24 Temmuz 2009 Cuma

32

Dün gece görmüşler bizi
Yollarda sarhoşmuşuz
Elin omzuma dolanmış,
Benimki senin belinde
Sallana savrula dolaşmışız
Dün gece izlemişler bizi
Çok güzelmişiz
Saçlarımız birbirine karışmış
Aynı şişeden bira yudumlayıp
Sevişiyormuşuz
Dün gece dinlemişler bizi
Hep gülüyormuşuz
Arada sanki kimsenin
Anlamadığı bir dilde
Fısıldaşıyormuşuz

31

(23 TEMMUZ PERŞEMBE)

En çok ayaklarını seviyorum
Çünkü onlar
Toprağın üzerinden
Taşların üzerinden
Kumların üzerinden yürüdü
Denizleri aştı
Ormanları, tarlaları
Rüzgarlarda yol aldı
Güneş altında
Bazen yağmurda
Bunca yıl ayakların
Bana gelmek için

23 Temmuz 2009 Perşembe

30

(22 TREMMUZ ÇARŞAMBA)

Të dashuroj!
Të dua shumë!
im dashuri...

21 Temmuz 2009 Salı

29

Ne olmuş
Her şeyi bilen ve her zaman çok
Derin düşünen bir adam bulduysan?
Daha tatlıdır
Tan kızılında senle sevişen
Ve çok derine giren bir adam!

28

(20 TEMMUZ PAZARTESİ)

Pazartesi bunalımı yakamı bırakmıyor
Yüzümü tırnakladım
Önce sebebini bilmediğim
Cinayet planlarına sürükledi beni
Sonra yöntemini seçemediğim
İntihar eylemlerine karıştırdı

Pazartesi kasveti göğsüme çörekleniyor
Nefesimi tuttum
Dakikalarca su altındaymış
Gibi durdum, yine de öldürmedi beni
Akşama kadar yüzümü astım
Gözlerim yandı, yine de ağlatmadı beni

Pazartesi melankolisi peşimde dolanıyor
Yastıkları parçaladım
Tanıdık tanımadık herkesle
Sudan sebeplerden gereksiz kavga çıkardım
Biraz duvarları tekmeledim
Biraz da arabaları havaya uçurdum

Pazartesi bunalımı geçmek bilmiyor
Şarkılar dinledim
Ölümü yaklaşmış bir adamın
Derin, iniltili sesinden saatlerce
İç çeke çeke söyledim onla beraber
Ölümü düşündüm, yine de geçmedi

18 Temmuz 2009 Cumartesi

26


Aç kapını aç,
Bırak beni gideyim
Yeter bunca öptüğün
Bunca sarıldığın yeter
Bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor
Eriyip kendimi yitiriyorum

17 Temmuz 2009 Cuma

25

Niçin baktın bana öyle,
Aşık mısın canım söyle?

16 Temmuz 2009 Perşembe

24

Nereden bilebilirdim
Seni çağırdığımı
Bunca zaman
Yazdıklarımla

15 Temmuz 2009 Çarşamba

23

Bana geceleri Ay ışığı altında bu kadar güzel görünmen ve teninin böyle tanıdık kokması bir tesadüf olabilir mi?..... Peki ya tadının bu kadar ılık ve yumuşak olması, dudaklarının tam da en sevdiğim şekilde uçlarının kıvrılması birer rastlantı mı sadece?..... Bana teslim olmak isteyen gülüşünü saklayamadığında, seni çenenden tutup öpmem için mi yoksa hepsi?......

Söyle!

14 Temmuz 2009 Salı

22

Çok mu kötü
Herkesle yapamamak
Hayır değil ama
Bu kadar genç bir kız
Nasıl böyle kederli olabilir?
Çok mu ayıp
Sevdiklerinden tiksinmek
Hayır değil, ama
Bu kadar güzel bir kız
Nasıl böyle yalnız kalabilir?

En iyisi düşünmemek,
Diye fısıldadı bir bilge
Hiçbir şeyi uzun uzadıya
En iyisi bırakıvermek
Her şeyi oluruna...
Çocuklar kadar saf kalabilmek
Dedi bilge kulağıma
Öyleyse şarkı söyleyelim:
Ben kızım , sen de erkek
La la lalala laaaaa!
Ben kızım, sense erkek
Tut elimi, bırakma
Ben kızım, sen erkek
Hoplaya zıplaya gidelim uzaklara
La la lalala laaaaaa!

13 Temmuz 2009 Pazartesi

21


Bir zamanlar nerelerde dolaştığını
Yalnızca ayakkabıların hatırlar
Geçmişin anılarına ulaşırsın takip ederek
Ardında bıraktığın ayak izlerini

12 Temmuz 2009 Pazar

20

Bu havayı seviyorum, bulutlu
Güneş kadar neşeli değil ama yüklü
İçli bugün gökyüzü sanki
Bir mucize bekler gibi

19

(11 TEMMUZ CUMARTESİ)

Sanrılar, zihin oyunları, rüyalar, gel-gitler, sesler, yankılar, yüzler labirenti arasında
Senin Yüzün,
Varlığını Hatırlayışım...

11 Temmuz 2009 Cumartesi

18

(10 TEMMUZ CUMA)

Evcilik oynamak ne güzelmiş
Sabahın kör vakti
Deniz kenarında bir çocuk parkında
İki misafir "evimiz"e gelmiş
Kaydıraklardan içeri
Çay diye ikram ettiğimiz bir şişe kola
Havada hafif esinti çıkmış
Şarkılar komik ve eski
Öpüşmeye ara verince kahkaha

9 Temmuz 2009 Perşembe

17

Yine de sevmeden edemiyorum seni baba.
Yaptıklarına rağmen itiraf edemeden her gün özlüyorum, her gece gizlice seviyorum baba.
Aslında hep kaybetmekten korkuyorum seni, unutmaktan çok korkuyorum baba.
Yüzünü unutmaktan korkuyorum, sesini bir gün hatırlayamamaktan baba!
Fotoğraflarını kaybetmekten korkuyorum, bakışını hatırlayamamaktan, günün birinde nasıl gülerdi diye düşünüp düşünüp bulamamaktan baba, ölesiye korkuyorum!
Öyle seviyorum seni ki, sen seviyordun diye amcamı seviyorum baba.
Onu anladığımı hissediyorum, babasız kalan bir tek ben olmadım ki, onun yalnızlığını hissediyorum baba.
Sen okuyordun diye kitaplarını okuyorum, düştüğün notları takip ediyor, seni tanımaya çalışıyorum baba.
Senin adımlarını izliyorum, yapamadığın isteklerini ben yapmak istiyorum, seni yaşatmak için uğraşıyorum baba.
Seni öyle seviyorum, senle o kadar gurur duyuyorum ki, yaptıklarının hepsini kabul etmeye hazırım baba.
O yapmışsa doğrudur, diyorum, bende öyle yüksek bir yerin var ki baba!
Anlatılanlara hak versem de seni suçlayamıyorum, sana laf söyleyemiyorum, toz konduramıyorum baba!
Kahramanımdın sen benim, kimse seni benden alamaz baba!
Seni hep içimde taşıyorum, nereye gidersem gideyim, ağlarken senle konuşuyorum baba.
Yaptıklarını yaramaz bir çocuğun sevimli hınzırlıkları gibi görüyorum, sana kızamıyorum, düşman olamıyorum baba!
Bana öyle bir babalık yaptın ki, öldükten sonra bile seni tanıyabildim, seni sevebildim, senin kızın olduğumu söylerken gurur duyabildim baba!
Hiçkimse için böyle ağlamam, biliyorsun, kimseyi böyle aramam, adını sayıklamam baba!
Bir şeyler yapabilmek isterdim senin için, yemek pişirip önüne getirmek, gömleğini ütülemek, seni gülümsetebilmek isterdim baba.
Kaza geçirdiğinde sana kan vermek, hastalandığında başında beklemek, seninle olmak isterdim baba.
Hiçbir şey yapamadım sana, hiçbir şey baba!
Ama seviyordun beni, değil mi? Hala benim değil mi en sevdiğin, gurur duyuyorsun benle hatalarım olsa da, kızım da benim gibi diyorsundur değil mi baba?
Kimsenin bir şeyi olmak istemeyen ben, yalnızca senin küçük, mutlu kızın olmak için bugün her şeyimi verirdim, baba.
Kavuşmak ihtimalimiz var mı,baba?

8 Temmuz 2009 Çarşamba

16

Güneş, tüm ihtişamıyla önce ağır ağır, sonra sanki birdenbire batıyor. Ardından tam karşısından en az Güneş kadar güzel ve kıpkızıl bir Ay doğuyor, öyle büyük ki Ay olduğuna inanmak zor. Yavaşça yükselip küçülerek ışığının beyaza dönmesini izliyoruz.

Sahildeyiz, hava ılık. Elimizde şişeler, bir inip bir kalkıyor, dolup boşalıyor. Ağzımızdan keyif dumanları tütüyor, gülüşüyoruz. Komik yaz anılarından konuşuyoruz, arada bir yüklerimizi hatırlayıp sıkılıyor, sonra her şeye boşveriyoruz. Böyle mehtaplı bir Dolunay gecesinde can sıkmak olmaz! Şarkılara başlıyoruz.

"Mehtap senin güzel yüzünde...!"

Gece derinleştikçe muhabbet koyulaşıyor, genişliyor, etrafımıza yayılıyor. Galiba herkes bu gece her şeye boşvermeyi seçmiş. Yanımızdakilere sigara verip karşılığında şarap ve kuru üzüm alıyoruz. Ay ışıl ışıl yanmakta.

"Seyretsem ne olur senin dizinde...!"

Devamlı birileri gelip gidiyor, bir çocuk mendil satıyor, satarken namazında olduğunu söyleyip avukat olunca giyeceği takım elbiseleri anlatıyor. Bir çingene gül satmaya geliyor, bardağını doldurup sohbet ediyoruz, birileri büyük siyah poşetlere çöp topluyor, başka biri bisikletiyle su satıyor.

"Sen bir şahinsin, ben garip serçe...!"

Sonra hep birlikte kalkıp çimenlere oturuyoruz, bir cümbüş, bir klarnet, bir de darbuka yanımıza geliyor. İstek şarkı soruyorlar, söylüyorum, çalıyorlar.

"Çıkalım senle bağdat yoluna...!"

Eve dönerken biri bize çiçek veriyor.
Ne güzel bir yaz gecesi...

7 Temmuz 2009 Salı

15

Yüzümüzde kaybolan anlamı ancak hatırlayarak buluruz.
Kayıp zamanları, acıyı hatırlayarak...

Ruhumuzdaki gizli saatin çarklarını arayarak...



Saatler hatırlar...

6 Temmuz 2009 Pazartesi

14

Sessizdim bunca sene.
Aslında her ağladığımda sana sarıldım.
Yalnız kaldığımı sandığımda senleydim.
Senleyim sandığımda yalnızdım.
Sessizdim, sakladım, saklandım.
Tek bağımız bu acıydı ve onu koparmayı göze alamadım, anlıyorsun ya...
Bıraksam geçecekti, sen de acıyla beraber gidecektin, korktum.
Bana sevgini verme şansın kalmamışsa bile artık, hala bana verecek acın var.
Anlıyorsun...
Verecek şeyin kalmamasından korktum.
Seni kaybetmiştim ama, sensizliğin acısını da kaybetmekten korktum.
Sessizdim bunca sene, senleydim.
Razıydım, acıya gönüllüydüm.

5 Temmuz 2009 Pazar

13


Aşkın odu geldi yüreğim harlar
Aşkı olan arı namusu neyler
Behey Yunus sana söyleme derler
Ya ben öleyim mi söylemeyince

4 Temmuz 2009 Cumartesi

12


İspanyol saçlarını savur rüzgara,
Çingene bıyığın altından gülümse bana,
Napolyon şapkanı tak, bin beyaz atına
Gel kaçır beni keşfedilmemiş dünyalara!

3 Temmuz 2009 Cuma

11

Hayata Düşen 1000 Hikaye
Hikayeden Düşen 1000 Harf
Harflerden Düşen 1000 İz
İzden Düşen 1000 Giz
Gize Düşen 1000 Yüz
Yüzlerden Düşen 1000 Ayna
Aynadan Düşen 1000 Sır
Sırra Düşen 1000 Saat
Saatlerden Düşen 1000 Ses
Sese Düşen 1000 Rüya
Rüyama Düşen 1000 Eşya

Eşyadan Düşen 1000 Fotoğraf
Fotoğrafa Düşen 1000 Kadın

Kadına Düşen 1000 Erkek
Erkeğe Düşen 1000 Yol
Yoldan Düşen 1000 Kasaba
Kasabaya Düşen 1000 Eskici
Eskiye Düşen 1000 Hatıra
Hatıra Düşen 1000 Yüz
Yüzümden Düşen 1000 Parça

10

(2 TEMMUZ PERŞEMBE)

Yollar. Tekerlekler altında kayıp giden yollar.
Yabancılar. Bana merak, ilgi, şüpheyle bakan yabancılar.
Bilinmedik bir otogar. Karmaşa. Gözleri kıstıran, hareketleri tembelleştiren güneş.
Yine yollar, bu kez daha tanıdık ve dar.
Su.
Tekrar yol, kısa, tanıdık.
Uzun zamandır beklenen buluşma. Kadınlar, yaşlısı, genci, sonra erkekler.
Yeniden bir araya gelen çoktan unutulmuş "aile".
Meğer hepimiz ne çok özlemişiz birlikte olmayı.

9

(1 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Rüyamda şarap gördüm. İkimiz sahildeydik. Geceydi, yıldızlara bakarak uzanmıştık. Rüyamda sen, ben, iki de çocuk vardı. Arkamızı bir yabancı tekneye yaslamıştık. Sebepsizce orda öylece oturmak istiyorduk, tanımadığımız iki erkekle şarkı söylemek istiyorduk. Rüyamda şarap gördüm. Biz seninle gülüşüyorduk. Bir an telefonda konuşuyor, bir an sanat müziğinden bir parçaya başlıyor, sonra daha neşeli bir şarkı arıyor, bulamayınca başımızı kaldırıp kayan bir yıldız var mı diye bakıyor, saçma sebeplerden katıla katıla gülüyorduk. Rüyamda şarap gördüm. Sahildeydik, güzel esiyordu, birden yanımızdaki iki çocuk kalkıp gittiler. Biz senle gülüyorduk, kaçıp gitmelerine gülüyorduk, gündüz yediğimiz dondurmanın şekline gülüyorduk, telefondakinin dediklerine gülüyorduk, bir gün birlikte başka bir ülkeye gidersek orayı nasıl da dağıtacağımıza gülüyorduk, anlamsızca her şeye gülmemize gülüyorduk.

8

(30 HAZİRAN SALI)

Sahil..Kum..Yarım Ay...
Eskiler, yeniler, geçenler, gelenler, bizde bıraktıkları İzler...
Ayak parmaklarım arasından akan kum...
Alçak tavanlı çatı katı odası. Gecenin kör saatinde sohbetler...
Tüm yaşanmışlar ve yaşanacakların biriktirdiği lezzetli bir Huzur(suzluk)...

7

(29 HAZİRAN PAZARTESİ)

Körlük:
İç-görüsünü yitirmiş, kendiyle olan iletişimini kaybedince varlığı körelmiş, tüm duyuları körleşmiş insanlık...
Acıklı yüzleri tüm çıplaklığıyla görmüş, medeniyet zarı yırtıldığında altından çıkan "şiddet ve güç ahlakı toplumu"nu tüm vahşetiyle görmüş bir kadın, fazlasıyla yakından görmeye mecbur kalmış bir kadın...
Kaos beklenmedik bir zamanda ortaya çıktığında terörün hükmettiği, en ilkel haliyle bir "korku imparatorluğu"na dönmüş dünya...
Bazen görmemek, daha iyidir, en azından süt denizinde yüzermiş gibi beyaz ortalık...