30 Ocak 2018 Salı

3142

Sonunda güneşli bir güne uyandım! Biraz yürümek ne kadar iyi geldi, annemle bir kahve içmek gün ortasında.
Daha sağlıklı yaşamak ve kendime çok iyi bakmak için sebepler biriktiriyorum bu günlerde ve inanmak için her şeyin daha güzel olacağına...
Gerginlikler geçici, biliyorum ve üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok hayatta-güçlü durdukça.


29 Ocak 2018 Pazartesi

3141

Bu pazarteside bir cenabetlik var!
Zaten gece sürekli kedilerimin bir biri bir diğeri tarafından uyandırıldığım için uykumu alamadan kafam kazan gibi başladım güne; günlük planlarımı doğru kurgulayamadım ve fikir değiştirdim.
Sabah sabah mutfakta bulaşıkları toplayayım derken tutacağı gevşemiş bir cam tencere kapağını şangır diye kırdım, uzun uzun süpürdükten sonra bile etrafta minik cam kırıntıları bulmaya devam ettim.
Nazar çıktı, içimde nedense inanılmaz bir sıkıntı var son günlerde, derken son derece mesnetsiz bir müşteri mesajı okudum. Tipik gıcık müşteri profiline denk geldik, bir anlık panikle ayakkabılarını bitirecek kişiye telefon açtım. Şansızlık eseri o da bir yere gidiyormuş, yolda heyecan yapınca da bana patladı. Sinirli bir konuşma geçti, akşama kadar ancak sakinleyebildim.
Gerçekten çok ama çok bunaldığımı hissettiğim bir dönemdeyim, nasıl rahatlayabileceğimi de bilmiyorum üstelik. İş stresi bir yandan, ailevi sorunlar bir yandan, özel hayatın endişeleri bilinç altımda yatar, yakın geçmişten kalan kapanmayan meseleler rüyalarıma girer durur...
Tenha bir yere gidip avazım çıktığı kadar bağırmak geliyor içimden bugün-hiç birinizi istemiyorum!
Bu haldeyken aslında bakınca-madalyon ve tiroit rahatsızlıklarıyla kurtulmuş olmam da iyi sayılır!

3140

(28 OCAK PAZAR)

En az 1 aydır belki daha uzun zamandır, dışarıda kahvaltı etmiyorduk. Bu sabah kahvaltıya Beşiktaş'a davetliyiz; arkadaşımızın yeni keşfi olan mahalleli mekan Siyah Beyaz'da Antakya kahvaltısı edeceğiz.
Hava soğuk cidden, bir türlü ısınamadım ama burayı sevdim. Peynir bol ve çeşitli, domates salatalık epeydir yemediğim için bana lezzetli geldi, yöresel küçük yeşil zeytinlere bayılıyorum, tuzlu süzme yoğurt ve zahter de nefis...
Burada keyifli vakit geçirip çay üstüne çay içtikten sonra çarşıda yürüyoruz, burası hep popüler ve kalabalıktı ama artık iyice dolmuş her köşesi. Aslında güzel mekanlar da açılmış ama bir çoğunun ruhu yok, sadece ticari işletmeler...
Öğleden sonra Üsküdar'a geçip balık pazarından iri bir torik seçtik, balık yemeyi özledim bu kış.
Pazar günü planımızda artık hep Emirli'ye gitmek ve köpekleri beslemek var, bu kez arkadaşımızdan mama desteği de alınca, yoldaki köpekleri de besleyebiliyoruz. Yeni anne olan, sakat gibi duran, çok sevimli ve cana yakın bir sürü köpek çıktı karşımıza, kimi korktu bekledi, kimi hemen yemeye koyuldu.
Bu canlara her haftanın en azından 1 günü mama getirmeyi kendimize görev edindik artık, herkesten destek almaya çalışacağım az da olsa.
Akşam balığımızı afiyetle yedikten sonra, bir film izlemek için vaktimiz kalmıştı. Oscar adaylıkları fazla olan Shape of Water filmini seçtik; bana göre fazla bir manası olmayan fantastik bir filmdi.
 Modern bir Güzel ve Çirkin hikayesi mi, bilemedim. Suda yaşayan amfibik bir yaratığa aşık olan dilsiz kızın öyküsü, 50ler-60lar Amerika'sının ırkçı ve Rus düşmanı karakterler ile dolu fonunda geçiyor...
 Sanırım atmosferini beğendim, müzikaller, renkler vesaire... Ama bir yandan da bende fazla iz bırakmayan absürt bir filmdi.

3139

(27 OCAK CUMARTESİ)

Cumartesiye biraz sıkıntılı başladım; hafta içinden beri aklımı meşgul eden sorular vardı ya; kendimi sorgulamalarla bunalttığım bir dönemdeyim... Biraz ağlamaklı dakikalardan sonra kendimi yeniden güçlü hissetmeye başladım ve kalkıp güne başladım. Mutfak ve ev işlerini çabucak toparlayıp öğleden sonra evden çıkmamız gerekiyordu; bugün bir opera biletimiz var.
Ahmet Ümit'in Ninatta'nın Bileziği adlı kitabından uyarlanan bu yerli opera, beni basit diyalogları ve kısır olay örgüsü ile gerçekten sıktı. Üzgünüm ama çıkmak istedim, sonuna kadar dayandım yine de.
Hitit kralı, generali ve halkı arasında geçen bir yasak aşk öyküsünü anlatan bu oyunda, neden modern öğelere yer verilmişti de bazı karakterler takım elbiseli geziyordu, cep telefonu ve Suriye savaşı görüntüleri ne katıyordu anlamak mümkün değil benim için.

Bunaltan operadan çıkar çıkmaz birer bira içmek ve rahatlamak için Thales'e oturduk; şarküteri tabağını da falafelini de beğendik. Biz operadayken sinemaya girmiş olan arkadaşımızla birlikte iş hayatının zorlukları ve insanların egolarından bahsettik, biraz dertleştik...

3138

(26 OCAK CUMA)

Bugün işlerimi bir kenara koydum ve kendime biraz vakit ayırmak istedim; buna ihtiyacım da var aslında.
Öğlene kadar gönderilerimi filan ayarlayıp dükkandaki işleri yoluna koyduktan sonra, biraz güzelleşmek için kuaförüme gittim. Kimse de yoktu, keyifle sohbet ederek önce bakım yaptırdım, ardından kestirdim ve bir yandan manikürüm yapıldı. Kendimi daha iyi hissederek çıktım yürüdüm, hava bıçak gibi soğuk.
Akşama özel bir planımız yok, ama en azından eşim eve normal saatinde dönüyor. Yemekten sonra arkadaşlarımız kahve içmeye uğrayınca, bir iki saat sohbet ediyoruz yatmadan önce...

3137

(25 OCAK PERŞEMBE)

Dünyanın çivisi hakikaten çıkmış!
Haberimiz mi yok, ayakta mı uyuyoruz, normalmiş gibi bize dayatılan sistemi nasıl ve ne için kabulleniyoruz bilemiyorum...

Düşünün ki; gerçekte elle tutulur varlığı bile olmayan sanal birer kavram olarak "şirket"ler artık kanlı canlı insanları ele geçirmiş, istediği gibi kullanıyor.
Her birimiz bir takım sözleşmelere tabiyiz ve asla sadece kendimize ait değiliz.
Bir bütünün parçası olarak varız ve kendimizin dışında bir varlık olarak "şirket"in yararı için varız, yaradığımız kadar buradayız.
Sabah aymadan uyanıp trafik içinde sıkış tıkış iş yerimize gitmeye mecburuz, hasta veya kötü hissetsek dahi durmadan çalışmaya mahkumuz-çünkü tehdit altındayız.
Senenin 1 haftası serbest kalabilmek için her gün çalışmak zorunda olduğumuz bu gönüllü kölelik düzenine öyle güzel uyum sağlamışız ki; artık normal geliyor!
Kendimize ayıracak vaktimiz olmadığı gibi; sevgilimize, eşimize, ailemize ve çocuklarımıza da vakit bulamıyoruz. Eve döndükten sonra çöküp kalıyoruz çünkü; sabah 5te uyanıp koşturmuşuz bütün gün.
Bize ödül olarak vaat edilenler bile, bir düşünün; "şirket yemeği" veya "şirketimizin bilmem ne eğlencesi"-katılım zorunlu. Zorunlu olmasa bile zorunlu işte.
"Şirket"imizin uygun gördüğü iş arkadaşlarımız ile görüşmeliyiz, onlarla yakınlaşmak ve işte daha iyi bir takım çalışması yapabilmek için hafta sonları bile pikniklere gitmeli veya yelkene çıkmalıyız-istemesek bile, başka bir şey yapmayı tercih etsek de...

Halimiz bu anlayacağınız, hatırlatmak istedim: ölüm diye bir şey var bir de.

3136

(24 OCAK ÇARŞAMBA)

Hayatımın en sağlıklı olmam gereken döneminde neden bu sorunlarla uğraştığımı anlayamıyorum. Yediğime içtiğime en çok dikkat ettiğim zamanlarda şimdiye kadar karşılaşmadığım alerjik reaksiyonlarla karşılaşmak, birkaç haftadır şekerin tüm versiyonları ile tüm tahılları beslenmemden çıkarmış olduğum halde kilo vermek konusunda bir ileri iki geri gitmek, açıkçası umut kırıcı. Tüm bunlara tiroidim mi sebep oluyor diye merak ediyorum ve nasıl düzelteceğimi düşünüyorum.
30lu yaşlarımı daha sağlıklı geçirmek istiyorum ki kendime güveneyim ve o ürkütücü büyük adımı atabileyim...
Bir yandan stresin her şeyi tetiklediğinin farkındayım ve kendimi rahatlatmaya çalışıyorum, bir yandan stresten uzak yaşamak mümkün değil gibi. Bazen düşündüğümde; hayatımın önceki dönemlerinde çok daha ayağım yere basmadan, çok daha tutunmadan yaşıyordum ve bugün sahip olduğum hiçbir şeye sahip değildim-o zamanlarda çok daha stresli olmam gerekmez mi? Artık daha mı zor baş etmek, yaşlanmak böyle bir şey mi? Aklımda sorular, sorgular...

24 Ocak 2018 Çarşamba

3135

(23 OCAK SALI)

Bugün kış gerçekten geldi. Dışarısı kar soğuğu, kediler köpekler için üzülüyorum...
Evde temizlik günü, dün geceyi biraz kötü geçirdim ve yastık kılıfımda kan lekesiyle uyandım. Ağzımın en arkasında büyük bir boşluk var artık.
Apar topar kalkıp yatak çarşaflarını söktüm, kahvaltıya oturmadan zaten yardımcım geldi. Bugün dip köşe temizlik yapıyoruz; bir süredir ihmal edilen kiler, banyo dolapları, ayakkabılıklar ve buzdolabı düzenlenip tertemiz oldu.
Akşamüstü de birikmiş ütüler kalkınca mis gibi evimi kedilerime bırakıp çıkmak biraz komik gelse de, akşam annemde kalmayı tercih ettim.
Annemde 24 saattir ilk defa doğru düzgün yemek yiyebildim ve doyduğumu hissettim. Yemekten sonra çöktüm kaldım, yorgunluk ve halsizlik bastı bir iki saat.
Müşterilerle yazışıp internette gezinerek geçirdim uykuya kadarki vaktimi...

22 Ocak 2018 Pazartesi

3134

Tam da sendromlu bir pazartesi!
Hem yağmurlu soğuk gri bir hava, hem işler birikmiş de sanki hafta sonu yetmemiş hissi, hem de dişimi çektirmem lazım-daha ne olsun?
Yine de kendime güzel bir kahvaltı hazırladım ve pastırmalı yumurta ziyafeti ile güne başladım. Etrafı toparlamak, çamaşır toplamak filan derken biraz yine ev işleriyle vaktim geçti. Kendime bir kahve koyup masa başına oturur oturmaz, geçen ay işten ayrılan ve bunu hala atlatamayan arkadaşım aradı, tekrar tekrar aynı şeyleri konuştuk. Mesajlarıma geri döndükten sonra hızlıca hazırlanıp çıktım, dişçide gergin bekleyiş biraz sürdü. 20lik diş çekimi, her ne kadar diş gömük değil dışarıda da olsa, son derece barbarca bir olaymış. Uyuştursa da kanırta kanırta söküşünü hissetmek kötüydü, ama çabucak bitti. En fenası sonrasında ağzıma dolan kanı yutmamla birlikte gelen mide bulantısı oldu.
Şimdilik ağrım yok hala uyuşuk sanırım, ama cidden bir diş bile ne önemli insan vücudunda...

3133

(21 OCAK PAZAR)

Dün fazlaca yürümüştük, bugün de yollarda geçti ama arabada-anlatayım:
Eşimin teyzesine kahvaltıya gittik, bu küçücük evde anne kızdan başka bir de üniversiteyi İstanbul'da kazanan yeğen kalıyor. Eşyaların üst üste olduğu ve ayakkabıların kapı önünde yığıldığı, komşuların birbirini tanıdığı ve patates soğancının arabayla geldiği bu eski ev bana amcamın evini anımsatıyor...
Artık tahıl ve şekeri hayatımızdan çıkardığımız için, bu kahvaltıda peynir, haşlanmış patates ve haşlanmış yumurta ile doyuruyoruz karnımızı.
Bir süredir görüşmemiştik; sohbet ediyoruz biraz. Öğleden sonra Emirli'ye gitme planımız vardı, haydi hep birlikte gidelim diyoruz. Hava da berbat; hem soğuk hem yağmurlu...
Köpekler hep aç, ama bir tanesi hariç uyuzun iyileştiğini gördüm, sanki bana durumları birazcık daha toparlamış gibi geldi. Belediye haftada 1 ekmek atıyor, biz de haftada 1 mama dökebilsek ne iyi olur.
Elimizden geldiğince yardım edeceğiz bu köpeklere, çok da sevilmeye muhtaçlar!
Çamurda bata çıka mama dökerek evimize doğru gidiyoruz, elbette ev buz gibi, hemen bir şömine yakıyoruz. Ateşin karşısında birer kahve içip ısınıyoruz.
Fazla oturmaya niyetimiz yok, havanın daha iyi olduğu bahar aylarında yeniden gelmek üzere kalkıp yola çıkıyoruz. Ümraniye'ye varmışken teyze telefonunu bulamadığını fark ediyor. Mecbur gerisin geri dönüyoruz, telefonunu alıp onları Kanlıca'ya bırakıyoruz tabi, bütün günümüz böylece yollarda geçmiş oluyor.
Akşam eve vardığımda çok acıkmış ve sıkılmış hissediyorum, biraz da içten içe öfkeliyim galiba. Neden hep ben fedakarlık yapıyorum eşimin ailesi için? Nedense bana hiç yararları yok, hep bir çeşit zararları dokunuyor ama...
Zaten eşimin de son haftalarda sürekli rahatsızlanması, bir akşam belinin ertesi akşam sırtının tutulması beni biraz sıktı ve yordu son zamanlarda, hep bir engel var baş başa mutlu vakit geçirmemiz için sanki.

3132

(20 OCAK CUMARTESİ)

Yine özlemle beklenen hafta sonu!
Bugün için net bir planımız yok, sabah uykumuzu iyice alıp kalkmak istiyoruz sadece, güzel bir kahvaltıyla güne başlayıp haftanın yorgunluğunu atmak...
Öğleden sonra biraz kendime vakit ayırıp saçlarımı yapıyorum; uzamış ve hafif maşalı halini çok beğeniyorum. Öyleyse uzun ekose eteğimi giyip biraz da makyaj yapayım, haftada 1 gün fırsat buluyorum güzelce hazırlanmaya.
Yürüyerek caddeye iniyoruz, neredeyse 1 saatlik yürüyüşten sonra yorulmuşuz biraz ama küçük bir kahve için vaktimiz var hala. Filme girmeden önce birer kahve alıp mola veriyoruz; Haraket filmini merak ediyordum.
Beklediğimden de iyi bir filmdi, benim için Satıcı ayarında, o tatta bir filmdi, diyebilirim. İncir çekirdeğini doldurmayacak bir meseleden çıkan ağız dalaşının Lübnan'da iç savaş başlatma noktasına kadar büyümesini anlatan çok katmanlı bir hikayesi vardı...
Ön-yargılar, adalet, hakkaniyet, haysiyet gibi bir takım fazlasıyla Doğulu kavramların üzerinde incelikle duran, tahmin edemeyeceğimiz şekillerde bu mevzuları ustalıkla karşımıza çıkaran zekice kurgulanmış, güçlü ve etkili bir film.
 Farklı din ve etnik kökenlere mensup insanların birlikte yaşadığı tipik ateşli bir Ortadoğu ülkesi olan Lübnan'ın ne kadar bize benzer tarafları olduğunu düşündüm ve neden kendimi bildim bileli Batı'dan ziyade Doğu'ya yakın hissettiğimi bir kez daha hatırlamış oldum. Yakın zamanda Beyrut'u gezmeye gitmeyi çok istiyorum!

Sinemadan çıkışta biraz hava almak istedik ve Kadıköy'de bir şeyler yemeye karar verdik. Ama o akşam maç olduğunu unutmuşuz; trafikte tıkandık kaldık. Otobüs bizi Kızıltoprak'ta bırakınca epeyce yürümek zorunda kaldık, sonunda kalabalık ve gürültülü balık çarşısında boş bulduğumuz bir masaya oturduk. Birer soğuk bira söyledik hemen, arkadaşımız da yanımıza uğradı. Özlediğimiz lezzetler kalamar, karides, levrek marin yeşil salataya ne de yakıştı!

Keyifli bir gündü, ayaklarımız ağrıyarak eve döndük akşam.

19 Ocak 2018 Cuma

3131

Dün gece yine gece yarısını geçirdim, evde yalnız kaldığımda genelde yaptığım gibi; nedense bir türlü bir şeye odaklanamadan aynı anda dizi izleyip, instagramda gezinip, tv.ye baktım. Uykuya dalmadan önce birazcık rahatlamak için kitap okudum, kediler de uyandırınca gece pek dinlenemedim.
Sabah kahvaltıdan sonra aceleyle evden çıkıp dişçi randevuma yetiştim; diş taşı temizliği beni geren ve canımı acıtan bir olay. Sabrettim dayandım, 45dk. sonunda ışıl ışıl dişlere kavuştum, ama daha bitmedi-pazartesi günü uzayan 20lik dişimin çekimi için randevu aldım.
Öğleden sonra anneme söz verdiğim gibi onu alışverişe götürdüm, yeni torunu olan arkadaşına bir bebek hediyesi ve kendine bir triko bluz aldı. Biraz dolaşınca kalabalıktan yorgun düştük, karnesini alıp kendini dışarı atan çoluk çocuk kaynıyordu ortalık.
Akşamüstü eve döndükten sonra kendine biraz bakım yapmak için vakit ayırabildim ve sakin bir kaç saat geçirdim eşimin dönüşünü beklerken...

18 Ocak 2018 Perşembe

3130

Nedense biraz düşük hissediyorum bugün, hava da çok soğuk ve yağışlı. Motivasyonum tükenmiş gibi, enerjim hiç yok...
Çalışmamak için kendime bahaneler buldum akşama kadar; manikür yaptım, cilt bakımı, saç şekillendirme derken akşamüstünü buldum bile.
Moralim bozukken hep yaptığım gibi yemeği fazla kaçırdım, bir türlü doyamadım, ama evde sağlıksız bir şey kalmadığından yine de pişman olacağım bir şey yememiş oldum.
Aslında önceden biliyordum bu gece evde yalnız kalacağımı, bir arkadaşımla buluşmayı planlayabilirdim, ama hiç içimden gelmedi ne bileyim. Oluyor böyle bazen...
Evde kalıp dizi izlemek daha cazip geliyor bu havada zaten.
Akşam arkadaşlarım uğrayınca sohbet edip açıldım, çok iyi geldi. Bir sürü de hediyeler getirmişler yurt dışından; çok sağlıklı müsli, çok yaramaz çikolata, çok tatlı bitki çayı demliği ve çok özel Goldsaft pekmezi-mutlu oluverdim!
Yarın daha güzel bir gün olsun.

3129

(17 OCAK ÇARŞAMBA)

Evde temizlik ve toparlama günü:
Dolaplar karıştırılıp, eski kazaklarla yenileri ayrıldı, ev hırkaları ile dışarı giyilecekler ayrı raflara kondu.
Akşam için yemek pişirildi, biraz anne yardımı ile ev işleri halloldu.
Bir kötü sürpriz bana bu akşam önümüzdeki ayın bir hafta sonunu yurt dışında geçireceğini söyleyen eşimden geldi. Neden bilmem, hemen hemen her haftanın 1 gecesini zaten ya yurt dışı ya şehir dışında geçirdiği halde ve ben buna çoktan alıştığım halde, bu kez beni rahatsız etti. Geçmişin kavgalı günlerini hatırlattı; çok fazla birbirimizden uzak kaldığımız zamanları...
Biraz keyfim kaçtığını itiraf etmem gerek, son günlerde ödemelerde de aksaklıklar yaşadığım için.
Ama kışın tadını çıkarmak lazım!

16 Ocak 2018 Salı

3128

iyi ki

Bir şey diyeceğim-biz çok mutluyuz!
Hayatımdan çıkan herkese teşekkürler, bana iyi geldi yokluğunuz.

3127

(15 OCAK PAZARTESİ)

Haftaya hızlı başladık, şahane bir hafta sonundan sonra...
Pazar alışverişi, soğuk havada kedileri besleyerek yapıldı ve taze sebze meyveler alındı.
Bu sabaha canım somon çekerek uyandığım için, iki dilim de somon balığı kapıldı.
Hemen ardından dükkana uğranıp yeni siparişler verildi, acil olanlar not edildi.
Öğleden sonra biraz masa başı işlerle uğraşıldı, yeni modellerin fotoğrafları yüklendi vesaire.
Akşama yaklaşırken mutfakta harikalar yaratıldı; somon ızgaraya fırın sebzeler ve maş fasulyesi ezmesi eşlik etti.
Üzerine yetmedi-bir de mahallede yürüyüş yapılıp civar kediler mutlu edildi.
Hadi biz kaçtık-Hava buz!

15 Ocak 2018 Pazartesi

3126

(14 OCAK PAZAR)

Dün gece nasıl keyifliydik, bugüne mutlu uyandım.
Kedilerimizi teker teker sevip gırlattıktan ve şımarttıktan sonra evden çıktık, alışveriş yapmamız lazım. Ayakkabılarımızı, botlarımı silip ayakkabılığı düzenlemiştim bugün-günün teması aynen devam etti.
Aslında indirim zamanı alışverişi hiç sevmem, her şey üst üste atılmış hatta yerlere yığılmış olur, beğendiğim şeyin bedenini bulamam. Ama bugün şanslı günümüzdeyiz sanırım; ikimiz de çok şık botlar seçtik kendimize. Bayram çocukları gibi şen çıktık mağazalardan, akşamüstü tiyatro biletimiz var. Yani gün daha bitmedi!
Dasdas'ın oyunlarını seviyorum, mekan da iyi. Bu aralar fazlasıyla reklamı yapılan Uyarca'yı izleyeceğiz.
 Dürrenmat'ın öyküsünden uyarlanan Uyarca, distopik atmosferi ve zekice kurgusuyla iyi bir oyun. Ama bana temposu düşük geliyor biraz, oyunculuklar tatmin edici olsa da, sanki pek bir yere gitmiyor gibi bir his bırakıyor.
İzleyiciler arasından bir hanım ikide bir kahkaha attığına göre; ona sorsak herhalde çok eğlenceli bulmuştur. Bana göre karanlık bir oyundu; zaten bodrumun altında 5. katta cesetleri solüsyonda eriten bir adamın öyküsü...
Eve döndüğümüzde çok acıkmıştık, hemen yemek yeyip bir film koyduk. Acımasız yine bol dövüşlü bir Uzak doğu filmi; casus olarak hapse giren genç polisin mafyaya yakınlaşmasıyla başlayan, kedi fare oyunu misali devam eden heyecanlı bir filmdi...

Pazar günü bitmesin!

3125

(13 OCAK CUMARTESİ)

Güzel bir kahvaltıdan sonra-tabi ki ekmeksiz-ikimiz de 3.5 kg vermiş olduğumuzu öğrenip sevinçli başlıyoruz bu hafta sonuna!
Evden çıkmadan önce biraz sakinleşmeye, hiçbir şey yapmadan durmaya ihtiyacım var benim-tuhaf mı sizce? Hani şu keşmekeşin içine atılmadan bir on dakikalık sessizliğe, belki biraz konuşmaya, baş başa...
Kendimi daha iyi hissedince dışarı çıkmaya hazır oluyorum; kedileri besleyerek eski mahalleme doğru yürüyüş yapıyoruz önce. Bu akşamki planımız son yıllarda sık sık gittiğimiz şarap evinde yemek yemek.
Hava cidden berbat; rüzgarlı ve çok soğuk, bir yandan incecik yağmur çisentisi sürüyor. otobüs beklerken saç baş dağıtsam da, yeni kazağımla kendimi güzel hissediyorum bu gece.
Solera Winery'de yer yok, biraz kapıda bekliyoruz biz de. Fazla geçmeden içeri alınıyoruz, burayı çoğu zaman kalabalık ve gürültülü atmosferine rağmen seviyorum, samimi geliyor.
Menü aynı; biz de peynir&kuru et tabağı söyleyip mezelerden seçiyoruz.
Bu gecenin sohbet konusu, üniversitede ders almak şansına eriştiğimiz birkaç dinazor hocadan açılıyor. Anlaşılan okulumu özlemişim!
Siyaset bilimci olup derslerinde Hint sinema tarihine uzanan Kurtuluş Hoca'yı, hayat boyu gülerek anlatacağım çok konuşan ama asla boş konuşmayan deli dolu Zeki Hoca'yı anıyoruz. Biz ne büyük insanlara denk gelmişiz meğer!
Çok gecikmeden kalkıp hafif sallanarak, çakırkeyif ve çok tatlı, yürüyoruz Beyoğlu'ndan yukarı...
Beyoğlu demişken, Beyoğlu sanki bu kez daha az çirkin geldi bana, sevinsem mi?...

3124

(12 OCAK CUMA)

Sonunda bu hafta da bitti, hafta sonuna çok ihtiyacım var!
Açıkçası geçen hafta sonu çok da şahane geçirmemiştik, sinemaya gidip yürüyüş yapmak güzel gelmişti ama birbirimize fazla vakit ayıramıyoruz bir süredir. Eşimin yoğun seyahatli iş düzeni, bir yandan bel ve boyun rahatsızlığı, benim yeni moda stres kaynaklı alerjim, tam da bunların üzerine giden işimle ilgili sıkıntılar derken... Uzaklaşmış hissediyorum birkaç gündür özellikle.
Arayı kapatmak için biraz zamana ihtiyacımız var gibi geliyor, umarım bu hafta sonu bu vakti buluruz...

3123

(11 OCAK PERŞEMBE)

Gerçekten sinir bozucu, aklıma bile gelmeyecek bir iki olay yaşıyorum bu hafta ve kendimi sakin tutmaya çalışıyorum...
İçten içe sinirliyim elbette, endişeliyim ve yine küçük küçük alerjiler çıkmaya başladı kolumda-stresten uzak durmam mümkün olmuyor ki!
2 gün boyunca işle ilgili karşıma çıkan bu anlamsız sorunlara gereğinden fazla kafayı taktıktan sonra artık yapabileceğim bir şey olmadığını kabullenmek zorundayım bugün.
Senin hiç suçun olmadığı halde zarar gördüğün bir konuda hani çok uğraşır hırs yaparsın, ama sonuçta kaybedersin ya-işte o durumdayım bugün.
Madem ki yapacak bir şeyim  kalmadı, o halde güzelliklere konsantre olmak ve bunu unutup yola devam etmek en iyisi.
İşlerim açıldı, epey iyi gidiyor bu ay ve önümde daha güzel günler beni bekliyor.
Çok yakında devlet desteğimizi de alıp atölyemizi geliştirdikten sonra daha donanımlı olarak ilerleyeceğiz.
Başarılı olmak benim hakkım, hem kendime hem de ekibime güveniyorum!

10 Ocak 2018 Çarşamba

3122

Hani bugünler çok şanslı günlerimdi? Nedense hep olmayacak türlü aksilikler başıma geliyor!
Hakikaten akla gelmeyecek aksilikler art arda geldi de ondan sordum, yanlış anlama sevgili Kader, canım Evren...
Kendi hatam olmadığı halde sorun çözmeye çalıştığım, üstelik de başaramadığım bir haftadayım ve bugünlerde cidden haksızlığa uğramış hissediyorum. Ayrıca-birilerine fena halde öfkeliyim ve suratlarına tüküresim var gördüğüm yerde!
Neyse, diyelim, güzelliklere odaklanarak gidelim ve yolumuza devam edelim-ki bunlar arkamızda kalsın ve hatırlamayacağımız mutlu günlere erişelim.

9 Ocak 2018 Salı

3121

Amma stresli gündü be!
Sabah sabah aç karna hastaneye gittik, zaten gün huysuz bir doktorla başladı. Eşim omzunun ağrısını anlatırken susturup ağrı kesici yazdı yolladı bizi sağ olsun. Neyse, sanırım artık her gün biraz egzersiz yapmamız gerekiyor.
Ardından benim tatlı dahiliyecime uğrayıp kan vermek için sıra bekledim, bakalım o pis Japon bana da bulaşmış mı?
Eve dönüşümüz 11'i geçince açlığım da iyiden iyiye kendini hissettirdi, kahvaltıya saldırdım.
Masa başına oturduğumda bir yorgunluk çökmüştü, derken çok basit bir hata yaptığım için müşterimden gelen ödemeyi yanlış hesaba aldığımı fark ettim. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü resmen, ne yapacağımı şaşırdım. Deneye deneye bir saat uğraştıktan sonra stres içinde bir mail yazdım müşterime, yardımcı olmasını umarak beklemeye başladım.
Cidden uzun zamandır işle ilgili bu derece strese girmemiştim, bugünlerde üst üste geldi, zaten genelde öyle olur ya.
Neyse akşam çözüldü gibi oldu durum, umarım haftaya da sorunsuz hallolur ve konu biter böylece.
Şimdi biraz rahatlamak için yeşil çay...

8 Ocak 2018 Pazartesi

3120

Haftanın ilk gününe zıpkın gibi başladım!
Kahvaltımı yeni diyetime uygun biçimde; ekmeksiz ve yumurtalı bademli yaptıktan sonra evde hafta sonundan kalanları toparladım. Nedense hep vakit alıyor etrafı toplamak, bulaşık çamaşır kaldırmak.
Öğlen dükkana geçip biraz ustamla konuştum, hafta sonu çıkan ayakkabıların fotoğraflarını çektim ve annemle ayak üstü sohbet ettim. Öğleden sonra kedileri besleyerek eve yürüdüm ve günümü en azından oturarak geçirmediğime memnunum.
Öğlen yemeğini geçiştirip banyoya girdim, kendimi hafiflemiş hissederek çıkıp maillerime geri dönüş yaptım.
Mutfakta bir iki saat geçirmeden olmuyor malum-bu kez mantar çorbası ve kıymalı mercimek pişirdim.
Bu ay sonuna kadar 3.5kg. verme hedefim var, bana bol şans!

3119

(07 OCAK PAZAR)

Pazar günü planımız 2 haftanın ardından yine Emirli'ye gitmek. Sabah erkenden düşüyoruz yola; önce köyün girişindeki ve sitemizin köpeklerini besleyip, sonra komşu çiftlikten sütümüzü yumurtamızı alıp evimizin terasında kahvaltıya oturuyoruz-bizden iyisi yok!
Şömineyi yakıp biraz ısınmaya çalışıyoruz, çünkü hava güneşli de olsa, burası buz gibi.
Buraya gelmeyi, köpekleri beslemeyi, bıdılık kediyi sevmeyi, göle karşı oturmayı, ateşin başında dinlenmeyi seviyorum. Bu eve ben emek verdim, bu ev benim hakkım-ve biliyorum bir gün benim olacak!
Öğleden sonra şehre geri dönüp dün izleyemediğimiz film için sinemaya gidiyoruz tekrar.
Loving Vincent, kötü şöhretli kulağı kesik ressam Van Gogh'un ölümünün ardından, bir mektubunu kardeşi Teo'ya ulaştırmaya çalışan genç bir adamın hikayesi...
 Sıkıcı olabileceğinden endişelendiğim film, benim için çok hızlı biten ve keyifle izlenen bir deneyim oldu.
 Karakterler teker teker izlenimci resimlerde can buldukça, kare kare orjinal Van Gogh resimlerini hatırlıyoruz.
Hayatı bu mavi&sarı evrende alıgılayan içli ve hisli adam, hepimize içinde neler taşıdığını anlatıyor...

3118

(06 OCAK CUMARTESİ)

Hafta sonumuzun ilk yarısı biraz sakin geçti; eşim haftanın yorgunluğunu atıp uyudu bir iki saat, ben de o arada mutfaktaydım. Kendi uydurduğum kış yemeğini çok seviyorum, kök sebzelerden pespembe bir tabak çıkıyor!
İşleri yoluna koyduktan sonra, bu kez de işte karşılaştığım bir sorun canımı sıktı, aklıma takıldı. Fazla hevesli değildim o saatten sonra dışarıda bir şey yapmak için, sinemaya gidelim dedik. Evden çıkınca yürümek iyi geldi, mahallenin kedilerini beslemek daha da iyi geldi.
Loving Vincent filmini izlemek vardı aklımızda, ama saatleri uymayınca vazgeçip sinemanın karşısındaki cafede bir kahve içmeye oturduk.

Bu cumartesi çok keyfim yok, aslında işle ilgili ortaya çıkan beklenmedik problem bir yana-ailemin içinde geçen seneden beri ortaya çıkan kopukluk ve gerginlikler beni daha çok yıpratıyor. Kendimi çok haksızlığa uğramış hissediyorum; geri zekalı kızın teki ailemin ortasına geldi dinamiti koydu gitti resmen. Kendisi rahat gezip tozuyor, biz burada sinirleniyoruz. O beş para etmez baba parası yerken biz hayatın zorluklarını yükleniyoruz. Ama vardır elbet bunun da bir sonu, göreceklerimiz var elbet...


3117

(05 OCAK CUMA)

Akşam sinemaya gideriz demiştik, ama işlerim yetişmeyince evde kaldık. Madem ki evdeyiz, bari Black Mirror'un son bölümünü de izleyelim de bitsin rahatlayalım, dedik...
Zaten çok iyi başlayan bir dizinin her sezon üzerine ekleyerek götürmek, kolay olmasa gerek. Çok sağlam bir iş cidden, hiçbir bölümü boş değil, her biri farklı tatta ama ortak bir yönleri var.
4. sezonu da ilki kadar büyük heyecanla izledim ve birkaç günde bitirdim. Sanırım izlemesi keyifli olan %98 uyumlu çiftin hikayesi bir yana, en etkileyici bölüm sonuncusuydu.
 Black Museum, aslında insanların trajik öykülerinin korkunç hatıralarını sergileyen bir nevi yeni model işkence müzesi...
 Ziyaretçi genç kız ile birlikte biz de sırayla izliyoruz: teknoloji marifeti bir başlık sayesinde, karşısındakinin hissettiklerini aynı şekilde algılayabilen doktorun zamanla acıdan zevk almaya başlayan ruh hastasına dönüşmesini, ardından annenin bir araba tarafından ezilip komaya girmesiyle mutlu aile tablosu bozulunca, babanın aldığı kararla annenin bilincini kendi bilincine yerleştirmesini seyrediyoruz.
 İlk öyküyü fazla vulgar bulsam da, ikincisi bana düşündürüyor: birbirini çok seven karı-koca veya sevgili, birbirlerinin beyni içine girebilseler de her gördüklerini, hissettiklerini algılayabilseler kimbilir nasıl nefret ederlerdi birbirlerinden... Aslında yeterince yakından bakmak yeterli- nefret etmek için herhangi birinden!
Kapanış öyküsü bir intikam hikayesi; elbette diziye yakışır şekilde ileri teknoloji sayesinde alınan bir intikam...
Keyifliydi, umarım devam eder.

5 Ocak 2018 Cuma

3116

(04 OCAK PERŞEMBE)

Pazar alışverişini yaparken bir yandan anne kız dedikodusu keyifli; arkadaşlarım nedense birer birer kafayı yemeye başladılar bu arada. İnsanların bu kadar bozulduğunu görmek acı, herkes mi sorunlu olur yahu!? Yaşıtlarım, hatta psikolog olanlar dahil, hemen hepsinin bir kronik mutsuzluğu, bitmeyen bir arayışı, bir başıboşluk hali var...
Öğlen yeni modellerin ve müşterilerimin isteklerinin fotoğraflarını çektim, güzel işler çıkacak gibi geliyor! Hava birden açtı, Ocak havası değil sanki Kasım.
Eve döndükten sonra birkaç saat bu fotoğrafları düzenleyip yayımlamakla geçirdim, zaman nasıl geçti anlayamadan akşamüstü oluverdi. Akşam annemle tiyatro biletimiz var; Muhsin Ertuğrul'da Bizim Aile oyununa. 
Sadık Şendil Frankofon eğitiminden sonra fazlasıyla yerli ve sıcacık senaryolar yazan, oyunları hep bizim içimizden olan çok önemli bir isim. Bu film de hepimizin yüz kere izleyip repliklerini ezberlediği Yeşilçam filmlerinden biri.
Yüz kere daha olsa izlerim ve bıkmam, çünkü aslında artık kaybolan değerleri bize hatırlatan bir öykü. Hele o ünlü "Yaşar usta" monoloğu unutulmaz! Oyunun sonunda düşündüm de; Münir Özkul ve Adile Naşit meğer ne büyük oyuncularmış, onların verdiği lezzeti başka kimse vermiyor... O karakterler, en güzel yaratanlarmış bu efsane isimler.

3115

(03 OCAK ÇARŞAMBA)

İlk hafta hareketli başladı, geçen aylara göre daha hevesliyim işler konusunda. Birkaç gündür diyet düzenimi epeyce bozmuş olsam da, bugünden itibaren geri dönme vakti.
Önümde kısa süre var kilo vermek ve sağlığımı dengeye oturtmak için, ardından zorlu ve keyifli bir uzun mesafe koşusu beni/bizi bekliyor...
Umarım her şey yolunda gider!

2 Ocak 2018 Salı

3114

Yeni yıla büyük umutlarla başlıyorum!
Hayat daha hızlı, daha dolu ve daha sürprizli olsun benim için.
Şans benden yana olsun, elimi attığım ışıldasın, kendimi gerçekleştireyim istiyorum...
2018 benim yılım olsun!


3113

(01 OCAK 2018)

Ay çok pert olmuşuz dün gece! Dışarı çıkmadan nasıl da bu kadar yorulduk yahu hayret?
Tam uykumu almadan uyandım, kahvaltıda dünden kalanları tırtıklamak keyifli...
Bugün akşama kadar kanepeden kalkmak istemedi canım, yine de kedileri beslemeye çıkıp yürüdük biraz öğleden sonra.
Black Mirror yayımlanmış-heyecanla başladık tüm bölümleri sırayla seyretmeye. İlk bölüm uzaylı macerası konulu vintage dizi formatındaydı, bir adamın zihninde kurguladığı oyunda mahsur kalan insanları anlatıyordu. İkincisi benim daha çok ilgimi çeken, basit ama ilginç bir hikayeydi; küçük kızını her şekilde takip eden bir uygulama satın alan yalnız annenin hikayesi... Ahlaksal sorgulamalara ve teknolojinin geldiği yere her bölümde değinen bu akıllıca yazılmış diziye bayılıyorum! 3. bölümde gençken yapılan bir kazanın sonuçlarına katlanmamak adına geri dönüşü olmayan bir yola giren kadını anlatıyordu. Sarhoş erkek arkadaşıyla boş yollarda giderken aniden bir bisikletliye çarpınca, tek düşündükleri kaçmak oluyor ve adamın cesedini göle yuvarlıyorlar. Peki 15 yıl sonra bu kaza-cinayeti örtbas etmek için daha kaç cinayet işlemeleri gerekecek sizce?
Şüphesiz tüm zamanların en sağlam dizisi, hiç bitmesin istiyorum!


3112

(31 ARALIK PAZAR)

Çok eğlenceli bol kahkahalı bir yılbaşı! Hak eden herkes için çok şahane bir yıl olsun...
 Evi tam da istediğim gibi süsledik; çam dalları, kozalaklar, ışıklar, mumlar...
 Tüm detaylarıyla şahane oldu bence, hem salonumuza yeni bir hava geldi bahaneyle, ortam sadeleşti.
 Son aylarda ellerimle yaptığım dekoratif objeler de yerini buldu böylece, tamamı bu sıcak ve şık atmosferi yarattı...
 Soframız hem göze hem mideye hitap eden bolluktaydı; her biri nefis olmuş mezeler ve tabi ki akşamın yıldızı kaz eti...
Eşimin spesiyali elmalı pancar, kendime güvendiğim zeytinyağlı ayvalı kereviz, annemden gelen pırasalı börek, çam fıstıklı yoğurtlu pazı kavurma, olmazsa olmaz yeşil salata, son dakikada eklenen zeytinyağlı yaprak sarma, memleketten gelen mantar tirmit, ilk defa pişirdiğim halde mükemmel sonuç veren kestaneli iç pilav ve Kars'tan getirttiğimiz, içini brokoli ve havuçla doldurup fırına verdiğimiz kaz-hepsi tek kelimeyle muhteşemdi.
 Sofra süslemesinde kullandığım ahşap boyama minik kasanın içine mum, kuru haşhaş çiçekleri, kokinalar ve mini kozalaklar koydum. Ortaya serdiğim desenini çok beğendiğim runner, tealight olarak değerlendirdiğim kesme viski bardakları, çok sevdiğim altın yaldızlı alabaster tabaklar ile soframızı tamamlayan altın baskılı şampanya kadehlerinin hepsi eşimin hediyesi...
  Arkadaşımın elleriyle yapıp getirdiği Rus salatasını ve elbette şekersiz hazırladığım balkabaklı kupları da unutmayalım!
Yemekten sonra ağırlığımızı dans ederek attığımız yılbaşı gecesini pek şen geçirdik birlikte! Muhakkak TSM ile başlayıp hafiften arabeske kayacakken U dönüşü ile Balkan ezgileriyle devam ettik.
 Türlü koreografilerimizi gerçekleştirip pilimiz bitene kadar kurtlarımızı döktükten sonra orta masaya oyun kurduk. Bu genel kültür oyununu gerçekten seviyorum, zorluyor aslında.
 Oyunda cin-toniği fazla kaçıran arkadaşımızın komik halleri bizi epey güldürdü, saatler gece yarısını gösterdiğinde Hava Nagila şarkısıyla coştuk.
2018 bizim yılımız olacak!