30 Mayıs 2017 Salı

2897

Haddini bilmeyen ve bir türlü öğrenmeyen biriyle mecburen muhatap olmak zorundayım, asla kabul etmeyeceğimi ve çok net sınırımı çizeceğimi göstermem gerek bir an önce.

Cahil insan adamı adabından edermiş, diye boşuna dememişler. Ne kadar laf etsen anlamayan, hala aynı yerde sayan, yıllardır bir adım yol kat etmemiş zavallı birinin, kilometreler ötesinden beni rahatsız edebilmesi sinir bozucu...

Her telefonunda sinirimi hoplatan laflar edip, kapattıktan sonra saatlerce içimden onla kavga etmek zorunda mıyım? Günlerce aklıma geldiğinde her defasında talihime küfretmek zorunda mıyım? Gelecek mutlu günler için, onun bozacağından endişelenmek zorunda mıyım?

Benim kimseye ihtiyacım da yok borcum da. Öyleyse hiçbir şeye mecbur değilim ve hepsinin hakkımda ne düşünüp arkamdan ne konuşacağı umrumda olmamalı. Saygısızlık etmemek uğruna kendimden ödün veremem, değmez de zaten, ayrıca ne kadar ezilip büzülsem de onları memnun edemem. Demek ki herkes kendi yoluna-bir daha da yüzlerini görmek istemem!

2896

(29 MAYIS PAZARTESİ)

Kendini affettirmek için veya belki de iç huzurumu yeniden bulabilmek için yemek yaptım bugün; mutfakta vakit geçirmek, yeni fincanlarda kahve içmek, kedileri sevip çiçekleri sulamak hep evi kutsamak aslında...
Yaz tatili planları yapılan eşimin ofisine uzaktan dahil oldum, Ege kasabası sakinliğinde mavilikler hayal ettik bütün gün...
Eylül başı en güzel mevsim dedik, Sığacık'ta bir butik otelden yer ayırttık. Haziran sonu için de Kaş yollarında yanımıza  çılgın bir tatil arkadaşı bulduk!

29 Mayıs 2017 Pazartesi

2895

(28 MAYIS PAZAR)

Kim bilebilirdi bugünü böyle geçireceğimizi?
Bahar günün evde harcayacağımızı, yataktan çıkmak istemeyeceğimi ve şeytanlarımla baş başa kalacağımı...
Olabiliyor böyle kayıp günler ama, ne yazık ki...

Biliyordum biliyor musun-en başından beri Figen'in annen olduğunu, annenin gençliği ile karşılıklı oynadığınızı, sezmiştim bir şekilde kitabın sonunda zamanı denkleyeceğinizi...
Birkaç damla göz yaşı süzüldü son bölümde benim de içimden, çocukluk kayıplarının mezar başında.

27 Mayıs 2017 Cumartesi

2894

 Bu cumartesi kendini pazartesi sanıyorsa, sakin kalıp harika omaya devam edelim!
Gece nedense çok ağrılı sızılı ve uyanmalı kötü bir uykudan yorgun uyandım. Kahvaltıdan sonra pazara gidip meyve sebzemizi doldurduk. Öğleden sonra kocam bisiklete binerken ben kendi bakımlarıma zaman ayırdım biraz; şu tırnaklar saçlar amma da nankör hemen bozuluyor!
Akşamüstü sakin sakin ve tertemiz hissederek biraz çalıştım. 

2893

(26 MAYIS CUMA)

Bankalar ve kredi kartlarıyla balımın dertte olduğu sinir bozucu bir gün...
Kredi kartımın limitini yükseltmek için benim gibi ticari müşterilerinden mali verilerimizi, yıl sonu detaylı nizamlarımızı filan isteyen banka, emeklilik dahil hiçbir geliri olmayan anneanneme kredi kartı satmak için peşinden koşuyor.
Limiti en düşükten haftalarca bekletip lütfettiği kartımın borcunu hep eksiksiz ve zamanında ödediğim halde benden duyduğum en yüksek yıllık aidatı kesiyor.
Bir başka banka ise sağolsun kopyalanma şüphesi ile kredi kartımı kısıtlayarak önlem alıyor ama bana haber verme gereğini duymuyor!
Bankalar varken banka soyguncularına ne gerek var, dememiş boşuna...





26 Mayıs 2017 Cuma

2892

(25 MAYIS PERŞEMBE)

Sabah bisiklete bindikten ve iyice terledikten sonra çıkardığımız yeni modellerden altın rengi işlemeli botu bitirdik. Çok gösterişli oldu, umarım yolu açık şansı bol olur!
Acil gönderilerimi verip trafiğin de coşmasıyla öğleden sonra ancak eve dönebildim ve canım hiç yeni bir ayakkabıya başlamak istemedi. Biraz uçak biletlerine baktım ve İspanya'nın aşırı pahalandığını görünce üzüldüm, Kurban bayramı hayallerimiz suya düştü sanırım. Bir de balayında biz nasıl bu kadar uygun bilet bulmuşuz acaba, 4te biri fiyatına!

Belki Beyrut'a gideriz, o hala geçerli bir plan. Akşamüstünü de ev hanımlığım tutup mutfakta geçirdim ve fırın mücverle mantarlı avkadolu kinoa salatası yaptım. Aşırı cooluz sanki!

Akşam yemeğinden sonra bir İspanyol gerlim filmi izlemeye karar verdik: The Invisible Guest
 Son yıllarda seyrettiğim İspanyol gerilimleri genelde iyi çıkıyor, bu da zekice kurgulanmış intikam-adalet öyküsüyle tatmin eden bir filmdi...

25 Mayıs 2017 Perşembe

2891

(24 MAYIS ÇARŞAMBA)

Sonunda keyfim yerine geldi, siparişler arttıkça son haftalarda.
Bugün temizlik günü, geçen haftaki bahar temizliğinin ardından kalanları toparlayıp birikmiş işleri hallettiğimiz gün...
Satu ile bir takım olacağız galiba, bizim sigortalı elemanımız olacak umarım.
Akşama kadar epeyce çalışıp yoruldum ve yemekten sonra bir film izleyip rahatlamak istedim. Zeki Demirkubuz'un Masumiyet'ini seçtik; kendi havasında bir film. Bence fazla abartılmış, eski çekimler de izlemeyi zorlaştırıyor ama elbet akılda kalan diyalogları var...
Sonuna doğru uyuya kaldım, yatağa geçtikten sonra eski bir arkadaşımın yazdığı kitabı okudum biraz. Tabi adı değiştirilmiş karakterlerin aslında kimler olduğunu bildiğim için enteresan geliyor, biraz yüzeysel ama sürükleyici bir dili var. Olayları onun perspektifinden okuyunca aslında benden farklı düşünmediğini ve muhtemelen onu gerçeklerle yüzleştirdiğim için benden uzaklaştığını anladım.

23 Mayıs 2017 Salı

2890

Haftanın ikinci günü, hava bir kapar bir açarken, bir türlü çalışma temposuna girmedim, hızımı geri kazanamadım henüz.
Yine de siparişlerin hızlanması keyfimi yerine getiriyor, bir yandan yaz yaklaşıyor!
Hayat gibi biz de bir aşağı bir yukarı, kah ağlaya kah güle ama devam ediyoruz nefes alıp vermeye...

22 Mayıs 2017 Pazartesi

2889

İlk iş günü, şehre dönüş... İda'nın mis gibi havasından sonra burada yine polen alerjisi ve tıkan burnum, tatlı bir yorgunluk ve romantik bir tembellik içindeyim.

2888

(21 MAYIS PAZAR)

 Dünün hayalleri gözümüz önünden çıkmamışken daha, bugün dönüyoruz İstanbul'a...
 İstanbul'dan başka bir yerde yaşamak istersem bir gün, sanırım burası aklımda kalacak hep...
Aydın ve cana yakın köylü halkıyla, serin tepeleri ve mitolojik öyküleriyle kaz dağları, antik İda, gönlümde hep iz bırakacak...

Yola erken çıkmamıza rağmen çok uzun sürdü; zeytin ve zeytinyağı almak için uğradık bir kaç yere, sabun, kapari, ekmek, yumurta doldurduk bagaja... Erikler, kirazlar da eklendi yolda, tertemiz havasını içimize çektik götürüyoruz.

Keşan'da durup özellikle Çamlıbel Lokantası'nda satır et yedik öğlen. hayatımda yediğim net en lezzetli etti, nokta. Aşırı yağlı, aşırı güzel, yanındaki acı biberle öldürdüğüm efsane bir lezzet... Bir de ciğer sarma söyledik ki akıllara ziyan, midelere bayram...

Şehrimize yaklaştıkça insanlar değişti, arabalar değişti, trafik başladı, baş örtüleri değişti, reklam panoları ve radyo freskansları Tayyip'i anar oldu-oysa Ege'den Trakya'ya kadar esamesi okunmuyordu. Her küçük dükkanda, tezgahta resimleri asılı olan, solmuş da olsa fotoğrafları bayraklarla yan yana duran Atatürk'ün yanında adını sanını hiç duymamıştık...

Aslında hayatta kalmaya çalıştığımız bu baskı ortamını buralarda daha çok hissediyoruz, orada bambaşka bir dünya var diye düşündüm. Çok daha gerçek şüphesiz, çok daha saf ve temiz...

2887

(20 MAYIS CUMARTESİ)

Bugün kahvaltıdan sonra komşu köyler, gezmeye çıkıyoruz, ilk durağımız Adatepe.
 Hava dünden sonra açtı, gündüz epey sıcak oldu. Turist akınına uğradı buralar, tur otobüsleri dolunca huzur da kaçmaya başladı azıcık...
 Tam 10 yıl önce gelmiştim buraya, eski arkadaşlarla yazın, Burhan abinin bu köyden ev alıp onardığını biliyorum.
 Aslında pek değişmemiş, yine meydan kahvesi ve taş mektebiyle aynı havada, belki daha kalabalık bu kez...
 Zeytinyağı müzesini zaten hatırlıyorum buranın, zeytin sütü yapan bir çiftin mekanını da gezdik bu sefer.
 Daha da şık yerler açılmış elbette, Refika cafe onlardan biri; adeta Kaş tadında, hatta belki Alaçatı ayarında...
 Yasemin kokuları altında, ev yağımı az şekerli limonatalarımızı içip, yine ev yağımı sakızlı dondurmamızı yedik.
 Sanırım tatilin en güzel yeri burasıydı, akşama kadar memnuniyetle oturabilirdim burada.
 
 Fiyatları biraz pahalı bulduk ama, burada böyle bir yer yaratmak ve sürdürmek kolay olmasa gerek...
 Adatepe Yeşilyurt'a kıyasla daha turistik bir köy, belki müzenin ve Zeus Altarı'nın yakınlarda olmasındandır.
 Serinleme molasının ardından düştük yollara ve altara doğru tırmandık biz de, çam kokuları arasında binlerce yıllık kalıntılara doğru...
 Çalılara bağlanan çöplerden ve fotoğraf paylaşmaktan başka telaşı olmayan yerli gezginlerden bahsetmiyorum, sırf havasını solumaya gelmek lazım.
 Adım sayımız günde 10bini bulunca, yaktığımız kalorileri geri almak için en keyifli yolları denedik: bu akşam yemeğimiz Çetmihan Otel'de.

 Sınırlı bir menüsü var, yine manzarası ve atmosferi şahane. Dünkünden bile daha güzel geldi burası bize.
 Çilekli elmalı semizotu salatası, yaprak sarma ve buğday salatasını bir şişe Suvla beyaz şarabına meze ettik...
 Ardından gelen sıcaklar falafel ile güveçte sütlü patlıcan çok lezzetliydi gerçekten. Ana yemeğe yerimiz kalmayınca, doğrudan tatlıya geçtik.
Kahvelerimizin yanına cheesecake söyleyip bahçede kapanışı yaptık. Buraya kesinlikle önceden yer ayırtıp gelmek lazım, köyün en güzel yeri.

2886

(19 MAYIS CUMA)

Tahminimizden rahat geçen bir yolculukla vardık Ege'ye öğleden sonra, hava serin ve mis gibi!
 Otelimiz, Kazdağları'ndaki taş binalardan birine kurulmuş; ismi ve dekorasyonu biraz tuhaf olan, önemli ayrıntıları ihmal eden işletme pek profesyonel değil. Yine de kötü olamayacak kadar hoş bir yapı, bahçesi büyük ve çiçekler içinde, havuzu da var...
 Balkonumuzun manzarası köye tepeden bakıyor ve denizi de görüyor. Herkesten uzakta gibiyiz, sessiz sakin odamızda.
 Çocuklu aileler dolunca yine biraz huzurumuz bozulsa da, pek çok tatil mekanlarından daha rahatız burada. Otelin ancak yarı yarıya dolu olduğunu tahmin ediyorum, kahvaltısı da oldukça tatmin edici.
 Doğanın uyanışını Ege'de gözlemlemek pek güzel; gelincikler al gibi basmış tarlaları, petunyalar rengarenk olmuş, zambaklar beyaz kırmızı uzamış, zeytinler bile çiçek açmış...
 Eskiden Rum köyü olan Yeşilyurt'ta ara sokaklarda ve evlerin bahçelerinde kalmış değirmenler, kağnılar görüyoruz...
Roma yolu tabir edilen, ortası yağmur suyunun akması için çukur bırakılan dar taş sokaklar eski evlerin arasından yukarılara kıvrılıp tırmanıyor.
 Bu taş dokaklardan birinde lavantalı ve kakuleli dondurma yapan bir amcayla karşılaşıyoruz, tarçınlı ve kekikli de varmış! Yazgara adında bir küçük yeri var...
Nefis kapıları var buranın taş evlerinin, balkon ve bahçe demirlerinin ferforje işleri de harika.
 Yalnız üzüldüğüm, sokak kedi ve köpeklerini çok bakımsız görmek oldu; yanımızda getirdiğimiz 1 kilo mamayı 2 günde dağıtıp bitirdik, kahvaltıdan aşırdığımız salamlar ve peynirler de cabası...
 Buralar ekseriyetle zeytinlik, meydanlarda eski dev çınarlar yükseliyor, tepelerde çamlar kokularını salıyor...
 Aşağılarda hep şeftali ve kiraz tarlaları var, arada da şimdiden sararmış buğdaylar...
 Köyde en sık dut ağaçları var, çeşme başlarında yerlere dökülen...
 Köy sakinleri kapılarına gelincikler, renkli çiçekler boyamışlar.
Etrafta eşelenen tavuklarıyla tam bir köy yeri burası, ama bir yandan aralarda hiç beklenmedik şık mekanlar açılmış.
 Aklıma gelmezdi bu dağ tepelerinde böyle lüks restoranlar, zevkli cafeler bulacağımız...
 İlk akşam bu güzel restoranlardan Manıcı Kasrı'na yemeğe oturuyoruz; garson aynı zamanda buralı bir tarih öğretmeni olduğundan hikayeler anlatıyor. Son derece kibar ve şık, şaşırtıcı derecede iyi bir menüsü var.
 İç mekanlar geniş ve hep yüksek tavanlı olduğundan, şömineler var salonlarda. Kışın da çok keyifli oluyormuş burası, doğum günümde ya da yılbaşında gelmeye karar verdik.
Fix menü sunuyorlarmış; mezelerden humus, acılı ezme, yoğurtlu kabak, haydari ve tabule standart üstü.
 Sunumlar ayrıca zarif...
 Ara sıcaklarda mücver ve börek geldi, ana yemek tercihimiz somon ile kuzu tandır oldu.
 Fazla içesim yoktu, bir ufak rakı açtırdık.
 Gerçekten güzel bir atmosferde yedik yemeğimizi ilk akşam ve üşümüş de olsa mutlu döndük otel odamıza...

18 Mayıs 2017 Perşembe

2885

Bu hafta için son iş günü; stresli haftalar sona erse de tatile çıkıp biraz rahatlasak!
Aptal müşterilere laf anlatmaktan yoruldum, kendimden kaynaklanmayan sorunları çözmekten bıktım.
Bugün de öğlene kadar iş peşinde geçti, sonrasında dişçi randevum vardı, akşamüstü kısa bir alışverişe çıktım ve aldığım yeni elbiseleri ütüleyip çantamı hazırladım.
Bu tatile her manada ihtiyacım var, Kazdağları bizi bekle!

17 Mayıs 2017 Çarşamba

2884

Aman bir türlü bitmeyen stresleriyle bugün de kabus gibi, dünden devam!
Neyse ki şu akşam saatlerinde tamamen olmasa da biraz rahatlamış hissediyorum ama , istediğim şeylere vakit ayırmak için fazlasıyla yorgunum.
tatile çıkmadan önce alışveriş yapmayı düşünmüştüm oysa, sinemada gitmek istediğim 2 film vardı, hepsini bıraktım artık şu işleri bitireyim de...
Kafa yorgunluğu başka bir şey, hepsinden beter. Hava da fırtınalı ve yağmurlu.
Tatil öncesi ve sonrasının tipik kalabalığı üzerimde, bana kolay gelsin.

16 Mayıs 2017 Salı

2883

Öğlen üzeri müşteri maillerime döndükten sonra, söz verdiğimiz gibi dedemle anneannemi yemeğe götürdük. Bunlar ikisi kokoş bastonlarını alıp, iki dirhem bir çekirdek giyinmişler...
Düğün yemeğini verdiğimiz mekanın bahçesine oturduk, deniz kenarında püfür püfür çok güzel bir yer.
Artık çok ama çok yavaş yedikleri gözümüzden kaçmadı, bu kadar hızla yaşlandıklarını görmek üzücü... İnsan kendi de böyle olacağına inanamıyor.
Bahar polenleri genzimzi tıkasa da, açık havada yemeğin tadını çıkardık.

Kıskanç ve saçma insanlara takılıp kalmaktansa, ailemin en kıymetlileriyle birlikte olmak ne güzel!

2882

(15 MAYIS PAZARTESİ)

Fena sıkışığım bugün, sabahtan da bir türlü konsantre olamadım işlere, geceye kadar sürdü...

İngilizce bilmemesinden ziyade aptallığından şüphe ettiğim İtalyan müşteri, kabul edilemez kısa sürede kişiye özel tasarlanan ayakkabılar isteyen detaycı Özbek müşteri, ayağına yarım numara bol gelen ayakkabıları giyemeyeceğini iddia eden ve tabanlıktan haberdar olmayan Alman müşteri derken bugün cidden stresli geçti.

Bu pazartesi tam bir sendromlu pazartesi gibiydi ve bittiğine memnunum!

15 Mayıs 2017 Pazartesi

2881

(14 MAYIS PAZAR)

 Bu pazar pek pazar gibi değil, çalışmam gerek! salı günü eşimin yurt dışına götüreceği siparişleri bitirmem lazım...
Bu NewYork temalı tasarımın fuşya renk şeması daha eğlenceli oldu sanki, beğendim.
 Portekiz'e taşınıp B&B açan bir İsviçreli müşterime hazırladığım Alice tasarımı da esprili oldu...
 Değişik detaylarda yakaladık Harikalar Diyarı'nı; minik kuşlar, dikenli dallardan sarkan anahtar ve çay fincanları...
 Dün gece şarabı fazla kaçırmışım, uykumda pek rahat değildim ve bugün akşamdan kalmalık vardı üzerimde.
Yorgunluğuma rağmen hızlı çalıştım, 2 ayakkabı çıkardım ve iç rahatlığıyla akşam film izlemeye oturdum...