30 Kasım 2014 Pazar

1986

Yağmurlu gri kış geri geldi, bir günlük güneşi görünce sevinen Anglo-Saksonlara döndük.

Dün gece yarısından sonra seyretmeye başladığım Kim Kiduk filmi Pieta'dan sonra öğlene kadar uyumuşum. Acılarla dolu bu intikam hikayesi tam bir manyak Kore filmi. Yalnız tabi Kim Kiduk dokunuşlarıyla bir parça sanatsal bir sapkınlık içeriyor.
Ödipik sendromları bir türlü çözemeyen çekik gözlü aleminin en sevdiği aile, cinsellik ve şiddet mevzuları burada da çözülemiyor.

Uyanıp evde sessiz sakin bir güne başladım, pencere kenarındaki masamdan ara sıra kahve çay yapmaya kalktım...

29 Kasım 2014 Cumartesi

1985

Sıkıntılı kabuslarla dolu bir gecenin sabahında puslu gri bir kış gününe uyandım...
 Bulutlu havalarda enerjimi toplamam uzun sürüyor, evden bir türlü çıkamadım...
Kadıköy'de arkadaşımla buluşup Karaköy'e geçtik; belli bir planımız yoktu, yolda birkaç fotoğraf çektik...
Her seferinde ayrı güzellikler, acayipliklerle bizi karşılayan İstanbul'a methiyeler düzerek Bankalar Caddesi'ndeki Salt Galata'ya vardık...
Karanlıkta Gökkuşağı sergisini gezelim dedik; tarih boyunca din imgelerini sorgulayan işler vardı. Pek çoğu akılda kalıcıydı; en çok "çift kişilik çarmıh" ve "aydınlatan tek kilise yanan bir kilisedir" işlerini sevdik.

Ama şüphesiz serginin beni vuran işi neredeyse 1 saatlik çok etkileyici bir kukla filmi "Cabaret Crusades: The Path to Cairo" (Kabare Haçlı Seferleri: Kahire'ye giden yol) oldu.
İskenderiyeli sanatçı Wael Shawky'nin Amin Maalouf'un Arapların Gözünden Haçlı Seferleri kitabından esinlenerek hazırladığı kısa filmde elde üretilmiş kil kuklalar kullanılmış...
Kuklaların ürpertici sahiciliğinden büyülenip oturduğumuz yerden kalkamadık. Dışarı çıktığımızda hava kararmıştı, biz susamış ve üşümüştük...
Çukurcuma'ya tırmanırken yeni açılmış veya eskiden beri duran ama henüz keşfedilmemiş bir kaç antikacıya, cafeye, hostele heyecanla baktık...
Göüzümüze sevimli gelen bir yerin bahçesine oturup birer sade kahve söyledik...
Bir sonraki Salt ziyaretimizi planlamaya başlamıştık bile.
Aheste, keyifli, sürprizli bir gün!

28 Kasım 2014 Cuma

1984

Bir sürü yeni elbise ve küpe aldığıma göre daha fazla gece dışarı çıkmak, dansa gitmek, hatta belki düğün dernek istiyor olabilirim!

Birkaç sert günün sonunda bu sabah Güneş açınca nasıl içim ısındı, hemen kıpırdanmaya başladım...

Kış da güzel-bu akşam geçmiş doğum günümü kutlamaya gelen sevdiklerimle çok güzel-hem de önümüzdeki günleri düşündükçe daha güzel!

27 Kasım 2014 Perşembe

1983

Bizim Yeni Afyonlarımız

Gıcır gıcır ayakkabılar, dizlerimizi gıdıklayan etekler, boynumuzu okşayan atkılar, saçlarımıza dokunan eller, sürekli açıp kapadığımız çantalar- hepsi bize bizi unutturmak için...
Bir çift konser bileti, bir sergi açılış davetiyesi, haftaya tiyatroda 3 kişilik yer, önümüzdeki ay için opera biletleri- hepsi bize sizi unutturmak için...

26 Kasım 2014 Çarşamba

1982

Hüzünlü Kasım Sonu-

Hava hepten buz kesti, evde bile ellerim üşüyor.
Sabah isteksiz uyandım, ama aklıma dün gece yatmadan aldığım müjdeli haber gelince sevindim.
Kahvaltıda ev yufkasından peynirli gözleme yapıp kendime bir kıyak çektim.
Dışarıdaki işleri halledip babaanneme çorba götürmek üzere yola çıktım.
Artık pek bir şey yemeden, hiçbir şey yapmadan öylece var olma durumuna geçmiş olan babaannem, çorbadan ziyade bir ziyaretçisi olmasına pek memnun oldu.
Varlıklarında pek hayırları dokunmayan gelini ile torunları, birkaç hafta önce evi terk edip gittiklerinden beri; 96 yaşında evde bir başına kalıyor.
Alt kattaki komşu Fatma teyzenin 3 oğlu 3 kızı var, her gün biri ziyaretine geliyor ve 5 dakikalığına yukarı çıkıp babaannemi de görüyor gitmeden.
20 yıl, 40 yıl geçmişten defalarca aynı olayları ve kişileri hatırlayarak konuştuk biraz.
Amcam Amerika'dan dönmüş, merdivenlerde karşılaşınca iki yabancı gibi selamlaştık.
Yarım saat evvel babaannem, babamın amcamı Fransız lisesinde okutma hevesini anlatıyordu.
Nasıl amcamdan hala nefret etmiyorum, diye düşünerek aşağı indim.
Soğuk gri havaya çıkıp bir nefes aldım. O nefesin derinliğine çok şey sakladım.

Öğleden sonra tiyatro biletim vardı, Üsküdar'da Şehir Tiyatroları'nın Shakespeare oyununa gittim.
Bir akıl hastanesinde; kendini Sarah Bernhardt sanan bir kadın ile Stalin sanan bir adam ve 2 uzaylı hastanın hayal dünyası içinde baş hekim, asistan doktor ve hasta bakıcının da dahil olduğu tuhaf bir atmosferde geçen oyunun beni bambaşka yerlere götürmesine memnuniyetle izin verdim...

25 Kasım 2014 Salı

1981

Ölülerimize Fatiha

Geriye dönüp baktığımda; ne berbat zamanlar geçirmişiz!
Şimdi inanamadığım bütün bu olanlarla o zaman nasıl baş etmişim, her şeye rağmen yanında kalmaya nasıl devam etmişim şaşıyorum.
Geçmişimizin dev anıt mezarına bakmak bugün hala ürkütüyor beni, ara sıra ölülerimizi analım ki; dirilmesinler.
Kimleri kimleri gömdük oraya, hep bizi hiçe sayan dış kapının dış mandallarını...
Biz olmamıza fırsat vermeyen, saygı duymayan kötü niyetli mutsuzları...
Habire senden ara sıra da benden bir şeyler bekleyen, talepkar asalakları...
Orta yaş bunalımında, boşanmış, kaybolmuş yitik zavallıları...
Başımız sağ olsun diye öldürdük onları, var olduk.

Bugün her şey bambaşka bir ışık altında parlıyor: umut dolu, pırıl pırıl, yeni...
Yine de kabuslarımda, korkularımda hatırlıyorum bazen gömdüklerimizi.
Haydi onlara birer Fatiha okuyalım şimdi-ve mezarlarında tepinip dans edelim- gel!

24 Kasım 2014 Pazartesi

1980

Alışkanlıklar

Gece yarısından sonra kendimle konuşmayı pek severim-dün gece de konuşa konuşa bitiremedim. 
Uyandığımda saatin 11 olduğunu görünce bu yüzden fazla şaşırmadım.

Bazı meseleler hallolmuyor, bazı mevzular hiç kapanmıyor. Böyle alışacağız!

23 Kasım 2014 Pazar

1979

2 hafta sonra ilk hafta sonu kaçamağımız...
İçim umutla dolu!
Çok iyi geldi ;)

1978

(22 KASIM CUMARTESİ)

Kapının eşiğinde beni ekose pijamasıyla bekleyen bu tatlı tatlı gülümseyen adamı özlemişim!
Başta hafif yabancılayarak, ama hemencecik de alışarak sarılıp öptüm, kokladım-çok tanıdıktı.

Avusturya'dan getirdiği çeşit çeşit peynirlerden nefis bir tabak hazırlamış; otlu, cevizli, aromatik minik bir cennet yaratmıştı. Bunların yanına kahve demleyip, tahıllı ekmeklerden bir paket açtık. Bir tutam da memleket katalım diye poy serpilmiş tereyağına ikişer yumurta kırdık...
Aslında belki dışarı çıkar, şehirde gezeriz diye düşünmüştüm. Özlemiştir; rakı içeriz.
Evde kalmak ikimize de daha iyi geldi-hava da pek davetkar değildi hani.
Bir film seçip kanepeye sığışmak, 2 haftalık ayrılıkta en çok özlediğimiz şeyleri yapmak kadar güzeli yoktu; sıcacık öpüşmek...
Bu sene erken geldi kış-tam ne havası biliyor musunuz? Koca bir kupa tarçınlı elma çayı koyup yanında birkaç Spekulatius yeme havası... Doğumgünü hediyelerini heyecanla açma, en çok da baykuş kuklayı sevme havası... 

22 Kasım 2014 Cumartesi

1977

(21 KASIM CUMA)

Her şeyi, kendimi de iyice yıkadım, saçlarımı kestirip tazelendim tatil dönüşü.
Şimdi hazırım, her şeyle savaşmaya-daha güçlü ve tam da Rana gibi hissediyorum!
Yarından itibaren kahkaha ve öpücük zamanı-dosta düşmana karşı...

1976

(20 KASIM PERŞEMBE)

Geri dönüş hep biraz daha zor gelir ya, daha da zorlaştırmak için hava da bugün bozmayı seçti. Yağmur tam da biz otogara giderken öyle bir bastırdı ki; Yalçın Abi'ye vedalaşırken bir ara kesilmese sanırım 5 dakikalık mesafeye yürüyemeyecektik.

Kaş'tan Olympos'a götüren kıvrım kıvrım sahil yolu boyunca tepelere göz gözü görmeyecek bir sis bastı, içimize sıkıntılar çöktü. Ağır ağır Olympos'a vardığımızda ihtiyaç molasında tuvalete koşarken su birikintilerinden şıp şıp atlamak zorunda kaldık.

Gecikmekten korkarak otogardan hava limanına giden otobüse son anda atladım ve artık alıştığım Antalya Havaalanı'nda her zamanki gibi bir kahve, bir poğaça aldım. Yalnızbaşıma kaldığım bu yarım saatin tadını çıkardım.

Sonra bir uçak beni yaşadığım şehre geri götürdü.

21 Kasım 2014 Cuma

1975

(19 KASIM ÇARŞAMBA)

Son durak: Kaş!
Herkesten ayrı sevdiğim, en başından benim olan bu güzel, sıcak, ferah tepeler...
Portakal memleketine selam! Limon ağaçlarının akşam saldığı tiz kokulara, yaseminlerin sarhoş eden davetlerine, dallarda süs gibi sarkan çatlamış kızıl narlara selam!
Yerlere dökülmüş siyah zeytinleri bütün gün toplayan teyzeme selam!





Limanda, sahilde, amfi tiyatroda ve kaya mezarları etrafında gezindiğimiz gündüzlerin bir akşamında; sanki benim doğumgünüm şerefine o gece açılan Ruhi Bey Meyhanesi'nde 2 tek rakı ve kuru börülce mezesiyle yeni yaşıma capcanlı bir "Merhaba!"

19 Kasım'ı hiç unutmayanlara merhaba!
"Ben Ruhi Bey, nasılım?" diyenlere merhaba...

1974

(18 KASIM SALI)

Olympos'u boş bulmuşken ve hazır sıcaklık bunaltmıyorken, Kasım güneşinde biraz dolanalım dedik. Sonbaharda çoğu kapatmış, ama hep kaldığımız açık olan pansiyonlar arasından sahile inerken, antik kent kalıntılarına bir daha baktık. Güneşte sırtımız sımsıcak, kuşları dinleyerek taşlıklardan yürüdük. Mezarlara bakarken ürperdik, ördeklere güldük, yolun sonunda denize indik...

 
 



 Kasım güneşinde ısınmış çakıl taşlarına uzanıp gevşedik. Tek tük oturmuş, denize girmeyi deneyen insanlara bakınıp gözlerimizi kıstık. Dün gecenin soğuğuna şaşırdık, oysa öğlen vakti bu küçük koy bizi nasıl da kucaklıyor!

Bu kez buraya kendim geldim, Olympos işte şimdi benim oldu...