30 Eylül 2019 Pazartesi

3750

(29 EYLÜL PAZAR)

Dün kırılmış hissediyordum, gece kanepede uyuya kaldım ve kötü bir gece geçirdim. Sabaha karşı da yine Bücürto'ya uyandık; hayvancağızın hali o kadar kötü oldu ki birden bire, yaşıyor mu diye sürekli kontrol ediyorum nefesini. Biberonla azıcık mama yedirebiliyoruz, kendisi ne yiyor ne su içiyor ne tuvaletini yapıyor. İlacın dozu aşırı fazla geldi bence, dozajı epeyce düşürdük. Aslında birazcık daha iyice gibi; en azından gözleri boş bakmıyor ve tepki veriyor. Buna da şükür, ama eski günlerine geri dönebilecek mi çok merak ediyorum, çok özlüyorum onun yaramazlıklarını...
Bugün tüm keyifsizliğime rağmen biraz piyano çaldım ve öğleden sonra Belgrad'a gittik. uzun zamandır isteyip vakit bulamıyorduk, bugüne kısmetmiş. Uzun bir yürüyüş yaptık, sonbahar yaprakları arasında orman havası soluduk. Akşamüstü biraz yorulmuştum ve ruhen de bitkindim döndüğümüzde. Çalışmak istemedi canım, yine Bücür'ümüzü doyurup çişini yaptırdıktan sonra bir film izledik.

3749

(28 EYLÜL CUMARTESİ)

Bu hafta sonu gezmek istesek de, evde halledilmesi gereken ıvır zıvır işler var, bir de Bücürto'yu uzun süre yalnız bırakmak istemiyoruz.
Evdeki işler bitmek bilmiyor nedense, hep bir tamir bir şey çıkıyor. Bugün giysi dolabının kapısı onarıldı, girişteki delik kapatıldı, yırtık nevresim dikildi...
Öğleden sonra alışverişimizi yapıp biraz sahile indik, birer bira içmeye oturduk. Muhteşem  bir gün batımına karşı sohbet ettik, tartıştık diyebilirim. Nedense böyle oluyor işte hep; ne zaman bir fikrimi ortaya atsam hep bana karşıt fikrini sonuna kadar savunan bir adam oluyor karşımdaki. Ben bütün çevremdeki insanları sevmek ve onaylamak zorunda mıyım hiç anlamıyorum. Kimseyi küçümsemek de değil niyetim, ama ben de kendi perspektifimden eleştirebilirim, kimseyi incitmeden. Bence herkes herkesi yargılayabilir, bundan bir şey çıkarabilir kendine. Söylediklerimin tamamı evrensel geçerlilikte olsa bile nedense çatışmalı bir muhalefet ile karşılaşıyorum her seferinde... Bu da beni uzaklaştırıyor, kendime ait başka bir dünyaya itiyor.

3748

(27 EYLÜL CUMA)

Aklımdaki tek şey Bücürcan'ın iyileşmesi, en büyük isteğim bu. İşimle ilgili stresler ya da insanlardan bekleyip de bulamadıklarım geride kaldı benim için bu ara. Tek dileğim iyi olması, eskisi gibi oynayıp zıplaması...

3747

(26 EYLÜL PERŞEMBE)

En son 5 gün önce biraz rahatlamaya ihtiyacım olduğunu yazmışım, ne yazık ki rahatlama fırsatım olmadı. Bücürto'nun epilepsi ilacı bulundu diye çok sevinmiş, kendi işimle ilgili büyük stresimi bile unutmuştum aslında. Ama ilacı aldıktan sonra yavrucuk çok kötü oldu; kendini bilmeden yattı bir gün. Sabah evde aradık bulamadık, korktuk. Kum kabına girmiş kafası sallanıyordu, bilinçsiz gibiydi. Öncesinde kriz geçirmesine rağmen, bu kadar kötü değildi. Normalde koşup oynayan hayvan, yemiyor içmiyor ayağa hiç kalkmıyor. Onun için bir şey yapamamış olmak, hatta kendi elimizle daha da kötü yapmak beni çok üzüyor...
Umarım bir an önce bir şekilde iyileşir, eskisi gibi olur!

26 Eylül 2019 Perşembe

3746

(25 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Tam keyfim yerine gelmeye başlamışken bu sonbahar, yine stres kaynağı şeyler oluyor bir yandan... Kediler nedense haftada 1 gün bir yerlere işeyip kusuyorlar, bu kadar değildi ama neden bilemiyorum. Bir yandan Bücürto'ya birazcık alışıyorlar gibi, ama Bücür yine kriz geçirdi. Yeşil reçeteli sara ilacı bulunamayınca kriz bu sefer kısa vadede geldi, bu da korkutuyor beni. Birkaç şey okuduk kedilerde epilepsiyle ilgili, vitamin desteği filan yapacağız sanırım.
Her gün mutlaka kedilerle alakalı bir iş çıkıyor, bir yandan ev işler, bir yandan günlük rutinlerim derken yetişmekte cidden zorlanıyorum. Aslında bana evde bir yardımcı lazım, bir de çocuğumuz olursa ne yaparız hiç bilmiyorum. Biraz rahatlasam, sıkıntılar çözülse, stresli durumlar geçip gitse de İstanbul'da son baharı yakalasak... Adalara, boğaza gitme fırsatımız olsa, evde sürekli bir tamir veya temizlik, düzenleme işi çıkmasa mesela hafta sonları. Kedilerimiz ve ailemiz sağlıklı huzurlu olsa bir süre... Biz de kendimize odaklanabilsek.
Çok şey mi isiyorum?

25 Eylül 2019 Çarşamba

3745

(24 EYLÜL SALI)

Yine temizlik günü yine gerginlik...
Ne rahatlıkla temizliğe gelen kadın bana, dün gittiği evin camlarını ve halılarını sildiğini, bugün yorgun olduğu için bende silemeyeceğini söyleyebiliyor?
Neye güvenerek saat 10a çeyrek kala geldiği yerde 1buçuk saat mola veriyor?
Bizler çalıştığımız firmalarda bu rahatlıkla davranabilir miyiz?
Deli olmak işten değil, fazla sinirlenmeden yüzüne vurmak en doğrusu aslında.
Böyle çalışma olmaz, yarım gün çalışıyorsan ona göre ödeme yağalım demek lazım.

Neyse, sinirim bozulmuştu zaten, bir de akşamüstü bir müşterim daha önce verdiği düğün tarihinden 1 hafta önce ülkeden ayrılacağını söylemez mi-başımdan aşağı kaynar sular döküldü. İnsan hiç mi bilgilendirmez, hiç mi stres yapmaz düğününe 1 hafta kala gönderilen ayakkabılar gelmezse diye? Bir anda kıpkırmızı oldum stresten ve tek yapabileceğimiz umutla beklemek... Umarım zamanında ulaşır!

Akşam kafa dağıtmak için piyano çaldım, ama Beethoven sonatının 2. yarısı zorladı beni. Yemeğe arkadaşımızı davet ettik, yağmur eşliğinde biraz sohbet iyi geldi hepimize...

24 Eylül 2019 Salı

3744

(23 EYLÜL PAZARTESİ)

Güz dönümünden dileğim; kendime vakit ayırabildiğim huzurlu bir sonbahar geçirmek...
Piyanomu daha güzel çaldığım, her sabah yoga yaptığım sağlıklı ve yaratıcılık dolu bir sonbahar...

Bugüne biraz enerjim düşük başlamıştım; aklıma takılan belirsiz durumdan dolayı. Ne çok etkiliyormuş beni annem tarafından destek görmek meğer, onun fikirleri ve sözleri ne kadar etkiliymiş üstümde. Neyse ki bugün her şey yoluna girdi, anne kız kahve içmeye oturduk ve tekrar yakın olduğumuzu hissettim. Bir şey var mıydı, bana mı öyle geldi bilmiyorum-ama artık iyi hissediyorum.

Ayakkabı boyama siparişlerime vakit ayıramasam da, bugün haftalık pinterest paylaşımlarımı ve rutin işlerimi yaptım. Yemekte şarap açtık ve Leonard Cohen dinledik, içim acıdı hatırlayınca...
Akşam yemekten sonra biraz alışveriş yapıp yeni başladığımız Belçika dizisini izledik evde.

22 Eylül 2019 Pazar

3743

Bu sabah da yogama devam ediyorum; esneyip vücudumu zorladıktan sonra kahvaltıda muzlu ballı French toast'u hak ediyorum bence!
Evde yapmak istediklerimiz hala bitmedi; daha yazlık kaldırıp kışlık giysileri çıkarma işine girmedik bile. Bugün de arka balkonu toparlıyoruz; bizim dağınık depomuz burası-yok yok.
Aklımda ufak kendin yap dekor fikirleri var; saksıları halatla çevirmek ve aynayı şişe mantarları ile çerçevelemek gibi...
Öğlen üzeri dedemleri ziyarete gidiyoruz; Ayvalık'tan döndüklerinden beri görmemiştik. Kahvemizi içip dedikoduları alıyoruz.
Ardından fazla vaktimiz olmasa da Emirli'ye geçmeye karar veriyoruz; kedicik yalnız kalmasın. Güneşli ama serin bir pazar günü, tam sonbaharın en güzel havaları, bahçe hem yeşil hem meşenin kuru yaprakları dökülmeye başlamış.
Köpeklerle oynayıp kediyi okşayıp çayımızı terasta içiyoruz.
Akşamüstü eve dönerken aklıma bir şey takılıyor; aslında ne olduğunu bilmediğim ve belki de kendim uydurduğum bir durum. Açıklaması zor; sadece sanki annemin bana kızgın olduğunu hissediyorum. Belki de vicdanım çok rahat bırakmadığından onunla ameliyattan sonra yeterince ilgilenmediğimi düşünüyorum. Bu hafta sonu tam da keyfim yerine gelmişken biraz aklımı meşgul etti bu hal. Sonra da başka şeyler düşündürdü; ben yalnızca annem onayladığında mı kendimi değerli hissediyorum? Annemin her istediğini yapamazsam veya onu bazı konularda hayal kırıklığına uğratsam bile-bu normal sayılmaz mı aslında? Evlat olarak sorumluluklarım var, fakat her şeyi de yapamam, terapistimin sözlerini hatırlıyorum.
Büyümenin en kötü tarafı buymuş; büyüklerinin yaşlandıkça zayıfladıklarını görmek ve onlara yetişmeye çalışırken kendini ihmal etmek...

3742

(21 EYLÜL CUMARTESİ)

Hafta sonuna dün akşamdan girdik; enerjim biraz düşük ve kendimi azıcık hasta hissediyordum ama, tam da evde mıçmıç modundaydım. Şarap açıp peynir meyve tahtası hazırladım kendimize, bir de film açtık-daha ne isterim! Absürt komik bir İspanyol filmiydi; bir barda mahsur kalan insanların tuhaf maceraları...
Dünden bugüne güzel uyandım, yogamı aksatmadan devam ettim ve kahvaltıdan sonra evdeki işlere vakit ayırdık. Sonbahara girerken evde bir sürü iş var; balkondaki bitkileri ekmekle başlıyoruz. Saksıları değişenler, yeni gelen sukulentler... Umarım hepsi uzun ömürlü olur yerlerini sever büyürler.
Balkon bahçemizi yaptıktan sonra çalışma odamdaki birkaç işi hallediyoruz; ofis koltuğumu yeniden monte ediyoruz. İşlere girişmişken bir de yatağın altından battaniyeler, kışlık nevresimler ve pijamalarımızı çıkarıyoruz.
Daha giysi dolabına girmedik, ama tahminimden uzun sürdü ve yordu bu işler bizi.
Öğleden sonra biraz rutin işlerime bakıp müşterilere cevap yazıyorum, ardından saçlarımı yapıp moral depoluyorum çünkü akşam film biletimiz var. 
Festivalden son filmimiz Lara; oğlunun akşamki konserine hazırlanan bir anneyi anlatıyor.
 Tanımlaması zor bir konusu ve şık bir kış atmosferi var; piyanist oğlunu yeni bestesini eleştiren anne Lara'nın etrafındaki herkesle sorunlu ilişkiler kurduğunu fark ediyoruz. Neden bu kadar dışlandığını anlayamasak da, yakınlarının tümüne uzak kalan bu kadının 60. yaş gününü yalnız geçirmesine üzülüyoruz.
 Bir cümlesi bana çok tanıdık geliyor: "Zirveye ulaşamayacağımı anlayınca bıraktım." bunun gibi bir şeydi-gerçekten yeteneği olup olmadığına kafayı takmış, hırsının onu tüketmesine izin vermiş fazlasıyla mükemmelliyetçi bir karakter. Yaşlı piyano hocasının karizmasına hayran kalarak ve daha fazla çalmalıyım diyerek çıkıyorum sinemadan.
Son zamanlarda kendime ayıracak vaktim olmadığından düzenli piyano çalamadıysam da, bu hafta yeniden başladım ve kendimi enteresan bir şekilde daha içinde hissediyorum müziğin artık. Daha çok kendimi verebiliyorum ve sanki notalardan bağımsız bir his alanı keşfettim piyanoda...
Bu sonbahardan dileğim her gün çalmak ve hatta mprovizasyon yapmak.

21 Eylül 2019 Cumartesi

3741

(20 EYLÜL CUMA)

Yağmurdan mı, zamandan mı, şarkıdan mı bilmem...

3740

(19 EYLÜL PERŞEMBE)

Bu hafta kendimi resmen Süpermen gibi hissediyorum; yine bir güne bir sürü iş sığdırıyorum ve hepsine yetebildiğim için mutluyum.
Elbette zorlanıyorum da; mesela bu sabah yogamı erteledim mecburen. Önce elimdeki angarya işi bitirdim; bir müşterinin ayakkabısında değişiklik yapılacaktı. Kahvaltıdan sonra anneme yürüdüm ve birlikte pazara çıktık; belinden dolayı o kadar aşır yavaş yürüyor ki çok uzun sürdü tabi...
Alışverişimizi yaptıktan sonra balkonda birer kahve içtik, botanik bahçe atmosferindeki balkonuna bayılıyorum.
Öğleden sonra eve dönebildim, yogamı geç de olsa yaptım. Günlük işler, piyano derken akşam oldu bile. Bücürto'nun sara ilacı için veterinere uğradık, ama daha gelmemiş. Bir an önce çocukcağız iyileşse... Her gece veteriner sırası beklemekten gına geldi artık. Hafta sonu evde yapılması gereken işler var yine, ne zaman bitecek bu işler bilmem!

3739

(18 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Yoga su elementi aslında yavaş fakat esneme hareketleri zorlayıcı... Bu sabah biraz daha iyi yapabildim, özellikle beni zorlayan 2 poz var. Kahvaltıyı hak ettim, ardından yemek yaptım. Maillerime bakıp günlük sosyal medya paylaşımlarımı planladıktan sonra terapiye gitmek üzere evden çıktım. Son 2 hafta annemin ameliyatı ve halledilmesi gereken ekstra işler çıktığından epey yoğun geçiyor. Güzel tarafı; her gün yürüyorum bol bol. Canımı sıkan ise; ayakkabı boyamaya fırsatım olmuyor pek.
Terapide bir süredir ertelediğim, aslında düşünmek istemediğim konuyu açtım. Nedense son günlerde aklıma düştü iyice; belki mevsimden, belki bir şeylerin yaklaştığını bildiğimden... Tam olarak benim için ne ifade ettiğini anlatamasam da, bana zor gelen bu mevzuyu terapistime anlattım ve öncesinde sıkıntılıyken çıktığımda rahatlamıştım. Her şeyi akışına bırakmak en güzeli sanırım; nasıl olsa zamanı gelince her şey dile dökülecek...
Akşam caddede film biletimiz vardı; öncesinde yemek yiyeceğiz. Canım fena halde karides çekti; Dardenia'ya oturduk, birer bira içtik. Sushi bile yedim, inanamıyorum ama sevdim sanki.
Film festivalinden bu akşamki Rus filmi, 2.Dünya Savaşı sonrası dönemin zorluklarını ve bu yokluk içinde yeni toplumu doğurmaya çalışan kadınların öyküsünü anlatıyor.
 Kayıplar, yaralar ve soğuk, yoksulluk içinde hayata tutunan 2 kadın... Biri fazla uzun ve az akıllı, diğeri her koşula uyum sağlamaya hazır, yeter ki bir amacı olsun.
Çocuktan daha büyük amaç olur mu?
Yeni Rusya'nın doğumu için artık işe yaramaz olan sakat eski Rusya'nın öldürülmesi lazım. Bu görev de elbette kadınlara düşüyor; doğum sancıları içinde yeniyi yaratan kadınlara...

3738

(17 EYLÜL SALI)

Temizlik günü yine; erkenden kalkıp yogamı yaptım, kedileri kapatıp ortalığı topladım.
Bugün dışarıda işlerim var, bankaya ve muhasebeciye uğrayacağım. Kadıköy'e geçip işlerimi hallettim, bir müşterim için Converse baktım. Aklımda yokken karşıma çıkan sukulentlerden aldım.
Öğleden sonra elimdeki çok uzayan ayakkabıyı bitirdim, günlük rutin çalışmalarıma devam ettim. Akşam da biraz piyano çalıp dizi izledim, işte benim sıradan bir günüm...

18 Eylül 2019 Çarşamba

3737

(16 EYLÜL PAZARTESİ)

Eylül'ün yarısını şimdiden geride bırakmış olduğumuzu fark edince birazcık panikledim; yine yetişememe kaygısı duydum.
Dün annem çok ağrısı olduğu için evde yalnız kalmaktan bunalmış, beni istemiş yanında. Yani yeterince iyi bir evlat olamadım, ne zaman kendim için bir şey yapmak istesem sorumluluklarımı ihmal ediyorum, ister istemez böyle oluyor. Haksızlık değil mi ama?

Bu haftaya süperwoman modunda başladım ve günün her dakikasını değerlendirerek tüm işlerimi halletmeye hazırım!
Yoga su elementine başladım sabah; ateşten sonra fazla hareketli değil, ama yine de zorluyor epey. Bu kez esneme hareketlerine odaklı bir pratik ve 1-2 pozda gerçekten canım acıyor. Sanırım haftaya daha iyi yapabilirim, bugün ilkti.
Güzel bir kahvaltı salatasından sonra dükkana uğrayıp siparişleri verdim, gönderimi bıraktım. Sonra evde yeni müşteri adayları işçin eskizler yaptım. Öğleden sonra dişçi randevuma vardı, dişlerim tertemiz oldu. Akşam biraz ev işlerine baktım, yarım saat kadar da piyanomu çaldım.

İşte benim dolu dolu pazartesim...

15 Eylül 2019 Pazar

3736

Pazar günümüzü Emirli'ye ayırdık; uzun zamandır tatillerden, annemin ameliyatı derken bir türlü fırsat olmamıştı. Hava bulutlu, rüzgar serin ve azıcık yağmur atıştırdı bugün, sonbaharı koklamak çok hoşuma gitti. Kahvaltımızı bahçede yaptıktan sonra kahvemizi erkan Oğur dinleyerek içtik. Hala canlı fuşya güllerden kestim, eve götürmek için. Köpekleri göremeyince endişelendik, ama kısa bacaklı tontiş kız tüm sevimliliğiyle burada. Yanımızda iyi ki Felix getirmişiz, gelirken de Tosalak'a vermiştik biraz. Kendini sevdirdi, oynadı, uyukladı. inanılmaz tatlı bir hayvan, burada özgür yaşamasına memnun olsam da yalnız kalıyor bakılmıyor mu diye de endişeleniyorum bazen.
2 saat kadar sosyalmedya stratejileri hakkındaki yazıları okuyup notlarımı aldıktan sonra toparlanıp kalktık. Süt aldığımız yerdeki yavrular büyümüş, bitirim olmuşlar. Mama bıraktık biraz, eve dönüşte kuzene uğradık. Ben ne kadar zarif, şık, düzenli ve estetik bir hayat istiyorsam sanki bazen tam tersi şeylere çekiyor beni hayatımın bir yarısı. Nedense böyle hissediyorum ve hevesim kaçıveriyor...
Akşam biraz piyano çaldım, banyomu yaptım, oje sürdüm ve piyano adlı bir film seyrettim.

Konuşulmadan kalan şeyler var, içimde yer eden, iz bırakan ve özlemini çektiğim geceler var...

3735

(14 EYLÜL CUMARTESİ)

Bugün yapmam gerekenlerle yapmam istediklerim arasında kalıp, hepsine yetmeye çalıştığım günlerden biri yine.
Yakınlarımın mutluluğunu sağlamak için çoğu zaman kendiminkini ikinci plana attığımı fark ediyorum.
Annem ameliyattan sonra tam iyileşemedi ve aslında yanında gece gündüz sürekli kalıp ona her an yardımcı olmamı bekliyor olabilir.
Biraz kötü hissediyorum, ama benim de bir hayatım ve devam eden sorumluluklarım var...
Bir yandan onu neşelendirmek ve gündelik işlerini kolaylaştırmak isterken bir yandan kendi evimi kedilerimi ihmal ediyorum. Keyfim içinse yaptığım bir şey hiç yok gibi, oysa arkadaşlarımla konuşmaya ihtiyacım var şu aralar.
Önce anneme uğrayıp biraz evdeki işlerine baktım, birlikte yakındaki bir yere yürüyüp kahve içtik.
Öğleden sonra Contemporary İstanbul fuarını gezmek için karşıya geçtik, daha giderken yorgundum. Sabaha karşı da kediler uyandırıyor malum, hafta sonu dahi 7'de kalkar olduk.
Kendimde bulduğum tüm enerjimle gezdim, ilham veren işlere baktım. Bedri Baykam'ın kendine yarattığı dünyayı seviyorum, sanatı tanımlayan kısa manifestosunu çok beğendim.
Çoğunlukla fazla etkileyici ya da anlamlı bulmasam da, birkaç çalışmayı sevdim. Çıkışta bir şeyler yemek için bir türlü yer seçemedik, ama güneşte Maçka'dan Beşiktaş'a inmek güzeldi. Buraları çok özlemişim...
Yedikten sonra karşıya geçtik, evde 13 Emir dizisini izledik. Musa'nın emirlerinden esinlenerek cinayet işleyen gizemli bir katilin peşindeki Belçikalı polisleri anlatıyor. Soğuk ama hoş bir atmosferi var, her bölümde bir sürpriz olmasını seviyorum.
Son günlerde kediler huzurlu görünüyor, birazcık alıştılar gibi Bücürto'ya, vukuat da yok-aman...

3734

(13 EYLÜL CUMA)

Zorlu bir haftanın sonuna geldik, geçen hafta bugün hastanede gergin bekleyiş içindeydik. Bu ayın ilk hafta sonu stresli geçti, şimdi biraz keyif alma vakti. Umarım Eylül'ü güzel değerlendirebiliriz, yapmak istediğim o kadar çok şey var ki!
Sabah biraz aksiliklerle başlıyor yine, işlerimi ayarlayıp kuaföre gitmeye karar veriyorum. Evden uzaklaşmak iyi gelecek, hiç de çalışasım yok zaten. Kendime bir güzellik yapayım; saç bakımı filan...
Kuaförüm çok takdir ettiğim bir insan, sohbetini severim. Saçlarımı Pulp Fiction'daki gibi koyu renge boyatıp kahkül kestirdim, hoşuma gitti. Çıkışta da tam yetiştim Kadıköy'e; sinema biletimiz var.
Öncesinde fümecide bir şeyler atıştırıp film festivalinden seçtiğimiz Unknown Saint için sinemaya gidiyoruz.
 Ortadoğunun kara mizahını yapan film, çaldığı parayı gömdüğü yere bir türbe yapıldığını gören hırsızın hikayesini anlatıyor.
 Yokluğun kader olduğu bu coğrafyada, mucizelere tutunarak yaşayan insanları izliyoruz.
Komik de olsa hep aynı kısır senaryo etrafında döndüğünden biraz sıkıcı bir filmdi diyebilirim, bir de kendi toplumumuzu hatırlattığı için içim sıkıldı sanırım.

13 Eylül 2019 Cuma

3733

(12 EYLÜL PERŞEMBE)

Sonunda bugün kendime biraz keyifli vakit ayırabildim; fazla bir şey sanmayın- kahvemi balkonda içtim, müzik açtım, piyanomu çaldım...
Bir yandan dolu işim var, bir yandan günler ev işleri ve kedilerin dertleriyle geçiveriyor. Kendime kişisel zaman ayırmak imkansız gibi, işlere yetişme derdinden.
Bugün Contemporary fuarının haberini alınca gidesim geldi, bilet fiyatlarını görünce bir an vazgeçtim. Akşam arkadaşımız geldiğinde iş yerlerine davetiye geleceğini söyledi. Başka bir şey istesem olurmuş, dedim.
Cumartesi planları birden değişti, acil ayakkabı gönderim de yerine ulaşmış, benden mutlusu yok gibi!
Yine de gece yatağa yattıktan kısa süre sonra balkondan sesler gelince kalkıp baktım, yaramaz Latte'yi içeri aldım. Sonrasında uyku tutmadı, içimde bir heyecan, bir huzursuzluk, bir belirsizlik... Sanki bir şeyler yaklaşıyor hissi; yeniden hevesleniyorum, ama korkuyorum da.
Sylvia Plath'ın şiirini okudum:
I dreamed that you bewitched me into bed And sung me moon-struck, kissed me quite insane.
I shut my eyes and all the world drops dead;
I think I made you up inside my head.

12 Eylül 2019 Perşembe

3732

(11 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Evde yapmak istediğim değişiklikler var aklımda, duvarlara bir sürü resim asmak, hatta kendim boyamak istiyorum...
Kediler yüzünden her şeyi düzgün ve temiz tutmak çok zor oluyor, özellikler son aylarda eve gelen yabancı kedileri protesto ettikleri için her gün ya bir şeyleri kırıyor ya bir yerlere çiş yapıyorlar. Sabrımın tükendiğini hissediyorum, umarım bir çözüm buluruz yakında.
Bugün de temizlik günü, öğlen terapiye gideceğim. Ben evde yokken yardımcımızın temizliği savsakladığını düşünüp kızıyorum. Nedense kimse işini doğru düzgün yapmıyor!
Terapide son hafta kendimi çok bunalmış ve gergin hissettiğimden bahsettim; annemin ameliyatı ve kedilerin sorunları gündemimizde. Bunlar belki başkaları için basit gündemler olabilir, ama beni zorluyor doğrusu.
Son zamanlarda biraz daha huzurlu hissetmeye başlamışken, geçtiğimiz hafta tekrar sinirliydim ve sorgulamalar devam etti zihnimde. Zaman zaman içine düştüğüm kuyuyu anlattım terapistime, kuyunun dibi karanlık ve yalnızım içeride. Kimse beni çıkaramaz, ama vakti gelince ben kendim çıkarım o kuyudan. Kuyu benim, ben düşüyor ben çıkıyorum yani...
Babamın mezarını ziyaret edip geçmişimde eksik kalan tuğlaları yerine koymam gerektiğini hatırlattı ve haftaya beraber gitmeyi teklif etti. Nedense, içimden gelmedi, bir huzursuzluk duydum. Sanırım daha yakın olduğum biriyle gitmeyi tercih ederim.
Akşamüstü eve döndüğümde yorulmuştum, ama asıl yorucu işi akşama bırakmıştık. Yemekten sonra Espresso'yu veterinere götürdük, bahçede 1 saatten fazla bekledikten sonra muayeneye girdik. Basit olacak sanıyordum, ama aşırı zor ve stresli geçti. Anlatmak bile istemediğim bir geceydi; melek kızım acı içinde ciyak ciyak bağırıp panikle kendini yere atarken, sadece bitsin istedim. Gözlerimi kapayıp içimden onla bağ kurdum, sakinleşmesini söyledim. Ama çok çok zordu, bir türlü kanı alınamadı, her bacağı ayrı morardı ve korkunç bir histi onu izlemek. Zaten yine kötü oldum, gözleri karardı kulaklarım çınlamaya ve başım dönmeye başladı. Zar zor kendimi dışarı attığımda midem bulanıyordu bayılacak gibiydim.
Berbat bir tecrübeydi, gece yarısı eve döndükten sonra kızımın bana sürtünüp kendini sevdirmesi moralimi düzeltti. Neyse ki bitti, rahat uyudum.

10 Eylül 2019 Salı

3731

Gece 4 gibi uyandım yine, huzursuzdum, uyuyamadım. 
Aklıma bir süredir ertelediğim konular üşüştü; tam olarak ne yaşadım ve şimdi geride mi kaldı hepsi? Bundan sonra aynı hissetmeyecek miyim, bilemiyorum. Emin değilim-ne istediğimden, neye en çok ihtiyacım olduğundan hiç emin değilim. 
Kolaya mı kaçıyorum, zorun mu peşinden koşuyorum bilmiyorum gerçekten.
Doğrusu hangisi, mutlu olmamın yolu neresi?...

Sorgulamaktan uyku tutmadı, sabah tekrar dalmışım. Bu sefer tabi 9da uyandım, benim için geç sayılır. Geç uyanınca gün çabucak bitiyor, derken bir de uyanır uyanmaz berbat bir manzarayla karşılaştım: ofis koltuğuma kedilerden biri kaka yapmış! Berbat kokuyordu, defalarca deterjanla sirkeyle sildim ve koku giderici sprey sıktım. Gün içinde gidip gelip kontrol ettim, koku az da olsa sinmiş gibi geldi. Hemen çalışma odamın balkonundaki mama su kapları ile kumlarını çıkardım, bir süre buraya girmeleri yasak. 

Bu durum Mayıs'tan beri var aslında; adamları eve aldıktan sonra koku bırakmaya başladılar derken bir ara kesildi, azaldı şimdi yeniden arttı. Feci derecede sinir bozucu ve nasıl baş edeceğimizi hiç bilmiyoruz. Günde 5 kere çiş silmekten bıktım usandım, kedilerin hangisi yapıyor belli değil. Bücürto'yu protesto ediyor olabilirler, onu da kime nasıl vereceğim? Kesinlikle bir çözüm bulmamız şart oldu artık, veterinere gidip soracağız. 

Bakıyorum da; millet nerede ne yesem diye düşünürken biz sanki her günümüzü mücadeleyle geçiriyor gibiyiz. Neden böyle bizim hayatımız? Herkes bu kadar koşturup çaba sarf ediyor mu? Sadece biraz rahatlayabilmek istiyorum artık!

3730

(09 EYLÜL PAZARTESİ)

Ağustos ayına içimde büyüyen sıkıntılarla başlamıştım, hatırlıyorum. Bu iş böyle yürümeyecek gibi hissediyordum, sonrasında yavaş yavaş sakinleştim.
Eylül için umutlarım büyüktü, ama bu ay da pek iyi başlamadı. Bu kez içimdeki sesi biraz susturmayı başarmışken, sağlık sorunları ve işteki aşırı yoğunluk beni yordu. Kedilerin son zamanlarda artan huysuzlukları gündelik hayatıma iyice yük bindirdi ve sonunda bugün kendimi tükenmiş hissettim.
Her sabah güne erken uyanıp yoga ile başlıyorum, kedilerin bakımı sevgisini eksik etmiyorum, kahvaltıda sağlıklı şeyler tercih ediyor ve gün boyu çalışıyorum. Evin işleri, düzeni öğlene kadar vaktimi alıyor, sonrasında ayakkabı boyayıp sosyal medya paylaşımlarımı yapmaya vakit ayırıyorum, müşterilere mesaj yazıp eskiz yapıyor, gönderileri teslim ve ardından takip ediyorum. Bir yandan evde yapmak istediğim dekoratif değişikliklere kafa yorarken, bir yandan annemin bel rahatsızlığı sebebiyle yapamadığı işlerine yardım ediyorum. Kısacası süpermen bile olsa yetemez bu tempoya, piyanomu çalamadım diye dertlenip, arkadaşlarımla bir kahve içmeye vaktim yok diye üzülüyorum.
Bugün zor bir ruh hali içindeydim, bazen devam etmek için güç bulamıyorum kendimde...

8 Eylül 2019 Pazar

3729

Sabah yine fazla uyumadan kalktım, rutinimin bozulması elbette beni sarstı. Sabahları yogamı yapıp duş aldıktan sonra kahvaltı etmeye alışmışım, şimdi bir çok rutinimi yapamıyorum. Yine de annemle balkonda kahvaltı etmek keyifliydi, botanik bahçe ve bostan arası balkonunda bitkilerin arasında...
Bu evin ferahlığı sanki başka bir evde yok, balkona çıkıp güneşe bakmak yetiyor içinin açılmasına. Dışarıdan gelen piyano sesleri, sanki notalar elle tutulurmuş gibi tane tane yayıldı havaya, bana doğru geldi... Canım fena halde piyanomu çalmak istedi.
Kahvaltının ardından ev işlerine başladık; çamaşır bulaşık, yemek yaptık. Kedilerin kumu, yatakların toplanması derken uzun sürdü. Tabi annem de olsa, bir başkasının ev düzenine alışmak kolay değil, üstelik son derece dağınıktır kendisi, her şey her şeyde koskoca evde. Dolapların içi karman çorman zaten, şimdi bir de aşağı çekmecelerden eğilip bir şey alamayacağı için eşyanın yerini değiştirmemiz gerek. Bir sürü sürahilere şişelere su doldurup elinin hizasında sehpalara koyduk, giysilerini dolap raflarının en üstlerine dizdik. İşte öğlene kadar bunlarla uğraştıktan sonra evime döndüm.
Balkonda çiçeklerin kurumaya başladığını fark edince güneşten kavrulduklarını anladım. İlgilenemedim, hemen de yaprakları kurumuş. Sarmaşığı içeri aldım, güneşe karşı perdeler astım. Bizde de kedilerin evin bir köşesine işeme huyu ne yazık ki bitmedi, yine çiş yaptıkları köşeleri sildim dezenfekte ettim. Evin hanımı olmayınca düzen bozuluyor illa ki.
Bugün de kendimi birlikteliğim konusunda iyi hissedemiyorum; sanki daha farklı olmalıydı diye düşünüyorum. Bilemiyorum belki de bu benim mükemmeliyetçi iç sesimdir, ama gerçekten karşımda atıl, kendini bırakmış, sadece yatan birini görmekten hoşlanmıyorum. Bu sabah annemle konuştuklarım da kulağımda çınlıyor; bir başka ihtimal ile ilgili...
Hayat fazla ciddiye alınacak şey değil, kimseyle kendimi kıyaslamak da doğru değil.
Bunları biliyorum, ama yine de içten içe eksik kalan şeyler olduğunu da hissediyorum...

3728

(07 EYLÜL CUMARTESİ)

Gece çok huzursuz uyumuştum, aslında uyuyamadım hiç diyebilirim. Sabah erken uyandım ve yorgun da olsam, günün ışıması, yeni bir güne uyanmış olmak iyi geldi.
Kahvaltımızı ederken annem daha normal gibiydi, konuşması duruşu iyileşmiş gibi görünüyordu.
Hastaneden çıkmamız öğleni buldu yine de; bankadan sigorta onayı gelmesini bekledik uzun süre. inanılmaz sıkıldım ve evde beni bekleyen işleri düşündükçe bunaldım o havasız hastane odasında. Asında diğer odalara göre çok daha geniş ve aydınlık olmasına rağmen, ne de olsa havalanmayan küçük bir mekanda hareketsiz kalmak çok zor geliyor insana. Hapis gibi resmen, bir an önce çıkmak istedim. Tahammülsüz olduğum için en yakınlarıma sinirli davrandım, bana anlayış göstermelerini beklerdim ama onlar da agresif karşılık verince kendimi çok yıkılmış hissettim.
Açıkçası; son haftalarda birazcık inanmaya başlamışken her şeyin güzel gideceğine ve birlikte bir hayatımızın olacağına, bugün inancım sarsıldı.
Moralim bozuktu eve döndüğümüzde, annemin işlerine baktım biraz. Yardımcı olmaya çalıştım işte, sonra akşamüstü kurdele almak için Kadıköy'e geçtik. Bir şeyler yemek ve bir bira içmek istedim, rahatlamaya çok ihtiyacım vardı. Annemi ameliyat önlüğü içinde sedyede götürülürken görmenin bile bana nasıl ağır geldiğini anladım, ağlamaklı olduğumda.
Geri döndüğümde biraz açılmış hissediyordum, akşam annemle sohbet ederek yemeğimizi yedik. Epeydir birlikte kalmamıştık, özlemişiz. Konuşacak çok şey birikmiş; bu kış için ev dekorasyonu ve tadilatlarla alakalı projelerimiz var bir sürü.
Yeniden anne kız yaşamak bakalım hepimize neler hissettirecek?

6 Eylül 2019 Cuma

3727

Dün çantamı hazırlayıp erkenden yatmıştım, yine de rüya görürken zor uyandım bu sabah.
Kahvaltımı edip kedileri sevdikten sonra evden çıktım, hastaneye dayım bıraktı.
Gergin bekleyiş kısa sürdü; formlar imzalanıp kan tahlilleri yapıldıktan sonra ameliyata alındı annem. 9:15 te girip 10:15te çıktı, beklendiği gibi kısa ve kolay geçti. Bel fıtığı sanırım en basit ameliyatlardan biri, yine de hastane havası ve kapalı ortam insanı kötü etkiliyor.
Beklerken biraz sohbet ettik; dayımla paylaşabildiğim konular olması güzel. Bir yandan aklıma dün terpaide anlattıklarım geldi; yaşanan saçma sapan tatsızlık sonrası kuzenimle benim aramdaki dargınlığın aileye yansıması ve sonucunda dayımla da artık yakın hissetmemem...
Neyse, öğleden sonra annemi yavaş yavaş kaldırdılar, serum ardından serum bağladılar. Biraz koridorda yürüttüler, yemek yedikten sonra uyuklamaya başladı.
Ben de biraz daha rahatladım ve çalışmaya koyuldum; epeydir birikmiş mailler vardı. Sosyal medya pazarlama stratejisi üzerine eğilmek istiyorum, bu işi kotaracağım bu sene. Dokuman ardına dokuman okuya okuya kafam bulandı, akşamüstü çay molası verdim biraz. Sonra zaten eşim uğradı, bize meyve ve dergi getirdi. Ortam biraz neşelendi, yarın umarım daha iyi olur.
Tabi ki, annemin işlerimde yardım edemeyişi benim de düzenimi epeyce etkileyecek. Bu ay sonuna kadar benim sorumluluğum artacak ve yetişmem zorlaşacak, ama yine de altından kalkarım diye düşünüyorum.

3726

(05 EYLÜL PERŞEMBE)

Bu haftanın son iş gününde tüm siparişleri halletmeye çalışıyorum. Aslında başından beri planlarımı son dakikada iptal ettiğim bir gün oldu. Kahvaltıdan sonra oyalanmayıp Kadıköy'deki banka ve muhasebeci işlerimi halletmeye çok kararlıydım başta... Nasılsa son anda vazgeçtim, zaten erken uyanamadım, yogamı yapamadım. Sonra bir baktım ki öğlen tatiline 1 saat kalmış, riske atmamaya karar verdim. Koşturup strese girmek yerine evde kalıp yogamı sakince yapmayı seçtim. Banka haftaya kalsın, sorun yok. Öğleden sonra terapiye gittim, sabahki serin hava yerini güneşe bırakınca epeyce terledim.
Bu seansta söylediklerim terapistimi mutlu etti, kendini bana faydalı hissettiğini anlıyorum. Artık sahip olmadıklarım için kötü hissetmek yerine, sahip olduğum şeylerden daha fazla keyif almaya başladım. Evde lutenica yapmak, dekorasyonu değiştirmek, dolap detoksu yapmak, kedilerle mutlu olmak bana iyi geliyor. Birlikte film festivaline bilet alıp ay sonunda ormanlık yerlere kısa seyahatler planlar yapıyoruz. Bunun gibi basit şeyler beni memnun ediyor işte son zamanlarda, daha az çöl ortalık...
Ben böyle anlattıkça, o da kendi vahamı yarattığımı söyleyerek çok sevindi. "Daha iyi olabilirdi" diyen içimdeki sesin mükemmel ol drive'ından kaynaklandığını ve onu dinlememem gerektiğini tembihledi. Sadece işimde mükemmelliyetçi olmama izin var, onun  dışında her şey "olduğu kadar"
Eve döndükten sonra o kadar ter içinde kalmış ve yorulmuştum ki, çalışmak istemedim. Banyomu yapıp biraz rahatlamaya ihtiyaç duydum; malum yarın büyük gün. Biraz stresliyim, ama iyi geçeceğine inanıyorum.

3725

(04 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Geçen sene de tam bu mevsimde merak sarmıştım feng shuiye. Aslında derdim tam da feng shui sayılmaz; yönler ve elementlere fazla takılmadan ana felsefeye odaklanmak niyetindeyim. Önemli olan, kullanılmayan eski veya bozuk eşyayı atmak, kalabalıktan kurtulup sadeleşmek. Ben de tam sonbahara girerken evde detoks yapmaya giriştim.
Kitaplığa cesaret edemedim, çünkü ayakkabı boyamam lazım. Ama en azından arka balkondaki eşyaları çıkarıp iyice sildirdim süpürttüm. Oraya yığılmış ayakkabı kutularını ayakkabılığa dizdim. Portmantoyu sildirip düzenledim; artık tüm ayakkabılar kutularında ve etiketli, sıralı. Öğleden sonra masa başına oturduğumda büyük bir yük kalkmış gibiydi üzerimden.
Çalışma odamda bir iki ufak yer değişikliği yapmak istiyorum bir de, duvara bir ayna ve bir makrome asmak...
Yaşadığım yeri güzelleştirmek, evde bir şeyler yapmak, birlikte hayatımızı daha çok sahiplenmeme yardımcı oluyor. İçten içe daha yakınlaşmış, daha sıcak hissediyorum artık. Ama rüyalarımda bir burukluk, bir hüzün var. Daha iyi bir başka bir ihtimalin bilinç altımı rahatsız ettiğini hissediyorum.
Henüz tam kapanmayan bir yara var içimde sanki, bir türlü tam susturulamayan bir iç ses...

4 Eylül 2019 Çarşamba

3724

(03 EYLÜL SALI)

Biraz sinir bozucu bir gün... İşler istediğim gibi gitmiyor, durgun ve keyifsiz. Pimpirikli müşteri ile uğraşıyorum, bir yandan gümrükte vergi çıkar mı endişeleri devam.
Tam da bu dönemde yeni modeller üzerine düşünmem gerekiyor, kafamı toplayıp odaklanmakta zorlanıyorum. Annemin bana yardım ettiği pek çok iş benim üzerime kalmış durumda. Bugün mesela postanede 1 paket vereyim diye tam 1 saat beklemek zorunda kaldım.
Neyse, yine de kendimi güçlü tutmaya çalışıyorum. Motivasyonumu yüksek tutmak istiyorum ki, güzel şeyleri çekeyim. Sabah yogası çok yardımcı oluyor bu konuda.
Öğleden sonra ancak ayakkabı boyamaya başlayabildim, ama en azından bir kaç günlük yemek yaptım sabah. Bir yandan fengshui ye merak sardım, çalışma odamı ve evi düzenlemek, hafifletmek biraz boşaltmak niyetindeyim. Tam sonbahara girerken dolap detoksu, bahar temizliği çok iyi gelecek...
Akşam arkadaşımız geldi, birlikte yemek yedik, sohbet ettik. Her şeye rağmen iyi gidiyorum, iyiyim.

2 Eylül 2019 Pazartesi

3723

Eylül ayının ilk haftası, benim için biraz stresli gündemi olan haftanın ilk günü...
Pazartesiye garip bir nostaljik domestik duygu ile başladım; sabah yogamı yaptıktan sonra duşumu aldım ve kahvaltının ardından yemek yaptım. Zeytinyağlı fasulye pişirdim, havuç rendeleyip kavurdum ve yoğurt mayaladım.
Öğlen ancak oturabildim masa başına, gönderilerin evrakını hazırladım. Dükkana uğrayıp annemle bir kahve içtikten sonra dönüşte boyama ayakkabı siparişimi bitirdim. Akşam yemeği, kediler, film festivali programı, İngilizce yazılan cv kontrolü derken bu günlük işleri tamamladıysam bence bir bölüm dizi seyredebilirim artık-ne dersiniz?

3722

(01 EYLÜL PAZAR)

Çok umutla beklenen tatilin son günü geldi bile, iyi değerlendiremedik hissi var içimde. Aslında kışlık lutenica yaptık, yeni bir diziye başladık, mahallenin kedilerini besledik, hatta evde şarabımızı içtik. Yine de beklenti yüksekti, Emirli'ye gidemedik, piyanoya vakit ayıramadım...
En azından sosyal medya stratejileri üzerine odaklanıp çalışma fırsatı buldum, kendimi verebildim bu hoşuma gitti. Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki; hem stresli hem hevesliyim. Eylül'den beklentilerim yüksek!
Bu arada Eylül geldi bile, son bahar geliyor artık. Film festivali ve bienal başlayacak 2 hafta içinde, bu da beni sevindiriyor.
Yeter ki şu ameliyatı atlatalım, bir an önce annem iyileşsin ve hayatımız normale dönsün. Sonrası çok keyifli olacak!

3721

(31 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Bu hafta sonu planlarımız alt üst oldu.
Tam iyileştik, bugün Emirli'ye gideriz diyorduk, kahvaltının ardından sakince piyanomun başına oturmuştum ki-annemden gelen mesajla hopladık. Ağrısı artınca acile gitmiş kadıncağız.
Ne yapacağımı bilemedim, yanında olamadım diye kendimi kötü hissettim.
Acısı olduğundan tahammülsüz, yaşlanıp güçten düştüğünü hissediyor sanırım ve bu onu panikletiyor. Aslında anlıyorum, ama bu kadar inatçı ve negatif olması da beni yoruyor gerçekten. Evet ortada zor bir durum var ama, çok daha zor sağlık sorunları olanlar var. Bu yine ufak bir operasyon, biraz iyileşmeye odaklansa her şey daha kolay olup bitecek.
Kısacası, katlanması zor günler benim için...
Evde duramayıp kalktık ziyarete gittik, görüşünce iyi geldi ikimize de. Sonra Moda'ya geçip yeni açılan dondurmacıya oturduk. Hani Kaş'ta yerken bayıldığımız Elmalı çiftliğinden keçi sütlü dondurma yapan yer vardı ya-şekersiz çeşitleri denedim ve çok sevdim. Mekanda eksiklikler var, yine de tekrar gelinir dondurması için.
Öğleden sonra kendimi çok dalgın hissettim, boşlukta ve dağılmış. Aklımda hep yetişmesi gereken işler olduğundan hafta sonunu keyfini çıkaramıyorum, en iyisi eve dönelim dedim. Biraz çalıştım, akşam da bir şişe şarap açıp yanına peynir meyve tabağı hazırladık. Minik soslar, zeytin, erik reçeli koyduk ve birlikte dizi izledik.