinden alamıyorlar_ o anda aşık oldular.

30lara girerken, ses geliyor Hollywood'a; gelecek budur. Tüm film endüstrisi hemen değişime uğruyor, yeni yüzler aranıyor. Fakat George huysuzluğuyla konuşmaya karşı.

Peppy günden güne yukarı tırmanır ve güzel ve ünlü bir Hollywood yıldızına dönüşürken, George dünde takılı kalmıştır_ sessizliğin sanat olduğuna, sesli filmlerin yalnızca bir geçici eğilim olduğuna inanmaktadır. Hazanavicius iki göze çarpan metafor kullanıyor. Birincisi; George Peppy ile bir binanın merdivenlerinde karşılaşıyor, kendisi aşağı inerken onun yukarı çıktığını görüyor. İkincisi; George kendi filmini çekip yayımlamaya karar verdiğinde, Tears of Love adlı bir orman macerası, film bir bataklığa batmasıyla sona eriyor, onu bekleyen çöküşü haber verircesine.

George birer birer kariyerini, şöhretini, parasını, evini ve karısını kaybediyor. sadık şoförü Clifton dışında kimsenin onunla kalmadığını insanların sokaklarda onu tanımadığını gördükçe asık suratlı ve depresif oluyor. Ünlü Peppy ise onu unutmamış daha- bir açık arttırmada sattırdığı eşyalarının hepsini alıp ileride ona geri vermek üzere bir odada saklıyor. Hatta patronuna şantaj yapacak kadar ileri gidiyor; ya ikisi birlikte oynayacaklar, ya da hiçbiri oynamayacak.

Sonunda George eski evinde çıkan yangından zeki köpeği sayesinde kurtarılıyor. Bir süre Peppy'de dinleniyor ve sonra ikisini yeni bir filme başlamak üzere dans ederken görüyoruz.

Sanat sessizken daha mı saftı? The Artist siyah-beyaz fotoğrafları ve onlardaki sessizliği düşündürüyor. Hafif tarzıyla, narin bir romantik hikaye tasvir etmek veya mucizevi bir gösteri yaratmak için özel efektler ve diyalogların gereksiz olduğunu öne sürüyor. Dijital bir pikseller ve ledler çağına girmeye hazırlanırken Hazanavicius bize geçmişin bir takım öğelerinin korunmayı hak ettiğini hatırlatıyor...

29 Ocak 2012 Pazar

950

Kış ortasında bahar çiçekleri açmış olduğunu görünce sevindiğim bir arkadaşla hafif entellektüel sohbetler:

"Bedri Rahmi-hani şu ressamların şair, şairlerin ressam diye andığı-Rothko’yu bir devrimci addeder; resimden çizgiyi, beneği, figürü zaten toptan ve çoktan, ve işte her ne varsa renkten başka hepsini attığı için. Geriye kalan saf resimdir, resim yalnız renkle yapılır, der.

Bizim bölüm başkanı değerli hocamız Kemal Can da -bir temel eğitim dersinde olmalı sanırım- Dali’nin yaptığı pek de mühim bir şey yok, demeye getirmişti, işte hepinize saatlerdir anlattığım belli kompozisyon kurallarını uyguluyor aslında, ama mesela alışılmışın dışında bir ıstakoz filan kullanarak yapıyor bunu."

Karlı bir gecede yazılmış içime işleyen yazıya müzikal yorum:

"Yağmurlu akşamlarda, tam havanın mavileşme vaktinde Hændel’in Rinaldo operasının en meşhur bölümü; Lascia Ch’io Pianga – herkes kaçışırken göğe bakmak için ayrılan birkaç dakika…

Karlı gecelerde, kornaların susmasıyla şehre sinen sessizliği fark ettiğinde biraz neşelenmek için; Strauss’tan Skaters Waltz…"

949

(28 OCAK CUMARTESİ)



Onlar konuşmadan anlaşabiliyorlardı- biz bütün gece konuştuk ama bir türlü anlaşamadık.

Tek bildiğim; elimi bırakıp gidince, sokak ortasında kalakaldığım, mor geceliğim ve hindistancevizli banyo tuzumla birlikte. Arkandan çocuk gibi ağladım, eve zor attım kendimi ve bağıra bağıra ağladım, çünkü çok çaresiz hissediyordum işte.

Babaannem ölmüştü, benden habersiz ve ben öldüğünü hissedemiyordum bile.
Mezun olmuştum, yıllar sonra, onca çabanın sonucunda ve hiç inanamıyordum buna.

Tek bildiğim; seninle konuşamamak, yanında ağlayamamak, sımsıkı sarılıp yasımı tutamamak sessizleştirmişti beni. Kahvaltıda karşımda otururken gözlerime bakmaman hissizleştirmişti beni.

Sabaha karşı yanımdan kalkıp kanepeye gittin, kavga ettiğimiz gecelerde o kanepe hep ikimizden birini kucaklıyor-seviştiğimiz gecelerde ikimizi birden.

Senden nefret ettiğimi düşündün, ama doğru değildi bu, gözlerinde görünce üzüldüğünü, hemen sevdiğimi hatırlıyorum seni...

27 Ocak 2012 Cuma

948

Anladım, ben yoksam hiçbir şey yok.
Ben çabalamazsam olmayacak-ısrar etmezsem alamayacağım, vazgeçersem yitireceğim şansımı.
Anladım; ben coşkulu olduğum sürece karşımdaki de coşkulu olacak, hayat da hızlı akacak-ben bezginsem hayat da sönükleşecek.
Ancak ben hevesli olursam o kahvaltıya gitmek için, o ayakkabıyı yapmak için, tatile çıkmak ya da dünyanın bir ucundaki bir müzeyi gezmek için...ancak o zaman bir fırsatım olacak.
Ben yapmazsam hiçbir şey olmayacak-anladım.

26 Ocak 2012 Perşembe

947

Kocaman bir kitaplığım olsun isterdim!-Tavana kadar ve bütün bir odayı kaplayan...
İçine bütün kitaplarımı doldurmak isterdim-öyle ki kendime tek kişilik bir dünya yaratayım kitaplar arasında. Bir rafa dizerdim eski Osmanlı şairlerini; Ahmet Hamdiler mesela sıra sıra; Nebi, Nafi, Baki, sonra belki biraz da Orhan Veli... Galip'in divanının yanına koyardım Süreya şiirlerini, ikisi de anlatıyor aşkı kendince. Sait Faik'in Hişt Hişt'ine yaslardım belki Nazım Hikmet'i... Bir raf da tarih için olacak; Osmanlı tarihi cilt cilt, Roma tarihi atlas atlas, sonra Anadolu medeniyetleri, bunların yaşamı, sanatı... Sanat demişken-bir Gobrich duracak baş köşede, sonra Bedri Rahmi'nin resme başlarken kitabı. Felsefe tarihine de bir iki raf ayrılmalı-ilk çağ filozofları kimmiş, kim neyi akıl etmiş, orta çağ nasıl geçmiş ve aydınlanma neyin nesiymiş?... Böyle böyle derken dolduruverirdim odayı. Kocaman bir kitaplığım olsun isterdim!

25 Ocak 2012 Çarşamba

946

Artık "Bakarız!" diyen sevgili istemiyorum!

24 Ocak 2012 Salı

945

Okumam gereken otuza yakın kitap-
İzlemem gereken elliyi geçkin film tespit ettim!

23 Ocak 2012 Pazartesi

944

Cizvitler, Masonlar, Siyonlar, Yahudiler, İtalyanlar, Fransızlar, Cumhuriyetçiler, Devrimciler, Hıristiyanlar, Haşhaşiler, İlluminatolar, tapınak şövalyeleri ve tarih yazan tüm gizli örgütler arasına daldım...

22 Ocak 2012 Pazar

943

Yıldız Parkında Varoluş:

Yıldız parkı yokuşlarını el ele tırmandık: tra la la lala lalalaaaaa...!
Hava soğuk, ama güneşliydi-öpüşmek de insanın içini ısıtır hem!
Melankoli hep vardı, en başından beri, sonuna dek de olacaktı, biliyorduk
Ne de olsa her birimiz ölümü bile bile yaşıyorduk, o halde...?
Yine de yaşamak, her şeye inat, hayat-bezgini olmadan, hevesle yaşamak...!
"Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" diyor çapkın ve hüzünlü Cemal,
İlk okuduğumdan beri aradığımı bulmuş gibiyim bu sözü; hah tam da böyle işte!
Yine de yaşamak, iyi yiyip içmek hiç de boş şey değildir çünkü-
Biz de işte kış sabahı Yıldız parkında bunu yapıyorduk aslında el ele;
İnadına yaşıyorduk, kahvaltı ediyor,sonra yürüyorduk, arada bir öpüşüyorduk
Karşı ağaca bir sincap çıktı, göze yakalanmayacak denli çevik: ta ta ta!
Sait Faik'in "Hişt Hişt!"i gibi-"İşte hayat!" diye haykırdı içimden bir ses bana...

942

(21 OCAK CUMARTESİ)

"Devrimci olmak için ilk şart aşk. Evet-insanlığa, doğruluğa ve adalete duyulan aşk."

20 Ocak 2012 Cuma

941

Bende bulduğunu sen kolaylıkla başkalarında da buluyorsun.
Oysa benim verdiklerim içtendi, benim için özel ve değerliydi.

Sana dokunmak benim için çok güzel, ben seni öpmeyi en çok seviyorum
Senin içinse kim olursa olsun fark etmez! Biri seni okşasın yeter.

"Geçmiş geçmedi mi hala?" diyorsun, kızgınsın-ben de kızgınım
Geçmiş hiç geçer mi acaba, bilmiyorum...

19 Ocak 2012 Perşembe

18 Ocak 2012 Çarşamba

939

Yarın büyük gün!!!

938

(17 OCAK SALI)

Elini göbeğine atmış sinirli ve sevimli duran, hınzır mı hınzır bir minik baykuşum oldu! ;)

16 Ocak 2012 Pazartesi

937

Beyaz Düşler

Bugün bembeyaz örtü altında gördüm sokakları.
Balkondan sessizleşmiş şehre bakarken; Karpalas Oteli'nde soğuk duvara değdikçe yalnızlığını hatırlayarak uyuyanları düşledim, işsizler ve umutsuzlarla ağzına kadar dolan, havası sabahın köründe sigara dumanından ağırlaşmış küçük-yer kahvehanelerinde ortadaki sobada çay demleyenleri düşledim, şehirler arası otobüs yolculuklarında herkes horlarken camdan yansıyan kendi yüzüne endişeyle saatlerce bakan düşledim...

15 Ocak 2012 Pazar

936

Küçükken, çok küçükken demişim anneme kucağında;
Benim kimsem yok, siz de ölünce yalnız kalırım diye.
Herkesi şaşırtmış, üzmüş bu yaşımdan öte dertli halim...

Bugün bir kez daha hatırladım; ne yaparsam yapayım
Kime tutunmaya, sığınmaya çalışırsam boş-
Ben epeydir kimsesizim, doğuştan yapayalnızım.

13 Ocak 2012 Cuma

934

Bugün güzel şeyler çıktı, yarın fotoğrafları...

12 Ocak 2012 Perşembe

933

Votkalı Gece

Yıllar sonra yine dün gece votka-vişne içtim
Aç karna, üst üste
Kustum bir iki kere.

Sarhoştuk ikimiz de, ama sanki sen biraz daha-
Sendeliyordun düşecek gibi, yatağa gidene kadar
Dayanamayıp yine dokundum sana, ve yine güzeldi

Korktuğum gibi olmadı, başka bir yüz görmedim
Votka kokulu ağızlarımızdan iğrenmeden öpüştük
"Beni kimse daha önce böyle..." dedin, gözlerin...
Gözlerin beklenmedik büyük bir hediye karşısında
Yeterince teşekkür edemeyen biri gibi bakıyordu bana.

"Ben aslında şimdiye kadar meğer hiç..." dedim
"Hiç kimseyi de..." dedim, vallahi yapmadım!

Sarıldım, uykunda kıpırdandıkça, dişlerini gıcırdattıkça
Ensenden ılık ılık yastığa yayılan kokuyu kokladım...

932

(11 OCAK ÇARŞAMBA)

"Es bleibt nicht mehr!"

10 Ocak 2012 Salı

931

Onun karşısında otururken elimi tutabilir misin?
Beni öpebilir misin?
Gözlerime bakarak beni ne kadar sevdiğini söyleyebilir misin?

Bunları düşündüm durdum bugün...

9 Ocak 2012 Pazartesi

930

Ben senin ağlamana hiç kıyabilir miyim!?
Ben seni hala severken bırakıp gidebilir miyim?
Başkaları yüzünden en sevdiğim yerlerinden vazgeçebilir miyim??
Bunca güzel anımızı-hepsi bir bir aklımdan geçti bugün-hiç silebilir miyim?!
Senle yapmak istediğim daha bir sürü şey varken...


Bu akşam seni çekinerek aradım, açmazsın sandım.
Ayrıldık artık demiştim ama, içimden seni bırakmak gelmiyordu hiç.
Mecburen ayrılmalıydık, beni küçük düşürdüğün için.

Telefonu açarken "Hiç aramayacaksın sandım" deyişini, korkmuş sesini asla unutmayacağım!!!
Seni öyle korkutmuşum ki; güzel şeyler söylemem bile rahatlatamadı hemen.
Ben her şeye rağmen senle devam etmek istediğimi anlatmaya çalıştıkça sen ağlıyordun.
Ben telefonun öbür ucunda seni ağlattığıma ağlıyordum.

Hiçbir şey, senin ağlamana değmez!
Hiçbir şey, benim ağlamama değmez!

Birbirimize ve birlikteliğimize hak ettiğimizi verelim...

929

(08 0CAK PAZAR)

Sevinsin şimdi herkes- biz ayrıldık

Kıskananlar sevinsin, henüz aramızda bir şey yokken ne kadar iyi anlaştığımızı ve birbirimizi anladığımızı görüp de kıskananlar vardı, ikimizden biri için umut besleyenler, senin hep kendileriyle ilgilenmeni bekleyenler, hep aynı kalmanı dileyenler, benim ayaklarımın hayalini kuran sefiller, seni terk edenler, benim kendisinden başkasıyla olamayacağımı iddia edenler, bana başkasını ayarlamaya niyetlenen arkadaşlarım, zaten olmazdı o iş diyenler, kız çok gençti bi kere diyenler, yanyana yakıştıramayanlar, adımı bile bilmeyen beni hep sakladığın arkadaşların, neden tatile benle değil onlarla çıktığını sorduklarında benle bir ilişki isteyip istemediğini düşünmek için cevabını verdiğin ve beni gözlerinde senin hayatında geçici ve değersiz kıldığın eskiden aşık olduğun kadınlar, seninle bir gece soyunup denize girmek isteyenler, sana sığınabileceğini düşünenler, kız adamın hayatını cehenneme çeviriyordu ve bencildi diyenler, Hakan hala atlatamamıştı yeni bir ilişkiye hazır değildi diyenler-al bak işte adını da yazdım-sevinsin herkes, biz ayrıldık.

928

(07 OCAK CUMARTESİ)

Cumartesinin ne önemi var ki!
Cumartesi her şey ne güzeldi, cumartesi biz el eleydik, öpüştük, sinemaya gittik, cumartesi senin ateşin çıktı, cumartesi yatağa girdin sımsıcaktın, cumartesi benimdin, her yerin benimdi ama en çok sarıldığım koca sırtın, cumartesi...
Cumartesinin ne önemi var ki-pazar hepsi bitti.

6 Ocak 2012 Cuma

927

Ellerim sabun içinde,
bütün ev sabun kokuyor
kapı kolları, elektrik düğmeleri
televizyon kumandası hep sabunlu
Mutfak tezgahında yahut halının bir köşesinde
Parkelerde veya banyonun fayansında
her yerde kurumuş sabun köpükleri...

5 Ocak 2012 Perşembe

926

Bugünler bitince
sıkı bir içki ısmarlayacağım kendime!

4 Ocak 2012 Çarşamba

925



Sevgilimle yağmurlu bir akşamüstü yürüyüşe çıkmak geçiyor içimden...

3 Ocak 2012 Salı

924

Bugün bir kadının hayallerini gerçekleştirmesine yardım ettim-
Ona pembe kurdeleli, prenses tacı ve sihirli değnekle süslenmiş
Bir çift ayakkabı yaptım, evlenmeden önce gönlünce eğlensin diye!

2 Ocak 2012 Pazartesi

923

Onu düşünmekten kendimi alamıyorum,
Rengini, dokusunu, ona dokunduğum ilk anı...
Parlayışını, yumuşaklığını, ah!...

Bugün ben yine bir ayakkabıya aşık oldum!

922

(01 OCAK 2012)




2012'nin ilk günü pazara denk geldi-demek ki keyif süreceğimiz bir yıl olacak!

Ben de keyfini sürmeye başladım; önce tanıdığım en çekici adamla karşılıklı kahvaltı ettim, ardından hediyelerime tekrar tekrar bakıp çocuklar gibi şımardım-bir boğam oldu!!!-ve günün ikinci yarısını kızlarla sohbet ederek sakin geçirdim.

1 Ocak 2012 Pazar

921

(31 ARALIK CUMARTESİ)


Evde geçirilen bu yılbaşı; ağlayarak bölünen uykuların huzursuzluğuyla kıvranan gecelerin, güvensizlikle dolu endişeli günlerin bitişi-inadına umut dolu, yaptıklarına ve yapacaklarına duyduğun güvenle dimdik yürüyen ve ne olursa olsun sevmekten korkmayan, ışıl ışıl yepyeni bir dönemin başlangıcı olsun!

Biz de bu geceyi baş başa, birbirimiz için çeşit çeşit yemekler yaparak, şaraplar açarak, şampanya patlatarak, komik hediyeler vererek, birlikte yapmak istediklerimizden bahsederek, sarılıp öpüşerek geçirdik...