29 Şubat 2020 Cumartesi

3902

(28 ŞUBAT CUMA)

Kısacık tatilimizin son gününe geldik bile; kahvaltıya 2 günde bağımlı olduk. Domuz sosisini özleyeceğiz!
İçki, çay ve çikolata alışverişi için bir posta çarşıya indik sabahtan; taşımak kolay değil hepsini birden. Rakılar, likörler ve şarapların rengarenk şişeleri arasında kaybolunca hepsini tatmak istiyor insan. En sevdiklerimden aldım, umarım ülkeye girerken sorun olmaz diye de endişelendim biraz.
Buranın zaten otantik bir tadı hiç yok; çitlembik denen bir tohumla hazırlanan kıtır kıtır peksimeti var yalnız, bir de hellim peyniri.
Öğlen otelden çıkış yaptıktan sonra bavulları bırakıp merkeze indik, yine aynı mekanda oturup bira içtik. Güneşte gevşemenin tadını çıkardık bu kez, hiç acelemiz yok. Sohbet ettik, gelen gideni izledik, İngilizleri dinledik.
 Ben ne bileyim, biraz Rum kültürü beklemiştim adadan, ama alakası yok. Biraz Akdeniz havası ummuştum; oysa denizin muhteşem kokusu olmasa adada olduğunu hissetmek zor.
Her yerde çalışan personel Afrikalı veya güney Asyalı; buraya yabancılar. Biraz tuhafıma gitti; Türk kahvesini İngilizce ısmarlamak.
 Çok kendine özgü ve cennet gibi bir yer olabilecekken, hizmet almayan ve ilerlemeyen, potansiyelini kullanmadan atıl kalan bir yermiş Kıbrıs; ben öyle gözlemledim ve üzüldüm. Yerlisi de evine küçük de olsa bir bahçe yapmayacak kadar umursamaz ve sahip çıkmıyor belli ki toprağına.
Yine de mis gibi deniz meltemini, yol kenarlarında açan sarı bahar çiçeklerini, köşelerde kendini sevdiren tatlı kedilerini ve aheste hayatını unutmayacağım Girne...

3901

(27 ŞUBAT PERŞEMBE)

Dünkü ilk şoku atlattıktan sonra bu sabah biraz daha keyifliyiz, hava da aşırı sıcak değil hatta serinledi bile. Yoksa yanımızda getirdiğimiz trikolarla dolaşmak mümkün olmayacaktı ve t-shirt alacak bir dükkan bile bulamamıştık. Sahi biz bugün ne yapacağız? Dün sanki gezdik bitirdik bir posta.
Otelin kahvaltısı beklediğimden iyi; domuz sosisi, bacon ve çırpılmış yumurtayla İngiliz havası. Minik kruvasanlar, hellimli börekçikler ve hurmalı mini çöreklerle Fransız tarzı. Çok keyifli bir kahvaltının ardından otelde birazcık dinlendikten sonra Girne kalesini geziyoruz. Turistik bir yer sanıyordum, ama galiba sadece denize girmeye veya kumara geliyor insanlar buraya. Bomboş ortalık, hava muhteşem; hem deniz hem çiçek kokuyor.

Öğleden sonra birkaç markete girip içki fiyatı sorup şaşırıyoruz; memlekettekinin 3te 1i fiyatına rakı.
Meğer biz içtiğimiz her dublede bizimkine de 1 duble ısmarlıyormuşuz! Ulan Müslüman adam rakı içer mi?
Kahve molası verdiğimiz sahildeki cafe, aslında dandik bir yer ama fiyatlar Nişantaşı'ndan yüksek. Birçok şeyin ucuz olduğu bu şehirde ne alaka çözemedim, ama kahveler gereksiz pahalı. Ufak bir hediyelik eşya dükkanından bir sepet tepsi, bir ponza taşı tütsü ve birer paket kahve alıyoruz. Sohbet ettiğimiz esnaf hep belediyenin tembelliği ve şehrin bakımsızlığından yakınıyor, bir de yabancı turistin Türklere bakış açısından.

Akşamüstü değerli taşlar ve gümüşten takılar satan bir dükkanda vakit geçiriyoruz; galiba Kıbrıs'taki tek güzel dükkan burası. Tüm ürünler hem kaliteli hem çok zevkli ve sahibi de son derece düzgün bir beyefendi. Sohbet edip alışveriş yapıyoruz; kendimize anne kız birer yüzük seçiyoruz.
Akşam yemeği için limandaki restoranlardan gözümün tuttuğu tek yeri tercih ediyoruz; konuşkan bir garsona denk geliyoruz. Deniz ürünleri tadım servisi harika; tıpkı Sevilla'da tapas sunumu gibi.
Hellimli ızgara kalamar, jumbo karides taptaze ve çok lezzetli. Her şeye rağmen iyi ki de geldik!

3900

(26 ŞUBAT ÇARŞAMBA)

Erkenden uyanıp kahvaltı hazırladım; üşenmeden lorlu waffle yaptım ve keyifle yedik.
Hava alanına taksiyle geçerken şoförle bir müddet yöneticilerimize saydık sövdük.
Hava alanı fazla yoğun değil, uzun zaman olmuş dış hatlara gelmeyeli. Millet maske takıyor ama, bizde korku yok.
Uçuşumuz kısa sürüyor, Kıbrıs'ta hava çok sıcak. Ercan hava alanı beklediğimden daha küçük ve tenha, hafta içi sezon dışı olduğundan sanıyorum. Bizi Girne'ye götürecek servisin seferleri çok seyrek ve üstelik gecikmeli kalkıyor, yolda indirme bindirme derken, gereksiz uzayan bir yolculuktan sonra Girne'ye varıyoruz.
Otele yürürken biraz şaşkınız; zira burası çok geri kalmış hatta terk edilmiş gibi görünüyor. Evler yıkık dökük, bahçeler bakımsız, yollar boş...
Otelimiz modern ve keyifli; odamız epeyce geniş ve rahat. Tam dinlenmelik-bir duş alıp eşyamızı yerleştirdikten sonra yemeğe çıkıyoruz.
Buranın tam belli bir çarşısı yok sanki; hani yazlık kasabaların meydanları etrafındaki tezgahları, restoranları olur ya. Merkezde popüler olduğu belli olan bir mekana oturup bira istiyoruz. Yaşlı İngiliz turistlerle karşılıklı soğuk ve ucuz biralarımızı yudumlarken keyfimiz yerine geliyor-resmen tatildeyiz! Tatilde olmayı özlemişim.
Güneşte bira içip boş oturmayı özlemişim, deniz ürünleri tabağı da nefis; kalamar, karides, yengeç bacağı, midye çıtır çıtır...
Ardından etrafı dolaşmaya çıkıyoruz ve internette gözüme kestirdiğim restoranların kapalı olduklarını görünce biraz hayal kırıklığı yaşıyorum. Aslına bakılırsa doğru düzgün bir yer yok gibi, tam olarak burası mıymış Girne diye düşünmeye başlıyoruz. Annem 30 yıl evvelden hatırladığı Kıbrıs'ı bulamayınca şaşıp kalıyor ve anılarını hatırladıkça anlatıyor.
Akşam belki acıkırız diye bir marketten biraz meyve, kraker filan almak istiyoruz. Girne'de açık fırın da bulamıyoruz, manav da. Market dedikleri bizim 30 yıl öncesinin rafları boş kalmış küçük bakkallarından ibaret.
Girne'de ekmek yok, meyve yok, adeta bir şey yok! Ama her tarafta bolca içki var ve çok ucuz.
Bakalım yarın nasıl geçecek?

3899

(25 ŞUBAT SALI)

Tatilden önceki son gün hep biraz telaşlı olur-yetiştirmeyi planladığım siparişlerden birini dönüşe erteledim ve sabah piyanoda "Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın"ı çaldım. Bazen bir parçaya takıyorum böyle, defalarca art arda dinleyip söylemek çok hoşuma gidiyor...
Öğlen son gönderimi de dükkana bırakıp kuaföre gittim; epeydir ihmal ettiğim saçlarıma bugün bakım yaptıracağım. Gerçekten de yıpranmış görünüyorlar; incelip dolaşmaya başlamışlardı, keratin bakımı çok iyi geldi. Kendi dip rengime yakın koyu bir tona boyattım, manikürüm de mükemmel oldu, kendimi hafiflemiş hissederek çıktım. Akşamüstü hafta sonuna kadar sosyal medyada paylaşılacak gönderileri planladım, bavul hazırlarken yorgun hissediyordum.
Bu kısa seyahati yeterince araştırıp planlamadığımı düşünerek biraz gergindim hatta, ama nasıl olsa gideceğimiz yer farklı bir ülke sayılmazdı. Gece uyku tutmadı; içimde bir heyecan, bahar gelmiş gibi...

24 Şubat 2020 Pazartesi

3898

"Schmerz ist auch eine Lust, 
Fluch ist auch ein Segen, 
Nacht ist auch eine Sonne"


3897

(23 ŞUBAT PAZAR)

Dünden sonra bugün yeniden başlıyor gibiyim hayata, koşturmaya yeniden...
Sabah yogasında badha asanasını daha iyi yapabilmek, güneşli bir güne uyanmış olmak, havada bahar kokusunu duymak beni mutlu etmeye yetti.
Heyecanla piyano çalmaya oturdum ve "Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın" parçasının notalarını buldum, tahminimden kolaymış, çıkardım parçayı. Tabi batılı sazlarla doğu müziğini çalmak pek aynı tadı vermiyor, ama yine de acayip keyif aldım.
Güne mükemmel başladım kısacası; öğleden sonra Emirli'ye kedi ve köpekleri beslemeye gittik. Bazen zor gelse de o kadar tatmin ediyor ki beni bu rutin, vazgeçemiyorum. Emily oradaydı, sitede 2 yeni kedimiz oldu yani kalıcı olarak. Tüm köpekleri de iyi gördük sayılır, fazla aç değil gibiydiler. Kulübelerini onardık, sütümüzü de alıp eve döndük.
Üstümüz başımız köpek kokuyordu, değişip biraz yürüyüşe çıktık ve akşam yemek için bir şeyler aldık. Planladığım işlerin hepsini yetiştiremesem de, yaklaşan kısa seyahatimiz için online checkin yaptıktan sonra bir heyecanlandım.

3896

(22 ŞUBAT CUMARTESİ)

Sabaha karşı sinirle uyandım, zaten hiç uyuyamamıştım ki... Bütün gece döndüm durdum, kediler yattı sıcak bastı içim sıkıldıkça bunaldım. Sabahın kör karanlığında kalktım gittim mutfakta elime ne geçtiyse yere fırlattım.
Sus Konuşma'yı açtım, nedense bu şarkıyla uyandım. Ardından Kupa Kızı Sinek Valesi geldi, beni biraz sakinleştirdi...
Bir yandan gözlerimi açamazken bir yandan kendimi zorlayarak çalışmaya oturdum; yeni gelin ayakkabılarımızı satışa koydum. 3 saat filan çalıştıktan sonra yatağa girdim tekrar, uyumakla kahvaltı etmek arasında bir yerlerde üşenirken, çok güzel bir şey oldu ve uyuya kaldım.
3 saat uyku beni kendime getirdi, günün ilk yarısını kaybetmiş olsam da, ikinci yarısını toparladım. Yapılması gerekenleri halledip, akşamüstü alışverişe çıktık. Kendime yeni bir kot pantolon aldım, akşam bir film açtık ve yeniden normal rutinime döndüm...

22 Şubat 2020 Cumartesi

3895

(21 ŞUBAT CUMA)

Çok kötü uyandım, içim bıkkınlık ve isyanla dolu. Yine de kendimi toparlayıp biraz geç de olsa yogamı yaptım. Kahvaltımı edip çiçekleri suladım, biraz sosyal medya ve online dükkanıma odaklanmak istedim. Alışveriş planlarımı erteleyip yağmurlu günün moduna uydum ve masa başında çalışmaya başladım. Akşamüstüne kadar ancak müşterilerle ilgilendim ve gündelik işleri halledebildim. Beyin fırtınası yaptığım yeni modellerin SEOsu epey yordu ve uzun sürdü, bir de baktım ki sanki başladığım yerdeyim. Bütün gün çalıştığım halde yol alamamışım gibi hissettim.
Akşama doğru çalışmaya halim kalmayınca bıraktım, biraz yürüyüp kedi beslememeye ve dönerken de bira fıstık filan almaya karar verdik. Cuma akşamı ateşi artık evde bir bira açmakla eşdeğer...
Gece başka bir hikaye; derinlerimde kalan ne varsa geceleri su yüzüne çıkıyor nasılsa. Rüyalarımda yaşadıklarım gerçeklerden daha yakın geliyor bazen bana, bilincimin altı alt üst olmuş durumda...

21 Şubat 2020 Cuma

3894

(20 ŞUBAT PERŞEMBE)

Görülmeyen
Duyulmayan
İhmal edilmiş
Yalnız bırakılmış
Kapanmış
Kendine dönmüş
Kimsenin anlamadığı
...
...
...
Bir ayna
Bir bıçak
Bir tokat

20 Şubat 2020 Perşembe

3893

(19 ŞUBAT ÇARŞAMBA)

Bu hafta Merkür gerilemesi başladığından mıdır, her güne yeni bir sorunla uyanıyorum. Bugünün de gündemi, satın alırken verdiği adrese teslim edilmiş olan gönderisini, yanlış bir adrese gönderdiğimi iddia eden kendinden habersiz müşteri oldu. Böyle durumlarda, yüzde yüz haklı olduğumu bilsem de, malum Amerika'ya satış yapan Türk bir satıcı olmaktan dolayı kendimi anlatamayacağımdan endişe edip geriliyorum ister istemez. Günün ilk yarısı, nasıl yapabiliriz de istediği adrese 2 gün içinde ayakkabıları göndertebiliriz diye düşünüp durdum, fakat yapabileceğimiz bir şey olmadığını anlayınca artık bıraktım. Kendi hatası ve umuyorum bir an önce bir şekilde çözülür, hayatımdan sessizce çekip gider bu insan...
Öğleden sonra zorlanarak konsantre oldum işlerime, zira boyanmayı bekleyen siparişler dolu çalışma odam ve tatil öncesi göndermem gerekenler var. Nasıl bir azimle 2 ayakkabıyı birden boyamaya başladım ve akşamüstüne kadar yorulsam da devam ettim. Gün sonunda rahatlayamadım ama, en azından elimden geleni yaptığım için biraz sakinleştim.
Akşam artık tükenmiş hissediyordum  ve belki bir kadeh içkiye, biraz sohbete ve hayatımın güzel yanlarını hatırlamaya ihtiyacım vardı-olmadı. Bu aralar hem işle ilgili çıkan beklenmedik sıkıntılar, hem de bir başka mesele içimi sıkıyor...
Zor bir zamandan geçiyorum kısacası, ve istediğim desteği bulamıyorum, öyleyse ne yapmalı? Kendi içime dönmek ve kendi kendimi güçlendirmekten başka bir şey gelmiyor aklıma. Piyano çalmak iyi geliyor bana, bir de yoga yapmak.

18 Şubat 2020 Salı

3892

Sabah yeni bir yoga dersine başladım ve çok hoşuma gitti. "Kendi hikayenin kahramanı ol" serisinin ilk dersi kolay geldi aslında, 2 hareket hariç-daha çok esneme ve nefes ağırlıklı çalışıyorum...
Dün yaşanmış olayların etkisinin bugün devam etmesine rağmen, olayın bugün sürmüyor olmasına dikkat çekti fahri hocam, ki tam da gününe denk geldi benim için. Bir de; yaşadıklarımıza vereceğimiz tepkiyi kalp süzgecimizden geçirdikten sonra ve yine kendimiz olarak vermemizi tavsiye etti. Ben de kendi hayatımda dün yaşadığım gerginliği ve verebileceğim tepkileri düşündüm; başımıza gelen olaylardan ziyade olayları karşılama biçimimizdir ya önemli olan hani...
Kahvaltı hazırlarken aklımda şu sözler yankılanıyordu: "Dün dünde kaldı, bugün hayata yeni baştan başlıyorum ve dünde değil, bugünde nefes almayı seçiyorum."
"Ne görürsem göreyim, ne duyarsam duyayım, ben kendime yakışır şekilde cevap vermeyi seçiyorum."

Avokadolu ekmeklerin üstüne yumurta çırptığım efsane kahvaltıdan sonra hemen masa başına geçtim ve heyecanla internet bankacılığına girdim-evet para gelmiş neyse ki. Bu durumda bankaya gitmem gerekmiyor, harika! Müşteri mesajlarına geri dönerken başka bir sorunla karşılaştım, biraz gerildim ama çözeriz nasıl olsa.
İşlerimi toparladıktan sonra duşumu alıp hazırlandım ve muhasebecime uğradım, bunu da aradan çıkardıktan sonra güneşli gün daha da keyifli olmaya başladı. Annemle bir çay molası verdik, bir şeyler yerken konuşup gülüştük. (İnsanlar aşırı komik olabiliyor.)

Öğleden sonra balkonda çekim yapacağız yine; ışık güzel ama bu sefer de bir gölge düşüyor. Zor koşullarda güzel fotoğraflar çekmeye çalıştık ve elimizden geldiğince başarılı olduk. Eve döndükten sonra bir kahve koyup kendime fotoğrafları editlemeye koyuldum. Tekrar mesajlar, sosyal medya derken akşamüstü oluverdi. Yoğun günlerin sonunda bazen böyle başım ağrıyor, yemekten sonra daha fazla çalışamayacağımı anladım. Yarın erkenden kalkıp çok iş bitirmek niyetiyle kendime rahatlamak için biraz izin verdim...

3891

(17 ŞUBAT PAZARTESİ)

Haftanın ilk gününe aslında nasıl da güzel başlamıştım, biraz geç uyandım tabi hafta sonunun yorgunluğunu atmak için, ama hava güneşliydi ve ben güçlü hissediyordum.
Kahvaltıdan sonra ev işlerine daldım biraz; çamaşır bulaşık yemek derken öğleden sonra çalışmaya başladım. Fakat istediğim gibi gitmedi hiçbir şey- dükkanda siparişlerim hala çıkmamış, öğlen bir eft yaptım vergi ödeyebilmek için kendi şirket hesabıma, akşama kadar geçmedi. Yine aynı kısır döngüye girip her 2 bankanın da call centerını aradım durdum ve elbette kimseye ulaşamadım.
Bazen fazlasıyla yorulmuş hissediyorum kendimi, işini yapmayan insanlar ve bu sistem yüzünden. Hizmet aldığım insanları yönetmeye çalışmaktan kendi işimi yapamıyorum ki! Ayakkabı boyamam lazım, hem de acil bekleyenler var ama mesela şimdi yarın yarım günümü 2 bankada geçireceğim büyük ihtimalle. Akşama kadar keyifsizdim...

3890

(16 ŞUBAT PAZAR)

Dünden kalmayım bugün, hiç halim yok. Hava da çok güzel ama, ben uykusuz ve yorgunum. Emirli'de kedi köpek beslemeye gidecek gücü kendimde bulamadım, ancak öğleden sonra masaya oturup çalışmaya başlayabildim. Hafta sonu dahil çalışmak zorunda olmak haksızlık değil mi ama?
Ne kadar çalışsam yetemiyorum hissinden de yoruldum.
Biraz online dükkanımı düzenledim, fiyat güncellemesi yaptım, indirimleri filan ayarladım. Trend raporu dinledim, notlarımı aldım, sosyal medya paylaşımımı yaptım.
Akşam Bücürto'yu veterinerden almaya gittik, kısırlaştırıldı oğlum. Biraz sarsılmış gördüm onu, kıyamam hiç! Yaş mama yemedi, yalandı durdu. Sonra da kucağımda huzursuz bir uykuya daldı...

16 Şubat 2020 Pazar

3889

(15 ŞUBAT CUMARTESİ)

Dünkü güneşli havadan sonra biraz enerjisi düşük gri bir güne uyandık. Toprak elementi yogasının ardından güzel bir kahvaltı sofrası hazırladık ve Şaşıfelek'i açtık.
Evin ve arabanın halledilmesi gereken işleri vardı, bir de dedemi ziyarete gitmem gerekiyordu; son zamanlarda hastalığı ataklarla ilerliyor çünkü.
Banyodan sonra sessiz ve boş evde piyano çaldım, çok keyifliydi, kendimi verebildim ve bir parçanın notalarını yazdım.
Akşamüstü anneannemlere gittim, eve döndükten sonra da hazırlanmaya başladım. Akşam doğumgünü planımız var; arkadaşlarla sushi yemeye gidiyoruz!
 Sushi ve tempura muhteşem!
Elflerden üstün insan olan homoseksüellere nasıl geçtiğimizi anlayamadığımız tuhaf sohbet bizi güldürüyor, yemekten sonra bir kokteyl keyfimi iyice yerine getiriyor.
Bu geceleri daha sık tekrarlamak dileğiyle...

3888

(14 ŞUBAT CUMA)

Bugünkü muhasebe planımı erteledim, bir an önce şu yeni modelleri satışa koymalıyım artık. Ama birkaç gündür üstümden tır geçmiş gibi uyanıyorum ve çalışmaya konsantre olmam zor oluyor biraz. Bu sabah suryanamaskar yaptım, hatta piyano bile çaldım biraz. Kahvaltıdan sonra kendime zaman ayırıp manikür pedikür yaptım, yeni ayakkabıları giyerek de poz vereceğim. Haftanın son gönderilerini yolladıktan ve müşterilere geri döndükten sonra, yeni modellerimizi satışa koymak için masa başına oturdum. Bir sürü keyword araştırıp beyin fırtınası yaptıktan sonra çok zaman aldığını fark ettim, ama bir başlangıç yapmış oldum.
Cuma akşamını evde şarap açıp pizza söyleyerek ve film izleyerek geçirdik; Oscar alan Koreli yönetmenin eski bir yaratık filmini seçtik ve bence eğlenceliydi. Keyifli bir geceydi, bir de uyuya kalmadık.

3887

(13 ŞUBAT PERŞEMBE)

Bugün yıldırım hızıyla geçti resmen; sabah aşırı yorgun ve baş ağrısı ile uyandım ama, hızlıca kahvaltı sofrasını hazırlayıp temizliğe gelen kadını karşıladım. 2 haftadır hastalığımdan dolayı ertelenen temizlik bugün yapılacak ve birikmiş işler fazla.
Kahvaltıdan sonra birkaç şey almaya gittim; bir süredir aklımda olan yün atlet ve çorap bakmak istiyordum. Bu kış bir türlü ısınamıyorum çünkü ve doğal malzemeler çok fark ettiriyor. Bir de evde hurma kalmamıştı, sağlıklı tariflerde kullanıyorum malum.
Öğleden sonra evdeki işlerimi çabucak halledip annemin balkonunda fotoğraf çekmeye gittim, bugün hava güneşli. Balkonda perdeyi gerip ortamı hazırladık; gümüş tepside tül ve çiçeklerle birlikte harika sonuçlar çıktı ortaya. Heyecanlandım, umarım yolu açık olur bu yeni ayakkabıların ve bol satışlar getirirler...
Fotoğrafları editlemek de epey uzun sürdü, temizlik geç bitti ve içime sindi bu sefer. Akşam yorulmuştum, arkadaşımız gelecek diye börek pişirdim ve rahatlamanın tadını çıkardık...

12 Şubat 2020 Çarşamba

3886

Sınırlar üzerine videolar izledim, düşündüm ve daha iyi çalışmaya karar verdim bu konuyu. Önemli, hem de çok önemli-insani ilişkilerdeki sınırların belirlenmesi mevzusu. Sınırları ihlal eden tipler çok sinir bozucu oluyor ve hayır diyemeyen benim gibiler de kapıyı bazen fazla açık bırakıyor... Sınırlarımızı geçenlere kızdıkça bu kez kendimizi ger, çekip iletişime kapatıyoruz, ki bu da bizi susuz bırakıyor.
Son birkaç senedir bana söylenen sınır ihlali laflar aklıma geldi teker teker ve bu durumlarda ne yapmalıydım, bir daha olursa ne diyebilirim diye düşündüm biraz. Gerçekten kolay değil, çünkü fazla sert tepkiler vermekten de korkuyorum, ama her şeyi kabullenmek de olmuyor. Ben aman kırılmasınlar diye sustukça, aslında karşımdakilerin ne kadar düşüncesizlik edip patavatsızca davrandıklarını fark ettim. Benim kadar onlar hiç düşünmüyor kırılabileceğimi ve bu da beni çok rahatsız ediyor.
Bundan böyle sınırlarımı ihlal etmeye tenezzül edenlere gerektiği şekilde, hırçınlaşmadan ama sakince cevap vermeyi deneyeceğim.

3885

(11 ŞUBAT SALI)

Uykum kaçınca aklıma üşüşen düşüncelerin beni huzursuz ettiği, söylenmeden kalan yarım sözlerin ağlattığı gece... Kalktım, yağmurla birlikte yazdım ve yazarken nedense hep bu şarkıyı mırıldandım:
"They call me The Wild Rose
But my name was Elisa Day

...
On the second day he came with a single red rose
He said "Will you give me your loss and your sorrow"

10 Şubat 2020 Pazartesi

3884

Sabah saati daha erken sanıyordum, 8:30 muş.
Hızlıca kahvaltı hazırladım kendime; ekşi maya ekmek üzerine birkaç dilim avokado ve peynirli çırpılmış yumurta, yanına yeşil çay.
Bu arada hala biraz hastalığın etkisi kaldı üstümde; sabah aksırıkları devam.
Annemle birlikte pazar alışverişine çıkacağız, pazartesilerin rutini gibi bir şey. Fakat hava o kadar sert bir soğuk ki; yüzüm donuyor. Özgürlük Parkı civarında kedilere mama bırakılmış görmek beni sevindiriyor. Tezgahlardaki rengarenk meyveler ve yeşil sebzelerden alıyoruz.
Pazardan sonra bir de Göztepe'nin sabit pazarı denen çarşısına uğrayıp kasaptan, yufkacıdan alışverişimizi yapıp saatimi tamire veriyorum.
Ev için 2 saatimi ayırdıktan sonra artık kendi işlerime başlasam iyi olacak. Ama önce bir kahve.
Geçen ay çıkan yeni tasarımların fotoğraflarını çekmek bu haftanın 1. planı; artık ertelemek istemiyorum. Bu hafta içi halledip satışa koymuş olmak niyetindeyim.
Evde 1 saatlik deneme yapıyorum; kısıtlı koşullarda büyük işler çıkarmaya çalışıyorum. İlk çekimler pek iyi gitmese de, sonra sonra güzel kareler çıkıyor ortaya. Öğleden sonra çekimi bitirdiğimde yemek molası veriyorum. Fotoğrafları editlemek de epey uzun sürünce, kendimi yorgun hissetmeye başlıyorum artık.
Akşamüstüne doğru enerjim düşüyor, Oscar'lara bakıyorum biraz. Sonra yine bir sürü müşteri ile yazışmalar, eskizler, derken akşama kadar her şey üzerime üzerime geliyor sanki. Günün finalini banyoyla yapıyorum, biraz sakinleşmeye ihtiyacım var uyumadan önce...

3883

(09 ŞUBAT PAZAR)

Evin en kıymetli eşyası rulo. Rulo olmayınca birbirimizi yiyoruz.
Evimizin Herşeyi'ne gidip rulo yedeği stoklamamız gerek bugün.
Gündüz rutin ev işlerini halledip Emirli'ye geçiyoruz öğlen; tedavi ettirip kısırlaştırdığımız kediciği bırakacağız. Hiç istemesek de, başka şansımız yok şimdilik, umarım hayatına sitemizde güzelce devam eder.
Köpeklere yine mama bırakıyoruz, bu kez bazıları yemiyor, sanırım çok aç değiller. Bizden başka besleyenler de var, zaten arabasıyla yemek dağıtan kadına rastladık yine. Kedilerin de çoğu ortalıktaydı, yanımızdaki mama az bile geldi, ama en azından iyi oldu.
Pazar günü IKEAsı cehennemdir zaten ama, bu ne tam olarak? Vale sistemine geçilince otopark sırası mahalleyi dönüyor, mecbur arka sokağa park edip yürüdük. Bastisleri sarı çantamıza doldurup bir de çiçek aldık-Bücür'ün saksısını kazıp öldürdüğü krotonun yerine yenisini.
Buraya gelmişken somon tabağı yemeden olmazdı, hatta üstüne bir de almond kek-kendimi çok İskandinav hissediyorum!
Dönüşte yeni çiçeği dikip, balkondakileri sulayıp yemek yapıyoruz. Akşam ise bakım saati; yüz maskesi ve manikür, yeniden doğuş gibi bir şey! Japonya özlemimizi pekiştiren bir film de cabası.

3882

(08 ŞUBAT CUMARTESİ)

Hafta sonu!
Dün keşke dışarıda bir şeyler yapabilseydik, ama evde bira içip uyuya kaldık.
Bugün de yapmam gereken sürüyle iş var, yine de hafta sonunun rahatlığı da var.

Güzel bir kahvaltıdan sonra banyomu yaptım, biraz evi temizledik, kedilerden dolayı her gün tüylerden arınmamız gerekiyor malum. Fazla yoğun olmasa da kar yağışı başladı, hava iyiden iyiye soğudu. Öğleden sonra evdeyiz madem biraz geçen ayın kapanış işlerine bakayım dedim, muhasebe evrakını hazırladım.

Hala istediğim düzene oturtamadım hayat ritmimi, artık bu hale alıştım gibi. Geçen sene nasıl olmuş da her hafta piyano dersi ile seramik atölyesine vakit ayırabilmişim, şaşıyorum. Yogaya geri başlayamadım daha hatta. Bu "yetişemiyorum" stresi her zaman benimle mi olacak acaba?

Akşamüstü hava açınca Kadıköy'e geçip kurdele ve boncuk bakmaya karar verdim, hızlıca çıktık. Bu aralar müşterilere eskiz yapıp sürekli yazışıyorum, ama paraya dönmüyor diye biraz sinirim bozuk. En son da fazla heyecanlı bir müşterim azıcık gıcık etti beni zaten, neyse. Bu akşam da maç varmış, dönüşte trafiğe kaldık.

Sonunda eve döndük, kuru meyveli kek yapıp çay demledik. Yarın Aslan dolunayı var, hem de Shevat bayramı imiş. Dışında sert görünen doğanın içinde uyanıp yeşerdiğini hatırlatan eski bir pagan bayramı, Şubat ayının da ismi buradan geliyor. Öyleyse kutlayalım!

8 Şubat 2020 Cumartesi

3881

(07 ŞUBAT CUMA)

Bugün biraz kendime zaman ayırmak istiyorum, Ahmet Güneştekin sergisini bitmeden gezmeye karar verdim. Tabi sabahtan işleri yoluna koymam gerekiyordu, öğlen ancak hazırlanabildim, annemle buluştum. Hava beklediğimiz kadar soğuk ve karlı değil, otobüsümüz de hemen geldi-bunlar iyi işaretler. Yarım saatte Mecidiyeköy'e geçiverdik, galerinin girişini bulamadık bir süre ama olsun. Hep birbirine benzer mitolojik göndermeli rengarenk büyük ölçekli işler üreten Güneştekin, bu kez seramikleri ile beni şaşırttı. Hepsi birer efsaneyi anlatır gibi duran, kuru kafaların deniz yılanları ve balıklarla bütünleştiği, tuhaf ve çok etkileyici çalışmalarına hayran kaldık...
Sergiden çıkışta çok acıkmıştık, civarda düzgün bir yer bulmak kolay olmadı. Abuk subuk börekçiler cafeler arasından yürüyüp Trump'a geldik sonunda. Giriş katındaki restoranlardan birine oturduk, hem sohbet ettik hem güzel bir şeyler yedik anne kız. Arkadaşlarımın egoistçe tavırlarından yakındım biraz, sadece kendi hayatlarından bahseden ve bizim de sorunlarımız olabileceğini düşünmeyen hallerinden bunaldığımı anlattım. Böyle zamanlarda annem bana inanılmaz destek oluyor; her zaman heyecanlı ve yeni projeler için hevesli olması bana çok iyi geliyor...
Akşamüstü aslında planım orada kalmak ve eşimin iş çıkışını beklemekti, ama aniden karar değiştirip karşıya geçtik. Eve döndükten sonra tekrar dışarı çıkıp bira içmeye niyetliydik, ama hiç enerjim kalmadı. En güzel evde bira içip abur cubur yiyelim dedik, alışveriş yaptık. Artık evde bira içmek bile epey pahalıya geliyor resmen. Sosis patates kızartıp cipsler için avokado sos hazırladık, çok yaramaz bir sofra kurduk. İlk biradan sonra uykumuz gelmeseydi keşke, Dracula açıkken uyuya kalıp kanepede kanlı rüyalara dalmasaydık keşke!

7 Şubat 2020 Cuma

3880

(06 ŞUBAT PERŞEMBE)

Bugün hava bozdu, beklenen soğuk geldi ama henüz kar yağmadı.
Emirli'deki hafta sonu kedimiz 10 gündür veterinerdeydi, hem patilerindeki yara tedavi edildi, hem de kısırlaştırıldı. Beklediğimizden yüksek tutsa da içimize sindi, öyle bırakamazdık.
Bu akşam eve geldi, hafta sonuna kadar bizde dinlenip toparlayacak kendimi. Dikişleri alınıp boyunluğu çıkınca da geri gidecek, dünyanın en yumuşacık huylu kedisi. Bikbikleyip duruyor, daha odaya girdiğimizde grrlamaya başlıyor!
2 gündür bir yandan sipariş ayakkabıları boyuyorum bir yandan da saçma banka işleri ile uğraşıyorum. Annemin apartmanındaki kentsel dönüşüm muhabbeti çıktı bir de, artık bir şey çıkmasa da çalışmaya konsantre olsam istiyorum.
Akşamüstü içimiz rahat etsin diye Emirli'ye gidip arazi köpeklerine hem mama bıraktık, hem de kulübelerini biraz iyileştirdik. Naylonla kapatıp altlarına tahta serdik, hiç yoktan iyidir, ıslanmasınlar diye düşündük. Bizden başkalarının da yol kenarındakilere mama bıraktığını görünce sevindik, tek biz yetemeyiz zaten. Her seferinde zayıf ve hasta köpeklerle karşılaşınca üzülüyorum, kışı bir geçirseler onlara ilaç ve vitamin takviyesi de yapacağız.
Ellerimiz ayaklarımız dondu, iyice ıslandık, ama değdi. Artık akşam bir Dracula'yı hak ettik...


3879

(05 ŞUBAT ÇARŞAMBA)

İlk defa bu sabah aksırıp öksürmeden uyandım, yine de burnum biraz yanıyordu ama.
Artık bu sene bir daha hastalanmak istemiyorum gerçekten.
Geçen hafta ihmal ettiğim işleri takip etmek için dükkana uğradım bugün; geçen ayı iyi kapattık, umarım Şubat da istediğimiz gibi geçer. Bir yandan yeni modelleri hala satışa koyamadığım için huzursuzum, bir yandan da acil yetişmesi gereken siparişler beni bekliyor. Hızlı çalışmam gereken günlerdeyim, hafta sonu da yeni tasarımların fotoğraflarını çekmeyi planlıyorum.
Geçen hafta bırakmak zorunda kaldığım işlere geri dönüyorum yani, bir aradan sonra piyano çaldım bu sabah tekrar. 2 haftalık bir aranın ardından yogaya da devam etmek niyetindeyim.
Güzel verimli bir ay olsun!

4 Şubat 2020 Salı

3878

Bugün uzun uyumuşum ve iyi uyandım. Dün akşam aşırı öksürük krizi gelmişti yine, umarım son olsun. Artık daha iyi hissediyorum ve geç de olsa işlere geri dönüyorum.
Bugün kahvaltıdan sonra evi temizlemeye giriştim, yerleri süpürüp sildim. Banyoyu tertemiz yaptım, felaket olmuştu.
İçim rahatladı ama biraz da yoruldum, öğleden sonra masa başına oturduğumda siparişler üstüme üstüme geliyor gibiydi. Yine de tabi mutluyum işlerin açılmasından.
Mesajlar, müşteriler, eskizler, 1 haftadan fazla aradan sonra tekrar sosyal medya, derken ayakkabı boyamaya akşamüstü başlayabildim. Hızlıca bitirmem gereken siparişler var bu ay.
Yarın yağmur, ertesi gün de kar gelmesi bekleniyor; aklımızda Emirli köpeklerinin kulubelerini düzenlemek var...
Bugün kapı önünde yatan bırklayan kız eve girdi gezdi dolaştı, bizimkileri kapamıştım. Çok hoşuna gitti keratanın, ama sonra başka zaman birden eve dalıp Bücür'e saldırdı! Kıskanmış olmalı. Her kedinin köpeğin evi olsun!

3877

(03 ŞUBAT PAZARTESİ)

Yeni haftaya başladık, geçen haftadan kalan işleri halletmem gereken yoğun bir hafta beni bekliyor ve aslında hala enerjik hissetmiyorum desem...
Sabah kahvaltıdan sonra annemle pazar alışverişine çıktık, bir kahve içmeye oturduk. Hala içim üşüyor ve midem her şeyi kaldırmıyor, güçsüzüm.
Dönüşte buzdolabını silip aldıklarımı yerleştirmek, yoğurt mayalamak bile zorluyor beni. Mutfağı kaldırdıktan sonra 1 saat yatıyorum Bücür'le. Bu kediye bayılıyorum!
Akşamüstü ufak tefek işlere bakıp siparişleri toparlıyorum. Akşam da birlikte yemek yapıyoruz, yatmadan önce bir film izliyoruz. Bu mütevazi ama tatlı rutinlerimizi seviyorum.

3 Şubat 2020 Pazartesi

3876

(02 ŞUBAT PAZAR)

Dün gece deli gibi terledim, 4 tshirt değiştirdim. Öksürük aksırık devam, ama hava güneşli ve ayağa kalktığıma çok mutluyum! Bugün biraz dışarı çıkmak istiyoruz, 1 haftadır evde bunaldım. Güneş göreyim de kendime geleyim. Öğleden sonra caddeye inip yeni açılan bir ara sokak cafesinde kahve içmeye oturuyoruz. Siyez unlu kakaolu kurabiye lezzetli, bu mekanı sevdim. Anneme arabayı bırakıp eve dönerken artık pilim bitmiş, halim hiç kalmamış gibi hissediyorum. Biraz fazla yordum kendimi, keşke evde kalıp çalışsaydım biraz, bir yandan hiç ama hiç halim yokken bir yandan da işlerimi aksattığımdan suçluluk duyuyorum.
Akşam erkenden yatağa girip kitap okumak istedim, uyuya kaldım. Oğlanlarımla yatak keyfi yaptık biraz, uyku aralarında perşembe kar geliyormuş diye düşünüp Emirli köpekleri için endişelendim.

3875

(01 ŞUBAT CUMARTESİ)

İyileştim!
Birdenbire oldu.
Ben de anlayamadım ve aslında tabi ki tam iyi değilim, ama ateşim düşüverdi.
5 gündür düşmek bilmeyen alev alev yakan tir tir titreten ateşim dün gece çıkmadı.
İnanamıyorum gerçekten, çok sevinçliyim!
Sabah arabanın muayenesi vardı, ben gidemedim, onun yerine evde güzelce kahvaltı edip banyoya girdim. Bu haftanın ilk keyifli kahvaltısı, avokado ve yumurta yedim. OH be!
Öğleden sonra evde temizliğe giriştik; tabi bu arada ev berbat hale gelmiş. Mikrop kırılsın diye sildik, nevresim değiştirdik, çamaşır, bulaşık, mutfak tezgahındaki her şeyi elden geçirdik derken yorulduk.
Akşamüstü ancak dışarı çıkma fırsatı bulduk, aslında hiç enerjim yoktu ama  biraz dünyayı görmek istedim. Birer kahve içmeye oturduk, bir de kozmetik alışverişi yaptık.
Yeni yılla birlikte yeni bir yaşam düzeni planlıyorum; daha az ve daha kaliteli alışveriş yaptığımız, sadece doğal elyaf giymeyi tercih ettiğimiz, beslenmemize daha özenle seçilmiş sağlıklı ürünleri sokacağımız ve plastik kullanımını en aza indireceğimiz bir hayat düşlüyorum: sadeleşmek ve her şeyi daha konsantre yaşamak...
Bu son market alışverişimiz olsun, aromatik yağlarla kendi kozmetiğimi üretmek istiyorum. Dolabımdaki akrilik kazaklarla sentetik bluzları kullanıp süresi dolunca elden çıkarmaya niyetliyim, onların yerine kaliteli pamuk ve ipek giysiler ile saf yün çamaşırlar edinmeyi istiyorum. plastik ambalajlar ve tek kullanımlık çöp üreten her şeye veda ettiğimiz bir yıl olsun.

3874

(31 OCAK CUMA)

Güya bu akşam iyileşip dışarıda sushi yemeğe çıkacaktık... Fazla iyimser düşünmüşüm, ama nereden bileyim yıllardır bu kadar hasta olmadım. Evde yemek yiyebilmek bile mutlu ediyor şimdi beni.
Akşam bir dizi izleyecek kadar uyanık kalabilmek ve burnumun tıkalı olmaması en sevindiğim şeyler...