28 Nisan 2016 Perşembe

2500

İnsanlar ne utanmaz, insanlar ne ahlaksız, insanlar ne yalancı, insanlar ne bencil, insanlar ne aptal, insanlar ne tuhaf, insanlar ne rahatsız, insanlar ne sıkıcı, insanlar ne temiz, insanlar ne güçlü, insanlar ne sabırlı, insanlar ne enteresan, insanlar ne büyük, insanlar ne derin, insanlar ne harika...

İnsanlar, insanlar her türlü.

27 Nisan 2016 Çarşamba

2499

Telaşlı, yoğun ve yorucu bir gün...
Sabah erkenden uyanıp önce notere, ardından Kadıköy'den vapurla karşıya, aylar sonra Beyazıt'a dericilere bakmaya...
Karman çorman sokaklarda tatlıcılar ve kalıpçılar arasında tuhaf renkler ve sözler diyarında dolana dolana 1 metre pudra rengi suni deri satın almaya...
Pudra derimizde ara sokaklarda kaybolarak Mercan yokuşu tarafına, Şark Han içinde döne döne minik cam kavanozlar seçmeye...
Elimiz kolumuz dolu, okyanus kokulu mavi kolonyamız ve minik mantar tıpalı cam şişelerimizle mutlu mesut...
Bir porsiyon börek ve çay molası hemen orada bir yerde, fazla oturmadan bu kez dantelcilere...
Kurdeleler, gipürler, taşlar arasında rengarenk ve hiç susmayan bir dünya...
Tekrar vapurla bizim yakaya, orada yine faturalar, ayakkabılar, boncuklar derken...
Bir güne neler sığdırdım, sinirlendim, yine başkalarının hataları yüzünden para ve zaman kaybettim, dur durak bilmeden çalıştım akşama kadar ve haftayı verimli geçirmenin rahatlığıyla Stefan Zweig okumaya devam edeceğim birazdan, yatmadan.

26 Nisan 2016 Salı

2498

Yağmurlu günleri çok seviyorum-hava sıcak giderken birden bastırırsa...
Bugün de öyle günlerden biri, sabah kararan gökyüzünün dehşetli manzarası, ardından uçuran deli rüzgardan esirgemeye çalıştığımız limon ağacının telaşı, peşinden takır takır boşalan dolu, biraz öfkesi durulduktan sonra sağanağa çeviren bahar havası...

"Evet, evleneceğiz!" dedi erkek arkadaşım. "Bir pasaport kaldı senin, ben de yarın çıkartırsam halloldu bu iş."
Zira bugün çok dilli doğum kayıt belgesi, vukuatlı nüfus kayıt örneği ve uluslararası evlenme ehliyeti adlı son derece komik görünen belgeler almak için nüfus müdürlüğünde geçirdim bir iki saatimi.

25 Nisan 2016 Pazartesi

2497

Hayalimdeki gelinliği buldum!
Tek sorun buralarda satılmaması...
Bakalım kendisine bir şekilde ulaşacağız.



24 Nisan 2016 Pazar

2496

Kahvaltıya arkadaşlarımıza davetliyiz; her zamanki gibi çok yeyip güzel sohbet edeceğimiz bir pazar günü...
Nişan organizasyonu bizde, o yüzden konuşup danışacağımız çok detay var: hediyelikler nasıl hazırlanmalı, yemek menüsüne neler dahil edilmeli, yüzük tepsisi nasıl süslenmeli...
Arayıp da bulamadığım şamdanlarla vazoyu arkadaşımdan ödünç almaya karar veriyorum, istediğim pasta da çok beğenilince aklımda her şey biraz daha netleşiyor.
Evden rahatlamış ayrılıyoruz ve yüzük bakmaya gidiyoruz.
Alyans tasarımları fena, ancak 1 seçeneği beğeniyoruz her girdiğimiz mağazada; aslında ilk denediğimiz ikimizin de içine en çok sinen oluyor.
Parmağıma taktığımda bana ait hissediyorum ve bu yüzüğü taşıyacağım günleri düşünüyorum...
Akşamüstü arkadaşımızın barına komşu çiçekçi amcaya uğrayıp mavi irisler ve beyaz lilyumlar beğeniyoruz nişan buketim için.
Yağmur bastırıyor ara ara, şanslı, heyecanlı bir gün!

2495

(23 NİSAN CUMARTESİ)

Sabah kahvaltısına düğün yemeğimizi planladığımız mekana gidiyoruz; Fenerbahçe Khalkedon.
Deniz havası alıp yaramaz kedileri besliyor ve kargalara sigara böreği kaptırıyoruz.
Didem hanım ile tarih ve süslemeler konusunda konuşup detayları netleştirmeye çalışıyoruz, bakalım 30 Eylül mü olacak 7 Ekim mi?
Kahvaltıdan sonra planladığımız işler olmayınca eve dönüp biraz dinlenmeye karar veriyoruz.
Tabi aklımızda sürekli kimi yemeğe kimi nikaha çağırsak, hangi menüyü seçsek, mekanı nasıl düzenlesek, gece barda ne gibi eğlenceli detaylar yapsak gibi bir sür sorular dönüyor.
Akşam birden elektrikler kesilince evde durmayalım deyip gömlek ve kravat bakmaya çıkıyoruz.
Elbisemi o kadar parlak bir mavi almışım ki aynı tonda kravat bulmak zor oluyor, sonunda onlarca beyaz gömlek arasından birine karar verip üstüne bir de mavi ceket alıp çıkıyoruz!
Belki beklediğimizin 3 katını harcadık, ama değdi. Erkek arkadaşıma bakıp diyorum ki: "Üzülenler masası birkaç kişi arttı!"
Çünkü biz düğünümüze paralel bir yan etkinlik düzenlemek istiyoruz: kıskananlar grubuna ağlayıp dövünmeleri için yan taraftaki Gamlı Baykuş'ta bir masa ayarlayacağız.

2494

(22 NİSAN CUMA)

Bugün sen işten izin aldın, ben kendime izin verdim ve hazırlıklara zaman ayırdık.
Fenerbahçe Kalamış hattında Güneşli havada gezindikten sonra takılarımı almaya gittik. Işıl ışıl birkaç kutu ile Swarovski dükkanından çıkıp ayırttığım yemek takımını teslim almak için Esse'ye uğradık ve ardından şamdanlar için Paşabahçe'ye baktık.
Akşam yorulmuş ama bir şeyler başarmış halde Ahbap'a geçtik, kuzenimin yeni erkek arkadaşıyla tanışmak amacıyla toplandık aslında.
Henüz "konsept oturmadığı" için içimde bir rahatsızlık vardı aslında ama yine de keyifli geçti, sohbetli akşamı danslı kapattık.

21 Nisan 2016 Perşembe

2493

Oradan oraya koşturmacalı bir bahar günü; tozlu polenli, aksırık öksürüklü, yorgun argın, telaşlı ve heyecanlı...
Gün boyu kilitlenen trafik, akşamüstü denizciler orduevinde birer çay, hem rüzgarlı hem güneşli havada bir şeyler seçmek için uğraştığım bir gün oldu...

20 Nisan 2016 Çarşamba

2492

Bütün günümü alışverişle geçirdiğime pişmanlık duymadığım nadir zamanlardan biri, bu kez sebebim var!
Nişan elbisemi masmavi kabarık etekli tatlı bir şey seçtim, takılarımı Swarovski kristallerinden beğendim, yemek takımı için çok kararsız kalmakla birlikte sonunda bahar renklerinde neşeli bir şeyde karar kıldım, kadehlere ve çatal bıçak takımlarına alıcı gözüyle iyice baktım...
Uzun ve biraz yorucu ama verimli bir yarım günün sonunda durum: bir nalı aldım, 3 nal ile 1 at kaldı.

19 Nisan 2016 Salı

2491

İşte her şeyi birden düşünüp ayarlamaya çalıştığımız o günler geldi çattı!
Bundan itibaren birkaç ay boyunca telaşlar içinde koşturacağız haydi bize kolay gelsin...

18 Nisan 2016 Pazartesi

2490

Bu hafta halledilmesi gereken işler beni bekliyor, yaklaştıkça heyecanlanan bir nişan ve düğün için hazırlıklar başlıyor!

2489

(17 NİSAN PAZAR)

Dünkü zorlu son görevimizi yerine getirdikten sonra, üzgün olsak da içimiz bir parça rahatladı.
Kim bilir kimlerin evden attığı, son aylarında bize gelen, 3 ayını evimizin kızı olarak yaşayan Toramanımıza en azından hak ettiği değeri verdik. Onu yalnız bırakmadık, son anına kadar iyileştirmeye çalıştık ve terk etmedik. Onu çok sevdik...

Bu sabah eve sığdıramadık yine kendimizi, Karaköy'de kahvaltıya gidelim dedik. Yalnız yeni açılan mekanlarda değil, Özsüt'te gerçek kahvaltıya...

İstanbul'un en salaş ve en muhteşem kahvaltıcısına hoşgeldiniz! Sipariş kelimesini yadırgayan komik garsonları, dev peynir dilimleriyle dolu kahvaltı tabakları, kavurmaya ellerini korkak alıştırmadıkları sahanda yumurtaları, küçük bardakta gelen taze çayları, Arnavut sahibinin manda sevgisini yansıtan fotoğraflarıyla tamamen kendi şahsiyetini yaşatan mükemmel bir yer.
Bunlar ne güzel insanlar yahu- bunlar yaşasın!
O kadar sevdim ki benim olsun istedim, içindeki her detayı ile birlikte burası benim olsa!
Çıkışta biraz konuştuk da hemen bizi çiftliğine davet etti Hasan abi, manda sevmeye.

Öğleden sonramız Karaköy'ün yeni canlanan ve her seferinde mantar gibi türeyen cafelerle dolan renkli ara sokaklarında geçti. Souq'a uğrayıp plaklar seçtik, bir kahve içmeye oturup dergi okuduk ve yazı getirmiş insanlara baktık...

Akşam festivalden son biletimiz Saraybosna'da Ölüm filmine. Tahmin ettiğim gibi 1. Dünya savaşı dönemini anlatmıyormuş, bütün film aslında zorlukla ayakta duran bir otelde geçiyormuş. 1. Dünya Savaşı'nı başlattığı kabul edilen Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip'in Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand'a sıktığı kurşunun anısına konuşmacı olarak gelen Fransız yazar bu otele yerleşiyor.
 Otel işçilerine maaş ödeyemediğinden grev hazırlığı var...
 Bir yandan terasta çekilen tv programına konuşan Sırp genç adam Gavrilo'nun adını taşıyor.
Çalışanlar arasındaki ve otel müdürüyle olan ilişkiler, annesini ve işini korumak arasında çırpınan resepsiyonist genç kadın...
Sonunda yine yok yere birbirini öldüren iki halk...


2488

(16 NİSAN CUMARTESİ)

Bugün o gün.
Ağlayarak uyandım, yatakta kendimi çaresiz hissederek ağladım bir süre.
Biliyordum içten içe, biliyordum seni kaybettiğimi.
Erkek arkadaşım yazık, beni teselli etmekle ağlamak arasında gidip geldi sabah sabah.
Sonra telefonumda umut kırıntılarımı süpüren çağrıyı gördüm, geri dönemedim, ona arattım.
İçerideki odada "Ne olur kötü haber olmasın" diye sayıklarken, ağlama sesini duyunca sustum kaldım.
Artık kesindi, günlerdir kaçtığım o an gelmişti işte. Şimdi ne yapacaktık?
Seni nasıl alıp nereye koyacaktık? Seni nasıl unutacak, yokluğuna nasıl alışacaktık?
Gözlerimiz kıpkırmızı düştük yine yola, seni bir paket içinde aldık, aklımıza gelen en güzel yere götürdük.
Emirli'deki evimizin bahçesinde, güllerin dibinde küçücük bir çukur kazdık.
Büyük dikkatle ve içimiz titreyerek açtık, yüzünü sevdik, ağladık.
İlk defa kaskatı ve soğuktun, akşamları hep ayaklarımı ısıtan benim yumuşacık kızım...
"Biz seni çok sevdik küçük kız... Sen çok sevildin..." deyip duruyordum üzerine toprak atarken.

Mezarına ayva çiçekleri serptik, evimizin bahçesinde sana mis kokulu güzel bir köşe ayırdık, sonsuza dek...
***
Artık üstesinden gelme zamanı, hatırladıkça gözlerimiz doluveriyor, içimize bir hüzün çöküyor hala elbette, ama onu içimizde saklayacağız sonsuza dek.
Emirli'deki evimizin bahçesine gömdükten sonra birer kadeh atmak istedik ve Pendik Lipa Restoran'a gittik. Epeydir aklımdaydı, merak ettiğim bir Boşnak meyhanesiydi, uzak diye üşeniyorduk ama bugüne kısmetmiş.

Lipa tahminimden de salaş bir mahalle meyhanesi, maç izleyen adamlarla doluydu geldiğimizde. Bir köşe masaya geçip mezelerden söyledik; kuru et, sebzeli yoğurtlu bir meze, soka, patlıcan biber kızartma, bulgur pilavı söyledik. Ardından da pleskavica, hepsi çok lezzetliydi.
Fazlasıyla iyi mezeleri, mahalle cana yakınlığı ve şakacı garsonlarıyla müdavimlik mekan. 

Akşam film festivalinden bir biletimiz vardı, Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde Çete fimini seyredeceğiz. Farklı bir yere gitmek, 2 saatliğine ekrana bakıp bir şey düşünmemek iyi geldi. Arjantin'in diktatör rejimin devrilmesiyle değişen tarihini eski MİTçi bir babanın ailesinden izledik. Aile boyu adam kaçırıp fidye istemeyi ve hiç düşünmeden adam öldürmeyi meslek edinmiş bu insanlar, tuhaf  ama gerçek hikayeyi beğenerek izledik.

2487

(15 NİSAN CUMA)

Zor bir gün, zaten zorlu geçen haftanın ardından sıkıntılı saatler ve uykusuz gecelerin sonunda hayal kırıklığıyla dolu bir gün...

Hatırlamak bile istemiyorum, boş bakışlarla küçücük kafeste baygın yatan halini...
Ne çok sevinmiştim geri dönüyorsun diye, heyecanla gelmiştim veterinerin kapısında.
Mideme saplanan sancıyla ellerim boş geri dönerken içten içe umut etmemem gerektiğini anlamıştım artık.
Akşam Ahbap'ta tanıdıklarla ve tanımadıklarla buluştuğumda kendimi daha fazla tutamayıp ağlamaya başladım. Bir karikatürist, bir bisikletçi ve arkadaşlarımla hep birlikte masamız senin hastalığına üzüldü, hep seni andı.
Çok yalvardım kendi kendime geri dön diye,balkonda lalelerimle konuştum, rüyalarımda seni çağırdım, iyileş diye.


14 Nisan 2016 Perşembe

2486

Bunaldım artık, bir buçuk aydır bir düzene oturtulamayan EU gönderilerinden, vergi sıkıntısıyla ilgili kimsenin yardımcı olamayışından, herkesin farklı bir bilgi vermesinden ve kimsenin işini doğru dürüst yapmıyor oluşundan, telefonlarda dert anlatıp yardım beklemekten ve defalarca aynı şeyleri konuşup bir cevap alamamaktan usandım.
Bunlarla vakit kaybederken üstelik asıl işimi yapamaz oldum ve herkesi bekletmenin stresiyle, önümü göremeyişimin verdiği belirsizlik hali de iyice yordu beni.
Her şeyle tek başıma uğraşmak zorunda olmak cidden zormuş, bu işte hem tasarımcı, hem muhasebeci, hem tedarikçi, hem üretici, hem fotoğrafçı ve hem de gümrük müşaviri olmak gerekiyor!
Her şeyi halledeceğim sonunda, biliyorum, tek istediğim, şimdi tek ihtiyacım olan sensin benim koca kafalı kızım...

13 Nisan 2016 Çarşamba

2485

Başka hiçbir şeyin de önemi yok hayatımda bugünlerde...
Gece uyku aralarında hep onu düşündüm, rüyalarımda hep kabuslar gördüm, sabah uyanır uyanmaz midemin üzerine çöken ağırlığı akşama kadar atamadım.
Umut etmemeye ve kabullenmeye çalıştım, yine de bu çaresiz bekleyiş içindeki ruh halinden bir türlü kurtulamadım ve her çalan telefonda kalbim yerinden çıkacak gibi çarptı.
Düşünmemeye, aklımda çıkarmaya çalıştım ama olmadı, istemekten ve ümit etmekten vazgeçemedim.
Her şey senin  için güzel kız, bugünlerde hepimizin tüm duaları senin için...

12 Nisan 2016 Salı

2484

Sen yaşa, gerisini bize bırak...

2483

(11 NİSAN PAZARTESİ)

Sıkıntılı günler devam ediyor, belirsizlik ve stres sürüyor...
Gündüz çalışmaya çalışıp sonunda kendimi dışarı attım, evde duramayacaktım.
Uzun bir yürüyüşün ardından Coşkun Usta'nın yerinde pide yemeye oturduk, sokaklarda kiralık evlere baktık, sonra Kadıköy'e geçtik.
Akşam film festivaline biletimiz vardı, adını bile hatırlamadığım bu filme sırf biraz kafa dağıtayım diye girdim.
Lady in the van bir İngiliz absürd komedisi diyebilirim, yaşlı bir evsiz kadının Camden mahallesinin şirin evlerinin bahçelerine sırayla konuk olmasını anlatıyor...
 Çift kişilikli bir yazarın garajına park ediyor minibüsünü, en uzun burada kalıyor.
 Minibüsünü mimoza sarısına boyamaya bayılan bu ters tavırlı, atarlı yaşlı kadının küstahlıkları bizi güldürdü.
 Film biraz gereksiz uzadı, ya da çok yorgundum bana öyle geldi, gözlerimi zor açık tuttum.

11 Nisan 2016 Pazartesi

2482

(10 NİSAN PAZAR)

Vicdan azabı ve acıyla dolu stresli bir gün; veteriner, teramisin merhem, kaşınma karşıtı boyunluk, sersemleşen Toraman ve sıkıntılı trafik saatleri...

Akşamki film biletini yakmayı göze aldım, çünkü uyumaya ve sakinleşmeye daha çok ihtiyacım vardı...

2481

(09 NİSAN CUMARTESİ)

Birçok şeyi bir arada halledip başardığımız bir gün; cumartesi otoparkta yer bulma telaşı, Kadıköy trafiği ve veterinerde çığlık çığlığa bağıran kedimizin iğneleri...Yetmezmiş gibi aç açına koştur koştur alınan ayakkabılar ve iki arada bir derede zorla kestirilen fatura...

Bu yoğun ve yorucu günün akşamüstüsü, bize Balat'ta bir nefes alma durağına götürdü; Agora meyhanesi.
 Çok hoş bir yer burası, beklediğimden büyük ve kalabalık. Mezeleri belki çok enteresan değilse de hepsi lezzetli.
 Dün gecede aldığımız alkolü henüz arındıramadığımızdan fazla içemiyoruz bugün. 1 büyük kafi, arkadaşlarımız gecikince biz bir tadım tabağı söylüyoruz.
 Renkli cam şişelerden yapılan avize çok tatlı; üzüm salkımını dekorasyonda sıkça kullanmışlar.
 Bugün bir parça enerjimiz düşükse de sessiz sakince keyfini çıkarıyoruz ortamın...

2480

(08 NİSAN CUMA)

Eğlenceli bir akşam; Ahbap'ta hem erkek arkadaşımın hem de kuzenimin geçmiş doğumgünü...
 Şampanya, bira, tekila ve cin-toniklerin su gibi aktığı gece...
 Gülümsemeler büyüdükçe büyüdü...
 Öpücükler konduruldu...
 Geleneksel poz verildi...

7 Nisan 2016 Perşembe

2479

Kedimi ihmal ettim sanırım, vicdan azabı çekiyorum.
Hayatımın öyle yoğun bir dönemine denk geldi ki her gün ilgilenmem gereken onlarca işin arasında unutuldu.
Hayvancağızın aşılarını geciktirdim diye midir nedir, yemeden içmeden kesilip kaşıntılara başladı.
Yarın veteriner amcası görecek, umarım çabucak iyileşir ve kendine gelir.

İnsan rutinlerini özlüyor; benim de alışkanlıklarımın bir parçası cilt bakımımı yapan kızmış.
Geçen sefer o yoktu, başka biri yaptı ama nedense hem canım çok acıdı hem de içime sinmedi.
Epeydir ertelediğim bir mevzuydu, yine şirket işlerinden dolayı, ancak fırsat buldum ve kendisini görünce pek sevindim.
Bir buçuk saatlik kendime ayırdığım bir vakit işte; hiçbir şey olmasa sohbeti yeter.


2478

(06 NİSAN ÇARŞAMBA)

Bu akşam bir delilik geldi bize, kendimizi dışarı attık. Cibalikapı balıkçısında bir masa kaptık, rakıya oturduk.
Fotoğraflar flu ama neşemiz net-mezelerimiz de değişik, enginar tatlısı, parmesanlı midye ızgara filan yapıyorlarmış.
 Düğün, kına gecesi, bekarlığa veda planları konusu açılınca hep arkadaşlar benden daha hevesli! Erkek striptizcileri izlemeye Ladies Night'a gideceklermiş, ben gelmeyeceğim haberleri yok-kendileri çok eğlenecekler...
Velhasıl gecenin yarısında doğru ben biraz sarhoş olup sevgilime sardım, her şeye iyi tarafından bakmaya başladım, bekar arkadaşlarımı tümden evlendirdim, sonra da eve geldim kedimi sevdim.

2477

(05 NİSAN PAZAR)

Birkaç fikrim var...




2476

(04 NİSAN PAZARTESİ)

Yeni hafta, halledilmeyi bekleyen yeni işler, yine koşturmaca devam ediyor...
Bu kez yalnız +1: bahar geldi! Balkonumuzda küçük bir lale bahçesi açtı.
+2: heyecanlı bir hazırlık evresine girmiş bulunuyoruz, önümüzdeki 6 ay.
 


2475

(03 NİSAN PAZAR)

Yine son haftaların rutinini sürdürerek, bu pazar dünyanın en tatlı oğlanının anne babası olan arkadaşlarımıza kahvaltıya diye geldik ve akşam yemeğinden sonra kalktık...
Masadan kaldırılmayan kahvaltıya, öğleden sonra ayakkabıları almak için Kadıköy'e geçmeye karar vermemizle ara verildi. Bunun ne kadar yanlış bir karar olduğunu maç kalabalığını görünce anladık ama iş işten geçmişti.
1.5 saate yakın otoparktan çıkıp rıhtıma inemediğimiz, sıcakta arabada hapis kalıp yayaları izlediğimiz ve hatta dükkan vitrinlerini ezberlediğimiz bir şahane trafik akşamüstüsü!
Eve geri döndüğümüzde bitkin ama mutluyduk, yeniden acıkmayı başarmıştık üstelik-masaya geri oturduk.

2474

(02 NİSAN CUMARTESİ)

Bu cumartesiyi biraz pas geçtik; hafta içi yaşadığımızı sindirmek için iyi de oldu...
Akşam beni evden aldın, ben gün içinde çalışıp işlerimi hafiflettim, ama kafa dağıtmak için bir şey yapmadım diye gece de uyumak istemedim.

2 Nisan 2016 Cumartesi

2473

(01 NİSAN CUMA)

Yorgunluktan gözlerimi zor açtığım bir gün, biraz da bahar alerjisinin etkisi var...
Yine de gücümün son damlasına kadar çalışmaya çalıştım, akşamüstü erkek arkadaşımın yanına Ahbap'a geçtim.
Birer bira içer fazla kalmadan kalkarız derken yine gece yarsını geçirdik.
Tabi artık ilişkimiz bir tık resmi boyuta geçtiğinden, bizi çok seven arkadaşlarımız arasında espriler havada uçuşuyordu, vücutta alkol oranı arttıkça masamızda kahkahalar yükseliyordu.
Omuzlara atılan kollar, habire sarılıp öpüşen adamlar arasında sanki daha az coşkulu kaldım.
Çünkü; benim hoşuma gitmeyen, içten içe rahatsız olduğum ufak detaylar vardı, ama böyle heyecanlı ve güzel bir döneme girmişken bozmak istemedim. Şimdilik daha ayık ve daha normal bir zamanda konuşmak üzere sessiz kalmayı tercih ettim...

1 Nisan 2016 Cuma

2472

(31 MART PERŞEMBE)

Keyifli bir telaş var bugün evde; yerler silindi, toz alındı, süpürge yapıldı. Bir yandan etler haşlandı, patatesler kızartıldı, bulgur pirinç ıslandı, salatalar yıkandı, masaya tabak bardak dizildi. İlla ki bir şey unutulur; bu kez kahve unutuldu, hemen aldırıldı. Dantel örtüler serildi, orta sehpaya çiçek kondu. Son anda biraz parfüm sıkıldı, evet- işte hazırız!
Bu akşam özel misafirimiz var, aslında misafir de sayılmaz; akraba olacağımız güzel insanlarla bir tanışma yemeği.
Çok heyecanlıyım elbette, ama kaygılarım çabucak geçiyor, sohbet samimi güzel gidiyor.
Yemekten sonra çaylar demlenip Toraman'la hasret gideriliyor.
Sıcacık bir akşam, umarım daha güzel günlerin başlangıcı olur...

2471

(30 MART ÇARŞAMBA)

"Ve baladın sonunda bitiktir işin."

Bu akşam işin gücün ve telaşın arasında bir de tiyatro biletimiz vardı, iyi de oldu aslında; biraz rahatlamış olduk.
Üşenmeden karşıya geçip Muhsin Ertuğrul sahnesinde Cyrano de Bergerac oyununu izlemeye koyulduk.
Epeyce iyi kotarılmış bir başrol oyunculuğu ile canlandırılan seyrettiğim bu ilk Cyrano karakterini beğendim. Kendiyle ve herkesle acımasızca dalgasını geçen zeki ve hazırcevap bir şair, aynı zamanda bir asker...
Uzun süren, kadrosu geniş klasik oyunlardan biri. Belki şiirsel repliklerinde geçen eski kelimelerle birlikte birbiri ardına yapılan nükteleri yakalamak kolay değil, ama benim hoşuma gitti.
Komik ve yer yer dramatik bir aşk hikayesinin arka planında Fransız-İspanyol savaşını görüyoruz, 17.yy. Fransız özgürlükçü askerlerini tanıyor ve dönemin sokak kültürüne de bir bakış atıyoruz.

Keyifli, tatmin edici bir oyundu. Bu zamana kadar ıskaladığım önemli bir klasik eseri hatırlamış oldum.