30 Mayıs 2016 Pazartesi

2532

Bu sabah rüyalarda savruldum,
telefonla uyandım,
bir avazda evden çıkıp Kadıköy belediyesine gittim,
nikah başvurumuzu yaptık,
sonrasında kendime gelmek için kahvemi içtim ve bir tost söyledim,
dönerken eczaneye uğrayıp kedime yeni göz damlası aldım
eve geldikten sonra mesajlarıma baktım ve siparişlerimi kontrol ettim,
fare kadar yavru kızıma Safinaz adını koydum,
öğleden sonra dükkanımın deprem sigortasını yaptırdım
akşamüstü bir ayakkabıyı daha bitirdim
yola çıkmaya hazır olan siparişlerin adreslerini teyit ettim
ve ödemelerimi hallettim
sanırım verimli bir pazartesi!

2531

(29 MAYIS PAZAR)

Tam istediğim gibi bütün gün sahildeyiz!
Artık kalabalık ve izmaritli Caddebostan'dan ziyade Dalyan tarafında takılıyoruz, daha geniş ve yeşil bölgesinde sahil şeridinin.
Sandalyelerimize kurulup piknik kahvaltılıklarımızı açıyoruz: bir termos kahve, bir şişe şampanya, biber tuzu, domates salatalık biber, kargalarla paylaştığımız peynirler ve kedilere verdiğimiz füme etler, yol üzeri fırından alınan simitler...
Güneşlenelim derken biraz çarpılıyoruz, illa ki ilk seferinde böyle yanılır!
Öğleden sonra arkadaşımız köpeğini gezdire gezdire geliyor biraz işlerden bahsediyoruz.
Hepimizin dertleri var ama çimende deniz kokusuyla hafifler gibi...
Akşamüstü bara geçip birer soğuk bira içmek iyi geliyor, kollarımız yüzümüz yanmış epey.
Midye dolma söylüyoruz biranın yanında iyi gidiyor, akşama kadar biraz sakince oturuyoruz, bu haftasonu D vitamini ve mutluluk depoladık bol bol!

2530

(28 MAYIS CUMARTESİ)

Sezonun ilk midyesi ve ilk dondurması bugün yeniyor, afiyet olsun!
Güzelce banyo yapıp tazelendikten sonra uzun bir yürüyüşle evden Ahbap'a geçiyoruz, yolda kedi sevme molaları vererek.
Biraz acıkınca birer bira yanında midye tava söylüyoruz-nedense bana yazın geldiğini hatırlatan pis ama şahane bir yemek!
Hava pek hoş, serince bir rüzgar var ama güneş de ısıtıyor, tam bahar...
Vişneli yeşil elmalı dondurma bizim tarihimizde özel bir yere sahip elbette anılarımıza dahil.
Keyfimiz yerinde, akşamüstü barda okuldan arkadaşım eşi ve oğlu ile buluşuyoruz.
 Çocuk olunca sohbet de genelde onun üzerine dönüyor, okullar, sağlıklı beslenme vesaire...
Onlar ayrılırken kuzenim erkek arkadaşıyla birlikte geliyor, pastalarını da getirmişler, şampanyayı da biz getirmiş olduğumuza göre kutlamaya hazırız!
Mezuniyetini kutluyoruz; psikolog oldu artık, hepimiz hasta adayıyız.
Öyleyse şerefe!

2529

(27 MAYIS CUMA)

İşte sonunda hafta sonu!
Cuma akşamı yağmurlu ve serin, Ahbap planımızı yarına erteliyor ve evde kalmayı tercih ediyoruz.
Zeytinyağlı enginarın tam mevsimi,salatalar daha lezzetli ve çilekler mis gibi...
Birlikte yemek yapıp rahatlamak iyi geliyor, akşam yeni başladığım ve bir önden bir sondan izlediğim 46 dizisine bakıyoruz biraz...

26 Mayıs 2016 Perşembe

2528

Sıkıntı bastı dün gece uyuyamadım, arada uyandım endişeler rahat vermedi.
Eve yeni gelen yavru kedinin gözü iyileşir mi, kendini kanepeden atlarken incitir mi, çişini yapabildi mi diye düşündüm ilk seferinde, ikinci uyanışımda elektrik ve su aboneliği için neler gerektiğini ve kolay mı zor mu olacağını düşündüm, üçüncü seferde de sıkıntılı müşterilerin acil gönderilerini vesaire...
Bugün iyi uyanmadım ama öğleden sonra biraz rahatladım, kedinin de keyfi yerinde.
Haftasonu yine az gelecek, çok ihtiyacım var dinlenmeye ve keyifli vakit geçirmeye!

25 Mayıs 2016 Çarşamba

2527

Gerginlikler var bu günlerde, işler çoğaldı ve müşteriler sorunlu, içim rahat değil, her gün unutmamam gereken ne kadar çok şey var!
Nikah işlemlerimiz de bir türlü olamadı, her şeyle kendim ilgilenmekten ve aylardır belge almaktan ben artık bıktım.
Ama bugün bir hediye verdi hayat bana; mini minnacık tek gözü yarı açık, şapşik mi şapşik bir tekir yavrusu kucağımda uyuyor...

24 Mayıs 2016 Salı

2526

Büyüyorum, büyüyoruz...
Daha fazla sorumluluk alıyorum, gittikçe daha çok iş hallediyorum daha kısa zamanda, daha sık sorun çözmem gerekiyor ve hayatıma ekstralar sığdırmaya çalışıyorum.
Öyle ki haftalar günler yetmiyor, bir yandan yorucu ve üzerim üzerime geliyor gibi her şey, bir yandan daha bir bereketli oluyor böyle yaşamak.
Tekdüze ve kabuğuna çekilmiş kısır bir hayatı sürdürmektense her gün yeni bir yerden yakalamak elbette çok geliştiriyor insanı.
Kendime daha çok güveniyorum ve hatta kendimle gurur duyuyorum.

23 Mayıs 2016 Pazartesi

2525

Bugünün hayalleri: Sicilya uçak biletleri, tribal mayo desenleri, palmiyeler ve dalga sesleri...

2524

(22 MAYIS PAZAR)

Bugün hava rüzgarlı, ben eve sığamıyorum.
Sanırım kısıtlı zamanı mümkün olduğunca farklı şeyler yapıp kendimi besleyerek geçirmenin telaşı, haftaya dinlenmiş başlama isteğinin sabırsızlığı var üzerimde...

Geçen akşam ne güzeldi; filmden çıkışta Radika'da sezonun ilk ahtapotunu yiyelim dedik ve bir küçük rakı söyledik.
Baş başa yemek yediğimiz akşamları çok seviyorum, böyle mekanları da... Kaş kokusu geldi burnumuza.
Tulum peynirli kalamar dolma, ızgara ahtapot, köz patlıcanlı gavurdağı salata, levrek marin, zeytin piyazı lezzetliydi. Akşam serinliğinde göz göze oturmak en güzeliydi.
Haftaya tekrarlamak üzere diyelim!

Pazar günü Küçük Çamlıca'nın ormanlık alanında biraz yürüyüş yapıyoruz, manzarayı seyrediyoruz. Dışarıda oturmak pek mümkün değil, yağmur bastırdı bastıracak. Akşamüstü arkadaşlarımıza kahve içmeye uğrayıp Temmuz tatilimizi planlıyoruz.

Akşam tiyatromuz var; Tatbikat Sahne'de Köpeklerin İsyan Günü.
Festivalden 2 oyuna bilet alabildim bu sene, sonuncusu da bu.
 Nişantaşı'ndaki hayatın zekice çizilmiş bir portresini izliyoruz: babası Cumhuriyet'in ilk yıllarında doktor olan görmüş geçirmiş zengin bir ailenin kızı şimdi orta yaşlarında, kocasından uzaklaşmış ve başkalarından kolayca etkilenen yalnız bir kadın... Annesi dış dünyaya kendini kapatmış eski zarif kadehlerini evinde saklayan yaşlı ve huysuz bir hanım... Kocası yeni ortama uyum sağlayıp iş bağlantıları oluşturma çabasında, aşağılık kompleksiyle yaşayan yalaka ve korkak bir adam... Köpeklerini gezdiren çocuk bu zenginlerin dünyasına tepkili, lafını sakınmayacak kadar cesur ve hatta saldırgan... Anneye bakan kızcağız arada kalmış, Nişantaşı'nda gördüğü ve dahil olmaya çalıştığı hayatı bırakmak istemeyen ezik ve sessiz...
Erdal Beşikçioğlu ile yan yana seyrettiğimiz iyi bir oyundu.

2523

(21 MAYIS CUMARTESİ)

Çok sevdiğim, ihtiyacım olan ve hiç bıkmayacağım bir şekilde başlıyor bu cumartesi günü: sahilin tenha bir yerine attığımız sandalyeler üzerinde sakin bir kahvaltı pikniği ile...
1 şişe şampanyamız ve 1 termos kahvemiz var, salatalık domates biber doğramışım, akşamdan börek sarmış sabah fırına vermişim, hava serince ve kapalı, tam sevdiğim gibi bir gün başlıyor.
Sahilde yalnız değiliz; tek gözü olmayan kediyi besliyoruz, sonra beyaz zayıf kediyi, peşinden sevimli olan alacalı kediyi, sahipli mi anlayamadığımız köpeği ve kalan peyniri kargalara paylaştırıyoruz.
Ayaklarımız çimene basıp ferahladıkça içimiz tazeleniyor, öğleden sonra artık hafta içini geride bırakmış bir huzurla kalkıp sinemaya gidelim diyoruz.
Aklımda bir film vardı festivalden: Yeni Ahit.
Doğru adı: Yepyeni Ahit, ki bu daha esprili bir isim.
 Tanrı Brüksel'de loş ve salaş bir evde eblek karısı ve küçük kızıyla birlikte yaşayan sinir bozucu bir adamdır... Tavana kadar çekmecelerle dolu arşive benzer odasına biz fanilerin yaşamlarını bilgisayarından idare etmektedir.
 Bütün gıcık kuralları koyan kendisidir: her zaman yan sıranın daha hızlı ilerlemesi ve reçelli ekmeğin hep reçelli tarafının yere yapışacak şekilde düşmesi gibi... Çabuk sinirlenen uyuz herifin teki olduğunu söylemiştim!
 Aptal ve zararsız görünen tombul karısının odasına girmesine kızmaktadır. Filmin sonunda ise bu kadıncağızı fazla küçümsediğimizi hissederek, "tanrı" yerine "tanrıça" önderliğinde dünyanın nasıl rengarenk ve umutlu bir yere dönüşeceğini izliyoruz.
Asi ve zeki küçük kız, babasının bilgisayarına girerek bazı insanlara ölüm tarihlerini mesaj atınca, işler epey karışır... Savaşlar durur, insanlar işini gücünü bırakıp hep hayal ettikleri şeylerin peşine düşer ve elbette tanrı öfkeden deliye döner; artık kontrol onun elinde değildir!
 Kendi mucizelerini yaratan kız, abisi JS(İsa)dan aldığı yardımla, babasına isyan eder ve çamaşır makinesi tünelinden evden kaçarak dünyaya iner. Önce "yepyeni ahit"i için önce bir yazıcı bulur,
Amacı abisinin 12 havarisini 18'e tamamlamaktır, bunun için rastgele insanlardan seçmeye başlar... Tek kolu protez genç bir kadın, yaşlı ve evliliğinde mutsuz zengin bir hanım, parktaki kuşla konuşmaya başlayarak dünyayı gezen adam, kadınları düşünmekten kendini alamayan adam, öldürmeyi alışkanlık haline getirmiş katil ve kız olmak isteyen oğlan çocuk onun havarileri olurlar.
Tanrının kilisede dayak yemesi gibi komik yerleri olan bu cesur ve absürt film düşük temposuna rağmen hoşumuza gitti.

Çıkışta Ahbap'a uğradık, yağmur başlamıştı ve biz çok mutluyduk.

2522

(20 MAYIS CUMA)

Rana patatesi börek sarar, Rana kedileri besler
Rana saçlarını yıkar, Rana saçlarını örer
Rana çamaşırları ütüler, Rana çiçeklere su döker
Rana limon fidanının kokusunu içine çeker
Rana güneşe uzanır, Rana çimene basar
Rana patlıcanları ve salatalıkları hep alaca soyar
Rana tırnaklarının arasına kum kaçmasını yazı hatırlatır diye sever
Rana mor kır çiçekleri bulur kenar köşelerde
Rana vapurda saçlarının karışmasına karışmaz
Rana çantasını unuttuğuna üzülmez yaz akşamıysa
Rana baharda lodosu koklamayı sever

20 Mayıs 2016 Cuma

2521

(19 MAYIS PERŞEMBE)

Bugünü ben de kendime tatil ettim!
Tasarımcıyı memnun etmek lazım; sermayemiz malum...
Öğlene kadar aslında yine işleri halletmek için atölyeye ve kargo şirketlerinin şubelerine uğrayıp vaktimi öyle geçirdikten sonra, çeyiz alışverişinin 2. aşamasına çıktım. Elektrik süpürgesinin kira fiyatına olabileceğini öğrendim, çatal kaşık setlerinde de tasarımın çalındığını fark ettim ve bana hep okuldaki doku dersini hatırlatan kağıt hamurundan yapılmış gibi görünen seramik fincanlarla tabaklardan aldım.
Pek keyifli bir şeymiş yahu! Emaye yoğurt tencerem bil kuşlu çiçekli.
Domestik şirinliklerle kendimi mutlu ettikten sonra akşam arkadaşımı Kadıköy'de yeni taşındığı evine geçtim, karşıdan birer kahve ve tatlı aldım.
Terasın serin havasında etraftaki düzensiz bina manzarasının tadını çıkararak oturup birer sigara sardık.
Galata-Beyoğlu-Karaköy civarının dokusunu anımsatan bu tip mahalle arası terasları, çatı katlarını pek severim; komşularla ve martılarla karşılıklı oturduk...
Üşümeye dayanamayınca içeri girip dizi izledik; Erdal Beşikçioğlu'nun yeni dizisi hoşuma gitti.
Sonra bir avazda evden çıkıp hızla rıhtıma yürüdüm ve eve vardıktan sonra uzun uzun dergi okudum yatmadan.

19 Mayıs 2016 Perşembe

2520

(18 MAYIS ÇARŞAMBA)

Geleneksel 3 kızlı rakı sofrasında yeniden birlikteyiz, bu kez Kadıköy Benusen'de oturuyoruz.
Aslında niyet Beşiktaş Meymeze idi ama bu akşam müsait değillermiş, 2. tercih olarak Çukur meyhaneyi düşündük ama bir süredir Taksim'e çıkmak insanları korkutuyor. Sinir oluyorum bu duruma ya neyse, mecbur uydum ben de arkadaşlara ve bu yakada kaldık yine. Beyoğlu'nun yerini hiçbir yer tutamaz.
Benusen'in mezeleri lezzetli, çok özel bir meyhane değil ama iş çıkışı küçük toplaşmalar için kafi.
Benden başkası doğru düzgün içmediğinden 50lik istiyoruz, zeytin piyazı, patlıcan salata ve haydari ile kavun-peynir söylüyoruz. Tepsiden de uskumru çiroz ve fesleğenli levrek marin seçiyoruz; rakı yarılandıktan sonra da kalamar geliyor...
Sohbete yaz tatili planları, ev arkadaşıyla yaşama deneyimleri, kırıcı erkek arkadaşlarla baş etme yöntemleri ve travmatik gece kavgaları dahil oluyor.
Birimiz sanki biraz sıkkın, belki bu masada fazla enerjik hissetmiyor, birimiz henüz çok yeni olan ayrılığın acısından kurtulmaya çalışıyor, ama beni sorarsanız halimden çok memnunum!
2 duble rakı içip 2 dilim kalamar yeyince kendime geldim resmen, güneşin sıcaklığını, denizin kokusunu hatırladım, içim ısındı.
Eskisi gibi sabaya uzayan gece eğlencelerine uzağım artık, arada bir özlediğimi hissedip hayıflansam da sanki pek cazip gelmiyor artık bar ortamları, sohbet etmeyi ya da konsere gidip iyi müzik dinlemeyi tercih ediyorum.
Bir şeylerin değiştiğini, eski ortamlarla ve eski arkadaşlarla yollarımızın kendiliğinden yavaş yavaş ayrıldığını hissediyorum ama üzülmüyorum buna-keyfim yerinde!

18 Mayıs 2016 Çarşamba

2519

(17 MAYIS SALI)

 Sevimli bir genç çift için şeker gibi ayakkabılar hazırladım!
 Balonla uçan, ata binen enerjik yeni evlileri hareketli bir balayı bekliyor...
 Dev tek taşlı evlenme teklifine hayır demek mümkün mü?
 Öpücükler!
 Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...
https://www.zet.com/tasarimci/KUKLAshoes
https://www.instagram.com/kuklashoedesign/

16 Mayıs 2016 Pazartesi

2518

Pazartesi biraz yoğun başladı; aklıma takılan sorulara cevap bulmak için sanırım yarım gün boyunca 3 kişiyle konuşmam gerekti: erkek arkadaşım, ayakkabıcı ustam ve muhasebecim.
Akşam biraz yorgun gibiyim ama kafam rahat, bundan sonra hızla atılıyoruz yeni dükkanımıza; her şey istediğimiz gibi gitsin, yolumuz açık olsun!

2517

(15 MAYIS PAZAR)

Bu pazar sabahına yorgun uyanıyoruz; sanırım yeni atlattığımız hastalığın ve geçen haftanın telaşının etkisi büyük...
Akşama kadar güzel havaya rağmen evden çıkmamayı tercih ediyoruz; kahvaltı en güzel evde ediliyor!
Öğleden sonra merak ettiğim bir filmimiz vardı onu koyuyorum; meğer BBc serilerindenmiş: Agatha Christie'nin çok sevdiğim hikayesinden uyarlama 10 Küçük Zenci.
10 yabancının bir adadaki malikanede tek tek cinayetten suçlanmalarını ve birer birer öldürülmelerini iştahla seyrediyoruz.
Akşamüstü trafiğe rağmen Etiler tarafına geçip birer dilli kaşarlı tost yemek için vakit bile buluyoruz.
Tiyatro biletimiz var Antabus oyununa; hani şu çok konuşulan Seray Şahiner romanından uyarlanan ve en iyi kadın oyuncu ödülü alan kadına şiddeti esprili anlatan oyun...
 Bu mesele ciddi olduğu kadar sinir bozucu da; izlemek kolay olmayabilir belki ama keskin diliyle birlikte bolca mizah barındıran, izleyiciyi fazlasıyla güldüren bir trajikomedi.
 Açıkçası beni okuduğum yorumlardaki kadar etkilemedi, duygulandırmadı ve oyunculuk iyi olmasına karşılık, bu çok tanıdık karakteri canlandırmanın zorluğunu göremedim.
Yine de bir parça klişe gelen ve bence fazla kör göze parmak sokan bu oyundaki performansı takdir etmek lazım; tek kişi 2 saate yakın hepimizi sıkmadan ve hiç durmadan konuştu durdu.

Çıkışta Beşiktaş şampiyonluğuna denk geldik, ben pek bir şey hissetmesem de takım tutmak mevuzuunda, taraftarlarını tebrik ederim. Beşiktaşlı olmak Gezi'den beri moda oldu, moda olan her şeye olduğu gibi buna da bir mesafeli durmayı seçiyorum ve bir anda çarşılı oluveren genç kızlarımızı selamlıyorum. Yoksa gerçek taraftarlık müdavimlik gibi keyifli olsa gerek...

Gece yarısına doğru şimşekli mis gibi bir yağmura yakalanıyor ve çok seviniyoruz!

2516

(14 MAYIS CUMARTESİ)

Bu cumartesinin ilk saatlerini "beni hastaneden kurtarmak için" Pendik marinada kahvaltıya giderek geçiriyoruz...
Sandzak Restoran Boşnak usulü kahvaltıya soka ve kuru etli yumurta veriyor, ıspanaklı ve kıymalı börekleri nefis.
Ama en tatlısı ayaklarımızın dibinden kaçıp gidiveren yavru kediler! Salamları ve çeşit çeşit peynirlerden bazılarını yedirdik, mutlu olduk.
Sodalarımızı Fenerbahçe Khalkedon'da içtik, zira nikah sonrası yemeğimizi burada yapmayı planlıyoruz.
Konuştuk, süslemelere bakıp sözleşmemizi imzaladık-hayırlı olsun efendim!
Ardından taze kiraladığımız dükkanı görmeye bizim mahalleye geçtik, ustayla konuşup etrafa baktık...
Akşamüstü artık özgürüz! Yemeğe davetli olduğumuz arkadaşlarımızın evine gittik, hazırlıklara yardımcı olmaya koyulduk.
Akşama beklenen diğer misafirlerin de katılmasıyla şarapları rakıyı açtık, şarkılar türküler eşliğinde sohbetli doğumgünü masasına oturduk...
Haydi bakalım- en kötü günümüz böyle olsun!

13 Mayıs 2016 Cuma

2515

Dükkanım mı olacak şimdi benim?
Tabelada KUKLA Shoes mu yazacak?
Birkaç yıl evvelin hayalleri gerçek mi olacak?
Haydi inşallah!

12 Mayıs 2016 Perşembe

2514

Benim çok iyi bildiğim ve direkt söylediğim ama nedense diğer herkesin görmezden geldiği bazı şeyler var.
Sonunda her zaman haklı çıkıyorum ama bu pek de hoş bir şey olmayabiliyor.

11 Mayıs 2016 Çarşamba

2513

Öksürük nöbetiyle bölünen uykuya Mimar Sinan'lı rüyalarla geri dönüş, öğleden sonra kendime zar zor gelirken tam; atölyenin kira kontratına birkaç imza... Aklıma takılan sorular ve belirsizlikten doğan endişeler... Aslında birkaç hafta ara vermeye ihtiyacım vardı, ama hayat bir gün bile durmama izin vermiyor bu sene!

10 Mayıs 2016 Salı

2512

Back to Future misali bir rutin çalışma hayatına dönüş yaşıyorum bugün, sonunda kendimi tam normal olmasa da daha güçlü hissediyorum. En azından yataktan kalkıp siparişlerimden birini boyayabildim. Şimdi 10 süpermen gücünde olup haftaiçi hızlı bir şekilde gecikmiş siparişleri tamamlamam gerek...
Bir yandan nişan fotoğrafları geliyor, baktıkça utangaç hallerimize gülüyorum, sanırım yıllar sonra çocuklarımız da gülecek.
Her yerden tebrikler yağıyor, arkadaşlarımız güzel dileklerini paylaşıyor biz de bu kadar sevildiğimiz görünce çok mutlu oluyoruz tabi.
Bu arada içi kaldırmayan ve görmezden gelenler de kendilerini fazlasıyla belli ediyorlar, bizden söylemesi...

9 Mayıs 2016 Pazartesi

2511

Hala hasta uyanmak, 1 haftadır koşturmaktan dinlenememiş ve ateşli, üstelik halledilmesi gereken çok acil işlerin omuzlarıma yığıldığı fazlasıyla yoğun bir haftaya uyanmak, benden kaynaklanmayan hatalar ve gecikmeler sebebiyle müşterilerimle muhatap olmak beni son derece sinir ediyor bugün.

Sırtlayıp tüm bu dertleri sorunları bir yük gibi, yokuş yukarı var gücümle ve hızla tırmanmak zorundayım bu hafta, yapacağım da!

8 Mayıs 2016 Pazar

2510

Hastalıktan artık iyice bitap düşmüş uyandım, birkaç saat kendimi bilmeden yattım, dün geceden detayları anımsayarak kendime gelmeye çalıştım...
Biraz ayılınca dün akşamdan kalan yemeklerden bir tabak hazırladım kendime, ıhlamurumu kaynattım ve fotoğraflarımıza baktım.
Fazla vaktim yoktu evde yatmaya, hemen çıkmam gerekiyordu çünkü bu gün tiyatro festivalinden değişik bir oyuna biletimiz vardı.
 Gizli Yüz bir dönem kafayı taktığım efsane Orhan Pamuk hikayesi, hatta son bölümünü seslendirdiğim ve ezbere hatırladığım o mistik hüzünlü arayış öyküsü...
 Fikret Kuşkan'ın fotoğrafçıyı oynadığı film de efsanedir, aklıma geldi bir daha izleyelim.
 "Bir ayna, bir ütü, bir lamba..."
 Yüzlerde izleri takip edilen haritalar, ruhunu kaybettiğinden bozulan saatler, saat kulesinin altındaki şehrin hüzünlü sakinleri ve fotoğraflarda bir yüzü arayan gizemli kadın...
 Rüyaların labirentinde kaybolan bir metin; ancak böyle bir sahneyle oyuna konabilirdi: simsiyah mekanda siyah giyimli oyuncular, dönen bir düzenekle zaman zaman aydınlatılıyordu.
Kaçırmadığıma sevindiğim bir oyun izledik, festivale devam edeceğiz...


2509

(07 MAYIS CUMARTESİ)

Hastalığı yenemesem de, parasetamollü bünyem ve kısık sesimle harikayım!
Arkadaşlarım, ailem, herkes yanımda ve ta uzak yollardan beni tanımaya gelen yeni ailem de burada...
Çikolatalar nefis, çiçeğim mis gibi, pastam hayal ettiğimden daha güzel.
 Kahkahalar eşliğinde kız verilir...
 Fotoğrafçılara sırayla gülümsenir...
 Dedem ağlamaya başlayınca herkes fena olur...
 Pasta kesilemeyecek kadar şahane...
Masmavi bir gün!

6 Mayıs 2016 Cuma

2508

Sanırım artık bir tarihimiz var: 30 Eylül cuma saat 16:45, yer Kadıköy Evlendirme Dairesi A salonu.
Bugün itibariyle yüzüklerimiz var, yarın akşam takılacak olan.

Kalan tüm detayları sırayla hallettik; çiçekleri seçtik, çikolatayı tülle sarıp süsledik, hediyelikleri bitirdik, annemin bluzunu değiştirip yemek takımımızın eksik kaselerini aldık...

Yarına hazırız!

2507

(05 MAYIS PERŞEMBE)

Hala geçmemekte direnen hastalığın uyuşukluğu ile, içimde durmak bilmeyen telaşın kıpır kıpırlığı arasında kalbim pır pır...

4 Mayıs 2016 Çarşamba

2506

Telaşlar, koşturmacalar hiç bu kadar yoğun olmamıştı sanki!
Bugün Hepatit ve aids gibi birkaç kan hastalığından "salim" olduğumu belgeleyen sağlık raporumu aldım, yeni dükkanımız için kalıp ve taban siparişi verdim, eksik ayakkabı siparişlerini tamamladım, çiçek ve çikolatamı sarmak için mavi tonlarda tül aldım, nişan şekerlerime yapıştırmak için etiket çıkarttım ve bir de bütün bunları yaparken iyileştim.

3 Mayıs 2016 Salı

2505

Haftasonu seni hasta eden virüslerin bir kısmı bana geçti, bu sabah boğaz ağrısıyla uyandım. Hemen çaylara gargaralara sarıldım, evdeki pastilleri buldum ve ilaç aldırdım. Kararlıyım yatağa düşmeden bir iki günde bunu atlatacağım!
İlk işim aile hekimine kan vermekti, ardından evde biraz çalışıp birlikte yemek için yemek yaptım ve öğleden sonra yanına geldim. 
Alerjiden şişip botokslu olmuş yüzünü görünce biraz ürktüm ama iyileşeceğini biliyordum.
Mercimek çorbalarımızı içip bir film izlemek üzere kanepeye yayıldık sıcak sıcak...
Ateşim yükseldikçe bacaklarım kollarım ağrımaya başladı, üşüdükçe ben de sana sarıldım.
Escobar'ın hayatından bir kesit anlatan mafya filmi heyecanlıydı, biraz dinlenmek de iyi geldi.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

2504

Veremliysen evlenemiyor musun?
Bugün çektirdiğim filme göre; akciğerlerimde "aktif spesifik lezyon" yokmuş.
Biraz dolaştırmak ve uğraştırmak istemişler sadece, zira çaba sarf ederek elde ettiğin her şey daha kıymetli olur hayatta...
Kabuslarıma girebilecek türden çok kapılı ve kapıların nereye açılıp kapandığı hiç belli olmayan tuhaf bir labirente benziyordu verem savaş dispanseri.

1 Mayıs 2016 Pazar

2503

Bugün bir parça aşama kaydediyor iyileşme konusunda, yine de evden çıkmıyoruz. Yaşasın tembellik!
Pek de bilmeden aldığımız bir film vardı, onu izliyoruz: Tanrının Oğlu.
Yabani, doğada göçebe yaşayan neredeyse vahşi, aslında çocuk gibi dürtüsel bir adamı anlatan izlemesi biraz zor bir film.
Amerikan sistemine, toplumsal hayatın dayatmalarına itirazları var elbet ama biraz dolaylı ya da uzatarak mı söylüyor, bilemedim.
Fazla iz bırakmayacak bir filmdi, yine de pazar öğlenimize eşlik etti.

Asıl eğlencelisi, birlikte tavuk suyu çorba içerken en sevdiğim Türk filmi Bizim Aile'yi belki 100.defa izlemekti.
Kanepede battaniye altında sarılıp, 70lerin ahşap konaklarının güzelliğine ve bu evlerin fakir ailelere ait olmasına şaşmak, kalabalık ailelere özenmek, muşamba masa örtülerinde alüminyum tencerelerde yenen yemeklerin tadını özlemek,Yaşar ustanın zalim fabrika patronuna çıkışmasına hayran kalıp basma perdelerin desenlerini hatırlamak çok tatlıydı...
Nişan çikolatalarımdan birkaç tanesi eksildi!

2502

(30 NİSAN CUMARTESİ)

Bahar ortasında eve kapandık bu haftasonu; çünkü hastalık var! Bu kez ben değil üstelik, neredeyse hiç hasta olmayan erkek arkadaşım grip olmuş. Alışkın olmadığı için her detayı benle yeni keşfetmiş gibi paylaşıyor: "Boğazım yanıyor ama, küçük dilimin orası!" Benim her seferinde hastalanacağımı anlamam bu yanma ile oluyor- çok aşinayım bu hisse."Bugün 3. gün, hala öksürüyorum." Doğal olarak, 3 hafta devam ettiği oldu bende... "Halsizim Rana, başıma ağrı girdi şu an!" Bu kadar isyan edecek bir şey yok, normaldir elbette ağrır, ateşin yok hiç olmazsa.
Velhasıl; hastalık muhabbeti ile kanepede geçirdik bütün günü. Sabah kısa bir alışverişe çıktık yalnız; organik tavuk ve kahvaltılık bir şeyler aldık. Öğlene doğru tavuğu adaçayı ve soğanla birlikte haşlayıp bir güzel tavuk suyuna çorba yaptım. Epey lezzetli oldu, sıcak sıcak içtik şifa niyetine...
Bugüne 2 film sığdırdık; ilki bir süredir koyup koyup izleyemeden kapattığımız Dheepan.
 Altın palmiyeli bu filmi merak ediyordum ama sıkıcı olabileceğini de düşünüyordum açıkçası.  Sonuçta bir göçmen hikayesi, ama beklediğimden daha çok sevdim ve ilgiyle izledim.
Sri Lanka'da ayrılıkçı Tamil gerillalarından biri olan Sivadhasan ailesi öldürüldükten sonra Fransa'ya kaçmaya karar verir. Yanında götürdüğü genç bir kadın ve küçük kıza sahip çıkarak zamanla onlarla yeni bir aile kurar.
Kendini burada Dheepan ismiyle tanıtan adam, bir süre sokaklarda seyyar satıcılıktan sonra varoşlardaki blokların kapıcısı olarak çalışmaya başlar ve buradaki insanlara uyum sağlamak için çabalar.
Genç kadın ise Fransa'daki yeni hayatına uyum sağlamakta ve kendi kızı olmayan bu küçük kıza annelik etmekte zorlanmaktadır, içten içe İngiltere'deki kuzeninin yanına gitme planları yapar.
Kaldı ki bu mahalle de pek tekin sayılmaz, geceleri çetelerin çatışmasına tanıklık eder ve savaşın hatırasından kurtulamazlar. Sonunda ayakta kalmayı başarıp kendilerine mutlu bir hayat kurabilecekler mi?

Akşam 2. filmimizi seyrettik; bir süredir aklımızda olan Woody Allen'ın Mantıksız Adam'ı. 
 Enteresan bir konuya eğlenceli bir bakış getiren film; üniversiteye yeni gelen karizmatik felsefe profesörü ile ona hayran olan genç öğrencisi arasında geçiyor diyebiliriz.
 Erkek arkadaşıyla mutlu görünen kız, vakit geçirip sohbet ettikçe bu tuhaf hocaya aşık olur...
 Adamın varoluşçu sıkıntıları vardır ve hayattan zevk alamamaktadır, bir gün arka masada kulak misafiri oldukları bir konu onun ilgisini çekerek enerjisini yerine getirir: çaresiz bir anne, kızlarının velayetini kötü bir hakim yüzünden kaybetmek üzeredir.
Felsefe profesörü bu kadına yardım etmek için hakimi öldürmeye karar verir ve bu adam olmadan dünyanın daha iyi bir yer olacağına hükmeder.
Acaba haklı mıdır?
Keyifli bir filmdi.

2501

(29 NİSAN CUMA)

Yüzüklerimizi aldık, ölene dek takmak dileğiyle...