31 Ocak 2017 Salı

2778

Kaçış yok, salı günü de olsa iş başı yapmak zorundayım!
Neyse ki satışların hayal edemeyeceğim kadar bollaştığı şahane bir Ocak ayı, bana sorunlu bir gönderinin derdini unutturuyor.
Umarım her şeyin altından kalkabilirim, daha önümde uzun ve zorlu bir yol var çünkü!
Bu hafta bereketli, verimli ve şanslı geçsin...

2777

(30 OCAK PAZARTESİ)

Hafta sonu modundan çıkamadığım bir pazar kılıklı pazartesi, canım hiç istemiyor iş yapmak!
Birazcık kendime izin verebilirim sanırım, bu ayki satış patlamasının şerefine.
Elbette evde boş oturacak değilim, ama bilgisayarımı açmadan sakin geçirebilirim bugünü.

Haftalık sebze meyve ve market alışverişini yapıp, Antep'ten gelen salça ve baharatları paylaştırıp yerleştirmek zaten yarım günümü alıyor. Ellerim kollarım kıpkırmızı boyanana kadar salçalarla haşır neşir oluyorum. Psikopat biber, ipek pul biber, isot ve tane sumak poşetlerden kavanozlara aktarılıyor, kavanozlar raflara diziliyor...
Öğleden sonramı Kadıköy'de kurdele ve malzeme bakarak geçiriyorum, sipariş verdiğim ayakkabıyı alıyorum. Yalnız ciddi sert bir hava var, berenin içinde başım üşüyor, ellerim eldivenle donuyor!

Akşama kış türlüsü pişiriyorum şifa niyetine, güzel günler, kalabalık sofralar ve neşeli çocuklar niyetiyle...

2776

(29 OCAK PAZAR)

Gece fazla coşmadıysak fena mı ettik, akşamdan kalma uyanmadık bu sabah işte.
Kahvaltının ardından ben banyoya girince günü evde geçirmeye mecbur bırakıyor bizi, zira hava aşırı soğuk. Sinemada iyi filmler var fakat saatleri uymuyor, o halde evde film izleyelim yine.

Aklımızda kalan, gitmeye fırsat bulamadığımız Trendeki Kız filmini açıyoruz. Konusu ve çekimleri itibariyle fena bir film değil, ama kadın karakterlerin zayıflığı beni sinirlendiriyor. Zorba bir adamın ezik alkolik karısı, sonra yeni karısı olan ve eski karısını aldattığı iş arkadaşı, yeni karısını aldattığı bebek bakıcısı genç kadın... Peki neden hepsi de bu herifin kendilerine zarar vermesine izin veriyorlar, anlamıyorum.

Akşam bitmesin istiyoruz, bir film daha izlersek bitmez sanki?
Daha da güzeli Sherlock'un yeni bölümleri gösterilmiş-heyecanla açıyoruz...

2775

(28 OCAK CUMARTESİ)

Dün akşam keyifli geçti, arkadaşlarla sohbet muhabbet, şampanya, peynir tabağı... Eşim geç gelebildi, hava alanında sıkıntılı saatler geçirdi gerçi ama yine de eve döndü sonunda. Öyleyse hafta sonu başlasın!

Bu sabah yine şahane kahvaltı sofrası kurduk, akşam dışarı çıkmayı planladığımız için gündüz evde kalmayı tercih ettik. Sabah ne yazık ki Nadal-Federer maçı vardı, biraz seyredip biraz işlerimi yaptım o saatlerde.

Akşama hazırlanıp Kadıköy'e geçtik arkadaşlarla, aramızdan yeni bir çiftin yanına uğrayacağız önce Benusen'de. Sonunda haftalarca gecikmeli gelen yeni dantel bluzumu giyebildiğim ve makyaj yapabildiğim bir okazyon olduğuna memnunum!

Rakı içesimiz hiç yok biz kızların, oturduğumuz meyhanede cin-tonik ve meyve istiyoruz. Bizim kocalar rakıyı bir avazda bitirmeye çalışıyorlar ki buradan kalkınca başka bir mekana gidelim. Çünkü Mojito çekiyordu canımız ve dans edesimiz vardı başından beri.

Yolda cigaraları içip neşeyle yürürken Sahne'de bu gece Luxus çalıyormuş, ona gitmeye karar veriyoruz. İyi de geliyor hani bu havalar, biraz dans edip eğleniyoruz. Arkadaşlara rastlayıp onlarla da bir iki kıvırdıktan sonra arabesk şarkıların jazz ritmli coverlarında veda ediyoruz mekana...


2774

(27 OCAK CUMA)

Kar atıştırıyor, ama çoğalmadı. Kocamın uçağı yine de ertelendi, sinir bozucu. Madem akşam geç geliyor, ben de işlerimi araya sokayım diyerek kuaföre gitmeye karar veriyorum öğlen. Saçlarımın kesime ihtiyacı var, bir de bakım uyguluyoruz ve çok memnun ayrılıyorum. Manikürü de eve bırakmayıp burada halledeyim diyorum, kızıl kahve güzel bir oje rengi seçiyorum.

Arkadaşım da katılıyor bana kuaförde, son günlerde maceralı bir aşk hayatı varmış, onu anlatmak istiyor. Aslında geçen hafta sonu yanımızdan kalkıp o sihirbaz çocuğun ofisine gitmişti, zaten bir şeyler olduğunu biliyorum. Ama sevgilisiyle açık ilişki yaşayıp bir yandan 3. birini hayatlarına dahil eden yeni moda çiftlerle daha önce karşılaşmamıştım!

Nasıl oluyor anlamıyorum, ama görünen o ki ben çok gerilerde kalmışım. Arkadaşımın hayatına giren onlarca erkek arasından bir tanesi bile normal sayılmazdı son aylarda, kimi biseksüel, kimi ilişki istemeyen sorumsuz tipler, kimi bağlanma sorunlusu ergenler... Neden normal bir sevgili ilişkisi kuramıyor bu insanlar, diye sorduğumda, tercih etmiyorlar cevabı alıyorum. Ama bu kadar köksüz yaşamayı kim tercih eder ki, güvensiz ve yorucu değil mi?

Bu tip ilişkilerin zarar vermekten başka bir şeye yaramadığını düşünmüşümdür hep, arkadaşım nedense öğreneceği bir şeyler olabileceğine inanıyor. kendi deneyimlerimden öğrendiğim sadece pislik gibi hissettirdiği, kalıcı hasar bıraktığı...

Akşam arkadaşlar bizde toplanacak, eve dönerken meyve ve kuru yemiş alıyorum. İlk gelen arkadaşım aslında uzun zamandır ayrı düştüğümüz biri, konuşacaklarımız var kendisiyle. Bir süredir görüşmememizin sebebi olan olaylar akışını kendi açımdan anlatmak istiyorum biraz... Konuya girip kısaca ve sırayla önce ben anlatıyorum, sonra onu dinliyorum. Aslında çok da samimi bulmasam da açıklamasını, konuyu kapatmayı seçiyorum.

Sonuç: Aptalca kendini kaptıran kızları bir kalemde harcamaya hazır ne çok erkek var dışarıda!
Eşimi mutlu edeyim ben, elimden geldiğince.

2773

(26 OCAK PERŞEMBE)

Sevgili kocamı Antep'e uğurladıktan sonra, işlerimi toparlayıp akşamüstü anne annemlere biraz vakit ayırmak istedim. Beklenen kar da geldi göz kırptı, ama pek tutmadı bu kez.
Anne annem televizyonlarının bozulduğundan şikayet ediyordu, kanal değiştirmiyormuş. Nasıl olduysa ben basınca kumandaya kanal değişti, sanırım ayda bir ortaya çıkan rutin telefon&televizyon arızalarından biriydi bu da...!
Dedem nedense birden doğal gaz faturasını ödemeye kalktı, son ödeme tarihinin geldiğini iddia ettiği bir fatura tutarak elinde. Halbuki ne son ödemesi bugündü, ne de bizzat bankaya gitmesine gerek vardı; zaten otomatik ödemedeydi.
Kendisini ikna etmekte epey zorlandık, aylardır kalorifer yaktığımızı, bunun gelen ilk fatura olmadığını anlatmaya çalıştık.
Kış tarifesine yeni geçtiğimizi söylüyor, bu kış ödenecek ilk gaz faturasıymış bu...
Yaşlılık beni bazen korkutuyor!

25 Ocak 2017 Çarşamba

2772

Evet, sıkıcı işleri vol. II - bugün günlerden yazar kasa devir işlemi.
Neyse ki ikinci seferde kolay halloluyor, sorunsuz şekilde bitirip eve erken dönüyorum...
Aylardır AB müzakerelerine dönmüştü bu mesele, sonunda aklımdan attım!

Gündüz evde biraz ihmal ettiğim temizliği yapmaya karar verdim; kedilerimiz sağ olsunlar sürekli yeyip içip pisletiyorlar evi.
Son haftalarda nasıl olduysa sağanak gibi yağmaya başlayan müşterilerime cevap yetiştirmekle geçiverdi akşamüstü saatleri...

24 Ocak 2017 Salı

2771

Sıkıcı işleri halletmek için süpermen gücünde uyandığım bugüne dev kahvaltıyla başladım, fazla oyalanmadan evden çıkıp yola koyuldum. Şehrimizin mükemmel bölgelerinden biri olan İMES'te işim var, oraya gitmek kolay olsa da içeride 301. sokağı bulmak iki katı sürüyor. Bir Allahın kulu da Kosgeb'in yerini tam bilmiyor!
Sonunda binayı bulunca numaramı alıp biraz bekliyorum, evrakımı içeri teslim etmek için. Hadi hayırlısı-bundan sonra başlıyor asıl olay!
Çıkışta biraz rahatlamış hissediyorum, bir tik daha atıldı; öyleyse alışverişi hak ettim. Geçen haftadan beri aklımda kalan ayakkabıları almaya gidiyorum, evet kendim ayakkabıcı olmama rağmen ayakkabı satın alıyorum.
Fakat navigasyona fazla güvenip hislerimi dinlemeyince döneceğim yeri kaçırıp yolu dehşet uzatıyorum. Trafiğe de takılınca sinir bozucu manasız bir saat geçirmek zorunda kalıyorum mağazanın olduğu avm.ye varmadan önce... Bir şeyler yedikten sonra beğendiğim modelleri deneyip kendimi mutlu ediyorum.
Akşamüstü eve yorgun geldikten sonra eşime yöresel yemekler hazırlayıp kalbini kazanmaya çalışıyorum, çünkü arkadaşımdan dinlediğim liberal aşk hikayeleri beni fazlasıyla rahatsız etti-dışarıda neler dönüyor yahu? İnsanlar delirmiş iyice, hepten yönsüz ve yitikler sanki...
Biz çok mutluyuz ama, değil mi?

23 Ocak 2017 Pazartesi

2770

Baştan aşağı sinir bozucu bir gün geçirdim, umarım yarına değişir!
Aslında sonunda bazı sarkmış işleri halledeceğim için hevesliydim güne başlarken, ama öğlen yazar kasa devri için buluştuğumuzda ruhsatnamenin kayıp olduğu ortaya çıkınca yıkıldım.
Bir türlü bulunamayan ruhsat bizi bağlayınca, elimiz boş döndük.
Bari diğer işleri aradan çıkarayım diyerek, Kosgeb'e vermek üzere muhasebecimden gerekli evrakı almaya gittim.
Anlamsız bir trafik vardı, akşamüstü İMES'e geçmeyi göze alamayarak evrakla eve geri dönmeye karar verdim.
Bu arada yeni çipli kimlik başvurumun üzerinden 8 gün geçtiğine göre bir kontrol edeyim istedim, ama ne internetten ne telefonla destek hattından somut bilgi edinemedim. Anlaşılan geldiği zaman gelecek!
Kimlik başvurusunda verilen zarfı da çalışma odasında koyduğum rafta bulamayınca iyice sinir oldum, bir cenabetlik vardı bugünde kesin!

2769

(22 OCAK PAZAR)

Dün öğlen arkadaşımız bize gelince günümüz evde geçmişti, aslında bu haftasonu sinemada belki 2 filme gideriz diyordum ama bugün de akşamdan kalmayım.
Hem hastalığın etkisiyle hem de dün sigara dumanına maruz kaldığımdan geceyi fena geçirdim, öksürüklerle uyandım, kızımız zaten malum erkek arayışında uyutmuyor bugünlerde...

Var olan az enerjimi de kahvaltıya gelecek dostlarımıza harcadım, öğleden sonra hadi deyip kadıköy'e geçtik bir iki yere uğramak niyetiyle. Sipariş verdiğim ayakkabıları aldıktan sonra dvd.lere baktım ve aklımızdaki filmleri bulunca kaçırmadım. Ne yapalım hava da soğuk madem, sinemaya gitmek yerine evde izleyeceğiz merak ettiğimiz filmleri...

Kahvemizi demleyip tarçınlı bisküvilerle oturduk Mezuniyet filminin karşısına.
Meşhur yönetmenin çok konuşulan yeni filmi, bir süredir aklımızdaydı. Romanya'da doktor bir babanın kızı mezun olmasına ramak kala, okula giderken saldırıya uğruyor.
Travma geçiren kız final sınavlarına konsantre olamayınca, İngiltere'den kazandığı bursu kullanabilmesi için gereken barajın altında kalıyor. Kızının geleceği için her şeyi yapmaya hazır olan baba, araya adamlar koyarak torpil ayarlamaya çalışıyor.
Adil olanı yapması gerektiğine inanan genç kız için bu rahatsız edici ikilem, annesini aldatan babasına karşı öfkeye evriliyor...

2768

(21 OCAK CUMARTESİ)

Keyifli, huzurlu bir cumartesi sabahı!
Kahvaltıya çeşit çeşit peynir çıkarıyoruz: Fransa'dan Rambol, İtalya'dan Parmaggino, İspanya'dan Manchego Curado, bir de Mortadella açıyoruz...

Enternasyonel kahvaltımızın ardından ben haftasonu için oje sürerken arkadaşlarla plan yapmaya çalışıyoruz. Sanırım aylardır meyhaneye gitmemişiz, düğünden öncesini hatırlıyorum en son.

Kadıköy'de yeni mekanlar açılmış da haberimiz yok-Güneşin Sofrası'nda yer bulmak zormuş, biz de aynı ekibin açtığı yeni yer olan Memleket Meyhanesi'ni deneyelim dedik.
6 kişilik masa ayırtıp +1le 7'ledik,
 Uzunca bir süredir aramıza katılmayan arkadaşımız içine kapandığını anlatıyor.
 Bizler aynı kafada devam: birimiz evli mutlu diğerimiz arayış içerisinde...
 İşte çıtır sevgilisiyle bir diğer dertli arkadaşımız, bir türlü devredemediği barının bitmek bilmeyen çilesi...
 Makul fiyatlı, duvarlarında güzel insanların fotoğraflarının asılı olduğu bir meyhane burası, mezelerini tatmin edici bulmadım ama.
Ara sıcak olarak gelen kalamar ve ahtapot ızgara ise memnun etti, özlediğim meyhane havasını yaşamak şüphesiz iyi geldi.

2767

(20 OCAK CUMA)

Nasılsa hasta oldum biraz dünden beri; önce mide bulantısıyla kötü bir gece geçirdim, ardından uykusuzlukla birleşen halsizlik vurdu. Bütün gün annemde dinlendim, bir ara kendimi zorlayıp dükkana uğradım sadece. İlaç içip uyuya kaldığım, uyanınca bir şeyler yeyip yine bitkin hissettiğim garip bir döngüde geçti...
Akşama toparladım ama, kendime geldim. Arkadaşım uğradı, zencefil çayı yaptık. Biraz dedikodu ve planlarla, biraz da banyo sonrası bakımlarla geçti akşam.
Gece yarısına doğru hayatımın neşesi, sevgili kocam gelince bir anda başladık Portekiz'den, İtalya'dan getirdiği peynirleri, salamları, şarapları dolaba yerleştirmeye...

2766

(19 OCAK PERŞEMBE)

Sonunda bugün Kosgeb beyannamemi doldurdum, üzerimden bir yük kalktı. Aslında her şey yeni başlıyor tabi, bundan sonra daha ciddiyetle ve sorumluluklarla yola devam-daha sağlam ve destek alarak...

19 Ocak 2017 Perşembe

2765

(18 OCAK ÇARŞAMBA)

Sabah banyomu yaptım, öğleden sonra kuzenimle buluşmaya dışarı çıktım. Epeydir görüşmüyorduk, bir soğukluk girmişti araya, hatta daha fazlası...
Bugün hiçbir şey olmamış gibi konuştuk, hayattan ve gelecekten, yapmak istediklerimizden ve ortak tanıdıklarımızdan bahsettik.
Birer çay birer kahve içip mahalle cafelerimizde oturduk, iyi geldi bana bu görüşme.

Akşama bir arkadaşımı çağırdım eve, evlendiğimizden beri gelmemişti, aslında sürekli telefonla konuşsak da uzun zamandır görüşmüyorduk.
Gece yarısına kadar sohbet ettik, 2 şişe şampanya patlattık, peynir tabağı hazırladık kendimize...
O da Discovery ID hastasıymış, bir yandan açtık dinledik, çok keyifli geçti, bu da bana iyi geldi.
Sanırım şirketimi kurup evlendiğimden beri eşimle gezmek dışında bir sosyal hayatım kalmamış, bu da beni zaman zaman bunaltmış, ihtiyacım varmış başka arkadaşlarla vakit geçirmeye.

2764

(17 OCAK SALI)

Bu ay hızlı başladı, birkaç gündür boş geçse de keyfim yerinde işimle alakalı. Birkaç önemli işi de hallettikten sonra sıkıntı kalmayacak, önüm açık gibi hissediyorum...!

Yeni modelleri çıkardık bugün; ışıl ışıl, incili, taşlı ve gösterişli yepyeni ayakkabılar yolda...
 Soğuk yağmurlu günde balkonda fotoğraflamaya çalıştık, hava karanlık olduğundan pek yansıtmıyor sanki detayları ama yine de memnunum sonuçtan.
Yolu açık olsun yeni gelin ayakkabılarımızın, şanslı olup şans getirsin!

2763

(16 OCAK PAZARTESİ)

Her pazartesi gibi biraz yoğun ve can sıkıcı, ama yine de herkesin pazartesisine göre epey keyifli idi...
Eşim uçağına yetişmeye giderken beni çok özleyeceğini söyleyerek öptü.
Ondan sonra bir iki saat daha uyuyup, öğleden sonraya kadar ev işlerini toparladım.
Akşamüstü anneme geçip Safinazla oynadım...

18 Ocak 2017 Çarşamba

2762

(15 OCAK PAZAR)


Bugünün etkinliği yine tiyatro, ne güzel!
Cevahir sahnesine gelmek biraz uzun, biraz gereksiz aslında ama yakındaki salon sayısı pek fazla sayılmaz. Buraya gelmek vana bir anımı hatırlatıyor, birkaç sene önce bir tiyatrocu arkadaşıma rastladığım oyunu...
"Giydirici" 2. Dünya savaşı esnasında, hava saldırıları altında perde açmaya devam eden bir İngiliz tiyatro topluluğunun komik öyküsünü anlatıyor. Artur'dan komşumuz Celal Kadri bey giydiriciyi oynuyor.
Başrolde Kral Lear'ı canlandıran eski aktör bunalımdadır, giydiricisi kuliste ona moral vermeye ve role girmesine yardım etmeye çalışır...

2761

(14 OCAK CUMARTESİ)

Bu kadar uzun süredir yazmadığıma inanamıyorum, sanırım hafta sonunu evde geçirdiğimiz için. Epeyce yorgunluk biriktirmiş olmalıyız ki, cumartesi kendimizi dışarı çıkmaya zorlasak da başaramadık.Sabah güneşli çok iyimser bir hava vardı oysa ve içimden İstanbul'u gezmek gelmişti. Akşamüstü ortalık kararıp yağmur başlayınca bahanemiz olmuş oldu evde kalmak için. 2 bölüm dizi, ardından bir de film seyretmek güzel geliyordu kulağa, belki de baş başa kalmaya ihtiyacımız vardı...

13 Ocak 2017 Cuma

2760

Sabahın köründe kalktığım bu kutlu cuma günü, yeni çipli kimlik kartı başvurumu tamamlayabildiğim nadide bir gün!
8:30 da girdiğim nüfüs müdürlüğünden 10:30 gibi çıkmayı başardım, hayal ettiğimden bile erken diyebilirim, üstelik randevusuz alınmadığını bildirdikleri halde...
Parmak izi vesaire derken, bu işi de hallettim ama öğlen vakti uykusuz, bitkin eve döndüm.
Evde de oturmadım hiç, banyo sonrası bakımlarımı yaptım, kedi kumu temizleyip yastık yorgan ruloladım. En sevdiğim ritüel!
Öğleden sonramı da evi silip toz almakla geçirdim, yemeğe başlayabildiğimde akşam oluyordu.
Mis gibi bir kış türlüsü ve sütlü brokoli çorbası pişirdim, bir yandan kaçırdığım dizilerden birini açtım.
Akşam bize kötü bir sürpriz yapan Denizli uçağı bir türlü kalkmak bilmeyince, gece yarısından sonra eve gelecek olan kocamı beklemeye koyuldum...

2759

(12 OCAK PERŞEMBE)

Bugün biraz rahatlamış hissediyorum, sanki geride kaldı tüm zorluklar... Yeniden hayatın tatlı taraflarına yakın hissediyorum, işlerimi hallettikten sonra akşamüstü dışarı çıkıp biraz yürümek, akşama sinemaya gitmek var aklımda.
 Saati uyan film Sea of Trees, değişik bir filme benziyor, oyuncuları ve yönetmeni iyi, hikayesi merak konusu.
Sakin tempoda ilerleyen bir film ama seviyorum, görselliği kuvvetli ve spiritüel bir öykü anlatıyor; sorunlu evliliklerinde mutsuz olan orta yaşlı karı koca, kadının hastalığı ortaya çıktıktan sonra ilişkilerine 2. bir şans vermek istiyorlar, fakat kader izin vermiyor.
 Karısını çok travmatik biçimde kaybeden adam, Japonya'daki meşhur intihar ormanına gidiyor, ormanda karşılaştığı bir adamı kurtarmaya çalışırken kendini öldürmekten de vazgeçiyor.
Filmde buruk ve hoş tesadüfler var, ormanda ölmek üzere olan Japon adam ile adamın kaybettiği karısı arasında tuhaf paralellikler ortaya çıkıyor...


11 Ocak 2017 Çarşamba

2758

Aslında basit olması gereken işler için gereğinden fazla çaba sarf edip sonuca ulaşamıyorum sanki, öyle geliyor bana bu aralar...
Sabah nüfus müdürlüğünden adres bildirimi yapmaya gittik, bir de nüfus cüzdanımı yenilemem gerekiyor soyadım evlendikten sonra değiştiği için. Fakat bu o kadar kolay olmayacak gibi, vesikalık çektirip daireye numara almaya girdiğimizde bugüne sıra gelmeyeceğini söylediler. 
Randevu alıp geliriz diye düşündük ama akşam defalarca internetten deneyip sabırlı bekleyişim sonucu ulaştığım telefondan öğrendim ki; randevuların tamamı 1 ay boyunca dolmuş. 
Yarın sabah erken uyanabilirsem bir daha şansımı deneyeceğim ve umarım ki yenilemeden de İŞKUR'daki sorunumu çözebileceğim-umarım!
Yarınki maceralarım arasında bunlar var, şahane değil mi?
Hayatımın daha eğlenceli olduğu günleri özlüyorum...

2757

(10 OCAK SALI)

Sıkıcı işler haftasıymış bu hafta!
PTT'ye KEP başvurusunda bulunmak için gittim, ardından bir de reklamasyon başlatmak istedim ama müdürün yerine bakan Erdoğan beyciğim yardımcı olmaya çalıştıysa da, oyaladı durdu beni boş yere. Formu bulamayınca işimi de halledemedik.
Bunalmış halde çıkıp eve nasıl gideceğimi düşündüm, zira köprü inşaatından beri en basit yer olan PTT Erenköy şubesi artık dolambaçlı bir yer oldu. Göztepe'den dolaşıp çıkabiliyorum ancak yukarıya veya eski tren istasyonunun alt geçidinden, tabi sokaklar da karlı buzlu olunca pek sevimli olmuyor.
Eve dönmek her şeye rağmen rahatlatıcı, uyumadan önce biraz büyü kitabı okumak, günümün tek güzel tarafı belki de...

9 Ocak 2017 Pazartesi

2756

Üzerime üzerime gelen bir gün...
Karlı havada bir yerden bir yere gitmek bile mesele, evden metroya yürürken dahi kaybolabiliyor insan!
Kadıköy'de muhasebecimle görüşüp kırtasiye alışverişi yaptığım ve sonrasında epeydir uğramadığım ayakkabı mağazasında işimi hallettiğim bu basit programlı gün, nedense zorladı beni.
Hiç beklemediğim bir kargoda sorun çıkması da üzerine stres ekledi, yıl sonu kapanışı işlerimin durumunu bir daha yüzüme vurmuş oldu, üstelik misafir kedimiz çişini kakasını halıya yapmayı tercih etti!
Gerçekten eve döndüğümde pestilim çıkmış, pantolonum da çoraplarım da saçlarım da sırılsıklam olmuştu.
Ama hiç dinlenemeden halıyı silmek zorunda kaldım, hiç oturmadan yemek yapmaya giriştim, arkadaşımız bizde kalacak bu akşam.
Kar kalkmadan evde daha çok tadını çıkarabilseydim keşke, ama halledilmesi gereken gıcık işler beni bekliyor.

Bir yolunu bulmak zorundayız, deyip duruyoruz, herkes hep bir ağızdan...
Bir şekilde bu düzen değişecek, bitecek bir yerde, mecburen.
İnanıyoruz ve inanmakta diretiyoruz, başka şansımız olmadığı için mi, bilemiyorum.
Ama bu bahar gelecek-başka yolu yok!

8 Ocak 2017 Pazar

2755

Karaburun bugünlük misafirimiz!
Aşırı tatlı, yumuşacık ve inan canlısı bir kız...
Dışarıda da bir yuvası olduğunu, apartman sakinlerince bakıldığını bilmek içimi rahatlatıyor.
Bir iki gece bizde kalsın yine de soğuklarda, tabi deli oğlanlar rahat bırakırsa!

2754

(07 OCAK CUMARTESİ)

Kış tembelliğinin keyfi başka bir şeyde yok!
Bugün evde geçti; sabah banyomu yaptım, kocam kahvaltıya mantarlı omlet hazırlamıştı.
Öğleden sonrayı kah dışarıyı seyrederek, kah dışarıyı seyreden kedilerimizi seyrederek geçirdik...
Akşamüstü annemin evine doğru yürüyüşe çıktık, soğuk kesiyor ama iyi de geldi.
Kedilere mama bıraktık yolda, Karaburun'un yuvasına havlu koyduk biraz ısınsın diye.
Bir fincan çaylık oturup alacağımız paketi aldıktan sonra geri dönerken evimize, sahlep aldık.
Akşam bizi çok heyecanlandıran bir Hitchcock filmi izledik: Dial M for Murder
Tam benlik bir dedektif hikayesi, mükemmel cinayetin anatomisi...
Kış atıştırmalıkları sahlep yanında tarçınlı zencefilli bisküvi, belki biraz peynirli mısı cipsi...
Uykuya dalmadan önce bir bölüm daha Breaking Bad-geç gelen bağımlılık...

2753

(06 OCAK CUMA)

Beklenen kar akşama doğru geldi, trafik kilitlendi, ama biz kedilerimizle sıcacık evdeyiz.
Salonu toparlayıp sofrayı kuruyoruz, misafirlerimiz olacak zira.
Arkadaşlarımız Çerkezköy'den zar zor gelebilince, akşam yemeğine oturuyoruz.
Buzluktan köfte çıkartıp, Bologna'dan aldığımız fettucine makarnayı kremalı mantarlı hazırlıyor ve 3 şişe şampanya açıyoruz-şerefinize dostlar!
 Gece inatla evlerine dönmeye kalkışan misafirlerimizi kar topu yağmuru ile uğurluyoruz...

6 Ocak 2017 Cuma

2752

(05 OCAK PERŞEMBE)

Hani Aralık ortasına aldığımız bir bilet vardı, oyun iptal olunca gidememiştik ya-bu akşama kısmetmiş...
 Fazlasıyla ıslak bir günün ılık akşamında Harbiye'den yürüyoruz Muhsin Ertuğrul sahnesine.
 Shakespeare ne biçim adammış ki yazdıkları hala güncel, beş yüz yıl sonra hala okunuyor, izleniyor!
 Modernleştirilmiş dekoru ve replikleriyle klasik oyunlara fazla ısınamıyorum aslında, yine de bu kez beni rahatsız etmedi; epeyce neşeli, şarkılı danslı, renkli güldürüklü bir oyun olmuş...
12. Gece yine insani bir entrikayı konu alıyor elbette: ikizlerden kız olan deniz kazasından kurtulduğunda, ikizinin boğulduğunu sanmaktadır. Erkek kılığında bir adamın yanında işe girer ve efendisine aşık olur. Efendisi ise, ölmüş kardeşinin yasını tutan suratsız bir hanıma aşıktır.
Erkek kılığındaki kızcağız da onlara çöpçatanlık yapmaya mecbur kalır, fakat bu kez de hanım ona aşık olunca işler iyiden iyiye karışır...

2751

(04 OCAK ÇARŞAMBA)

Nedense taşındığımızdan beri gözümde büyüyen işi bitirdim ve çalışma odasını düzene koydum bugün. Evde temizlik vardı, erkende uyanıp işe başladım; tek tek silerek bütün ıvır zıvırı elden geçirdim ve kendime ferah bir atölye oluşturdum. Bir sürü fotoğraflar, kutular içinde bir şeyler, birikmiş anılar, toz tutmuş çerçeveler, kitaplıklara sığmayan kitaplar ve dergiler arasında kendime boş beyaz bir çalışma masası hazırladım. Ajandam ve takvimim yanımda, sipariş defterim de hazır...
Aydınlık, tertemiz bir ortam oldu, keyfim yerinde. Yeni yılda çok çalışıp bol kazanalım!

3 Ocak 2017 Salı

2750

Kalın örgü bir kazak, yanan şömine yahut mum, pencere kenarında yağmur veya kar, elimde sıcacık kahve-belki şarap...
Seninle olduktan sonra biz bu kışı atlatırız, eve kapanmanın tadını çıkara çıkara...

2 Ocak 2017 Pazartesi

2749

Ne olursa olsun, biz bize yeteriz!

2748

(01 OCAK PAZAR)

Yeni yıl sabahına ürkütücü bir haberle uyandık, sinirlerimize hakim olmaya çalışarak hayata devam ettik, bir süredir yapmakta olduğumuz gibi...
Kahvaltıdan sonra bulaşık yıkamakla evi toplamakla geçti biraz, enerjimiz düşüktü ama tembellik etmeyip dışarı çıkalım istedim.
Karşıya geçmeye üşenmedik, Beyoğlu'nun haline üzüle üzüle İstiklal'den aşağı indik ve Ken Loach'ın son filmine gittik.
 Daniel Blake kalp krizi geçirdikten sonra işine ara vermek zorunda kalan yaşlı bir marangoz ve tam Aziz Nesinlik bir hikayesi var gibi...
 Ama onun bünyesi modern teknolojiyi reddediyor, bilgisayar kullanmaya mecbur olmamalı-sıfırdan bir ev inşa edebilir oysa!
İnsanı köpek yerine koyan sisteme karşı gelen dürüst ve yalın bir kahraman o.

Etkileyici bir filmdi, üstelik Beyoğlu'nda kalan son sinema salonlarından birinde yer gösteren amcaya bahşiş vererek film seyretmenin keyfine, çıktıktan sonra İnci'den profiterol alma ritüelini ekledik. Akşam dedemin doğumgününü kutlamaya gittik...

2747

(31 ARALIK CUMARTESİ)

 Hazırlıklarımızı tamamladık, misafirlerimizi bekliyoruz.
 Lilyumlar mis gibi, sofra nefis... Fazladan 1 misafir de eklenince iyice keyifli geçiyor bu akşam, üstelik sürpriz hediyeler alıyoruz!
Cadılık ve büyücülük kitabıma mı sevineyim, yeni çantama mı bilemedim-ama bildiğim bir şey varsa: yeni yıla eskimeyen dostlarla Hitchcock izleyerek girmek en güzeli...