30 Ekim 2017 Pazartesi

3049

(29 EKİM PAZAR)

Pazar günümüzün içine kim etti? Neden sürekli yorgun ve gerginiz?
Niçin kardeşimiz veya çocuğumuz olmayan insanlara bu kadar yardımcı olmak için uğraşıyoruz?
İnsanlar ne tuhaf, ne adi... Borç isteyince trink diye eline sayarken dünyanın en iyi insanı bendim, şimdi benim paramı bana geri gönderirken afra tafra yapabiliyor-ne cürret, pes vallahi!

Bütün bunlar bir yana, biz bu leş insanlar arasında yaşamaya devam edeceğiz, inadına, mutlulukla...

28 Ekim 2017 Cumartesi

3048

Dün gece kendimi kaybettim, yıllardır birine bu kadar öfkelendiğimi hatırlamıyorum.
İnsanlara asla güvenmemek gerektiğini hayat bana kanıtlamış bulunuyor dün akşam itibariyle.
Zor zamanlardan geçiyor diye yardımcı olmaya çalıştığımız, üst başına kadar eşyasını verdiğimiz, 20 ay evvel iş girişimi için trink diye borç verdiğimiz herif bugün bizi oyalıyor, aklınca dolandırıyor herhalde!
Defalarca kere aynı senaryoyu oynuyor; kendisine sorsan ortakları yüzünden zavallım hep batıyor-bir de baktım hala aynı yerde sayıyoruz ve bu işin düzeleceği yok.
Ağzıma geleni söyledim, zerre kadar tutmadan kendimi avazım çıktığı kadar bağırdım çağırdım küfrettim. Az bile söyledim ve çok da iyi ettim. Esasında kendisi sağlam bir dayağı hak ediyor, burnunu kıran cinsten...

Bu sabaha hala dünkü sinirle uyandım ve beş para etmez beyinsiz, basiretsiz herifin haddini bilmeyişine deli oldum yeniden. Kendini akıllı sanıyor herhalde, 45 yaşında hala bir baltaya sap olamamış hayırsız bir evlattan fazlası değil oysa.
Bütün gün de bu mevzuyu aklımdan çıkarabildiğim anlar nadirdi, keyfim tamamen kaçtı tekrar.
Tam da biraz rahatladık derken, bana huzur yok yine bu hafta sonumu da mahvetti karaktersiz pislik.

Ama ben nasıl adam yenir göstermezsem o ite, ben de Rana değilim!
Biz bu işten zararlı çıkmayacağız, bir şekilde bir yolunu bulup kendimizi kurtaracağız ve onu hayatımızdan def edeceğiz en kısa zamanda.

Moralimi düzeltmek için kahvaltıya nefis şeyler hazırladım, kedilerimi sevdim ve olabildiğince iyi hissederek evden çıktım. İstikamet Karaköy-bienal gezeceğiz bugün.

Galata Rum Okulu ile başlıyoruz; ama bir tuhaflık var: hiçbir işi beğenmiyoruz ikimiz de, fotoğrafını çektiğim tek bir iş oldu öyle söyleyeyim. Bu kadar abuk subuk şeyin "sanat eseri" olarak değerlendirilmesini anlamıyorum; birinin kişisel anılarını belgelemesi ne zamandan beri "sanat" oluyor?
 Bunalıp çıktık sonunda, yakında karşımıza çıkan çok kitsch bir mekana oturduk kahve molası için.
Bugünün sanırım en güzel yanı; Akın Balık'ta palamut yememiz oldu. Burayı çok seviyorum!

Dönüş yolunda kendimi yorgun, keyifsiz ve enerjisiz hissediyordum ne yazık ki, ama daha gün sona ermedi-akşamı geri alacağım!

27 Ekim 2017 Cuma

3047

Dün gece geç ve kafam dolu uyumama rağmen güzel uyandım, üstelik korktuğum gibi kabuslar da görmedim-hatırlamıyorum.
Kahvaltıda kendime kıymalı yumurta kıyağı çektim, ardından hemen evi toparladım. Mesajlarıma geri döndükten sonra fazla oyalanmadan öğlen annemle buluştum.
Bugün anne kız gezeceğiz biraz; hava çok güzel!
Moda çay bahçesinde belki yıllardır oturmuyorum, eskiden ne sık gelirdik. Kadıköy hafta içine göre fazla kalabalık, sessiz sakin değil pek ortalık ama yine de iyi geliyor bize.
Çay içip konuşuyoruz, bu yaşında annemi hala hevesli görmek çok güzel, hep bir şeyler var yapmak istediği, hep bir el işi projesi var aklında heyecanlandığı...
Dönüşte birazcık kozmetik alışverişi yapıp dükkana uğruyorum, bir müşterimle görüşüp istediği gelin ayakkabısını konuşuyoruz.
Kendimi iyi hissederek eve dönüp müşterilerim için biraz daha eskiz yapıyorum, akşam kocacığım eve gelmeden önce.

3046

(26 EKİM PERŞEMBE)

Gri bir sabaha erken ama enerjisiz başladım, biraz canım tembellik çekti diyelim...
Kanepeye uzanıp dergi okumak, çalışmaya koyulmadan önce biraz oyalanmak hoşuma gitti.
Gün içinde işlerimi yoluna koyup hazırlandım, akşam arkadaşımla buluşmak için evden çıktım.
Planımız Kadıköy'de buluşup epeydir aklımızda olan Anne filmine gitmekti, tam metroya binecekken cüzdanımı unuttuğumu fark edince suya düştü.
Eve geri yürüyüp tekrar çıktığım için de günlük adım sayımı doldurmuş oldum - olley!
Kadıköy akşamlarını özlemişim, nedense hep kış akşamları şarap içmeyi hatırlatıyor bana...
Şömine yanındaki masaya geçip birer kupa sıcak şarap söyledik, sohbet ettik.
Bir süredir terapiye giden arkadaşımı daha iyi gördüm, bana tuhaf gelen bazı itici taraflarını törpülemiş gibi geldi. Umarım her şey bundan sonra onun için daha iyiye gider, zor bir süreçten geçmekte...
21 suaresine biletimiz vardı, tam 3 dakika kala salona girdik ama nasılsa film başlamıştı.
Şaşkın şaşkın en ön sıraya attık kendimizi, biraz zor konsantre oldum filmin başında...
Anne! filmi çok eleştirilen, hem övülen hem yerilen bir gerilim olarak lanse ediliyordu; açıkçası beni kararsız bıraktı.
İyi bir film olduğunu teslim ederim ama içime kasvet çöktü, beni cidden yordu sonları. izlemesi zor bir film olduğu kesin, fazla sembolik de denebilir bence. Kadın-erkek ilişkilerinde kadının hep  fedakarlığı, Adem&Havva yaratılış mitine selam çakarak bir yandan sanatçının yaratım sürecindeki doğum sancıları, annelik paranoyası derken işler epey karışmış...
Filmden çıktığımda hakikaten içim sıkılmıştı, eve gidip kedilerimi sevmek istedim.

26 Ekim 2017 Perşembe

3045

(25 EKİM ÇARŞAMBA)

Yorgunluğumu attım sonunda uykumu almış uyandığım bir gün!
Dün gelen arkadaşın hararetli konuşmaları, sürekli aynı şeyleri tekrar tekrar anlatıp durması beni yordu bu sabah. Aç karna içtiği sigaraların dumanı da burnumu tıkadı, artık bir an önce hayatını bir düzene koysa da hepimiz rahatlasak!
Önden ikişer çay içtikten sonra dışarı çıkıp süt, yumurta filan aldık. Mükellef bir kahvaltı sofrası kurasım vardı, güne böyle başlamayı seviyorum.
Bir yandan sohbet, fonda Bizimkiler derken öğleni ettik.
Etrafı toparlayıp çıktık, o yoluna ben dükkana... Serin havada yürümek iyi geldi ama ara sokaklarda kamyonlar arasında sıkışmak fena... Fazla işim de yoktu, müşterilere geri dönüp boyama siparişlerin eskizlerini yaptım.
Kocacığım erken döndü eve, hemen uyuya kaldı o da yol yorgunuydu. Akşam yemeğine palamut pilaki pişirdim, yanına turplu rokalı kış salatası mis gibi, bir de avokado ezmesi hazırladık.
Sonbahar yağmurla geldi, bu akşamlarda yapılacak en tatlı şey evde dizi izlemek; Absentia'nın son bölümü yüklenmiş, haydi öyleyse...

24 Ekim 2017 Salı

3044

Çok gerek varmış gibi sabahın köründe uyandım yine, biraz daha dinlenseydim keşke. Gözlerim yarı kapalı kafam kazan gibi başladım güne, sucuklu yumurtanın yardımı oldu biraz.
Safinazcığım yine deli dolu halleriyle bizi güldürdü, fazla oyalanmadan annemden çıkıp eve döndüm. Müşterilerime geri dönüp eskiz yaptıktan sonra bugünlük işlerimi bitirmiş saydım kendimi, öğleden sonra arkadaşım geldi. Hararetli hararetli işlerinden konuştuk; hani şu yeni ortak olduğu bardan bahsettik.
Herkesin ayrı gerginlikleri var kendine göre, onun bizden daha fazla bu aralar...
Akşama yemeğe bir arkadaşımız daha eklenecek diye köfte çıkardım buzluktan, biraz muhabbet hepimize iyi gelecek bu yağmurlu sonbahar akşamında...

23 Ekim 2017 Pazartesi

3043

Sabahın köründeki uçağımıza yetişmek için karanlıkta uyandık ve ne olduğumuzu anlayamadan evden çıktık, hava alanı neyse ki çok yakın.
Zorladı beni biraz, alışkın da değilim, uykusuz aç yollara düşmek...
Uçakta başım düştü uyuya kaldım, bir tuhaf hallerde indik servise yetiştik. Sabah trafiğine kalmışız ama fark edemedim, yine uyuya kaldım.
Eve döndüğüme çok sevindim, fıtılarım beni bir özlemişler ki!
Az biraz kahvaltı ettik, getirdiklerimizi yerleştirdikten sonra eşimi uğurladım. Adamcağız yine yola gidiyor, benimse kafam kazan gibi...
Çamaşır bulaşık yıkadıktan sonra biraz işlere baktım, ama hiç çalışasım yok bugün.
Acaba bu pazartesiyi kendime tatil mi etsem?

3042

(22 EKİM PAZAR)

Düğünden sonra biraz yorgun uyandık, kayınvalidem sabah sabah pide içi hazırlıyordu. Oğlu buranın yumurtalı kıymalı pidesini pek sever, yemezse içinde kalır. Kahvaltıya teyzeler de gelince sofra şenlendi, dedikodular tamamlandı.
Öğleden sonra dönüş için hazırlandık, yanımıza yaprak sarma, kuru fasulye, biber tuzu, su böreği, Gürcü kavurması bir sürü şey koyup bizi öyle yolcu ettiler.
Tekrar Ordu'ya döndük, akşam yemeğe oturduk. Dikkatimi çekti; buralıların neden kilolu oldukları belli-cidden çok yiyorlar ve hiç düşünmüyorlar sağlıklarını.
Her akşam pilav, tatlı derken hiç dünyadan haberleri yokmuş gibi, hala eski usül hayata devam ediyorlar.


3041

(21 EKİM CUMARTESİ)

Dün akşam biraz gecikmeli olarak Ordu'ya vardık, uçak yolculuğu hala konforsuz bir olay-özellikle koltuklarımıza oturduktan sonra bekleme kısmı...
Misafirlik desen; ne kadar rahat ettirmeye çalışsalar da illa ki rahatsız hissettiğin bir durum; insanın rutini bozulmaya görsün...
İstediğin gibi oturup kalkamamak, sana acayip yabancı gelen dizileri izlemek / dinlemek zorunda kalmak, her ihtiyacın olduğunda duş alamamak bile yeterli rutinin bozulması için.
Yine de arada bir aile ziyareti yapmak lazım, biz de düğünü bahane edip geldik bu hafta sonu. Hava beklediğimden daha güzel, güneşli.
Öğlen Ünye'ye geçip evde hızlıca giyiniyorum, ardından kuaförde kızlarla buluşuyorum. Hiç aklımda yokken saçım makyajım yapılıyor, güzelleşmek hoşuma gidiyor.
Düğüne son anda yetişiyoruz, tipik bir Anadolu salon düğünü. Ankara havalarıyla başlanıyor oynanmaya, her zamankinden daha türkülü bir playlist var. Türkçe pop hiç duymadım gece boyu.
Gelinin ailesi bu evliliği istememiş, dedikodular aldı başını gidiyor, büyükler illa ki benle fotoğraf çekilmek istiyor-derken bu gece eve yorgun dönüyoruz...

20 Ekim 2017 Cuma

3040

Akşam şehirden ayrılıyoruz, haftasonu için aslında biraz gerginim. Zira illa ki beni sinir eden bir takım laflar duyacağımı biliyorum, ve doğrusu hiç ama hiç istemiyorum gitmeyi.
Bakalım nasıl geçecek? Bu sefer ama emin olduğum tek şey; eskisi gibi bir Rana olmayacağım. Kendime söz verdim-artık kendimden hiç ödün vermeyeceğim.

Sabah uykumu alıp güzel bir kahvaltı hazırladım kendime. Bu aralar kahvaltımı yalnız ederken Bizimkiler dizisini açmak eğlendiriyor beni, garip biçimde sabah rutinimde yerini aldı.
Öğlen üzeri dükkana uğrayıp düğünde giyeceğim siyah babetlerimi aldım, malum topuklu ayakkabı birkaç ay boyunca giyemeyeceğim sanırım, ayak parmağımın durumuna bağlı olarak...
İşleri halledip eve dönerken bir kozmetik markete uğradım ve bolca yara bandının yanında, epeydir aklımda olan şu kuru şampuanlardan edindim. İlk denemem başarılı sonuç verdiği yönünde.
Banyomu yapıp hazırlanmaya koyuldum akşamüstü...

3039

(19 EKİM PERŞEMBE)

Bugün nasıl geçti anlamadım, temizlik günleri biraz böyle bölük pörçük oluyor malum.
Evde ihmal edilen şeyleri toparladık, mis gibi oldu her yer.
Bir yandan çılgın bir yeni müşterim çıktı, kendisi annesi kız kardeşleri ve nedimelerine boyama ayakkabılar yapacağız. Bir dolu deli dolu kadın-bakalım nasıl altından kalkacağız bu büyük siparişin!
Ekim havaları yazdan kalma gidiyor, hafta sonunu İstanbul'da geçiremeyeceğimiz için üzülüyorum.
Umarım döndükten sonra bol bol Bienal gezme fırsatımız olur...
Bu aralar biraz ayrı kaldığımızı hissediyorum; eşim şehir dışında oluyor haftanın 1 akşamı. Bazen birlikte de olsak gerçek bir iletişim kurma şansımız olmayabiliyor, özellikle son hafta sonunu ev-hastane ikilemi içinde bunalımlı geçirdiğimiz düşünülürse...
Bu akşam son birkaç günden sonra yeniden iyi hissetmeye başladım ve tüm zorluklarına rağmen hayatımdan zevk almaya başladım diyebilirim.
Umarım her şey daha güzel olur bundan sonra ve hayata dayanma gücümüz daim olur!

18 Ekim 2017 Çarşamba

3038

Bugünü biz hayattan çaldık!
okul kıran liseliler gibi şeniz-güne istediğimiz saatte uyanarak başlamak bile yeter.
Sadece uykumuz alıp kahvaltıda mantarlı omlet yediğimiz için değil, yazdan kalma havada Kuzguncuk'ta yürüyebildiğimiz için de mutluyuz, sokak kedilerine selam vererek kahve içtiğimiz için ve Abdülmecid Efendi Köşkü'ndeki sergiyi gezdiğimiz için...
 Kocaman bir koru içindeki bu geç 19. yy. köşkü, Mısır valisi tarafından yaptırılmış ihtişamlı bir bina...
 Odaların içini süsleyen çinilere bayıldım, yer döşemeleri, tavan nakışları... Sergiden ziyade gözlerim hep bu incelikli binanın detaylarında gezindi.
Yürümeye hasret kalmıştım ya, bugün aşırı yürüdük. Yokuşlardan inip çıktık, biraz ayağım ağrısa da çok iyi geldi bana.

3037

(17 EKİM SALI)

Geçen cumadan beri keyfim yok, bu ayak parmağı mevzusu da hepten canımı sıktı; resmen bir uzvumu kaybetmiş gibi eksik hissediyorum kendimi.
Bir yandan kendimden utanıyorum bu kadar zayıf olduğum için, hayata neden hep pamuk ipliğiyle bağlı gibiyim?
Gerçekten hasta olan, mesela kanserli insanlar saçlarını, kaşlarını kirpiklerini ve daha pek çok şeylerini kaybediyorlar, çok daha uzun süre dışarıdaki hayattan soyutlanıyorlar-onlar nasıl dayanıyor?
Meğer ne mühimmiş bir tek ayak tırnağı bile!
Küçük çaplı bir travma yaşıyorum ve kendime olan güvenimi kaybettim. Yürüyemiyorum ve ayakkabı giyemiyorum, üstelik ne zaman iyileşeceğimi de tam bilmiyorum.
Velhasıl, cidden kötü günler geçiriyorum ama geçecek elbet!
Akşam yeni bir diziye başladık birlikte, iyi geldi.

16 Ekim 2017 Pazartesi

3036

Sendromsuz bir pazartesi; bu kez hiç telaşlı değil ve hatta tersine, fazla yavaş bir günle başlıyorum haftaya.
Kendimi dün akşam felaket hissediyordum ama neyse ki o kadar kötü uyanmadım. Bazen nasıl düştüğümü anlamadığım bir uçurumun dibini boylamış gibi buluyorum kendimi ve çıkamıyorum bir türlü o delikten... Dün akşam da çöktüğüm günlerden biriydi işte, yürüyememek ve ne zaman iyileşeceğimi bilmemek, yapacak hiç bir şeyim olmadan elim kolum bağlı evde kalmak inanılmaz sinir bozucu...
Biraz ev işleriyle ilgileniyorum güzel bir kahvaltının ardından, biraz müşterilerimle ilgileniyorum. Parmağıma su değmesi yasak olduğu için banyo yapamamıştım hafta sonu, ayağıma poşet bağlayıp banyoya giriyorum-nasıl bir rahatlıkmış meğer yıkanabilmek!
Gündüzümü biraz motivasyon vlogları izleyerek geçirmeyi tercih ediyorum,genelde hastayken bana iyi geliyor sevdiğim youtuberları dinlemek. Karatay diyeti ile 3 ayda 17 kilo verenler, sağlıklı beslenmeyi bir tık ileri taşıyanlar, kozmetik alışverişi yorumlarını paylaşanlar derken zaman keyifli geçiyor...
Akşamüstü kontrole gidiyorum hastaneye, doktor sargıyı çıkarınca karşılaştığım görüntü biraz ürkütüyor beni, cidden fena vaziyet. Nasıl ne zaman iyileşecek, normale dönecek mi bilemiyorum. Umarım tahminimden hızlı iyileşirim, gerçekten zorlanıyorum bu halde ayakkabı giyerken. Aslında doktor durumu iyi buluyor ve 6 ay süre veriyor, bu da sanırım moral vermeli bana.
Bundan sonra daha iyi bakacağıma söz veriyorum kendime!

15 Ekim 2017 Pazar

3035

İçimi bayan bir pazar...
Aslında ağrısız sızısız uyandığıma memnundum sabah, gece defalarca uyandıysam sebebi ayağımdan ziyade üzerimde uyumayı tercih eden şımarık kedilerimizdi.
Kahvaltıda hazırladığımız muhteşem tost bile yetmedi, günü eve kapalı geçirmenin sinir bozukluğu ve işlerin huzursuzluğu ağır bastı. Akşamüstü yalnız kaldığım birkaç saatte pişirdiğim nohut unlu kabak çekirdekli krakerler ve muzlu keçiboynuzlu muffinler bile yetmedi beni neşelendirmeye!
Ayakta fazla kalmamam gerekirdi, parmağım şişmesin diye yükseğe uzatmam gerekirdi ayaklarımı ama çok sıkıldığım için tabi ki duramadım.
Yarın kontrolden sonra umarım daha bir iyi hissederim, keyfim hiç yoktu bu hafta sonu...

3034

(14 EKİM CUMARTESİ)

Neye niyet neye kısmet...
Balat hayal oldu, eve kapandı kaldık-neden mi? Bir tırnak yüzünden!
Sabah harika bir kahvaltıyla güne başlamıştık, ardından aklımda kalan ev işlerini bitirmeye çalıştık;
 atkı bere eldivenleri ve bazı montlarla kazakları yatağın altından çıkarıp yazlık giysileri güzelce kaldırdık. Portmantoyu topladık, dolapları yerleştirdik, işte her şey harika gidiyordu derken...
Zaten nane molla olan sol ayak baş parmağı tırnağım tak dedi yatağın kenarına takılıp havaya kalktı. Öyle tam da kalkmadı, yarısı kaldı yarısı yerinden oynadı filan iğrenç bir şekilde kaldı.
İlk an olayın şokuyla bir şey hissetmedim, kendimi banyoya atıp kanı durdurmaya çalıştım. Küvette tavuk kesmişiz gibi her yer kan oldu, tırnağın üst yarısını kestim ama ne yerine oturtabiliyorum, ne çekip koparabiliyorum felaket bir halde...
Eşim hastaneye gidip çektirmemiz gerektiğinde ısrar ettikçe bağırıp çağırıyorum çektiremem diye...
Sonunda baktım olacak gibi değil, mecbur gitmemiz gerek, ayakkabı bile giyemiyorum bu halde.
Bir beze sardık apar topar çıktık hastaneye gittik, ayakkabının içine ayağımın yarısını sokabiliyorum ama. Acıbadem yakınımızda diye ona gittik, hafta sonu acil bir dolu anlatamam.
Derdimizi herkese ayrı ayrı anlattıktan sonra sonunda bir genel cerraha görünmemize karar verildi, doktor ayağını görür görmez çekilecek, dedi.
Yattım sedyeye kuzu kuzu, küçücük parmağın 3 yerinden uyuşturucu yaptı. Yine de duydum acısını, nitekim en eski işkence yöntemi!
Neyse ki çabucak bitti gitti, temizleyip ilaçlayıp sardı tekrar.
Krem ve ağrı kesici yazdı, sonra 45 dk. ya yakın sigortanın onayını bekledik, sonunda onay verilmedi ve deli gibi bir para ödemek zorunda kaldık.
Hastanelerden cidden nefret ediyorum!
Dönüşte evde pek ağrım olmadı, ama tabi şişti sanırım sargı sıktı, ayağımı doğru düzgün basamadığım için yürürken rahatsız oldum vs vs. Bir tırnak bile insanın huzurunu nasıl bozuyor!
Tabi herşeyden beteri, bu güzel sonbahar havasında dışarı çıkamamak, bienal gezecektik.
Hemen iyileşip bir an önce yürüyebilmek istiyorum!


13 Ekim 2017 Cuma

3033

Sonunda dinlenmiş uyandım, hemen hemen hiçbir şey kalmadı gibi boğazımda.
Kahvaltıda kendime sütlü yulaf lapası pişirdim, kalan incirleri muzu doğradım-nefis oldu!
Banyomu yapıp saçlarımı iyice kuruttuktan sonra evden çıktım, birkaç iş vardı halledilmesi gereken.
Bir gönderi hazırlayıp dükkana uğradım, ustayla yeni modeller hakkında konuştuk, derken vakit geçiverdi.
Madem siparişlerim biraz hafifledi, ben de bu günlere yapmak istediklerimi sığdırayım dedim; epeydir aklımda olan şu duvar panolarından başlamalı-evin dekorasyonu parça parça tamamlanacak...
Ahşap objeler ve hobi malzemeleri arasında kayboldum bir süre, bakalım neler çıkacak.
Akşamüstü baş ağrısıyla döndüm eve, eczaneye uğramayı ihmal etmedim ve vitamin depoladım.
Hafta sonu gelsin artık biraz yaşadığımızın farkına varalım!

12 Ekim 2017 Perşembe

3032

Dün akşam dışarıda güzel bir yemek ısmarlamıştım anneme, nedense sonrasında bir kötüleştim. Sinsi bir boğaz ağrısı alttan alttan vurmaya başladı, acayip bir yorgunluk halsizlik çöktü eve dönerken...
Adaçayı da kafi gelmedi, bir yandan da şu havale edilen alacağıma bloke konulmasını verdiği huzursuzluk içimden gitmedi.
Gece uykularım acayipli rüyalarla ve Safinaz ile bölündü, bir ter bastı bir ürperti geldi, derken sabah bitkin uyandım.
Hala hesabımda bloke görünce keyfim hepten kaçtı, olası sebeplerini düşündükçe gerildikçe gerildim. Pazar alışverişini hızlıca bitirip bankaya gitmek niyetindeyken, son anda halloldu neyse ki.
Eve erken döndüm yine de, kendime zencefilli tarçınlı karanfilli elma çayı yaptım.
Battaniye altında fincanım elimde biraz çalıştım, biraz gezindim...
Dinlenmek iyi gelmiş olacak ki şu an daha iyi hissediyorum kesinlikle, hafta sonuna hastalıktan paçayı yırtmış olarak gireceğim!

3031

(11 EKİM ÇARŞAMBA)

Bugün öğleden sonra tiyatro biletimiz var, sezonu açıyoruz!
Bedia Muvahhid ile Afife Jale'yi buluşturan Hayal-i Temsil şehir tiyatrolarının izlemediğim bir oyunu idi, bugüne kısmetmiş.
Osmanlı'nın son dönemlerinde Türk ve Müslüman kadınlara sahneye çıkmanın yasak olduğu, tiyatroculuğun kötü yola düşmekle bir tutulduğu zamanlarda birer ayrık otu gibi bitiveren bu deli kadınların öyküsü, hem hüzünlü hem eğlenceliydi.
Afife'nin sahnede polis baskınları ile yarıda kesilen ve nihayetinde morfin bağımlılığı ile son bulan hayatı içimize oturdu. Selahattin Pınar'la yaşadıkları tutkulu aşk yüzümüzü güldürdü.
Bedia'nın Ahmet Refet Muvahhid ile evliliği, Ateşten Gömlek filmindeki oyunculuğu, tiyatro hayatı bizi hayran bıraktı.
Birer devrimci kadın olan Bedia ile Afife'ye selam olsun! En temel haklar bile savaşılarak kazanılmak zorunda kalmış bu topraklarda, hala da savaşılıyor belki...
Biliyoruz ki; tarih asla pes edenleri yazmaz, her şeye rağmen devam edenleri yazar.

10 Ekim 2017 Salı

3030

Bugün o zaman ev işleri günü olsun mu?
Çünkü son haftalar birbirini kovaladı ve hep ben peşlerinden koştum.
Çünkü iş planı, finansal tablolar derken iyi kafa patlattım, tez yazmış kadar oldum.
Öyleyse bir günümü de temizlik ve yemek yapmaya ayırabilirim bence, keyifle, yavaş yavaş...
Yeni çiçeklerimiz ve her zamanki kedilerimizle birlikte evde, mutlu!

9 Ekim 2017 Pazartesi

3029

Haftaya biraz yorgun başladım, dün gece fazla kaçırmışız-şarabı ve aşkı...

Etrafı toplayıp çamaşır attım, bulaşığı kaldırdım derken öğlen oldu bile. Öğleden sonra yine İMES yolları taştan diyerek evrak teslimi için gittik, işimiz çarçabuk hallolunca IKEA'ya uğramaya karar verdik. Evimize yeşil yapraklı çiçekler alıp getirdik, bizim yaramazlar koklaya koklaya bir hal oldular, bakalım nasıl yaşatabileceğiz...

3028

(08 EKİM PAZAR)

Pazar günü hava kapalı, ama bizim tembellik için vaktimiz yok. Evde biraz işimiz var; kışlık ayakkabı bot ve çizmelerimi çıkarıp yerleştirdikten sonra hızlıca bir şeyler atıştırıp çıkıyoruz.
Film ekiminin son günü biletimiz Tony Gatlif'in Djam filmine...
Midilli adasında yaşayan deli dolu genç kız Djam'ın üvey babasının teknesine lazım olan biyel kolunu yaptırmak için çıktğı İstanbul yolculuğunu anlatan eğlenceli bir film...
 Tahmin edilebileceği gibi müzikler şahane, Cümbüş Cemaat'in seçkisiyle Rembetiko şarkıları filmin orasında burasında giriveriyor, eski müzikaller gibi...
Esprili bir yol macerası olan hikaye, hepimizin yüzünü güldürüyor. Duyduğumuza göre Cannes'da da çok beğenilmiş.

Çıkışta İstiklal'de kalan son kalelerden olan Solera Winery'de boş bir masa bulup bir şişe şarap açtırıyoruz. Yanında kuru et ve peynir tabağı ile birkaç meze seçiyoruz. Hepsi leziz, ama en güzeli baş başa muhabbet etmek sakin bir akşamda...

Tabi şişenin dibine vurunca coşup eve gitmek istiyoruz, kendi 2 kişilik partimizi vereceğiz! 10 yıl evvel en sevdiğim müzikleri açıp eşlik ediyoruz: The Cure, The Smiths... Hayat bize güzel bugün!

8 Ekim 2017 Pazar

3027

(07 EKİM CUMARTESİ)

Kahvaltıda yumurtalarımızı yedik, çıktık yollara düştük. Hava sıcak mı sıcak, basık gibi biraz...
Epeydir özlenen Karaköy vapuru bizi İstiklal'e taşıdı, cadde ortasından yarılmış, iğdiş edilmiş bir vaziyette bizi ağlayarak karşıladı.
 Beyoğlu sineması, son birkaç kaleden biri olarak gururla bekliyordu; film festivaline biletimiz vardı.
Morrissey olmadan evvelki Steven ergeninin Manchester günlerini anlatan, depresif ve durağan bir film izledik.
 İnsanlarla iletişim kuramayan, kendini hiçbir yere koyamayan, bir türlü olamayan olduramayan bir delikanlı... Ezik ve uyumsuz, garip ve içe kapanık, sürekli yazan, keşfedilmeyi bekleyen bir cins...
 80lerin ortasında Smiths grubu solisti olarak meşhur olacağını ve ironik melankolik şarkı sözlerini hoppidi hoppidi melodilerle dünyaya ezberleteceğini nereden bilebilirdi?
Tost denen kızarmış boş ekmekle kahvaltı eden ve sütlü çayı pek seven acayip İngilizlerin dünyasına bir göz kırptık çıktık, içimizi kasavet bastı.

Dönüş yolunda balık pazarına uğrayıp irice bir palamut kaptık, evimizde Morrissey'in son konserini dinleyerek akşam yemeğimizi yedik.

Bir süredir aklımızda kalan Raw filmini açalım dedik, galiba hata ettik. Sapkın veterinerlik öğrencileri, yamyam kızlar filan bir şeyler...

6 Ekim 2017 Cuma

3026

Haftanın son gününe yine çok iş sığdırmaya çalışacağız; erkenden güzel bir kahvaltıyla başladık.
Önce bana uğrayıp iş planımı ve finansal tablolarımı gözden geçirmem lazımdı, sonra teslim edeceğim tüm evrakın çıktısını alıp Dudullu yolları taştan...
3er kopyadan bir dolu kağıda kaşe basıp imza attıktan sonra delirmeden İMES'e gitmeyi başardık neyse ki. Bu araya bir de gönderi sıkıştırdık hatta, o kadar çalışkanız.
Sertifikamı da getirmem gerekiyormuş, bunu öğrenip geri döndük, devlet dairesinin şanındandır ilk gidişte hallolmaz işler. Pazartesi yine bu yola düşüyoruz demektir, olsun, geç olsun güç olmasın!
Akşamüstü eve döndüğümde yorgun hissediyordum, kendimi toplayıp bakım vakti yapayım dedim, manikür pedikür suyumu koymuştum ki kapı çalındı.
Bu saatte kim acaba? derken, ev sahibemizle tanıştık, aslında konuştuğumuz hanımların annesi imiş.
Tatlı bir teyze, memleketlim, sohbet ettik biraz, tanışmış olduk.
Ondan sonra kendime zaman ayırabildim 1-2 saatliğine, kocacığım eve dönene kadar...

3025

(05 EKİM PERŞEMBE)

Bugünün ilk yarısına ne işler sığdırdım, gönderiler, bankalar bilmemneler...
Derken sıkıcı kısımları hızlı geçiyorum-öğleden sonra annemle alışveriş planımız vardı, biraz gecikmeli buluşup caddeye indik. Önce mahallemizin kıdemli kedilerini besledik tabi, dükkanın oradaki 2 kardeş ve köşe başında takılan tosalak!
Epeydir caddeye inmez olduk, bir çok yer kapanmış ve bir iki dükkan değişmiş, ama yine boş hali üzücü eskiyi düşünürsek.
Bir buzlu kahve molası verdik ki kafamız boşalsın, işlerden kurtulalım ve biraz serinleyelim.
Sonra bir iki mağaza gezip kendime 2 bluz beğendim, keyfim yerine geldi.
Aslında tatilden döndüğümüzden beri öyle bir tempoya girmiştik ki; hem canımı acıtan olaylar yaşandı, hem iş yoğunluğu hayattan zevk almaya çok fırsat bırakmadı. Bugün ikimize de çok iyi geldi kısacası, akşam yemeğini de dışarıda yedikten sonra eve yürüdük.
12000 adıma ulaşmışız, Safinazcığım yatağıma teşrif edince birlikte uyuduk gece...

3024

(04 EKİM ÇARŞAMBA)

Biz çok mutluyuz, evimizde kedilerimizle hep birlikte!

Evet 3 kedimiz var, aynı evi paylaşıyoruz, hayır evimiz kokmuyor çünkü her gün kumlarını mutlaka temizliyoruz. Evet, eşyalarımıza bazen zarar veriyorlar, ama eşyalar onlardan önemli değil, evet temizlik için daha fazla zaman ayırmamız gerekiyor, doğru. Pek çok kedisiz evi bizimki kadar temiz ve tertipli bulmadığımı da belirtmeliyim bu arada. Hayır, hiç de zor olmuyor 3 kediye bakmak, aylık belli bir bütçe ayırmamız gerekiyor evet, ama bu dışarıda yenen bir akşam yemeği kadar ancak. Sokak kedilerini de besliyoruz evet, hatta beslemeye çıkamadığımız akşamlar içimde kalıyor, kendimi mesul hissediyorum.
Hayır hayvanlar pis değiller, hastalık da bulaştırmıyorlar, insanlar birbirleriyle pek çok mikrobu paylaşıyorlar oysa. Hayır, asla nankör değiller, hiçbir insanın olmadığı kadar sevgi dolu ve masumlar aksine. Onlardan korkmak için hiçbir sebebiniz yok; insanlar gibi kıskanç değiller, insanlardan yediğiniz kazıkları onlar size hiç atmaz, insanlar gibi arkanızdan konuşmazlar ve mutluluğunuzu çekememezlik etmezler- tersine; sizin mutluluğunuz onların mutluluğudur. Tanıdığım pek çok insandan daha zeki ve daha ahlaklı hayvanlar var desem, bilmem anlar mısınız?

Beğenmeyen gelmesin evimize, istemeyen yaklaşmasın yanlarına, biz bir arada çok mutluyuz!
Kendi çocuğundan başka yavruyu sevemeyen arkadaşımız olmasın, kendini hayvandan üstün sanan şaşkın sohbetimize katılmasın.
Hayvanlara bilerek, isteyerek zarar veren, eziyet çektiren de insan demesin kendine-hayvandan bile alçak olduğunu bilsin.

3 Ekim 2017 Salı

3023

Bugün nasıl geçti anlamadım, ama uzun zamandır olmadığı kadar rahat uyandım.
Sanırım hallettiğim şu işin rahatlığı biraz var üzerimde sonunda...
Güzel bir kahvaltının ardından annemle çay&kek arası verdik. Dün akşam galiba hayatımın kekini yaptım; muzlu cevizli incirli, az tatlı ama bence harika oldu.
Öğleden sonra muhasebecime uğrayıp biraz konuştuktan sonra Migros'un kedi ve köpek maması indiriminden yararlandım ve sokak kedileri ile Emirli köpekleri için mamalar aldım.
Evde işleri biraz toparladıktan sonra baktım akşamüstü gelmiş bile!
Akşam yemeğine arkadaşımız geliyor, birazcık da rölantide geçirmek güzel geldi bu haftayı...

2 Ekim 2017 Pazartesi

3022

Geldik mi pazartesiye? Haydi bakalım öyleyse!

Haftanın ilk günü uykusuz ve enerjisiz başlıyor benim için, erkenden evden çıkıp anneme geçiyorum. Birlikte kahvaltı ettikten sonra pazara çıkıyoruz, evde hiçbir şey kalmamıştı. Tazecik kara üzüm ve mis gibi incir bulduğuma seviniyor, palamut fiyatlarına şaşırıyorum.
Elimiz kolumuz dolu dönüşe geçiyoruz, hemen gönderilmesi gereken acil bir ayakkabı siparişimiz var. Umarım zamanında varır ve çok beğenilir!
Öğleden sonra eve dönerken marketten birkaç eksiğimi almak, meyve sebzeleri dolaba yerleştirmek, yeşillikleri yıkayıp kurutmak, çamaşırı toplamak derken epeyce yoruluyorum.
İşlere fazla bakacak halim kalmadı, ama bir fiyat teklifi alınacaktı makineciden, onu aradan çıkarıyorum.
Haftalık yoğurdumuzu mayalayıp günümüzün fenomeni banana bread denememin ilkini başarıyla gerçekleştirdikten sonra biraz müşteri mesajlarını cevaplamaya zaman ayırabiliyorum.


3021

(01 EKİM PAZAR)

Bugün çok güzel bir gün olsun!
Öyleyse kahvaltıda yulaf lapası yiyelim ve yağmura aldırmadan dışarı çıkalım, karşıya trafiğe hiç takılmadan geçelim ve arkadaşımıza uğrayıp biraz sohbet ettikten sonra boğaza gidelim...
Boyacıköy yokuşunda arabamızı bırakıp Emirgan'a yürüyelim, balık tutanlara bakıp bir yandan rüzgarda fotoğraflar çekelim...
Sergi gezmeden önce enerji depolamak için yeni açılmış bir cafeye oturalım ve birer kahve söyleyelim, yanına bir dereotlu poğaça ile bir çilekli tart isteyip pazar keyfi yapalım...
Boyacıköy yokuşlarında kaybolup sonu görünmeyen tünellere girip çıkalım, kedilere selam verip konaklara hayranlıkla bakalım...

Ai Weiwei sergisi beklediğimden daha çok etkiledi beni, kesinlikle işlerinin altını kavramsal olarak fazlasıyla dolduran bir adam.
 Ay çekirdekleri işinin Batı'daki Çinli algısını çağrıştırdığını düşündüm; binlerce, aynı tip ve küçük...
 Geleneksel Çin sanatını modernize edip çağdaş sanata uyarlaması çok hoşuma gitti ayrıca.
Odyssey en etkileyici çalışmalarından biri şüphesiz; çağımızın kahramanlık destanı mültecilerin göç hikayeleri...
 Duvar kağıtlarına resmedilen öykü; antik Yunan ve Mısır üslubuyla çizilmiş bir modern hiyeroglif adeta.
 Siyah-beyaz ve basit, meramını doğrudan anlatan bir tarzda, akılda kalıcı.
 En sevdiğim çalışmaları mültecileri konu edenlerdi,değil komşumuz- dünyanın bir ucunda da olsa böyle bir savaşa duyarsız kalmak mümkün değil...
Özgürlük Çiçekleri; porselen beyaz çiçek rölyefler aslında Çin hükümeti tarafından pasportuna el koyulan ve seyahat engeli konulan sanatçının protesto eyleminin devamı niteliğinde. Tutsak kaldığı her gün atölyesi önündeki bisikletinin sepetine çiçekler bırakan sanatçının her eylemi viral bir harekete dönüşmüş...

 Çin porselen vazoların her katında savaşın ve mültecilerin hikayesi resmedilmiş: ilk katta çatışmalar, ikincide harabeler, sonra göç eden insanlar, ardından denizi aşmaları, son olarak sınır kapıları önünde kuyruklar...
 En sonuncuyu boş bırakmış, gelecek acaba neler getirecek?
 Çin devleti ile ters düşmesi ve okları üzerine çekmesine sebep olan işi; 2008deki büyük depremde yıkılan okulların enkazından topladığı demirlerle yaptığı bu çalışma. Hayatını kaybeden çocukların sayısı ve isimlerini açıklamayı reddeden devlete karşı zekice bir hareket.
İyi ki görmüşüm, Ai Weiwei başarılı bir sanatçı olduğu kadar iyi de bir direnişçi; beyin kanaması geçirmesine sebep olacak kadar işkence görmüş biri.

Sergiden çıkışta feribotla Beykoz'a geçtik, akşam yemeğini evde hazırladık: fırında İtalyan makarna!
Bir şişe şarap daha açtık ve festivalde bilet bulamadığımız bir filmi seyretmeye koyulduk.
The Beguiled ABD iç savaşı sırasında Güneyli bir kız okulunda geçen, iç sıkıcı bir dönem filmiymiş. Bende fazla iz bırakmadı açıkçası, yine de kadın cinsinin tuhaf ve tehlikeli hallerini yansıtan bir film olmuş.

Hafta sonu bitiyor, uykuya dalmadan önce kitap okuyalım mı?

3020

(30 EYLÜL CUMARTESİ)

"The Year is One!"

Evet; geçen sene bugün hava gayet güzeldi, biz neşeli bir kuaför seansının ardından sahilde ve parkta fotoğraf çekimi yaptık, akşamüstü evlendik ve gece çok eğlendik...
Gönül isterdi ki ilk yıl dönümümüzü daha güzel kutlayalım, ama bugün biraz işlerim var. Sabah misafirlerimizi zorla uyandırıp kahvaltı ediyoruz, fazla oyalanmadan dükkana uğrayıp acil gönderimi hazırlıyorum. Bir yandan yeniden proforma almaya gidiliyor, sonra kuaföre uğruyorum zira sonbahar geldi-saçlarıma bakım yaptırmam şart.
Derken akşamüstü eve dönebiliyoruz, hava aniden soğuyunca giyecek bir şey bulamıyoruz evde. En iyisi kışlıkları çıkarmaya başlamalı, yazlıkları kaldırıp birkaç ince hırka ve uzun pijama çıkarıyoruz.
Akşam yemeği rezervasyonumuzu iptal edip evde kalmaya karar veriyoruz; çünkü yorulduk ve trafik kıpkırmızı gösteriyor. Bir süredir fırsat bulamadığımız romantik rutinimizi yapıyoruz: bir şişe Lambrusco açıp yanına meyveli nefis bir peynir tabağı hazırlıyoruz. Favori filmlerimden birini koyup son haftalarda açılan mesafeyi kapatmak için birbirimize sarılıyoruz...