30 Haziran 2010 Çarşamba

372

(29 HAZİRAN SALI)
istanbul'da yürüyen
her 10 kadından
1'inin ayaklarında
benim ayakkabılarım
olsun istiyorum...!

29 Haziran 2010 Salı

371

(28 HAZİRAN PAZARTESİ)
Hava alanında pat diye karşılaşılan bir kız babası,
Birdenbire eve yemeğe gidiş ve beklenmeyen yakınlık
Ceketini bir giyip bir çıkaran şaşkın damat adayının heyecanı
Uzun zaman sonra eve dönen bir kızın huzuru
Kim olduğunu unuttuğunda yüzüne bakıp hatırlayan bir dostun güven duygusu
Sevinen anne, kız kardeş ve babayla damat arasındaki maç sohbeti
Yüzümü güldüren gelişmeler ve umut dolu neşe veren hayaller...

370

Bir asıl-suret meselesi:
(27 HAZİRAN PAZAR)
Dialog:
Meral: _"Aylardan beri gelip neden benim resmime bakıyorsun? Cevap vermeyecek misin bana, yoksa gerçeği söylemekten korkuyor musun? Herhalde bana ait olan bir şeyi öğrenmek hakkımdır."
Halil: _"Hayır, san ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım."
Meral: _"İyi ama aşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim."
Halil: _" Resmin sen değilsin ki_resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın."
Meral: _"Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor."
Halil: _" Evet. Bu korku sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku. Ben resmine değil de sana aşık olsaydım ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme, belki de alay edecektin sevgimle. Halbuki resmin bana dostça bakıyor, iyilikle bakıyor. Ve ebediyen bakacak."
Meral: _"Ben de sana bakmak istiyorum."
Halil: _"Hayır! Benimle resminin arasına girme, istemiyorum seni! Ben senin yalnız resmine aşığım."
Monolog:
"İnsanların gerçekten aşık olamayacaklarını sanırdım. Senin resmime karşı tutkun bütün inançlarımı yıktı. Ben de sana aşık oldum. Senin sevginin büyüklüğü karşısında yapabileceğim tek şey buydu. Belki resmimin arkasında ben yaşıyordum. Sen beni görmeye çalışmadın. Ama sen istesen de, istemesen de ben varım. Resmin aslı benim ve ben de seni seviyorum. Aşkta yalnız ve cesur olmayı bana sen öğrettin. Bundan sonra ben de senin kadar büyük olmaya çalışacağım..."

27 Haziran 2010 Pazar

369

(26 HAZİRAN CUMARTESİ)
korkularım:
hala sakladığım lise günlüklerimi
_hani şu senin okudukların var ya_
tutup yakmaya korkuyorum,
unutuluverecek gibi senle yaşananlar
babaannemin her gün baktığı eski fotoğrafları
o ölünce atarlarsa, korkuyorum
eksilecek sanki birkaç kişi çocukluğumdan
yüzümü, özümü bana hatırlatan
günlerce bıkmadan usanmadan
dudaklarımı ıslatan dilini, senden ayrılırken
sende bırakırsam,
tadını kaybetmekten korkuyorum
boynunu sende bırakıp, koynundan çıkarsam
yalnız geçirdiğim saatlerde
kokunu unutmaktan korkuyorum
korkarım fazla öptüm seni...

368

(25 HAZİRAN CUMA)
Dolunayda iki vampir gibi, karanlık
Dans etsek senle biz düşünmeden
Bambaşka bir ülkenin tanımadık şehrinde
Kalabalık bir barda yalnız ikimiz kalsak ve
Boynuna doladığım kollarım sana ait olsa,
Öptüğüm çenenin altı keşke hep bana ait kalsa

26 Haziran 2010 Cumartesi

367

(24 HAZİRAN PERŞEMBE)
Yalnız Kızın Gökkuşağı
Sadece bu var elimde, bu-adı her neyse.
İçimdekiler... Düşlerim, renklerim...
En kasvetli fırtınanın ardından doğan Gökkuşağını boyadım bugün.
Düşlerimle, renklerimle.
Hiçbir şeyin üstesinden gelemeyen, zavallı küçük bir kızım aslında.
Anladım.
Bende bir sorun var, hiçbir şeye inanmıyorum.
Kimseye güvenemiyorum, hiçbir şeye ait hissetmiyorum.
Öyle köksüzüm ki! Hemen şimdi terk edebilirim Dünya'yı!
Üstelik, işin garibi; böyle köksüz olmayı ben istedim-bu kadar yalnız...
Özgürlük sandım ıssızlığı, ben seçtim böyle olmayı.
Aslında ben sadece, fark ediyorum yaşamanın anlamsızlığını,
İnsanları tanıyorum sadece, büyütülecek şey değil,
Bir de babamı özlüyorum haftada bir, önemli değil-
Bir derdim yok kendimden başka-kendimi de ben yaptım.
Tanıdığım herkese değerini ben biçtim, ben yoksam onlar da yok.
Gözlerimi kapayınca gördüğüm karanlıktan ne düşler yaptım,
Kimsenin haberi yok-şimdi onlardan bir gökkuşağı boyuyorum kendime.

24 Haziran 2010 Perşembe

366

(23 HAZİRAN ÇARŞAMBA)
Her gün
Bana düşen rolü oynuyorum
Her sabah
Aynada kendimi tanıyorum
Her seferinde
Seninle yeniden tanışıyorum
Her gece
Yabancı biriyle sevişiyorum
Her hatırladığımda
Sanki yeni olmuş gibi ağlıyorum
Her güldüğümde
Hep böyle gülecekmişim gibi mutluyum
Her düşündüğümde
Yeniden yaratıyorum kendimi
Dünyaya yeni gelmiş gibi
Taze, lekesiz ve özgür...

23 Haziran 2010 Çarşamba

365

(22 HAZİRAN SALI)
Artık bir "günlük"ten öte
Bir "yıllık" yazıyorum;
Bir yıllık anı defteri
Bir yılın anlarını biriktirdiğim
Anımsamak için tuttuğum
Var olmak için düşlediğim,
Düşündükçe var ettiğim
Bir yıllık "An"lar, anılar birikintisi
Suskunluğumda, ıssızlığımda
Kendi kendime, olabildiğince sessiz
Mırıldanmalarım...
Sayıklamalarım...

22 Haziran 2010 Salı

364

(21 HAZİRAN PAZARTESİ)
Yeni ayakkabılarımı kimler giyecek?
Yazdıklarımı kimler okuyacak?
Beni kimler dinleyecek, kimler anlayacak?
Bekliyorum...

363

(20 HAZİRAN PAZAR)
Eski Sevgili'den...
Çok ezik hissediyormuş kendini bana karşı, kalbi sızlıyormuş_sızlasın!
Kendinden nefret ediyormuş beni gördükçe_etsin!
Sahip olduğu en değerli şey mutsuzluğuymuş ve onu benle paylaşmak için bana yazıyormuş
onu bilen tek insan olan bana... Ama onu bilen biri yok artık burada, kuyuya attığı taş suya düşmüyor!
Karanlık ormanlarda saatlerce yürüdüğü günleri hatırlıyormuş bana gelmek için, hala ağlıyormuş Wonderful Tonight çaldığında_ağlamaktan gebersin!
Ben ona koşulsuz sevmeyi öğretmişim, koşulsuz değer vermeyi, şimdi teşekkür ediyor buna ve borçlu hissediyormuş kendini_yazık!
Eskiden olsa ağlardım sabaha kadar, şimdi kapandı o kapı, kılım kımıldamıyor.
Kimse vazgeçilmez değil, biliyorum, kendi başıma olmayı seçiyorum!

21 Haziran 2010 Pazartesi

362

(19 HAZİRAN CUMARTESİ)
NASIL OLUYOR DA, AKILLI BİRİ, DİĞERLERİNDEN ÇOK FARKLI , ÖZEL BİRİ, PEK ÇOK ŞEYİN FARKINA VARMIŞ BİRİ, EN TOY, EN GERİZEKALILARLA BU KADAR İYİ ANLAŞABİLİYOR???
BAZEN SORGULADIM BUNU-"ASLINDA O DA SADECE DİĞER HERKES GİBİ." DEDİM KENDİ KENDİME, AMA İNANAMADIM BU DEDİĞİME. ÇÜNKÜ DEĞİL.
ANLAYAMIYORUM, BENİM FARK ETTİKLERİMİ O FARK ETMİYOR MU, EDİYOR AMA BİR BİLDİĞİ VAR DİYE Mİ BÖYLE YAPIYOR-BEN Mİ ANLAMIYORUM? ÜSTELİK, İNSANLARA EN YAKLAŞTIĞIM DÖNEMİMDEYİM. HERKESTEN ÖĞRENEBİLECEĞİM BİR ŞEYLER OLDUĞUNU BİLİYORUM ARTIK-HEM DE HİÇ DÜŞÜNMEDİĞİM İNSANLARDAN BİLE. AMA NE OLURSA OLSUN, İNSANLARIN APTALLIĞINA TAHAMMÜL EDEMİYORSAM SUÇ BENDE Mİ? EINSTEIN BİLE SÖZ ETMİŞ BUNDAN ÖYLE DEĞİL Mİ-EVRENİN SONSUZLUĞUNDAN DAHA ÇOK İNANMIŞ İNSANOĞLUNUN APTALLIĞINA! KENDİNİ BEĞENMİŞ BİRİ MİYİM-AMA ONLARI BEĞENMEKTEN DAHA İYİDİR YA BU!
ANLAYAMIYORUM, HİÇ ANLAYAMIYORUM!

361

(18 HAZİRAN CUMA)
Yeni
iki
bikini

18 Haziran 2010 Cuma

360

(17 HAZİRAN PERŞEMBE)
Bir Ada Rüyası:
İnişli yokuşlu yollardan sahili arayış
Yosunlu midyeli kayalardan denize giriş
Bana okşayarak güneş yağı süren bir adam
Biraz rüzgar, serinleten ve gazeteyi uçuşturan
Sonra biraz dalga sesi, gökyüzü mavisi ve
Dudaklarımı bırakmayan öpüşlerin ıslaklığı

17 Haziran 2010 Perşembe

359

(16 HAZİRAN ÇARŞAMBA)
Tekneyle açılmak istiyorum
Tüm bu gerginliğimden kurtulmak
Denize bırakmak kendimi ve
Ağırlığımın yarısını suyla paylaşmak
Hafiflemek istiyorum ben
Uzaklaşmak şehirden ve
Kıyıda bırakmak tüm endişelerimi

16 Haziran 2010 Çarşamba

358

(15 HAZİRAN SALI)
Önümde upuzun bir hayat var;
Yürüyeceğim, karış karış tüm dünyayı, kaybolarak
Varmak derdim olmayacak, yolculuğun tadını çıkaracağım
Sevinecek, üzülecek ne çok şey varsa daha karşılaşacağım
Beni heyecanlandıracak hevesler birden çıkacak yoluma
Asla yalnız kalmayacağım, bağımlı da olmayacağım
Hiç bir şeyden pişmanlık duymayacağım yaptığım
Yapamadıklarım ise hep bir kere daha karşıma çıkacak
Düşüneceğim, düşüncelerde tutsak etmeden kendimi
Hatırlayacağım, bugünü unutmadan geçmişimi
Zamanımı planlamaya çalışacak, planlayamayacağım
Ne kadar vaktim kaldığını bilmeden devam edeceğim,
Hiç bitmemecesine, yaşamayı, yürümeyi sürdüreceğim...

357

(14 HAZİRAN PAZARTESİ)
Uyanış:
Günler nereye kadar böyle geçecek..?
Geceler nereye kadar?...
Artık kendime oyalanma ve erteleme lüksünü vermekten vazgeçip
Hayatıma, yaptıklarıma ve yapacaklarıma sahip çıkmamın
Vakti çoktan geldi!

14 Haziran 2010 Pazartesi

356

(13 HAZİRAN PAZAR)
Her şey
istediğim gibi
O-
LA-
CAK!

355

(12 HAZİRAN CUMARTESİ)
Balkonda Bir Pazartesi Sabahı Kahvaltısı Diyalogları:
"Ben sevişmeyi senle yeniden öğrendim." dedi
Gülümsedim.
"Hiç düşünmezdim, bu kadar uzun, böyle güzel vakit geçireceğimizi..." dedi
Gülümsedim.
"Sen benim için, daha önceden yapmadığım bir çok şeyi denediğim biri oldun." dedim
Gülümsedi.
"İnanmayacaksın ama, senden önce ben haşlanmış yumurta da yemezdim, kavun da pek sevmezdim." dedim
Gülümsedi.

12 Haziran 2010 Cumartesi

354

(11 HAZİRAN CUMA)

Bu yaz da galiba yine
Keyfim yerinde geçecek...

353

(10 HAZİRAN PERŞEMBE)
Geldi, "Sürprizim var" dedi
İnanmadım önce,
Dolunay'ı getirmiş
Gece herkes evine gidince
Issız rüzgarsız
Bir köşeye götürdü beni
"Tut elinde" dedi,
Kağıttan bir balon verdi
Anlamadım önce,
Benim özel dolunayım olacakmış
Eğildi, içinde ateş yaktı
Balon şişti, havalandı
Şaşırdım önce,
Bırakmak istemedim
Ama o hazırdı Yıldız olmaya
Bıraktım, uçtu uçtu
Yükseldi, Yıldız oldu
İnanamadım önce,
Benim kendi Yıldızım!
Flora koydum adını
Dün gece bir adam
Geldi bana sürpriz diye
Yıldız yaptı!

11 Haziran 2010 Cuma

352

(09 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Deli'nin Şeytan ile Karşılaşma Hikayesi

Tarot yolculuğunda baş kahraman olan Deli; (İskambil Kağıtlarının Esrarı kitabını hatırlayalım, iskambil destesindeki neşeli şakacı Joker'i, çıngıraklarıyla meydana inince herkesin kaçıştığı köyün Deli'sini anımsayalım...) karanlık yüce bir dağın eteğine gelir. Burada yarı keçi bir tanrı hüküm sürmektedir. (Yunan kır tanrısı Pan'ı aklımıza getirelim, kırlarda dolaşan insanların aniden karşılarına çıkarak onlarıpanike uğratır...) Ayakları dibine zincirli çıplak insanlar, her türlü sefa düşkünlüğü içindedirler; oburluk, sarhoşluk, seks bağımlılığı, altın tutkusu... Yaklaştıkça Deli, dünyevi arzularının uyandığını hisseder: Şehvet, takıntı, açgözlülük, hırs...

Aniden silkelenir ve Şeytan'a bağırır tüm gücüyle: "Sana teslim olmayı reddediyorum!" (İskambil Kağıtlarının Esrarı'nda Joker'in uyuşturucu mor gazozdan içmeyi reddederek şişeyi elinden atıp kırmasını hatırlayalım...) Şeytan alaylı bir bakışla cevap verir: "Tek yaptığım, zaten sende olanı ortaya çıkarmak." der, "Bu duygular korkulacak, utanılacak hisler değil, hatta kaçınılacak..." Zincirlenmiş insanlara öfkeyle ve tiksinmeyle bakan Deli, "Onları köle etmiş olduğun halde mi söylüyorsun bunu?" diye çıkışır.

Keçi-tanrı Deli'nin tavrını taklit eder, alaylıdır: "Tekrar bak!" Tekrar bakan Deli, zincirlendikleri tasmaların kolaylıkla boyunlarından çıkarabilecekleri kadar geniş olduğunu fark eder. "İsterlerse özgür kalabilirler." der Keçi-tanrı, "Ama haklısın, ben en güçlü arzularının tanrısıyım. Ayaklarım dibinde sadece hayvani güdülerinin kontrolü ele almasına izin verenleri görmektesin." Burada yukarı bakar: "İçgüdülerinin ve heveslerinin onları dağın zirvesine taşımasına izin verenleri görmüyorsun. Kısıtlamalar ve yasaklar da, aşırılıklar kadar kolay tutsak edebilir. Yasaklar da tutkunu yüce zirvelere taşımana engel olabilir." Bundaki doğruluk payını sezen Deli, Keçi-tanrı'yı hafife aldığını anlar. Artık bilir, O'nun kötülüğün tanrısı değil, müthiş bir gücün tanrısı olduğunu, en aşağının ve en yücenin... Her güç gibi korkutucu ve tehlikelidir. Aynı zamanda özgürlüğün ve aşkınlığın anahtarı olabilir...

9 Haziran 2010 Çarşamba

351

(08 HAZİRAN SALI)

"Evet! Biliyorum, neyin soyundan geldiğimi
Doymamış, tıpkı Alev gibi
Kor halde yanıyorum, tüketiyorum kendimi.
Işık olur her şey, neye dokunsam
Kömür her şey; neyi bıraksam:
Alevim ben, şüphesiz ki!"*
Bugünlerde hiç olmadığım kadar güçlü hissediyorum kendimi, aynı zamanda hiç olmadığım kadar yalnız... Hangisi diğerini doğurdu bilmiyorum; yalnız kalmak mı güçlü kıldı yoksa gücüm mü tek başıma bıraktı beni?... Ama memnunum, yalnızlığına dayanamayan dostlarım gibi olmadığıma_ çünkü yalnızlığa dayanamamak, kendini yeterince sevmemektir!
* Friederich Nietzsche'nin Ecce Homo adlı şiiridir.

8 Haziran 2010 Salı

350

(07 HAZİRAN PAZARTESİ)

Herkesin aksine;
Sevdiklerimin
Zayıflıklarını görünce
Onlara acıyıp,
Daha yakın hissetmek yerine
Bu kadar insani olmalarından,
Tiksiniyorum ben!

7 Haziran 2010 Pazartesi

349

(06 HAZİRAN PAZAR)

Yağmurlu günlerin melankolik hikayeleri:
Puslu kıtalarda kederle yalnızlığını arayanlar...
Mutluluğu bulduğunda rahat edemeyenler...
Bulut altında çimen üstünde, gözleri kapalı
Her şeyden birdenbire vazgeçenler, düşünmeden ve
Gül rengi şaraba böyle günde doyamayanlar...
Karşılığını aramayanlar, bulmaktan korktuklarından ve
Bulamamaktansa hiç korkmayanlar, arayışı sevdiklerinden...
Yüzünü hatırlamak için aynaya bakanlar, veya
En sevdiklerinin gözlerinde kendini görmeye çalışanlar...
Rüyalarını hep unutanlar, gerçekleriyse karıştıranlar
Rüyaları hep gerçekçi geldiğinden ve aslında
Hayatları onlara hep rüyada gibi geçtiğinden...
Düşlerine inananlar, düşlere düşenler ve düşürenler...
Sizleri yazıyorum. Sizlere yazıyorum.

6 Haziran 2010 Pazar

348

(05 HAZİRAN CUMARTESİ)

Beni zapt etmesini iyi bilen Koca bir aslanın yanında Boynumu koklatmayı, Sırtımı öptürmeyi seven Mutlu bir kedi oluveriyorum...

5 Haziran 2010 Cumartesi

347

(04 HAZİRAN CUMA)

En yakın arkadaşım evleniyor! :):):)

4 Haziran 2010 Cuma

346

(03 HAZİRAN PERŞEMBE)

"Bu tel eti ve kemiği kesmek için yeterince keskin.."
"Parçaları birleştirdiklerinde, üç parmak ve bir kulak artmış...Bir de dil..."
"Daha derine derine derine..."

345

(02 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Söylediklerim ve Söyleyemediklerim
Bugün benim için özel olan birine, onun için özel olmadığımı hissettiğimden yakındım.
Geçen gece dumanı ağzına üflediğimde başım dönüyordu, her şey durmuştu, zaman bile...
Hayatındaki herkese bana yaptığı gibi davranabileceğini düşündüğümü söyledim.
Oysa birkaç saat önce, sadece kendisinin keşfettiği çok sevdiğim bir kemiğimi öpüyordu...
Aramızdaki çok değerli şeyi, anlamsız ve içi boş bir şeye indirgemesinden korktuğumu anlattım.
Elinden tutup okulda dolaştırdığımda, aklımdan onunla çatıda sabahlamak geçiyordu aslında...
Aklımda asılı kalan ne varsa söyledim, ondan saklamak istemedim hiçbirini.
Ama ona değişmesini hiç istemediğimi söylemedim.
Bana itici gelen sözlerini bile, tekrar duymak istediğimi söyleyemedim.
Çünkü bir daha söylemezse belki yanımda artık rahat olmadığını hissedecektim.
Bana rol yapmadan, benimleyken olduğu gibi davranmasını istediğimi söyleyemedim.
Ne olursa olsun onun yanında mutlu ve güvende hissettiğimi söylemedim-
En önemlisi kendim olabildiğimi...Kendimi bırakabildiğimi...
Hep olduğu gibi kalmasını söyleyemedim, ona bazen hayranlık duyduğumu,
Ona başından beri saygı duyduğumu ve sözüne değer verdiğimi söyleyemedim.
Ama sanıyorum ki o, zaten söyleyemediklerimi biliyordu...

2 Haziran 2010 Çarşamba

344

(01 HAZİRAN SALI)

Sahilde bir gece duyulan dışsesler ile içsesler:

"Benim duyduğumu sen de duyuyor musun?"
yanımızdan gelen kadın seslerine kulak kesiliyorum:

"Baban o işi 20 senedir yapamıyor."
"Haydar Dümen'e götüreceğim!"

Bunu duyuyor olabilir miyim gerçekten??
Bu sefer kız, annesi ve diğer kadınların yanında devam ediyor:

"Ben uzun zamandır ayrı yataklarda yatıyorsunuz diye düşünmüştüm."
"Anne senden bunu hiç beklemezdim!"
"Benden sonra kürtaj mı oldun?"

Her söylediklerinde biz kahkahaya boğuluyoruz.
Bizi fark etmemiş olabilirler mi-nasıl bu kadar rahat konuşurlar?!

"50'den sonra bir şey olmuyor..."
"Ben 30 yaşındayım, hiçbir şey hissetmiyorum."

Tam bir "umutsuz ev kadınları" grubu, sahilde sandalyelerine oturmuş
kötü giden-daha doğrusu hiç gitmeyen seks hayatlarını anlatıyorlar!

"Moralim bozulunca lezbiyen oluyorum..."

Yok artık!!! Bunu da mı duyduk yoksa biz mi uydurduk?
Aynı biradan aynı miktarda içince, aynı rüya görülür mü?...

...

Gülmekten nefessiz kalmış şekilde yanlarından kalkıp bisiklete biniyoruz,
ben yan oturmanın daha mantıklı olacağını kabul etmek zorunda kalıyorum.

"Aptal! Düşeceğiz! Oturamadım dur! Tamam-şimdi hızlı!"
"Hızlı mı istiyorsun? Peki, ıslanmaya hazır mısın?"

Gece çimleri sulamakta olan art arda sıralanmış fıskiyelerin sesi...

"Hayııır!! Çok kötü ıslanacağız!!!" Çığlıklarım...Kahkahaları...
"Bir daha dön! Bir daha geçelim-çok eğlenceli!" Bağırışlarım...

Yatağımda sabaha karşı uyumaya çalışırken dinlediğim içsesler:
Belki de hepsi rüyaydı, zaten neyin gerçek olduğunu kim bilebilir ki-
Belki de biraz fazla içmiştik ve bütün bunları hayal ettik...
O kadar çılgın bir umutsuz kadınlar grubu mümkün mü gerçekte-
O kadar tatlı bir ıslak bisiklet turu sonrası öpücüğü olabilir mi?