31 Aralık 2016 Cumartesi

2746

(30 ARALIK CUMA)

Alışveriş için dışarı çıktım, hava buz gibi gerçekten. Sanki bu Aralık, Şubat soğuğuyla geldi...
Umarım elektrik kesilmez de bugün ve yarın hazırlık yapabiliriz, akşam yemeğine arkadaşlarımız geliyor.

Kadıköy'den bir iki eksiğimi almaya gidiyorum: Alman müşterim için elma yeşili kurdele, annemin ördüğü kazağım için 2 yumak daha yün...
Sonra aktardan kimyon tohumu ve hardal tozu alıyorum, çarşıdan kestane, sıcak şarap için elma, salata yapmak için pazı ve mor lahana...

Akşamüstü sevgili kocam da eve erken gelince birlikte işe başlıyoruz: annemin getirttiği organik hindinin 2 budunu önce dev tencerede soğan, tane karabiber ve defne yaprağı ile haşlamaya koyuyoruz.
Saatlerce tıkırdarken bir yandan, kestaneleri haşlayıp soyuyoruz. Hem iç pilava hem de tatlıya kullanacağız, bir kısmını şurupla kaynatıp tatlandırıyorum.
Bir tencerede vanilyalı, diğerinde kakaolu muhallebi pişirip kupların dibine kestane, iki renk muhallebi arasına da muz dilimleri yerleştiriyorum.
Tatlılarımız hazır, yarın için dolapta bekliyor.

2745

(29 ARALIK PERŞEMBE)

Neredeyse tüm şehirde elektrik kesik ve herkes bunun geyiğini yapıyor. O kadar acayip ki, bir yan binada varken bizde yok, sonra aniden bizde elektrik gelip orada kesiliyor.
Bugün 3 gibi gitti, tam da kış havasının kararmaya başladığı saatte ve ne laptopum ne telefonum fazla dayanabildi. Çalışmak zaten imkansız, internet de yok televizyon da-öyleyse kendimle baş başa kalma vakti...

Bana yapılan haksızlığı artık geride bırakmaya başladığım, rahatladığım bu akşamüstünü pencere kenarında kedilerimle kucak kucağa, mum ışığında dergi okuyarak geçiriyorum.
Kendimden başkasına ihtiyacım yok aslında, farkına varıyorum-ben mutluyum!
Ve bunların hepsinden, hepinizden özgürüm!

2744

(28 ARALIK ÇARŞAMBA)

Bu hafta her gün yeni bir olay getirdiğinden yazmayı unutmuşum, üstelik hangi gün tam ne olduğunu da karıştırdım artık...
Sanırım çarşamba dayımın anneme gidip konuştuğu gündü.

Hala yalan söylemeye cesareti olan kuzenim annemden özür dilemek için aradığını, eve uğrayıp da evde bulamadığını söylemiş bu kez de. Ama arama kaydından çok basitçe bunun ortaya çıkabileceğini hesaba katmıyor anlaşılan, hiç bir arama olmadığını görünce dayım da anlamaya başlamış kızının yalan konuştuğunu.

Tabi iş işten geçtikten sonra, anlasa da hala suçun kendi kızında olduğunu kabul edemiyor, hala başkalarına suç atmaya çalışıyor.
Kendince kuzenimin sevgilisini ve arkadaş grubumuzu suçluyor, onlar beş para etmez insanlarmış-kendileri beş para etmiyor asıl, haberi yok.

Sevgili yengem, kendini çok zeki zannederek hakkımda bir süredir dayımı da kuzenimi de doldurmaktaymış meğer, ortaya çıktı böylece.
30 yıldır yaptığım hata olmayınca düşünüp düşünüp bir şey bulmuş, ona tutunup büyüttükçe büyütmüş ve bize karşı arsızca kullanıyor. Elindeki tek şey bu çünkü, beni başka yerden vuramıyor...

Zavallı insanlar benim gözümde onlar: yengem kendi evliliğindeki sorunları kızına ve bana yansıttığı için zavallı, kuzenim zaten bir türlü hayatının sorumluluğunu eline alamadığı için zavallı, dayım da ne yazık ki gerçekleri görmek yerine öfkesini alakasız insanlardan çıkarmaya çalıştığı için zavallı.

Hayat, ne uzunsun!
Tüm düşmanlıklar bir süre sonra güldürür insanı, değil mi?

27 Aralık 2016 Salı

2743

Anladım ki insanlar gerçekleri duymak istemiyorlar, sadece inanmak istediklerine inanıyorlar-kolaylarına gidiyor zira.
Bugün çok güvendiğim, borçlu hissettiğim dayım beni resmen kızının yalanlarını örtbas etmek için harcadı.
Hayatım boyu tek bir sorun çıkarmamıştım ben ona, kredimi hiç kullanmamıştım, ama o beni ilk fırsatta gözden çıkardı.
Bana kendimi savunma fırsatı bile vermedi, yapmadığım bir şeylerle suçlandığımı defalarca tekrarladığım halde.
Demek böyleymiş: kimseye güvenmemeli, herkes kendini düşünür yalnız...

Hakkımı yiyenlerin dilerim hakkı yensin.
Bana yapılan nankörlüğün dilerim onlara da aynısı yapılsın.
Zaman beni haklı çıkardığında dilerim onlar bana muhtaç olsunlar.

26 Aralık 2016 Pazartesi

2742

Elbette çalışacak halde değilim, pazar günüm mahvoldu öfkeden, gece de hiç uyuyamadım.
Öğlene kadar evde oyalanıp, çamaşır bulaşıp toplayıp kendime gelmeye çalıştım ve tabi ki saatlerce kavga ettim içimden o nankör köpeklerle.
Bu hadsizlere haddini bildirmeden bana rahat yok!
Öğleden sonra yine yağmurlu ve soğuk havada Kadıköy'e gittim annemle, kadıncağız zaten benden beter hasta olmuş bunlar yüzünden, biraz da onun havası değişsin istedim.
Beğendiğim bir kazak vardı, onu örmek için yün seçtik, yeni bir nakışlı nevresim takımı aldım, derken yavaş yavaş sakinleşip normale döndüm gün içinde...

Öyle bir noktadayım ki hiç kimse gözüme yok-annem de aynı şekilde-tepemiz attı bir kere, sonuna geldik bu işin artık...
Ya özür dileyecekler benden ve eşimden, ki özürle affedilecek bir şey değil ama yine de samimiyetsiz bir barış sağlanacak, yahut öldü kabul edeceğim artık gözümde beş kuruş değeri kalmayan aptal kuzenimi ve adını ağzıma almayacağım bundan sonra.
Ne düğününe giderim ne cenazesine ve bir şey eksilmez benim hayatımdan!

2741

(25 ARALIK PAZAR)

Sürekli bana bu mevzuyu aile büyükleri arasında çözmemi salık veren arkadaşlarımı dinledim ve sonunda dayımı arayarak durumu baştan aşağı izah ettim. Niyetim durumu anlatmak ve haklı olduğumu göstermek. Haklı olmasam zaten üzerine gitmezdim, kaçak oynayanlar düşünsün.

Ben her şeyi olduğu gibi sırasıyla, düzgünce açıkladım, rahatlamış da hissediyordum ama sonrasında annemle kuzenimin konuştuklarını öğrendiğimde kendime zor hakim oldum. Karşımda olsa o sinirle mutlaka kafasını kırardım o salağın!

Söyleyecek çok ama çok şeyim var, yeter ki bir karşı karşıya gelelim, bakalım ne yüzle suratıma bakıp nasıl göz göre göre yalan söyleyecek? Benim içim o kadar rahat ki-çünkü hiçbir şey yapmadım!

Bu vaziyetin sorumlusu olan, geleceği düşünmeden bencilce, ergence ve edepsizce hareket edenler düşünsün.

Herkes ayıbının özrünü dileyecek sonra da hayatımdan çıkıp gidecek-başka türlüsü yok!

2740

(24 ARALIK CUMARTESİ)

Güne erken ve yorgun uyandım, dinlenmemişim yeterince. Banyo yapıp haftalık bakımlarıma zaman ayırdım biraz, ıspanaklı börek yaptım-aslında gün nasıl geçti anlayamadım.

Akşam bu kez Moda Sahne'de bir oyuna biletimiz var: Hamlet. .
 Klasik oyunların fazlaca modernleştirilmiş versiyonlarından çok hazzetmiyorum galiba, bunu da aşırı değiştirilmiş buldum. Sonunda bir trajediden komedi çıkarmışlar gibime geldi, sevemedim.
 Oyunculuk performansları yüksekti gerçi, enerjiklerdi ama dediğim gibi diyaloglar bir tuhaftı sanki.
Biraz bunalmıştık çıktığımızda açık havaya, arkadaşlarımızın yakında bir barda içmeye oturduklarını öğrendik, ama bir türlü bulamadık yerini.
Dön dolaş aynı sokaklarda yarım saat tur attıktan sonra dostlar toplaşmasında salaş bir barda bir bira nasıl iyi geldi!
Neyse ki, haftalardır uğraştığımız arkadaşımızın işleri biraz yoluna girmiş-tamamen sarpa sarmıştı çünkü. Dinsizin hakkından imansız gelecek inşallah!
Tabi 2. mevzumuz yine kuzenim ile yeni erkek arkadaşının-ki kendisi bizim grubumuza dahildi bir süredir-nedense birden kayıplara karışmış olmalarıydı...
Bir süredir çözülemeyen ve uzadıkça manasızlaşan bir durum da bu, tüm arkadaşlarımın beni anlıyor olmaları ve kimin saçmaladığının artık iyice ortaya çıkmış olması beni sevindirdi.
İçim rahatlamış olarak ayrıldım bardan, fazla bira ve sigara dışında memnundum halimden 3'te eve geldiğimde...

2739

(23 ARALIK CUMA)

Bugün için planlarım var; ilk iş Işık Üniversitesi'nden sertifikamı alacağım, hazır Maslak tarafına geçiyorken de annemle biraz gezeriz diye düşündük sonrasında.
Havanın soğuk ve ıslak olmasına aldırmadan erkenden uyanıp yola düştük, Beşiktaş vapurundan inince başbakanlık ofisinin yanındaki sokağın hala kapalı olmasına isyan eden bir hanımla isyandaş olduk.
Minibüslerden birine atlayıp hemen Işık'a vardık, ama eğitime giderken her gün girdiğim yan kapı kapalı olunca önce ön kapıya sonra da güvenlik geri gönderince arka kapıya yürümek zorunda kaldık. Bu arada ayının teki tarafından baştan aşağı ıslatıldık!
Söylene söylene okulun tuvaletinde kendimize gelmeye çalıştıktan sonra sertifikamı aldım, hayırlı olsun.
Bir çay içip kurumaya çalıştık bu ruhsuz kantinde, fazla oyalanmadan kalkıp UNIQ'e gittik.
Buradaki tasarım günlerini gezmek istiyoruz, çok az stant olması biraz hayal kırıklığı yaratsa da sevimli şeyler var: en çok seramik bardaklara ahşap altlıklar koyan kızın masası ile Arap harflerinden gümüş takılar tasarlayan hanımın işleri ilgimi çekiyor.
Öğlen yemeğini burada gözümüze hoş gelen bir restoranda yiyoruz; hindi tandır ve patates graten yanında brüksel lahanası. gayet başarılı bir konseptleri var, lezzeti de beğendim.
Yukarıdaki galeriye çıkıyoruz, küçük bir de müze shop var burada; içinde seramik kupalar, değişik takılar, bez çantalar, türlü ufak tefek ıvır zıvırlar var- Türk tasarımcıların işleri hepsi.
Ürünlerden ziyade içerideki çocukla tasarım algısı üzerine konuşmak keyifli geliyor bize, naif ve birikimli biri olduğu belli, kendisi mimarmış.
Farklı şeyler görmek ve aynı dilden konuştuğum birine rastlamak iyi geliyor şimdiden bugün bana!
Sıradaki durağımız Kanyon, evet alışveriş merkezi, pek de bir numarası yok aslında ama en alt katta yılbaşı pazarı adı altında yine genç Türk tasarımcıların stantları varmış.
Burada da çoraplar, benzer seramik ürünler, kanaviçeler, mumlar, plaklar gibi hediyeliklere bakıyoruz...
Hava iyice sulu kara çevirdikten beri burada gezmek de zorlaştı, zaten hiç bilmediğim bir yer; merdivenleri bile bulamıyorum. Fazla uzatmadan bir kitapçıdan takvim alıp, bir mağazadan da kazak bakıp günü tamamlıyoruz.
Kahve yanında sakızlı kazandibi molası veriyoruz dönüşe geçmeden önce, dışarısı buz gibi ve yağmur hız kesmemiş.
Gültepe'nin ara sokaklarından biraz zorlanarak da olsa ana caddeye çıkıp akşamüstü yine vapurla Kadıköy'e geri dönüyoruz.
Adım sayısında rekor kırmışım; oradan oraya o kadar yürüdüm ki topuklularla tabanlarım patladı, fena yorgunum bu akşam. Ama çok da iyi geldi, kısır döngüden çıkıp farklı şeyler görmek...

2738

(22 ARALIK PERŞEMBE)

Gereksiz bir panik yaşadık akşam akşam; tiyatro biletimiz vardı ve tüm yorgunluğumuza rağmen gitmek için sabırsızlanıyorduk...
Evden çıkmadan evvel maskeli kızımızı göremeyince bir telaş aldı ikimizi birden, evin altını üstüne getirdik, arayıp taradık.
En sevdiği sandalyesine, dolabın tepesinde uyuduğu valizin üzerine, her yere baktık ama yok!
Artık evden çıktığını düşünmeye başladık, endişeyle camları kontrol ettik ama balkon kapısı dahil hepsi kapalı, öyleyse eşim girerken kapıdan kaşla göz arasında sıvışmış olmalı, diye düşündük.
Yangın merdivenlerine 13 kat inip çıkarken nefes nefese, telefonuma günlük adım sayıma ulaştığım mesajı geldi!
Kız hiçbir yerde yoktu, bahçede çalıların arasına bile baktık o yağmurlu karanlıkta, göz gözü görmüyordu...
Oyuna yarım saat kala yola çıktık, hem trafik vardı hem içimiz rahat değildi, döndük gerisin geri eve.
Bir posta daha aramaya koyulduk; kanepelerin altına, her köşeye bakarken eşim giysi dolabında ona bakan 1 çift sarı göz görmüş.
Şapşik kız, en alttaki küçük rafa tünemiş de kazakları düşürmüş, o dolaba bakmama rağmen gözümden kaçmış benim de, hatta kazakları kaldırırken de hiç ses etmemiş sinsi kız!
Maskeli kızımızla kucak kucağa evde sıcacık bir akşam geçirdik-ama bu arada tabi bulamazsak sokakta beslediğimiz kara burunluyu eve almaya çoktan karar vermiştim bile...

2737

(21 ARALIK ÇARŞAMBA)

HER ŞEY DAHA GÜZEL OLACAK, BİLİYORUM-ÇÜNKÜ HAK EDİYORUM!

21 Aralık 2016 Çarşamba

2736

(20 ARALIK SALI)

Madem ki her işimi halleden harika bir kocam var, akşam onu sinemaya götüreyim öyleyse!
 Tom Ford hayranlığım herkesçe malum, ilk filmini heyecanla beklemiştim ama kostüm ve oyunculuk dışında beni çok da memnun etmemişti Single Man.
 2. filmine gidip gitmemekte kararsızım ama aklımdaydı bir yanda, bu akşam yakında oynadığını görünce kaçırmayalım dedik. Nocturnal Animals enteresan hikayesi olan iyi çekilmiş bir film, beklediğimden daha çok tatmin etti bizi.
Yine tabi eflatun takımlı gay adamlar ve 70ler stili elbiseleriyle kızıl saçlı kadınlar filme bir Tom Ford dokunuşu yapıldığını hissettiriyordu. Eski kocadan gelen gerilimli bir kitap, kitabı okurken geçmişini vicdan azabıyla hatırlayan mutsuz orta yaşlı kadın ve hem şimdinin hem dünün hem de kitabın kurgu hikayesi...

Karanlık atmosferini sevdiğim, polis karakterine bayıldığım, hassas ve duyarlı olarak ifade edilse de dışarıdan zayıf görünen adamdan pek hazzetmediğim bir öyküydü.

20 Aralık 2016 Salı

2735

(19 ARALIK PAZARTESİ)

Günler kısalır ve hava kararırken motivasyonu yüksek tutmak zor, haftanın ilk günü dünün yorgunluğuyla başladı benim için.
Bütün gün pek de verimli geçmedi aslında, misafir ertesi her şeyi yerli yerine koymak ve evdeki standart düzeni yeniden oluşturmakla geçti bir süre.
Akşamüstü galeri duvar akımından etkilenerek salonumuz için çoklu çerçevelerle bir düzenleme yaptım ve baskılara, dokulara, çerçeve tasarımlarına dalıp gittim...

19 Aralık 2016 Pazartesi

2734

(18 ARALIK PAZAR)

Bugünün programı ise çay saati daveti, aile sohbeti...
Evlendiğimizden beri evimizi görmeye gelemeyen aile büyüklerimizi çağırdık 5 çayına, hazırlıklar başlasın!
Sabah nedense yorgun uyandım ve zor kendime geldim, kahvaltıdan sonra eşim evi süpürürken ben yemeklere başladım: kısır, peynirli börek, elmalı üzümlü kek, kereviz salatası ve yaprak sarma...
Biraz panikleyip elim ayağıma dolaşsa da sonuçta yetiştik, evi toparlayıp salona çeki düzen verecek vaktimiz de kaldı.
Annem peynirli poğaça yapmış, beyaz zambaklar getirmiş, Ayseller de nefis kurabiyeler almışlar.
Çok samimi, tatlı bir akşamüstü geçirdik birlikte, böylece de ilk davetimizi başarıyla vermiş olduk.

Gece uykuya dalmadan önce "Sen varsın diye artık uzun yaşamak istiyorum." dediğimi
hatırlıyorum...

2733

(17 ARALIK CUMARTESİ)

Sonunda ertelenen elektrik işini de hallettik bugün, evde her şey yoluna girdi sayılır artık.
Bulaşıklar çamaşırlar bekliyordu, erken kararan kış günlerinde ışıksız zor oluyordu.
Öğleden sonra bir iki saatimi bakıma ayırdım, akşamüstü sinema planları yaptık.
 Merak ettiğimiz filmlerden biri Tereddüt idi, Kadıköy'de biraz dolaştıktan sonra bilet aldık.
Modern, eğitimli, güzel imkanları olan psikiyatr kadın karakter ile çok genç evlendirilmiş ve eğitimi yarıda kesilmiş, kendine güvenmeyen zayıf bir genç kız karakterin hayatları adli bir vaka sebebiyle kesişiyor.
Elmas kocasından ve kayınvalidesinden tiksinen gencecik incecik bir kız, ailesi zorla evlendirmiş. Seks onun için hep acı verici, korkuyla beklediği ve kaçındığı bir şey. Bir akşam kocası ile kayınvalidesi ölü bulunuyor, o ise kendisini balkona kilitlemiş. Hastanedeki psikiyatr kadın onu psikodrama tekniği ile konuşturmaya çalışıyor, fakat bir yandan onun da hayatında zorluklar ve sorunlar eksik değil. Erkek arkadaşından beklediği ilgiyi göremiyor, yeterince sevilmediği için onu suçluyor.

Genel olarak iyi bir filmdi, benim için çok da akılda kalıcı olmamakla birlikte-izlemesi çok zor gelen sıkıntı verici sahneleri vardı Elmas'ın hikayesini anlattığı...
Kadınların hemen hepsi gibi, bu kendine güvenen psikiyatr kadın karakter de nedense aşık olduğu adamın sevgisini yeterli bulmayınca kendini kaybedip deliriyor, onu terk etme gücünü bulmak içinse bir başka adamın ilgisine gerek duyuyordu.
Kadınlar ne zaman kendilerine hak ettikleri değeri verecek acaba, erkeklerden değer görmeyi beklemeden önce-diye düşünerek filmden çıktım.

Lal'de birer kadeh sıcak şarap içmek için şömine önündeki sıcacık masaya oturduk, fazla tatlı geldi şarap. Uzun oturmadan kalktık, film aldıktan sonra köpeğini gezdiren bir arkadaşımızla karşılaştık.
Birer kahve içerken konuştuk, çok sıkıntılı bir süreç yaşıyor işiyle alakalı, biraz tavsiye verdik ve kulağını çektik.

Cumartesimiz böyle geçti, filmdeki adamın pişirdiği etlerden canım çekmişti oysa, eve dönünce yemek yapmak istemişti canım...

16 Aralık 2016 Cuma

2732

Her albümden 1'er fotoğraf seçmeye çalışsam yüzlerce anı birikiyor- ne kadar çok şey yapmışız şimdiye kadar seninle!
 
 
 
 
 
 


 



 
 
 
Hayat birlikte daha da güzel, daha neler neler yaşayacağız-her şeyi yapmak istiyorum seninle!

2731

(15 ARALIK PERŞEMBE)

Tüm aksiliklerle mücadele ettikten sonra sonunda rahat ve sakin bir gün geçirdim, annemin evinde çalıştım bugün.
Huysuz ve tatlı kedimiz Safinaz'ın tacizleri arasında geçti vakit, elbette yeni model fikirleri aklımızdaydı hep.
Akşamüstü yeni telefonum da gelince keyfim yerine geldi, tamamen kişiselleştirmek için uygulamaları indirmekle geçirdim bütün akşamı...



14 Aralık 2016 Çarşamba

2730

Yarınki oyunumuz iptal olmuş, önümüzdeki haftalara başka biletler baktım.
Dükkanın yenilenme projesini biraz daha sıcak ve kuru mevsime erteledim, yine de heyecanımı kaybetmedim.
Salonun bir duvarını galeri tarzında, farklı boyut ve tipte çerçevelerle tasarlama fikrini artık hayata geçirmeliyiz, bir süre eşim de buralardayken...
Asetat arasında sergileyeceğimiz değişik yapraklar toplamak, bizim hikayemize dair detaylar düşünmek, biriktirdiğimiz şarap şişesi mantarlarından bir şeyler düzenlemek gibi heveslendiren fikirler var aklımda bu aralar...

2729

(13 ARALIK SALI)

Tuhaf olanaksızlıklarla sürüyor bu hafta; adeta Merkür retrosunu önceden yaşamaya başlamış gibiyim!
Telefonum olmadığı için telefonla su çağıramıyorum eve, telefon gelir diye bekleyeyim diye evden çıkamıyorum-bu tarz bir kısır döngü...
Telefonuma şifre mesajı geldiği için internetten kredi kartıyla telefon alamıyorum mesela-değişik...

Aynı zamanda hafta sonu elektik düğmelerini değiştirirken, nedense evin bazı yerlerine elektrik gelmediğini fark ettik, bir şekilde odanın yarısına elektrik gelirken diğer yarısı çalışmıyor. Buzdolabı çalışıyor ama bulaşık makinesi dolu bekliyor mecburen. Banyoda ışık yakamadığımdan karanlıkta saç tarıyorum filan, yıkanıyorum, enteresan bir atmosfer oluyor...

Bunlara ek olarak bir de pencere elimizde kaldı, pimapen menteşesi kırıldı. Buz gibi havada salonda paltolarla donarak usta bekledik birkaç saat. Neyse ki, işlerin çok yoğun olduğu bir haftaya denk gelmedi diyorum, ne diyeyim. Planladığım yeni modelleri yapma fırsatım olmadı ama, neyse artık.

2728

(12 ARALIK PAZARTESİ)

Haftanın ilk günü anlamsız şekilde trafikte geçti, aniden açılmayaya karar veren telefonumun tamir olmayacağını öğrenmek için Kadıköy'e geçmek 1 saate yakı sürdü yağmurda, muhasebeye uğradıktan sonra telefon bakmaya bir tekno-markete gitmek de yaklaşık o kadar...
Aklımdaki marka ve modeli tavsiye etmeyince satış danışmanı, eve dönüp araştırmaya başladım mecburen yeniden, derken akşam oldu. Bazen böyle saçma sapan geçiveriyor zaman, dönüp baktığında hiçbir şey yapmamışsın oysa.
Anneme bir kahve makinesi hediye ettim en azından, aklımda kalan mavi rustik desenli porselen kupalardan aldım Emirli için.

12 Aralık 2016 Pazartesi

2727

(11 ARALIK PAZAR)


Temiz havada uyanmak bir başka! 
 Bizim bıdılık büyümüş, pek tatlı olmuş. Cana yakınlığıyla siteyi tavlamış, her akşam biri eve alıyormuş, keyfi yerinde...
Çay saati çiçekli vintage fincanda ve limonlu...
 Köpeklere de mama götürdük biraz olsun içimiz rahat etti.

Öğleden sonra şehre dönüyoruz, her ay en azından 1 haftasonunu burada geçirmeye karar vererek. İleride çocuklarımızla daha uzun kalıp daha keyifli zamanlar geçirmeyi umarak...

2726

(10 ARALIK CUMARTESİ)

Bu haftasonu kimseye söz vermedik, plan yapmadık, baş başa sessiz sakin ve doğa içinde vakit geçirmeye karar verdik.
Uzun zamandır gelemiyorduk yine Emirli'deki köy evimize, hava tam soğumadan bu en güzel vakti değerlendirmiş olduk...
 Hemen şömineye odun attık, suyu, elektriği açtık önce. Etrafa bakınıp kontrol ettik; ev fazla kirlenmemiş, buzdolabı boş ama kiler dolu.
 Akşam sıcak şarap kaynattık; portakallı tarçınlı mis gibi, ateşi izlerken sıcacık içtik...
Jafer Panahi'nin filmini koyduk ilk; İranlı kadınların hayatındaki zorlukları anlatan eski bir film. Arada patates attık küllere, ikinci filmimiz heyecan verici: Dracula. Ejderha nakışlı kırmızı pelerinine bayıldığım karizmatik karakterin Transilvanya Prensi haline de ayrıca hasta oldum: zarif ve ürperitici bir çekiciliği var...
 Gece yarısından epey sonra birbirimize sımsıkı sarılarak uykuya daldık...


9 Aralık 2016 Cuma

2725

Cumaları bir türlü konsantre olup çalışamıyorum; yaramaz kedilerimden mi acaba, bu mevsimde içim kıpır kıpır olduğundan mı?...
Aslında bir değişiklik olmadı işlerimin durumunda, ama birkaç gündür daha iyi hissediyorum. nedense.
Gece yarısı Joseph Conrad'ın gemicilik hikayelerini okumanın keyfi yeter bana, uykuya dalarken kendimi fırtınada yan yatan o geminin tayfaları arasında düşlemek...
Uykumun arasında Safinaz delisinin tepeme tırmanmasıyla uyanmak, kapının tepesinden aşağı bakışının sevimliliğine haran kalıp hareketlerini izlemek...

8 Aralık 2016 Perşembe

2724

Çalışmaya devam; yen modeller hep aklımda, yeni fikirler çok heyecanlandırıyor beni!

Sadece gece müzik dinlemeye çıkmak, sıcak şarap kaynatmak ve flört etmek değil, işim de heyecanlandırıyor beni-ne güzel!

Bir an önce acil siparişlerimi bitirip yeni sezona hazırlık yapmak istiyorum haftaya.

Mutlu müşterilerimden gelen fotoğraflar ve çok nazikçe yazılmış harika bir teşekkür kartı,ayrıca beni heveslendiriyor, bu zor zamanlarda güçlendiriyor!

2723

(07 ARALIK ÇARŞAMBA)

Yaşlılar diskosu bizim evde: yeni telefonuna bir türlü alışamayan dememe tuşların yerini algılaması için yardım ediyorum, olmadı sim kartını eski telefona takıyorum-elbette çalışmıyor ama o tekrar kontrol etmek istiyor!
Yeni telefonun tuş dizilimi eskisinden farklı elbet; ama o illa ki yeşil gönder tuşunu soruyor-gönder hangisi?
Şarja takınca dolmadığını fark ediyorum; nasıl bozulmuş yepyeni telefon acaba? Söyleyince reddediyor, şarj ediyorum ben onu-diyor. Söylemez olaydım-5 dakikada bir yerinden kalkıp şarjdaki telefona bakıyor, her seferinde aynısını soruyor: nerede şimdi pil görüntüsü?
Hem ev hem cep telefonunu kurcalayarak bozduğu için, kendisine ulaşamayınca gidip evinden almak zorunda kalıyorum-ne nostalji!

2722

(06 ARALIK SALI)

Biraz daha rahatladım bugün; annemdeyim, güneş açtı.
Yine de aklımın kenarında hep aynı mesele; ödeme alma konusu...

Gece dergi okuyarak kendimi uykuya hazırladım, daha güzel zamanlar umarak uykuya daldım.

5 Aralık 2016 Pazartesi

2721

Zorlanıyorum
hayata devam etmekte,
her zamanki tempoma dönmekte,
bir sebep bulmakta,
uyanmakta ve uyumakta

hele sen yokken
Hayata tutunmak için çok beklenmedik bir sebebe çok istemediği bir biçimde kavuşan anneyi izledim bu akşam, yalnızım evde.
Birini sevmek hayatta kalmanızı sağlar bazen, hele ki çocuksa.

2720

(04 ARALIK PAZAR)

Sonunda sadece kendime ayıracağım bir gün!
Kahvaltıdan sonra rahat rahat hazırlandım; saçlarımı maşaladım, ben makyaj yaparken bir yandan becerikli kocam hasarlı olan elektrik düğmelerini değiştiriyordu.
Öğlen çıktık sokağa, karşıya geçtik, bu yolu bile özlemişim!
İstanbul'a öyle bağlıyım ki; bir mevsimini kaçırınca içime hasret kasveti çöküyor.
Bu sene malum evlendik, sonbaharı yakalayamadık; ne film festivaline bilet aldık, ne Sultanahmet gezisi yapabildik. Bu yüzden mi bu kadar yavan geliyor bana hayat?

Pazar günü diye mi her yer kapalı, yok ama kiralıklar da asılı oraya buraya. Terk edilmiş hali içime dokundu Beyoğlu'nun-teselliler birer birer yitiyor mu yoksa?
Farkında mıyız bu çöküşün, teker teker kaybettiğimiz yerlerin, insanların...?
Hüzünlü bir ben miyim, kapalı kepenkler ve ruhsuz kalabalıklar arasında yürürken bu caddeyi?
Bir tek teselli kaldı geriye: hayat her zaman değişip dönüşmekte, öyleyse sıradakini bekleyelim umutla...

Enteresan insanlar topluluğu son zamanlarda Karaköy'e aktı bildiğimiz gibi, hatta çoğu karşıya geçip Kadıköy'e geldi-hayat değişiyor dedim ya-bu her zaman kötü değil belki de.
Sürdürülebilir moda sergisini gezdik Pera'da bir otelin bodrumunda; sırf bu zindanvari loş, taş sarnıçta olmak bile ilham verici...
Çıkışta yerinden edilen ama lezzeti hiç değişmeyen pastahanede profiterol yedik. Sıraselviler'den dolana dolana geldik vapura, Van kahvaltı evi de hala orada ve hala kalabalık. Eve dönerken ne yesek, diye düşündük.
 Spagetti bolonezin yanına kırmızı şarap açtık, Ersin abinin gönderdiği papatyalar yine masada...
Nasıl oldu nereden başladık: Livaneli'den girdik Bülent Ersoy'dan çıktık, şarap bitince yenisini açtık, içli içli şarkı söyledik...
Böyle akşamlara bayılıyorum-tam da istediğim, ihtiyacım olan şey!

2719

(03 ARALIK CUMARTESİ)

Bugün için planlarımız farklıydı, geç uyanıp banyo da yapınca, yarına erteledik.
Evde işler var hala halledilmesi gereken, bir türlü bitmiyor yapılacak şeyler, ufak tefek de olsa akılda kalıyor...
Bugün sanırım büyük ölçüde hallettik bunları, biraz daha düzene girdi ev.
Alışveriş yaptık sonra, kışlık erzak doldurduk kilere.
Sakin ama biraz sıkıntılı bir gün, içim rahat değil, hep bilinen mevzu aklımda...
Akşamüstü ev basınca dışarı çıkmak için bahane ettim nevresimi; lazımdı da aslında gerçi.
Aylardır beğenemediğim nevresim takımını ekolojik pamuk üreten bir markada buldum sonunda, biraz keyfim yerine geldi.
Paşabahçe'den sevimli kupalar ve güzel vazolar da seçtim, renk katsın diye hayatımıza.
Daha güzel zamanları umarak, bekleyerek uykuya daldım.

2718

(02 ARALIK CUMA)

Çok keyfim yerinde bu akşam; kocam balık almış gelirken, hem sarıkanat hem palamut. Hava buz gibi dışarıda, biz evdeyiz kedilerimizle.
 Bir şişe beyaz şarap açtık, sofraya zeytinyağlı enginar koyduk. Çiçeklerimiz hala taze...
Bir film koyalım dedik, Remember'ı seçtik. Nazi filmlerinden gına geldiyse de, bu kez farklı yönden ele alan iyi bir hikayeydi. Hatırlamak-unutmak üzerine...


2 Aralık 2016 Cuma

2717

(01 ARALIK PERŞEMBE)

Yılbaşı ışıltısına büründüm bile!

Akşam pamuk oğlumuz dominant adam Latte'yi kısırlaştırmak için veterinere götürdük, yolda mahallenin kedilerini besledik. Hava iyiden iyiye soğumuş, kış çoktan gelmiş şehre. Bütün gün ellerim ısınmadı bir türlü, ama atkı- bere takmak güzel!

Gece yatmadan önce biraz stresli geçirdim saatlerimi, Latte'nin yarası hala kanıyordu ve huzursuzdu.Kafa dağıtmak için Designated Survivor'dan 2 bölüm izledik, sürekli kontrol ettik odasını. Normal sesler çıkarmaya başlayınca rahatlayıp uykuya dalabildik.

30 Kasım 2016 Çarşamba

2716

Bilindik endişelere ve gündelik sorunlara karşı-19.yy. Rus edebiyatı...

"Sevgili okuyucularım, sizin dinlemek isteyip istemediğinizi bilmem, ama şimdi size niçin bir böcek bile olamadığımı anlatmak istiyorum. Şunu bütün ciddiyetimle belirteyim, pek çok kez böcek olmayı istemişimdir. Ne yazık ki buna bile erişemedim."

Bundan yaklaşık 14 yıl evvel çok saygı duyduğum bir hocam bu kitabın ona beni hatırlattığını söylemişti.

2715

(29 KASIM SALI)

Kışın gelmesi neden yazdan daha heyecan verici? Yorganlara sarmalanmayı, kedi gibi sıkışmayı, battaniye altına kıvrılıp yatmayı sevdiğimden mi?
Tarçın kokuları, sıcak içecekler, ekoseli şallar ve pofuduk terlikler mevsimi hoş geldi!
Bundan böyle daha keyifli sinemaya gitmek, evde kalmayı seçmek, uyumak, sevişmek, üşümek, giyinmek, kahve içmek ve pencereden bakmak...


28 Kasım 2016 Pazartesi

2714

Bir Hayal
Beyoğlu'ndaymışım, bir saklı kuytu yere oturmuşum.
Bir kadeh şarap söylemişim, hızlıca 2. derken- şişe olsun demişim.
Yalnız ve cam kenarında, gelen geçeni izlerken yağmur başlamış usul usul.
Hafiften yorgunluk bastırmış, garsondan bir sigara isteyip kapı önüne çıkmışım-nedense bir efkar...
Kapı önünde içimi ürperten bir rüzgar, sonrası-
Sonrası maceralar maceralar...

2713

(27 KASIM PAZAR)

Öğleden sonra beni heyecanlandıran bir oyuna biletimiz var; Huzur'lu bir pazar bizi bekliyor...
 Kahvaltıdan sonra, dünkü yorgunluğumuzu atmak için biraz tembellik etmek istedik ve son aldığımız filmlerden birini seçtik: "O Kadın"
 Pek bir sonuca bağlanmayan, tuhaf ve komik derecede seks takıntılı bir film. Orta yaş üstü bir kadının seks partnerleri ile karmaşık ilişkilerini anlatıyor denebilir.
Filmin sonunu getiremeden apar topar evden çıkmak zorunda kaldık oyuna yetişmek için, cumartesi kalabalığı sıkıcıydı.
Huzur, benim lisede proje hazırladığım en çok etkilendiğim romanlardan biridir. Ahmet Hamdi Tanpınar'a hayranlığımın geliştiği yıllar; Doğulu - Batılı kimlikleri arasında kalmış yeni Cumhuriyet kültürüne adapte olma sorunları yaşayan insanları anlatır.
 Hayalimde canlandırdığımdan epey farklı bir dekoru vardı, fantastik olmasını önce yadırgasam da görselliği zengin bir sahne olmuştu.
 2. Dünya savaşı öncesi endişeli bekleyiş içinde, varoluşsal kaygılar yaşayan Mümtaz, kavuşamadığı dul sevgilisi Nuran ve edebiyatı seven akrabası İhsan ile yıkıcı nihilist hayat felsefesiyle yaşamlarında iz bırakan Suat karakterleri arasında döner.
 Benim en çok ilgimi çeken kişisi Suat idi bu kitabın, Nietzscheci bir tarafı vardı sanki- özellikle de sona doğru geçen rüya sahnesini unutamam.
Akşam evden çıkmak istemedik ve bu kez dizi seyredelim dedik; Designated Survivor'u duymuştum. İlk bölümü heyecan verici geldiğinden ikincisini de yatakta izledik; sanırım devam edeceğim. Tipik bir ABD'ye karşı terör klişesi gibi görünse de oyunculuklar ve hikayeyi ele alış açısı zekice geldi.