28 Nisan 2017 Cuma

2865

 Evde mutlu bir gün, hava sıcacık ve güneşli... Kızım balkon sefasında mesut ve yaramaz!
 Çalışmak zor geliyor bahar aylarında, beni de bu havalar mahvedecek korkarım!
Yarın tatile çıkıyoruz-olley!

2864

(27 NİSAN PERŞEMBE)

Bizler mi zor dönemlere denk geldik, yoksa hayat hep mi zorluydu?
Keşke eskiden yaşamış olsaydık, diyoruz ya- acaba o zamanlar da mı tatmin etmezdi bizi?
Yine de sanki her şeyin bozulduğu günlere kaldık gibime geliyor.
Eskiden olmadığı kadar güçleşti yaşamak, hayatta kalmak, ilişkiler, her şey...


26 Nisan 2017 Çarşamba

2863

Neden böyle oldu-neden yürümedi-hatırlıyor musun?
"Dün gece rüyamda seni gördüm yine." dedim. Sahi biz neden ayrılmıştık?
Bazen düşünüyorum, yanımdaki sen olmalıydın gibi geliyor-şikayetçi olduğumdan filan değil.
Çok hayal etmiştim seni yanımda, geleceğimde. Sanki senin hakkındı, böyle bir his...
"Dün aklımdan sen geçiyordun, ondandır." yazmışsın. Ara sıra aklından geçmeyi tercih edebilirim beni böyle görmene. Hep 15 yıl önceki halimle kalmak isterim hayalinde...
Ne zaman kaybettim her şeyi, bilmiyorum. Hevesimi, hayallerimi, heyecanımı ve güvenimi yolun neresinde bıraktım hatırlamıyorum.
Elimde sanki eskiye göre çok az şey kaldı şimdi, kalanları da kaybetmekten korkuyorum.
Bir daha hiç o günlerdeki gibi mutlu olamayacağımızı biliyorum.
Yine de yaşamak, ayıp mı sence?

2862

(25 NİSAN SALI)

Dün o kadar yorulmuşum ki kör kütük uyudum gece, bir de rüya gördüm içimi burkan.

Arkadaşımızla birlikte güzel bir kahvaltı ettikten sonra yavaş yavaş işlere başladım, bu hafta ışık hızıyla boyamam lazım acil siparişleri...
Bir yandan beni tutan bir şeyler varmış gibi, bu tuhaf beklenti halinden kurtulmalıyım bir an önce.

25 Nisan 2017 Salı

2861

(24 NİSAN PAZARTESİ)

Bütün gün işlerle geçti; akşama misafirimiz geliyor. Denizli'den yavru kedilerin 2 tanesini almak için gelen arkadaşımızı bekliyoruz.
Yemek yapmak, evi süpürüp toz almak, etrafı toparlamak derken zaten günün nasıl geçtiğini anlamadım. Çeyizlik örtüler serildi, çiçekler masaya kondu, çikolatalar çıkarıldı...
Akşam arkadaşımızı karşılayıp hemen kedilere bakmaya gittik, minik kafalı 2 gri yavruyu çok beğendi, minikler de bırakamadı bir türlü...
Yemekten sonra yorgunluktan kanepelere yığıldık, hayatımızı ele geçiren kedilerde bahsedip durduk.
2 taneyi kurtardık, sırada diğerleri...

23 Nisan 2017 Pazar

2860

Hava buz kesti Nisan sonunda, gece huzursuzdum yine, zor uyandım.
Gözlerim kapana kapana bugünkü işlerimi yaptım, dükkanda ve evde çalışırken fotoğraf çekimi, düzeltmeler ve yazılar...
Neyse bu pazarımızı yesek de, sonuçta 2 haftadır beni geren bir meseleyi de aradan çıkarmış olduk sanıyorum. Bundan sonra hep güzel şeylere odaklanmak ve yoluma hızla, güvenle devam etmek istiyorum.


2859

(22 NİSAN CUMARTESİ)

Hareketli bereketli bir cumartesi gününe kahvaltıdan sonra pazara giderek başladık, bahar pazarlarına bayılıyorum! Yeşiller, kırmızılar, mis gibi...
Otlarımızı, meyvemizi sebzemizi doldurup yolda kedilere mama vere vere eve döndük.

Öğleden sonra sinema planımız var; bu kez biraz daha duygusal...
Kadıköy'de Blue izleyeceğiz.
 Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı'nın hikayesine odaklanarak, Blue Blues Band ekseninde 90lar müzik dünyası ve sosyal yaşamını anlatan bir belgesel...
 Her şeyden önce 90larda ilk gençliğini yaşamış bizler için, özelde Yavuz Çetin'le tanışmış benim için  buruk anıları canlandıran acı-tatlı bir fim...
 Tahmininizden mühim bir grup Blue Blues Band, bu coğrafyada Amerikan zenci arabeskini sammiyetle icra eden, Müslüman mahallesinde upuzun saçları ve küpeleri ile salyangoz satmaya çalışan idealist ve süper yetenekli 3 - sonra + ile 4 adam...
 Yavuz Çetin; benim gençliğim. 15 yaşım. İlk gece dışarı çıkışım. Kadıköy'de eskiden kalan Shaft. Shaft'ın kapısında çarşamba afişi... Alkolsüz meyve kokteyli. İlk öpüşmem, ilk aşkım. Her şeyin saf ve samimi olduğu yıllar... Köprüden maviliklere atlamadan 2 hafta önce konuştuğum, hüzünlü adam...
Kerim Çaplı; ölümünden sonra tanıyabildiğim, kimsenin anlayamadığı, değeri bilinmeyen, bilinsin de istemeyen, manyağın teki! 60larda Amerika'da Hendrix ile turneye çıkabilecek kadar yetenekli, televizyonun fişini çekip karşısına geçerek, saatlerce izleyecek kadar deli...

Bu harika insanlardan ilham almak bize düşer, babasının adını yaşatan Yavuzcan'ı takdir etmek de.
"Mavi huydur bende."


2858

(21 NİSAN CUMA)

Birlikte diziye başladığım bir kocam olması ne güzelmiş!
The man in the High Castle distopik havasını ve karanlık hissini sevdiğim bir dizi oldu, ilk bölümünü bu akşam izledik.
 2. Dünya savaşı bildiğimiz gibi sonlanmamış, Naziler ve Japonlar Amerika'yı bölüşmüş...
 Her iki tarafta da, ortalarında kalan tarafsız bölgede de aynı baskıcı, zorba rejim hüküm sürmekte...
 Direniş, her baskıcı ortamda olduğu gibi burada da kendine bir yol arıyor, bulacak mı, onu izleyip göreceğiz...
Hafta sonuna başlamak için entersan bir tercih; ama belki de kendi karanlık gerçeğimizden uzaklaşmak için iyi gelmiştir...

2857

(20 NİSAN PERŞEMBE)

Nedense güçsüz ve endişeli hissettiğim günlerdeyim... Sahip olduğum şeylerin elimden alınmasından, kurduğum düzenin bozulmasından korkuyorum. Uykularım arasında aklıma gelince huzursuzlanıyorum, içimde hep beni tutan bir şeyler var... Büyük ihtimalle gereksiz ama yaşadığımız zamanda umutlu ve güvenli kalmak zor.-Sanırım herkes için.

Yine de beni rahatlatan şeyler var, akşam dedemlere gitmek gibi. Çocukluğuma dair detaylar anımsamak, rahat hissetmek onların yanında, gözlerimden yaş gelene kadar gülmek...



19 Nisan 2017 Çarşamba

2856

Biraz daha iyi uyandım, her şeye karşı ayakta durma gücünü hissederek...
Eşim eve gelirken hüsnü yusuflarla papatyalar getirmiş diye mi acaba?
Ne olursa olsun bir yol bulacağımıza inanıyorum. Umudu kaybetmeyelim yeter.
Her şeye rağmen, bahar geldi!

2855

(18 NİSAN SALI)

Rezaletin dile düştüğü, hilenin ayyuka çıktığı günlerdeyiz... Hem gergin hem güvenliyiz-güvenimiz haklılığımızdan.
İnsanoğlunun yalakalığı, zavallılığı midemi bulandırıyor. Hep mi böyleydi, iyice mi çukura battık?
Ama bu devran dönecek elbet, biliyoruz ve direniyoruz. Bu günler geçtiğinde biz hala burada olacağız. Çukurdakiler nereye kaçacaklar?

17 Nisan 2017 Pazartesi

2854

Dün gece yarısından sonra protestoları takip etmekten uyuyamadım.
Tencere tavalar, ıslık ve haykırışlara eşlik ettim.
Sabaha karşı da uyandığımda içimdeki at koşturmaya devam ediyordu, durduramadım.
Herkes gibi ben de sosyal medyada saatler geçirdim, okuyup dinleyerek yorumları.
Nedense çok da içim sıkılmıyor, zor günler geleceğinin farkındayım, ama sona yaklaştığımızı da biliyorum.
Biz azınlık değiliz, 15 yıldır ilk defa, kendimi bildim bileli bu pisliklere oy veren memleketimde büyük şehirlerde çoğunluk olmuşuz-üstelik her şeye rağmen!
Korku dolu bakışları anlatıyor gerçeği zaten, düşüşteler, zorlanacaklar.

Ferman padişahınsa dağlar bizimdir!


2853

(16 NİSAN PAZAR)

Sabah yorgun uyandım, içten içe gergindim de. Kahvaltıda dünden kalanları yedikten sonra oy vermeye gittim, arkadaki okulda. Ortam Erenköy'den farklı göründü ve kendime yakın hissettiğim insanlar arasında olmaktan memnun oldum. Hava mis gibiydi dönerken eve, mor salkımlar açmış...

Cumhuriyet'e ihanet eder misi? diye sordular, Hayır! dedim.

Sonuçta yine, yıllardır olduğu gibi hileye başvuran, çirkefe yatan karşı taraf kazanmış göründü. Böylesi belki daha iyi oldu, bence artık çuvallayışını seyredeceğiz ağanın...

Sabır, biraz daha sabır, bolca cesaret, sonsuz umut lazım şimdi bize-gerisi gelir.

2852

(15 NİSAN CUMARTESİ)

Kalktık erkenden hazırlandık, uykusuzluğa aldırmadık ne de olsa Güneş var dışarıda!

Avokado ezmesi üzerine ıspanak sote, hindi füme dilimleri ile pek sosyetik kahvaltılık ekmekler hazırladık önce. Ardından pesto soslu, eski kaşar ve kokteyl domatesli küçük dilimler yaptık. Otlu cevizli yumurta salatası, yoğurtlu yulaflı dut ve çilek de bahar kahvaltımızı tamamladı.

Bu arada önceki akşam sözleştiğimiz arkadaşlarımız kapı duvar olup telefona çıkmayınca, biz de boşverip yakındaki koruda piknik yapmaya gittik.
 Şampanyamızı açıp kahveleri doldurduk, güzel havanın tadını çıkarıyorduk ki, az ileride bir kadının gezdirdiği köpek birden yürüyüş yapan genç bir adama saldırdı, aksiyon oldu.
Şüphesiz günün en sevindirici olayı, bir süredir kayıp olan tekir yavruyu annesinin yanında bulmamızdı. Kara kulağın da babasını gördük parkta, selamını söyledik.
Bu veletler çok tatlı!

2851

(14 NİSAN CUMA)

Yarım gün çalıştım bugün, ama yine de yoruldum. Gönderileri hazırladım, siparişleri toparladım ve haftayı kapattım. Öğleden sonra birlikte evi toparlayıp yemek yaptık, akşama yine film biletimiz var.

Atlas'ta suare;"Son Portre"...
 Giacometti'nin Paris'teki atölyesinde, boğucu mekana hapsolmuş kısa bir hikayeyi konu ediyor: Amerikalı genç bir adamın bir türlü bitmeyen portesi...
 Ressam, çabuk pes eden, yeteneğinden hep şüphe duyan ve resimlerini sürekli bozup yeniden başlayan, tuhaf bir adam.
  Karısı ile kimi zaman şefkatli, kimi zaman çekişmeli ilişkisi, deli dolu metresi ile ayan beyan yaşadığı ilişkiyle bölünüyor ara sıra.
  Poz vermekten onur duyan adamcağız ise, karalamalar arasında ruhunu kaybetmeye başlıyor günler geçtikçe...


13 Nisan 2017 Perşembe

2850

Hareketli güne erken başladık; önce pazar alışverişi: her zaman sevdiğim, baharda ayrı güzel olan rengarenk tezgahlardan taptaze meyveler, otlar seçmek... Bu sefer semizotu, yaprak bezelye, çilek, kara dut, limon, dereotu ile doldurdum filemi.

Eve uğrayıp buzdolabına yerleştirdikten sonra, dünden asılan çamaşırı toplayıp biraz evi toparladık. Öğleden sonra muhasebecime uğradım ve her zamanki gibi daha iyi günleri umut ederek sohbet ettik. Kendime yakın hissettiğim biriyle dertleşmek keyifli, ne olursa olsun vazgeçmeyen ve toprağını seven biriyle...
Bu kez bir başka firma sahibi de bize eşlik etti, hayırlı pazarlar dileyerek selamlaştık birbirimizle.

Akşamüstü dükkana uğrayıp mahallenin kedilerini besledim, geçen yeni mahallemizin parklarını dolaşırken karşılaştığımız obez kedileri hatırlayınca güldüm. Sokak kedisi bu kadar şişmanlayabiliyorsa, civarda çok çalışkan kedici teyzeler var demektir!


2849

(12 NİSAN ÇARŞAMBA)

Eşimi yolcu ettikten sonra etrafı biraz toparlayıp annemi bekledim; zira yeni birini buldu bana temizlik işlerinde yardım edecek. Kahvaltısını edip de gelmiş, çok tok gözlü, beklentimin kat kat üzerinde görgülü bir hanım. Tanıştığıma çok memnun oldum bu kadar kendini geliştirmiş biriyle, birlikte uzun süre devam edebiliriz, aynı kafada olmak kıymetli bu zamanda...

Öğlen üzeri evi ona bırakıp dükkana geçtim, epeydir ertelediğim bir siparişimi boyamaya başladım. Bu kez ağaç evler yapan tatlı bir Alman çiftin düğünü için orman hayvanları ve yapraklarla tasarladığım, çok farklı bir çift ayakkabı...
Bana her seferinde bambaşka kapılar aralayan bu işe teşekkür ediyorum!
Yeşiller, tilkiler, çam kozalakları, rakunlar ve meşe palamutları arasında geçti günüm...

2848

(11 NİSAN SALI)

Ancak salı günü başladım bu haftaya, hafta sonu fena dağıtmışız.. Üst üste gezmeye alışkın değilim bu kadar yahu!
Biraz zor geldi haliyle işlere geri dönmek, üstelik biriken siparişler ve geçici stresler yaşadığım günlerde...

Evde de işler birikti, geçen haftalarda hiç ilgilenemedik, artık bir bahar temizliği lazım...
Yaramaz kızımız sonunda iyileşti, onu ay çiçeği gibi gösteren boyunluğunu çıkardı koydu kenara-sıkılmış!

10 Nisan 2017 Pazartesi

2847

Güne çok yorgun uyandım, nedense-üzerimden tır geçmiş gibi...
Dün gece uykuya dalarken kurduğum hayale kaldığım yerden devam ettim yatakta, gözlerimi açmadan, edepsizce şeyler düşledim.
Ben hayallerimden korkarım, çünkü hep gerçek olurlar.

2846

(09 NİSAN PAZAR)

Bugün de filmimiz Nişantaşı'nda, aslında çok yorgunum dün geceden ama bir filme de annemi götürmeyi istiyordum. Yalnız kaldığı için üzülüyorum ona biraz, ama herkes gibi onun da hayatında dönemler var ve her yeni dönem ona bir şeyler öğretecek...
Aslında gayet iyi idare ediyorlar bence Safinaz ile.

Öğleden sonra Osmanbey'den Nişantaşı'na biraz yürüdük, eşime doğum günü hediyesi keten bir gömlek beğendik. Kendimi de hasır küpelerle ödüllendirdim-öyle sevimli şeyler ki!

Film öncesi kısa bir kahve molası verdik, bu kez belgesel tadında bir Hint filmi izleyeceğiz...
 Önemsiz bir Adam, 2015 yılında Delhi'de 15 yıldır süregelen iktidarı yıkan Arvind Kejriwal'ın yükseliş öyküsünü anlatıyor, hatta tüm film bir seçim kampanyası gibi diyebilirim.
 Böyle bir adama ihtiyacımız var, dedirten ilham verici bir kişilik...
 Öncelikle yolsuzluklara karşı ses yükselterek popülerleşen, protestolar yeterli gelmeyince istemese de siyasete atılan ve 2 sene içinde kurduğu partiyi iktidara taşıyan azimli bir adam.
Bizim böyle bir lider figürümüz yok, dürüstlüğü ilke edinen, rüşvet alıp vermeyeceğine halk içinde yemin eden, kendini önemsiz gören ama inatçı ve ateşli bir lider... Olsaydı da herhalde atılmayan bel atı iftira kalmazdı. Umudu yüksek tutmak gerek her ne olursa olsun.

2845

(08 NİSAN CUMARTESİ)

Doğum günü kahvaltısına mantarlı omlet yapık, keyfimiz yerinde başladık güne.
Öğlen bir müşterimle görüşmek için dükkana uğramam gerekince biraz bozuldum, işi hiç araya sokmak istemiyordum böyle bir günde. Yine de çabucak hallettik, hemen hazırlanıp Beyoğlu'na geçtik öğleden sonra. Epeydir ruhunu yitirdiği için uzak durduğumuz İstiklal caddesi'ne yeniden gelmek güzel geldi her şeye rağmen. Bir enkazda yürür gibi yürüdük boydan boya, hatırlayarak, acıyarak ve umudumuzu derinlere saklayarak...

Atlas'ta filmimiz bugün; İz diye Türkçeleştirilen bir Polonya filmi.
 Anlatması zor, tuhaf ve sevimli bir filmdi ve içimi ısıttı... Kuzey ormanlarında insanlardan uzak iki köpeği ile yaşayan yaşlı kadın, emekliliğinden sonra boş durmamak için çocuklara İngilizce öğretmenliği yapmaktadır ve full time hayvan hakları savunuculuğu görevini gönüllü olarak üstlenmiştir.
 Hangi ay hangi orman hayvanlarının avlanmasının serbest olduğunu gösteren av takvimini duvardan yırtıp atan,şikayet ettiği avcıları içeri tıkmayan polise bağırıp çağıran bu hırçın ve naif kadının vurulan yaban domuzuna sarılıp ağladığı sahneyi çok sevdim...
Filmden çıktığımızda hava serin ve kapalıydı, ara sokaklardaki yerlerden birine oturup kahve söyledik. Bir türlü ayarlayamadığımız akşamki organizasyon için arkadaşları aradık, gelmeyeceklerini öğrenince biraz moraller bozuldu. O kadar ihtiyacımız vardı ki haftalar sonra eğlenmeye, bu gece birlikte...

Yine de önemsemedik ve yer ayırttığımız mekana gittik akşam, Kanto eski bir tanıdığımın yeni mekanı; müzikli meyhane. Mezelerini beğendim, ama asıl bana hatırlattığı 10 sene evvelki Araf geceleri için gelirim buraya. Repertuarları değişmiş de olsa, yine aynı havayı yaratan, insanları birleştiren Cümbüş Cemaat'i çok seviyorum!

Gece Niksarlı olduğundan şüphelendiğim kasketli tombik Almancı çocuğun dansını izleyerek, türkülere eşlik /ederek ve gülümseyerek geçti. Bir daha arayı bu kadar açmayalım.

2844

(07 NİSAN CUMA)

Bu akşam ilk biletimiz İtalyan Kültür'de Film Festivali'nden 30ların siyah beyaz bir korku filmine: Kayıp Ruhlar Adası.
 Sanırım Dr. Moreau'nun Adası öyküsünün ilk beyazperde uyarlaması olabilir, hani şu Tanrı rolünü oynayan çılgın deneyler yapan doktorun hilkat garibelerini anlatan...
Korkutucu olmasa da, eski filmler ile 30ların saç ve makyajlarını sevdiğim için keyifli seyrettiğim bir film oldu.
 Özellikle,doktorun hep kullandığı tehdit aracı Acı Odası korku eşiği aşılınca, yaratıkların Tanrılarına isyan ettikleri, kuralları artık tanımadıkları sahneye bayıldım-her Tanrı sonunda, kullarına ne öğretiyorsa onu yaşar işte böyle...
Filmin sonuna kadar sabredemeyip çıkanlar bunu kaçırdılar bence...
Film çıkışında Galatasaray'da sevdiğimiz şarap evine oturup salata ve pizza istedik bir şişe şarap yanına. Yemekten sonra arkadaşımızın yanına uğradık, Macar bir çocukla Yakup'ta oturmuşlardı. Biraz enternasyonel sohbet iyi geldi, yan masamıza gelen Özür Mumcu'ya selam verdik kalkarken.

6 Nisan 2017 Perşembe

2843

Öyle silinmez şekerim, böyle silinir.

Madem ki sen benim arkadaşım olan bir çocukcağızla çıkmaya başladığında beni, annemi ve eşimi silmiştin hayatından, hani bizleri görmek istemiyordun da, hatta yanına yaklaşamazdık ya-en yakınım filan martavalları atma boşuna şimdi.
Gereksiz duygu sömürüsü yapma kuzucuğum, zaten biz en yakınların değilmişiz ki, yok yere çıkarıverdin hayatından.
Artık sahillerde otururken biraz kafanı çalıştır da bari hayatının geri kalanını böyle aptalca işler peşinde harcama, büyüdün artık bak.

İnsan ne edersen kendine eder, diye boşuna dememişler. 
Sen önce kendi yaptıklarını düşün, seni ele verenleri değil, ele verilebilecek ne haltlar karıştırdığını ve bunları yaparken zerre utanmadığını düşün...

2842

(05 NİSAN ÇARŞAMBA)

Sonunda enerjik bir güne başladım; yoga matı üzerinde, kediler etrafımda!
Öğlene kadar biraz siparişlerim üzerinde çalıştım ve yeniden ayakkabı boyama fırsatı bulduğuma sevindim-diğer işlerle uğraşmaktan asıl işim olan tasarıma vaktim kalmıyor artık...
Öğleden sonra eşim güzel bir sürpriz yaparak eve erken gelince beni dükkana bıraktı, yeni anlaştığım kargo şirketi ile görüşüp program kurulumu yaptık.
Reklam teklifi ile görüşmeye gelen bir yerel gazete temsilcisi ile de anlaştık, umarım getirisi çok olur.
İşleri hallettikten sonra arkadaşımızın eski barına komşu çiçekçiye gittik, çok tatlı insanlar bu yaşlı çift; hem sürekli bize hediye çiçek gönderirler hem de bir sürü kediye bakarlar dükkanlarında. Kimbilir onlarca kedi doğmuştur burada, biz de yeni yavrulara bakmaya gittik zaten. Onlara yer yaptık mama bıraktık, yuva bulmak ümidiyle ayrıldık.
Uzun uzun eve yürüdükten sonra akşam yemeğine barbun kızartırken yorulmuştuk artık, mis gibi bir bahar salatasıyla tadını çıkardık...

4 Nisan 2017 Salı

2841

Yetişemiyorum bir türlü, günlerin nasıl geçtiğini anlamadan saatlerin peşinden kovalıyor gibiyim!
Bir bahar yorgunluğu, konsantre bozukluğu, bir yandan yapmak istediğim öyle çok şey var ki, yapmak gerekenlerle çakışan...
Alakasız şeylerle vaktim geçiveriyor, bir bakmışım akşam olmuş. Bunu bir düzene sokmalıyım artık, deli kedilerim de bu aralar tepemden inmez oldular, sevgi ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz.
Hafta sonunu iple çekiyorum, yeniden birlikte güzel vakit geçirebileceğimiz, belki haftalar sonra...

3 Nisan 2017 Pazartesi

2840

Gizliden gizliye hayatımı takip edenlere selam!
Olmasını istedikleri ilişkileri, olanmış gibi gösteren yazıları sosyal medyada paylaşan iyimserlere selam!
Kendine ettiğiyle kalan ve ergenliğini gösteren tavırlarını sergileyen gençlere selam!

Arkamdan konuşmaya devam, konuşulacak daha pek çok şey göstereceğim sizlere...

2839

(02 NİSAN PAZAR)

Neyse ki bugün daha iyi görünüyor Espresso kızımız, daha da karizmatik oldu bu komik boyunluğuyla.
Birazcık yumurta yaladı, az yaş mama yedi diye sevindirik olduk. Bütün gün kendini sevdirip gırlıyor- sanki sevgisi arttı!
Oğlanlar da kendi travmalarını geçiriyor gibiler, farklı kokulara eve gelip tüm ilgiyi kendine çeken bu kedi de kim?
Bu gece yatağımızda kızımızla baş başaydık, adamlar yaklaşamadılar.

Güzel bir kahvaltının ardından fazla yayılma vaktimiz yoktu yine, dün bıraktığımız detaylı temizlik işlerine devam ettik.
Yatak örtülerini yıkadık, koltuk örtülerini silkeleyip süpürdük, bir sürü toz birikmiş.
Elbise dolabı raflarını indirip Latte'nin oturmayı sevdiği t-shirt ve taytları tek tek rulolamak tahminimden çok vakit alınca biraz sinirlendim öğleden sonra.

Bütün gün 1 dakika bile oturmadığımdan haliyle her tarafım ağrıyordu, akşam üstü yemek yapmaya başladım: mantarlı kinoa salatası, otlu fırın mücver ve Bolonez lazanya.
Günün sonunda karşılıklı güzel bir yemek yemek, Espresso'nun iyiye gittiğini görmek ve yeniden güzel günlerin bizi beklediğini düşünmek çok iyi geldi...

2838

(01 NİSAN CUMARTESİ)

Sabahın 7'sinde kalkmış olmak biraz sinir bozucu da olsa, halledilmesi gereken işlerden birini daha aradan çıkarmış olduğumuza seviniyorum. Bu ay böyle biraz, işler birikti bizi bekliyor. Masraflar da çoğaldı haliyle, bakalım.
Arabamızın bakımını yaptırdıktan sonra ev işlerine giriştik; birimiz silerken diğerimiz süpürsek de, bitmek bilmedi temizlik. Öğleden sonra hava açınca biraz da dışarı çıkmak istedik, elimizde mamayla yolda kedileri besleye besleye sahile indik. Güneşli ama rüzgarlı, serin bir bahar gününü deniz kenarında geçirmek iyi geldi. Son haftaların gerginliğini attık, rahatladık ikimiz de.
Akşama doğru Amerika'dan ayağının tozuyla gelen arkadaşımız eşi ve minik oğluyla uğradı yanımıza, biz de onları alıp eve getirdik.
Hemen yemek hazırlayıp sofrayı kurduk hep beraber; yorgunluğumuzu unuttuk bir arada...
Onları uğurladıktan sonra ise bambaşka bir yöne ilerledi gecemiz; kucak kucağa Hesienberg izlemeyi hayal ederken, Espresso kızımızın hafif kanaması olduğunu fark edince apar topar veterinerin yolunu tuttuk.
Yine o gergin bekleyiş, berbat koku... Öğrendik ki kızgınlığa girip çiftleşemeyen nazlı kızımız içine ata ata iltihap toplamış. Ama korkulacak bir şey yok, kısırlaştırılınca iyileşirmiş.
Diğer kedi köpek sahipleriyle sohbet ederek bekledik ameliyatını, masaya yatırılıp uyuşturucu iğne yapılırken bile uslu durdu kızım, hiç ses çıkarmadı.
Gözleri yavaş yavaş donuklaşırken patilerini büktü, göbeği traşlanınca süt beyaz karnı meydana çıktı.
Gece yarısı eve döndükten sonra tatlı kızımızın boynuna geçirilen şeyle dengesini bulamayışını görmek, saatlerce devam eden kasılmalarını, titreyişini seyretmek çok fenaydı gerçekten. Gece boyunca her sesine uyandım, huzursuz ve bölük pörçük uykumda hep onun iyi olmasını diledim.

2837

(31 MART CUMA)

Sonunda cuma geldi, sanki başından beri hafta sonuymuş gibi geliyordu bana oysa.
Akşam üşenmeyip alışverişe gidelim dedik, yapacak çok şeyi var bu hafta sonu.
Kedilerimize tahammül etmemizi sağlayan rulolardan yedekli yedekli aldık, raf düzenleycili mutfaklara biz de katıldık.
Oradan çıkıp bir spor mağazasına bakmaya gittik, kendime epeydir markajımda olan spor ayakkabılardan almak istiyordum. Baharı açık mavi janjanlı ayakkabılarımla uçarcasına yürüyerek karşılayacağım! Açık mavi giyince kendimi kendim gibi hissediyorum.
Yorgun ama neşeli döndük eve, yarın erken kalkmamız gerek.