1 Mayıs 2016 Pazar

2502

(30 NİSAN CUMARTESİ)

Bahar ortasında eve kapandık bu haftasonu; çünkü hastalık var! Bu kez ben değil üstelik, neredeyse hiç hasta olmayan erkek arkadaşım grip olmuş. Alışkın olmadığı için her detayı benle yeni keşfetmiş gibi paylaşıyor: "Boğazım yanıyor ama, küçük dilimin orası!" Benim her seferinde hastalanacağımı anlamam bu yanma ile oluyor- çok aşinayım bu hisse."Bugün 3. gün, hala öksürüyorum." Doğal olarak, 3 hafta devam ettiği oldu bende... "Halsizim Rana, başıma ağrı girdi şu an!" Bu kadar isyan edecek bir şey yok, normaldir elbette ağrır, ateşin yok hiç olmazsa.
Velhasıl; hastalık muhabbeti ile kanepede geçirdik bütün günü. Sabah kısa bir alışverişe çıktık yalnız; organik tavuk ve kahvaltılık bir şeyler aldık. Öğlene doğru tavuğu adaçayı ve soğanla birlikte haşlayıp bir güzel tavuk suyuna çorba yaptım. Epey lezzetli oldu, sıcak sıcak içtik şifa niyetine...
Bugüne 2 film sığdırdık; ilki bir süredir koyup koyup izleyemeden kapattığımız Dheepan.
 Altın palmiyeli bu filmi merak ediyordum ama sıkıcı olabileceğini de düşünüyordum açıkçası.  Sonuçta bir göçmen hikayesi, ama beklediğimden daha çok sevdim ve ilgiyle izledim.
Sri Lanka'da ayrılıkçı Tamil gerillalarından biri olan Sivadhasan ailesi öldürüldükten sonra Fransa'ya kaçmaya karar verir. Yanında götürdüğü genç bir kadın ve küçük kıza sahip çıkarak zamanla onlarla yeni bir aile kurar.
Kendini burada Dheepan ismiyle tanıtan adam, bir süre sokaklarda seyyar satıcılıktan sonra varoşlardaki blokların kapıcısı olarak çalışmaya başlar ve buradaki insanlara uyum sağlamak için çabalar.
Genç kadın ise Fransa'daki yeni hayatına uyum sağlamakta ve kendi kızı olmayan bu küçük kıza annelik etmekte zorlanmaktadır, içten içe İngiltere'deki kuzeninin yanına gitme planları yapar.
Kaldı ki bu mahalle de pek tekin sayılmaz, geceleri çetelerin çatışmasına tanıklık eder ve savaşın hatırasından kurtulamazlar. Sonunda ayakta kalmayı başarıp kendilerine mutlu bir hayat kurabilecekler mi?

Akşam 2. filmimizi seyrettik; bir süredir aklımızda olan Woody Allen'ın Mantıksız Adam'ı. 
 Enteresan bir konuya eğlenceli bir bakış getiren film; üniversiteye yeni gelen karizmatik felsefe profesörü ile ona hayran olan genç öğrencisi arasında geçiyor diyebiliriz.
 Erkek arkadaşıyla mutlu görünen kız, vakit geçirip sohbet ettikçe bu tuhaf hocaya aşık olur...
 Adamın varoluşçu sıkıntıları vardır ve hayattan zevk alamamaktadır, bir gün arka masada kulak misafiri oldukları bir konu onun ilgisini çekerek enerjisini yerine getirir: çaresiz bir anne, kızlarının velayetini kötü bir hakim yüzünden kaybetmek üzeredir.
Felsefe profesörü bu kadına yardım etmek için hakimi öldürmeye karar verir ve bu adam olmadan dünyanın daha iyi bir yer olacağına hükmeder.
Acaba haklı mıdır?
Keyifli bir filmdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder