27 Ocak 2024 Cumartesi

5315

 (10 OCAK ÇARŞAMBA)

Tam da ihtiyacım olan bir zamanda sanghamdan arkadaşlarla buluşuyoruz bu akşam, her zamanki gibi bana iyi geliyor onlarla olmak. 

Özel hayatımdan bahsetmek gerse de beni, elimden geldiğince açıklıkla anlatmaya çalışıyorum durumumu, anlattıkça kendim de daha net görüyorum aslında. Önümü göremediğim bir posizyondayım, önümüzdeki seneyi bilmiyorum, belki her şey değişecek hayatımda, belki hiçbir şey... Yine de bu durumda kendimin en güzel versiyonunu sunmak benim işim, diye düşünüyorum, öncelikle kızlara, kendime, herkese ve hayata...


5314

 (9 OCAK SALI)

Fırtına dindiğinde hiçbir şey yaşanmamış gibi olmasını istemiyorum, konuşulmasını, sindirilmesini istiyorum aslında.

Ama bazen, işte çocuklarla vesaire, hiç konuşulmadan unutuluyor ve belki de kalbimde bu kasveti taşımaktan yorgun düştüğümden ben de memnuniyetle kabulleniyorum bunu. Daha fazla gücüm kalmadığı için, inanmaya ihtiyacım olduğu için, tutunmaya ihtiyaç duyduğum için...

5313

 (8 OCAK PAZARTESİ)

Hafta sonu düştüğüm kadar derin bir çukurda hissetmiyorum artık, daha çok kızgın ve daha cesur hissediyorum. 

Kızlardan önce uyanıp banyo yaptım, kahvaltıdan sonra hemen anneme gitmeyi planlamıştım, oyun ablasını da oraya çağırmıştım. Ama Vera yine üstünü giyinmek istemeyip kriz geçirdi, bence benim hislerim ona da geçiyor ve bir şekilde içimdeki hali sezdiği için böyle etkileniyor. Sanırım şimdiye kadarki en uzun, en fena ağlama krizini yaşadık, tek kelimeyle korkunç bir sabah!

Arabaya zorla oturttuğumuzda devam ediyordu, tek lokma yemeden anneme gittiğimizde oyun ablası gelmişti. Leyla hemen sanki yıllardır tanışıyormuş gibi ısındı ablaya, Vera da 5dk içinde burnunu çekmeyi kesip dahil olmaya, cevap vermeye başladı neyse ki. Onlar rahatlayınca ben de bir nefes aldım, bir bardak çay içebildim. Korkunç bir sabahtı dedim ya. Korkunç...

5312

 (7 OCAK PAZAR)

Saatleri değil adeta dakikaları saydığım, bunaltan yavaşlıkta sessiz bir pazar günü. 

Hiç bir bağım olmasını istemediğim insanlarla, kendi evimde yabancı gibi, bir köşede üşüyerek tek kelime etmeden, başımı önümden kaldırmadan çalışmaya çalıştım-gerçekte sadece yok olmak istedim.

5311

 (6 OCAK CUMARTESİ)

Dün akşam çok zor bir zamandı benim için; umutsuzlukla kaldım, hayal kırıklığı ve öfke yükseldi, kızlarla ilgilenmek benim başıma kaldı, oysa katiyen yapabilecek durumda değildim. Tahammülsüz ve ilgisiz davrandım, halimin sorumlusu onlar asla değil, ama onlara yansıtmış oldum. 

Bir kaç gecedir kabus görüyorum, uzun zamandır görmüyordum, uyanamıyorum da, sıkıntılı zihnim. Bu sabah da ihtiyaç duyduğum umudu, en yakınım olması gereken kişide bulamadım. Kızların kahvaltısı, bulaşıkla vakit geçirdim, sonra parka çıkardık onları. 

Akşam, zaten kötü hissettiğim bir zamanda son derece sinir bozucu bir şey yaşandı ve bana bütün hayatımı, seçimlerimi, ilişkimi sorgulattı. Öfkeli ve hayal kırıklığıyla doluyum tepeden tırnağa, çekip gitmek isterdim, çok isterdim, ama tek başıma kızlara yetemem. Bütün gece uykusuz, berbat geçti. 

Bu ev küçük cennetimiz olabilirdi, birbirimiz için bir sığınak olabilirdik, cehennemden farksız şimdi benim için.

5310

 (5 OCAK CUMA)

"Bu insanlarla ne işim var? Burada ne yapıyorum ben?

Hayatımda neden bu kişiler var? Ben böyle biri değilim ki!"

Zihnimin içinde kapana sıkışmış hissettiğim zamanlar, hayatın beni getirdiği noktada kendime yabancılaşıyorum- 


5309

 (4 OCAK PERŞEMBE)

Hayat, istediklerimden ayrı olmanın verdiği acı ile istemediklerimle yan yana olmanın verdiği acı arasında sıkıştırmış beni. 

Tam bulunduğum yerde, istediklerimin bana gelmesini beklemek ve diretmek yerine, hayatın getirdiklerini isteyebilme pratiği yapabilirim, yapmalıyım, yapmaya çalışıyorum. 

İçimde öyle büyük bir öfke ve tiksinti uyanıyor ki bazen, ben bile şaşırıyorum. Aynı anda derinlerde kor gibi yanan gizli bir özlem, henüz duymadığım bir şarkıyı hatırlar gibi...

O şarkıyı söylemek istiyorum, bağıra bağıra!

5308

 (3 OCAK ÇARŞAMBA)

Yoga ile güne başladığım sabahların tertemiz hafif hissini nasıl da özledim... Bedenime daha iyi bakmam gerek, son seneyi epeyce  dengesiz beslenerek ve hiç egzersiz yapmadan geçirdim. 

Bu sene daha fazla kitap okumak istiyorum. Bu aydan beklentimse pek yok; zaten dükkan-iş-ev düzenimi oturtmakla geçecek. 

Bugün tam 5 saat evde kızlarla başbaşa kaldım ve bunaldığımı hissettim; bir yandan müşteriler eskiz bekliyor, bir yandan kızlar sadece 1 saat uyudu, ben sürekli ev toplama halindeyim ama ortalık yine de dağınık. Şimdiden bezdim.

Arkadaşımız da geldi akşam, ama eskisi gibi pek bir şey yapamadık, sohbet etmek için kızların uyumasını bekledik. Bu aralar hem öğlen hem akşam uyutmakta zorlanıyorum, Vera öğlen yine kriz geçirdi, sinirlenmedim ama artık tükeniyorum...

5307

 (2 OCAK SALI)

Zihnimin içi:

Gece alerjileri, bölük pörçük huzursuz uykular, ardından yorgun ve kaotik sabah... 

Evde temizlik, bir yandan öğlene kadar kızların odasında dolap düzenleme, mutfak toplama...

Öğlen Vera'nın kriz geçirmesi, sonra uzun uzun uyuması...

Dün ortada yokken bugün bütün hikayelerimi beğenmesi, elbette sonuncu (ben) hariç...

Cronenberg'in kopuk evreninde kendine organlar üretip bunlara dövme yapan sanatçılar...

5306

 (1 OCAK PAZARTESİ)

Biraz akşamdan kalmayız elbette, en son kutu oyununun ardından bahçede soğukta birer kadeh şampanya içmeye çıkmıştık. 

Aslında ertesi günleri hep daha çok severim; dünden kalanları atıştırmak, pijamaları çıkarmamak hoşuma gider...  Çocuklar olunca tembelliğe fırsatımız kalmıyor ne yazık ki. 

Arkadaşlar ortalığı toplamamıza yardımcı oldular bugün, erkence gittiler, sonrasında biz de kızları parka götürdük. 

Pek dinlenemeden başlıyorum yeni yılın ilk haftasına, sanki 1 gün daha dinlenmeye ihtiyacım var...

5305

 (31 ARALIK PAZAR)

Etsiz yılbaşı soframız öyle zengin ve leziz ki, hiçbir canlının ölmesine gerek yok birlikte yemekten keyif alabilmek için. Öyleyse; şampanya kadehleri tokuşturulsun, kuruyemişler çıtırdatılsın ve kapitalist kutu oyunlarında yarışılsın! -çünkü bu zamanlar bir daha geri gelmeyecek...

5304

 (30 ARALIK CUMARTESİ)

Emirli'ye geldik ve yılbaşı moduna giriş yaptık. Henüz tüm dolapların içi yıkanmadı, ama eşyaların yerleşmesini arkadaşlarla beraber bugün yaptık. Bahçeden bulduğumuz dallar, yeşil yapraklar ve mini kozalaklarla harika bir dekor hazırladı arkadaşımız... Çocuk sesleri, ateşin ısıttığı atmosfer ve tatlı bir kaotik hal eve hakim oldu. Nice keyifli, sımsıcak akşamlara!

5303

 (29 ARALIK CUMA)

Yemek hazırlıklarına başladık yavaştan, bir yılın sonuna gelirken hayat düzenimde de büyük değişiklikler olacak... Sonlanmalar, yeni bir düzene geçiş, biraz endişeliyim ama aldığım kararların doğruluğundan eminim. 

Şimdi bu yeni seneyle başlayacak olan yeni rutinin öncesinde birkaç günlük keyifli mola!


25 Ocak 2024 Perşembe

5302

(28 ARALIK PERŞEMBE)

Bakıcımızın son günleri; bakalım önümüzdeki ay nasıl bir rutin kuracağım işimle ilgili? Henüz dükkanın durumu da netleşmedi, ama ben her şeyi şimdilik Ocak başına bıraktım ve biraz rahatlamaya başladım. Haftanın son gönderilerini hallettikten sonra hediyelerimi tamamladım, kış tam gelmemişken kızları parka çıkardım.

5301

 (27 ARALIK ÇARŞAMBA)

Sabah sigorta, ödemeler, muhasebe işleriyle geçti. Öğlen Emirli'ye gidip işlere başladık; uzun sürecek burayı düzene koymak. O kadar çok detay var ki değiştirmek, yenilemek istediğim; fazlasıyla cottagecore bakıyorum ilham panolarında. Hava güzeldi, biraz mutfak dolaplarının içindekileri yıkayıp dizdik. Fakat dönüşte yol kapatılmıştı, trafiğe de kaldık ve çok bunaldım. 

5300

 (26 ARALIK SALI)

Dün akşamüstü annemin eve dönerken kaza yaptığını öğrendim; kimseye bir şey olmamış neyse ki, ama arabada hasar çokmuş. Bugün sigorta işleri, tamir servisi, telefonlarla geçti. 

Sonrasında hiç derdim yokmuş gibi opera konserine gittim okuldan arkadaşımla. Devasa sahne temsillerinden ziyade, böyle boğaz manzaralı bir odada samimi bir ortamda dinlemek harikaydı. 

Akşam yürürken yetiştim dersimize; edebiyat ve Dharma kaçırılamazdı! Amerikan edebiyatını daha çok okumak isteğiyle doldum...

5299

 (25 ARALIK PAZARTESİ)

Sessizlikte balkonda çay içtiğim sabahları çok seviyorum. Yeni keşfettiğim bir şaire bayıldım:

The Patience of Ordinary Things

It is a kind of love, is it not?
How the cup holds the tea,
How the chair stands sturdy and foursquare,
How the floor receives the bottoms of shoes
Or toes. How soles of feet know
Where they’re supposed to be.
I’ve been thinking about the patience
Of ordinary things, how clothes
Wait respectfully in closets
And soap dries quietly in the dish,
And towels drink the wet
From the skin of the back.
And the lovely repetition of stairs.
And what is more generous than a window?



5298

 (24 ARALIK PAZAR)

Tabii ki hiç uyuyamadım, hayaller kurmaktan. 

Nasıl ayarlarım, nasıl yapabiliriz, diye düşlemekten... Hayatımda bu özgürlüğe bile alan olmayışına üzülmekten... Nasıl yer açabilirim diye düşünmekten...

Emirli'de iş yapamadım hiç halim yoktu, anneannemler de geldi, kızlarla beraber keyifli vakit geçirdik, evin tadilatı bitti, henüz eşyalar yerli yerinde olmasa da gözümüz bir düzen gördü. Dük'ü burada görmek sevindirdi ama annesi yoktu. 


5297

 (23 ARALIK CUMARTESİ)

Beni alacak arkadaşım gecikince yarım saat sonra katıldık buluşmaya bugün, köprü yolunda orta refüjde otururken gördüğüm köpek aklıma takıldı. Belediyeyi, karayollarını, polisi filan aradım ama ne oldu bilmiyorum-umarım sağ salim ve kimseye kaza yaptırmadan karşıya geçebilmiştir.

Hep birlikte oynadığımız, karşımıza denk gelen kişiye sorular sorduğumuz oyun eğlenceliydi. Elbette bu ortamda beni geren unsurlar vardı her zamanki gibi, tamamen kendi hislerimden kaynaklanan, ama fazla rahatsız etmedi. 

Kalabalık bir odanın içinde, yalnız ikimiz vahşi kedi olduk- ne tesadüf! 

Son derse girdiğimi görmüşsün, Dirmit'i paylaştığım hikayemi beğendikten sonra yeni kedi alıp almadığımı sordun bugün-nedense beni takip ediyorsun. Kedimin adını, adının anlamını, onu ne zaman eve aldığımı sordun, kaç kedim olduğunu... 

Fotoğraf çekilirken espriyle söylendim: "Bize yılbaşı partisi sözü verildi, en azından bir kokteyl alırız diye beklemiştim, nerede müzik? Hayatımda hiç bu kadar sıkıcı bir partiye katılmadım!" 

Gitmeye hazırlanırken bana laf atarak: "Aramızda partiyi sıkıcı bulan bir kişi var ismi lazım değil..." dedin, "Neden 1 kişi? 2 kişi var!" diye cevapladım arkadaşımı göstererek. "Aramızda parti nasıl yapılır gösteririm diyen biri var; o zaman biz senin evine gelelim... Yalnız bu asla lafta kalamaz- challange accepted diyor musun?" Böbürlenerek "Challange always accepted! Şampanya stoklamam gerek..." "Vaktin var, baharda yapalım."

Yapar mıyız sahi?

5296

 (22 ARALIK CUMA)

Yılbaşı moduna gecikmeli de olsa giriyorum gibi, hediyeler almaya başladım, kuaföre gidip biraz kendime güzellik yaptım. Yarın buluşmamız var; içimde her zamanki heyecan...

5295

 (21 ARALIK PERŞEMBE)

Birkaç kez düştüğüm bir hataya tekrar (umarım son defa) düştüm bu akşam: kızlar yaptığım yemekleri ağzına koymayı dahi reddedince tepem attı; öfkelenip bağırdım, onlar ağlamaya başlayınca taş kesilip katılaştım. Bir süre hiçbir şey yapmak istemedim, onları sakinleştirmeye çalışmak bile gelmedi içimden. İçine düştüğüm hali dışarıdan seyrediyor gibi hissediyordum bir yandan, kendime yabancılaşmıştım sanki. Hem bu olduğum halden nefret ediyordum, hem de içinden çıkamıyordum göz göre göre.

Bu son olsun.

13 Ocak 2024 Cumartesi

5294

 (20 ARALIK ÇARŞAMBA)

Fark ediyorum ki hayatım belirsizliklerle dolu ve yetersizlik hissi baskın.

Neden kendime güzelliklerle dolu bir hayat kurgulayamadım? 

Sorgulamalarım çok, kendimi geç kalmış hissediyorum nedense.

Yine de iç hafifliğiyle uyanıyorum sabahları.

Kaygı da var, karamsarlık da diz boyu-fakat ben hepsinin ötesinde bir yerdeyim sanki...

5293

 (19 ARALIK SALI)

Hiçbir derdim yokmuşçasına konser dinlemeye gidiyorum.

Bugün de yeni bir sorun çıktı; printer bozuldu ve yarım saat onla uğraştım. Saçlarımı yapmaya vaktim kalmadı, yine de erkenden vardım. Yarım saat arkadaşımı beklerken bir kahve içmek, biraz dharma okumak, orada tek başıma oturmak hoşuma gitti. 

Konserden sonra bir şeyler içmeye vaktimiz kalmadı, derse yetiştim. Kiraz çiçeklerini gözlerimiz kapalı seyretmek ne güzeldi...

5292

 (18 ARALIK PAZARTESİ)

Bu ayki gündemim hayatın mücadele gerektiren durumları: bir dava ve avukat işleri, dükkan devri ve adres değişikliği işleri, bakıcının işten çıkışıyla ilgili düzenlemeler, vergi hesapları ve ödemeler... Bütün bu karmaşanın ortasında siparişlerimin yoğun olmaması iyi sayılabilir, bakalım 2 hafta sonra yeni düzene nasıl adapte olacağız?

5291

 (17 ARALIK PAZAR)

Bir süredir tepkisiz kalışın hayatımın anlamsız hissettirmesine yol açıyor. Üstelik kısa bir süre-ürkütücü.

Emirli'ye bakmaya geldik, kedilerin burada olduğunu görmek rahatlatıcı ve işlerin yakında bitiyor olması sevindirici. Gerçi ben gündemimdeki işlerden dolayı pek heveslenemedim burası için henüz.

Dönüşte bir kahve içelim istedik, ama bir çeşit dolandırıcılığa maruz kaldım ve 1 saat bununla uğraştım. Aslında basit bir online ödeme yolsuzluğu-nasıl da anlayamadım? Çünkü çözümleyemediğim bir durum vardı aklımın kenarında hala, hemen düştüm tuzağa. Neyse ki bir şey kaybetmeden fark ettim. 

Akşama dersimiz vardı ve dersten hemen sonra paylaştığım Aldoux Huxley sözüne tepkisiz kalmadın: 

"There isn't any formula or method. You learn to love by loving- by paying attention and doing what one thereby discovers has to be done."

Let me learn to love.

5290

 (16 ARALIK CUMARTESİ)

Bu ay tadilat sebebiyle köy evine gidemiyoruz, hafta sonlarımızı kızlarla biraz şehirde gezerek geçiriyoruz. Hava elverdiğince park, bazen de alışveriş merkezlerindeyiz. Bu sefer de çok kaotikti, kalabalıkta yorucuydu, iyi ki normalde sakin bir rutinimiz var diye düşündüm. Bir yandan tatlıydı tabi; kızlar vitrin süslemelerine baktılar, dondurma yediler, şaşkın şaşkın ortalıkta dolandılar...

Akşam arkadaşımız geldi, yemek yaptık, dizi izledik beraber-birkaç yıl öncesinde alıştığımız gibi...

5289

 (15 ARALIK CUMA)

Dün uzun zaman sonra birlikte bir şey yapmak keyifliydi, tabi yine de tamamen özgür ve kafalar rahat değildi. Ne acıklı değil mi- güzel zamanların bile tam anlamıyla tadını çıkaramıyoruz, zihnin kıskacında sönük yaşamlar sürüyoruz...

Bir ben mi farkındayım bu halimizin, bir bana mı acıklı geliyor? Ellerindeki telefonlara bakan insanlar, birbirinin yüzünü pek hatırlamayan, birbirine arkadaş, sevgili veya eş diyen...

5288

 (14 ARALIK PERŞEMBE)

Hayattan bir yarım gün çalarak bugün İstanbul Modern'i gezdik. Tabi yine sorumluluklar izin vermedi öğlene kadar evden çıkmamıza; kızların kahvaltısı vesaire derken-bakıcının bizle olduğu son haftaları değerlendirmek istedik. 

Giyinip dışarı çıkmak, nezih bir yerde dolaşmak hoşuma gitti. Boğaz manzaralı restoranda bir kadeh içme fikri beni mutlu etti.

Yılbaşı moduna pek giremedim bu sene, hava da soğumadı, kızlarla düşündüğüm gibi süslenmiş vitrinleri görmeye gidemedik. Acaba seneye Salzburg Weinachtsmarkt'ı kızlarla beraber gezer miyiz...?

5287

 (13 ARALIK ÇARŞAMBA)

Sabah annemle moral kahvaltısına çıktık, bu plansız kaçamaklar öyle iyi geliyor ki- o artık yanımda olmadığında yerine ne koyabilirim hiç bilmiyorum...

Ardından dükkan sahibiyle görüşmem kolay geçti, hafiflemiş hissettim. Bir dönem kapanıyor, son 7 yıldır tuttuğum dükkanımı devrediyorum. Umarım bundan sonrası benim için daha iyi olur.

Öğleden sonra yemek yapmak, kızları parka çıkarmak derken gün bitti bile. Bir yandan Emirli'de tadilat bitiyor artık...

5286

 (12 ARALIK SALI)

Temizliğe bu sefer gelen kadın iyi çıktı, sonunda şans bana güldü mü ne? 

Kızlar da bugün daha iyi gibi, ama ilginç yemekler bulmam gerek onlara.

Öğlen vakti gelen bir telefonla dükkana denetime gelen maliye gerginliği yaşadım. Tam ne kadar ceza alacağımız belli değil. 

Zaten bu ayın gündemi iş modelimin değişimi olacak; yarın dükkan sahibiyle görüşmem gerek. Heyecanlı hayallerden hayatın sıkıntılı gerçeklerine döndüm bu ay.

Eskiden çocuk gibi sığındığım bir yer vardı; çok yakın olduğum, dertlerimi unuttuğum bir kucak-artık eskisi gibi değil hiçbir şey. 

Yatmadan önce teselli bulduğum, ait hissettiğim biri yok yanımda. Sıkıntılı rüyalar görüyorum geceleri; ya Dük kaçıyor yahut yüzdüğüm suyun dibi yosunlu ve bulanık oluyor... 

"Atta Dipa Viharatha"

5285

(11 ARALIK PAZARTESİ)

Kendime kırmızı bir manto alsam, üniversite yıllarındaki gibi genç ve güzel olur muyum?