30 Mart 2018 Cuma

3200

Bugün bir çılgınlık yaptım!
Hiç aklımda yokken, aslında sanırım bir iki yıldır aklımın bir köşesinde dururken, bu sabah aniden dudak dolgusu yaptırırken buldum kendimi!
Cilt bakımına niyet evden çıkıp, düşünmeden etmeden dudak dolgusuna girişmem neye delalet emin değilim-belki de fazla sıkılmışımdır hayatımdan.
Neyse ki son derece gergin başladığım dolgu işleminin sonucu tahminimden daha doğal, son derece hoş oldu. Sanırım bundan sonra bağımlı hale geleceğim bu işe...
Zaman hızla akıp gidiyor, kendimize biraz zaman ayırmamız gerek şu dünyada diyor ve yılda bir kendimi bakımlara veririm diye düşünüyorum.

3199

(29 MART PERŞEMBE)

Kredi kartı patlatılanlara ben de dahil oldum! İtalya'dan yapmadığım birkaç alışveriş ve almadığım tren biletlerinin harcamalarını ekstremde görünce küçük bir şok geçirdim tabi.
Bu aralar itirazlar, kart iptalleri, iadeler, takip edilmesi gereken ekstreler, yeni kart başvuruları ile geçiyor-Merkür retrosundan biz de nasibimizi aldık sanırım.
Karı koca kartları kaptırıp yenilettik, umarım bir daha başımıza gelmez.

Son günlerde kış geri geldi sanki; hava soğuk ve yağmurlu olunca ben de enerjisiz hissediyorum, ama hafta sonu için planlarımız var. Artık biraz gezelim değil mi, hem çalışalım hem de eğlenelim!

28 Mart 2018 Çarşamba

3198

Annemin doğum günü; hasta olmasına rağmen bir şeyler yapmak istedik ve bahaneyle evden çıktık bugün. Uzun zamandır yolum düşmüyordu, Beyaz Fırın'a kahvaltıya oturduk. Erken uyandığım için memnunum, hava soğuk.
Birer büyük çay, kaşarlı kruvasan ve minik simit sandviçler alıyoruz. Lezzetli bir kaçamak!
Annemin sohbeti beni çok rahatlatıyor, her zaman...
Anne kız kozmetik alışverişi yapmak da ayrı güzel, ardından birer cappucino içmeye oturuyoruz.
Öğlen eve dönüp masa başına geçiyorum, bu hata daha sakin geçiyor. Başlıyorum ayakkabı boyamaya, bir yandan da sevdiğim diziyi açıyorum. Keyifli bir gün!

3197

(27 MART SALI)

Bir türlü hayata yetişemediğimi hissediyorum!
İnsanlar nasıl ayarlıyorlar da her şeyi sıkıştırıyorlar bir zaman bulup hayret!
Cilt bakımı, doktor randevusu, bahar temizliği, websitesi güncellemeleri hepsi beni bekliyor, bir yandan da gündelik işler zaten tüm vaktimi alıyor. Sanırım daha az uyumam gerek-bakalım.
Bugün de hem biraz ayakkabı boyadım, hem dükkana geçip gönderilerimi verdim ve siparişleri kontrol ettim, hem yemek yaptım akşam için.
Yemekten sonra eşimle kalan vaktimizde bir film izleyelim dedik, klişe bir korku filmi seçtim. Tabi ki kötüydü, ama olsun. Bende bir tuhaflık var galiba... Rahatlamak için korku filmi izliyorum.
Diyeceğim; hani akşamdan kalma uyandığım sabahları, evde yatarak, bomboş geçirdiğim günleri özledim.

3196

(26 MART PAZARTESİ)

Haftaya internetsiz başlayınca kendime bir kahve molası ayırmaya karar verdim bu pazartesi.
Aslında yoğun bir hafta beni bekliyor, ama sürekli ve sadece çalışıyor olmaktan da bıktım.
Epeydir görüşmeyi ertelediğim bir arkadaşımı arayıp Moda'da buluşmak için sözleştim.
Pappa Cafe'de birer latte, yetmedi birer de çay içtik. Hayatımızın telaşlarından, streslerimizden, ortak arkadaşlardan konuştuk. Sohbet ettikçe dertlerimi biraz unuttum ben de, ferahladım sanki...
Akşama doğru eve döndüğümde artık geçtiğimiz haftalarda içine düştüğüm karamsarlıktan kurtulmuştum.

3195

(25 MART PAZAR)

Bugün de sabahın köründe hava alanına gidip bir çift ayakkabı teslim etmemiz gerekti, yurt dışına giden bir kuzene vermek için. Hiç yoktan yine bir iş çıktı yani anlayacağınız, hafta sonunda erkenden kalkmamız gerekti.
Sağ olsun eşim şikayet etmeden gitti halletti, dönüşünde birlikte güzel bir kahvaltı ettik.

Fazla oyalanmadan çıkıp köpek beslemeye gittik; her pazar yapmaya çalıştığımız, kendimize görev edindiğimiz bir ritüel oldu bu artık. Kurtköy-Pendik tarafı çöplüğe dönüşen boş arazi ve yol kenarı köpekleri artık bizi tanıyor. Geçen hafta fırsat bulamamıştık, bu kez de bazı yavruları göremeyince içime dert düştü. Umarım iyilerdir, yağmurda çamurda birkaç saatimizi beslemeye ayırdığımız bu canlara umarım başka gönüllüler de mama bırakıyordur arada.

Günün kalanını çok da değerlendiremedik ne yazık ki; o yorgunluktan uyuya kalınca ben de temizliğe giriştim. Aklımda kalacağına aradan çıksın diyerek evi süpürmeye başladım...
Umudumuz bir sonraki hafta sonuna, güneşli bahar günlerine!

25 Mart 2018 Pazar

3194

(24 MART CUMARTESİ)

Ne zamandır hafta sonları hafta sonuna benzememeye başladı?
Ne kadardır yapmamız gereken işlerin dışında, yapmak istediğimiz bir şeyi yapamaz olduk?
Bunca koşuşturma ne için, bu yoğun iş temposunun karşılığı nedir tam olarak hayatımızda?
Ne uğruna neleri feda ediyoruz farkında olmadan?
Bunları düşüyorum.
Düşünüp duruyorum da içinden çıkamıyorum bir türlü.

Bir hafta sonu benim eğitimim olur, bir hafta sonu senin fuarın, bir diğerinde doktora gitmemiz gerekir, sonrakinde misafir ağırlamamız... Peki biz hiç mi sadece kendimize vakit ayıramayacağız? Hiç mi baş başa bir kadeh bir şey içmeye oturamayacağız mesela?

En son ne zaman müzik dinlemeye gittiğimi unuttum, dans ettiğimi hatırlamıyorum bile. Nereye kadar böyle devam edebiliriz ki?
Yaşamak, sadece hayatta kalmaktan ibaret değildir!
Sıkıldım ben, kuruyorum...

24 Mart 2018 Cumartesi

3193

(23 MART CUMA)

Gönderilmeyen mesaj

"Kendimi yenik hissettiğim zamanlarda sana yazma alışkanlığımdan ne zaman kurtulacağım?
Her seferinde seni rüyamda gördüm, diyerek başlamak belki inandırıcı gelmiyor, ama sabah ağlayarak uyandığım rüyada yine sen vardın.
Güne başlayınca siliniverdi, tek hatırladığım senin için endişelendiğim hissiydi.
Annemin evinin önündeydik, hani beni hep beklediğin o güllü bahçe kapısının orada, bir şeyler yapmandan korkuyordum sanki, kendine zarar verecek...
Senin için endişelenmekle geçirdiğim o en güzel yılları hiçbir şeye değişmem-hala.
Kendimi dipsiz kuyularda bulduğum bu günlerde, umarım sen iyisindir, demekten başka bir şey gelmiyor elimden."

22 Mart 2018 Perşembe

3192

Sonunda-karanlık günlerin ardından, Newroz ile gelen kışa inat-aydınlık hissettiğim bir güne uyandım!
Geçen haftadan beri dert ettiğim gecikmeli gönderim sonunda bugün teslim edildi, üzerimden bir yük kalktı.
Yarın vereceğim evrakları hazırladım, tüm tuhaf işlemlerimize rağmen bankadan bir sorun çıkmadığı için memnunum.
Tüm sıkıntılı konuları yarın tamamlamış olmayı umarak haftanın sonuna yaklaşırken, birazcık daha iyimser hissedebilirim artık!

21 Mart 2018 Çarşamba

3191

Dün geceki ayrılıktan sonra sabah erkenden uyanıp kahvaltı hazırladım; içim kırık dökük...
Dokunulunca ürken köpekler gibi kendime kapandım bugünlerde, sarılınca ağlamaya başladım.
Güneş açınca kendime biraz daha güveniyorum ve heves ediyorum güzel günlere, akşam yine çöküp kalıyorum ve derin kuyulara yuvarlanıyorum.
Hayat bana çok da iyi davranmıyor sanki son zamanlarda...
Hiçbir şey eskisi gibi değil, konuşmaya bile vakit yok artık.
O kadar çok eksik kalıyor ki bazı duygular hayatımda, geceleri rüyalarda yaşamaya çalışıyorum.
Uyanınca tekrar aynı kısır döngüye başlıyorum, adı hayatım olan.

20 Mart 2018 Salı

3190

Bugüne de yetişememiş gibi hissediyorum-içimde bir yandan huzursuzluk bir yandan hevesler...

3189

(19 MART PAZARTESİ)

Pestilim çıkmış vaziyette başlıyorum yeni haftaya; biraz daha zorlanarak ilerliyor gibi hissediyorum işlerde. Bu haftanın stresleri henüz sona ermedi, yine de geçen haftaya göre azıcık daha rahatlamış hissediyorum.
Geç başladığım günüm nasıl bittiğini anlayamadan akşamı ediyorum; bugün itibariyle yeni işine başlayan ve artık daha erken eve dönen eşimle dizi izlemek için vaktimiz var-küçük mutluluklar!

19 Mart 2018 Pazartesi

3188

(18 MART PAZAR)

Dün kendimizi fena yormuşuz, bugün de biraz tembellik etmek isterdim aslında. Epeydir ertelediğimiz aile yemeğini bu akşam veriyoruz, o yüzden fazla oyalanmadan işlere koyulmamız gerek.
Bir yandan ev silip süpürülecek, toz alınıp etraf toplanacak; diğer yandan mutfak işleri...
Menüyü herkesin seveceği yemeklerden seçtim, yine kendi imzam olan baharat karışımlarıyla lezzetlendirdim. Hepsi layıkıyla hazırlandı, sofra çiçek gibi zarif oldu.
Evimiz misafir karşılarken daha güzel göründü gözüme; koltuk örtülerini kaldırıp çeki düzen verilince.
Kapalı balkonumuza yeni eklenen çiçeklerle minik bir seramız oldu; baharla birlikte şenlendi evimiz.
Tüm gerginlikleri bir yana iteleyip, hayatın tadını çıkarmaya bakalım-şimdi tam vakti!

18 Mart 2018 Pazar

3187

(17 MART CUMARTESİ)

Ne uzun gündü ama!

Pert gözlerle uykusuz başlayan cumartesi günü, mükellef bir kahvaltının ardından haftalık pazar alışverişimizi yapmaya çıktık. Bahar geldi geliyor, tezgahlarda yaprak bezelye ile pırasa yan yana.
Şeker gibi portakallar, pembe sulu elmalar, bebek avokadolar ve rengarenk mis gibi otlarla dolabımızı doldurduktan sonra ikimiz de biraz dinlenmeye çekildik.

Akşamüstü kendimizi daha iyi hissettiğimizde evden çıkıp Feneryolu'na kadar ara sokaklardan yürüdük, çiçeklenmiş bahar ağaçları arasında kar yağar gibi, gözümüz gök yüzünde uzun uzun yürüdük... Çoluk çocuk parklara doluşmuş aileler gördük, yol kenarlarında kendine yatacak yer bulmuş miskin kediler, inşaatlar arasından çabucak geçmeye çalışırken kalan son bahçelerde erken açmış papatyalar gördük...

Kuaförüme uğrayıp dün bakım yaptırdığım saçlarıma rötuş fönü çektirdikten sonra, caddeye yürüyüp birer kahve içmek istedik. Maç kalabalığı hafta sonu güzel havaya denk gelince iyice her yer dolmuştu, bu arada çingenelerde altın kadehler bitmişti.

Kahvelerimizi içip kalktık, 20 bin adım attığımız günün şerefine akşam Bolonez soslu penne yapmaya karar verdik; Bologna'da böylesi yok-denedim onaylıyorum!

Yemekten sonra bir film iyi gider-öyleyse Call me by Your Name. Aslında çok imrendiğim Kuzey İtalya atmosferinde, bir yazlık taş evin bahçesinde kayısı ağacının gölgesinde, Roma tipi durgun küçük havuzlarda, antik Yunan heykelleri arasında enfes bir görsellik sunuyor film. Ama ikinci yarısından itibaren fazlasıyla cinselliğe odaklanması, sadece iki adamın arasındaki seks ilişkisini anlatıyormuş gibi gelmesi bizi rahatsız etti. Eşcinselliğe hiçbir zaman anlam veremeyeceğim.

Onu geçelim de, bizim de böyle güneşli günlerde oturup keyif yapacağımız gölgeli bahçelerimiz olacak mı?

17 Mart 2018 Cumartesi

3186

(16 MART CUMA)

Stresle başa çıkma yolları

Çok stresli bir haftanın sonuna geldiğimde, hayat beni boğuyor gibi hissediyorsam... Önümüzdeki haftanın getireceği yeni sorunlara hazır olmak için bir es vermeye ihtiyacım varsa...
Kendime öğleden sonrayı tatil edip bugün, saç bakımına vakit ayırabilirim bence. Birazcık kendimi şımartmak için kahvemi sigaramı içerken kuaför dedikodusu yapabilirim de. Çıkışta eve yürüyüp baharda çiçeklenen ağaçlara, hamile gezen kedilere sevgiyle bakabilir ve hafta sonu planları yapabilirim. Daha yetmedi mi-akşam bir şişe Lambrusco açıp eşimle karşılıklı Müzeyyen Senar dinleyebilirim.

15 Mart 2018 Perşembe

3185

Biraz bunaltıcı bir gün...
Yağmurlu kapalı bir güne başım ağrıyarak uyandım, son günlerde kendimi mental ve fiziksel olarak iyice yormuşum. Bir gün araya ihtiyacım var aslında ama ne mümkün.
Öğlene kadar rutin gündelik işlerimi toparladıktan sonra istemeye istemeye evden çıkıp aklıma takılan soruları sormak için KOSGEB'e gittim. Öyle anlaması zor bir sistem ki, sinirim bozuldu artık bu işle uğraşmaktan. Son aşama olan ödeme talep formunda takıldım, bir iki detayı yüz yüze görüşmek için çıktım geldim sonunda.
İçerisi yoğundu, girip derdimi anlatabildiğime sevindim en azından. Sonuçta anlamış oldum ki; bazı teknik sebeplerden dolayı düşündüğüm kadar destek alamayacağım gibi duruyor, bir iki evrakı daha halletmem gerek öncelikle. Tabi canım sıkıldı; çünkü çaba sarf ediyorum ama yine de ne yaparsam yapayım sanki tamamından yararlanamıyorum gibi, yıpratıcı bir süreç. Yine de benden beklenenei anlayabildiğime sevindim.
Umudumu kırmayacağım, belki yarısını şimdi kalan yarısını önümüzdeki sene alabilirim, araştıracağım.
Çıktığımda hava açmıştı, hafta sonu da ısınıyormuş zaten. Annemle IKEA'ya uğrayıp hem yemek yedik, hem biraz alışveriş yaptık. Baharı karşılamak için kendimize birer saksı sarmaşık aldık, epeydir aklımda olan bitki çayı demliği ve hayatımızı kurtaran kedi tüyü toplama ruloları...
Akşam kendimi biraz boğulmuş hissediyorum, yetişmeye çalıştığım bütün bu işler arasında...

14 Mart 2018 Çarşamba

3184

Oradan oraya koşturmacalı bir gün yine; evraklarla dolu, banka işlerini araya sıkıştırdığım ve nasıl geçtiğini anlamadığım uzun bir gün...
İstediğim kadar erken uyanamadım, dün gece yarısı bir iki kere uyandığımda aklıma takılan sorunlar uyutmadığı için. Yine de kendimi takdir ediyorum; eskisi kadar fazla takılmamayı başarıyorum bu gündelik sıkıntılara ve en azından yarım saat de olsa kitap okumaya vakit ayırabiliyorum uykuya dalmadan önce.
Kahvaltının ardından mutfak işlerine verdim kendimi; öğleden sonra dükkana uğrayıp yeni siparişlerimi verdim, bir gönderi teslim ettim. Her zamanki rutinimden farklı değil yani, akşamüstü kahvemi koyup masa başına oturdum ve sonuna dün boyamaya başladığım ayakkabıları bitirdim.

3183

(13 MART SALI)

Biraz can sıkıcı bir gün; zira dün ortaya çıkan sorunlar henüz çözülemedi.
İlk iş PTT'ye reklamasyon başlatmaya gittim, hava yağmurlu bugün. Ardından bu haftanın sinir bozucu müşterisiyle yazışıp durumu anlatamaya çalıştım ona ve gergin bir şekilde cevabını bekledim bütün gün.
Biraz ayakkabı boyadım-işlerim arasında en eğlencelisi.
Akşam yemekten sonra kocacığımla kısa bir mahalle etrafı turuna çıkıp yolumuza çıkan kedileri besledik, aklıma takılan şu prüzleri de bir halletsem, rahatlasam...

12 Mart 2018 Pazartesi

3182

Yeni haftaya enerjik ve hevesli başladım; geç uyanmadım ama uzun uzun kahvaltı ettim. Öğlene kadar maillerime geri dönüp işleri toparladıktan sonra dükkana yürüdüm, hava mis!
Yolda kedileri besledim, en sevdiğim yapraksız eflatun laleler gibi çiçek açan ağaca rastladım, bahar gelmiş anladım.
Çıkan ayakkabıları sırt çantama atıp eve geri döndüm, epey de terledim-hava fazla ısınmış birden. Masaya oturunca bir sürü başka şeyler oluyor önümde cevaplamam gereken, reklam teklifleri vesaire derken yine vakit kaybettim biraz.
Sonra da sorunlu bir müşteriyle mesajlaştım ve günüme stres kattı, oysa ki çok mutlu başlamıştım pazartesiye...
Telaşlı birkaç telefon görüşmesi yapıp gönderimi geri çekmeyi başardım, ardından bir başka gıcık durumla yüzleşmek zorunda kaldım: İrlandalı bir gelin adayına 12 gün içinde ayakkabılarının teslim edilmesi lazım! Umarım gider, en iyisini umalım ve elimizden geleni yapalım...
Bu pazartesyii sendromsuz kapatamadıysak da, kendimi verimli gün için takdir ediyorum ve sorunların üstesinden geleceğime inanıyorum-baharda her şey daha kolay sanki, daha bir zevkli!

11 Mart 2018 Pazar

3181

Dün gece şarap beni biraz çarptı, yatmadan önce biraz dergi okuyup geç uyudum.

Bu pazar kahvaltımıza avokado püresi & çırpılmış yumurta ikilisi eşlik etti, her zamanki favorim.

Bir süredir ihmal ettiğimiz ev işlerine baktık bir iki saat; kedilerimiz sağ olsunlar kanapelerimizin altını delik deşik yolmuşlar, elimizden geldiğince tamir ettik. Çiçekleri bahar geliyor diye kapalı balkona çıkarıp su sıktık yapraklarına, onlara daha iyi bakacağız artık...

Canım kısır çekiyordu ne zamandır, bol yeşillikli, Antep salçaları ve baharatlarıyla tatlandırdığım dev bir kase kısır yaptım. Bir yandan mutfak arkadaşım yetenekli kocam ballı fındık ezmesi hazırladı kahvaltılık-nefis!

Akşamüstü planımız her pazar olduğu gibi Emirli'ye gidip süt ve yumurta almak, köpekleri beslemek. Bu kez birbirinden tatlı 2 yavruya rastlıyoruz; biri tüylü kirloş bir şey, diğeri kara baş. Birbirleriyle oynayıp üst üste yatıyorlar, öyle tatlılar ki!

Bu sahipsiz arazi köpeklerini besleyince içimiz rahat ediyor, yoksa aklıma takılıyorlar. Dönüşte de bir iki eksiğimizi alıp arabayı anneme bıraktık ve eve yürürken mahalle kedilerini doyurduk. mamacı teyzeye denk gelince ayak üstü sohbet ettik biraz, akşam yorgun ama mutluyduk...

3180

(10 MART CUMARTESİ)

Sabah sabah kahvaltımızı etmeden kendimizi zorla kaldırıp doktor randevusuna yetiştik, MR ve kan tahlil sonuçları, doktor muayenesi derken teşhis konuldu: Çok ağrılı olayan bir tür romatizma. Umarım ilaçlar etkisini gösterir ve 1 ay sonraki kontrollerde her şey normale döner...
Kahvaltıdan sonra pazar alışverişimizi aradan çıkarmak istedik; bahar gelmiş bile, tezgahlar rengarenk! Tazecik maydanoz, dere otu, nane, pazı seçtik, mis gibi ayva, elma, son elveda Finike portakalı...
Akşamüstü güneşli havayı kaçırmayalım biraz dışarı çıkıp insan içine karışalım dedik, Moda'da birer kahve içmeye oturduk. Kalabalık, herkes dışarıda. Rüzgarlı ama güneşli bir bahar havası...
Epeydir bulamadığımız Haneke'nin son filmi dahil birkaç dvd seçip eve dönüyoruz, akşamki planımız belli.
Bir şişe şarap açıp şahane bir peynir tabağı hazırlıyoruz, bir tabak da meyve. Mutlu Son filmi beni hiç sarmıyor ne yazık ki, hayal kırıklığı.

10 Mart 2018 Cumartesi

3179

(09 MART CUMA)

Devlet işleri sıkıntılı işler; beklemesi uzun, çözmesi zor. Ben de sonuna kadar geldim sonunda takıldım, ama şimdiye kadar neler neler çözdüm, bundan sonrasını da hallederim diye düşünüyorum. Biraz sabır...
Öğlen bu bürokratik işlerle uğraştıktan sonra muhasebecime gittim, işini yapmayan insanlardan biraz dert yandım. Akşamüstü ancak eve dönebildim ve son haftalarda çok yorulan eşimle bir film seyrettik.
Lady Bird çok tanıdık gelen samimi bir gençlik hikayesi; bence son derece cesur bir liseli kızın hayata atılma öyküsü. Fazlaca eleştirilmiş, pek tutulmamış ve sıradan bulunmuş olsa da bana çok dürüst geldi. Genç kızın ailesi tarafından bir türlü takdir görmeyişi, yetiştirilişiyle çelişen yeni hayatına adapte olmaya çalışması, yaşıtları arasında kabul edilmek için bazen maske taksa da dürüstlüğünden vazgeçmeyişi hoşuma gitti.


8 Mart 2018 Perşembe

3178

Bütün gün bardaktan boşanırcasına yağdı, yağdı...
Dünün yorgunluğunu atamadım hala, zoraki yaptım bugünkü işlerimi.
Son dakikacı bir gelin adayının ayakkabılarını hazırladım, akşam yurt dışından dönecek eşim için yemek yaptım.
Aklımda bir şeyler var; yapabilir miyim bilmiyorum ama istiyorum. Hayatıma çok ilham verici bir yön katacak, muhakkak epey de zorlayacak bir adım atma fikrim var... Bana bol şans!

3177

(07 MART ÇARŞAMBA)

Bahar geldi bile!
Sabah erken başlayan yoğun ve keyifli bir gün beni bekliyor; önce Eminönü malzeme alışverişi, dolambaçlı sokakları tırmanıp hanlara gire çıka rengarenk boncuklar, danteller, kurdeleler aldığım saatlerden sonra kısa bir kahve molası. Son yıllarda açılan en şık kahveci burası, çok sevdiğim lezzetli balkabaklı cuplarından da bir tane paylaşıyoruz. Elimiz kolumuz iyice dolmuşken, meydan da hepten kalabalıklaşıyor, güneş altında karınca misali gidip gelen insan sürüsünü seyrederken yorulmamak mümkün değil...

Akşamüstü uzun zamandır görmediğim okul arkadaşımla buluşmayı araya sıkıştırıyorum; Karaköy Fransız geçidinde sevimli bir İtalyan restoranında oturup birer kadeh blush söylüyoruz. Soğuk pembe şarap çok iyi geliyor, sohbet de aynı şekilde. Buraları özlemişim, farklı biriyle konuşmayı özlemişim her şeyden çok. Hep aynı küçük arkadaş çevremde aynı iş muhabbetinden fazlasıyla sıkılmıştım.
Karaköy'ün son yıllarda mantar gibi pırtlayan minik cafeleri arasında dolanıp durduk, yeni açılan mekanları keşfettik ve çok beğendiğim bir küçük takı vitrinine rast geldik. Genç bir tasarımcı hanım tarafından yapılan gümüş, bronz ve değerli taşlar kullanılan modern yorumlanmış antik tarz takıları gerçekten beğendim, kendime bir şeyler seçeceğim mutlaka buradan.
Kılıç Ali Paşa hamamının otantik dükkanını da gezdik, Mardin tarafından getirilmiş bakır su tasları, peştemaller, etnik entariler, Buldan ipeği şallar, modern bornozlar, antika nalınlar, aromatik yağlar ve el yağımı sabunlar... Burası büyülü bir dünya!

Peynir tabağı ve pembe şarap eşliğinde sohbetimiz; ortak arkadaşlar ve hocalardan başlayıp, çocuk yetiştirmeye, seyahat planlarına ve insanların yeni moda ruh hastalıklarına kadar uzandı...
Günü bitirdim sanıyorsanız aldanıyorsunuz-akşam tiyatromuz var, yağmur da başladı, son anda yetiştik.
Sızı; 1913 yılında vatanları bildikleri Anadolu'yu terk etmek zorunda kalan Ermenilerin Paris'te hayata tutunma çabalarını, 2. Dünya savaşı ortamında başlarına gelenleri ve hep içlerinde saklı tuttukları İstanbul'a dönme hayallerini anlatıyor.
 Ele aldığı hassas ve mühim konuyu bana kalırsa fazla basit diyaloglarla işleyen, kadın oyuncuların abartılı jestlerinin bize itici geldiği, ama erkek oyuncuları beğendiğim bir oyun oldu.
Akşam pestilim çıkmış halde yatağa girdiğimde, Safinaz ayaklarımı avlamaya çalışıyordu...

6 Mart 2018 Salı

3176

Gece yarısı balkonda kilitli kalan kedim beni ağlayan miyavlamalarıyla uyandırınca, bir süre uyuyamadım. Ama uzun zamandır ilk defa, içimde huzursuzluk yoktu uykusuz saatlerimde, kalbim telaşlı kuş gibi çırpınmıyordu neyse ki...
Biraz dergi okuyup tekrar uykuya daldım, bu sefer de sabah geç kalktım tabi.
Hafta sonu sağlıklı yaşama ara vermiştik Antep baklavalarıyla, bugün kaldığım yerden devam ettim ekmeksiz kahvaltıyla. Güzel bir peynirli maydanozlu omlet yaptım kendime, pazar günü aldığımız köy sütünün kaymağını balla karıştırdım.
Bugünkü gönderileri dükkana teslim edip eve geri yürürken birkaç kedi besledim, geceden beri şakır şakır yağan hava açmıştı. Güneşli bir bahar günü gibiydi ve yürümek iyi geldi.
Akşamüstü yine haftalık/aylık siparişlerimi gözden geçirdim, müşterilere geri dönüş yaptım derken, başka bir işe vaktim kalmadı bile.
Yarın uzun bir gün beni bekliyor, yatmadan ojelerimi süreyim!

5 Mart 2018 Pazartesi

3175

Önce bir uykumu alıp dinlenmek istedim bugün, Antep gezisinin yorgunluğunu atamadım daha üzerimden.
Geç ve dev bir kahvaltı ettim haftaya başlarken; kendime tam buğday unlu krep yaptım.
Evi bırakırken astığım çamaşırı toplayıp yenisini makinaya attım, ev işleri bitmek bilmiyor ve temiz düzenli olmayan evde de benim için rahat etmiyor.
Ortalığı toparladıktan sonra acil gönderimi teslim etmek üzere dükkana geçtim, siparişler, yeni modeller derken... Akşamüstü dönebildim geri, kendimi suya atıp rahatladım biraz.
Akşamı sakince müşterilerime geri dönüş yaparak, fotoğrafları düzenleyerek geçirmeyi tercih ettim.

3174

(04 MART PAZAR)

Sonunda evimizde olmak ne güzel! Keşke bugünü kedilerimizle kanepede geçirebilsek, ama yapacak çok şeyimiz var.
Önce güzel bir kahvaltının ardından baharat ve salçaları bölüştürüp, anneme ve anneanneme vereceğimiz paketleri hazırlıyoruz. Baharatlıklarımızı tazeleyip içindekileri yazan etiketler yapıştırıp raflara diziyoruz...
Öğleden sonra ilk iş geçen hafta sonu ihmal ettiğimiz köpeklere bakmaya Emirli'ye geçiyoruz. Bir iki tanesi fire verse de, aynı yerde aynı köpekleri bulunca sevinip mama bırakıyoruz. 3 küçük kara yavru var, çok tatlılar!
Belediye ve bizden başka gönüllüler de geliyor sanırım haftada 1, yine de bu açık arazi köpekleri ancak ölmeyecek kadar doyuyorlardır ne yazık ki. Onlar için elimizden geleni yapıp her pazar hiç olmazsa 1 büyük paket mamayı dağıtmak istiyoruz bundan sonra da.
Evimize de uğrayıp biraz yol çalışmasına bakalım diyoruz, ama birden yağmur bastırınca fazla kalamıyoruz. Hava bugün bir açtı bir bozdu, dönüşte şakır şakır yağıyor.
Akşamüstü ilk aile ziyaretimizi eşimin teyzesine yapıyoruz; bir kutu şöbiyetimizle birlikte.
Burada fazla oturmayıp dedemlere geçiyoruz akşam, ona geçmiş olsun demeye yine bir kutu baklava ile birlikte.
Görevlerimizi yapıp aile büyüklerimizin övgülerini aldıktan sonra içimiz rahat evimize dönebiliriz, yarın yine hızlı bir gün olacak...

3173

(03 MART CUMARTESİ)

Madem ki Antep'te 1 günümüz var; onu iyi değerlendirelim!
Erken kalkıp kahvaltıda mantarlı omlet istedik, çok modern ve düzgün bir otelde kalıyoruz.
Fazla oyalanmadan çıktık, ilk durağımız Zeugma Müzesi.
Burası beni tahminimden çok daha fazla etkiledi; Helenistik dönemin en güzel örnekleri olan mozaikler, güneydoğu Anadolu'da Dionysos kültünün izlerini görmek, art-deco, art-nouveau ya da 60lar-tüm dönemlerin sembol motiflerine MS.2./4.yy.dan kalma bu panolarda rastlamak eşsiz bir deneyimdi.
 Perspektifle verilen derinlik efekti...
 Neptün/Posedion bezemelerinde fon oluşturan deniz canlıları..
 Gerçekten ilham verici ve büyüleyici detaylar...
1700-1800 yıl evvel buralarda yaşayan zenginlerin villalarının zeminlerini süsleyen Pagan desenleri...
Bugün bile benim diyen tasarımcının kurgulayamayacağı kompozisyonlar...
 Müzeden çıkışta anneme bir kutnu kumaştan dokuma fular beğendim, açık gri zemine siklamen rengi ikat desenli çok hoş bir parça seçtim. Kahve molasını güneşli havada, hanlardan birinin avlusunda verdik.
 Antep'in eski şehir merkezi aslında Eminönü'nü andırıyor; çarşısı Mısır çarşısının küçüğü sanki... El yapımı deri otantik ayakkabılar yapan yemeni ustalarıyla tanışıp sohbete dalıyoruz, kendimize birer çift çok havalı ayakkabı alıyoruz.
 Eski camileri güzel, hepsi benzer tarzda siyah-bej taşlardan yapılmış. Çarşıda bakırcılar ile yemenicilerin yanında, baharatçılar sıralanmış. Amacım zaten buradan bol bol salça ve pul biber almaktı, elimde kaşığımla acı biber ve güneşte kurutulmuş domates salçalarını deneye deneye geziyorum.
Günün sonunda bavulumuzda 10 kilo salça, çeşit çeşit pul biber, sumak ve zahter, iki Antep işi kutnu ipek fular ve 2 çift yemeni ayakkabı ile bu şehre veda ediyoruz...

3172

(02 MART CUMA)

Son dakikaya kadar çalışıp işleri hallettiğim bu gün, Gaziantep'e bir uçak biletim var.
Öğlen evden çıkıp hızlıca sırt çantam ve ben hava alanına gidiyoruz; epeydir Atatürk iç hatlara gelmemiştim.
Antep'e yarım saat gecikmeli kalkan uçakta, yanıma oturan simit ve ter kokan evlere şenlik teyzelerle birlikte geçirdiğim sinir bozucu yolculuktan sonra vardım.

Hava açık ve ılıktı, bademler çiçek açmış, bahar gelmiş buralara...
Şehir merkezine bizi taşıyan otobüste etrafa bakındıkça, burayı tam bir Ortadoğu şehrine benzettim: yıkık dökük binalarda duvar yazıları, Arapça tabelalar...
Antep bende sevimsiz bir ilk intiba bıraktı, sanki sadece yemek üzerine bir hayatın döndüğü, çirkin çehreli bir şehir...

Otele kendimi atar atmaz bir duş alıp rahatladıktan sonra tekrar dışarı çıktık, sabahtan beri aç duruyordum ve küşleme için hazırdım.
Küşlemeci Mehmet Usta'nın salaş masalarından birine oturduk, burası tam esnaf lokantası havasında bir yer. Önden gavurdağı benzeri sulu ekşi bir salata geliyor pideyle, zaten burada sadece pide ekmeği yeniyor gibi- ardından küşleme, peşinden simit dedikleri fıstıklı bulgurlu kebap ve baharatlı Adana kebap, en son da özel bir et-adını söylemediyse de bence kuzu küşlemeydi.
Porsiyonlar ufak ama etler çok lezzetli gerçekten, ben yine en çok baharatlı kebapları sevdiğimi anladım.

Yemekten çıkıp biraz yürüdük, ana caddesi geniş ve karşılıklı onlarca baklavacı sıralanmış. En meşhuru Koçak elbette, Koçak'ta birer özel şöbiyet ısmarladık kendimize.
Rejim filan kalmıyor tabi burada, olsun varsın! Bu kısacık tatil bize çok iyi gelecek, bunca stresin ve yoğunluğun arasında...

1 Mart 2018 Perşembe

3171

Sonunda, kendimi daha iyi hissederek uyandığım bir gün!
Öyleyse hızla halledebilirim işlerimi; önce gönderiler hazırlanacak, ardından kendime biraz bakım yapmak için vakit ayıracağım biraz, sonra da acil sipariş olan bir çift ayakkabı boyayacağım...
Bu arada takip edilecek detaylar, ödemeler, müşteri mesajları var geri dönülecek.
Yarın yola çıkmadan önce mümkün olduğu kadar her şeyi elimden çıkarmaya çalışıyorum, bir yandan da kendi kendime konuşup duruyorum-sinirliyken hep yaptığım gibi.

İnsanların haddini bilmeyişi beni çok öfkelendiriyor, neden ben onlar gibi değilim mesela?
Herkes mesafesini koruyabilse, hayat çok daha güzel olacak!
Yakın arkadaşım bile olsa, haftanın neredeyse her günü, eşim işten eve geldikten sonra arayıp uzun uzun telefonda konuşmasına sinir oluyorum. Zaten haftanın 1 bilemedin 2 gecesi kocam evde bu aralar, zaten ayrı kalıyoruz ve istediğim kadar görüşemiyoruz-bir de milletin işini gücünü dinleyip duruyoruz her akşam.
Arkadaşlarla dertleşmek elbette hepimizin ihtiyacı, ama biz artık her seferinde aynı konuları konuşuyoruz-futbol yorumcularına döndük!
Bıktım artık; filanca fabrikanın hangi müdürü gitmiş, kimin pozisyonu değişmiş, beni alakadar etmeyen konuları dakikalarca dinlemekten. Benim de işimle ilgili anlatacaklarım var, eşime evle ilgili bir şeyler sormak istiyorum belki ailevi bir mevzuyu açacağım... Fırsat kalmıyor ki! Sabah akşam arkadaşlarımıza telefonda brifing vermekten baş başa kalamıyoruz.
Biraz bencillik değil mi bu? Bundan sonra izin vermeyeceğim, hakikaten sinirlendim bugün artık sabrım taştı.