30 Ağustos 2017 Çarşamba

2988

(29 AĞUSTOS SALI)

İkinci güne dinlenmiş ve hevesli başlıyoruz.
Kahvaltılar hep aynı lezzette, hep doyurucu.
Bugünü Ören'e planladık; Eskişehirli arkadaşlarımızla buluşacağız. Ören'de çimenlik bir plaj yapmışlar, fazla kalabalık da sayılmaz, rahat ettik. Deniz burada bir tık daha sıcak olduğundan keyifli yüzdük. Oğulları balık tutmaya çalışırken midye yakalayınca güldük eğlendik.
Birer soğuk bira içip sohbet ettik...
Keyfimiz gıcır anlayacağınız, burada uzun kalsak sağlık buluruz, mutlu oluruz yemin ediyorum!

2987

(28 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Pazartesiler hep böyle olsa, sendrom kalır mı hiç?
Bir kere burada yediğim her şeyin lezzeti bir başka geliyor nedense, yumurta mis gibi kokuyor, tereyağı nefis, peynirler tazecik, zeytinlerin her çeşidi ayrı güzel...
Kahvaltıdan sonra denize iniyoruz, buz gibiymiş rivayetlerine aldırmadan, biz esi Arturluyuz!
Sabah kimseler yüzmüyor, sahil nispeten boş, 1. iskeledeki her zamanki yerimize kuruluyoruz.
Çocuklu aileler deniz kıyısına yerleşir, duşlara çok yakın olanlar ıslanır-kurallar böyle!
Su 16 derece ölçülmüş, cidden ayak bileklerim donuyor ama çivi gibi denizin de bir ayıltıcı etkisi var.
Öğleden sonra bir tık daha ılıyor, keyfine varıyoruz tertemiz suyun...
Yanımızda getirdiğimiz yulaflı poğaçalarla kuru incirli kurabiyeler tutmuyor bizi, akşama doğru çok acıkıp dondurmacıya uğruyoruz. karadutlu&limonlu-en sevdiğim Artur kokulu dondurma...
Palmiyeler altında biraz mola verdikten sonra eve çıkıyoruz, yemekten sonra akşam yürüyüşü Martı koyu istikametine; hiç girmediğim yokuş yollara girip kedileri besliyoruz.
Tabanlarımız ağrımış halde dönüp uykuya dalmadan önce Broadchurch'ün bir bölümünü izliyoruz.

2986

(27 AĞUSTOS PAZAR)

Tabi ki planladığımız saatte çıkamadık yola ve tabi ki temelli gider gibi doluyuz.
Bir büyük bir küçük bavula ek olarak iki sırt çantasıyla bir laptop çantasını nasılsa doldurmayı başardık, helal olsun!
Bunun dışında yolluk yiyeceklerimiz ve anneannemlere götürdüğümüz tabak takımları da bagaja eklenince evlere şenlik haldeyiz.
Şansımıza hiç trafiğe takılmadan, hızlı gidiyoruz ve şimdiye kadar hiç tecrübe etmediğimiz kadar rahat bir yolculuk geçirerek akşamüstü Artur'a varıyoruz. Çamlar büyümüş orman olmuş, hava serin ve rüzgarlı, marketin yanı pastahane olmuş, yani her şey bildiğimiz gibi...
Burada olmak bana genç hissettiriyor; herkesin iyi ve mutlu olduğu bir ütopya burası adeta...
Akşam yemeğinden sonra yatıyoruz, yol yorgunluğu ne de olsa-yarını iple çekiyoruz!

26 Ağustos 2017 Cumartesi

2985

Kahvaltıyı krallar gibi etmeyi seviyoruz!
Hem çırpılmış yumurta, hem kakaolu hurmalı yulaf lapası mesela, bir de üstüne muz, böğürtlen, kaju...
Biraz abartmış olsak da pek keyifliydi, ardından oyalanmadan dükkana geçip bayram öncesi son gönderileri hazırladım ve son siparişleri verdim.
Öğleden sonra yolda yemek için sağlıklı atıştırmalıklar hazırlamaya karar verdim; malum son günlerde aşırı sağlıklıyız...
Kakaolu kuru incirli kurabiye beklediğim kadar lezzetli olmadıysa da, yenir. Hurmalı brownie tarifi daha güzeldi.
Yulaflı poğaça 2 tepsi pişti, ilki zaten misafirlerce tüketildi. Bir yiyen bir daha alıyor, nefis oldu.
Bu arada arkadaşlarımız uğrayıp bize halı, yoluk getirdiler-çok ilginç sayılmaz zira kendileri halı tasarımcısıdır efendim...
Mutfağımız ve koridorlarımız şenlendi, eksikmiş adeta önceden, kışa hazırlık oldu...
Şimdi sırada ütüler ve bavul hazırlığı var-bize kolay gelsin!

2984

(25 AĞUSTOS CUMA)

Haftanın son gününe fazla iş kalmamış olması ne güzel, öyleyse birazcık artık kafamı dinlendirip kendime bakım için vakit ayırabilirim!
Gündüzü bu havada rölantide geçirdikten sonra, akşam arkadaşımız geliyor yemeğe. Yemekten sonra en sevdiğimiz kanalı izliyoruz-sormayın.
Yarın hazırlık günü, çabucak geçsin de tatile çıkalım!

25 Ağustos 2017 Cuma

2983

(24 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Gece doğru düzgün uyuyamadım, biraz stresten, aklıma takılanlardan, biraz kedilerden, bilmem ki neden...
Sabah erkenden kalkıp yorgunluğuma boş verdim, hızlıca hazırlanıp eşimle birlikte yola çıktım. Bugün onların ofisinde çalışacağım, hem bana motivasyon olur diye düşünüyorum, hem de aklıma takılan sorularda onlara danışırım.

Deniz otobüsünü özlemişim, okula giderken epeyce kullanırdım son yıllarda, Bakırköy iskelesinde kedilere de mama verdik.
Laptopla yürümek biraz zor gelse de, ofise geçtiğimizde yanımızda getirdiğimiz avokadolu cevizli mini sandviçlerle kahvaltı etmek keyifliydi.
Eşimin matrak iş arkadaşı bir yandan kahve molası dedikodularında eşlik ederken, bir yandan da abuk subuk videolar açarak çalışmamı sabote etmeye uğraştı.
Yine de çok ciddi çalıştığım için kendimi tebrik ediyorum, tüm aksiliklere rağmen iş planımız yazdım bugün. Daha finansal plan ve revizyonlar var elbette, ama en azından yarısına yakın kısmını hallettim. Her şeyden önce; gözümü korkutan bir işe giriştim ve ilk aşamayı başardığım için kendime güven geldi.

Öğlen arasında eşimle yemek molası verdik, yakındaki bir ev yemekleri restoranına gittik. Bu sırada tabi, beni rahatsız eden birkaç detayı konuşmadan edemedim; insanların kalitesizleşmesi çok üzücü geliyor bana. Her yerde, her meslekte, her işte karşılaşıyoruz bu durumla, baş etmekte zorlanıyoruz hepimiz. Bir iş yerinde birlikte çalışan insanlar birbirlerine "canım" diye mi hitap eder? Bir adama eşinin yanında fazla yakın davranmak ayıp sayılmaz mı? Bilmeden yapılırsa cehaleti, bilerek yapılırsa kötülüğü gösterir ki-ikisine de tahammülüm yok!

2982

(23 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Biraz stresli bir gün, zira son siparişi bayram sonrasına erteleyip, Kosgeb için iş planına bakmam gerek artık. Fazlasıyla gözümde büyütmüşüm bu işi, bugün yüzleşme vakti.
İlk bakışta çözülmez görünen her şey, sonunda tahminimden kolayca çözülür.
Şimdiye kadar neler çözmedim ki, ben bile şaşırdım kendime!
En birinci hatamız, biz fazla düzgün insanların, kendimize yeterince güvenmemek aslında.
Millet bomboş kafasını öyle bir pazarlar aklım şaşar, biz kendini bir şey sananlardan olmaktan korkarız. Gerçekten olduğumuzu göstersek yeter aslında, bu vakte kadar biriktirdiklerimizi, iç gücümüzü...
Şimdi sıra benim için geliyor, bu sonbahar ben de kendimi gösterip, hayallerimi anlatacağım.

2981

(22 AĞUSTOS SALI)

Haftaya pek enerjik başladım; sağlıklı atıştırmalıklara merak salmıştım, ilk olarak 2 tarifi denedik.
Nohut unlu çekirdekli krakerler ve keçiboynuzlu hurmalı brownie, ikisi de öyle nefis oldu ki unlu şeker dolu tariflere meğer hiç gerek yokmuş!
İnanılmaz hoşumuza gitti, her yiyen de çok beğendi, bundan sonra böyle devam...
Tatilden önce son hafta içi siparişlerime hız verdim, bitirmem gereken 1 çift ayakkabıyı boyadım.
Çok ferah renklerle, güzel bir sonuç çıktı ortaya...


Akşam biraz rahatlamak ve hava almak için yürüyüşe çıktık, kedileri besledik tabi etrafta. Yağmur başlayınca hava serinledi, o kadar hoşuma gitti ki sonbaharın yüzü göründü...


21 Ağustos 2017 Pazartesi

2980

Bu pazartesi sadece yeni bir haftaya değil, yeni bir hayata başlamak istiyorum.
"İyi yaşam" ne güzel bulunmuş bir kavram... "Mutlu yaşam" da benim alternatifim olabilir.
Aslında yaşam biçimi dediğimiz şey bir bütün, nedense bir noktada unutup kopuyoruz bu rutinden.
Arada bir silkinip hatırlamak lazım, enerjiyi motivasyonu yükseltmek lazım. Kaybolmamak lazım aslında- hayatın tuzaklarına düşmeden yaşamak...
Bugüne güzel bir kahvaltıyla başladım, her zaman en sevdiğim; avokadolu, yumurtalı ve bol kedili!
Evde haftalık yemeklerimizi hazırladım; hepsi sağlıklı ve hafif yeni tarifler. Maş fasulyesi ezmesi, cevizli yoğurtlu tavuk, fırında sebze mücver...
Öğleden sonra dükkana uğrayıp hem gönderilerimi verdim, hem de müşterimle görüştüm.
Hayat bize rağmen ve biz durdu sansak bile hep devam ediyor, biz de peşinden var gücümüzle!

2979

(20 AĞUSTOS PAZAR)

Bugüne dünden biraz yorgun uyandık, yoksa sebebi şımarık kedimiz Latte'nin gece yarısı sevdirmeleri miydi?
Kahvaltıdan sonra Emirli'ye gitmeye karar verdik, annemi de almak istedik bu sefer. Kadıncağız birkaç gündür hasta gibi, belki de psikolojik bir durumdur-iyi gelir diye düşündüm.
Emirli'deki kedi her zamanki gibi oyunbaz, şımarık ve deli dolu. Hepimizi güldürdü, oradan oraya koşturup peşimizi bırakmadı. Köpekler fazla aç görünmüyorlardı, bizden önce birileri kemik getirmiş.
Yemek yedikten sonra havuza girdik, açıkçası işler getirmiştim yanımda ama hiç içimden gelmedi.
Pazar öğleden sonra biraz tembellik herkesin hakkı değil mi?
Akşamüstü geç olmadan eve döndük, fırına yemeği koyup bir film izlemeye oturduk.
Alien'ın son filmi malum; insan-tanrı, yaratıcı/yaratmak, ilk insan/evrim, mutantlar/crossbreed türler gibi kavramlar üzerine, fazla alt metin yüklü bir hikaye. Aslında çok da büyütülecek bir şeyi yok gibi, Wagner'e gönderme yapmayan sanat olmuyor sanki...

2978

(19 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Hafta sonuna çalışarak başlıyoruz; beni nereden bulduğunu anlamadığım bir ajanstan büyük bir iş teklifi aldık. Bir yandan devamı gelirse büyük bir iş, bir yandan ürkütücü bir potansiyel, altından kalkamazsak bizi batırır diye korkuyorum. Düşünmek lazım, çok detaylı ölçüp biçmek gerek.

Kafam bu teklifle meşgulken bir tarafım da sağlıklı yaşam mevzularına takık. Artık cidden hayatımızda birkaç ufak değişiklik yapıp daha sağlıklı beslenmeli ve harekete yer vermeliyiz diye düşünüyorum. Alışverişe çıkıp yulaf, kuru yemiş, hindistancevizi yağı, keçiboynuzu unu derken ne varsa dolduruyoruz eve. Yeni tarifleri hafta içinde deneyeceğim.

Ama hafta sonları kaçamak için değil mi? Öyleyse atlayıp bir vapura gidelim Heybeli'ye! Hazırlıksız. öylece, bir arkadaşı da yanımıza alıp boş masası olan bir sahil meyhanesine oturuyoruz. Keyifli, bir küçük söyleyip ada havası almak her zaman. Kalamar taze, sardalya yağlanmaya başlamış, daha ne isteriz!

18 Ağustos 2017 Cuma

2977

Bugün yine hava sıkıntılı, içim sıkıntılı... Annemin birkaç gündür hasta ve bunalmış olduğunu fark edince onu yakındaki güzel bir cafeye götürdüm, bir şeyler içmeye oturduk. Manzaramızdan eksik olmayan inşaat kamyonları olmasaydı iyiydi. Çok şık bir yer, küçük bir mahalle cafesi; Balkon Sefası. Sunumları pek tatlı ama dediğim gibi toz dumandan oturulmuyor zira her tarafı inşaat.

Öğleden sonra gönderilerimi hazırlayıp boyamaya oturdum, acil bir siparişim var bitmesi gereken. Neyse ki her şey yolunda gitti ve müşterim çok memnun oldu, yalnız biraz sarktığı için akşam eşimle dışarıda buluşup yemeğe itme planımız yattı. Bir türlü dışarı çıkmaya fırsat bulamayışıma sinir oldum, nedense fazla yoğun çalışıp karşılığını alamıyor gibiyim son zamanlarda...

Akşama salata yaptı, yedik, ayakkabıya eklemem gereken son bir detay kalmıştı. Fırçamı bulamıyordum, ışığı açmasını istedim. Ne olduysa o anda oldu, yine her zamanki aptalca laflarını duyunca tahammül edemedim. Tepeme kadar gelmiş anlaşılan, patladım artık yeter diye.

Sonrası daha da aptalca, deli edecek kadar aptalca geldi... O kadar küçüldü ki gözümde, hiç beklemediğim çocukça itici tavırlarla kendi anlamsız tavrını mı savundu, daha da mı düşürdü kendini?

Çıkıp gitmek istedim fena halde, acil kaçmak, ama ayakkabının verniğinin kurumasını bekledim sakince. Sonra hazırlandım çıktım dışarı, ayrı kalmak istiyordum. Yolda kedilere mama vere vere anneme doğru yürürken, çok zavallı, çok minik bir yavruyla karşılaşınca ne yapacağımı şaşırdım. Gidemedim, içime takıldı, yakalayamadım, kaçtı.

Biraz etrafta dolanıp eve döndüm mecburen, o perişan bıdırığı en azından birkaç gün ev bakımına alsak, veterinere götürsek çok tatlı olacağına emindim. Kızgınlığımı birazcık unutup yardımını rica ettim, üşenmedi yataktan kalkıp geldi, ama yakalayamadık yine.

En azından o yol kenarındaki bahçede kısmen güvende, mama da veriyorlar, ama yine de aklıma takıldı minik.

2976

(17 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Pek çalışkan günümdeyim; sabahtan yemekleri hazırlayıp evi silip süpürdüm, öğleden sonra masama oturup bir Eylül gelini için ayakkabı boyadım.
Akşama arkadaşımız geliyor, birlikte yemeğe oturduk. Black Mirror'ın hala izlemediğimiz bölümleri varmış, sevindik ve birini açtık....

16 Ağustos 2017 Çarşamba

2975

Nihayet, biraz daha aklı başında bir gün!
Bir şeyler yavaştan yoluna girmeye başladı sanki, benim ruh halim başta olmak üzere...
Alacağım desteğe inanmaya başladım hiç olmazsa, bu bütçeyi nerelere ayıracağımı planlamaya başladım. Geriye biraz daha sabır ve şans kalıyor hayallerimi gerçekleştirmek için!

15 Ağustos 2017 Salı

2974

Karşılaştığım en berbat hizmet kesinlikle Vodafone Kurumsal. Bir kere öyle bir hizmet yok. Bireysel ile Kurumsal birbirinden o kadar ayrı ki birbirlerinden haberleri yok, hatta bugün birbirlerini şikayet ettiler. 
Olaylar dizisi şöyle başladı; 1.5 yıl önce kurumsala devrettiğim hattım ile ilgili şirket evraklarımı bir şekilde kaybetmişler. Evraklarınız elimize ulaşmadığı takdirde hattınızı kapatacağız mesajını alınca hemen kurumsal bayilerden birini aradım. Herhangi bir şubeden teslim edebilirsiniz dendi, topladım götürdüm. Hiçbir şube almayınca tekrar tekrar aradım durdum müşteri hizmetleri ve kurumsal bayileri. 
Şaka gibi; kurumsal bayideki eleman almak zorundalar dedikçe şubedeki eleman almamakta direndi ve sonunda birbirleri hakkında şikayet kaydı oluşturdular. Ve sonuçta ben o şubeden bu şubeye koşturup bütün gün işlerimi halledemedim, üstelik benim hatam bile yokken!

Hayat sabrımı mı sınıyorsun nedir?

2973

(14 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Hayatımda her şeyin zorlu olmasının sebebini merak ediyorum bazen-cidden! nedense sanki her şey normalden daha bir sıkıntılı oluyor benim için, zorluyor. Herkesin mi böyle, bilemiyorum ama değil gibime geliyor.
Yine az vakitte yetiştirmem gereken işlerle bunaldığım bir pazartesi, tatile çıkana kadar 2 haftam böyle yoğun ve sıkıcı geçecek. Umarım her şeyi planladığım gibi bitirebilirim de aklım rahat olur tatile çıkarken.
Biraz şansa ihtiyacım var gerçekten, birazcık her şey yolunda gitsin artık lütfen!
Bu akşam Kosgeb ve Alman satış sitesinin işleriyle uğraştıktan sonra kafam kazan gibi olduğunda çalışmayı bıraktım, kendimize leziz bir salata hazırladık ve birer kadeh beyaz şarap koyduk. Heisenberg'in son bölümünü izledik.

14 Ağustos 2017 Pazartesi

2972

(13 AĞUSTOS PAZAR)

Dün gece yatarayak bir fenalaşmıştık ikimiz de, bugüne pek enerjik başlayamadık haliyle.
Kahvaltıyı sağlam edelim dedik; menenenin de tam zamanı. Biraz dinlensek iyi olurdu ama vakit yoktu, banyo yapıp hazırlandık. Öğleden sonra düştük yola Maslak istikametine; Yavuzfest'e.

Her sene aynı grupların aynı repertuarından sıkıldık mı, sanmıyorum. Memlekette adam akıllı başka festival mi var-belki Zeytinli. Senede en az 1 kere dinlemeye değer adamlar bunlar ne de olsa...
Bu mekanda festival biraz elit ve temiz oluyor ya değişik geliyor. İşeyenler yok, tuvalet sırası yok, kusanlar yok, izmarit bile fazla görünmüyor.

18 yaş altına mavi bileklik taktıklarını öğrenince etrafa bir de baktık ki çoluk çocuk dolu! Bunlar Yavuz Çetin'i bilirler mi? Batu Mutlugil'le başladık dinlemeye; bu adam pek tatlıdır, pek kafadır.
Ardından Murat İlkan & Metin Türkcan ikilisi; normalde çok iyilerdir ama nedense bugün duyduğum en kötü cover ile başladılar. Bir vaziyetleri var çözemedim, kafa gidik gibiydi Metin'de.

Şüphesiz son yıllarda tanıştığıma en memnun olduğum eşsiz sesli koca kafalı adam Can Gox, sahnede mest etti. Bundan sonra hiç Flört dinlenir mi yahu? Biz de mola verdik, biraz güç topladık -zira sırada babalar var!

Moğollar'ın 50. yılı oluyormuş-vay be! Ne zamanlar geçmiş, kimler ne işler yapmış bu memlekette. Şimdi kimlerin eline kalmış, yazık. Ama her şeye rağmen hala devam etmek için buradayız. Büyük Ev Ablukada mı neredeyse işte, onları pek tanımıyorum ben- malum geri kafalıyım. Kurtalan ile devam ediyoruz ve müzik giderek güzelleşiyor; Cem Karaca'ya, Barış Manço'ya selamlar yollanıyor.

Bulutsuzluk Özlemi, beni şaşırtacak kadar iyi bir sahne yaptı; çıktılar çatır çatır söylediler, fazla lafı uzatmadan indiler. Belki 15 yıldır aklıma getirip de dinlemediğim şarkılara eşlik etmek çok güzeldi, bazen insan ecnebilerde efsane grupları dinledikçe yerlileri biraz küçümsüyor, işte gün gelip de çölde göl bulmuş gibi anlıyor kıymetlerini böyle zamanlarda...

Bu adamlar, dedim. yahu 60 yaşlarındalar herhalde, Sina Koloğlu filan. Biz dinlerken yorulduk, adamlar tükenmek bilmiyor maşallah! Pentagram'ı beklerken artık düşüyoruz. Ama değer, değmez mi?
Helal olsun saç savurmayı seven bu ağır abilere!



13 Ağustos 2017 Pazar

2971

(12 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Çalışma odamı toplamak ne zamandır aklımdaydı da erteliyordum-boya şişelerinin tek tek tozunu almak, rafları silip kutuları yerleştirmek gözümde büyüyordu.
Bugün pek hamarat hissediyorum; işlerim yetmezmiş gibi bir de buna giriştim. Sonunda tabi yorulsam da odanın resmen yüzü gözü açıldı, bir düzen geldi.
Kırık maskeleri onarıp girişe astık, kara tahtayı silip yeni şeyler yazdık ve umutla yeni haftaya başlamaya hazırız!

Tabi derleme toplama işlerinden salonumuz da nasibini aldı; babaanneden dantel masa örtüsü serildi, özenle hazırladığım zeytinli çörek dilimlenip servislere konuldu, buzlu naneli elma suyu-soda en sevdiğim sürahiye döküldü, efendim salatalar yerini aldı, minik kurabiyeler pek cool servis tabağına bir bir dizildi.
 Geldiğinden beri şu alabaster tabaklarımı kimlere göstersem diyordum, işte fırsat!
Şaka bir yana epeydir arayı açtığımız en sevgili dostlarımızla bir arada olmak hepimize iyi geldi; bir şeyler yeyip sohbet ettikten sonra akşama doğru meteor yağmuru izlemek hevesiyle Emirli'ye gitmeye karar verdik.

Gecenin karanlığında havuza girip kayan yıldızları seyretmek ve çok tatlı kediye amma vermek güzel fikirdi. Havuz başına vintage şampanya kadehlerini dizince kendimizi pek zengin hissettik-şerefine samanyolu!

12 Ağustos 2017 Cumartesi

2970

(11 AĞUSTOS CUMA)

Dünkü moral bozukluğundan sonra bugüne felaket bir baş ağrısı ve şiş gözlerle başladım, ama kendimi zorlayıp çalıştım ve verimli geçirdim.
Öğlene kadar yurtiçi sitelerine ürün eklemekle uğraşıp öğleden sonra Amazonun satış politikalarını okuyup o kafayla çözmeye çalıştım. Bir hesap açtık bakalım, umarım devamı gelir...

Akşamüstünü kendime tatil ettim ve yarın için bir şeyler hazırlamaya koyuldum. Yemekleri bitirdikten sonra misafirlerimize zeytinli çörek ve irmikli tatlı yapıp soğumaya bıraktım.

Akşam artık biraz rahatlamak hakkımızdır diyerek Arcadia bağlarından aldığımız bir şişe Pinot Gri beyaz şarabı açtık, yanına Kaz Dağları'ndan gelen zeytin tahtamızda biraz Manchego peyniri dilimledik. Kulağa fazla mı havalı geliyoruz?

Bir süredir aklımda olan Personal Shopper filmini koyup keyif yaptık... Her ne kadar fazla bir anlam ifade etmese de, Chanel çantalar ve Cartier mücevherler dünyasının kapılarını aralamak güzeldi.

11 Ağustos 2017 Cuma

2969

(10 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Kendimi tek kelimeyle yıkık dökük hissettiğim bir gün...
Güçsüzüm, hiçbir şeyin üstesinden gelemeyecekmişim gibi geliyor. Her şey üstüme üstüme geliyor bir de, bu aralar.
Neden benim hayatım bu kadar zor olmak zorunda her zaman? Neden hep mücadeleyle geçiyor ve sürekli bir yere gelmek için çabalıyorum-hiç durmayacak mı bu didinme?
Kırgın, küskün ve şiş gözlerle uykuya daldım.

10 Ağustos 2017 Perşembe

2968

(09 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Bugünün nasıl geçtiğini hiç anlayamadım, temizlik günleri böyle oluyor. Sürekli yerimden kalktığım için doğru düzgün de çalışamadım.
Akşama yeni bir bar açma hayali olan arkadaşımızla buluşup müstakbel ortağıyla konuşmak için Kadıköy'e geçiyoruz. Epeydir akşam buralara gelmemiştim, tekrar yeni insanlarla tanışıp 2 bira içmek güzel geldi.
Yine de tabi ki endişelerim hala duruyor, sadece bazen unutuyorum. Bir kapana kısılmışlık hissiyle devam ediyorum.
Herkese boş verip, kendi sahip olduklarıma sahip çıkmak zorundayım. Biliyorum ki ben yapayalnızım, hep de böyle olacak. Her şeyi kendim yapmak zorundayım ve bunu kabul etmekten başka çarem yok.
Şimdiye dek nasıl küçük ya da büyük, her şeyi tek başıma başardıysam, yine aynısını yapacağım-
Amorfati

9 Ağustos 2017 Çarşamba

2967

(08 AĞUSTOS SALI)

Nasıl olduysa bir parça ferahladı hava bugün, ben de çalışmaya tam gaz devam ettim...
Akşama kadar bilgisayar başında yeni satış kanalları araştırıp sitelere kayıt olmakla geçirince boynum da tutuldu aklım da bulandı.
Dokümanlar, okunacak detaylar, karşılaşılan sorunlar, çözülmesi gereken yeni sistemler derken kafam kazan oldu gün sonunda.
Neyse ki eşim eve dönerken çok beğendiğim alabaster tabaklardan getirmiş, moralim biraz yerine geldi. Hemen yıkayıp yerleştirdim onları da, kimlere hava atsam diye düşünüyorum şimdi.
Akşam biraz dışarı çıkıp yürümek istedim, kafa dağıtmak için sinemaya gitmeye karar verdik: vizyonda Stephen King uyarlaması Kara Kule var.
 Çok eskiden okuduğum bir hikayeydi, kara giysili adamdan pek etkilendiğimi hatırlıyorum. Aslında alt metninde bir Babil miti olan Kule'nin yıkılışıyla gelen kıyamet öyküsü vardır; ana kahramanlar bir "kötü büyücü" ile savaşan bir "iyi silahşör"dür. Dünyamıza boyut kapıları ile bağlanan orta dünya denen bir yerde geçer, normal insanların yaşadığı köyler dışında büyücü için çalışan ve yüzleri takma maskelerden oluşan deri-insanlar vardır.
 Klasik bir anlatımla çekilmiş, biraz çocuk filmi gibi, hani her genç erkeğin rüyası olacak bir hikaye...
Dönüşte mama verdiğimiz köşedeki 2 sarılı beyazlı kedi en güzeliydi bu günün..

7 Ağustos 2017 Pazartesi

2966

Amansız sıcaklarda evde kalıp dizi izlemek en güzeli aslında; biz de keyifle gidiyoruz bu haftalarda... Hesienberg'te 5. sezonu tamamladık, Black Mirror'da ise 3. sezonu bitirdik. 
Diğerleri nedense hoşlanmasa da, benim için San Junipero bölümü çok iyiydi; gerçek hayata paralel sanal bir gerçeklikte yaşanan eşsiz bir aşk hikayesi...
 Anıların ne kadar gerçek olduğu, gerçeğin ne kadar önemli olduğu üzerine düşündüren bir bölümdü.
"Cennet dünya üzerinde bir yer..."
Pazartesi sendromuna ek olarak sıcaktan uyuyamadığım bir gecenin sabahına terli uyandım.
Güzel bir kahvaltıyla keyfimiz yerine gelsin diye geçen gece bizde kalan dostumuza sofra kurdum.
Öğlen civardaki işleri halledip dükkana uğradıktan sonra akşamüstü yeni laptopumun karşısına oturdum. Hayırlı olsun ve sevgili Latte'ye teşekkürlerle!

2965

(06 AĞUSTOS PAZAR)

 Pazar kahvaltımızı terasta, oyuncu kedimizle birlikte ettik. 
Akşamüstü eve döndükten sonra 3 gündür bizle yaşayan arkadaşımızı evine yolcu edip bir diğer arkadaşımızı eve çağırdık.
İş mevzularını konuşup birlikte yemek yedik, hepimize iyi geldi yeniden bir arada olmak. Hafta sonunu maç seyrederek kapattık.

2964

(05 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Burada kendimi nedense hep zengin hissediyorum!
Emirli'de yine havuz başı partileri hayali kurduk, yüzerek serinledik, şımarık kediyi sevdik, köpekleri besledik, yine zengin sofralar kurduk ve çok keyifle yedik...
 Birlikte olduğumuz her yer güzel aslında.

4 Ağustos 2017 Cuma

2963

Güne her zamanki rutinimden biraz daha erken başladım ve dünden mayaladığım ekmekleri fırına verdim. Sıcacık mis gibi sofraya getirdim, herkes bol bol yedi.
Kahvaltıdan sonra eşimle arkadaşımızı iş görüşmesine yolladıktan sonra ben mutfak işlerine giriştim; hafta sonu Emirli'de yemek için kısır ve tatlı yapacağım.
Bu kısır amma da etrafı kirleten döküntülü bir yemek yahu! Taze nane, maydanoz, dere otu, roka, taze soğan ve biberleri yıka, kurut, doğra derken... Ortaya her zamanki gibi nefis bir sonuç çıktı.
İrmikli tatlımı da bir yandan pişirip bisküvilerin üzerine yaydım ve çilekli pelteyi hazırlayıp üzerine döktüm, itinayla yıkadığım böğürtlenleri dizdim... Resim gibi ferah bir tatlımız oldu.
Öğleden sonra masa başı işlerine geri döndüm ve dün başladığım siparişimi bitirdim.
Akşam biraz serinlemek umuduyla sahile inelim dedik, Caddebostan son yıllarda felaket kalabalıklaştı. Eski kitlesi sanki değişti ve sıradan bir yere dönüşmeye başladı; uzak semtlerden çoluk çocuklu ailelerin gelmesiyle.
Sandalyelerimiz sırtımızda, yolda börek ve bira alıp çimenlerde bulduğumuz boş yere konumlandık. Karşımızda yine o akıllara zarar fıskiye! İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ışıklı ve sesli su gösterisi evlere şenlik...
Biraz sohbet edip hava aldıktan sonra eve çıkıp film izlemeye karar verdik. Bir süre önce vizyonda olan Saplantı filmi internete düşmüş; ne yazık ki fazlasıyla basit ve bomboş bir film. Amerikan saçmalığını yarıda bırakıp yataklarımıza gittik, acayip yorulmuşuz.

2962

(03 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Pazardan mis gibi kavak inciri, tazecik siyah üzüm, şeker gibi böğürtlen, sürpriz çilek ve tüm yeşil otlardan aldım. Mutfağımız yaz renkleriyle doldu taştı...
Öğleden sonra akşamki misafirimize yedirmek için dünden haşladığım hindi etlerini de katarak nefis bir pilav yaptım. Doyurmaya hazırım!
Akşam yemekten sonra iş görüşmelerinde sorulan aptalca ahret sorularına verilen kimsenin inanmadığı cevaplar üzerine biraz konuştuk, ardından Nepal biletlerine bakıp hayaller kurduk...
 Uzaklar beni çağırıyor...

3 Ağustos 2017 Perşembe

2961

(02 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

"Bunu kaybedersek çok şey kaybederiz." dedi, sesi endişeliydi.
"Biliyorum." dedim çaresiz hissederek.
"Başından beri sahip olduğumuz en güzel şey buydu... Kavga ettikten sonra sevişerek barışırdık." itiraz ediyor, kabul etmek istemiyor gibiydi.
Benimse suskunluğum kabullenişimdi.
Biraz geriledim, mesafe koydum aramıza, durumun ciddiyetinin farkında olduğumu belirtmek için.
Sıkıntılı nefes alıp verişlerini dinlerken suçlu hissediyordum.
Aklımdan her geçeni anlatsam onu kıracağımdan korkuyordum, ama ben de çok yalnız kalmıştım.
Kimseyle konuşamazdım, hiçbir şey de yapamıyordum, sadece düzelmesini bekliyordum.
"Eskiden seni her an kaybedebileceğimi düşünüyordum." diye başladım geçmişimizi hatırlamaya;
"Birlikte karar vermemiz gereken durumlar veya halletmemiz gereken işler yoktu, sorumluluklarımız yoktu yani, sadece yaşıyorduk..."
"Ne yani yeniden o günlere mi dönmek istiyorsun?" anlamak istemiyor gibiydi, kızgın olduğu zamanlarda yaptığı gibi.
"Hayır, ama açıklamaya çalışıyorum sana... Birlikte yapmamız gereken o kadar çok şey var ki, diğerlerine vakit kalmıyor işte. Birinden fedakarlık yapmamız gerekiyor ve gündelik işler bizim baş başa zamanımızdan çalıyor."
Bir süre sessizleşip uzaklaştık, sonra yavaş yavaş ikimiz de hatırlamaya başladık; ne günlerdi...
Selanik'teki geceyi, Çamlıca'daki evi ve bizi biz yapan her şeyi anarken birbirimizi usul usul okşuyorduk.
Onu öpmeyi çok özlemiştim, her şeye boş verip bir şişe şarabı çimenlerin üzerine yayılarak şişeden içmeyi çok özlemiştim...
Kafamız güzel ama senden daha insanız!
"Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde: 
Senden ayığız bu sarhoş halimizde. 
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: 
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?"

2 Ağustos 2017 Çarşamba

2960

(01 AĞUSTOS SALI)

Ağustos, senden ümidim çok! 

İlk akşamında sinemaya gidelim dedik, biraz yürüyüş de yapmış oluruz, hem kedileri besleriz.
Mahallenin kedilerini besleyerek ve kiralık dairelere bakarak geldik, kahvemizi aldık ve Christopher Nolan'ın son filmine bilet bulduk.
 Dunkirk, 2. Dünya Savaşı'nda çetin bir mücadelenin geçtiği sahilin adıymış, daha önce duymamıştık.
 Tek bir kahramana odaklanmadan savaşı tüm yönleriyle ele alan, belgesel tadında bir film.
 Sonuna kadar nefes nefese izlediğimiz ve bu günlere gelmek için neler yaşandığını düşündüğümüz içimize oturan sahneler...
Tekrarlanmasın umuduyla...

1 Ağustos 2017 Salı

2959

(31 TEMMUZ PAZARTESİ)

Son haftayı doğru düzgün iş olmadan geçirmiş olsam da eskisi gibi bir çökük ruh hali içinde başlamadım bu haftaya, nasılsa biraz daha rahatlamış hissediyorum artık...
Haftanın ilk gününün birkaç saatini yine dünden kalan bulaşık ve çamaşırı toplamak, evi süpürüp yerleri silmek gibi işlerle geçirdim. Ardından başladım yeni siparişimi boyamaya...
Akşam anneme geçtim zira eşim bu gece yurt dışında, ben de onu yalnız bırakmak istemedim.
Hem biraz da Safinaz'ı seveyim!

2958

(30 TEMMUZ PAZAR)

Kahvaltıya misafirlerimiz var, iki aç adamı bakalım nasıl doyuracağım!
Hemen bir börek verdim fırına, bir de şeftalili kek yaptım; bu sene ilk defa yiyeceğiz.
Yetenekli kocam da meşhur menemenini yapınca soframız doldu taştı, hepsi nefis olmuştu.
Öğleden sonra yemekten yorgun düşmüş ve bulaşıkları toplarken, birden yüzmek istedik. Bir çılgınlık yapıp Emirli'ye havuza girmeye gidelim dedik ve hemen yola çıktık.
Hayatımda ilk defa girdim 17 sene önce alınan evin havuzuna, çok da iyi geldi!
Rahatladık, neşelendik hep birlikte yeniden hayatın tadını çıkardığımızı hissettik biraz...

2957

(29 TEMMUZ CUMARTESİ)

Sonunda laptopumun hala kurtulamayışını idrak edip kendime bir başka bilgisayar buldum. En azından eskiz yapıp müşterilere geri dönmek ve siparişleri daha kolay takip etmek için iyi oldu. Cumartesimin de bir kısmını 1 haftadır ihmal ettiğim işlere ayırdım, gönderilerimi hazırladım.

Akşamüstü epeydir borç alacak mevzularıyla kafamızı kurcalayan ve hepimizi zor durumda bırakan arkadaşımızla görüşmeye gittik. Son derece sinirliydim ve dolandırılmış gibi hissediyordum, artık güvenim kalmamıştı ona.

Evinde perperişan yaşadığını, hiçbir eşyası kalmadığını görünce ve konuşunca samimiyetine inandım yeniden. İçime sinmiyordu bu dostluğun böyle bitmesi. Umarım sorunlarını bir an önce çözer ve eski neşeli günlerimize geri döneriz!

2956

(28 TEMMUZ CUMA)

Birkaç aydır yaz rehaveti ve hafiften moral bozukluğu sebebiyle kendimi ihmal ettiğim doğrudur-sonunda bu öğlenimi cilt bakımına ayırdım. Güzellik merkezindeki herkes birbirine geçen akşamki hikayelerini anlatırken ben de nasibimi aldım.
Ferahlamış ve tertemiz eve döndüğümde haftasonu için yemek yapmaya koyuldum...
Son zamanlarda nedense- sanırım bitmesinden korktuğumuzdan- Hesienberg'e ara verip yeni dizilere başladık ve bunların arasından en tutan Broadchurch oldu.


Aslında klasik bir İngiliz polisiyesi; sakin bir sahil kasabasında geçen olayları anlatıyor. 11 yaşında bir oğlan çocuğunun cesedi sahilde bulununca olaylar başlıyor, işin içine pek çok kasabalı giriyor ve gittikçe çözmesi zor bir bulmaca halini alıyor...