8 Mart 2018 Perşembe

3177

(07 MART ÇARŞAMBA)

Bahar geldi bile!
Sabah erken başlayan yoğun ve keyifli bir gün beni bekliyor; önce Eminönü malzeme alışverişi, dolambaçlı sokakları tırmanıp hanlara gire çıka rengarenk boncuklar, danteller, kurdeleler aldığım saatlerden sonra kısa bir kahve molası. Son yıllarda açılan en şık kahveci burası, çok sevdiğim lezzetli balkabaklı cuplarından da bir tane paylaşıyoruz. Elimiz kolumuz iyice dolmuşken, meydan da hepten kalabalıklaşıyor, güneş altında karınca misali gidip gelen insan sürüsünü seyrederken yorulmamak mümkün değil...

Akşamüstü uzun zamandır görmediğim okul arkadaşımla buluşmayı araya sıkıştırıyorum; Karaköy Fransız geçidinde sevimli bir İtalyan restoranında oturup birer kadeh blush söylüyoruz. Soğuk pembe şarap çok iyi geliyor, sohbet de aynı şekilde. Buraları özlemişim, farklı biriyle konuşmayı özlemişim her şeyden çok. Hep aynı küçük arkadaş çevremde aynı iş muhabbetinden fazlasıyla sıkılmıştım.
Karaköy'ün son yıllarda mantar gibi pırtlayan minik cafeleri arasında dolanıp durduk, yeni açılan mekanları keşfettik ve çok beğendiğim bir küçük takı vitrinine rast geldik. Genç bir tasarımcı hanım tarafından yapılan gümüş, bronz ve değerli taşlar kullanılan modern yorumlanmış antik tarz takıları gerçekten beğendim, kendime bir şeyler seçeceğim mutlaka buradan.
Kılıç Ali Paşa hamamının otantik dükkanını da gezdik, Mardin tarafından getirilmiş bakır su tasları, peştemaller, etnik entariler, Buldan ipeği şallar, modern bornozlar, antika nalınlar, aromatik yağlar ve el yağımı sabunlar... Burası büyülü bir dünya!

Peynir tabağı ve pembe şarap eşliğinde sohbetimiz; ortak arkadaşlar ve hocalardan başlayıp, çocuk yetiştirmeye, seyahat planlarına ve insanların yeni moda ruh hastalıklarına kadar uzandı...
Günü bitirdim sanıyorsanız aldanıyorsunuz-akşam tiyatromuz var, yağmur da başladı, son anda yetiştik.
Sızı; 1913 yılında vatanları bildikleri Anadolu'yu terk etmek zorunda kalan Ermenilerin Paris'te hayata tutunma çabalarını, 2. Dünya savaşı ortamında başlarına gelenleri ve hep içlerinde saklı tuttukları İstanbul'a dönme hayallerini anlatıyor.
 Ele aldığı hassas ve mühim konuyu bana kalırsa fazla basit diyaloglarla işleyen, kadın oyuncuların abartılı jestlerinin bize itici geldiği, ama erkek oyuncuları beğendiğim bir oyun oldu.
Akşam pestilim çıkmış halde yatağa girdiğimde, Safinaz ayaklarımı avlamaya çalışıyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder