29 Ağustos 2011 Pazartesi

797

Akşam ikinci defa aradı beni, şaşırdım, yanlışlıkla aradı sandım.
"Demin ramazan pidesi aldım, yumurtalı, mis gibi kokuyor ha! Sıcak sıcak..." dedi, gülüştük.
"Şimdi anladım yani nasıl dayanılmaz bir şey olduğunu..."
"Anladın demek! İşte ben sana arkandan sarılınca, sırtının sıcaklığına yüzümü dayayıp enseni kemirince öyle oluyor aynen tadın-fırından yeni çıkmış ılık pide gibi puf puf!"

...

Bir yandan da hayat, herkes için bunca keyifli akmıyordu; bir dost hep yanlış insanları sevdiğinden dert yandı, hayatın neden hep böyle olduğunu soruyordu kendi kendine, Karaköy'de bir başına içerken...
Dertleştik.

28 Ağustos 2011 Pazar

796

2012 için gelecek tasarımları


AĞIRBAŞLILIK:

Yeni lüks: kalite, sürdürülebilirlik
İngiliz asaleti: sükunet ve ağırbaşlılık

Gelenekçi değerlere dönüşü arzulayan kişiler arasında klasik biçimler ve kaliteye verilen önem öne çıkıyor. kaybolmaya yüz tutan geleneksel el işleri itibar kazanıyor. Artık tüketiciler aralarında duygusal bağ kurabilecekleri ürünler arıyorlar, bu sebeple sürdürülebilir ve farklı olan tasarımlara yönelmekteler. Nostalji uyandıran 50lerin klasik tasarımları modern bir havaya sokularak yeniden değerlendirilerek zamansız görünüme ulaşılıyor.

VAHŞİ ISSIZLIK:

Tüketicilerden üreticilere: Doğaya ve unutulan ham malzemelere dönüş

Tüketimle kontrol edilen dünyadan kaçarak doğanın ahengine dönmeyi seçen insanlar arasında yükselen ekolojik kaygıların belirlediği ultra-sürdürülebilir hayat tarzı. Hasır örgüler, değirmencilik, boyanmamış ham halde tamamen yün ve pamuk kumaşlar öne çıkıyor. İlkel, ham ve natürel görünümler; vahşi, organik biçimlerde hayat buluyor. Lokal üretim biçimleri, eski zanaatkarlar ile global dünya arasında anlamlı bir bağ kurulmak isteniyor. Günümüzün pasif tüketicilerinin, ütopik bir sosyal yapının içerisinde yardımcı-üreticilere dönüştürülmesi hedeflenmekte.


795

(27 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Evde Cumartesi Gecesi:

"İyi ki eve gelmişiz!" dedi yüzünde hoşnut bir ifadeyle, sırtını okşuyordum, rahatlamıştı...
"Gerçekten mi??" diye sordum sevinçle, aslında dışarı çıkmak istediğini sanıyordum çünkü, fakat dışarının istediğimiz şey olmadığını sezip evin sıcaklığına geri dönmüştük.

Gideceğimiz herhangi bir film, birkaç bira üstüne bir iki tekila içeceğimiz herhangi bir Beyoğlu cumartesi gecesi ya da herhangi bir sahil yürüyüşü bizi evde koyun koyuna geçireceğimiz, birbirimizin kuytularına sığınacağımız ılık ve güzel kokan saatler kadar mutlu edemeyecekti.

26 Ağustos 2011 Cuma

794

Onlardan biri olmak, an meselesi...

Uygun koşullar altında herkes bir başkasının gırtlağını kesebilir-
Üstelik bazı durumlarda bu, hiç de ahlaksızca olmayabilir!

793

(25 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Adidas Cup 2011 şampiyonu Karadağ'ı 69-81'lik skorla yenen Türkiye oldu; Ender Arslan basket faul ile maçın sonucunu belirledi-gittiğime değdi!

24 Ağustos 2011 Çarşamba

792

Ben bu dünyadaki en şanslı kadınım, diye düşünüyorum
Baktıkça etrafıma, en yakınımdakilerin bile yalan dolan içinde kaybolmuş
Kendilerini kandırdıklarını görüyor, tiksiniyor, korkuyorum
Şükretmek geliyor içimden, benim kadar mutlu biri var mıdır, bilemiyorum

791

(23 AĞUSTOS SALI)

Günün menüsü:

Taze domates püresiyle tam mevsiminde yapılmış domates çorbası
Fırında sebzeli köfte;patates,patlıcan,kabak,domates,biber ve köfteler
Bol salçalı,baharatlı bulgur pilavı
Kahveli,likörlü hafif pasta

afiyet olsun sevgilim:)

22 Ağustos 2011 Pazartesi

790

Uyku parçalarından ibaret, aralıklı boşluklu bir gün;belki de hiç yaşanmadı, belki de gerçeklikten tamamen uzaktı-tıpkı yastığıma konan sonra birden kaybolan sevimsiz sinek gibi...

789


(21 AĞUSTOS PAZAR)



Biliyor musun sevgilim,
Göbeğine yasladığında başımı
Yatağıma uzanmış hissediyorum
Bu yüzden uykumun gelmesi sana sarılınca

788






Şükran

Gecenin serinleten, rüyalar gördüren gölge oyunlarında
Yürüyoruz seninle el ele yeşil limon ağaçları arasında
Ve ben gizliden gizliye ağlıyorum, şükranla

Düşündükçe eziliyorum:bu iki günü hak etmek için ne yaptım?!
Seni güneş altında portakal kokulu öpmeyi
Sabahlara karşı ağaç dama vuran rüzgarı dinlemeyi

Neyle öderim bunları, uyku arası omuzlarımdan öpülmeyi
Kuytularda, deniz dibinde, ağaç kovuklarında, tatlı su kaynaklarında
Nasıl öderim seninle geçen bu iki günü, neyle öderim?




(Pablo Neruda'ya nazire denemesi)

787

(19 AĞUSTOS CUMA)

Erenköy'den Tarabya'ya boğaz hattında uzanan tek şeritli yolda 1 saatlik keyifli yolculuktan sonra İstanbul'un neredeyse diğer ucundaki havaalanının 207numaralı kapısından kalkan uçakla 1 saat içinde Antalya havaalanına varış...
Yüzüme vuran nemli sıcak dalgasının baygınlaştırdığı bakışlarla gidilen ve birbirine yol soran herkesin turist olduğu 1,5 saatlik tıklım tıklım otobüs yolculuğunun sonu; otogar...
Önümü kesen yerlilerin beyhude giriştikleri İngilizce tanışma çabalarını savuşturduğum boş otogardan kalkan Kumluca-Finike arabası ile aheste aheste çıkılan yeni bir yolculuk parçası;bu kez 1,5 saat boyunca çamlarla kaplı tepelerin arasından Olympos'a...
Daha bitmedi-Olympos'ta indikten sonra bir başka dolmuşla inanılmaz virajlardan kıvrıla kıvrıla düşecekmiş gibi aşağı, deniz kenarına...

Akşam vakti portakal ve yeşil limon ağaçları altında daha serin ve loş bir merhaba...



18 Ağustos 2011 Perşembe

786

Bana yine yol gözüktü...!

Birkaç sene önce de ani bir kararla, şehirden kaçar gibi 15saat trenle, 5saat otostopla olmak üzere 20 saat yol gidip Eşen kasabası Yakabağ hippie evinde 1 gece kalıp geri dönmüştüm.

Herhalde yine yapabilirim-bu sefer istikamet haftasonu kaçamağı için Olympos!

17 Ağustos 2011 Çarşamba

785

"Ben 3 hafta önce kaldığımız yerden devam etmek istiyorum." diyor bana.

Ta kendisiydi 3 hafta önce yürüdüğümüz yola taş koyan oysa!

16 Ağustos 2011 Salı

784

İki kız kardeş bana uğur getirecek mi?
Göreceğiz...!

15 Ağustos 2011 Pazartesi

14 Ağustos 2011 Pazar

782


Anton Ssliharf'in kayboluşunun izini sürdüğüm gün...

781




(13 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Ramadan Usta ile Sohbet:

Ramadan usta uzun uzun anlattı bana, yıllardır susmuş bilge gibi açıldı beni görünce, içini döktü boşalttı. Herkesten farklı olmak için uğraştığından başladı önce; incecik bir zevkin ve ödün vermeyen kalitenin ürünü pabuçlarını yapmak için kullandığı kalıpları Macaristan'dan getirdiğini söyledi. Özenle, hevesle oradan taşıdığı kalıpları bir başkası kolaya kaçmak için kullanınca nasıl incindiğini anlattı, kendi kısır dünyalarına sığdırdıkları görüşlerini, boş boş eleştirilerini yönelten başka kunduracıların onu nasıl karamsarlığa sürüklediğini dinledim.

Beni tanımaktan memnun oldu, tıpkı uzun boylu, kafasını usturaya vurmuş İngiliz mimarın zevkli suluboya ilüstrasyonlarını yapıp getirdiği ayakkabıların aynısını kendine yaptırdığı zaman içinin aydınlanması gibi... Gözleri yavaş yavaş gülmeye başladı, evlerine misafir gelenlere odasındaki oyuncakları gösteren çocuklar gibi bana tamamen el yapımı ayakkabıların tahta minik çivilerini gösterdi. Sabırla, sevecenlikle dinledim, kendini geri çekse bu sefer kibirli bulacaklarını-gereksiz yorumlarına katlanıp istediklerini verse bu sefer de kendi özünü koruyamayacağını söylediğinde anlayışla gözlerimi yumdum bir an.

780

(12 AĞUSTOS CUMA)

Bu şekilde gitmene razı olamadım, sana sarılarak uyumak istedim...

779

(11 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Genç yabancıyla samimi konuşmalar ve karabiberli karışık yumurta:

Genç bir yabancıyla şarap, tekila, kokteyl içtim.
Rahatladıkça konuştum, güldükçe rahatladım.
Genç bir yabancıya sevgilime aşık olmadığımı söyledim,
"Korkunç bir şey bu!" dedi.
"Hayır-seviyorum onu." dedim. Seviyorum, diye düşündüm.

Sarhoş olup yanına gittim sonra gece yarısı, aşık olmadığım ama sevdiğim adamın yatağına girdim. Rakı kokan nefesini soludum, bana sarıldığında sabaha karşı huzursuzca kıpırdandım, sözleri aklımdan çıkmıyor ve beni uyutmuyordu. Anladı hemen rahat olmadığımı ve kendi tarzında beni sakinleştirmeye çalıştı; karabiberli karışık yumurta yaparak, sevdiğim yerlerimle ilgilenerek ya da bana yeni keşfettiği göbeküstü kasını göstererek...!

O zaman işte, onu neden sevdiğimi hatırladım...

10 Ağustos 2011 Çarşamba

778

Sabah yazdıklarımdan sonra sesini umutsuz ve soğuk, kırgın duymayı beklerken
Böyle sevimli konuşman, beni rahatlatman çok hoşuma gitti.

777

(09 AĞUSTOS SALI)

Parlak kırmızı rujuma siyah eye liner ve kabarık etekli bele oturan çiçekli elbise çok yakışmıştı...
Beyoğlu boştu, beklediğimiz blues programı yoktu ve ben aslında gergindim...
Söyleyemediğim şeyler birikmişti, sevdiğim adama bakarken artık gözlerim ışıklı değildi, fakat farkında mıydı, emin değildim...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

776

Üstünden yük kalkıyor insanın, yarım işlerini tamamlayınca...
O değil de-
Şimdi yeni cilalanmış mercan renkli tırnaklarıyla, yeşil elma özlü kremle ovulmuş yumuşacık ayaklarımı kim öpecek?

775

(07 AĞUSTOS PAZAR)

Sarışın genç adam:

20li yaşların başında incecik sarışın bir çocuk, beni kibarca akşam yemeğine davet etti.
Yemekten önce Moda'ya götürdü, kendince keşfettiği güzel manzaralı banklarda oturttu, tereyağında çevrilmiş tatlı bademlerle dolu dondurmadan yedirdi.
Sonra Moda'daki havuzda yüzebilmek için senede kaç lira vermek gerektiğini öğrenmek istedi.

Bu akşam son derece zeki ve kültürlü bir genç adam beni doğru düzgün bir salata yemeye götürdü.
Bütün kapıları açtı, her seferinde sandalyemi tuttu ve ilk karşılaşmamızda kısık sesle bu akşam çok güzel olduğumu söyledi.
Enginar salatasının daha fazla kontrasta ihtiyacı olduğunu düşünüyordu, birkaç yıl içinde çok zengin olmayı hedefliyordu ve İstanbul'u insanlarından tanımayı planlıyordu.

Bu akşam kendinden emin, yaşından beklenmeyecek denli kendini tanımış bir çocuk beni doğduğum şehirde saatlerce gezdirdi.
Yürüyüşümüze kahve, ülserli genç mideler için çay, havuç ile karpuz suyu, bazen de Efes eşlik etti.
Sevişmekle sex arasındaki çizgiyi incecik çizerken kaybedilen ve bir daha asla geri dönülemeyen çocukluk masumiyetine benzetti.
Adım attığı her yerde kendini gösterebilecek ışığa sahip bu genç adam kendine güven dolu yaşam hevesiyle, hafif geleneksel yapısıyla hiç elden bırakmadığı nezaketiyle beni çok etkiledi...



774

(06 AĞUSTOS CUMARTESİ)

"Bu, yanında geçirdiğim en kötü gece." dedim hüzünlü yüzümle.

"O kadar kötü mü?" diye sordu endişeli yüzüyle.

Anlatmaya çalıştım: "Bir dakika bile uyumadım, yanında yatmadım bütün gece, ağladım, kustum... Duymadın mı?"

Sessizlikte bir sıkıntılı iç çekiş.

"Önceden yanından kalkıp ağladığımda sana kızgın olurdum, belki söylediğin bir şey aklıma takılmış olurdu, hep bunu düşünmekten uyuyamazdım, ama bu sefer hiç biri yok!"

Anlatamazdım; saatlerce ağlamaya çalıştığımı ama göğsümdeki yudumu bir türlü yutkunamadığımı. Onu kendime çok yabancı gördüğümü, yeniden bu yatağa ve bu hayata ait olmadığımı hissettiğimi, onun çok değerli ve son derece çekici fakat benim gözümde her şeyi yapabilecek bir adam olduğunu, dolayısıyla ona asla güvenemeyeceğimi, onun da benle yetinmeyeceğini düşündüğümü, bir ilişkimizin olabileceğine inanmadığımı, sadece beni daha da fazla kırıp bir gün çekip gideceğini bildiğimi, aradığının ben olmadığımı ve benim gibi iki günde bir bozulan, ayarı hassas bir saatle yaşayamayacağını, ama onu severek hayata tutunmaya çalıştığımı...

Anlatamadım.

773

(05 AĞUSTOS CUMA)

Bir Barışma Hikayesi:

Sabaha umutsuzluk ve çaresizlik içinde uyandım-

Kabul etmem gerektiği açık olan bir gerçeği kabullenemiyordum bir türlü.

Sonunda cesaretimi topladım, seni aradım-

"Dün gece söylediklerinden sonra bir ilişkimiz olabileceğini düşünmüyorum." dedim.

Son bir kez sormak istemiştim, hala bir şans daha vermek istemiştim aslında, benimle mutlu olduğunu, öyle demek istemediğini duymak, hayatından bunaldığın zayıf bir anında ağzından çıkanları unutmak ve sana, bize yeniden inanmak istemiştim...

"Arabayla tatile çıkarken... yolda giderken... her dediğime gülüyordun, yaptığım tüm abuk subuk esprilere.... O zaman mutluydun... O zaman işte mutluydun, inkar edemezsin bunu!"

Sonra beni rahatlatan bir şey yaptın, sarıldın.

5 Ağustos 2011 Cuma

772

(04 AĞUSTOS PERŞEMBE)

hayal kırıklığı:

Ben bir daha hiç böyle kavgalar edeceğimizi düşünmemiştim!

3 Ağustos 2011 Çarşamba

771

Çaresizlik ve Utanç:

Midene aniden giren kramplarla yüzünde ara sıra beliren acı ifadesini izledim, çaresiz...

Her gece boğuştuğun kötü rüyalardan birini gördüğün sırada yatakta sıçradığında seni izledim, saatlerdir uyanık ve çaresiz...

Kendi başına kapatmaya çalıştığın iç yaralarını benden gizliyorsun artık - anladım, ağladığı fark edilince arkasını dönen bir çocuktum ben, ondan anladım. Sen de benim gecelerin bir yarısı yatağından kalkıp balkonda içimi boşaltırcasına ağladığım zamanları anla. Oysa senin yanında ağlarken şimdiye dek hiç utanmamıştım ben!






770

(02 AĞUSTOS SALI)

Eski bir arkadaşın doğumgününde sakin, rahat bir akşam;tiramisu, limonlu cheesecake ve makaronlarla tatlandırılmış...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

769

Bedel:

"Mutluluğunu hiç söylemiyorsun ama kızdığında fazlasıyla belirtiyorsun" diye yakınmıştın bir keresinde...Düşündüm; haklıydın, oysa güzel zamanlarımız daha çoktu ve ben hoşuma gitmeyen en ufak olayda tüm güzel anılarımızı siliyordum.

Dün bir kendime baktım-öyle mutluydum ki! Benim için yaptıklarının tamamına teşekkür etmek geldi içimden, sabrın için, bana alternatifsiz olduğumu kanıtladığın için...Mutlu olduğumu anlatıp bu kez şaşırtmak istedim seni.

Ben ağlamaklı olmuş ve boynuna sarılmak isteğiyle dolup taşmışken senden gelen "Mutlu olmaya çalışıyorum." cevabı keyfimi kaçırdı doğrusu; "güzel sözlerim için" kuru bir teşekkür! Mutluluk zor diyorsun, kendiliğinden gelir bence mutluluk! Ancak bozulmasın diye, devam ettirmek için çabalarsın belki, ama benim yanımdayken zaten neşeli olmuyorsan, hayatı bir dikişte içme hevesiyle dolmuyorsan hiç boşuna çaba sarf etme!

Benim için her şey fazlasıyla değişti aramızda; sen artık bir bilinmez değilsin, çok daha güvendiğim birisin. En yakınım oldun ve ben artık bu geldiğimiz noktaya şükrediyorum ama, eğer benim mutluluğumun bedeli senden çıkıyorsa-istemem bunu, geri veririm...