28 Şubat 2017 Salı

2806

İki haftanın birini hasta geçirdiğime sinirliyim biraz, kendime vakit ayıramayışıma da.
Son anda fikir değiştiren müşterilere geriliyorum ve ihracat vergi dilimlerine...
Bazen düşünüyorum neden ben hep bunlarla uğraşıyorum diye, daha kolay bir hayat seçebilir miydim?
Seçmeli miydim, veya-

Yine de o bahar buraya gelecek, ve ben tadını dibine kadar çıkaracağım!

27 Şubat 2017 Pazartesi

2805

Yeni haftaya rüyamda grip olduğumu ve tuhaf ilaçlar aldığımı görerek başladım, uyandığımda boğazımda bir batma hissetmek pek hoş olmadı. Daha yeni hastalık atlattım, lütfen!

Bir önceki kadar yoğun bir haftaya başlıyorum, umarım daha az sorunlu olur ve kolayca geçer...
Hafta sonu için çok güzel planlarımız var ama, en azından bunun için dayanmaya değer!

2804

(26 ŞUBAT PAZAR)

Pazar gününe öğlen Kadıköy'de müşterilerime ayakkabı teslimatı ile başladık, ardından yine bir başka siparişim için spor ayakkabı almaya gittik. Bu kez farklı bir tasarım için siparişim var, heyecanlıyım.

Öğleden sonra fazla oyalanmadan pastaneden çilekli ve muzlu pasta alıp eve dönmeye karar verdik. Kendimi daha iyi hissetmek için ihmal ettiğim mutfak işlerine bakmak istiyordum, yemekleri birlikte pişirdikten sonra hazırlandım.
Akşam Planetarium filmine biletimiz var, festivali bitiriyoruz...
 Göz okşayan kostümleri ile, 30-40 arası dönemi yansıtan hoş bir atmosferi olan bu film ne yazık ki pek bir şey ifade etmedi bize. Ruh çağırma seansları ile ünlenen kız kardeşlerin hikayesini anlatarak çok heyecan verici başlayan film, ilk yarıda koptu gitti ve dağıldı sona doğru...
 Cevaplanamayan sorularla bizi baş başa bıraktı, biraz sıkıntı bastı son dakikalarında. Porselen kahve fincanları ile kristal likör kadehleri pek güzeldi oysa!

2803

(25 ŞUBAT CUMARTESİ)

Bu hafta sonu acil siparişleri yetiştirmek için cumartesimin ilk yarısını çalışarak geçirmem gerek.
Öyleyse dev kahvaltı ile başlayıp güne, öğleden sonraya kadar devam edeyim boyamaya...
 Tatlı bir genç çift için sevimli bir çift ayakkabı hazırladım.
İşleri bitirdikten sonra biraz yorgun hissediyordum, yağmur da çiselemeye başlamıştı dışarıda. Sinema öncesi bir film de evde seyredelim dedik ve Arrival'ı koyduk.
 Değişik bir uzaylı filmi izlediğime sevindim öncelikle; dünyamızı işgal etmeye gelmemişler bu kez ve gir vücutlu büyük gözlü yaratıklara benzemiyorlar.
Aslında epeyce felsefik bir arka planı olan, farklı açıdan bakan bir film. Uzaydan gelen 7 bacaklı yaratıklar geleceği görme yeteneğini bir silah gibi kullanması için dil bilimci kadın kahramana sunuyorlar. Peki geleceği bile bile aynı hayat yolunda devam etmeyi seçer mi insan?

Akşamki film festivali biletimiz ise bambaşka bir dünyaya sürüklüyor bizi; Lust for Life eşliğinde "Her şeyi yapabilirim" kafasında Edinburgh arka sokaklarında koşturan serserilerin enerjisine!
Efsane yeniden toplanmış, benim aslında çok da önemli yer verdiğim bir film sayılmaz kişisel tarihimde, Trainspotting. Yazarını da sevmem hatta, ama müzikler şahanedir ve Danny Boyle elbette her zaman saygıdeğerdir.
Kült olduğu muhakkak, hakkını teslim etmek lazım. 90ların grunge akımımın eşsiz örneği, renk ve müzik kullanımıyla tavlayan bu film ne yazık ki Fight Club misali aşırı tüketildi.
 Eğlenceli, Hangover tadında bir devam filmi çekmiş, biterken alkış koptu-ne de olsa bir kitlesi var.

25 Şubat 2017 Cumartesi

2802

(24 ŞUBAT CUMA)

Yine telaşlı ve yoğun bir günün ardından, aklımda işlerle, yorgun gözlerle tiyatroya gidiyorum. 
Şehir komiği Naşit Bey, 19.yy. sonunda İstanbul'un sevilen komedyeni, usta aktör Rıza Bey'den tuluat geleneğini devralan çırağıdır.
2. Cihan harbi yaklaşırken girilen bunalımda, sahnelerden kopmamak için direnen gururlu komedyen, Adile ve Selim Naşit'in de babasıdır.
Sanatçılar kahvesinde Muhsin Ertuğrul ile iş görüşen, tımarhaneye kapatıldığında Neyzen Tevfik ile sohbet eden Naşit Bey, kuşağı ve külahıyla ölüme gidecektir...

Bir zamanların kantolu, şarkılı, danslı eski İstanbul'unu hatırlamak hepimize iyi geldi.

24 Şubat 2017 Cuma

2801

(23 ŞUBAT PERŞEMBE)

Amma telaşlı geçiyor bu hafta! Siparişlerin çoğalması elbette sevindirici ama, sıkıntılı işler aklıma takılıyor...
Garip müşteriler, yanlış ölçülen ayaklar ve gümrük vergileri kabusum oldu adeta!
Bunlarla uğraşmaktan vaktim kalmıyor siparişlerim üzerinde çalışmaya.
Gece yarısına doğru ancak bıraktım müşterilere cevap yazmayı ve en azından bir sorunu çözdüm derken yenisiyle karşılaştım.
Dayanacağım!

22 Şubat 2017 Çarşamba

2800

Sabah güzel uyansam da, endişeli hislerle başladım güne, dün akşamki meselenin aklıma takılan detayları ile dolu...
Benimle aynı endişeyi paylaşan bir arkadaşımla yaptığımız telefon konuşmamız da iyice canımı sıktı.
İçimden atamadım bir kaç saat, kendime yediremiyorum çünkü.

Bütün gün ufak tefek işlerle detaylarla geçti gitti, anlayamadım.
Ne doğru düzgün ayakkabı boyayabildim ne kendime vakit ayırabildim, gönderileri takip edip ödemeleri yönetmekle, yeni müşterilere eskiz yapmakla, saçma istekleri olan müşterilere cevap yetiştirmekle geçti.

2799

(21 ŞUBAT SALI)

Koşturmacalı başlayan gün yoğun devam etti; sabah müşteri mesajlarına geri döndükten sonra dükkana geçtim aceleyle müşterilerimi karşılamaya.
Ailecek gelen sevimli insanlar, ağırlamaktan memnuniyet duydum ve acil siparişlerini hafta sonuna yetiştirmeye söz verdim.
Öğleden sonra hızla eve geri dönüp çalışmaya koyuldum: bu hafta bitirmem gereken birkaç ayakkabı var.
Atinalı bir gelin adayı için boyamaya başladım önce...
Gerçekten çok tatlı oldu, yolu açık olsun ve şans getirsin!
Akşama arkadaşımızla buluşmaya Kadıköy'e geçtik, ne yazık ki çok keyifli bir buluşma değildi bu; hem yorgunluğum hem gerginliğim sebebiyle. Gerginliğin nedeni malum 1 yıllık borç meselesi, bir türlü çözüme kavuşturamadığımız. Artık bunaldık hepimiz, yapabileceğimiz çok da bir şey yok beklemekten başka. Ümidimizi saklı tutuyoruz hala!



20 Şubat 2017 Pazartesi

2798

 Bugünün çalışması böyle bitti...
 Hayata yetişemiyor olma hissimi aşmaya çalışacağım artık.
 Tam bahar geliyor derken yağmurlu kasvetli havayla uyandık bu sabah.
Ama biliyorum ki o bahar gelecek!
Geldiğinde beni ışıl ışıl bulacak...

2797

(19 ŞUBAT PAZAR)

Beni öperek uyandırmayınca eksik başlıyorum güne...

Birlikte temizlik yapmayı seviyorum, karşılıklı koltuk örtülerini süpürmeyi, nevresim geçirmeyi...

Yarım günümüzü evi süpürüp silmekle, derleyip toplamakla geçti. Bir duş aldım ve yeniden sevgi dolu geldim yanına, ne sen karşı koyabilirdin artık ne ben-sevişmek yürürlüğe girdi birden!

Gerisi deli dolu, öpücüklü gülücüklü, rakılı mezeli, bol Boşnak sohbetli neşeli bir akşam...

2796

(18 ŞUBAT CUMARTESİ)

Cumartesi filmimiz Aloys; "aşık olamayan adam".
Festivalde kararsız kaldığım filmlerden biriydi ve kahvaltıdan sonra pek vaktimiz kalmadığından aceleyle indik Caddebostan'a. Trafik berbattı, keyfimiz de kaçıktı aslında çünkü manasız bir konuda tartışmıştık evden çıkmadan.

Filmin kuzeyli atmosferi, sisli puslu havada bomboş mekan görüntüleri; izolasyon ve yalnızlık kavramlarını zaten kendiliğinden öne çıkarıyor.
Babasını yeni kaybeden kahramanımız baba&oğul dedektiflik bürosunda çalışmaktadır. İşi ile hobisini karıştırıp insanları takip ederek günlük yaşamlarını gizlice kaydeder ve kendi başınayken tekrar tekrar izler.
Bir akşam otobüste sarhoş olup kamerasını çaldırınca, gelen gizemli mesajlarla şaşırır. Çözmesi gereken yeni bir bulmaca gibidir, bu genç kadının tuhaf telefon konuşmaları...

Garip ve biraz da iç bayıcı filmin ardından Kadıköy'e geçip ayakkabı işlerimle alakalı bir iki dükkan ziyaret ettim. Kalabalık havayı güneşli bulup kendini dışarı atmıştı, yer bulup Çiya'ya oturduk. Meze tabağı lezzetliydi fakat alkolü kaldırmış olmalarına bozulduk biraz.

İçimdeki bezginliği, bastırılmış öfkeyi hatırlıyorum. Nefret ettiğim bir histi, kurtulamıyordum. Yollardan arabaların ve kirli havanın içinden yürüye yürüye metroya bindik sonunda, içimde dev bir boşluk vardı. Sanki bir şeyleri kaybetmiş gibiydim,yürüdük, konuştuk...

Eve geldiğimizde akşam oluyordu, yorgunduk ve keyifsizdik, ikinci filmimizden vazgeçtik.
İçimde kasvetle uykuya daldım, böyle olmamalı diye düşünüyordum sürekli, böyle hissetmemeliyim.

18 Şubat 2017 Cumartesi

2795

(17 ŞUBAT CUMA)

Dünyadan kaçıp bir ormana sığınmak mümkün mü? 
Sadece ikimiz...
Kuytularında saklanmak, ıslağında yatmak, yeşilinde ezilmek...
Issızlığın ortasında hayvanlarla ulumak geceleri...
Mümkün mü insanlıktan çıkmak?


16 Şubat 2017 Perşembe

2794

Epeydir ertelediğim bir rahatlama rutini olarak cilt bakımına bu öğlen vakit ayırabildim sonunda, belki iyi gelir biraz buharda iliklerime kadar ısınmak ve gevşeyip uzanmak...

Yetişemeyen işler biraz aklıma takılsa da, enerjim kalmayınca erteliyorum mecburen bazılarını. Sonunda cumaya geldik öyle böyle derken-kabuslarla ve güvensizlikle dolu, kırık birkaç günden sonra. Bittiğine sevindiğim her bakımdan zorlayıcı bir haftaydı, geçmiş olsun.

Film festivali başlıyor ve sinemaya güveniyorum beni neşelendirmesi için!

2793

(15 ŞUBAT ÇARŞAMBA)

Hastalıktan kalkmama rağmen, kafamı kaldırmakta zorlandığım günler... Dışarı çıktığımda hemen yoruluyorum ve uykumu alsam da dinlenmiş kalkamıyorum nedense. Gün içinde işlerimi halletmek için Kadıköy'de biraz dolaşmak bile zor geldi, hava zaten bir ılıyamadı. Akşama tiyatro biletimiz vardı, kendimi zorlayarak gittim ama iyi de etmişim. Fazlasıyla uzun olsa da, Hüseyin rahmi Gürpınar'ın eserinden uyarlanan Gulyabani eğlenceli bir oyundu.
Hurafelerin inanç sömürüsünde nasıl kolayca kullanılabileceğini ve cehaletin kadınları nasıl bu hurafelere bağladığını anlatan güzel bir hikaye. Zaten Süt Kardeşler filminden biliyoruz, köşkü ele geçirmek için halasını hayaletlerle kandırıp delirtmeye çalışan hayırsız yeğeni anlatıyordu.
Bolca cinler periler ve dans performansları ile doluydu, hatta break dance bile izledik desem!
 Müzikal olarak sahnelenen bu kalabalık ve şen şakrak oyunda bazıları gereksiz ve şarkı sözleri fazla naif gelse de, kulağa hoş gelen pek çok farklı türde şarkı dinliyoruz. Afrika, jazz, Çerkes ezgileri bir arada, tam bir curcuna!
Sonunda keyif aldığım oyunlardan biri olarak aklımda kalacak, bitişe doğru Gulyabani maskesini de gördüm ya tam oldu!

14 Şubat 2017 Salı

2792

Sabah sabah müşteri mesajlarını uykumu kaçırdığı güne, yaramaz kedim Latte'nin apartman içinde firar edişiyle iyice hareket geldi! Bağırıp duran korku içindeki hayvancağızın peşinden merdivenlerde panik içinde koşturduktan sonra nefes nefese kalmıştım sonunda onu eve sokabildiğimde.

Bütün gün ertelediğim işlerimi halletmekle geçti, banka ve dükkan arasında, yazar kasa servisi telefonlarında... İncecik kar yağıyordu, hava zehir gibi soğuktu. Evin eksiklerini alıp akşam için yemek pişirdim. Sanırım iyileştim artık bugün, hastalığın ağırlığını üzerimden attım sonunda!

Yeni modeller yaratma hevesi beni ayakta tutuyor tüm zorluklara rağmen.


13 Şubat 2017 Pazartesi

2791

Ne kadar uyuduğumu ben bile bilmiyorum!
Son 2 gün kedilerimle karşılıklı yata yata kalkamadık bir türlü...
Sanırım ihtiyacım varmış, hastalıktan iyileşmek de biraz dinlenmekle oluyor.

İlk iş günüme sakin başlamayı tercih ettim, müşterilere geri dönüşlerimi yaptım sadece.
Eskizler vesaire, dışarıdaki işleri erteledim yarına. Kar yağmadı ama hava zehir gibi soğuk.

Kış kasvetinden kurtulunca hayat hızlanacak nasıl olsa; tiyatrolu sinemalı programlarımız başlıyor bu hafta içi...

2790

(12 ŞUBAT PAZAR)

Hala kendime gelemedim ve sürekli ilaç alıp uyuya kaldığım kısır döngüden çıkamadım.
Beni neşelendirmek için harika bir kahvaltı tabağı hazırlamış eşim; portakal suyu sıkmış, omlet yapmış, peynirleri ve füme etleri incecik dilimleyip dizmiş...
Karşı koyulacak gibi değildi, dünden kalma açlığımla silip süpürdüm.
 Bir film seyredelim dedik, Manchester by the Sea beğenildiği konuşulan bir film.
Sakin temposuna dayanamayıp bir ara uyuya kalsam da fena bir film değildi. Yine de çok etkileyici bulmadım, buruk bir hikaye anlatıyordu.

Uykularım ve ilaçlarım arasına bir film daha sığdırmayı başardık; Denial, soykırımı kanıtlamaya çalışan Yahudi bir yazarın gerçek öyküsü...
 Bana mantıksız gelen bir konu baştan itibaren; Nazi soykırımı inkar edilebilir mi ki cidden? Mahkemeye taşınacak bir mevzu mu hala, 50 yıl sonra?
Eli yüzü düzgün bir film olsa da, çok akılda kalıcı bir yanı yoktu bunun da.

Tembelliğin dibine vurduk ve dışarıdan pizza söyledik, yine en sevdiğimiz dizimize döndük akşam. Breaking Bad, gecikmeli keşfimiz, birlikte izlemeye başladığımız ilk ve tek dizi oldu.

2789

(11 ŞUBAT CUMARTESİ)

Dün gece üzerimden adeta fil gibi geçti, bugün pertim.
Uyutmayan kalp çarpıntıları, bölük pörçük kabuslar ve ateşli saatlerle kıvranarak sabahı ettim.
İçimde müthiş bir huzursuzlukla uyandım, yutkunamıyordum.

Neyse ki bir kaç saat içinde azıcık rahatlayabildim, kendimi zorlayarak kalkıp kahvaltı ettim bir parçacık. Her seferinde yaptığı gibi yine beni sakinleştiren hayatımı paylaştığım adam oldu...

Öğleden sonra kendimi çok zorlayarak banyoya girdim ve iyi de geldi, kafam hala kazan gibi olsa da biraz ferahlattı beni su. Artık sadece akşamdan kalma değil hastalanmış da olduğumu fark ettim, ateşim vardı çünkü.

Zaten iki gündür başlamakla başlamamak arasında gidip gelen nezlem sanırım direncim düşünce ortalığı boş bulmuştu. Her zamanki ilacımı alıp yattım akşama kadar, Eskişehir planımız tekrar ertelendi.

Akşam kahveye çağırdı arkadaşlar, bir gayretle hazırlanıp gittim ama ruh gibiydim bütün gece. Dönüşte evimize uğradılar, kedilerimi sevdiler. Biraz sohbet etmek iyi gelse de kendimi bitkin hissediyordum.

Yitik bir gün, hafta sonunun kaybedilmesi de ekstra moral bozucu...

2788

(10 ŞUBAT CUMA)

Biraz saçmaladık bugün, orası kesin.
Gün içinde zaten ada çayına dadanmıştım hafiften boğazımın yandığını hissettiğim için.
Akşamüstü hazırlanmaya başladım, ojelerim son dakikada bozulunca şu yapıştırma tırnakları denemeye karar verdim. Biraz acayip dursa da kurtarıcı oldular benim için.
trimony paletimi deneme fırsatı bulduğuma sevinçli, yetişmek konusunda biraz gergin olarak çıktım dışarı. Buz gibi havada rüzgar estikçe paltomu kapamaya çalışarak metroya yürüdüm.
Eşimle buluşup Tünel tarafına çıktık.
Que-tal'de rezervasyonumuz vardı, balayını yad etmek için jamon tabağı ile bir şişe İspanyol şarabı söyledik. Ardından Galiçya usulü ahtapot ve deniz mahsülleri tabağı istedik. Ahtapotu çok beğendim ama haşlama deniz ürünleri tatmin edici gelmedi. Fiyatlar belki Malaga düzeyinde, fakat porsiyonlar daha küçüktü.
 Yine de Iberian ham tadını hatırlamak güzeldi!
 Galiçyalı ahtapot aslında Malaga'dakinden daha lezzetli geldi bana.
Sohbete yine biraz kıskançlık karıştı, ihtiras ve intikam kokusu sindi...

Buradan kalkıp Sensus'a oturmaya karar verdik; şaraba doyamamıştık daha!
Şarküteri ve peynir tabağı istedik Yanık Ülke şarabının yanına. Burası her zaman güzel vakit geçirip memnun ayrıldığımız bir yer, uzun zamandır gelmemiştik ve aynı kaldığını görme keyifli...
Şirketimin yıl dönümü ile benim güme giden doğum günümü bir arada kutlamış olduk, bir şişe daha söyledik 2.yi bitirince. "O son şişeyi içmeyecektik!" dedirtecek şekilde bitti gecemiz. Ama güzel taraflarıyla hatırlamaya söz verdik...

10 Şubat 2017 Cuma

2787

(09 ŞUBAT PERŞEMBE)

HOXHA'nın yıl dönümü kutlu olsun!

Evde hafta içi kış akşamlarının keyfi; kedilerimizi sıkıştırmak ve yatmadan önce biraz kitap okumak...

9 Şubat 2017 Perşembe

2786

(08 ŞUBAT ÇARŞAMBA)

Sonunda erkenden kalktığım halde, mutlu ve enerjik başladığım bir sabah-öyleyse bugünü değerlendireyim!

Güzel bir kahvaltının ardından sabah vakitlerini mutfağa ayırdım, yemekleri pişirip bulaşığı kaldırdıktan sonra telefon geldi.

Dayım uğramak istemiş yanıma, hemen ortalığı toplayıp kahve koydum.
Konuştuklarımız aslında aynı mevzulardı ama hala aklına takıldığını gördüm, haline üzüldüm.

Gittikten sonra nevresimleri değiştirip bir şeyler yedim ve daha fazla vakit kaybetmeden çalışmaya koyuldum. Akşama kadar hızlı ve biraz stresli geçti, yemeğe otururken artık yorulmuştum.

Yemekten sonra aklımdan çıkaramadığım işler biraz meşgul etse de beni, 2 bölüm dizi izledik birlikte yatmadan önce.

7 Şubat 2017 Salı

2785

Neye niyet neye kısmet bir gün diye buna denir!

Güya sabah erkenden uyanıp enerjik bir halde önce Şişli İşkur'daki işimi halledip, ardından Ziraat Bankası'na uğrayacak, öğle yemeğinden sonra Nişantaşı'na çıkıp sigortacımla buluşacaktım ve hatta arta kalan vaktimi alışverişle değerlendirecektim.
Güne berbat bir başlangıç yapınca, evden çıkışım gecikmeli ve kafam kazan gibi oldu, ne makyaj ne bir şey attım kendimi dışarı.
Epeyce otobüs bekledikten sonra vakitsiz bir köprü trafiğine takılınca devlet dairelerinde öğleden sonraya kaldım.
Yirmi dakikalık bekleme süresinde çorba içmeye bir yere oturdum, tatsız tuzsuz ucuz yemekleri olan.
Kapısında biraz beklediğim İşkur'dan Ziraat'e gönderilince banka açılışını beklerkenki 20 dakikada bir çay içeyim dedim. Ziraat'teki bekleyişimin de aslında boşuna olduğunu ve bilgilerimin zaten güncellenmiş olduğunu öğrendikten sonra İşkur'a geri yürüdüm.
Sanırım günün tek iyi tarafı bu yürüyüşler oldu-bir de 4 kat merdiven çıkışım.
Dilekçemi verdikten sonra öğleden sonrayı bulmuştu gün, bari dönüş trafiğine takılmasam diye gelen ilk çift katlıya bindim.

Hayaller Nişantaşı, hayatlar Şişli Etfal durağı...

6 Şubat 2017 Pazartesi

2784

Ağlayarak uyuya kalmıştım dün, nedenini sormayın-anlatmam.
Rüyamda dev dalgalardan korktuğumu gördüm, ve güzel bir evde yalnız olduğumu...
Sabah içimde acıyla uyandım, boğaz ağrısı gibi, sonra tekrar uyudum ve unuttum.

Öğlen üzeri kahvaltımı edip çıktım, alışveriş yapmam lazımdı. haftalık ihtiyaçlar ve kafamı dağıtmak için.
Annemle bir kahve içmeye müdavimi oldukları pastaneye oturduk, ekler söyledik.
Eve döndükten sonra her pazartesi gibi bir rutine bağlandım, kedilerimin yeni mamaları geldi.

Akşam güzel bir sofra kurduk ve bir şişe Lambrusco açtık, şerefe!

2783

(05 ŞUBAT PAZAR)

Uyandığımda çok iyi hissediyorum ve romantik bir başlangıç yapıyoruz güne. Eskisi gibi aşk dolu, yeniden...
Aslında coşkuyla dolup, Şile'ye yeryüzü pazarına gitmek istiyorum ama yağmurlu havayı görünce evde kahvaltı etmeyi tercih ediyoruz.
Bugünü biraz çalışmaya ayırmıştım, plana sadık kalıp masaya oturuyorum.
Eşim iş arkadaşıyla ofisten birkaç eşya almaya gittikten sonra birkaç saat yalnız kalıp müşterilere cevap veriyor ve eskizler yapıyorum. Bu aralar işler artınca yoğunlaştı tempo iyice.

Akşamüstü biraz da kendimi zorlayarak hazırlanıyorum, pazar günü güzel bitsin; bir filme daha gidelim istiyorum.
Aklımızda iyi olduğuna şüphe etmediğimiz Satıcı filmi var.
Öncesinden arkadaşlarla bira içmeye oturuyoruz Son Gemi'de, biraz sohbet etmek iyi geliyor.
 Beklediğim kadar iyi bir film Satıcı, zaten İran kültürüne saygım  ve sevgim ayrı-
 Genç çift tiyatrodan arkadaşlarının bulduğu yeni bir eve taşınır, esi kiracı henüz eşyalarını almadığı için bir oda kilitlidir. Yeni yerleştikleri esnada bir akşam, banyoya girmek üzere zil çalınca, Rana kapıyı eşi geldi zannederek açar.
 Gelen eşi değildir ki, sonrasında yaralı Rana'yı hastanede görürüz. Travma geçirmiş kadıncağız, banyoya giremez artık, evde yalnız kalamaz ve taşınmak istemektedir. Polise gitmeyi gereksiz bulan kadının kocası, eve giren adamın peşine düşer. Adam hem telefonunu düşürmüş hem de kamyonetini evin önünde bırakmıştır.
Zamanla adaşım olan baş kadın karakter iyileşirken, kocası adalet arayışı içinde suçlu adamın izini sürmeye devam eder. Karşısına hiç beklemediği türde bir ihtiyar çıkınca, intikam almayı nereye kadar götürecektir?

Etik ikilemler ve Doğulu ahlak anlayışı üzerine, ilmek ilmek dokunmuş. çok özenli ve derinlikli, her zamanki gibi lezzetli bir film...

2782

(04 ŞUBAT CUMARTESİ)

Biraz stresli başladım bugüne, zira aklıma takılan mühim bir mevzu var. (Amma eski kelime
kullandım!)
KOSGEB'in sisteminde bir aksaklık olduğunu öğrenince biraz rahatlıyorum ve iş planı hazırlamayı erteliyorum. O zaman boşuna mı bu hafta sonu Eskişehir planını iptal ettik? Elbette değerlendirmeliyiz.
Kahvaltıdan sonra biraz işlere göz gezdirip, aklım feraha çıkınca Kadıköy'e geçmeye karar veriyoruz; vizyona giren bir film ilgimizi çekiyor.

Toni Erdman çok hoş bir absürt komedi, çılgın bir babanın fazla ciddi kızıyla kurmaya çalıştığı komik ilişkiyi anlatıyor...
Kılıktan kılığa girip şakalar yapmaya pek meraklı bu enfes baba, girişkenliği ve hikaye anlatma becerisiyle (yoksa yalan atma mı demeliydim?) her ortama hemen uyum sağlayabilen bir tipleme...
Köpeğiyle yaşayan baba, kızının hayatının nasıl gittiğini görmek için, haber vermeden kızının çalıştığı Bükreş'e gider...
İş hayatının köpekleştirdiği kadıncağız, acınası hayatına normalmiş gibi devam etmekte, kurumsal dünyanın çarkları arasında ezildiğini fark edemeden hırslarıyla ilerlemektedir...
Hayatı hiçbir şekilde ciddiye almayan ve kaybedecek zerresi kalmayan babasından öğreneceği bir şeyler var gibi...

Çıkışta Tales'te bira içmeye oturuyoruz, çok da acıkmışız. Karşılıklı bira içmeyeli çok oldu aslında, son aylarda şampanya ve rakıya ağırlık verdik galiba... Hoşuma gidiyor böyle "gençliğimizdeki gibi" karşılıklı oturup konuşmak...

3 Şubat 2017 Cuma

2781

Bu ay da hareketli geçeceğe benziyor; bugün film festivalinden 5 filme bilet aldık, 2 tane de tiyatro oyunumuz vardı-epeyce sosyalleşeceğiz!
İşlerin de üstelik yoğunlaştığı bir dönem, bakalım nasıl yetişeceğim?
Cumanın ne olursa olsun ayrı bir güzelliği var, plan yapmamış da olsak, ertesi gün derdi olmaması yeter...
İçimden İstanbul'u gezmek geliyor bir yandan, bahar gelse, rüzgarda saçlarımız uçuşsa, Boğaz'da yürüsek... sanki 2 ay daha beklemek gerekecek, bakalım bir kaçamak fırsatı olur mu öncesinde?
Böyle işte, içimde kelebek kıpırtıları, ben dışarıya ciddi bir iş kadını görüntüsü vermek mecburiyetindeyim. Bu rolü oynamayı seviyorum hatta...


2780

(02 ŞUBAT PERŞEMBE)

Akşama arkadaşımız geliyormuş bizde kalmaya, yaşasın! O zaman eve giderken et alayım pişirmek için, sonra da Discovery ID izleriz. İşte onun geldiği akşamları bu yüzden en çok seviyorum.
Mantarlı et sotenin yanına hemencecik brokoli salatası ve kuskus yapıyorum, sofrayı hazırlıyoruz o gelirken. Eşim de bira doldurmuş dolabı, kuru yemiş stoklamış.
Son haftalarda hep yaptığımız gibi yemekte önce bir posta ortak arkadaşımızın durumunu konuşuyoruz; hepimizi geren bir durum çünkü. Anlayamadığımız, içinden çıkamadığımız bir para meselesi var aylardır, artık çözülse de herkes rahatlasa!

Gündüzün tüm koşturmacası bir yana, akşamlar hep böyle keyifli olsa...

2 Şubat 2017 Perşembe

2779

(01 ŞUBAT ÇARŞAMBA)

Temizlik günü, uykusuz başladım.
Haliyle biraz zorlanarak devam ettim gün içinde ama idare ettim yine.
Çamaşır toplayıp rulolayıp yerleştirmek, ortalıktaki ıvır zıvırı toparlamak, kedileri zapt etmek zaten zaman aldı.
Bundan sonrası da fatura kesip belge düzenlemekle, ptt ve dhl gönderilerini hazırlayıp teslim etmekle geçti.
Akşam o kadar yorgun oluyorum ki bugünlerde, biraz da kış halsizliği sanırım-hiçbir şeye enerjim kalmıyor. Şikayet ediyorum bazen hafta içlerini değerlendirememekten.
Neyse ki, eşimin getirdiği rengarenk rustik çiçekler günümü aydınlatmaya yetti!
Tertemiz başladık Şubat ayına, bereketli geçsin...