29 Eylül 2010 Çarşamba

463

"Havludan saçın çıktı." dedi, buruk.

"Hangi havludan?" Anlamsız bir soruydu, geçiştirmek için, özlediğimi anlamasın diye.
"Banyo havlusundan mı?" derken saçlarımı ellerimle taramaya başladım.

"Boşuna tarama" dedi, gülümseyerek, "Burada dökülmez."

"Evet dökülmediler zaten"diye cevapladım, "Aslında sende saçımı da yıkamıyorum ama..."
"...Nedense dökülmek için hep senin yatak odanı seçen saçlarım..." yazdığım aklıma geldi.
Özlediğimi gizleyebildim mi-ondan, kendimden?

"Benle sadece sevişmek için görüştüğünü düşündüm." dedi.

Aklım almadı bunu bir türlü, bilmiyor mu bu adam; ona kimselere açamadıklarımı itiraf ettiğimi? Ona bazı geceler, saklanmak ister gibi gittiğimi görmüyor mu, evindeyken kendimi kendi evimden daha fazla evimde hissettiğimi?...
Başımı salladım, kabul etmeyerek.

"O gün otobüste, elimi tutarken 'Kimse yok hayatımda güvenebileceğim' demiştin ya- 'Ben varım' demek istedim o an, ama söyleyemedim çünkü söylesem bana inanmazdın, elimi tutarak yanımda oturan ve hiçbir şeye inanmadığını her fırsatta dile getiren bir kadına bunu söylememin anlamı olmaz diye düşündüm, içimden 'Ben varım!' demek istedim defalarca ama diyemedim, sen zaten kararını vermiştin, bana da güvenmiyordun."

"Sürekli olarak, bana verebileceklerinin esasında bundan fazlası olduğunu, fakat içinde bulunduğun dönem sebebiyle veremediğini tekrarladın. Bana verdiğinle yetinmeyeceğimi düşündün hep, oysa şimdiye dek bana yetiyordu. Ama senden sürekli benim sana verdiğim değerin altında ezildiğini duyduğum için, adeta ikna ettin beni. Bana aynı değeri vermediğine inandırdın, herhalde benim aldığımı sandığım kadarını vermiyordu bana bu adam gerçekte, diye düşünmeye başladım."

"Seni ikna etmeye çalışmadım!" diye isyan etti. "Gerçekten senin için düzgün giden ilişkimizi bu sana yetememe korkusuyla berbat ettiysem, ben ilişki yürütebilen biri değilim demek ki."

"Osmanlı padişahları misali..." diyerek güldüm. "Delirmekten fazlasıyla kortuğu için sonunda deliren Osmanlı padişahları gibi..."

Şimdi ne olacak peki? Bundan sonra eskisi gibi açabilecek miyim sana kendimi?

462

(28 EYLÜL SALI)

Dün Gece Rüyamda Ne Gördüm:

Ukala bir tiyatrocuyla flörtöz sohbetler,
Sevimli bir barmenden dondurmalı kokteyller,
Almanya'da geçmiş çocukluk yıllarına dair anılar,
Biraz artık çoktan keybedilmiş kaybedilmiş umutlar,
Bir parça konservatuar, Fransa hayalleri,
Kahkahalar attıran bir "yanlış eve girme" hikayesi,
Gecenin ilerleyen saatlerinde sarhoş felsefesi,
_Neyin normal neyin anormal olduğuna dair_
Aniden Akrep olduğunun tahmin edilmesi
Üstelik de yükselenimin Kova olduğuna kadar!
"İstiklal'i turlayan adam"ın önyargılarından bir seçki,
Bolca ayakkabılar, çantalar, topuklar, adımlar...

27 Eylül 2010 Pazartesi

461

Hep senle aynı dönemlerde aynı hezeyanların kıskacına düşmüş, aynı rahatsız edici hislere kapılmış oluyoruz, farkında mısın? Aynı zaman dilimlerinde, aynı kişilere aynı duyguları besliyor olduğumuzu fark ediyoruz, uzaklaşmak ya da yakınlaşmak gibi... Aynı tanışmalar bizde hep aynı izlenimleri bırakıyor ve aynı tecrübeler üzerimizde aynı izleri bırakıyor.

Sanırım bizi ikiz yapan da bu.
:)

460

(26 EYLÜL PAZAR)

Bir karşılaştırma:

Hala beni merak eden eski bir sevgili,
"Kendine daha iyi bak." dedi bana dün,
"Seni bitkin gördüm..." Endişelenmişti.
Endişesi buruk bir gülümseme bıraktı bende.

Hala beni tanrıça gören eski bir uşak,
"Ne kadar güzel bir yüzün var senin." dedi,
"Tapınılır ancak sana..." Heyecanlanmıştı.
Heyecanı ürpertici bir arzu bıraktı tenimde.

26 Eylül 2010 Pazar

459

(25 EYLÜL CUMARTESİ) Yabancı bir yatakta kendiminken daha evimde hissederek uyanış; mutlu bir kuytu...


























458

(24 EYLÜL CUMA)

Cihangir'de şaraplı bir doğumgünü toplaşması...

23 Eylül 2010 Perşembe

457

Okulum beni yeniden kucakladı,
Rıhtımda bir bardak kağıttan çay
Elimde incecik rüzgar-sigara,
Kulağımda müzik, dudağımda dans
Tüm kargaşanın ortasında, yalnızım
Etrafımda gülüşmeler, bağırışlar
Dertleşenler, konuşanlar, bakışanlar
Okulum beni bir kez daha selamlıyor-
Evime hoş geldim...

22 Eylül 2010 Çarşamba

456

Lavanta kokulu ayaklarımla yürüyorum yine de
Yarım bardak şaraptan korkutulmuşların arasında
Sanatçı deyince ayyaş, basit sananların inadına
Yasemin gülüşleri ve leylak kokuları saçarak yürüyorum...

21 Eylül 2010 Salı

455

Geçen Gece'nin Geçmeyen İzleri:

Uykudan uyandım, hala rüyada gibi
Kalktım yan odaya gittim, parmak ucunda
Masaya oturdum, kendi masammış gibi
Aldım kalemi elime, beyaz kağıda
Yazmaya başladım, büyülenmişim gibi
Duydum içerden nefesini, derin uykuda
Yabancı dudaklar, uzak öpüşler gibi

Kolların yalancı, tuzak, sarılmış bana
Göğsüne yatmışım, saklanıp ağlar gibi
Uykudan uyandım, hala rüyada gibi
Kaçmak istedim yanından, yalnızlığıma
Kalktım yataktan, sıcağını terk eder gibi
Varamadım sessizliğe, ıssız kuytuda
Döndüm geri yattım, evimdeymişim gibi

20 Eylül 2010 Pazartesi

454


Sabahlarımızın tatlı rutini; ekmeğime süzme yoğurt sürüp üzerine şekerkamışı şurubu dökmen ve bana ellerinle yedirmen...
Sabahlarımızın sancılı sanrıları; birkaç fincan kahve bulaşığında kırık dökük hayatımızı görüp sabah olsun istemememiz...

453


(19 EYLÜL PAZAR)

Yatağımdan istediklerim...

Yatakta yabancı gibi kaldığım gecelerden nefret ediyorum
Yatağımı sevmek istiyorum, o da beni sevsin, sarsın
Beyaz çarşafların içine çeksin, düşündürmesin beni
Kaygılanmama fırsat vermesin, uykumun kaçmasına
Yatağımı sahipleneyim, benim olsun, ben de onun olayım
Yatağımda bir yabancı olmasın, yalnızlığımı özlemeyeyim
Geceleri sinirle yastığımı başıma bastırarak geçirmeyeyim
Sabahlara karşı kalkıp kanepeye gitmeyeyim
Kokusuyla büyülesin istiyorum,hiç çıkmak istemeyeyim
Yatağımda bir yabancı gibi kalmaktan nefret ediyorum!
"Benim burada ne işim var?" diye sormaktan yoruldum
Artık yattığımda evimde olacağım bir yatak istiyorum...

17 Eylül 2010 Cuma

451

kendibaşıma yapabilirsem kendimle gurur duyacağım

450


(16 EYLÜL PERŞEMBE)


Moda sokaktaydı bugün...

449

(15 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Modern Minotauros Masalı:

Ensemde boğa nefesini duydum,
Başımı döndürdü, tüylerim ürperdi
Saç tellerim burnuna değiyordu
Arkama yaslandıkça içini çekiyordu.
Döndüm, boynuzlarından tutup
Alnını alnıma dayadım,
Gözlerimi yumdum, yüzümü yaladı
Bana Ariadne diyordu, yalnızdık
Geceydi, geceden başka örtüm yoktu
Yalnız bir parça kırmızı kumaş...
Kimbilir, belki oydu, boğayı hırsla,
Şehvetle üzerime saldırtan...

448

(14 EYLÜL SALI)

İstanbul'un başına son 100 yılda gelenleri
Görüp düşünebilmek için bu akşam
İstanbul'un bir ucundan öbür ucuna
Trafikte takılarak, tünellerden geçerek
Dolmuştan vapura, taksiden servise
Atlaya zıplaya saatlerce yol aldık...

14 Eylül 2010 Salı

447

(13 EYLÜL PAZARTESİ)

Yerle bir olan zavallı adamın hikayesi:

Erkek: "Dansa tek bir şartla giderim senle."

Kadın: "Sen bana nasıl şart koşuyorsun??"

Erkek:"Lafın gelişi... Köln'de bana hep yaptığını anımsa. "

Kadın:"Dansı üzerinde mi yapacağım?"

Erkek:"Elbette. Ben bir köşede, ürkekçe izlerken seni, birden beni tutup önüne bir halı gibi serivereceksin. Sonra da üzerimde keyifle, kahkahalarla dans edeceksin."

Kadın:"Boş bir alan lazım bize o halde, fazla kalabalık olmayan bir pist..."

Erkek:"Ve bana diyeceksin ki: 'Beni hep böyle bir köşede, sessizce, çekinkence izleyeceğini mi sanmıştın, bre şapşal? Öyle bir kenarda aval aval bana bakarsan, işte sonunda başına gelecek olan bu olur! İşte sen beni bir kenardan izlemeyi bile başaramayacak kadar acizsin karşımda. Böyle seni bir kulağından tutup altıma paspas gibi serince, itiraz bile edemiyorsun.'"

Kadın:"İtiraz edemezsin eminim. İtiraz edebilecek tek erkek var mı acaba? Of çok iç kararatıcı!!"

Erkek:"Sonra, şaşkınlık, hayranlık ve korku dolu gözlerime yukarıdan gülerekten gözümün yaşına bile bakmaksızın, "ölümcül dansına" başlayacaksın... Sonra, beni unutacaksın hatta! Az evvel ayaklarının altına serilen beni unutup, benim "zemin" olduğumu sanmaya başlayacaksın. "

Kadın:"Yerle bir oluyorsun yani..."

Erkek:"O laf tam da bu durumu anlatıyor."






13 Eylül 2010 Pazartesi

446

(12 EYLÜL PAZAR)

Huzursuz Sayıklamalar:

Bir şey yapmalı. Ne yapmalı?
Bir şey yapmalı. Büyük bir şey. Ama ne?
Bir şey bulmalı. Önceden bulunmamış bir şey. Ne?
Bir şey yapmalı...Bir şey yapmalı...

11 Eylül 2010 Cumartesi

445

Ben yapmazsam kim yapacak?

Ben yapamazsam kim yapabilir?

Yapanların benden ne fazlası var?

Yapamayanlar gibi miyim ben, onlardan biri miyim, benziyor muyum kaybedenlere??

İçimden bir ses, sen sensin, sen yapabilenlerdensin, diyor.


444

(10 EYLÜL CUMA)

geceyarısı güzellik sohbeti:

"Güzel olduğunu duymaya ihtiyacın yok sanıyordum." dedi, "Sen, güzel olduğunu kendin de biliyorsun, söylüyorsun ve bunu öyle güzel taşıyorsun ki-bu bağımsızlığını... Kimseden güzel olduğunu duymayı bekleyeceğini düşünmemiştim. İnsanlar hep birilerinden ne kadar güzel olduklarını duymak isterler, ne kadar akıllı olduklarını, sevildiklerini-çünkü emin değillerdir kendilerinden. Senin diğerlerinden farklı olduğunu biliyordum hep."

Dinledim, düşündüm kendi kendime: "Güçlü olmam senin tarafından beğenilmeyi istemeyeceğim anlamına gelmiyor ki! ben kendimi beğeniyorum evet, her gün belki 10 kişiden duyuyorum ne kadar güzel gözüktüğümü, ama bir kısmı hoşuma gitse de bazılarından duymak beni iğrendiriyor. O adam beni güzel bulduğuna göre, çirkin olmalıyım ben diyorum, imkansız çünkü onun beni beğenmesi bana göre. Senden duymak hoş olurdu diye düşündüm, Herkesi kolaylıkla beğenebilen, "güzellik"i çok bol etrafına dağıtan biri olarak beni neden hiç güzel bulduğunu söylemedin merak ettim sadece, bir kere bile söylediğini hatırlamıyorum çünkü, beni cidden güzel buluyor musun?..."

"Sana bir kere bile güzel gözüktüğünü söylemedim mi?! Peki bu akşam bana geldiğinde sana ilk söylediğim 'saçların güzel olmuş,yakışmış' neydi?...Ya da 'Bu yanık ten sana yakışıyor, güzel oldun" ?? Herkesi kolayca güzel bulan biri değilim ki ben, kimseye güzel olduğunu söylemiyorum. Şimdi bu saatten sonra sana ne zaman iltifat etsem, sen bunları söylediğin için yaptığımı düşünmeyecek misin? Samimi olduğuma inanacak mısın?"

"Sen bunları söylediğinde beni güzel bulmuş olmuyorsun ki-saçımı beğeniyorsun, yanık ten rengini güzel buluyorsun sadece."

"Peki o saç ve ten kime ait? Ah Rana! Seni güzel bulmuyorum! rahatladın mı, mutlu musun??"

"Hayır değilim."

9 Eylül 2010 Perşembe

443




Yeni-siyah:Siyah-beyaz!

Karşıtı var olmadan tanımlanabilecek tek şey düşleyemiyorum!
Bu kış, daha siyah hissetmek için araya biraz beyaz katacağım...

8 Eylül 2010 Çarşamba

442


Siyah istiyorum
Daha siyah

Coco'nun asil siyahını
Belki arada biraz beyaz
Sonra yine siyah
Simsiyah...

441

(07 EYLÜL SALI)

Her şey istediğim gibi olmuyor bazen..
Bazen her şey istediğim gibi olmuyor..
İstediğim gibi olmuyor bazen her şey..
Olmuyor bazen her şey istediğim gibi!

6 Eylül 2010 Pazartesi

440

Altıma bir pantolon çekip,
Ayaklarıma bir çift spor ayakkabı geçirip
Tünel'de bardak bardak çay içerek
Kafam hafif dumanlı, biraz aşık
Bütün gün kitap okumayı özlemişim...

"When the world seems to shine like you've had too much wine-
That's amore!"

5 Eylül 2010 Pazar

439


En çok Eylül'de gezerim İstanbul'u
En fena Eylül rüzgarı sızlatır burnumu
En hüzünlü şiirleri hep Eylül'de yazarım
En içten şükürleri Eylül sabahları ederim
En hüzünlü öpücükleri Eylül'de kondururum
En hıçkırıklı Eylül'ün 13'ünde ağlarım
En endişeli, en efkarlı, en inançsız Eylül'de olurum
En keyifli, en bırakmış, en boşvermiş ya da
Güz benim mevsimim, ben kül çocuğuyum

438






(04 EYLÜL CUMARTESİ)

Uykulu bir uçak yolculuğunda rüya kokuları:

Uykulu başın geriye düşüyor, gözlerini kapıyorsun
Ben, gözlerimi kapamadan rüyalara dalıyorum
Rüyamda kuma taşlarla bir şey çiziyorum
Taşlarda saklı incecik ağaçlar var, rengarenk
Kimse fark etmiyor bizden başka, geçiyorlar

Uykunun arasında öpüyorum, gülümsüyorsun
Ben uyanığım güya, ama hayal alemindeyim
Kuma dalgalarla okunmayan bir şey yazıyorum
Dantel gibi örtülmüşler köpük köpük, kıyıya
Kızarmış sırtın biraz güneş, biraz deniz kokuyor

Uykuda elini tutuyorum, düşler görüyorsun
Ben rüyamda karanlıkta kötü adamlardan kaçıyorum
Boynunun kuytusuna saklanıyorum, sıcacık, mis gibi
Kumlara karışıp ufalanıyorum, görünmez oluyorum
Parmaklarını kokluyorum, limon yeşiline kesiyorlar

Uykunu açmadan okşuyorum enseni, kımıldıyorsun
Ben dere boyunca yürüyorum, gerçekle düş arası
Kuma ayak izlerimi bırakıyorum, hemen siliniyorlar
Tek dokunuşunla sessizleşiyorum, koynunda küçülüyorum
Tenim volkanik lav akıtan yanık öpücükler kokuyor








437

(03 EYLÜL CUMA)

Olgunluk: İnsanlardan verebilecekleri kadarını almayı kabul etmek, senin istediğin bu kadarı olmasa bile...

2 Eylül 2010 Perşembe

436

(02 EYLÜL PERŞEMBE)

Güvende olduğumu hissetmek için
Sıkıştığımda, yalnız başıma eve yürürken geceleyin,
Korktuğumda, birini istediğimde yanımda,
Gebelik testi almaya eczaneye giderken...
Hala seni arıyorum.
Sen yoksan, yüzüğün var, onu takıyorum.

Diğerleri hiçbir şeyim.
Öyle özledim ki güvende olmayı, öyle özledim ki!

Bana zalimsin diyorlar, ben sadece kendimi koruyorum.
Neden ağladığımı soruyorlar, gecelerin sabahlarında
Issızlığımı anlamıyorlar, çocuğum sanıyorlar daha
Kaprisliyim, çözülmezim, kendimi beğenmişim
Oysa buz duvarım, tabutumdur.
Buzumu kıracak biri çıkacak mı hiç?

En sert ve en şeffaf şeyler gibi fazlaca kırılganım;
Cam gibi, buz gibi, elmas gibi
Tüm bekleyenler gibi toprak altındayım;
Tohum gibi, ölü gibi, Yesevi gibi

Neyin yasını tutuyorum
Denize batan Güneş'in mi
Yarın sabah yeniden doğmaktan bıkmayacak Güneş'in mi?

Her şey, her şey anlamını yitiriyor,
Elimde hiçbir şey kalmadı.

435

(01 EYLÜL ÇARŞAMBA)

Kehanet:

Çok önceden kendimden korkarak sezdiğim
Trajik kehanet şimdi gerçekleşti;
-Kaçınılmaz kaderleri olan delirmekten
Ölesiye korktuklarından sonunda deliren
Hepimizin güldüğü Osmanlı padişahları gibi-
Bile bile yaşadım bunca sene, bugünün yasını
Geçmiş mutlu günlerde peşin peşin tutarak
Ve bana sarılan kollar arasında bile,
Çok öksüz hissediyorum şimdi kendimi
Terk edilmiş, her yerim ayrı yasta,
Tüm çocuklarım ölmüş, göbek deliğimde
Dudaklarım, ellerim, memelerim,
Hepsi unutulmuş....

434

(31 AĞUSTOS SALI)

Dersimiz: mitoloji
Konularımız: 1. Panik atak hastalığına ismini veren tanrı kırlarda koştururken insanları nasıl paniğe uğratırdı?

2. Güzeller güzeli Afrodit, çirkin demirci kocası Hephaistos'u savaş tanrısı güçlü ve huysuz Ares ile aldatırken nasıl görünmez demir ağlara yakalandı?

3. Girit kralı Minos'un kızı Ariadne, boğa başlı canavar Minotauros'un hapsedildiği labirentten sağ sağlim kurtulabilmesi için yakışıklı denizci Theseus'a verdiği bir yumak kırmızı iplikle nasıl "ipucu"nu vermiş oldu?

4. Kadın nasıl erkeğin cezası olarak yaratıldı ve Pandora'nın kutusunu açınca neler çıktı?

Öğrencilerim başarılıydı...

433

(30 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Koşturmacalı bir gündü, fazla bir şey kalmamış hatırımda...