29 Kasım 2013 Cuma

1619

Designweek beklediğimden küçük ve düşündüğüm kadar boş geldi gözüme...
Güneşli görünen Kasım günü ise tahminimden epeyce fazla üşüttü doğrusu...
Tophane tarafındaki hamburgerci tam hayal ettiğimiz kadar iyiydi; porsiyonlar büyük ve etler lezzetli, ortam da hoş...
Bugün pek güzeldi işte; bolca yürüyüş ve sohbet, az biraz sanat ve tasarım-tam da istediğimiz gibi!

28 Kasım 2013 Perşembe

1618

"Bir kez daha barın önünde herksin gözlerini ayırmadan seyrettiği seksi ve yalnız kadını oynamak zorunda kalmak istemiyorum!" diye bağırdı kadın, öfkeli.
Adam sinirle dudaklarını sıktı, içten içe anlıyordu onu fazla yalnız bıraktığını. Elinden bir şey gelmediği için o da kızgındı, bu işi kabul ettiği için, yaşlandığı için kendine kızgındı...

(...)

27 Kasım 2013 Çarşamba

1617

Kasım Şiiri

Danteller, satenler, kokulu yağlar, yumuşatıcı kremler, beklenmeyen öpüşmeler, heyecanlı kıvranışlar, boynuna dokunmaktan kendini alamayan uzun parmaklar, huzursuz kıpırdanan ojeli tırnaklar, soğukta yahut sarhoşken koluna girilecek kadife ceketli uzun adamlar, İstanbul'a inen yağmurun yazdığı şiir, bazen dirseğine dokunulunca bile tahrik olan insanlar, bir etek savuruşunun peşinden gidilen kırmızılı kadınlar, caddenin iki yanındaki kürkçüler ile korseciler, bir de kaldırımlar, kaldırımlar...

26 Kasım 2013 Salı

25 Kasım 2013 Pazartesi

1615

Islak toprak kokulu ara sokaklarda yürüdüm, kapüşonum altında saklayarak kendimi, etrafa bakındım ellerim ceplerimde...
Kışın yaklaştığını hissettim, çocukken ayaklarımı yemesinden korktuğum sonbahar yapraklarına keyifle baktım ve Schopenhauer Tedavisi'ni okumaya başlamak için iyi zaman, diye düşündüm içimden...

1614

(24 KASIM PAZAR)

Efendim ayıptır söylemesi pek celebrity bir düğüne katıldık; en popülerinden birkaç dizi oyuncusu ve bu kategoriye sokamayacağım kadar çok beğendiğim Yetkin Dikinciler'in de teşrif ettiği, genelde ruhsuz olan düğün mekanlarından farklı, şık bir organizasyondu. Güzel güzel giyinip özenle makyaj yapmak, Tarkan'dan damat halayına uzanan geniş yelpazede dans edip eğlenmek ve birkaç sigara molasında epeydir karşılaşmadığım tatlı insanlarla sohbet etmek keyifliydi... Ne diyelim; onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine!

20 dakikalık bir taksi yolculuğu ardından aniden değişen nezih elit ortam ve pisleşen gece, yüksek ökçeler üzerinde dans ederek devam etti. Hafif sarhoş sevimli bir çiftin yanında, koyu kırmızı rujlu seksi ve suratsız kadını oynadım. Suratsız olmam, elektronik hip-hop tınılarında iyi kıvırtamadığım anlamına gelmesin-karşımda, etrafımda yavaş yavaş biriken loser takımından seyircilerime sanırsam epey bir gösteri yapmışımdır; zira paltomu bardan alıp çıkarken hepsi pek bir üzüldü.

23 Kasım 2013 Cumartesi

1613

Sevimli, biraz da çarpık bir Karadeniz balıkçı kasabasında her zamanki çabucak yeyip bitirdiğimiz muhlamalı filan güzel bir kahvaltının ardından şöyle bir tur attık...
Kale kalıntılarında kısa süreli maceralar yaşadık ve örümcek ağlı loş taş mahzenlerden yeniden güneşe çıktığımıza sevinip birkaç fotoğraf çekelim dedik...
Aşağı inerken her zaman köşedeki kamyonunda kavun satan amcadan birer dilim aldık elimize ve 3. köprü katliamının gözle görülür hale geldiği hüzünlü Garipçe'nin en tatlı kedileriyle karşılaştık...
Dönüş yolunda bize bir şeyler oldu; ne olduğunu anlayamadan kenara çektik, sanırım açık hava çarptı-son Kasım güneşi içimizi yaktı...

Hiç bitmeyen doğum günüm kutlu olsun!!!

22 Kasım 2013 Cuma

1612

Yarına Umut

Bugün yağmurlu, kapalı hava-ama yarın; Güneş yeniden gülecek, bütün mutsuzları okşayıp sevecek...
O zaman paten kayacağız el ele boş caddelerde, tepedeki çimenlikten alemi seyredeceğiz yine...

1611

(21 KASIM PERŞEMBE)

Kasım rüzgarı buralara bolca romantizm getirdi...

1610

(20 KASIM ÇARŞAMBA)

St.Patrick uğuru!

20 Kasım 2013 Çarşamba

1609

(19 KASIM YANİ DOĞUM GÜNÜM!)

Sakin bir doğum günü geçirmeme karar verdi hayat bu sene; Kasım ayının ikinci yarısı boyunca!
Bu akşam; hani "o garson" arkadaşımın çalıştığı mekanda bir şişe güzelinden şarap açtırdık, yanına peynir tabağı ve zeytinyağlılardan söyledik. Karşılıklı oturduk, göz göze konuştuk, gülüştük ve hayatıma son senelerde giren baykuşlardan söz ettik. Birer fincan kahve yanında elmalı tart istedik, öpüşürken ağzımız şeker koksun diye. Sonra otobüsün üst katında en ön sıraya oturduk ve Selanik otobüsündeki yaramazlıklarımızı özleyerek eve dönüşe geçtik...

1608

(18 KASIM PAZARTESİ)

(...)
Bunların arasında; benim hayatımda kendine yer açmaya çalışan ve birlikte vakit geçirmekten gerçekten keyif aldığım biri var; fakat onun benle buluşmalarına yüklediği anlam benimkinden sanırım biraz daha fazla. Ne yapmalı nasıl anlatmalı da kendisini hayatımın bir köşesinde tutarak, onu hiç kırmadan bir mesafeye oturtmalı?

Ben ondan doğum günü hediyesi beklemezken mesela, o bir şeyler planlıyor kendi kendine, belki beni bir yerlere götürmeyi düşünüyor. Göz ardı ettiği şu ki; benim hayatımda öyle bir özgürlük alanı yok. İşlerimi ayarlasam bile ben birkaç günümü kendisiyle baş başa geçiremem, hayatımda ona böyle bir yer ayıramam çünkü. İşte pek güzel giderken böyle bozuluveriyor işler, birazcık çizgiyi aşınca. Şimdi kendini reddedilmiş hissediyor olabilir, bilemiyorum, ama ben bu "kendi isteklerinin karşılığını hoşlandığı kadında bulamayan erkek tripleri"nden hiç hazzetmiyorum.

17 Kasım 2013 Pazar

1607

Ön-doğum-günü vol. II

Son dönem keşfimiz Karaköy'de köşedeki cafede kahvaltıya oturduk.
Çok da değişik seçenekler sunmasa da açık büfeleri, ortam keyifliydi.

Çıkışta kol kola yürüdük trafiğe kapanmış Meclis-i Mebusan caddesinde... Yürüyen, koşan, kimi afişler taşıyan karışık kalabalığa doğru Dolmabahçe'den Beşiktaş'a yürüdük. Birbirimiz için neler yaptığımızdan, verdiğimiz değeri nasıl gösterip nasıl algıladığımızdan konuşuyorduk. Kasım'ın hem güneş gözlüğü hem atkı taktıran bir günüydü, gölgede üşüdük.

Kadıköy'e geçince balık pazarına peynir almaya uğradık. Otobüs durağında kaçamak bir öpücükle vedalaşırken, böyle tatlı mesajlar alacağımı nereden tahmin edebilirdim?...

1606

(16 KASIM CUMARTESİ)

Hangover bu günün teması

Yeni arkadaşlar kazandım, yeni hayranlar edindim ve çok yorgunum.
Aşırı uykusuzluktan uyuyamıyorum ve işlerimi biraz daha erteliyorum.

1605

(15 KASIM CUMA)

Yorucu ve yolculuklu bir iş gününün ardından pijamalı ve Baileys'li bir ev partisine davetliydim.

Bu kez tanımadığım bir kaç yüzle karşılaştığım, başta pek de havaya giremediğim ama keyifle uzaktan baktığım partinin vesilesi biraz da benim yaklaşan doğum günüm olduğundan; kendimi özel hissetmem için her şeyi yapan insanlara teşekkürler.

Kocaman profiterollü pastam, "barok" iltifatlarım, eğlenceli sohbetler, koridorda gecenin 3ünde birlikte söylenen şarkılar ve kusmuklu çantam için teşekkürler!

Sabaha az kala, birkaç destek birası ve tost almaya çıkıp da hafif ıslak ve üşümüş geri döndüğümüzde, salonda senkronize horlayan takriben 15 uyuyanın arasında 4 uyanık kalmak pek enteresan oldu.

Nereye kıvrılıp yatacağımıza karar vermeye çalışırken bize evini açan yan komşunun, bu vakte kadar "normal" sayılabilecek davranışlarının birden tezgahlarda hamsinin kaç para olduğundan bahsetme tuhaflığına evrilmesi ve haddini aşan hareketlere kalkışması pek sevimli olmadı.

Alkol ve sigara bütün kötülüklerin anasıdır, dedik, önem vermeden evini ve kendisini terk ettik.

Sabah üşenmeden beni almaya gelen sevimli kurtarıcıma, birlikte içtiğimiz uykusuz çaylar için teşekkürler. Keşke onu incitmekten korkmasaydım, keşke bu kadar heyecanlandırmasaydım, ama yapacak bir şey yok.

Ertesi günü yiyen bir partiydi yine, 11 ile 2 arası 3 saatlik uykuyla pek kendime gelebildiğim söylenemez...




14 Kasım 2013 Perşembe

1604

Bu aralar rüyalarda artış, canlılıkta abartı, sezgilerde keskinlik söz konusu...
Hatta günlerimin yarısı rüya halinde, hayal aleminde geçiyor, üstelik hangi yarısı gerçek hayatım onu da bazen karıştırıyorum desem..?

13 Kasım 2013 Çarşamba

1603

Aslında bi şey diyim mi... Yok boşver demiyim-zira burası yeterince sırdaş değil; okurlar.

1602

(12 KASIM SALI)

Genç bir avukat hanım için-üstelik de doğum günü benimkinden 1 gün evvel olan-erkek arkadaşından harika bir doğum günü hediyesi!

1601

(11 KASIM PAZARTESİ)

Birkaç gün çalışmadan, iş güç düşünmeden hayattan maksimum zevki almak ne kadar iyi geldi...!
Şimdi, ayakkabılara geri döndüğüm tam bir "pazartesi"...

10 Kasım 2013 Pazar

1600


Boylu boyunca bacaklarımı gere gere
Gevşek, aheste, sere serpe
Bembeyaz sabahlarda çarşaflara dolanıyoruz
Pencereden sızan serinliği gözlerimin beyazında duyuyorum
Kelimeler avare, harfler serseri ve cümleler akşamdan kalma
Koklanıyorum, baharın ilk çiçeği gibi
İncecik ve kırılganım, içim görünüyor
Öpüldükçe uzuyorum, yapraklarım açılıyor
Vallahi çok ayıp ediyoruz biz seninle!
Olan var olmayan var,
Duyan var görmeyen var
Uyuyanlar, ölenler, kuruyanlar var
Bir bak etrafa-İstanbul'dan başka kim uyanmış daha?
Yataklar var konuşmak için yazıyor Cemal,
Öpüşmek için telefon kulübeleri...
Duyulmamış bir ayıba imza atıyoruz-
Utanmadan
Bacaklarımı birleştiriyorum, senin için
Senle biz yıllar sonra yeniden karşılaşmışız mesela
Ayrıldığımız yerden başlamışız
sevişmeye...

1599

(09 KASIM CUMARTESİ)

Sevgili günlük,
Ben yine acayip bir gece geçirdim; kendimi unuttuğum bir gece...
Biraz yorgunluğun, az da alkolün etkisi belki-yine de kabul etmeliyim: birinin bana böyle dokunmasını özlemişim.

Tanımadığım birinden, ne kadar özel ve onun gözünde ulaşılmaz olduğumu duymayı özlemişim, ellerimin ve ayaklarımın hayranlıkla öpülmesini özlemişim, yasak boynumun koklanmasını, yanımdaki adamın bana sokulmak için her yolu deneyip ısrar etmesini özlemişim.

28 yaşıma gelene kadar, alakalı alakasız pek çok kişiden duymuşumdur şu lafı: "Senin bir ışığın var..."
Kadınlardan, erkeklerden, bana asılmaya çalışanlardan, benden uzak duran içine kapanıklardan, hocalarımdan ya da arkadaşlarımdan hep duydum bu ışıldama mevzusunu.

"Ne kadar aydınlık bir yüzün var!" dediler.
"Sen herkesin arasında fark ediliyorsun, resmen ışıldıyorsun." dediler.

Shining seyrettik dün gece, tesadüfen.

Filmin sonunda bambaşka şeylerden bahsederken bulduk kendimizi; hiç tanışılmayan yahut kaybedilen babalar, Leonard Cohen ve Yavuz Çetin...
İki yazı okuduk ve birkaç bira açtık, bir çok da sigara yaktık söndürdük.
Biraz kaybolmuş bir adam, çok güzel bulduğu bir kadının yanında uyumak istemişse, günah mı?

...

1598

(08 KASIM CUMA)

"Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı"


Güneş gözlüğü unutturan bir Kasım öğlen üzeri, Cihangir'de en sevdiğimiz kahvaltı masalarından birine oturduk.
Çeşit çeşit peynir, zeytin, ayrılamayan bal-kaymak ve tahinli-ballı-cevizli kavuttan mutluluk yüklenip kalktık, kapı önünde çayımızı içerken Güneş'ten nasibimizi aldık.
Çocuklar gibi şendik sergi mekanına yürürken!
Kapı önünde bizi içeri alacak "yetkili arkadaşımız"ı beklerken biraz eğlenelim dedik...
"Çağdaş sanat" denilen, zaten yapısı gereği ne menem bir şey olduğu pek de anlaşılamamış bir kavram-kimi işler bana hiçbir şey ifade etmezken, bazı işlere ilk görüşte vuruluyorum.
Tabanlara kuvvet, başladık 2 katlı çağdaş sanat fuarını gezmeye...
En çok eğlendiren; ayna kaplı tabanla tavan arasında sonsuza uzanan görüntülerimiz arasında gülümsemek oldu...
Sanırım beni vuran işler; hep bir şekilde İstanbul'a kafayı takan, biriktirmeci işler oluyor.
Fotoğraf manipülasyonları harikaydı; üst üste yığılmış İstanbul yalılarının oluşturduğu dokuya bayıldık.
Kıvrılmış market fişleri, dürülmüş konser biletleri, parlak folyo ambalaj kağıtları ve daha pek çok birikintinin oluşturduğu kuleyi yakından inceledik...
Bir de maske/yüz ve bedeni konu alan işler etkileyici olabiliyor...
Şu dövmeli cool adamlara bakın!
Bir de böyle; tek, benzersiz bir iş hep çıkar-"7 günah" bu seferki çarpıcı iş oldu. Zaten bir rutubet havası sinmiş; kiliseden aşırılmış gibi duran bu acayip nesne rüyalarımıza girecek...
"Çekmesem olmazdı" tadındakiler-kendimden izler bulduklarım: mermer ayakkabı, baykuşlar, Ariadne&Minotaur heykeli, Mademoiselle ilustrasyonu...
Sergide ayaklarımız yeterince haşat olmadığından, dedik "bizim her zamanki bar"a bir uğrayalım da iki bira içelim, tanıdıklarla iki laf edelim.
Isıtıcı altında beynim erirken buzsuz sek viski içmem konusunda ısrar eden sevgili DJ.e selam!-Kendisi çalmaya gittikten sonra bunlar oldu...


Cemal'le başladık madem, Cemal'le bitirelim:
"Saat onikiden sonra,
Bütün içkiler
Şaraptır"