29 Haziran 2018 Cuma

3290

(28 HAZİRAN PERŞEMBE)

Bu haftalar biraz yoğun ve talaşlı olacak böyle, yetişme stresiyle geçecek belli.
Sanırım bu iki haftayı hasarsız atlatırsam, her şey yavaş yavaş düzelip yoluna girmiş olacak.
Günlük rutinim eskisi gibi olacak, heyecanım geri gelecek ve ben yeniden güçlü hissedeceğim.
Sonrası için hayallerim var; Sagalassos ve Salda Gölü'nü gezme hayali, İzmir'de bir hafta sonu kaçamağı...

Akşamları yeni bir işimiz oldu; mahallenin 3 kedisini yakalayıp göz damlası yapıyoruz, tedaviye yeni başladık ve uzun sürecek, umarım iyileşirler sonunda. Bir de yavru mevsimi, bir sürü yeni yavruya mama veriyoruz, giderek artan noktalarda besleme yapıyoruz. Her akşam en az 1 saatlik işimiz var yani, bazen de annesini kaybetmiş bir yavru kediyi yakalamak için dakikalarca uğraşıyoruz, bu kez aniden ortaya  çıkan siyah kulaklı beyaz yavru aklımıza takıldı. Hafta sonu onu da yakalasak da yuvalasak!

28 Haziran 2018 Perşembe

3289

(27 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Koşturmacalı bir hafta, acil boyama siparişlerimin yanında bir sürü de ufak tefek işler var halletmem gereken, bir yandan hem yorgunluğumu ancak atıyorum hem de kafamı toplayamıyorum bir türlü...
Zorluyor bu hafta beni, tatil dönüşü depresyonu yetmezmiş gibi...
Bugün de birkaç işi aradan çıkardıktan sonra akşam bizim mahallenin tek gözü perdeli kedisini zorla yakalayıp veterinere götürdük. Belki hayvancağızın gözü kurtulur ümidiyle, ama çok korktu strese girdi veterinerde hep bağırdı. Dönüş yolunda da kafesini açıp kaçıvermez mi!
Akşam akşam stres yaşadık onu yerine geri götürene kadar. Caddeden birlikte karşıya geçtik, sonunda her zamanki köşesine bıraktık. Her akşam damlasını damlatacağız, bakalım iyileşir umarım. Bu akşam da yine mahallenin kedileriyle geçti böylece...

26 Haziran 2018 Salı

3288

İkinci iş gününde hala kendime gelemiyorum, gece yarısından çok sonra yatıyorum ve geç uyanıyorum. Kafamı toparlayıp işime konsantre olmak zor geliyor, aklımda bir çok şeyi birden tutuyorum, dalgınım gün boyu...
Bugün de öğleden sonra ancak boyamaya başlayabildim, sipariş takibi, gönderi takibi, sosyal medya derken zaman geçiverdi. Ev işlerine de yetemiyorum, kendime de bakamıyorum istediğim gibi!
Yine de biraz daha topladım kafamı, birkaç ufak tefek işi de halledersem bu hafta kendimi daha iyi hissedeceğim.
Akşama yine yan apartmandaki yavru kediyi yakalamaya çalıştık bir süre, veterinere götürüp yarasına pansuman yapmak lazım. Ama ne mümkün-velet aşırı sinsi ve yabani! Bir türlü yakalayamadık, elimiz boş döndük. Mahallenin kedilerini besleyip kedisever komşularımızla kanka olduk.
Yatmadan önce dizimizi de izlediğimize göre, yarından itibaren belki rutinlerime geri dönebilirim; erken kahvaltı, ev yemekleri, akşamüstü kahvesi, haftanın 3 günü bisiklet, 3 günü yürüyüş, verimli çalışma, hayattan keyif alma vs...

25 Haziran 2018 Pazartesi

3287

Herkeste bir moral bozukluğu, hepimiz sersemledik.
Bir mesajla terk edildiğini öğrenen sevgili gibi kalakaldık ortada öylece.

Birileri sokaklarda vahşi kutlamalar yapar içinde birikmiş kini aşağılık kompleksiyle dışarı kusarken, biz evlerimizde silah seslerini dinleyerek içimizi sakinleştirmeye çalışıyoruz bütün gece.
Hepimiz kaybettik oysa, en çok da neye sevindiğini bilmeden sevinenler-haberleri yok yalnızca.

Elbette son derece sinir bozucu, ne kadar öfkelensek o kadar az! Bunca zaman bizi sandık başına çağıran muhalefet partileri son anda sessizliğe gömüldü, liderler ortadan kayboldular. Öbür delinin zaten oy çalmak için elinden geleni ardında koymayacağı belliydi, şaşırmadık. Ona değil de, seçmenlerine hiç sahip çıkmayan diğerlerine çok şaşırdık.

Bu gece yarısından sonra neler yaşandığını belki yıllar sonra öğreneceğiz ancak, ama emin olduğumuz tek bir şey var; o rakamlar yalan. Kazanamadığını anlayınca son kozlarını oynayan bir zorba ile karşı karşıyayız. Taşı sıksa oyunu alacak kadar kendine güvenen eski bir başbakanımızın sonu aklıma geliyor bu aralar...

Bu topraklar neler gördü geçirdi, bu devir de geçecek elbet. Ve devran döndüğünde, bu kez kelle koltukta yaşama sırası bu gece silah atan pespayelere gelecek. Biz de o günleri göreceğiz, merakla bekliyorum, buradayım-gitmiyorum.

3286

(24 HAZİRAN PAZAR)

Aslında çoktan gece yarısını geçtik ve ayın 25i oldu bile, umutla verdiğimiz oylar sayılmadan sonuçlar açıklandı bile, birileri bizleri yok sayarak yine orantısız kutlamalara başladı bile...

Haftalardır tırmanan heyecanımızla takip ettiğimiz seçim sürecinin sonuna geldik sanıyorum, tüm umutların boşa çıkarıldığı yere geldik. Kimse kazanmadı aslında, hep beraber kaybettik.

Bu kokuşmuş düzen böyle gitmez, mümkün değil yürümez, yürüyemeyecek. Bu enkazı kimse kaldıramaz, %52 bile...

Devamını seyretmeyi bekliyoruz şimdi, asla inancımızı yitirmeden-bir gün gelecek, bizim devrimiz gelecek!

3285

(23 HAZİRAN CUMARTESİ)

Hafta sonuna yorgun başladım, üstelik tonla işim var! Hiç bir şey yapasım yok, suratım beş karış ve başka türlüsü gelmiyor içimden.

Bir yerde patlayacaktı, patlıyor birdenbire-bağırmak da istemezdim, kavga etmek de, ama mecburdum.
Her şeyin bittiğini hissediyorum, artık sende eski yerimin kalmadığını görüyorum, ben yokmuşum gibi hayatını sürdürüyorsun. Kendi işlerine bakıyorsun hep, kendine tv.de spor programı açıyorsun, çoğunlukla twitterda yazdığın cümle kadar cümle kurmuyorsun bana. Konuşmuyoruz, mecburiyet haricinde iletişim kurmuyoruz bence, sence?
Sence ben hepsini yanlış değerlendiriyorum ve abartılı bir alınganlık sürecindeyim.
Beni yalnız bıraktın, yolda mola verdiğimiz yerlerde, benden ayrı durdun telefonundan kafanı kaldırmadın ve beni umursamadın hiç. Madem öyle, ayrı takılalım bari, dedim, bu kez sana kahve almayışıma çok kızdın-neden ki?
Son derece kırgınım, hem kalbim hem hayallerim kırık, umarım anlayabilirsin. Ama değişeceğine inanmıyorum aslında.

Sadece, şu anda çok zor geliyor bu düzeni bozmak, bunca gerginliğin ortasında o gücü bulamıyorum kendimde. Bir ihtimal kurtarabiliriz yine, ama o bir ihtimali iyi değerlendirmemiz gerek. Sende o motivasyonu göremiyorum, tek ilgilendiğin işin ve bana çok antipatik görünmeye başladın. Tanıdığımda etkilendiğim, hayattan zevk alan, kendine has zevkleri olan adam yerinde artık son derece sıradan görünen bir tip var, bilemiyorum ki nasıl anlatsam.

Yıkılsın istemiyorum elbette, yaptığımız her şey. Ama seni bulamıyorum yanımda, ihtiyacım olduğunda.

3284

(22 HAZİRAN CUMA)

İçimdeki hayal kırıklığı hissiyle baş edemiyorum, bir süredir sürekli, daha doğrusu iş stresi ve yoğunluğunun arasında ara ara, böyle hissediyorum. Umutsuz, sıkılmış, arayış içinde, bulamamış....
Rüyalarımda art arda bir başkasını görüyorum, yani mesela yıllardır iletişimde olmadığım, eskiden hoşlandığım birini. Onla konuştuğumu, karşılaştığımı, içimde garip ve tehlikeli bir hava esiyor.

Bugün dönüş yolundayız, son kez denize giriyoruz sabah. Öğlen yola çıkmadan önce birer gözleme yemeye oturuyoruz, sonra otogara geçiyoruz. Hava da biz dönerken daha ısındı aksi gibi, Kaş'tan Antalya'ya dönen yolda Güneş vurunca bunalıyorum. 4 saati aşkın süren bu sıkıntılı yolculukta uyuya kaldım, uyandım, hep çok umutsuz ve yalnız hissettim yine. Hiç konuşmuyoruz artık, paylaşmıyoruz ve bu uçurum giderek derinleşiyor-neden böyle oldu?

Benden ayrı yaşıyormuş gibisin artık, kendi kendine takılıyor gibisin, beni yok sayıyorsun gördüğüm kadarıyla. Öyleyse ben de kendime bir hayat çizeyim ve yalnız devam edeyim...

Sabrımın sonuna gelmeye başlıyorum İstanbul'a döndüğümüzde, hem yorgunum, hem gerginim, hem de sıkıntılı...

3283

(21 HAZİRAN PERŞEMBE)

Geldik çattık tatilin sonuna, nasıl geçtiğini anlamadım, daha aklımdakilerin hiçbirini yapamadım gibi.
Amfi tiyatroya gitmedik hiç, Küçük Çakıl dışında denize girmedik, müzik dinleyip dans etmeye gitmedik, ne bileyim hiç bir klişemizi yapamadık sanki bu sefer...
Bugün de denizin tadını çıkaramadık, rüzgar akşamüstü artınca dalgalar coştu yine. Biz de sahilden erken kalkıp biraz çarşıyı gezelim dedik. Takı dükkanları hala aynı güzellikte, buranın havası başka yerde yok, cidden Çıralı emekli yeri gibi buradan sonra.
Akşamüstü DeJa Vu'da bir bira içmeye oturduk, kedileri sevdik. Bu şahsına mahsur, küçük salaş teras barının nasıl bambaşka bir havası var!
Akşam yemeği için yanlış bir tercih yaptığımızı anladık, Müptela adında görece yeni ocak başına oturup meze tepsisini gördüğümüzde. Uydurma bir Lübnan mezesi vardı; yoğurt içinde nohut ve yufka kıtırlarından ibaret. Bir de humus seçtik, ama son derece tatsız yavandı.
Etler belki iyidir, diyerek devam ettik, bir d çok acıkmıştık bütün gün ve beyti ile ali nazik söyledik. Ali nazikteki etler gayet lezzetliydi, fakat patlıcan ezme üstünde servis edilmesi gerekirken resmen sarımsaklı yoğurtta geldi. Beyti ise anlam veremediğim bir ufak porsiyondu, kısacası etler de tatmin etmedi.
Kalkıp başka bir yere gitsek mi diye bile düşündük, yine Hideaway'e gidip birer kahve eşliğinde şeftalili cheesecake aldık. Bu yaz da iyi cheesecake yaptı-ne diyeyim! Biz de buna şaşırdık. Kendimi eski Beyoğlu'nda gibi evimde hissediyorum bu barda...

24 Haziran 2018 Pazar

3282

(20 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Unutmak istiyorum dün geceyi, utanıyorum.
30lu yaşlarımda 20lerimdeymiş gibi haller yaşıyorum, ayıp bana! Ne vardı o kadar içecek, daha doğrusu o kadar mı içmişim yahu?
Neyse, en büyük korkum burnumun kırılmasıydı, şişlik ve hafif morluklarla uyandım, ama sanırım kırmamışım.
Zorla kahvaltıya oturdum, pek bir şey yiyemedim; midem hala kötü ve başım da iyi değil. tam akşamdan kalmayım.

Öğlen ancak kendime gelebiliyorum, bir şeyler yiyebiliyorum sonunda. Yine de ucuz atlattım, lavaboya çarpıp kafamı da kırabilirdim!
Moraller biraz bozuk açıkçası; tatilin ilk 3 günü yağmurlu ve yollarda geçti zaten, bu olay da şimdi yarım günümüzü çaldı. Umarım yine de güzel hatırlarız.

Güneş kremlerinden mi, başka bir şeyden mi bilmem-her yerimde alerjiler çıktı bir de. Kaşıntılı kızarıklıklara her sabah yenisi ekleniyor, sinir oldum. Saçlarım kazık gibi, kepeklendi biraz da, cildim kurudu-dönünce sağlam bir bakım yapmam gerek kendime.
Neyse ki bugün hızla iyileşiyor ve daha güçlü hissediyorum, masmavi ışıl ışıl sularda yüzmek çok iyi geliyor. Zweig'ın kitabı ile Boğazkesen'i dönüşümlü okuyorum, özlemişim huzurla uzanıp kitabımla baş başa kalmayı...

Bu akşam Kaş'ın vejeteryan lokantası Oburus Momus'u denemeye karar veriyoruz; aslında hafif bir şeyler yemek ve fazla içmemek niyetindeyiz. Eşimin iş arkadaşlarından birinin arkadaşı çalışıyormuş burada, menü kısıtlı ama enteresan; İtalya'dan Uzakdoğu'ya... Bir sürahi sangria alıp paylaşıyoruz, biraz tatlımsı ama güzel. Arancini ve melanzana parmigiana başlangıçları seçiyoruz, ardından bir Oburus kase. Kasede Akdeniz yeşillikleri yanında avokado püresi, kinoa ve falafel var. Basit tatların uyumu gayet hoş bir sonuç yaratmış, sevdim. Buradan çok memnun ayrılıyoruz, vizyonu bu derece gelişmiş restoranlara az rastlanıyor.

Otele dönmeden önce biraz meydanda oturuyoruz, birer kahve yanında limonlu cheesecake ısmarlıyoruz kendimize. Yeni yatmadan önce dizimiz ise eskilerden; House!

3281

(19 HAZİRAN SALI)

Kaş tatilimizin aslen ilk günü!
Yine müdavimi olduğumuz Hera'ya denize gidiyoruz, ama burası her sene el değiştiriyor ve geçen seneki İstanbullu işletmecisinden sonra eski atmosferinin kalmadığı görülüyor. Yine Küçük Çakıl'ın en boş beachi olması tercih sebebimiz, ama bu kez çalan müzikler korkunç, cidden berbat bir 15 sene öncesinden kalma Türkçe pop, hatta popüler arabesk playlisti var.
Deniz suyu serin, her zamanki gibi, hava da bulutlu olunca tabi ıslak ıslak üşütüyor. Biraz dergi biraz kitap okuyorum, denizin tadını çıkarıyorum.
Yüzerken fark etmeden caretta carettaya çarpınca bir an panikliyorum suda! ne yapacağımı şaşırdım hayvancağız beni ısırır mı diye korkumdan hızla yüzerek uzaklaştım, çok komikti halim.

Akşam için ilk kez deneyeceğimiz Voyn'da yer ayırtıyoruz, önceden şarap evi olan bu mekan artık meyhane olmuş, gayet de hoş bir atmosferi var. Çok keyifli sohbet ediyoruz, beyaz şarap açtırıp mezelerden hardallı enginar, peynir topları seçiyoruz. Çoban salata bile lezzetli geliyor bize, uzun zamandır birlikteyken bile birlikte değil gibiydik, bu akşam sonunda başbaşa oturup konuşabiliyoruz. Ben endişelerimi sıralıyorum; iş dediğimiz şey hayatımızın bu kadar büyük kısmını kaplamamalı. Artık konuştuğumuz tek konu ortak sorumluluklarımız oldu; ev işleri, kedilerin bakımı filan. Onun dışında twitter dan bir haber paylaşıyoruz bazen, miting dinliyoruz birlikte ama konuşmuyoruz gerçek anlamda. İçimizi açmıyoruz, ya da bana öyle geliyor.
İnsan zaten gününün çoğunu işte geçirdiği için, eve döndükten sonra da işlere dalınca, yetmedi hafta sonları da birkaç saatini bilgisayar başında geçirirse, tatilde dahi sürekli işleri takipteyse, ne kalıyor ki geriye? İş arkadaşları ile eşinden, çocuğundan çok daha fazla vakit geçiriyorsa, sonunda elbette onlara daha yakın olur. Bu durumdan rahatsızım ve sonunu iyi görmüyorum, diyorum.
Bir yandan onu anlamam gerektiğini de düşünüyorum elbette; yeni işinde kendini göstermeye çalışıyor ve prim kazanmak gibi bir hedefi var. Anlıyorum, ama kendimi çok büyük bir boşlukta buluyorum ister istemez. Yalnız kalıyorum, onun da bunu anlaması lazım, görmesi gerek artık.

Her şey keyifli bu gece; tereyağında karides ve deniz mahsulü kokoreç masaya gelirken bir şişe daha şarap açtırıyoruz. Çıkarken başım dönmeye başlayınca fark ediyorum fazla kaçırdığımı, otele döndüğümüzde balkonda oturup Bülent Ersoy dinliyordum en son, hatırladığım bu... Birden kustum biraz, zorlanmadan hatta midem bile bulanmadan sanki. Kocacığım sağ olsun beni yatırdı, soydu, ama hiç rahat uyuyamadım. Gece yarısı biraz su içip makyajımı silmeye kalktım, ama kendime gelememişim daha. Banyoda yüzümü silerken birden gözüm karardı, düştüğümü bile anlamadım. Kendimi yerde buldum, yavaş yavaş duymaya başladığımda eşimin başımda panik halinde dolandığını anladım. İyiyim, demeye çalıştım ama burnum çok kanıyordu. Kanı durdurmak için odada kağıt da bittiğinden adamcağız t-shirtünü çıkarıp burnuma tıkadı. Sonunda doğrulabildiğimde burnumu ve çenemi yere vurmuş olduğumu anladım, ertesi güne nasıl uyanacağımı çok merak ederek son derece rahatsız, bölük pörçük bir uykuya daldım terden sırılsıklam...

3280

(18 HAZİRAN PAZARTESİ)

Çıralı'da son günümüz; kahvaltıdan sonra baktık hava güzel, hemen denize gittik. Tabi ki biraz sonra tekrar yağmaya başlayınca geri döndük, bizi biri yukarı bıraksın diye beklemeye başladık. Oyalanırken ben de sosyal medya paylaşımlarımı yaptım, umarım etkisini görürüm, satışlara da yansır takipteki artışlar...
Antalya civarındaki bölgeleri tatil için çok seviyorum, ama bu virajlı yollarda saatlerce otobüsle gidip gelmek, bir de araba beklemek zorlaştırıyor. Hava alanından otogara, otogardan Çıralı'ya, Çıralı'dan Kaş'a derken-cidden bir yolculuk da burada yapıyoruz. Nedense arabalar da gelmek bilmiyor ve yağmurda serinleyen rüzgarda yol kenarında bekleyip duruyoruz.
Sonunda Kaş'a vardığımızda akşamüstü olmuştu bile, sıcakların tam bastırmamış olmasına rağmen otele yürümek, o meşhur yokuşu çıkmak beni terletti.
Önce Hideaway'de birer kokteyl içmeye oturduk, ben apple martini söyledim ve çok sevdim. Burası müthiş bir gizli bahçe, çiçekli kedili loş bir bir avlu. Geç keşfettiğim güzel bir mekan, her zaman iyi müzik çalıyor.
Akşam için rezervasyonumuz yok, ilk akşam yemeğimiz için Ruhi Bey'e oturuyoruz. Buranın klasik meyhanelerinden, ilk gelişimizde burayı denemiştik. Ufak rakının yanına kavun peynir, yoğurtlu cevizli kabak, tahinli patlıcan ezme, ızgara ahtapot seçiyoruz. Tahinli patlıcanı beğenmedik, yoğurtlu kabak sıradandı, ahtapot yumuşacık ve lezzetliydi. İlerleyen saatlerde kalabalıklaştı, sıcak basınca biz erkence kalktık.

3279

(17 HAZİRAN PAZAR)

Kahvaltıdan sonra biraz işlere bakıyoruz, sahile inmemiz öğlen üzerini buluyor. Hayat nasıl da kendiliğinden yeni bir ritme kavuşuyor tatilde...
Benim işlerim durgunlaştı birkaç gündür, ama fazla üzülemiyorum, dinlenmeye ihtiyacım var. Eşimin işi ise, birden bire hayatında çok daha fazla yer kaplamaya başladı. Her dakika telefonundan online satışları takip etmesi gerekiyor artık, eskiden kitap okurdu, şimdi bakıyorum da hiç başka bir şeye konsantre olamıyor. Biraz yalnız kaldığımı hissediyorum, bazen sorduğum soruları duymuyor bile, kendi başımayım çoğunlukla son günlerde.
Denize girip çıkıyoruz, hava açıkken birden bulutlanıp yine yağmur başlıyor-bu hafta hep böyle galiba. Apar topar toplanıp yukarı çıkıyoruz, öğlen birer bira açıp yanına patates söylüyoruz.
İkindi uykusuna dalıyoruz bir saatliğine, inanılmaz dinlendirici, ne çok ihtiyacımız varmış!
Kalkınca tekrar denize gidiyoruz, akşam yemeğinden sonra dondurmacıya yürüyüp kavunlu, limonlu, vişneli, tahinli çeşitleri deniyoruz.
Yatmadan önce eşimin bana aldığı Boğazkesen kitabını okuyorum; Fatih'in romanı. Sürükleyici, epey iyi yazılmış bir kitapmış, daha önce keşfetmediğime şaşırdım. Rönesans çağında Osmanlı'daki akıl almaz işkenceler beni biraz sarstı okurken, kazığa oturtma sahnesini aklımdan çıkaramadım bir süre...

3278

(16 HAZİRAN CUMARTESİ)

Çıralı'da ilk günümüzde kahvaltıdan sonra deli bir yağmur bastırdı, bungalowumuzun verandasına sığınıp izledik. Şakır şakır yağan yağmurun ıslattığı muz ağaçlarını, palmiyeleri, narları izledik, naneleri kokladık. Sanki iyi de geldi, içimizi yıkar gibi ferahlattı bizi yağmur.
Öğlen hava yükselmeye başlayınca sahile indik, bulutluydu ama deniz suyu ılıktı. Bayramda dahi tenha olması hoşuma gitti, en azından bu tarafı sahilin sakin. Biraz kitap okumanın keyfini çıkardım, epeydir iş stresinden yoğunluktan fırsat bulamıyor, bazen de kafamı toplayamıyordum.
Akşamüstü dondurma yeme hevesiyle yakındaki pastahaneye yürüdük, nasıl olsa yağmur ara ara başlıyor, güneşlenemiyoruz. Ama bu pastahane kapanmış, daha ileride bir yer keşfedip kahve içmeye oturduk, yanına cheesecake söyledik. Tatilde sağlıklı beslenmeye ara verdik-tamam mı?
Akşam yemeğini kaldığımız yerde yedik, fazla beklentim yok aslında bu Çıralı günlerinden; en fazla dinlenip denize girmek. Burası belki Çıralı'nın en rahat yeri, Serenity Bungalows tanıdık bir abimizin mekanı, müşteriler genellikle çocuklu aileler olduğu için biraz gürültülü olabiliyor. Ortalama bir kitlesi olan yerlerde bazen biraz sıkılabiliyorum; insanların çocuklarıyla ilişkilerini gördükçe sinir oluyorum, yurdum insanı malum...
Yemekten sonra son derece uzun bir yürüyüşe çıkıyoruz, planlamadan büyük tur yapıyoruz Çıralı'nın karanlık arka yollarında. Dev çiçek açan kaktüslere şaşırıp yorgun ayaklarla odamıza döndüğümüzde bir bölüm daha House seyrediyoruz.

15 Haziran 2018 Cuma

3277

Bayram sabahına deli gibi bir krampla uyandım, sağ bacağım tutmuyor adeta üzerine basamıyorum.
Tatil şüphesiz gerginliğimi yavaş yavaş alacak ve bana çok iyi gelecek, ama şimdilik pek de olumlu düşünemiyorum. İçimde nedenini tam  kestiremediğim bir öfke, tiksinti var-pek çok şeye karşı. Sadece uzaklaşmak, yalnız kalmak, farklı yerler ve yüzler görmek istiyorum.

3276

(14 HAZİRAN PERŞEMBE)

O kadar stresli geçiyor ki son günler, tatil öncesinin normal telaşına bir de Almanya ve acil İngiltere gönderilerini ayarlamak katıldı. Keyfim hiç ama hiç yok, sadece seçim sonuçlarını düşünürken bir yandan endişeli bir yandan umutlu hissediyorum.
Son dakikaya kadar çalıştığım, bir ayakkabıyı daha bitirip masadan kalkar kalkmaz da aile ziyaretine gittiğim bir gün... Bu insanlara tahammül edemiyorum, aptallıklarına, tembelliklerine, dünyadan habersizliklerine katlanamıyorum.

13 Haziran 2018 Çarşamba

3275

Her gün iki miting seyrediyorum, ezberledim artık esprileri de vaatleri de.
Tek umudum işe yaraması, bu sefer olması!
Aksi ihtimali düşünmek bile istemiyorum, ne olur umut dolu günler gelsin artık...
Hak ediyoruz, kazanmalıyız.

3274

(12 HAZİRAN SALI)

Kafamı toplayamıyorum bir türlü, acayip dalgınım ve içten içe gerginim bugünlerde...
Bir sürü işi aynı anda takip etmeye çalışmak yordu beni, bir de seçim heyecanı ekleniyor.
Umarım daha iyi günler göreceğiz, öncesinde bir tatil de çok iyi gelecek!

11 Haziran 2018 Pazartesi

3273

Yeni hafta, yeni umutlar, yeni şans!

Enerjisiz başladığı pazartesi, çalışmama hiç fırsat vermedi resmen. Önce USBmi bulamadığım için vakit kaybettim, dükkana yürümek zorunda kalınca zaten öğleni ettim, ardından arkadaşlarım uğrayınca kek yapmaya giriştim, akşam yemeği yanına bir de salata yapayım derken bugün böyle geçiverdi...

Umarım, daha güzel günler bizi bekliyordur-hepimizi.

3272

(10 HAZİRAN PAZAR)

Geçen haftanın stresleri üzerine gelen kedinin üzüntüsü, günlerin uykusuzluğu ile birleşince üzerimden tır geçmiş gibiyim...

Biraz daha iyi hissederek uyandım, kahvaltıya mantarlı omlet yaptım. Önce ev işlerini aradan çıkaralım dedik, evi silip süpürdük, yemek yapıldı, çamaşır yıkandı, kediler tarandı.

Ancak akşamüstü dışarı çıkabilecek vakti bulduk; sahile indik sandalyelerimizle. Yazın sahil akşamlarını çok seviyorum, tatilde gibi dinleniyoruz. Sadece dergi okumak, bazen susmak ve durmak o kadar iyi geliyor ki!

Bu aralar tabi seçim gündemi yoğun, her gün yeni bir komedi çıkıyor, biz de twitterda saatler geçiriyoruz. Umutlar uzun zamandır bu kadar yükselmemişti, hepimiz hissediyoruz sanırım bunu...

Akşama doğru hava serinledi, rüzgar iyice arttı, biz de acıkmaya başladık. Yaprak sarma, içli köfte, çerkes tavuğu ve çiğ köfte alıp birayla afiyetle yedik. Eve dönüşte beslediğimiz yavru kedilerden siyah beyaz olanı göremeyince aklım ona takıldı kaldı. Umarım çıkar bugün, sahiplendirmek lazım.

9 Haziran 2018 Cumartesi

3271

Başaramadı.

Oysa ki, içiyordu hazırladığım yavru kedi sütünü, şırıngayla besliyordum gece kalkıp kalkıp.
Sabah son besleyişimizde silmiştik iyice, gözlerini açmıştı da, kötü görünmüyordu hali.
Gözlerini alamadı benden, minicik suratıyla baktı kaldı yüzüme, ben de konuştum onunla.
"Bu günler geçecek, büyüyünce çok güzel oynayacağız senle. Sen şimdi dinlen, tamam mı? Söz ver bana, iyileşeceksin." dedim, ama olmadı.
2 saat sonra yanına girdiğinde kendini bırakmış buldu eşim onu, yanıma geldi, bir şey söyleyemedi.
Yapılır mı bu bana maskeli bücürük! Sana gözüm gibi bakmıştım, sarıp sarmalamıştım.
Annesizliğe dayanamadı minik vücudu, yanına koyduğum oyuncağına sarılıp terk etmiş bu hayatı...
Bütün gün şimdi boğazımda bir düğümle dolaşacağım ruh gibi.

3270

(08 HAZİRAN CUMA)

Haftanın son gününe canım hiçbir şey yapmak istemeyerek başladım, yeterinden fazla stresli geçirdiğim son iki günden sonra bugünü tatil etmek istedim kendime. Yine de tabi çalıştım zoraki, fazla randımanlı olmasa da, işte eksikleri tamamladım, siparişleri organize ettim, sosyal medya paylaşımlarımı yaptım vesaire...

Canım hiç yemek de yapmak istemedi, tatile bu hafta çıksaydık keşke! Akşamüstü hem kocam hem bir arkadaşımız geldi, biraz sohbet ettik. Yeni iş görüşmeleri, hayatın zorluğu, maaşların yetmemesi- hep aynı mevzular. Akşam şeker diyetimi bozup bir kazandibi üzeri dondurma söyledim kendime.

Bu arada tesadüfen instagramda karşıma bir yavru kedi çıktı, kargalardan kurtarılmış ve bir arabada bakılıyormuş, acil eve alınması gerekliydi. Ben sahip çıkayım dedim, ulaştım bulan insanlara.
Sonrası telefon trafiği derken, gece yarısı Kartal'a gidip kediyi aldık geldik.
Tabi ki gece boyunca kalkıp baktım kaç kere, uyuyamadım, huzursuzdum. Biraz kendini toparlasın, sonra anneme veririm, Safinaz'a kardeş gelir diyordum...

7 Haziran 2018 Perşembe

3269

Uzun zamandır bu derece sinirlenmemiştim, bu sabah geçen hafta aidatına itiraz etmiş olduğum şirket kredi kartımın kapatılmış olduğunu gördüğüm anki kadar.
Bir anda sinirlerim zıplayınca, her şeyi bırakıp kalktım bankaya gittim ve hem şahsi hem ticari hesaplarımı kapatıp tüm kredi kartlarımı iptal etmek istiyorum dedim.
1 haftadır kart aidatımın iptali ile alakalı aranmayı beklerken neden bana hiç sorulmadan kapatıldı, diye sorduğumda verilen cevap kabahatlerinden beterdi: telefon numaram kayıtlı değilmiş. 2 yıldır defalarca beni arayan ve her istediğinde ulaşan banka, işine gelmeyince hem arayacağız diyerek talebimi alıyor, hem de arayamıyor-şaka gibi!
Bunun üzerine şubeden çıkıp hem çağrı merkezini hem de şikayet hattını aradım, durumumu tekrar anlattım. Bana 50tl bonus teklif eden şakacı arkadaşı aynı teklifini 3 defa yinelemesinden dolayı tebrik ediyorum.
Öğleden sonra tekrar şubeye gidip müdürle görüşmeye karar verdim, ki mantıklı bir kararmış. 10dk. lık sohbetimizin ardından aidatım iade edilip bana yeni bir kart çıkartıldı.
Acaba üşenmeyip şubeye tekrar gitsem, çağrı merkezini yeniden arasam da işlemlerimi yapamayan çalışanlara biraz işlerini öğretsem mi?

3268

(06 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Son iki gündür hayatım, aniden bastıran yaz sıcakları ve ortaya çıkan beklenmedik sorunlarla birlikte, resmen kan ter içinde geçiyor!
Tatil öncesi yoğunluğu bir yana, bu problemlerle uğraşmak zorunda kalmak acayip sinir bozucu.
Bugün neredeyse tamamen banka işleri ile geçti, Kadıköy'de yakıcı sıcakta bir oraya bir buraya yürüyüp banka ve muhasebe işlerimi halletmek istedim. Tabi ki beklediğimden uzun sürdü, iyi de oldu bunları aradan çıkartmam, ama bir yandan günüm gitti.
Akşam bu işlerle uğraşmak zorunda kalmama sinirli, aklımdan bir türlü çıkaramadığım sıkıntılarla yüzleşmekten yorgun, içim sakinleşemeden girdim yatağa ve huzursuz bir uykuya daldım.

3267

(05 HAZİRAN SALI)

Ben o kapı önünü çok ama çok özledim...
5 yıl evvel hemen her cuma uğradığım, kimi zaman bir bira kimi zaman pek çok şey daha içtiğim, haftanın stresini unuttuğum, bazen yalnız başıma bazen bir tanıdıkla bazen tanımadıklarla dikildiğim, kışın üşüyüp yazın terleyerek sigara içtiğim, her seferinde yeni birileriyle tanıştığım ve bazen şaşırtıcı derinlikte sohbet ettiğim, ama en çok da içten içe bir kişinin yolunu gözlediğim hani şu Tünel ara sokak barının kapı önünü...

5 Haziran 2018 Salı

3266

(04 HAZİRAN PAZARTESİ)

Haftaya biraz moralsiz başladım, aslında erkenden uyanıp bir hevesle sosyal medya paylaşımlarımı yaptıktan sonra herhangi bir sipariş veya mail gelmemiş olduğunu görmek düşürdü motivasyonumu. Öğlen üzeri annemle bir kahve içmeye çıktık, dükkana uğrayıp gönderilerimi hazırladıktan sonra yeni siparişleri konuştuk ustamla.
Öğleden sonra beklemediğim bir satış yapınca moralim yerine geldi, elimdeki bir ayakkabıyı boyamaya başladım. Fazla çalışamadım ama, çünkü kocacığım eve erken geldi. Birlikte biraz yürüyüş yapalım dedik kedi besleme bahanesiyle, artık besleme turumuza yeni yavrular da katıldı-mahalle yavru kedi dolu, umarım güzel hayatları olur!
Akşam Wild Wild Country'i bitirdik, insanların bir ölümlüye bu derece kendilerini adayıp tüm hayatlarından vazgeçmeleri ne tuhaf...

4 Haziran 2018 Pazartesi

3265

(03 HAZİRAN PAZAR)

Bugünü pazar gibi geçirmeyeceğimi bildiğimden keyfim pek yok. Çalışmam gerek, akşama kadar bir ayakkabıyı bitirebilirsem Avrupa yolcusu bir iş arkadaşına vereceğim paketi.
Kahvaltıya ekmek yaptık uzun bir aradan sonra, içini çekmedi ıslak kaldı ama fena da olmadı. Ekmeğin şerefine zeytinyağına zahter döktük.
Öğlen başladım boyamaya, aksi gibi zorlu da bir tasarım-rockabilly temalı. Boyarken videolar çekip hikayeme atarak, keyifle çalıştım yine de. Sabırla gelinin saç aksesuarını, damadın takımının ince çizgilerini, tabanlardaki kalpli desenleri ve tüm detayları çalıştım.
Bitirdiğimde akşam olmuştu bile, birlikte mutfağa girip yemek yaptık hızlıca. Fırında tavuk, mantar ve kuşkonmazla birlikte. Bir de baharatlı taze patates yaptık, başlangıçta karışık bahar salatası...
Karı koca yemek yapmayı çok seviyorum, yemekten sonra müşterimden hala ses çıkmadığı için ne yazık ki ayakkabıyı teslim etmek için çok geç olduğunu fark ettik. Ne yapalım kısmet değilmiş, artık bir şekilde sonra göndereceğim, en azından bu yoğun dönemde aradan çıkarmış oldum.
Akşam yatmadan önce OSHO belgeselinin 5. bölümünü izledik; önceleri sağ kolu olan sekreteri Sheela'yı çıkarları ters düşünce nasıl da kötülediğini, suçlamaktan çekinmediğini ve hatta yok etmeye çalıştığını görünce, tüm tarikatların aynı yapıda olduğunu düşündüm bir kez daha. İnsan neden hala bu kadar aptal ve muhtaç bir varlık?

3264

(02 HAZİRAN CUMARTESİ)

Hafta sonu çalışmam lazım, ama bugün değil.
Önce biraz rahatlamaya ihtiyacım var, kahvaltıdan sonra biraz evi toparlayıp öğleden sonra sahile inelim. Son yıllarda deli kalabalıklaşan ve tadı kaçan Caddebostan sahili bugün boş, çok hoşuma gitti bu hali. Çimler sigara izmariti dolu değil, dipdibe oturduğum grupların sohbetine kulak misafiri olmuyorum, tam sevdiğim gibi. Hava hem güneşli hem rüzgarlı, gökyüzü masmavi.
Gevşemenin keyfini çıkaralım biraz, hatta mümkünse telefonları çantamızda tutalım, aklımıza geldikçe habire elimizi attığımız sosyal medyadan da alışveriş sitelerinden de birkaç saatliğine uzak duralım. Sessizliği dinleyelim, sadece yan yana oturalım.
Bunu özlemişim, gerçekten dinlendiğimi hissettim.
Yanımızda kiraz, kayısı getirmiştik, bademi fındık... Birer bira, yanında dergi- yeter de artar bile!
Akşamüstü eve dönerken stresten arınmış ve hatta güneş altında biradan hafif de çarpılmıştık. Mahalle kedilerimizi kontrol edecekken, onları besleyen komşu teyzelerle karşılaşıp sohbet ettik biraz. Bizden başkaları da bakıyor diye seviniyorum, kendimi kötü hissetmem hiç olmazsa.
Akşamki seçimimiz bir İspanyol filmi; Sara'nın Defteri, Kongo'da kaybolan kız kardeşini ararken radikal asi gruplara rağmen hayatta kalmaya çalışan kadının öyküsü. Aslında, erkek çocuklarının kaçırılıp zorla asker edildiği ve koltan madenleri uğruna kanın oluk gibi aktığı bir Afrika hikayesi...


1 Haziran 2018 Cuma

3263

Sonuçları alıp doktora göstermeye gittim, gördüm ki TSH ve kan şekerim biraz daha yükselmiş son aylarda-ki bu iyiye işaret değil. Ama öte yandan-günden güne değişebiliyor bu tip değerler ve sonuçta normal seviyede hala. Çok sorun değilse de, biraz canımı sıktı, daha sağlıklı beslenmeye devam etmeliyim. Belki de son haftalarda hep şeker içeren ilaçlar pastiller öksürük şurupları aldığım için oldu, kim bilir. Bunun dışında bir D vitamini eksikliğim ortaya çıktı, ki çok mühim. Fazlası daha iyi deniyor artık, normalden fazlası tercih ediliyor hatta. Hem moral hem vücut bağışıklığı için elzem, ben de takviye almaya başlıyorum bugünden itibaren. En son tatil dönüşü Eylül başında tekrar kan verip bakarım değerlerime, o zaman için başka planlarım da var-umarım...

3262

(31 MAYIS PERŞEMBE)

Ay sonu aklımda hep Mayıs'ı kaç siparişle kapatacağız sorusu var, normal.
Yine de halimden memnunum bu ay, Nisan fiyaskosundan sonra iyi sayılır.
Aklıma takılan birkaç konu var; onları halledip takanaklarımdan kurtulmaya çalışıyorum bu hafta.
Hasta olduğum 2 haftadır ertelediğim kan verme işini aradan çıkardım bugün, aç karna hastaneye yürümek zor geldi biraz. Kontrol süresini geçirdiğim için önce muayeneye girdim mecburen, iş uzadı. idrar tahlili de verdim, bakalım sonuçlar nasıl çıkacak.
Dönüşte kendime mükellef bir kahvaltı sofrası kurdum ve 1990 yılı Bizimkiler dizisi bölümlerini açtım yine, son zamanlardaki sabah rutinim.

3261

(30 MAYIS ÇARŞAMBA)

Madem ki ayakkabılar bir türlü çıkmadı atölyeden, bu araya ben bir yazlık alışveriş sıkıştırayım. Bikini alışverişini aradan çıkardım bugün, çok da iyi geldi. Yeniden hayattan keyif almaya başladığımı hissettim, bir de tabi kilo verdiğimi görmek hoşuma gitti aynada.
Bir adet tropikal yeşilli bikini ve bir adet vintage havada ten rengi bikini seçtim bu yaz için kendime.
Gelsin Kaş plajları, masmavi denize atlayacağım kayalıklar ve suda karşıma çıkacak caretta carettalar!

3260

(29 MAYIS SALI)

Sosyal medya ayrı bir dünya, hepsinin farklı huyları var resmen. Pinterest, facebook, instagram hepsinde hem İngilizce hem Türkçe hesap açıp yönetmek az iş değil aslında. Bundan sonra her gün mesajları kontrol ettikten sonra ilk işim bu hesapları yönetmek olacak, ne kadar sık paylaşım o kadar trafik.
Bu ay satışlar da fena gitmiyor, birkaç beklediğim müşteri geri dönmese de geçen aya göre çok daha iyi olması beni sevindiriyor. Önümüzdeki ay daha da iyi olacak umuyorum!

3259

(28 MAYIS PAZARTESİ)

Bu haftayı komple unutmuş olmam çok acayip-belki de kayda değer bir şey yaşamadığımdandır.
Şikayetim de yok gerçi, biraz bu sakin tempo iyi geldi, rutine geri dönmek ve sonunda daha iyi hissettiğim günler... Tam iyileşememiş olsam da, en azından ayaktayım bu hafta, arada öksürmeye devam ediyorum yine tabi.
Bu hafta tekrar işlere geri dönüyorum, çok da birikmiş siparişler var, ama bir türlü de olmuyor. Olmuyor derken; ya ayakkabılar atölyeden çıkmıyor ya da müşteriler tatilde olduğundan iletişimde kalamıyoruz-sonuçta boyayamıyorum.
Neyse, ben de bu arada mecburen boş kaldığıma göre sosyal medya işlerine bakayım dedim. Türkçe hesaplar açıp, eski hesapları kapatıp veya güncelleyerek bundan böyle günlük paylaşım moduna girmeye karar verdim. Umarım her şey güzel gider ve çabalarımın sonucunu alırım!