29 Ocak 2016 Cuma

2410

Şöyle bir dinlenmek istemiştim ama erkenden uyandırdı halledilmeyen işler...
Ben de kapımı açıp Toraman'ı bekledim, geleceğini biliyordum.
Sabahları yatağıma çıkıp oynaşmaya bayılır!
Bugünlerde her taraftan o kadar çok şey düşünmek ve bitirmek zorundayım ki hayat üzerime geliyor gibi hissediyorum-sinirli ve tahammülsüzüm biraz, iyi ki kedim var...

2409

(28 OCAK PERŞEMBE)

Moda'daki Walter's Coffee hem cool bir buluşma mekanı hem de çalışmak için keyifli bir ortam. Bugün öğleden sonra Kadıköylü bir arkadaşımla buluşup birer latte alıp çalışmaya koyulduk...
Ambalaj tasarımı, font örnekleri, şirket ismi seçimi ve ünvanları derken akşamı bulduk.
Akşama doğru yorgun gözlerle buradan ayrılırken başka arkadaşlar da eklendi ve bir şeyler yiyelim istedik.
Bar mutfakları neden bu kadar özensiz? Belfast'ın aşırı yağlı bira tabağına mecbur kaldık, sohbet uzayınca eve geç döndüm.
Aslında kendimi biraz rahatlamış hissediyordum, artık bir adım atabilmiş olmanın huzuruyla ama yine de aklıma üşüşen onlarca şeyden sebep pek uyuyamadım.

28 Ocak 2016 Perşembe

2408

(27 OCAK ÇARŞAMBA)

Vakti Geldi
Bu aralar başım çok kalabalık, bir de ekstra işler var yapmak istediğim.
Aslında her şey çok hesapsız kitapsız başlamıştı birkaç sene önce, evrile devrile ilerledi, durdu sandığım zamanlarda bile devam etti ve bugün kontrolüm dışında hızlı büyüyen bir markaya dönüştü.
Her şey öyle çabuk ve o kadar kendiliğinden oldu ki ben bile anlayamadım, yetişemedim hızına.
Bu sene artık resmileşmenin, kağıda dökmenin zamanı geldi-kendi şirketimin sahibi olmak için hazırım.
Logo, kartvizitler, kutu ve ambalaj tasarımı, sosyal medya hesapları vesaire vesire; kısacası vitrinimi oluşturmaya başlıyorum.
Akşam tiyatro biletimiz vardı, evden çıkana kadar ancak cevap yetiştirdim müşteri adaylarıma.
"Vakti Geldi" oyunun adı; sanki tesadüf değil gibi...
Çok sevdiğim oyunlardan biri olmadı açıkçası, biraz klişe geldi bana, enteresan bir çıkış noktası olsa da. Belki de izlerken aklımda tonla tilki dolaştığından...

26 Ocak 2016 Salı

2407

Kedi anası olmak ne zor işmiş!
Bebeklerin sütten kesilip ek gıdaya geçmesi misali, biz de bu aralar yaş mamayı bırakıp kuru mamaya alışmaya çalışıyoruz.
Şimdilik az  haşlanmış tavuk ve sabahları 1 yumurta veriyoruz.
Tavuk suyuna 5-6 kuru mama tanesi atıp kandırmaya çalışıyor ve kazara yerse pek seviniyoruz!
Bazen kabından yemeyi reddettiği mamayı şaşırtmak için önüne atınca yiyor şapşal kızımız.
Bütün gün yatmasın diye oynatmaya çabalıyor yine de ilgisini pek çekemiyoruz.
Sabah akşam oturduğumuz kanepeye taşıyıp mrrrlayana kadar sevip okşuyoruz.
Gerinip de patilerini ellerimize uzatınca pek mutlu oluyor, her seferinde yeniden aşık oluyoruz.
İşte Toriş kızımızın bizi düşürdüğü haller bunlar a dostlar!

25 Ocak 2016 Pazartesi

2406

İş başı*

artık her şey yoluna giriyor, bu ay üstelik acayip hızlı gidiyor, belki de tahminimden daha yakında kendi atölyem olacak!

Önümüzdeki hafta şirketim kurulumu başlayacak, önümüzdeki ay kendi kutularımda ve etiketlerimle yollanacak ayakkabılarım, önümüzdeki sonbahar fuarlara katılacağız. Her şey daha sağlam artık, hep eksikliğini hissettiğim o kök salma duygusu yavaş yavaş içimde güçleniyor...


2405

(24 OCAK PAZAR)

Rakıyı abartmamış ve çok geç yatmamış olmamıza rağmen yorgun uyandık; sigara içilen alt katta oturmak pek keyifli olmuyormuş-boğazım yandı bir süre sonra.
Yine de iyi ki gitmişiz, çok ihtiyacım vardı-uzunca bir ara vermiştim meyhaneye...

Pazar sabahına anne böreğiyle başladık, aramızda pek tatlı anısı olan Beyaz Bant filmini koyup izler gibi yaptık. Uyuya kalmakla dışarı çıkmak isteği arasında gidip gelen mayışık bir kanepe günüydü...

Akşamüstü yine Kadıköy'e geçip aklımdaki bir filme bilet aldık; Moda sahnesini seviyorum, iyi oyunlar koyuyorlar ve her şeyle kendileri ilgilenen genç bir ekip var burada.
The Club merak ettiğim bir filmdi, festivalde seyredemeyip İstanbul Modern'in gösterimlerinde de kaçırmıştım. Hakkında pek de bir fikrim yoktu, tek bildiğim izole edilmiş bir evde yaşayan eski rahipleri anlattığıydı...
 Aslında atmosferi beklediğim gibi ağır ve kasvetliydi, yani hayal kırıklığına uğradığımı söyleyemem ama nedense ben filme zor tahammül ettim.
 Bastırılmış seks güdülerini çocuklarda tatmin eden iğrenç din adamlarını dinlemeye dayanamadım.
 Homoseksüel ilişkilere yönelmeleri belki beni ilgilendirmez ama detaylardan cidden midem bulandı.
Salonun rahatsızlığı ve benim uykusuzluğumla da birleşince gözlerimi açık tutmakta zorlandım, yine de güzel bir gündü.

Hamburgerleri gömdükten sonra yeni kitaplar, filmler aldık ve arkadaşımla buluştuk. Soğuklara alıştık artık, kar atıştırıyor durup durup...

2404

(23 OCAK CUMARTESİ)

Akşama Hatay'dan masa ayırtmıştık; öncesinde Kadıköy'de buz gibi ayazda biraz dolaştık akşamüstü.

Arkadaşımızın evine uğrayıp birer bira içtik ve yakında açacağı yeni barı konuştuk. Bu arada çılgınca şapşal sevilmek isteyen köpeği Üzüm'ü okşayarak uyuttuk ve sarman kedisi Osman kılıklı Diego'yu hayranlık ve hasetle seyrettik. Kedi dediğin meraklı, uyanık, çevik bir tasarımdı-hatırladık. Bizim kedimiz neden böyle oldu?...

4 kişi dedik +1 eklenerek gittik; rakımızı söyledik. Mezeleri belki çok da şahane değil buranın, çeşit de fazla sayılmaz. Ama ortamı tam eski meyhane, gerçek meyhane atmosferi var burada. Humusu ve ciğeri çok lezzetli, künefesi efsane!
Yedik içtik, işlerden ve hayattan konuştuk, güldük eğlendik... 
Haydi en kötü günümüz böyle olsun!

2403

(22 OCAK CUMA)

Tertemiz hissederek rahat bir uykuya daldım...

21 Ocak 2016 Perşembe

2402

Pek hoş başlamadı bugün, yine bir sorunlu gönderi ve anlayışsız müşteriyle baş etmek zorunda kaldım.
Yine de kendime daha çok güveniyorum artık; biliyorum ki işler arttıkça sorunların da artması normal.
Karşıma çıkan engelleri aştıkça adım adım büyüyerek her problemde yeni bir şey öğreneceğim elbet.
Öğleden sonra kendimi dışarı atıp Nero'da çalışmaya karar verdim, en azından bir kahve içer, güneşli havada biraz yürümüş olurum. İyi de geldi...

2401

(20 OCAK ÇARŞAMBA)

Kış ortasındaki tiyatro akşamlarımıza devam ediyoruz bu sene de; bu kez biletimiz Muhsin Ertuğrul sahnesindeki "Fehim Paşa Konağı" oyununa...
Osmanlı döneminden kalabalık ve müzikli oyunlar eğlenceli oluyor, modern oyunlardan daha çok seviyorum açıkçası. Bu da yine Meşruiyet döneminde geçen, Aldülhamit yanlılarıyla Hürriyetçiler arasındaki çekişmeyi arka planda işleyen Turgut Özakman'ın keyifli bir hikayesi.
 Sahne, elden düşme bir kabadayının işlettiği kahvede açılıyor, Fehim Paşa konağında kapanıyor, ikinci yarıda Deli Suat Paşa konağı da ekleniyor. Paşalara kabadayılık eden Laz uşakları ile Rumeli oğlanları pek tatlıydı, en çok onlar güldürdü beni.
Haremde sıkılan paşa karısı ile kızını eğlendirmek için tutulan çıtkırıldım Yusuf'un aşkı uğruna giriştiği maceralar sonucu bir hürriyet kahramanına dönüşmesi, istibdat döneminin traji komik karakterini yansıtan akıllıca bir detaydı.
Oyunculuklar tatmin ediciydi; her biri ayrı bir karakter yaratmış bence, orkestra da güzel eşlik etti.
Beğenerek ayrıldım; epey uzun olmasına rağmen sıkılmadığım bir oyundu.


19 Ocak 2016 Salı

2400

Zaman

Buz gibi günler, hava sert, toprak donuk, hayat uykuda...
Her şeye bir süre ara verilmiş sanki, kımıldayamıyorum, erteliyorum-belki de güneşli günlerdeki kadar güçlü hissetmiyorum...
Lale soğanı dikmek için iyi zaman, tohum ekmek için ve büyütmeyi umut etmek için...
Uzakları düşlemek için iyi zaman, yatakta kitap okurken usul usul bir elle kedi okşamak için, battaniyelerden şefkat bulmak ve suskunlaşmak için...
"Düğümlerime asılan kilit
gözlerime çekilen cihan
kırılıyor toprak
içine giriyorum yer kuyu

kağıttan bir gemi var
bindim
batıyorum

şeytanla anlaşıyorum günübirlik
dönme dolaba biniyoruz..."

Can Tanyeli

18 Ocak 2016 Pazartesi

2399

 Bu karlı günde bir misafirimiz var...
 Beklediğimden soğuk bir güne erkenden uyandım, uykusuzluktan ve dün gece nedense ağladığımdan gözlerim batıyordu.
Tembel kız kurusunu sevdikçe biraz geçti bugün, biraz da uyuya kalınca kucak kucağa ısındık...

Korkular hep olacak, endişeler sorumluluklarla beraber artacak elbet.
Büyüdükçe aslında kaçınılmaz olarak düşünülecek ve baş edilecek şeyler de büyüyor.
Hepsini teker teker halledip işleri sağlama alacağım, bunu bir başarı hikayesi olarak yazmak benim elimde.

17 Ocak 2016 Pazar

2398

Birazcık bunaldım sanırım; kış kasveti malum- eve kapandık haftalardır doğru düzgün bir yere gittiğimiz yok, yapmam gereken işler beni bekliyor ve kafam karışık...

Güzel mezeleri olan sakin bir meyhanede bir iki tek atasım var fena halde, bakalım ne zaman kısmet olacak-yarın da yeniden kar geliyor...

Uzun uzun sohbet edesin var herhangi biriyle, hatta belki yakından tanımadığım veya epeydir görüşmediğim biriyle-bilmiyorum işte.

Hatta iyi müzik dinleyip şarkılara eşlik edebileceğim bir geceye nasıl ihtiyacım var-dans ederken kendimi unutacağım bir geceye, eskisi gibi...

Akşam dönerken köşedeki meze evinden az lakerda, bir topik, belki birkaç dolma alıp, komşumu çağırdığım ve dolaptaki yarım rakıyı çıkarıp plağı koyduğum bir evim olsun istiyorum.

16 Ocak 2016 Cumartesi

2397

Yorgun uyandım, dün resmen ayaklarıma kara sular inmiş, farkında değilmişim.
Erteleyip üşendiğim işlerden ikisini aradan çıkardım, içim rahatladı, ama gece de geç yatınca gözlerim iflas etti sanırım.

Neyse, gezme planlarımızı birkaç gün daha erteleyip bugünü sakince geçirmeye karar verdik biz de.
Fırından yeni çıkan ayakkabıları teslim aldıktan sonra fast food saçmalığıyla kendime bir kış şımarıklığı yapıverdim.

15 Ocak 2016 Cuma

2396

Toamanımızla mıçmıç mıç seviştik, fıtıfıtı oynadık, sabaha karşı yatağımızı şereflendirince gırgırgır gırladık.
Salak salak bakıp durmalarımız, şapşalak yatmalarımız ve ilgisiz meraksız kedilikten uzak hallerimiz sanki bir parça ilerleme kaydetti...

13 Ocak 2016 Çarşamba

2395

Holding kuruyoruz hadi bakalım!
Bugün hayallerimizden korkmadan büyük düşünmemiz konusunda yüreklendirildik.
İstersek ne işler yapabileceğimizi ve kovalarsak aklımıza gelmeyen paralar kazanabileceğimizi öğrendik.
Başlarken sonunu düşünmeden hep daha fazlasını hedefleme tavsiyesi aldık.
Zengin olunca hepinizi işe alırım söz!

12 Ocak 2016 Salı

2394

Güneşli havayı görüp de masaya oturmak zor!
Kış ortasında bahar günleri, belli ki kısa sürecek...
Limonum yalancı bahara aldanıp çiçeklendi mis gibi.
 
Biraz ondan biraz bundan çalışmaya çalıştığım bir gün, ama olsun yavaş yavaş bu hafta işleri toparlıyorum.
Yeni modellerim yayında, fiyatlarım ve bilgilerim güncellendi.
Müşteriler sırada, ekip çalışıyor, yeni yıla hazırız!

11 Ocak 2016 Pazartesi

2393

Ocak bizi utandıracak kadar güneşli geçiyor, mis gibi havayı görünce evde kalmak gelmiyor içimden. Caddebostan'da bir kahve alıp işlerimi açık havada yapıyorum...

2392

(10 OCAK PAZAR)

Sabah erkenden penceremize vuran güneşle uyandık, buranın sakinliği beni dinlendiriyor; inşaat sesi yok, ışık yok, sadece yıldızlar ve köpek havlamaları...
Kahvaltı mesaisi biraz uzun sürdü zira iptidai koşullarda yaşıyoruz; bulaşık makinesi bozuldu ve sıcak suyumuz yok. Dün akşamki bulaşıkları elde yıkadık mecbur su kaynatıp.
Amma da yemiş içmişiz dağ gibi birikmiş, olsun bir Babazula albümü koyup neşeyle yıkıyoruz.
Bir yandan birimiz domates biber doğruyor menemenlik, diğerimiz ekmek kesip közde kızartıyor.
Sonunda sofrayı kurunca tereyağlı bazlamalar, menemen, peynirler ve zeytinlerle epey iştah açıcı görünüyor.
Kahvaltıdan sonra göle doğru yürüyüşe çıkıyoruz, köpekler her zamanki gibi hoplayıp zıplayarak oynamak istiyor ve bizi çamur içinde bırakıyor.
Arkadaşlarımızı uğurladıktan sonra izlemek istediğimiz bir film koyuyoruz: Tarantino Hateful 8.
Tarantino'nun en sevdiğim filmi olabilir bu, belki de şömine başında ayaklarımı uzatıp bataniyeye sarınmış seyrettiğimiz için çok güzel geldi...
Bayağı uzunmuş yalnız, bitirdiğimizde akşam olduğunu fark edip ortalığı toparlamaya koyuluyoruz hızlıca.
Eski haline getirmek için evi, yatakları ayırıp çarşafları değiştirip, tabakları kurulayıp bardakları aynı raflara dizmemiz gerek.
Temiz bırakmaya çalışıyoruz elimizden geldiğince, bir şeyleri unutup yukarı çıkıyoruz hep, ama sonunda geri dönmeye hazırız.
Hava karardı, yağmur yağıyor inceden, tekrar gelmeyi umarak ayrılıyoruz.

2391

(09 OCAK CUMARTESİ)

Heyecanla kalktım, akşam pişirdiğim börek ve keki kaplara bölüştürdüm, bir miktar kahve çekip buzdolabı poşetine koydum, artık hazırım!
Erkek arkadaşım beni almaya geldiğinde geciktiğimiz için biraz stresliydim aslında ama hafta sonunu Emirli'de geçirecek olmanın sevinci baskındı daha çok.
Tüy yumağı Toraman'ımızı evde bırakıp yola çıktık, alışveriş için markete uğradık.
Belki mangal yakarız diye paket paket kasap köftesi, şömine başında keyif yaparız diye kestane, boza, leblebi...

Ilık bir Ocak günü şirin köy evimize vardık, hemen görev paylaşımı yaptık: ben mutfağa getirdiklerimizi yerleştirirken erkek arkadaşım şömineyi yaktı.
Sigortaların açılıp su vanasının çekilmesi, üst kattaki yatakların havalandırılması ilk işimizdi.
Birkaç sandalyenin yerini değiştirip ortalığa çeki düzen verdikten sonra kahve demleyip arkadaşlarımızı karşılamaya kapıya çıktık.
Küçük adam merdivene emekleyerek tırmanmayı keşfederek anne babasını epey peşinden sürükledi, prizlere parmak sokmayı oyun edinip inatçı yaramaz bir velet olduğunu gösterdi...

Bizi heyecanla karşılayan köpeklere getirdiğimiz mamalardan verip biraz oynadıktan sonra mangalımıza şömineden köz koyup ızgaraya biber ve soğanları dizdik.
Patatesleri baharat ve zeytinyağı ile harmanlayıp fırına verdik.
Bir yandan roka ve tereyi sirkeli suya basıp mevsimsiz salatalık, domatesleri doğradık salata kasesine.
Şampanyalar patlatıldı ve ekmekler ızgaraya basıldı- sanıyorum ki herkes çok memnun kaldı akşamki sofradan!

Akşam serinliğinde şömine çıtırtısını dinleyerek kırmızı ekoseli battaniyeye sarınıp, bambu koltuklarda sallanarak mayışanların erkenden uykusu geldi...

8 Ocak 2016 Cuma

2390

Her zamanki gibi; sinir bozucu aptallıkta müşteriler ile şaşırtıcı sevimlilikte müşterilerim arasında çalışmaya devam ettiğim günlerden biri...
Yeni renkler ve yeni dantel modelin de eklenmesiyle planladığım hemen her şeyi hayata geçirmiş olmanın rahatlığı içerisinde giriyorum hafta sonuna.
 
Yeni yıla rengarenk ve ışıl ışıl giriyor KUKLA, şansı bol olsun!

2389

(07 OCAK PERŞEMBE)

Ilık başlayıp lodosla fırtınaya çeviren, yağmurun gelmesiyle iyice soğuyan tuhaf bir kış günü...
Öğlen üzeri uçmadan balkonda yeni çıkan ayakkabıların fotoğraflarını çekmeye çalıştık kuzenimle.
Öğleden sonra yine Caddebostan Nero'da çalışanlar grubuna katıldık. Bu kez priz yanında boş masa bulmak zordu, bir köşedeki koltuklara kurulup iki büklüm işe koyuldum.
Yan taraftan muhabbetlerine ortak olduğum gün grubu teyzelerin gürültüsünde konsantre olmak kolay olmadıysa da, yeni yıl dükkan güncellemelerimi bitirdim sayılır.
Kendimi koca bir kupa winter berry latte ile şımartıp, akşama doğru bir dilim elmalı tart yedim.
Eve döndüğümüzde nedense yorgunluktan sesimiz çıkmıyordu...

6 Ocak 2016 Çarşamba

2388

Agathacığımın Baykuşevi'ni okumaktan kendimi alamayınca gece 1 gibi uykuya daldığımdan bu sabah 10 civarında uyandım. Dinlenmiş, önceki günlere göre daha keyifli hissederek hemen kahvaltıya oturdum.
Aralık sonundan ertelediğim cilt bakımı randevuma aceleyle yetiştim, kendimi buharın mayıştıran sıcağına bıraktım...
Bu kez daha sohbetli bir seans geçirdim, radyo frekansın ütüye benzediğini keşfedince güldüm, sedyeden kalkıp aynaya bakınca yeni doğmuş bebek gibi pembe beyaz gördüm yüzümü.
Altın parçacıklı göz çevresi kremimle eve yürürken pek mesuttum, yalnız hava birkaç günde nasıl bu kadar ısınmış onu anlayamadım.

5 Ocak 2016 Salı

2387

Yağmurlu, karanlık bir güne uyandım.
Biraz gazeteyi kısır bir kahvaltıya meze yaptım.
Öğleden sonra hava az yükselir gibi olunca, ertelemek istemediğim işlerimi halletmek ve biraz da dışarıda vakit geçirmek için Kadıköy'e indim.
Balık çarşısının keskin kokuları ve baş döndüren gürültüsü arasında kendimi kaybettiğim tatlı bir akşamüstü...

Aktar amca kalender, bana sumaklarının ipek gibi olduğunu anlatıyor- "100 gram da zerdeçal alayım!"
Fırıncı bir susamlı çörek ikram ediyor ben biraz Selanik gevreği koydururken kese kağıdına, çıkarken de beni sevmiş olacak- 2 Kavala kurabiyesi sarıp peçeteye elime tutuşturuyor.
Ilık kurabiyelerimi yerken balık tezgahlarına bakıyorum: hamsi incecik, istavrit küçücük, derken gözüme bir tezgahta sarıkanat kestiriyorum. "Ver şunlardan bana 1 kilo!"
Balıkçı iştahla balıkların tazeliğinden bahsediyor, ben de biraz düşünüp "Haydi, 1.5 olsun." diyorum.
Son durak bir paket Türk kahvesi atıyorum torbama, akşamın çöküşü gibi bir şükür hissiyatıyla eve dönerken.

4 Ocak 2016 Pazartesi

2386

Yılın ilk iş gününü, yeni modelleri ekleyip bilgilerimi güncellemek için Nero'da çalışmaya ayırdım.
Öğlen üzeri girdiğimizde hafta içi cafeden çalışanlar yerlerini almışlardı çoktan, önce dışarıda bir masaya oturduk ve ilk kahvelerimizi aldık. Bir süre sonra parmaklarımız donunca içeri geçtik, birer fincan çayın yanına kruasan sipariş verdik. Arada birkaç kez internetten düşüp farklı hesaplardan oturum açtık, sanırım 3 masa değiştirdik ama sonunda düzenimizi kurduk. Dışarıdan serbest çalışanlar ahalisine dahil olduk biz de sonunda, arkası birkaç gün sonra...

3 Ocak 2016 Pazar

2385

Bu son günü kısa ev tatilimizin.
Haydi o zaman sabah kahvaltıya taze ekmek yapalım!
Çıtır kabuklu ekmeğe baharatlı yağ sürelim...

Öğleden sonra arkadaşlarımız bize kedi getirecekmiş, artık bizim evde yaşayacak!
Hemencecik temizliğe girişiyoruz, süpürüp siliyoruz evi bir güzel.
Toramanımız aşılarını olup tertemiz geliyor bize, ama çok ürkek ve depresif görünüyor. Veterinerde epey zorlanmış yavrucak, onun için bir minder hazırlayıp kalorifer önüne seriyoruz.
Ben çıkarken henüz kutusunda oturuyordu tüy yumağı, umarım kısa zamanda yeni evine alışıp kendini güvende hisseder...


2384

(02 OCAK CUMARTESİ)

Tatil devam ediyor! Kar esareti sürüyor-ne tatlı!
Dün gece Sherlock'un yeni bölümü uğruna yine geç yattığımızdan, biraz tembeliz bugün.
Evden çıkmamak için muhteşem bir gün; dvd. stoklarımızdan seçelim öyleyse: Leonardo DiCaprio'nun Oscar adayı olduğu Revenant'ı merak ediyoruz.
Bol kar kış görüntülü, müthiş dağ ve orman manzaraları gösteren, buz gibi bir atmosferi olan iyi bir film...
 19.yy. Amerikası'nda yerliler ile kürk tüccarları arasındaki gerilimi konu eden bir Western filmi diyebilirim. aslında bir intikam ve hayatta kalış öyküsü...
 Ayı saldırısında ölümden zor dönen adamımız, gözlerini açamaz haldeyken oğlunun öldürülüşüne tanık oluyor. Oğlunun da bir Kızılderili kırma oluşu, kendisine ihanet eden yoldaşlarının hainliği onu yaşama bağlıyor ve ayağa kalkar kalkmaz intikamını aşmak için karda kışta dağı taşı aşıyor.
Uzun, sessiz doğa görüntüleriyle başka bir yere götüren bir film...
 Bu havada ancak boza almak için dışarı çıkılır! Biraz tarçın ve bir avuç leblebi ile ne güzel gider.
 Akşama özel bir yemek yapabiliriz, diyor sevgilim. Yurtdışından getirdiği mürekkepli siyah makarnayı deniz ürünleri ile pişirmeye karar veriyoruz. Biraz soğan ve mantar kavurup, kalamar ile karidesleri ekliyoruz. Pembe köpüklü şarap yanında şahane gidiyor!
2016 çok güzel başlamadı mı?

2383

(01 OCAK CUMA)

Dün gece 3 gibi uykuya dalmış olmamıza rağmen dinlenmiş uyandım, birkaç haftadır üzerimden atamadığım gerginliğimden kurtulmuş, huzurluydum.
Güzelce bir kahvaltı ettikten sonra sinemaya gitmek için harika bir gün olduğuna karar verdik, aklımızda Lobster vardı.
Önceki gün Kozzy'de 14:15 seansına niyetlenip, gittiğimizde kaldırılmış olduğunu görünce şaşırmıştık. Bugün Akasya'yı deneyelim dedik, pek de mantıklı bir fikir değilmiş. Gişeler önünde birikmiş kalabalığın asansörlere dayanmış olduğunu görünce anladık. VIP salon soygunculuğuna sinirlenip buradan da elimiz boş çıktık-üzerimizde bir basiretsizlik vardı!
Oradan Kadıköy'e geçip dvd.cimize uğrayınca tüm bu çabalarımızın sonucunda filmin dvd.sini seyretmeye karar verdik.
Yılbaşı gecesi buralarda sabahlayan arkadaşımızla birer çay içip ısınmaya çalıştık ama hem küçük Kadıköy cafelerinin iç mekanları doluydu, hem de kar suyu çeken çizmelerim sayesinde ayaklarım sırılsıklamdı.
Yine ev gibisi yok, hissiyatıyla yılbaşı sofrasından kalan yemekleri ısıtıp filmimizi koyduk.
 Enteresan bir absürt film izledik, hayal gücü geniş bir yönetmenden. Partnerinden ayrılan veya eşini kaybedip yalnız kalan kişilerin, yeni birini bulana kadar 45 günlük kamplara alındığı tuhaf bir gelecekte geçiyor hikaye...
Bu otel-kamp süresince bazı şeylerden mahrum bırakılarak kendinize birini bulmaya zorlanıyorsunuz. Hatta bulmanız da yetmiyor, gerçekten uyumlu olduğunuza ikna etmeniz gerek otel müdürlerini. Örneğin; bir kusurunuz varsa topallık veya miyop gibi, partnerinizin de aynı kusuru olmalı.
 Sürenin sonunda eli boş kalanlar seçtikleri bir hayvana dönüştürülüyor; ıstakoza dönüşmeyi bekleyen kahramanımız kaçmayı başarınca, dışarıda bir başka faşist düzenle karşılaşıyor: burada da flört etmek yasak, ilişki kuranlar fena cezalandırılıyor.
Bir şey hissetmediğin birine hissediyormuş gibi rol yapmak mı zor, ir şeyler hissettiğin birine karşı boşmuş gibi davranmak mı?

İlgiyle izlenen, değişik bir filmdi, kadın-erkek ilişkilerinin kuruluş biçimine göndermeleri güldürdü.

2382

(31 ARALIK PERŞEMBE)

Tam planladığımız şekilde gerçekleşmeyen yılbaşı akşamımız, yine de sıcacık geçti...
Soframız nefis, şampanyamız bol, rakımız özel, şarkılarımız güzeldi.
Kar tanelerini üşümeden seyredebildiğimiz pencere kenarı pek keyifliydi.
Gece yarısını 2 saat geçe, eve dönüş yolculuğumuz maceralı oldu: dışarının hepten bulanıklaştığı takside hiçliğin ortasında gibi bembeyaz, zaman durdu...