29 Nisan 2011 Cuma

675

Tepkisiz de görünsem, yaptıklarının hiçbiri boşa gitmiyor, içimde birikiyor
Sessiz de olsa, içten içten gülümsüyorum, kendimi özel hissediyorum-bunu bil.

674

(28 NİSAN PERŞEMBE)

İç Titreten Karşılıklı Endişeler:

Gece yarısı huzursuzlanıp tuvaleti bahane edip kalkınca ben, kapı sesini duyup koştun geldin yanıma, korkmuş gözlerle sordun "Ne oldu??"

"Yok bir şey, neden bir şey oldu sandın?"

"Bilmem, sana tuvalette bir şey oldu sandım..."

İçime dokundu halin, benim için endişelenmiştin, sana mesafeli durmak istedim, sarılmadım. Ama inan içim titredi.

"Korkma, iyiyim ben, bir şey yok, tuvalete kalktım, geliyorum şimdi..."

...................

Sabaha karşı içtiğim çaydan sonra zorla huzursuz bir uykuya dalıp, yolda el ele yürürken karşıdan gelen siyahlar giymiş adamların bizi bıçakladığı korkunç kabustan iç sıkıntısıyla uyanınca ben, kalktım açtım yorganı baktım-ordasın. Yetmedi bir daha baktım-uyuyorsun. (Oh!)

Başımı yastığa koydum. Derin bir nefes aldım, gözlerim doldu bir anda.
Ya gerçek olsaydı?? İçim titredi.

673

(27 NİSAN ÇARŞAMBA)

Gece yarısı kendi kendimle ettiğim, soğuğu unutturan, hüzünlü, içli balkon muhabbetinde sana teşekkür etmek istedim; yanında yalnızmışım gibi rahat ve özgür ağlayabildiğim için ve -daha da şaşırtıcı olanı-benimle ağladığın için...

27 Nisan 2011 Çarşamba

672

(26 NİSAN SALI)

İstanbul'un bir ucundan öbürüne bunaltan bir yolculuk, iç sıkıntıları, endişeler...

25 Nisan 2011 Pazartesi

671

Baştan sona şanslı bir gün:

Güne güzel başlangıç diye buna derim: sevgiliden sağlıklı bir hafta dileği ile öpücük borçlarını ödeme sözü...

Öğle sonrası eski bir arkadaşla denize nazır kahve falı ve uzun zamandır sırtımda taşıdığım büyük yükten kurtulma umudu veren sürpriz bir haber...

Akşamüstü kışa dönen havada Sultan Mecid'in kızlarına yapılan ikiz-sarayların birinin salonunda, İstanbul sohbetleri, üstelik eski bir rokçı ile!


24 Nisan 2011 Pazar

670

Bahardan beklediğim bu değildi-hayatımdan keyif almıyorum bu günlerde...

23 Nisan 2011 Cumartesi

669

Nisan'a Sitem:

"Sensiz çilek yiyorum ve bu hiç hoşuma gitmedi!"
"Nasıl yiyebilirsin çilekleri, ben sana yedirmezsem...?"
"Nasıl mı? Senin beni izlediğini hayal ederek..."

22 Nisan 2011 Cuma

668

Hastalık benim sinirlerimi bozuyor.
Ayrıca hayat, sırtınsız ve ensensiz çok sıkıcı oluyor!

21 Nisan 2011 Perşembe

667

Bugün ona hiç kolay olmadığını söyledim.
Hiç düşünmeden ettiği lafların, hesaba katmadan yaptıklarının bende kapanmayan yaralar açtığını söyledim.
Aylarca beni hayatına sokmadığını, eşikte beklettiğini, beni kabul etmenin ona zor geldiğini gördüğümde tahmin edemeyeceği kadar kırıldığımı söyledim.
Birden değiştiğini iddia etmeye başladığını, fakat benim buna anlam veremediğimi söyledim.
Ondan duyduğum onca şeyden sonra beni sevdiğine inanmakta zorlandığımı söyledim.
Ona beslediğim tatlı hislerin yanında ekşilerin de olduğunu, bir yandan onu özlerken, bir yandan da ona kin beslediğimi, içimin öfkeyle dolu olduğunu söyledim.
Söyledim...

20 Nisan 2011 Çarşamba

666

"Bu kadar mükemmel Almancan nereden geliyor?" diye soruyor hocam, şaşırarak.
Anlatayım ister misiniz, nasıl böyle mükemmel öğrendiğimi Almancayı, sevgili hocam?

19 Nisan 2011 Salı

665

Umudumu kaybetmeden hevesle gece yarıları ayakkabılara Galata Kulesi boyuyorum...
Hastayken çok nemrut olurum oysa ki-canım çok sıkkın olur, yaşamaktan yorgun hissederim kendimi. Ama bu sefer içimde hastalık küfü yerine tomurcuklu bir bahar var...
Neden?-Çünkü bir adam beni öpücükleriyle tedavi etmek istiyormuş!
Çocukça biliyorum, yine de gülümsememe engel olamıyorum...

664

(18 NİSAN PAZARTESİ)

Kadıköy'de hastalık öncesi ateş düşürücü-bira eşliğinde
Eski dost ile dudak kırıştıran-yüz buruşturan muhabbet

18 Nisan 2011 Pazartesi

663

(17 NİSAN PAZAR)

"Unuttum ben seni!" dedim sitemkar, yarı şakayla.
"Ben seni unutmadım!" dedi gülümseyerek,
"Sana söylemiştim, 2 hafta görmesem seni unuturum diye..."
"Ben de kendimi hatırlatmak için geliyorum işte arada..."

"Ben seni özledim!" diye başladım gözlerimi düşürerek.
"Daha 10 gün olmuş ama...Bana 1 ay gibi geldi, ne bileyim...En son gece yanında yatmamıştım, kalkıp içeri gitmiştim, içim rahat değildi...Keşke yanında kalsaymışım..." diye itiraf ettim içimi çekerek.
"Ben de sarılıp uyumayı özledim.Sabah uykularımızı..."

Her yeri bir bir aklıma geldi sonra...Sevdiğim yerlerini düşledim, canım çekti, nasıl da sıcacıktı kimbilir!


16 Nisan 2011 Cumartesi

662

Akşam Kadıköy birası
Kızlar...

661

(15 NİSAN CUMA)

Tatlı-ekşi:

Bir çift masmavi ayakkabının yükseklere çıkardığı Rana, jel kıvamında
Mavi tırnaklarıyla binbir çeşit kısalı uzunlu içki kadehlerini kaldırıyor,
Masaya koyuyor, portakallı viski ardından zencefilli vermut tadıyor,
Çarkıfelek meyvası özlü kokteylini bir dikişte içip halüsinasyonlara dalıyor,
Yanına gelen lime-sprite karışımı gibi tatlı-ekşi adamın göbeğini okşuyor,
Aynı anda içinden hem ondan özür dilemek istiyor hem ondan özür bekliyordu...



15 Nisan 2011 Cuma

660

(14 NİSAN PERŞEMBE)

yapabileceğim hiçbir şey yok,
denedim bağırıp çağırmayı
ne yapabilirim ki daha
susmaktan başka...

şimdi anlıyorum
neden dervişlerin
her şeyi görüp, bilip de gene
sade sustuklarını...

13 Nisan 2011 Çarşamba

659

Sitem:

Benim için yapamayacağın şeylerin listesi ne uzun!
Benim için yapabileceklerin ne zor çıkıyor ağzından...

12 Nisan 2011 Salı

658

Bay Gece'nin Teklifi:

Mr Night:
Rana!.. Bir "çapkınlık grubu" tesis etmeyi öneriyorum. Sen, ben ve K... olmak üzere üç kişiden ibaret olacak.
Çete olacağız.
Bu ideal bir sayı: 2+1



657

(11 NİSAN PAZARTESİ)

Sürpriz bir akşam teklifi:

Dakikaların çekiştire çekiştire uzatıldığı bir rahvan giden at sahnesi...
Ciddiyetimle izlemeye çalışırken ben, yanımdaki çocuğun "Kafka filminde beni gülme krizi tutmuştu..." demesiyle kendimi tutamamam...
Birbirini takip eden günler boyunca haşladıkları patatesleri üfleyerek yiyen baba-kızın mümkün olduğunca hiçbir şey yapmamaları...
Değişiklik olarak kızın bir gün babasının gömleklerini yıkaması ve bir akşamüstü varoluşçu komşularının palinka almaya gelmesi...
Salonun yarısının çıktığı anda "5.güne kadar dayanabildiler!" diyen arkadaşımın sıkıntıdan beni gıdıklamaya başlaması...
Ece Temelkuran'ın neden filmi izlerken yanındakine dönüp "Bitse de kumpir yesek!"dediğini anlamam...

11 Nisan 2011 Pazartesi

656

(10 NİSAN PAZAR)

Dudaklarını bükerek çocuk gibi tatlı oldu birden ve "Sen de gelmiyorsun!..." dedi sitemle, bu saatlerde hep uyku bastırdığını,hele de bugünkü gibi sağanak yağmurda ne güzel bana sarılıp uyunacağını söyledikten sonra ben kös kös "Eve git, uyu." dediğimde...

10 Nisan 2011 Pazar

655

(09 NİSAN CUMARTESİ)

Sabah güzeldi....

9 Nisan 2011 Cumartesi

654

(08 NİSAN CUMA)

Benim yüzümden kendilerini kırdığını düşündüğün ve gereksiz bir yakınlık bahşettiğin sevgili arkadaşlarından hiçbiri seni doğum gününde hatırlayıp aramaya tenezzül bile etmemiş-çok eğlendim!

Sadece ben vardım yanında, seni mutlu etmeye çalışan ve bundan mutlu olan.

Belki artık anlarsın!!!

8 Nisan 2011 Cuma

653

(07 NİSAN PERŞEMBE)

(Çok çalışkan günlerimde aptallığa, tembelliğe, beceriksizliğe tahammül edemiyorum.)

"İnsanoğlu hakkında pek karamsar bir görüşün olmalı..." diyenlere cevaben çok zeki bir adamın bugün "Ah-insanoğlu! Umumi tuvaletlerin sifonunu otomatik yapmak zorunda kaldılar; çünkü insanoğlunun sifonu çekeceğine güvenilemez. Tuvaletin sifonu yahu-bir sifonu bile çekemezler!!!" demesine güldüm...


Whatever Works'ten bir fragman:

biri newyork lu homoseksüel diğeri tutucu, orta yaşlı, belki de hayatında hiç homoseksüel tanımamış dindar bir adam barda karşılaşırlar. her ikisi de eşleri tarafından terk edilmiştir.
iki kalbi kırık olarak dertleşmeye başlarlar.

homoseksüel- beni de karım terk etti
diğeri- eminim senin karın da tıpkı benim karım gibi çok güzeldi.
homoseksüel- norman mı? norman harikuladeydi.versace nin en güzel modeli idi.
diğeri - (şaşkın) ya sen karım demiştin gibime gelmişti.
homoseksüel - evet hollanda'da evlenmiştik.
diğeri - (daha da şaşkın) bir erkekle mi evliydin? daha neler...? ama bu durumda sen şey olmuyor musun?…...
homoseksüel - ne? dul mu? norman ölmedi ki.
diğeri - dul değil, şey
homoseksüel - homoseksüel mi?
diğeri - şey üyesi.....
homoseksüel - ne üyesi?
diğeri - homoseksüel mezhebi üyesi?.
homoseksüel- hey allahım, bir dinmiş gibi söylüyorsun ama evet, eğer bir dinse, beni sofu ve fanatik bir dindar olarak görebilirsin
diğeri - ama bu allahın kanuna karşı gelmektir, günahtır
homoseksüel - tanrının kendisi homoseksüel zaten.
diğeri - hadi canım sende, o tüm evreni yaratandır. tüm evreni okyanuslarla, gökyüzü ile, güzelim çiçekler ve ağaçlarla süsleyerek mükemmel hale getirendir.
homoseksüel- tamam işte, o bir dekoratör yani.

diğeri - onun en çok neyini özlüyorsun? yani norman'ın?
homoseksüel - herşeyini. yüzünü, iyi kalpliliğini, espri anlayışını,. ortak tutkumuzu. dans edişimizi ve beni öpüşünü…
diğeri - hay allahım! peki seni neden terk etti?.
homoseksüel - paris'e yerleşmek istedi. ben de hasta annemi bırakamadığım için onunla gidemedim
diğeri - annen kadın mı?
homoseksüel - tıpkı marlene dietrich'e benzerdi.
diğeri- ne fark eder.? erkek veya dişi tüm kadınlar sonunda adamı üzer.

6 Nisan 2011 Çarşamba

652

İçeri giriyorum-
Tavandan sarkan, duvarlarda asılı, raflara dizili küçüklü büyüklü, renk renk çantalar, çarıklar, heybeler...İnsan bir cami kubbesi altındaymış gibi, gözlerini yukarıdan alamıyor.

Kendine has, mütevazi, belli ki görgülü bir adam anlatıyor da anlatıyor-
Artık malzemeyi bilen, kaliteden anlayan müşterinin az kaldığından yakınıyor, ona göre herkes popüler kültür denen canavar tarafından yutuluyor. Kızlar gelip geçiyor, hepsinin ayağında aynı marka ayakkabı, soruyorlar çantalar kaç para. "Çantalar mı?" diyor-"Toptan mı alacaksınız??" Alaycı. Çünkü başka türlü baş edemiyor, böyle tüketmekten başka şey bilmeyenlerle. Çantalar bir değil ki, her biri ayrı karakter, hepsi tek tek onları taşıyabilecek sahiplerini bekliyor.

Her birini o elleriyle yapıyor, minik minik parçaları bir araya özenle getiriyor, bilenler gelsin bulsun diye bekliyor. Ortaköy pazarına gitmeye niyeti yok onun, alışveriş merkezlerine de dükkan açmayı düşünmüyor. Kaygılı olsa da güleryüzlü, "Eski hippielerdeniz biz!" diye anlatıyor, "Kulağımıza küpe takmadık ama...Özgür düşünceli rahat insanlar gelsin istiyorum, ben böyle sade adamım." İçerisi buram buram deri, kösele kokuyor.

"Seda sayan lütfen temsil etmesin beni!"diye itiraz ediyor bir yandan, "Bu senenin modası olan renklere kimse benim yerime karar vermesin!" diyor öbür yandan. Konuşuyor, dinletiyor, gözü tutmazsa hiç bir şey de satmıyor ha! O, kendisi için yapıyor.




Meraklısı için: Gülhane tramvay durağından inip dümdüz yukarı yürürken Gülhane Parkı'nı geçtiğinizde sol tarafınızda karşınıza çıkan küçük ve renkli vitrini takip edin, PEKCAN DERİ yazar...

Alemdar Cad. No:18 D:1

Sultanahmet, Fatih, İstanbul - Avrupa

+90 212 519 06 33

5 Nisan 2011 Salı

651

Onun için yeni bir ev-
Yeni bir hayat için...
Yeni umutlar!

650

(04 NİSAN PAZARTESİ)

Kucak kucağa bir gecenin sabahı:

Yatakta omuzlarım, nefesinle ısınıp
Serin beyazlığım teninde ıslandı
Uykunun kollarına düştüğümüz gece ağarıp
Sabaha varınca, yüzlerimiz ışıkta yıkandı

Sen gözlerin kapalı, gülümsüyordun

3 Nisan 2011 Pazar

649

Beni uykuya yatıran, bana iyi geceler öpücüğü veren,
Uykuya dalmamı seyreden, çiçeklerle kapıma gelen...
...
Sen olmalıydın!

648

(02 NİSAN CUMARTESİ)

Yine gelsin şişe şişe şaraplar, biralar,
Açılsın filmler, kapansın ışıklar!

647

(01 NİSAN CUMA)

Sevgilim bir salak olmasaydı bu gece ikimiz de soğuk yataklarımızda yalnız uyumak zorunda kalmazdık!