20 Ağustos 2023 Pazar

5112

 (21 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Bugün geçtiğimiz haftaya nazaran biraz daha az acı verici geliyor, birazcık mesafelenmeyi başarıyorum sonunda. Yine de içten içe öfkeli ve kapanmış hissediyorum. Tamamen iletişimi koparmak düşüncelerine kapılıyorum, bakalım o zaman merak eder misin? Hiç sanmıyorum. Öyleyse kimi cezalandırmaya çalışıyorum? 

Bu durum bana, önceki bir hikayeyi fazlasıyla anımsatıyor, korkuyorum.

5111

 (20 HAZİRAN SALI)

Hayatım baştan aşağı değişecek ve her şey harika olacak derken yaşadıklarıma bak: evde çalışan kadınlardan bunaldığım, ayakkabılarda sorun yaşadığım, zaten rutininde yorucu, bakım vermek göreviyle dolu, aşırı sıcak ve sıkıntılı günler...!

Senin gözün görmediğinde ben yokum sanki.

Bu denli anlamlı bir iletişimi neden kesiyorsun, ne sebeple kesintiye uğratıyorsun?

Tamamen ortadan yok olsam fark eder miydin acaba? Hani "ziyadesiyle" farkındaymışsın ya katıldığımın, olmadığımda da yokluğumun farkına varır mıydın?

5110

 (19 HAZİRAN PAZARTESİ)

Dün akşamki meditasyonda babasıyla barıştığını yazan arkadaşımın sözleri bana da iyi geldi. En zor zamanlarımda sanghaya sığınmak hiç beklemediğim kadar rahatlatıcı oluyor. Bu sabah yağmurun sesine erken uyanınca, sanghayla beraber meditasyona oturdum. 

Beni ya sandığım kadar umursamadığın, ya da bilerek geri çekildiğin, özellikle uzak durduğun fikrine kapılıyorum ve bu acı veriyor. Bilmediğim bir şeyi düşünüp duramam elbette, hiçbir şeyi zorlayamam, beni sevmeni zorlayamam, ancak bırakıp bekleyebilirim. 

Zor günleri dharmaya sarılarak geçireceğim ve sanırım ben de bir süre sessizliğe gömüleceğim, sonra seni yeniden gördüğümde "Every moment new" 

5109

 (18 HAZİRAN PAZAR)

Babalar günü akşamının meditasyonu bende.

Yanımdakileri sevmeyi ve zaten avcumun içinde olanı istemeyi öğrenmeliyim. Ama senle doluyken çok zor... Yanı başımda beni isteyen insandan kaçmak isterken senin kokunu burnumda duyuyorum. Neden ayrıyız? 

Son haftalarda sanki hayatımda büyük bir değişim olacak ve bir şekilde bir araya geleceğiz, gibi hissediyordum- adeta biz birlikte olmak zorundayız, gibi-anlıyor musun? 

Sanki bir araya geldiğimizde hayat tam olacaktı, bütün her şey, tüm yaşayışım baştan aşağı değişecek ve yaşama tüm varlığımla katılacaktım. Biz birlikte olduğumuzda yıldızlar patlayacaktı-anlıyor musun?

Neden yanımda değilsin? Bu iki gün çok zor, çok zor...


5108

 (17 HAZİRAN CUMARTESİ)

Dün evimizin kapısı değişirken kızlarla parkta bekledik, nedense salıncaklarda değil de, boşsa basket sahasında vakit geçirmeyi tercih ediyorlar.

Dün dışarıda bunları yaşarken, içeride bambaşka bir dünyadaydım yine; aferin bekleyen birine dönüştüğümü fark ettim, ilgi beklediğimi ve beklediğimi alamadığımda nasıl düştüğümü... Dışarıdan herhangi bir ilgiye muhtaç olduğum sürece özgür olamayacağımı biliyorum oysa, yine de ihtiyaç duyuyorum senden gelecek bir tepkiye, cevabını bekliyorum her seferinde. Sanki sende yankı bulmayan her bağırışım anlamsız, sende karşılık bulmayan her hareketim boşuna... Anlıyor musun?

5107

 (16 HAZİRAN CUMA)


“Why I Wake Early

Hello, sun in my face.

Hello, you who made the morning

and spread it over the fields

and into the faces of the tulips

and the nodding morning glories,

and into the windows of, even, the

miserable and the crotchety –



best preacher that ever was,

dear star, that just happens

to be where you are in the universe

to keep us from ever-darkness,

to ease us with warm touching,

to hold us in the great hands of light –

good morning, good morning, good morning.



Watch, now, how I start the day

in happiness, in kindness.”


Sana bir hediye bıraktım, geç gördün, ama gözden kaçırmadın. Beğendiğini biliyorum, peki kalbin kıpırdadı mı?

5106

 (15 HAZİRAN PERŞEMBE)

Aramızdaki yakınlığı hissedemediğimde paniğe kapılıyorum, adımı senin sesinden duymak benim için çok önemli. Bir beğeni, bir kelime, tek bir söz çok büyük bir destek bana... Görmezden gelinmek çok zoruma gidiyor, annesinden ayrılmış çocuk gibi endişeleniyorum, yok oldum sanıyorum.

Şölen sofrasına seni de davet ettim bu gece, oradaydın, değil mi?

5105

 (14 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Sıkıcı gündelik işlerim arasında her mola verdiğimde, senle birlikte konsere gittiğimizi hayal ediyorum:

Yıldızların altında yan yana oturup müziği tüm benliğimizle dinlediğimiz ve yıldızlar gibi parladığımız o geceyi... Gözlerinin içine bakarak seni karşılamayı, belki koluna girerek salona eşlik etmeyi düşlüyorum... Sadece birlikte konsere gideceğiz-fazlası yok, korkma. Ya da kork! 

Bir anın sonsuza uzayıp yayıldığı o geceyi düşlüyorum; İstanbul'da ikimiz, yan yana koltuklarda oturmuş, aynı parçayı dinliyoruz aynı anda. İkimiz de oradayız, tek kelimeyle ve kelimenin tam anlamıyla, varız. Bundan daha canlı hissettiren bir an düşünemiyorum, ya sen?

11 Ağustos 2023 Cuma

5104

 (13 HAZİRAN SALI)

Bugün yardımcımız izinli, ben evde kızlarla yalnızım; sabah biraz hareketli geçiyor: ortalık toplamak ve kahvaltı hazırlamakla. 

Gönderilerde saçma sapan bir sorun yaşıyorum kargo firması yüzünden, illa ki sıkıntılar eksik olmuyor! Öğleden sonra parka gittik ve kapıda kaldık, anahtar artık kapıyı iyiden iyiye açmıyor. Beklerken biraz sıkıldık, bu arada tabi çalışamadım yine doğru düzgün. 

Bugünü 4 taş meditasyonu ile kapatmak güzeldi.

5103

 (12 HAZİRAN PAZARTESİ)

Gecenin 3ünde uyandım; Bücürcan'ın ölüm yıldönümü, ağladım.

Uyuyamadım; kalbimde dünyanın bütün acılarını birden hissediyorum sanki. 

"But not all dark places need light, I have to remember that."

5102

 (11 HAZİRAN PAZAR)

Kalbim yüksek duygularla dolu.

Kızlar bahçede önce su yalağında oynayıp kendilerini baştan aşağı ıslattılar, sonra eve döndük, kavanoz kırdılar ve saksıyı devirdiler. Bütün hafta sonu onların dağıttıklarını toplamakla geçti ve yorgunluk beni tahammülsüz yaptı.

5101

 (10 HAZİRAN CUMARTESİ)

Düne dair yazmadığım şeyler var; aslında akşam da çok keyifli geçti. Birlikte rakı içmeye oturduk Kadıköy'de, öylesine bir mekanda zar zor bir masa bulduk kendimize. Bu insanlarla tanıştığıma çok mutluyum, ne kadar şanslıyım!

Eve dönerken çok da sevildiğimi hissettim; bir arkadaşımın kızıyla samimiyet kurdum. Hani birkaç yıl önce eksikliğini hissettiğim o grup, şimdi ait olduğum, nasıl oldu da hayatıma giriverdi? Bir mucize!

Bugün Emirli'deyiz, anneannemlerle beraber. Tabii ki çalışmaya fırsatım hiç olmuyor burada, öğlen biraz uyuyup dinlendim. Akşam da bir süredir aklımda olan filme başladık.

5100

 (9 HAZİRAN CUMA)

Fazla üstüne düşmek istemiyordum aslında, aklımda yoktu bugünkü imza gününe gitmek. Ama arkadaşlar arayıp çağırınca, hepsiyle buluşmak istediğimi fark ettim ve elbette; onu da tekrar görmek istedim. 

Akşamüstü hızlıca hazırlanıp kitap fuarı alanına gittik. Şehir dışından gelen yakın arkadaşımı da onla tanıştırmak, belki benim gibi hayatında bir dönüm noktası olacak karşılaşma için ona fırsat yaratmak istiyordum. Alandaki yayınevi çadırlarını gezerken gereksiz bir heyecana kapıldım-işte oradalar; sanghamızdan birkaç arkadaşım ve O... Bence bütün kainat sana aşık olmalı, Tara!

Dışa vurmamaya çalışarak gayet enerjik ve neşeli bir giriş yaptım, her zamanki gibi önce diğerlerinden başlayarak selamlaşmaya. O ise her zamanki gibi beni gördü ve saklanmama izin vermedi: "Rana gelmiş!" Yeğenine iltifat etmek için masasının arkasına geçtim, kıskandı: "Şımartmayın şunu!" Aldırış etmez tavırla, "Ben onu şımartmaya geldim." dedim gülümseyerek, "Apollo hiç olmamış-Dionyssos olmalıydı." "Biliyorum teyzem de söyledi" demez mi?! Demek aklında kalmış benim sözüm, sonradan bahsetmişsin...

En yakın hissettiğim kitabını getirmiştim yanımda imzalatmak için, "Rana'nınki en son" diyerek erteledin sürekli, geriye koydun. Diğer okurlarının kitaplarını imzalarken beni göz ucuyla takip ediyordun, bir ara kızların beni gördüklerinde ne yaptıklarını sordun. Aynı anda bir arkadaşımla da bunu konuşuyorduk, ona dönüp anlatmaya başladım, farkında olmadan sanırım gözlerine bakmaktan kaçınıyordum. Birden kızarak "Rana ben sordum sana, bana anlat! Bir de arkasını döndü, duyamıyorum, merak ettim!" diye azarlayınca hepimiz güldük. Kaçma, saklanma diyorsun yani!

"Benim kitabım neden hala imzalanmadı? İki saattir burada bekliyorum!" rövanşı almaya çalıştım, yine herkes güldü. Sıra bana geldiğinde çocuk kitapları illüstre eden arkadaşından bahsetti ve tesadüfen onun için tasarladığı ilk kapak bendeki baskıymış. Kitabımı açıp aldığım satır arası notları gösterdim, bana özel bir not yazdı ilk sayfaya: "Tohumun çiçek açması kaçınılmazdır, çünkü çiçeği içinde barındırır." Ah!

Çıkışta yandaki kahveciye oturduk, az vakti vardı ve herkesin söylemek istedikleri vardı. Hamile arkadaşımızı telefonla aradığımda beni dinlediğini biliyordum, onun hikayesi benim anılarımı tetiklemişti ve bundan etkilendiği belliydi. Yüzü aydınlandı beni izlerken. 

Ayrılırken çekilmiş, elimde çiçekle fotoğraflarımız geldi sonradan bana...


5099

 (8 HAZİRAN PERŞEMBE)

En yakınımdaki insana yabancıyım artık. Neden hep uzaktakilere yakın hissediyorum?

Ritimlerimiz bambaşka, yürürken bile çekiştiriyor beni. Onu belki hiç bu kadar kötü görmemiştim; dalgın, unutkan, karma karışık. Belli ki içten içe bana öfkeli, bir şey diyemese de. Anlayamıyor halimi, ötelenmiş hissediyor. 

Bense sabahları hala o büyülü havanın içinde uyanıyorum; her nefesimi farkındalıkla alıp veriyorum. Kahvaltıdan önce meditasyona oturuyorum ve eskisine göre daha geç, daha az, yavaş yavaş çiğneyerek yiyorum. Kelebekler bile bana konuyor, kalabalığın ortasında...