27 Nisan 2018 Cuma

3228

Zor bir haftaydı, zor bir gündü yine.
Tahammülü kolay olmayan bir süreçteyim her açıdan üstüme yüklenen stres altında devam etmeye çalışıyorum.
Bugün yine akşama kadar endişelerimi taşıdım ve gidermeye çalıştım.
İsyan etmeden çalışmaya, boyamaya ve yaratmaya devam ettim. Yine ufak bir hayal kırıklığı ile yüzleşmek zorunda kaldım gün sonunda, hala 6 aydır hala ısrarla çözemedikleri sorunumuzla...
Hayat bu kadar sinir bozucu olmamalı, bir yanlışlık var adeta bu işte.
Nisan neden bu kadar acımasızdı bilmiyorum, ama lütfen Mayıs dertlerimi unuttursun!

26 Nisan 2018 Perşembe

3227

Tekrar kendi standart iş rutinime döndüm bugün, asıl işim olan ayakkabı tasarımına vakit ayırdığımda ne kadar mutluyum-tüm absürt istekleri olan müşterilere rağmen!
Yalnız gece çok acayip, adeta distopik bir kabus gördüm ve sabah yüreğim ağzımda uyandım-hayırdır...
Tipik tatil öncesi telaşı yaşanıyor son 2 güne sığdırmam gereken siparişler, gecikmiş gönderiler, alınacak ufak tefek şeyler ve elbette son olarak hazırlanacak bir çanta var.
Ama tüm aklımdakileri tamamlamış olursam da içim rahat edecek tatilde, umarım.

25 Nisan 2018 Çarşamba

3226

Biraz daha rahatladım bu sabah, ama dünkü stresimi hala tam atabilmiş değilim...

Bir kere geç uyudum ve yatmadan önce bir şeyler yediğim için kötü uyandım, tatsız bir pişmanlık hissiyle başladım güne. Masa başına oturmamak için biraz oyalandım hatta, ama sonunda maillerime baktığımda neyse ki daha olumlu bir üslupla karşılaştım. Bu beni biraz olsun rahatlattı ve sorunun çözüleceğini umut etmeye başladım.

Sonra yine günlük rutin içine girdim, gönderileri yetiştirmek için telaş ettim ve trafikte bekledim, mesajlara geri döndüm ve ayakkabıları kutuladım. Her zamanki işler bugün biraz daha sıkıcı geldi, yoruldum çünkü bu sorunlarla uğraşmaktan.

Akşamüstü eve döndükten sonra çalışma vaktim oldu biraz; yeni müşterilere eskizler hazırladım. Bundan sonra artık önüme bakmak ve gerçekten işim olan tasarıma odaklanmak istiyorum, yaratıcı,keyifli günler gelsin!

3225

(24 NİSAN SALI)

Benim için zor bir gündü, baştan sona stresli bir gün...
Zaten işleri toparlamak için uğraşıyorum, yapmam gereken düzenlemeleri yetiştiremedim, bir yandan yeni müşteriler kovalarken bir yandan geciken siparişleri bitirmeye çalışıyorum.
Ödemeyen, ödeyemeyen müşterilerle ve abuk subuk isteklerle uğraşıyorum, yetmezmiş gibi bir de işimi zorlaştıran durumlarla baş ediyorum.

Bütün gün sakinleşmeye çalıştım sakinleşemedim, bu yüzden uyuyamadım ve gecenin körüne kadar sinir içindeydim.
Berbat bir müşteri ilişkileri yönetimi sunan UPS firmasının yöneticilerine ulaştım son hamle olarak, gerekirse tüketici hakem heyetine başvuracağım artık. Bana başka yol bırakmayan, mağduriyetimi gidermemek için ısrar eden, müşterisini enayi yerine koyan bu firmaya tahammülüm kalmadı.



24 Nisan 2018 Salı

3224

(23 NİSAN PAZARTESİ)

Tatil günü çalışmam gerektiği için, üstelik bu güzel havada gezmek varken- biraz mızmızlanıyorum.
Mızmızın ecele faydası yok, kahvaltıdan sonra evi süpürüp siliyoruz, sonra eşim arabayı bakıma götürürken ben de masa başına geçiyorum. Yeni müşteri adaylarına eskizler yapıp acil bir siparişi boyamaya başladıktan sonra akşamüstü biraz nefes almak istiyorum.
Kozzy'e doğru yürüyoruz, hava iyice ısınmış. Köşede küçük bir yeni dükkan keşfediyoruz; altın kaplama seramik takılar yapan bir kadınla tanışıyoruz. Beğendiğim küpeleri eşim hediye ediyor, seviniyorum. Kendimize kahvenin yanında ıspanaklı kiş kaçamağı ısmarlıyoruz akşamüstü.
Akşamki filmimiz The Mask of the Red Death, Edgar Allan Poe'nun hikayesinden uyarlama. Çok heyecanla başladım ama fazlasıyla klişe eski bir yapımdı, hatta Cüneyt Arkın kılıcıyla çıkıverecek diye bekledim. Sembolizmi güzeldi yine de.

23 Nisan 2018 Pazartesi

3223

(22 NİSAN PAZAR)

Cumartesi gibi olan pazar gününü ben çok sevdim.
Satışlar açılmaya başladı sonunda, müşteriler hareketlendi, mutluyum. Bir yandan her zamanki gibi; işleri yetiştirme endişesi var tabi içimde.
Öğleden sonra sahil sezonunu açtık, kalabalıklar içinde kendimize bir çimen köşesi bulduk, sarı sandalyelerimizi kurduk.
Nisan ayında yanmadan bunalmadan güneşlenmenin tadını çıkardık...
Sahil oturmalarının vazgeçilmezi olan ananas, badem, bira, bir de ne yazık ki kaçamak yapıp börek aldık. Akşam eve kadar yürüdük börekleri eritmek için, bir bira 2 rulo börek 600 kalorinin üzerindeymiş a dostlar!
Artık iyiden iyiye bahar, yazın eli kulağında...

21 Nisan 2018 Cumartesi

3222

Kahvaltıya yakındaki parka gittik, arkadaşımız da geldi, güneşli bir masaya oturduk. Kedileri besledik yine, boynu yaralı kediye merhem sürdük, iş dedikodusu yaptık bir yandan. Yumurtalı fırın ekmekler, avokado püresi, cevizli kahvaltı salatası ve çilekli dutlu yoğurt nefisti.
Öğlen eve dönüp biraz dinlendikten sonra tekrar hazırlanıp dışarı çıktık; hedef Bağdat caddesi, günün amacı: elbise değişimi. Mango'dan aldığım XS elbise-evet XS-nin fermuarı çalışmıyor.
Evden caddeye yürürken yine karşımıza çıkan şanslı mahalle kedilerini aç koymadık, elbiseyi değiştirdikten sonra da Beyaz Fırın'a oturup dondurma yedik. Keşke dondurmada şeker olmasa değil mi?
Vanilyalı damla sakızlı pek güzel geldi doğrusu, bu arada bahar alerjim de birden geldi hoş geldi. Eczaneden aldığım antihistaminikle idare ettim biraz, ama cidden burnum genzim yanıyor hala.
Akşam dün yarım bıraktığım ayakkabıyı bitiriverdim iki arada, yemekten sonra ise günün en sevdiğim zamanı başladı: birlikte kanepeye kıvrılıp film seyretmece!

3221

(20 NİSAN CUMA)

Bazen biraz boş vermek gerekir ya hayata-sanırım ihtiyacım olan da bu...
Bugün öğleden sonrayı kendime tatil ettim ve alışverişe çıktım; satışlar azalmış, müşteriler sıkıntılıysa ne çıkar!?
Benim de biraz iyi hissetmeye hakkım var-yeni sezon kıyafetleri denerken kilo vermiş olduğumu görmek, aynada kendimi beğenmek beni motive etti. Ne denediysem yakıştı, ben de iki elbise bir tulum seçtim.
Bu hafta sonu bitmeyen hafta sonu, umarım tadını çıkarırız iyice!

19 Nisan 2018 Perşembe

3220

En sevdiğim gün epeydir nedense perşembedir benim, Araf zamanlarından kalma mı acaba...
Eğlenceli günlerimin anılarına dalıp kederlenmye vaktim yok şimdi-gelecek güzel günleri düşünüyorum.
Bahar diyoruz adına; papatya mevsimi, kuş cıvıltısı, uğur böceği, akıl bir karış havadalar mevsimi, deniz kokusu, rüzgar sarhoşluğu, alerji kaşıntısı mevsimi.... En sevdiğim!

Bugün de yeni modellerimiz çıktı; balkonda fotoğraflandı, model tasarımcının ta kendisi olup nişan elbisesini giydi- amatör ruhlu girişimciler ödülü alabilir miyim?
Siparişler organize edildi, ay sonu ve Mayıs başı düzene girdi, kafam rahatladı.
Bundan sonrası bahar!

3219

(18 NİSAN ÇARŞAMBA)

Düzenlemelere bir ara verip, biraz da boyamaya devam ettim bugün. En sevdiğim rutine geri dönmek hoşuma gitti aslında, özlemişim kendi işimi yapmayı!
Verimli geçti bugün; 2 müşteri siparişini yarı yarıya tamamladım, keyfim yerine geldi.
Bahar temizliği ve dolap yerleştirme işleri de tamamen bitti artık; banyo dolaplarından takı çekmecelerine kadar her yeri silip düzenledik. Ev temiz ve düzgün olunca içim de rahat oluyor.
Akşam birlikte ya Casa de papel ya da Wild Wild Country izliyoruz, bu arada bücürüğü de yanımıza alıyoruz. Büyüdü de kedilerimize kıhlamaya başladı yaramaz! Bir yavru kedicik daha kurtuldu diye sevinirken, komşu apartmanlarda yeni doğan bir sürü yavruyla karşılaştık-mücadele hiç bitmiyor!

18 Nisan 2018 Çarşamba

3218

(17 NİSAN SALI)

İçim hiç rahat değil bugünlerde, huzursuzum. Geçmişte hiç uğraşmadan çok kolay başarılı olduğum günlerden sonra neden şimdi çok daha fazla şey bildiğim halde, tüm çabalarıma rağmen istediğim noktaya gelemiyorum?
Biraz tükenmiş hissediyorum artık bu akşam, ama vazgeçme lüksüm yok-daha da hızlı devam etmek zorundayım-başarana kadar!

3217

(16 NİSAN PAZARTESİ)

Haftaya online dükkanımın SEO düzenlemeleriyle başladım, aklımın bir köşesinde işimin geleceğiyle ilgili endişeler, sıkıntıların nasıl çözüleceği...
Yatar kalkar bundan başka şey düşünemez oldum son günlerde, uğraşıp didiniyorum da bir sonuç alamıyorum sanki nedense.
Haksızlık da etmek istemiyorum ama çabalarımın sonucunu almamın vakti gelmedi mi artık, gerçekten?
Şanslı günlerim gelsin artık, bekliyorum!

16 Nisan 2018 Pazartesi

3216

(15 NİSAN PAZAR)

Bugün kahvaltımızı evde yaptık Bizimkiler izleyerek, bu diziyi cidden çok seviyorum!
Ardından dünden kalan dolap düzenlemeye devam ettik biraz; şifoniyer çekmeceleri, takı kutularım öyle tozlanmış ki... Bir de unutuyorum bir sürü takım varmış aslında, tekrar düzenleyince hatırlamış oldum.
Öğleden sonra planımız Emirli'ye gitmek; hem köpek besleriz hem de dedemlere uğrarız. Güneşli havada bahçede birer kahve içip sohbet etmek, anne annemin kurabiyeleri ile diyeti bozmak gibisi yok.
Bu arada 1 kilo daha vermişim ve 8 yıl önce aldığım kotlara girebiliyorum, .ok mutluyum!
Sütümüzü yumurtamızı alıp dönüyoruz, evde hemen yoğurt mayalıyor ve akşam için mantar çorbası pişiriyorum.
Banyodan sonra hafiflemiş hissederek yatağa giriyoruz...

3215

(14 NİSAN CUMARTESİ)

Bahar iyice geldi artık! Mis gibi çimen kokusu, papatyalar, kuş cıvıltıları bize "Hişt hişt!" diyor.
Biz de bu sabah kahvaltımızı parkta edelim dedik ve topladık her şeyimizi geldik, hafif güneş alan bir masaya kurulduk. Kırmızı pötikareli piknik örtümüzü yaydık, minderlerimizi attık, kahvelerimizi doldurduk. Yine nefis bir sofra hazırlamıştık: peyir çeşitleri, kalamata zeytin, avokado ezmesi, dutlu müsli, taze sarımsaklı otlu yumurta salatası...

Sağlıklı doyurucu bir kahvaltının ardından biraz D vitamini depoladıktan sonra, evde dolap düzenleme işlerine bakalım dedik. Kışlıkları kaldırıp baharlıkları çıkarmak, dolapları silip yeniden organize etmek lazım...
Birkaç saatimizi bu işe verince yorulduk sıkıldık ama değdi, yaza girerken bahar temizliği şart!
İki torba da giysi kumbarasına atılacak kıyafet eledik, iyi oldu.

Akşamüstü caddeye uzun bir yürüyüşe çıktık ve birer kahve içtikten sonra sinemaya girdik; bu aralar sürekli film seyrediyoruz. A Quiet Place iyi bir uzaylı istilası filmiydi.
 Ses çıkarmaktan çok korkan bir aileyi odak noktasına alan hikaye ilerledikçe öğreniyoruz ki; dünya uzaylı yaratıkların istilasına uğramış ve bu yaratıklar kör olup sadece en ufak sese tepki vermekteler. Sessizlik hayatta kalmak demek, hayatı buna göre düzenleyerek yaşamaya çalışan bir aileyi izliyoruz.
 Küçük oğullarını ses çıkaran bir oyuncakla oynadığı için kaybeden ailenin stresli zamanları, hamile annenin doğum sancılarının tutması ile daha da artıyor. Bağırmadan kendi başına küvette doğum yapmak, hem de odada saldırgan bir uzaylı varken! Aslında klişe belki ama, yine de eli yüzü düzgün bir uzaylı filmiydi diyebilirim. Bu tip distopyalar her zaman ilgimi çeker.
Eve döndükten sonra da artık kült olan Alien'ı açtık, bugün uzaylı günüymüş!

3214

(13 NİSAN CUMA)

Haftanın son gününü, epeydir ertelediğim online dükkanımı düzenleme işlerine ayırdım. Kafamı toplayıp eğitim notlarını okumak, bir strateji belirleyip satıştaki tüm ürünlerimi güncellemek, elbette uzun süren emek isteyen bir işlem. Haftaya devam edeceğim ama şimdiden içim rahatladı biraz.

Akşam yemekten sonra miskinlik yok-çünkü Kadıköy'de film festivalinden son biletimiz olan "Saplantı" filmine gideceğiz.
 Günümüz metropolitan insanının içler acısı halini yaşayan; aşırı çalışan, ailesinden uzak yaşayan, yalnız ve stresli, hayatı fazlasıyla yüklenmiş genç bir kadının beklenmedik hikayesini izliyoruz.
 Kendini rahatlatmak için bir psikiyatri kliniğinde psikologla görüşme ayarladıktan sonra, genç kadına rutin evraklar imzalatırlar. Ardından apar topar sağlık kontrollerine alınınca bu işte bir yanlışlık var diye düşünmeye başlar, ama itirazlarını kimse umursamaz ve sonunda isteği dışında hastaneye yatırılır. Polis bile onu çıkaramaz, çünkü formları kendi imzalamıştır ve sağlık sigortası ödemeyi yapmaktadır!
Bu modern kabus öyküsü ilerledikçe, kadının bir takipçisi olduğunu ve ondan kaçmak için şehir değiştirdiğini, hatta bu manyak adamın o hastanede hasta bakıcı olarak çalışmaya başladığını öğreniriz. Kadının akıl sağlığından şüphelenmemize sebep olan olaylara rağmen, aslında o normaldir, sadece etrafındaki kimse buna inanmamaktadır.
Saplantı, sona doğru şiddet dozunu arttıran iyi bir gerilimdi...

13 Nisan 2018 Cuma

3213

(12 NİSAN PERŞEMBE)

Bugün de yine tüm hafta gibi son derece yoğun geçti, çok çalışmama rağmen bir türlü yapmam gereken işleri bitiremiyorum sanki...

Dün kaşlarımı yaptırmak için güzellik salonunda randevum vardı, biraz gecikmeli ve oradan oraya trafikte koşturmalı bir gündü. Çalışanlarını seviyorum buranın, hoş sohbetle vakit geçiyor. Benim microblading işlemim aslında kısa süren ve acısız bir işlemdi, sonuç ilk gördüğümde bana şaşırtıcı derecede gerçekçi geldi.
Zaman ilerleyip de kendime aynada uzaktan baktıkça, sanki biraz fazla baskın gelmeye başladı kaşlarım. Yüzüme bakınca ilk ve tek gördüğüm şey fazlasıyla koyu ve düzgün kaşlar olmaya başladı, umarım zamanla biraz solar rengi veya ben alışırım...

Bu bir yana, kendimi hallettiğim her işten sonra biraz daha rahatlamış hissediyorum aslında. Akşam arkadaşımın ilk kişisel sergisinin açılışına gittik Nişantaşı'na. Buralarda daha sık gezmek lazım, hayat burada akıyor gibi geldi bana. Burada bir butiğim olsa, küçük ama popüler, tam kendimi ifade edebildiğim bana ait bir yerim olsa...

Sergi açılışı keyifliydi, kolaj çalışmaları ve baskılara baktık, kendi dedemin de bir fotoğrafını kullandığını görünce çok hoşuma gitti. Eskiden tanıştığım ve epeydir görmediğim biriyle de karşılaşıp iki sohbet ettik, benim için güzel bir akşamdı. Çıkışta bir başka dostumuzla buluşup birer kadeh şarap içmeye oturduk Reasürans'ta. Bir şişe roze açtırıp peynir ve et tabağı istedik, gayet lezzetliydi. İşlerden konuştuk, sonra tabi kadeh sayısı arttıkça benim yine şeytanlarım bastı. Akşam eve dönderken neden Magnum alayım ki yoksa?

Yatmadan önce OSHO belgeselinin ilk bölümünü seyrettik, devamını merakla bekliyorum...

3212

(11 NİSAN ÇARŞAMBA)

Geçen akşamki olayı anlatmayı unuttum: yemekten sonra biraz yürüyüşe çıkmıştık, hem evdeki bücürüğe yavru kedi maması almak, hem de mahalle kedilerini biraz beslemek istedik. Caddeye park etmiş bir arabanın yanından geçerken bir kedi miyavlaması dikkatimizi çekti-nereden geldiğini anlayamadık önce, sonra baktık ki yolun karşısından geliyor.
Sesi takip edince belli bir arabanın arka tekerinden geldiğini anladık, eğilip bakmaya çalışırken aracın sahibi geldi, o da kedi miyavlamasını duyunca başladık aramaya. O kadar yakından geliyordu ki, sanki bagajın içinde-ama bir türlü göremiyoruz.
Telefonlarla ışık tuttuk, arabanın altına yattık, flaşlı fotoğraflar çektik, bir türlü bulamadık yavru kediyi. Çok korkmuş olduğunu sesinden anlıyorduk, ne yapacağımızı şaşırdık.
Baktık olacak gibi değil; çok yavaş ve dikkatli şekilde arabayı karşı kaldırıma çıkarmayı denedik, altına daha iyi girebilmek için.
Eşim tam bir tamirci çırağı şeklinde kafası gözü pislenmiş halde uğraştıysa da, hayvancağız bir türlü çıkmıyordu girdiği delikten. Artık umudumuzu kaybetmeye başlamışken, aracın sahibi çok yavaş şekilde sürmeye başladı, az ileride birden kedicik düşüverdi yola!
Aniden fırladı gitti yolun kenarındaki bahçeye girdi, kurtardı kendini. Çok rahatladık, ama cidden 1 saat uğraşmıştık kurtarmak için...

11 Nisan 2018 Çarşamba

3211

(10 NİSAN SALI)

Daha iyi başladığım bir gün; dedim ya yavaş yavaş da olsa düzeliyor bence işlerimdeki sıkıntılar...
Bu kez de kombi arızalandı! Sabah Kadıköy'deki işleri halledip; muhasebecime uğrayıp öğleden sonra kombi tamirini bekledim.
Akşama Nişantaşı'nda filmimiz var; öncesinde banyo yapabildiğime ne kadar seviniyorum anlatamam!
En azından günlük sorunları çözmenin iç rahatlığıyla evden çıkıp Trump'ta eşimle buluşuyorum.
Arada bir böyle yapmak lazım hafta içleri, şık bir yerde yemek yemek, birkaç insan görmek, vitrin bakmak, her şeyden önce giyinip evden çıkmak...
Birer kahve içip kendimize sandviç kıyağı çekiyoruz film öncesi.
 Transit hafif kabusvari bir öykü; Nazi işgalinden kaçan bir grup insanın kesişen hayatlarının birkaç gününü ve bir türlü Marsilya limanından ayrılamayışlarını anlatan enteresan bir film.
Geride bırakmak, terk edilmek, göç etmek, savaştan kaçış, gelmeyeni beklemek, kısılıp kalmak, yol alamamak, gidememek üzerine bir hikaye... Aslında filmin başında alıntılanan mesel, ana fikri de özetliyordu: Cehennem tam da burası.

3210

(09 NİSAN PAZARTESİ)

Haftaya aylar öncesinden beri devam eden ve bir türlü çözülemeyen sorunlarla yüzleşmenin stresiyle, bir yandan azalan satışlar ve düşen görüntülenmelerin sıkıntısıyla başladım. Yine de kendime güvenimi ve motivasyonumu kaybetmeden devam etmeye çalışıyorum, bir şekilde bu sıkıntılı sürecin sonuna yaklaştığımızı hissediyorum yavaş yavaş...
Beni bu kadar yıpratan bu Merkür retrosu mu nedir? her neyse bitsin bu hafta istiyorum.

3209

(08 NİSAN PAZAR)

Eşimin doğum gününe erken uyandık ve hemen hazırlıklara başladık.
Evi toparlayıp misafire hazırlamak zaten bir iki saat sürüyor malum kedi sayımız fazla-bir yandan menemen ve çilekle sezonu açtık.
Dolaba şampanyalar atıldı, peynir tahtası çeşitlerle donatıldı...
Tam o sırada elektrikler gidince biraz işlerimiz aksadı tabi-kek yapmayı planlıyordum, çayı elektrikli çaydanlıkta demleyecektim, bir anda elimiz kolumuz bağlandı.
Her şey bir yana, bir de dolgu işleminde bu kez fena moraran yüzümü makyajla kapatmalıyım!

Öğlen üzeri arkadaşlarımız birer ikişer gelince, evimiz şenleniyor ve mis gibi çiçek kokuyor.
Soframız yine şahane-ağzımızın tadı bozulmasın!
Kadehler tokuşturuluyor, menemenler hüpletiliyor, çaylar kahvelere dönerken, çilekler kapış kapış gidiyor.

Sonrasında elbette sofra toplama ve bulaşık kaldırma kısmı biraz sıkıcıydı, aslında uykusuzlukla da birleşince yoruldum iyice. Akşamüstü misafirlerimiz gider gitmez başka bir arkadaşımız gelince dinlenmeye vaktim olmadı. onu da işten çıkarıyorlarmış, sözleşmesini yenilememişler, biraz iş yeri dedikodusu yaptık.

Akşama konser planımız var; sürpriz doğum günü hediyem Barcelona Gypsy Klezmer Orchestra.
Çok keyifli Makedonya, Yunan, Bulgar, Sırp ezgileri dinledik, ama konser salonunun en arka sıralarında oturarak keyfi çıkarılabilecek bir grup değildi elbette. Bir festivalde veya küçük bir bar sahnesinde çok daha keyifli olabilirdi, bir de tabi benim içim bu kadar çökük olmasaydı...

8 Nisan 2018 Pazar

3208

(07 NİSAN CUMARTESİ)

Sara ve Selim hakkında, İsrailli evli bir kadın ile Filistinli evli bir adamın yasak ilişkilerinin nerelere gidebileceğini anlatan iyi bir film... Film festivalinin açılışını yaptık bugün, öncesinde birer kahve içtik.
 Aşkın siyasi boyuta taşınması, her iki ailenin zarar gördüğü sonuçlar doğuruyor. Ön yargılar, düşmanlıklar arasında birbirini anlayan iki kadın...
 Orta doğu hikayeleri her zaman bize yakın geliyor, uzun süren bir film de olsa sürükleyiciydi.
Nişantaşı'nda sinemadan çıktıktan sonra bir şeyler yemeye oturduk, hava hafta içi ne kadar sıcak ve güneşliydiyse hafta sonu da bir o kadar serin ve kapalı-olsun varsın!

6 Nisan 2018 Cuma

3207

Bugün de çalışmaya vakit ayıramadım, iki üç gündür satışların durgunlaşması beni biraz geriyor.
Yine de bahar havası dedim, kendime bir güzellik yaptım ve yeni bulduğum güzellik salonuna gittim.
Tabi çok şık bir yer, dolgu rötuşu için gelmişken microblading için de konuştum. Haftaya çarşamba randevum var-çok heyecanlı!
Bahar aylarında bakımlar pek güzel oluyor...

Öğleden sonra eşime doğum günü hediyesi seçtim, tam kasadayken belalım UPS firması tarafından arandım. Aylarca beni oyaladıktan sonra kendi hatalarını hala kabul etmeyi reddeden, kurumsallıkla alakası olmayan bir firma. Tekrar sinirlerimi zıplattılar, saçma sapan açıklamaları ve anlam verilmez tavırlarıyla, ama bu kez ben de onları uğraştıracağım!
Biraz da onlar benim peşimden koşsun bakalım...

5 Nisan 2018 Perşembe

3206

Hafta son hız devam ederken ben de işlere yetişmeye çalışıyorum her zamanki gibi-
Bugün öğlen dükkana yürüdüm gönderileri vermek için, hava birden deli ısınmış, terledim güneş altında.

Mahalle kedilerimizin selamları var: 3 renkli tosun ikizlerden birini gördüm uzun bir aradan sonra, yeni anne olan genç kediye mama bıraktım, sonra Tosalak'la selamlaştık, dönüşte de Migros'un köşesindeki 3 bacaklı 3 renkliyi gördüm. Neyse ki başkaları da ilgileniyor onlarla, sevindim.

Akşamüstü bir kaç müşterinin angarya isteklerine cevap vermeye çalıştım, hayat bildiğiniz gibi yani...

4 Nisan 2018 Çarşamba

3205

Güneşli bir güne dinlenmiş uyandım ve akşama kadar bir çok işi hallettim-verimli günleri seviyorum.

Müşteri mailleri, gönderi hazırlıkları, araya sıkıştırılan ev işleri derken öğlen oldu zaten. Anne kız caddeye inip birer kahve içelim dedik, hem azıcık sohbet edelim hem de bu cafenin komik isimli dereotlu poğaçası Safinaz'dan yiyelim...

Yeni sezonda neler var bakmak istiyordum aslında, keten dokular ve hasır detaylar, doğal ve etnik görünümler ön planda. Hoşuma giden birkaç parça aklıma takılmıştı, yakından görmek istedim. Moda haftası videolarına baktım da sabah biraz, heyecanlandım içten içe.

Bilindik markaların ucuza mal edilmiş sıradan ürünlerini görünce tabi biraz hayal kırıklığı yaşasam da, vitrin bakmak her zaman keyifli. Kendime bir keten elbise ve bir tığ işi bluz seçtim, anneme öğle yemeği ısmarladım. Buranın  dev porsiyonlu falafel salatası nefis!

Akşamüstü eve döndükten sonra da hiç vakit kaybetmeden koşturmaya devam ettim; etrafı toplayıp ocağa yemek koydum-zeytinyağlı sultani bezelyeyi çok severim. Eşim gelince birlikte bücürüğe yaş mama almaya çıktık, mahalle kedilerini besledik. Akşam da yaz tatili uçak biletlerimizi alıp uzun zamandır aklımı meşgul eden sinir bozucu bir maili yazdık birlikte.

Kendimi kutluyorum bugün aklımdaki her şeyi yaptığım için!

3204

(03 NİSAN SALI)


Bücürük günden güne iyileşiyor, arka oda misafirimiz hareketlendi iyice, zorlaşmaya başladı göz damlası yapmak artık.
Kutusunda uyuyor, kendi kendine oyunlar yapıyor çitlembik!
Belki kuzenin kedisi olacak, umarım bir yuvası olacak.

Ay sonundaki kısa tatilimizin otel rezevasyonunu kesinleştirince sevinçle doldum bugün-bahar geldi artık gezme vakti!
İlk istikamet Cunda; taş sokakları ve turkuaz rengiyle serin rüzgarında mezeli sofralar bizi bekler...


2 Nisan 2018 Pazartesi

3203

Sabahın 7'sinde eşimin "Oğlan yok!" sesiyle uyandım ve apar topar Mocha'yı evin her yerinde onunla birlikte aramaya başladım.
Dolapların birine girip uyuya kalmıştır diyordum- ama yok, belki arka odadaki dolabın tepesine çıkmış uyumuştur- yok, mutfak kapısı ile telli dolabın arasında sıkışıp kalmış olabilir-o da değil, mutfak balkonunda yatıyor mu-yok. Her yerin altını üstüne getirdik, olmayacak kenar köşeyi kontrol ettik, dolap çekmecelerini bile açtık, çamaşır makinasına dahi baktık-yok yok yok!
Deli olmak işten değil, balkon kapısını da sineklik olmayan camları da hiç açmadığımız bilsem de, bir korkuyla acaba aşağı mı düştü diyerek bahçeyi aradık taradık...
Nerede bu oğlan? Yaş mama açtık, diğerleri geldiler, çağırıp durduk, bu yok.
Sonunda eşimin işe gitmesi gerekti, ben tek başıma aramaya devam ettim, rahat oturamam ki mümkün değil-kaçıp sokağa mı gitti, araba mı ezdi, evin bir yerine sıkışıp mı öldü, aklımdan hiç çıkmıyor...
Belki apartman içinde kaçmıştır diye 13. kata çıkıp aşağı indim merdivenlerden, orta katlardan birinin yangın merdiveninde, atılmış eşyaların arasına sinmiş kalmış buldum onu. O kadar korku dolu bir ifadeyle baktı ki, hiç ses çıkarmadı ama belki de gece boyu miyavlamıştır duyan olmadan.
Oğlum benim! Geceyi burada geçirmiş olmalı, eve döndüğünde bir süre ürkekliğini atamadı, sonra mama yedi, açıldı yavaş yavaş.
İkimiz de büyük panik atlattık...

Kahvaltıdan sonra yeni kartımı teslim almak için bankaya uğradım, bir de şirket kredi kartımın yeni şifresini aldığım halde nedense kabul edilmiyor. 3 kere girdikten sonra bloke oldu, saçma işlerle uğraştırıyorlar beni bu aralar yani.

Kart şifrelerimle uğraştıktan sonra dükkana geçtim gönderileri vermek için, bizim oralarda mini minnacık bir yavru kedi gördüm uyur gibiydi, yanındaki baktım annesi değil. Koştum gittim yaş mama alayım buna diye, baktım gözleri açılmıyor, kir içinde ve ıslak, hapşırıp aksırıp duruyor... İçim el vermedi bıraksam yaşayamaz, aldım bizim veterinere getirdim. Gripmiş sıçan suratlı, antibiyotik ve göz damlası tedavisine başlandı.

Hafta içi evde bakıp iyi edip hafta sonu arkadaşıma vermek niyetim, bugünün şanslısı bu sıçan...

3202

(01 NİSAN PAZAR)

Kendimi daha iyi hissediyorum-sonunda!
Dinlenmiş uyanıyoruz ve güzel bir kahvaltı hazırlıyoruz kendimize; mantarlı omlet ve avokado ezmeli pazar kahvaltısı...

Ardından hızlıca arazi köpeklerini beslemeye Emirli tarafına yollara düşüyoruz, hava çok güzel. Güneşli ve ılıkken besleme yapmak daha kolay, ama nedense pek yemiyorlar bu sefer. Yavruları da göremedik yine, öldüler mi diye dert ediyorum kendime.
Neyse ki bizim siteye kapağı atıp paçayı yırtan kara yavrunun durumu iyi, ona yaş mama götürüyoruz.
Kuş cıvıltıları ve papatyalarla tam bahar gelmiş buralara- kaçırmasak bari şehir içinde!

Öğleden sonra eve dönerken biraz trafiğe takılınca fazla da vaktimiz kalmıyor hazırlanmak için, zira 5 çayına dedemleri bekliyoruz. Evi kedi tüyünden arındırıp koltuk örtülerini kaldırmak, masalara misafirlik örtüler serip ortalığı toparlamak zaten bir iş. Bunun dışında; çay yanına kısır, pırasalı sucuklu kiş ve keçi boynuzlu kek yapıyorum. Dünden pişirdiğim zeytinyağlı yaprak sarma ve annemden gelecek olan zeytinli poğaça da eklenince şahane bir sofra ortaya çıkıyor!

Anneanneme kendini sevdirip bolca mayışan Espresso, dedeme arada kafa atan Latte çok mutlular, biz de büyüklerimizi ağırlamanın sevinciyle neşeliyiz. Onları uğurladıktan sonra bir dizi seyredecek vaktimiz kalıyor, ne güzel. La casa de papel'in ilk bölümüne gıcık olmuştum, sonradan sevmeye başladım. Bakalım nasıl devam edecek...

3201

(31 MART CUMARTESİ)

Dudaklarıma en çok annemin tepki vereceğini sanıyordum, eşimden beklemediğim bir tepki görünce şaşırdım. "Sende bir değişiklik var!" derken yüzündeki şakın ve tiksinmiş ifadeyi beğenmedim.
Galiba ona anlamsız geldi, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyduğumu anlayamadı ve altında başka sebepler aradı. Oysa gayet masumane kendime yaptığım bir kaç değişiklikten biri sadece-bu yaza daha güzel gireceğim!

Gelgitli bir ruh hali içindeyim son zamanlarda; bu sabah da kızgın hissediyorum içten içe. Birlikte dilediğim gibi rahat, istediğim kadar dolu dolu bir hayat yaşayamadığımızdan şikayetçiyim. Evlendiğimizden beri hem sorumluluklarımız çok arttı, hem hayata yetişmek zorlaştı hem de arka arkaya bir sürü sıkıntılı süreçlerden geçtik...

Eskiden birlikte daha çok keyif alırdık hayattan diye düşünmeden edemiyorum ve en çok da ailesi ve arkadaşlarından başkalarının ondan çok şey beklemesine sinir oluyorum! Herkesle ilgilenmesi gerektiği için bana fırsatı kalmıyor sanki, öyle hissediyorum.

Bugün sonunda haftalardır aklımda olan bir şeye vakit ayırabildik; Karaköy'e geçip beğendiğim takı dükkanını gezdik. Kendime bir çift küpe hediye ettim, eşim de bir çift hediye edince çok sevindim. Buradaki tasarımları genel olarak sevdim, her seferinde yeni bir şey seçebilirim. Birer kahve içmeye oturduk güneşli havada, iyi geldi.

Bizim yakaya geçmeyi planlıyorken, Mahkeme Lokantası'nın önünden geçtik ve bir şeyler atıştırmaya karar verdik aniden. Burası kesinlikle çok iyi bir restoran, Cenevizlilerden kalma eski mahkeme binasının karşısında bir meyhane. İçerisi rutubet kokan tuğla duvarlı, yüksek tavanlı ve hoş bir atmosferde... Tuvaletinde hanımeli kolonyası ve tek kullanımlık diş fırçası olan tek mekan bildiğim kadarıyla-ne incelik!

Mezelerden muhammara, portakallı levrek marin, pastırmalı fıstıklı humus seçip birer bira söylüyoruz. Hepsi de çok lezzetli, ama her şeyden önemlisi servis kalitesi. Bir dahaki sefere mutlaka uzun oturmaya gelelim arkadaşlarla...