30 Eylül 2011 Cuma

829

"Hayat" sevgilimi elimden aldı-
Ve benim bunu kabullenmem bekleniyor!

828

(29 EYLÜL PERŞEMBE)

Tasarım haftasıymış, Haliç'teymiş, çok da ilgimi çekmiyor bütün bunlar-keyfim bozuksa.
Onun yerine enseni kemirmeyi, kıvrılıp yatmayı, yağmuru dinlemeyi tercih ederim, senin yanında.

Sana anlattım, kaldıramıyorsun ama; ben de haklıydım hani-ışığına üşüşen sinekler konusunda!
Benden duyunca kızıyorsun, rahatsız oluyorsun ama; kabul edemediğim onca şey biriktirdim ben işte aylarca.

Şimdi bana diyorsun ki; aynılarını sen de yapıyorsun ama ben sana güveniyorum, çünkü elini tutuyorum.
Ne güzel!-keşke ben de arkamı dönünce bile inansaydım hala orada olduğuna...


28 Eylül 2011 Çarşamba

827

Her şey berbat gidiyor, hayatımdaki her şey baş aşağı devrilmiş ters gidiyor, düşüyor, kaybediyorum.

Dün gece rüyamda yine senle uğraştım, yine sana ulaşamadım.

Birlikte arabayla gidiyorduk, sen sürüyordun, okulun oraya geldiğimizde karşı yönden renkli bir minibüs geldiğini gördüm, içinde Eugene vardı. Sağa çektirdim arabayı, indim yürüdüm onlara doğru. Yolunu kestim onun, bütün çekiciliğiyle sırıtıyordu-biraz da sarhoş... Bir şeyler diyordu bana, içeri girdik sonra. İçerisi kalabalık. Bir bakıyorum ki ayağı kırılmış adamın nasıl olduysa-kanıyor, topallıyor. Yardım için bağırdılar, ben de koştum buz getirdim, bütün katları dolaştım aradım. Sonra bir torba buzu onlara bırakıp çıktım, birden aklıma sen geldin. Seni dışarıda unutmuştum! Panikledim, aradım, hala orada mısın diye düşündüm. Bana çok kızmıştın, baktım meğer 4 saat geçmiş. 4 saattir seni nasıl unutmuşum anlayamadım, açıklayamadım. "Beni bıraktın gittin." diyordun, sesin buz gibiydi, "Ben de gittim sonra." Korkuyordum, sen hiç olmadığın kadar uzaktın, "Lütfen gel!" dedim. Gelmiyordun. "Benden ayrılmak mı istiyorsun?" diye sordum, "Evet"dedin, buz kestim. "Lütfen yalvarırım geri gel, özür dilerim, nasıl oldu anlamadım 4 saat geçmedi ki içeride..." kendimi affettirmeye çalışıyordum. Ama olmadı.

Panikle uyandım, acıyla uyandım.

27 Eylül 2011 Salı

826

Gördüğüm rüyadan sabaha karşı sinirli, bitkin, sabrımın son sınırında uyandım, içimde isyan eden bir ses vardı.
Kabul edemediğim şeyler, içimde biriken tortuya pusa dönüşmüş beni dumana boğmuş, boğazımı tıkamıştı.
Bir bardak kırayım dedim, yere fırlatsam belki rahatlarım.
Onun yerine biraz nefes almaya çalıştım, sonra kolunu aldım, üstüme koydum, kendime sardım.
İyi oldu böyle, sana dolanıp göğsüne yattım, sığıverdim oraya bir şekilde, o zaman rahatladım...

825

(26 EYLÜL PAZARTESİ)
Bir zamanlar Anadolu'da koyun can derdinde, kasap et derdindeymiş...

25 Eylül 2011 Pazar

824

Bir an önce bir şeyler bulmalıyım-beni harekete geçirecek, heyecanla atılmamı sağlayacak...
Yepyeni bir şeyler arıyorum!

823


(24 EYLÜL CUMARTESİ)

Uzun zaman sonra dansa çıktık bu gece-yüksek ökçelere rağmen ağrıyan ayaklara aldırmadan zıpladık, umutsuzluklara boş verip güldük, eğlendik...

23 Eylül 2011 Cuma

822

Dünyanın en şanslı kadını olduğuma karar verdim.

821

(22 EYLÜL PERŞEMBE)

İsimsiz işler gördük, bakmadan göremezdik, baktık, anlamaya çalıştık...

820

(21 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Uzun bir aradan sonra yeniden mektup yazdım,
hem de sabaha varmadan daha gün, ara bir vakitte,
mavi zarfa koydum, İstanbul masmavi uyuyordu henüz,
yıllardır yazmamıştım sanki-sahi kime yazmıştım en son?
...

21 Eylül 2011 Çarşamba

819


(20 EYLÜL SALI)

Düş-ün-ce-li...
Masanın altından...
Yeşil kapı
Denize inen merdiven
İkiz-ev:bazen ikizler de birbirine benzemez.

Anı biriktirmekten bahsederdik hep; bugün ilk kez gördük Heybeli adayı, birlikte.
Boyası dökülmüş ahşap köşklere hayranlıkla bakarken sevimli köpek çetesi eşlik etti bize, adanın her köşesinde karşımıza çıkan merdivenlerden uzun uzun çıktık ya da hoplaya zıplaya inerken bir iki incir kopardık, mahallenin delisi olduğunu tahmin ettiğimiz amcanın evini süsleyen "özlü sözler"i okuyup gülüştük, canımız çeke çeke közde mısır kemirdik kiliseye tırmanırken, gün sona ererken denize tepeden baktığımız çamlık tepede bira şişelerimizi tokuşturduk ve iskeleye geri inerken kavunlu-cevizli dondurmalarımızı dilimizde döndürdük.



19 Eylül 2011 Pazartesi

17 Eylül 2011 Cumartesi

816

Bugünü yaşamamak için çok çaba sarf ettim, düşünmekten kaçtım durdum...

815

(16 EYLÜL CUMA)

KIŞ

Aynı anda hem seni seviyor, destek olmak istiyorum, hep yanında olduğumu göstermek...Hem de senden nefret ediyorum;benden uzaklaşmayı göze aldığın için,bencilce bana göre hayatını düzenleyemeyeceğini suratıma bağırdığın için,hiç yanında olmamak ve seni yalnız bırakmak, öpücüklerimden ve tatlı sözlerimden mahrum bırakmak istiyorum.

Kış geri geldi benim içime-kasvet ve ikilemler geri geldi!

814

(15 EYLÜL PERŞEMBE)

Kara perşembe_

14 Eylül 2011 Çarşamba

813

Kadının köyünden masmavi boğazı aşan vapurla dosdoğru kara köye, karalı köyden sultanlar babası Bayezid'in meydanına, sonra hop oradan aşağı gül hanesine ve mis gibi güllerle dolu bahçeden geri, analar diyarı ana vatan Anadolu'ya...İstanbul'da buram buram deri kokan güneşli bir yolculuk...

13 Eylül 2011 Salı

812

"Eylül güzel geçiyor ama değil mi??" diye sordu bana, yalvaran gözlerle.
"Tabi ki güzel geçiyor." dedim, minnettar gülümsememle.

Ben umudumu çarçabuk kesmiştim Eylül'den ama; şimdiden bir kere sinemaya gittik, belki yine gideriz, bir gün yüzdük, güneşlendik, ilk defa bir sabah çimenlerde kahvaltı ettik sıcacık kahveyle gazete okuyarak, belki konsere gideceğiz ilk kez açıkhavada, sonra Haliç köprüsünde tasarım haftasını gezeriz diye konuştuk, adaya da gideriz dedik yaz bitmeden-

Eylül henüz sımsıcak yüzüyle bana gülümsüyor!


811

(12 EYLÜL PAZARTESİ)

Armürlü mü jakarlı mı?
Giysilik mi ev tekstili mi?
Ekolojik mi teknolojik mi?
Bu aralar bütün mesele bu...!

11 Eylül 2011 Pazar

810

Bugün koşturmaca, eski ayakkabıları alıp yenilerini yerine koymaya çalışmacayla geçti işte, öyle...

10 Eylül 2011 Cumartesi

809



Mahmur Sabah:

"Hani o akşam, İstanbul gezisinin ardından yanınıza geldiğimde, Asmalı tarafında bir meyhanede oturmuştunuz, sen ne kadar tatlı şeyler söylemiştin bana, hatırladın mı?" diye sordum.

"Yine söylerim!" diye bağırdın, sokaklardaydık gece yarısı, sarhoşken ve uykuluyken olur ya-evin yolu uzamıştı.

Çok mutlu bir geceydi bu, kendisi gibi bir huzurlu sabaha uyandırdı ikimizi; senin yataktan çıkmak istemeyen kapalı gözlerine öpücükler kondurduğum, işe gitmenin zulüm olduğu sabahlardan biri...

Omuzlarımı sallamışım karşında otururken böyle, göstermek ister gibi, yok efendim seni baştan çıkarmaya çalışmışım! İftira!




808



(09 EYLÜL CUMA)

Jean D'art; hem Jean D'arc ve dolayısıyla özgürlük ile savaşçı ruha, hem "jean"e gönderme yaptığı yeni koleksiyonunda bizlere denimden masallar anlattı...

9 Eylül 2011 Cuma

807

(08 EYLÜL PERŞEMBE)

Aramızda tırmanan gereksiz gerginliği dindirebilmek için görmek istemiştim seni bir an önce, sen 5 dakikanı bile ayıramadın bana gün boyunca. Erkenden geçtim Beyoğlu'na, sen gitmiştin, peşinden geldim Karaköy'e, sen Üsküdar'a çoktan varmıştın. Elimde sana vermek istediğim genç Türk jazz müzisyenlerinin cd.leri, öylece kalakaldım.

Göz pınarlarımda donmuş kalmış, dokunsan akacak yaşlara rağmen bu akşam Tünel'de İspanyol mezelerini tatmak güzeldi, önce bir kadeh hafif mayhoş sangria, ardından tesadüfen rastlanan arkadaşlarla bir sürahi mojito içmek hoştu, bir de bütün bunlar olmasaydı... Aklımın bir köşesinde beni inciten sözlerin, umursamaz hallerin, aşağılayıcı tavırların durmasaydı...

8 Eylül 2011 Perşembe

806

(07 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Değil

Bana yaptığın onca şeyin altından kalkamadıysam
Bu benim suçum değil

Bütün söylediklerin, hepsi beni tekrar tekrar defalarca kırdı
Bunları unutmam mümkün değil

Her seferinde aynı acıyla dişlerimi sıkacağım çünkü aramızda hiçbir şey
Dediğin gibi öyle göze-göz dişe-diş değil




6 Eylül 2011 Salı

805

Her seferinde oluyor böyle sonra geçiyor, biliyorum
Ama her seferinde de oluyor yeniden yeniden işte
Bu bunaltı, bu iç sıkıntısı, bu kasvet, bu belirsizlik bu varoluş kaygısı

804

(05 EYLÜL PAZARTESİ)

Ben Eylül'den umutluydum, Eylül benim hayallerimi kırdı..
Ben hep en çok Eylül'ü sevdim, Eylül benden babamı aldı..
En yakın arkadaşım Eylül'de doğmuş, ben de hep Eylül'de doğmak istedim, geç kaldım, olmadı.
Eylül her seferinde yeniden başlamaktı okula, hayata, işe güce, kışa soğuğa, yağmura ve erken kararan havaya..
Eylül'de şarap içmek daha bir güzeldi, nedense İstiklal'de yürümek hep Eylül'e yakışırdı..
Her zaman biraz hüzünlüydü biraz gergindi zaten, bu sefer sanki daha beter..

5 Eylül 2011 Pazartesi

803

(04 EYLÜL PAZAR)

"Pazar sabahı 8:00'de beni kim arar?"
Geceyi dışarıda geçirmiş, donarak sabahlamış ve sonunda çaresiz evime sığınmak isteyen bir arkadaş...
Uzun bir balkon kahvaltısı edilir; sıcak simit, tuzlu köy tereyağı, pancar pekmezi...
Ardından uykuya geçilir; iki sevgilinin dediğine göre kanepede sıkışarak sarılıp uyumak daha keyifliymiş çift kişilik geniş ve rahat yataktan.
Sonra dondurmalı irmik helvası vakti gelir, onu da yiyip tam hoşçakal demişken bir telefon daha!
Telefonda yine aynı, gülen, biraz da çekingen ses:
"Rana...Ben yine bir bok yedim..."
"Ne oldu yahu!"
"Bu akşam bir planın var mı? ... Anahtarımı unutmuşum da annem evde yok..."
"Ha tamam-gel gel!"
Geceyarısı iskambil falları açılır, salçalı makarna günleri yeniden başlar...
Arkadaşlarla geçirilen keyifli bir gün, strese iyi gelir...

4 Eylül 2011 Pazar

802

(03 EYLÜL CUMARTESİ)

Ben ağlarken bile
Yine ben teselli ediyorum seni
Okşayarak sırtını
"Senin yüzünden değil" diye
Aslında düşündüm de-
Bu kadar güçlü olmayı
İstememiştim ki ben!

2 Eylül 2011 Cuma

801

İrmik Helvası

"Bence sen hazırlık yap şimdiden" diyordu beni şaşırtan gündüz mesajında sevgilim,
"Yarın gece sendeyim" diye yazıyordu, okudukça gülümsememi büyüten mesajında,
"Öptüm canım-yarın daha çok öpeceğim ama!" diye bitiriyordu ve ona duyduğum özlemi
heyecanla hatırlatıyor, birlikte geçecek koyun koyuna gecenin hayalini uyandırıyordu...

Not: Hazırlık olarak yaptığım irmik helvası denemem gayet başarılı oldu.

1 Eylül 2011 Perşembe

800

Hiçbir dost yalnızlık kadar dinlendirici değil...

799


(31 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)





Beypazarı sokaklarında kıvrıla tırmana, hoplaya zıplaya, düşe kalka, seke sıçraya, koklaya okşaya, oynaya söyleye yukarı, içeri, geriye ve geçmişe yolculuk ettik...

798



(30 AĞUSTOS SALI)

Beypazarı'nda ilk gün:

Evimiz; tam merkezde, caminin dibinde, sabah ezanında yatağımızdan fırlıyoruz ve banyomuz bir dolap-evet içinde hiç ışık olmadığından ve yalnız bir kişinin ayakta ancak sığabilmesinden dolayı bir dikey tabutu andıran içi fayans kaplı dar bir ahşap dolap...
Her nefes alışımızda gıcırdayan ve döndükçe göçen yataklarımız karşılıklı, pencere kenarında ve pencereyi açmayı denediğimizde-ki 35 derece sıcaklıkla baş etmek için ilk akla gelen yöntem oluyor-yatakta bacaklarımızı uzatamıyoruz...
Tuvaletler bu ilçede alaturka-öyle ki; umumi wc.lerde klozetler yalnızca yabancılar için, ayrıca kağıt atınca tıkanıp taşan bu tuvaletlerde çöp kutusu bulunmuyor...
Kaldığımız bu minicik eski Türk evinin üst katında iki yatak odası ve bir oturma yeri var, kenepelere yayılmak yerine kilim kaplı sedirde popomuzu düzleştiriyoruz. Alt katta çalışmayan bir eski radyo ve merdivene yer kalmış sadece, yatak odamızda yapma kırmızı güller ve nazar boncuklu süsler asılı, fakat aynamız yok!