8 Şubat 2020 Cumartesi

3881

(07 ŞUBAT CUMA)

Bugün biraz kendime zaman ayırmak istiyorum, Ahmet Güneştekin sergisini bitmeden gezmeye karar verdim. Tabi sabahtan işleri yoluna koymam gerekiyordu, öğlen ancak hazırlanabildim, annemle buluştum. Hava beklediğimiz kadar soğuk ve karlı değil, otobüsümüz de hemen geldi-bunlar iyi işaretler. Yarım saatte Mecidiyeköy'e geçiverdik, galerinin girişini bulamadık bir süre ama olsun. Hep birbirine benzer mitolojik göndermeli rengarenk büyük ölçekli işler üreten Güneştekin, bu kez seramikleri ile beni şaşırttı. Hepsi birer efsaneyi anlatır gibi duran, kuru kafaların deniz yılanları ve balıklarla bütünleştiği, tuhaf ve çok etkileyici çalışmalarına hayran kaldık...
Sergiden çıkışta çok acıkmıştık, civarda düzgün bir yer bulmak kolay olmadı. Abuk subuk börekçiler cafeler arasından yürüyüp Trump'a geldik sonunda. Giriş katındaki restoranlardan birine oturduk, hem sohbet ettik hem güzel bir şeyler yedik anne kız. Arkadaşlarımın egoistçe tavırlarından yakındım biraz, sadece kendi hayatlarından bahseden ve bizim de sorunlarımız olabileceğini düşünmeyen hallerinden bunaldığımı anlattım. Böyle zamanlarda annem bana inanılmaz destek oluyor; her zaman heyecanlı ve yeni projeler için hevesli olması bana çok iyi geliyor...
Akşamüstü aslında planım orada kalmak ve eşimin iş çıkışını beklemekti, ama aniden karar değiştirip karşıya geçtik. Eve döndükten sonra tekrar dışarı çıkıp bira içmeye niyetliydik, ama hiç enerjim kalmadı. En güzel evde bira içip abur cubur yiyelim dedik, alışveriş yaptık. Artık evde bira içmek bile epey pahalıya geliyor resmen. Sosis patates kızartıp cipsler için avokado sos hazırladık, çok yaramaz bir sofra kurduk. İlk biradan sonra uykumuz gelmeseydi keşke, Dracula açıkken uyuya kalıp kanepede kanlı rüyalara dalmasaydık keşke!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder