31 Ağustos 2018 Cuma

3354

Dünyaya dönüş hep biraz acılıdır, bugün o gün.
Ağustosta çıkan siparişleri sayıp hesaplamak bile zor geldi, ben tatildeyken ihmal ettiğim sosyal medya paylaşımlarını toparlamak ve iş moduna girmek...
Siparişlerin gelmesi iyi geldi bu arada, bir süredir çok sakin geçiyordu. Müşteriler ve dükkana uğrayıp acil bir paket vermek tüm günümü aldı zaten, araya annemle bir limonata sıkıştırdım ama.
Bu hafta ona biraz zaman ayırmam lazım, kadıncağız hiç tatil yapamadı ve ben yokken çalıştı. Olmasa ne yapardım diye düşünüyorum bazen...

3353

(30 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Her şey çok çabuk olup bitiyor; erkenden kalkıp toparlanmaya başlıyoruz ve bir şeyler atıştırıp yola çıkıyoruz. Otogardan bindiğimiz servis bizi hava alanına götürüyor, birer kahve alıp uçağımızı bekliyoruz. İstanbul dönüşünü pek sevmiyoruz, sıcak ve kalabalık şehre dönmek iyi hissettirmiyor. Evde bizi 4lü karşılama komitesi bekliyor sevgi dolu gözleriyle; kedilerimiz bizi aşırı özlemişler!
Biz de onları, öyleyse birkaç gün sevgi bombardımanına tutarız birbirimizi karşılıklı.
Bana bir yorgunluk çöküyor, hiçbir şey yapasım yok. İşlere geri dönesim yok, evi toparlayasım hiç yok. Ancak bir çamaşır atıyorum, bavulu boşaltmak dahi istemiyorum.
Akşam bir İtalyan grilim filmi açıyoruz, rutinlerimize geri dönmek de ayrı güzel...

3352

(29 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Son akşamın tadını çıkarmak için hazırız!
Bugün biz yine aşağı Belcekız Plajına indik, çocuk havuzda daha çok eğlendiği için anne babası havuz başını tercih ettiler.
Akşamüstü bu kez de beyleri pediküre yolluyoruz, bakıyoruz keyfimize! Onları bu halde görmek çok eğlendiriyor bizi, umuyoruz ki alışkanlık edinirler bundan sonra.

Balık Pazarı Hilmi'den yer ayırttık, akşam için heyecanlıyız. Eski balık pazarının atmosferi çok güzel, servis kalabalığa rağmen hızlı ve garsonlar alakalı.
Beylerden biri telefonunu unutup almaya gittikten 1 saat sonra geri döndüğünde park yeri bulamayınca, sofrada 1 eksik kalıyoruz önce. Eşinin aklı ona takılıp yardıma gidince 2 eksiliyoruz, küçük oğulları da anne babasının olmadığını fark edip huysuzlanmaya başlayınca eşim onu eğlendirmek için alıp gezdiriyor-kaldım mı sana bir başıma!
Yalnız otururken önüme ızgara ahtapotlar, kalamar dolması, nar gibi kızarmış barbunlar geliyor da geliyor...
Oturup karşı masada içen elma yanaklı sakallı adamları seyrediyorum, nabza göre şerbet veren sazları dinliyorum bir süre. Tek başıma da mutluyum bu balık pazarında! Kimse eğlenmese de, gerginlik de olsa ne gam...

3351

(28 AĞUSTOS SALI)

Son günlerde açıldık, buraya iyice alıştık. Hatta Fethiye'de ne iş yapsak da buralarda yaşasak der olduk, çünkü bu güzel doğanın içinde olmak harika. Trafiği gerçi pes ettirdi, İstanbul'u aratmadı ya neyse...
Hele bir de bu sitenin kedileri yok mu- bizi belleyen birkaç kedinin en tatlısı maskeli yavru. Ben böyle sevimli şey görmedim, yanımızda götürmeyi çok istedim. Umarım burada bir evi vardır ve bakılıyordur, ki tertemiz ve besili tüm kediler zaten. Dominant maskeli ayrı alem, diğer kedileri kovuyor, hepsine musallat oluyor dev patili uyuz hayvan! Akşam yemekleri sırayla, dominantı bir yerde zapt edip diğer kedileri beslemeye çalışmakla sürekli bölünüyor.
Bu akşamki planımız Kayaköy CinBal'da yemekten sonra Babazula konserini dinlemek-heyecanlıyız.
Dün kendini halsiz hisseden arkadaşımız da bugün daha iyi, akşamüstü maniküre gidip ellerimiz güzelleşince kendimizi mutlu hissederek hazırlanıyoruz. 1 haftadır ilk defa makyaj yapıyorum- o da rimel ve rujdan ibaret.
CinBal adını neden verdiklerini anlayamadığım bu kendin pişir kendin ye mekanı, beni şaşırtacak kadar iyi. Başta dumandan boğulsam da, çakıl taşlı zemini ve ağaçlı ferah bahçesi hoşuma gidiyor. Kendi yaptıkları sucuğu tadıyoruz, çok lezzetli. Ardından köfte, pirzola, beyti, en son ciğer şiş atılıyor mangala. Hepsi nefis, İstanbul'da bulabileceğimiz etler değil kesinlikle.
 
 
 
Tabi çocukla gelinen mekanda oyun parkına yakın oturmak, hemen arkadaş edinip onlarla deli gibi koşturan çocuğu kontrol etmek, bir yandan mangalı idare etmek kolay işler değil. Bir harala gürele içinde yemeğimizi yedikten sonra Roots bara geçiyoruz.
Duyan gelmiş! Dedemler bir köşede buruşuk buruşuk dikilirken, ipini koparmış ergenler bir kenarda öpüşür koklaşırken, rastalı göbekli bacılar etrafta transa geçerken biz de müziğe eşlik ediyoruz. Tam bir BabaZula ayini kısacası! Deli deliyi görünce daha da delirirmiş misali, hep bir ağızdan bağırıp dans ediyoruz...

 
Dolunay'la göz gözeyiz bu gece.

3350

(27 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Tatilin ikinci yarısı; bayram kalabalığı ve hastalığın en zorlu günleri geride kaldı... Hala aksırıp öksürmekten şikayet etsem de, en azından daha bir halim yerinde bugün.
Belcekız Plajı'na iniyoruz, burası da küçük çakıllı bir koy, alabildiğine turkuaz suyu olan. Öğleden sonra birer bira içip tadını çıkarıyoruz güneşin. Tatile getirdiğim 3 kitaptan birine sarıyorum: Tehlikeli Sevişmeler.
Edepsiz dili beni güldürüyor, aslında hep aynı tema etrafında dönen birkaç kısa hikaye okuyorum. Aynı ufak tefek renkli gözlü esmer kadın, ve hep bir trafik kazasında ölüm var-enteresan. Özellikle cennette hurilerle olana bayıldım!
Akşam balık haline uğrayıp kaya levreği ve barbun alıyoruz; aklım balıklarda. Fakat dönüş yolu biraz uzayınca, arkadaşlardan biri kötüleşiyor, midesi bulanmaya başlıyor. Araba mı tuttu acaba derken, evde daha da halsizleşip kafasını kaldıramaz oluyor. Ne olduğunu anlayamıyoruz, kalkıp apar topar hastaneye gidiyorlar sonunda. Serum alıp döndüğünde pek de iyileşmiş görünmüyor.
Biz de mecburen yine çok geç yemeğe oturup bütün balığı ikimiz yiyoruz, bu tatilde neden her birimize sırayla bir şeyler olduğunu anlayamadan...

27 Ağustos 2018 Pazartesi

3349

(26 AĞUSTOS PAZAR)

Bugün biraz dinlenmek istedik hepimiz, özellikle de biz iki sümüklüler Deniz ve ben.
Sabah zaten bir enkaz halinde uyandım sanki gece boyu dayak yemişim gibi her tarafım ağrıyor. Kahvaltıdan sonra fazla dayanamadım ilaç alıp uyuya kaldım. Bahçedeki şezlongta gölgede uzanmak, uykuya dalıp rüzgarı hissetmek o kadar tatlıydı ki...
Yıllardır sanırım bahçede uyumamışım, belki Artur'da geçirdiğim lise yazlarımdan beri.

Öğleden sonra birer birer uyanıp kendimize geldik, bir şeyler atıştırıp hazırlanmaya başladık. Katrancı Orman Kampı'nı göreceğiz bugün, akşam üstü de olsa denize girmek istiyoruz. Kıvrılan yollar bizi yüce dağlar arasından götürüyor, sonunda çamların altına park edip kumsala iniyoruz. Fethiye'nin nadir kumluk plajlarından biri burası, deniz sığ ve sakin. İlerledikçe epeyce büyük bir kamp alanı olduğunu fark ediyoruz, ciddi kalabalık ve bir pespayelik hakim. Halk plajı tadında, mangallı kilimli, bol çocuklu bir yer.

Önce pek sevmiyoruz ama, denize girip hızlıca açıldıktan sonra daha temiz suya ulaşınca insanlardan uzakta yüzmenin keyfine vardık. Dibi görünmeyen bulanık karanlık suda göldeymiş gibi, denize dik inen kayalıklara tutunan çam ağaçlarının gölgesinde yüzdük...

Eve döndükten sonra saat geç de olsa, benim burnum tıkalı da olsa, aklımda olan şu filli Hint restoranına gitmeye karar verdik. iyi ki de gitmişiz; çok hoş geçti. Fazlasıyla konuşkan şef bizle çok alakadar oldu, hem Thai hem Hint mutfağını denedik. Ben hastalığımdan dolayı tüm kokuları alamadığım için eksik bir deneyim yaşadım, ama yine de zevk aldım. Başlangıç olarak gelen mercimek unundan kıtır eğlenceliydi, onion bhaji denen soğan mücverini sevdim, bir tek spring rolls böreği bence gereksiz ve yavandı. Hindistan cevizi sütlü Thai currysini daha çok sevdim, Hint currysinin acısı bana baskın geldi.

Akşam zencefil ve acıdan burnum açılınca rahatça uyudum...

26 Ağustos 2018 Pazar

3348

(25 AĞUSTOS CUMARTESİ)

İndependence day ilan edildi bugün-free takılıyoruz.

Çocukcağızımız hasta, öğlen uykusunu alıp kendine gelsin diye anne babası evde kalmayı tercih ediyor bugün. Biz de Ölüdeniz'e iniyoruz, ama bence ilk gittiğimiz plaj daha iyiydi. Burası 10 sene evvelden hatırladığım gibi taşlık ve ılık suyu var, pek benim tarzım sayılmaz. Kitle de yerli turist, bayramcılar ve çoluk çocuklu yarı muhafazakar aileler. Bir Kaş değil yani, çok hoşuma gitmedi açıkçası.

Sahilde kendimize bira patates ısmarlayıp kıyak çekiyoruz, akşam eve dönerken yorulmuşuz. Günü evde geçiren arkadaşımız bize zeytinyağlılar hazırlamış; pazardan aldıkları yerel fasulye, şakşuka, cacık mis gibi... Sofraya çok iyi oturuyoruz ama, öğlenden içmeye başlayan kızcağız Sezen Aksu şarkılarıyla sarhoş olunca çabucacık sızıyor bir şezlongta. Biz de ne yapalım ona gülüp devam ediyoruz...

3347

(24 AĞUSTOS CUMA)

Resmen tatilde hasta oldum-şaka gibi!
Boğazım yanıyor ve bugün itibariyle kabullenmek zorundayım hasta olduğumu. Yine de bu beni durduramaz, tekrar Kıdrak koyuna denize iniyoruz. Bu kez öğlen trafiğine kalmamak için kahvaltılık sandöviçler hazırlayıp erkence çıkıyoruz, sahilde hapur hupur yeniyor hepsi.
Kalabalık bu plajda fazla rahatsız etmiyor neyse ki, benim halim zaten pek iç açıcı değil-gölgede kah kitap okuyup kah uyuya kalarak geçiriyorum günü.
İkinci kitabım Tehlikeli Sevişmeler kısa hikayelerden oluşuyor, okuması keyifli ve kolay. Beynim kara deliklerden bunalınca buna geçiş yapıyorum.
Öğleden sonra artık iyiden iyiye ateşimin çıktığını hissediyorum, Güneş altında da hiç çekilmiyor. Dondurma ve kahveyle ayılmaya çalışıyorum ama pek olmuyor. Yine de sahilde olmak güzel!

3346

(23 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Bugün farklı bir yere denize gidelim istedik, hata etmişiz. Gerçi nereyi denersek deneyelim sonuç hüsran olacakmış sanırım.
Bayram çılgınlığı bugün buraları vurmuş, trafik akıl almaz boyutlara ulaşmıştı biz evden çıkarken. Önce bir orman kampını, ardından bir başka ormanlık koyu denedik, vıcık vıcık insan kaynıyor. Girilecek gibi değil, zaten kapıdan çeviriyorlar. Kayaköy yokuşlarını tırmana tırmana bir başka koya vardık sonunda, ama burası da mangallı haşemalı yöre halkı ve bilimum yurdum tipi tatilcilerle işgal edilmiş vaziyetteydi. Boşken belki güzel olabilirler ama bugünümüz yollarda yapış yapış geçti, denize giremedik, çok sıkıldım.
Bir yandan da boğazım yanmaya başlayınca artık isyan ettim-demek geldiğimizden beri denize daldığımda genzimin aşırı yanması tuzlu sudan değilmiş-bayağı hasta oluyorum sanırım! Bir bu eksikti, moralim hepten bozuldu.
Ne akşamları uzun oturup sohbet edebiliyoruz, ne denizin tam tadını çıkarabiliyoruz. Bu tatilden beklentilerim daha fazlaydı.
Akşamüstü mecbur havuza kaldık, yine de iyi geldi. Yemekte ilk defa domuz eti denedik, sosis haricinde sanıyorum bu ilk tadışım oldu ve pek de farklı bulmadım.
Yarına bir mucize olsun da iyi uyanayım!

3345

(22 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Bahçede kahvaltılar kadar kahvaltı sonrası tembelliği de çok keyifli. Deniz kenarında yemelik tam buğday unlu poğaça ve yulaflı muzlu kurabiye pişiriyoruz. Kahvelerimizi içip aheste aheste hazırlanıyoruz.

Bizi bekleyen kötü bir sürpriz var yolda- trafik. Evet yanlık duymadınız, Fethiye'de trafikte takılmak inanın İstanbul'dan daha beter. Plaja inen yolu 1.5 saatte alınca içimize fenalık geliyor, sonunda denize varmaksa inanılmaz ferahlatıcı. Sahilde okumak için heves ettiğim Zamanın Kısa Tarihi beni ara ara biraz zorlasa da, hoşuma gidiyor. Adını Deniz koydukları çocuk ise denize hiç girmek istemiyor. Dalgalardan korkup kaçan veledi denize sokma çalışmalarıyla, ağlama krizleriyle geçip gidiyor gün.

Akşam yemeğine 10 civarı oturabiliyoruz, denizden dönüşte duş ve mangal faslı uzuyor-ama bir yandan da kimin umrunda-tatilde değil miyiz! Deniz çipurası almışlar beyler bu akşam yemeğe, bana çok lezzetli geliyor. Beyaz şarabın yanında tadına varıyorum, gece yarısında bahçedeki şezlonglara uzanıp yıldızları seyrediyoruz. Büyük Ayı, Küçük Ayı, Akrep Burcu, Ay, Mars, Venüs derken uykumuz geliveriyor...

3344

(21 AĞUSTOS SALI)

İlk günler eve alışma günleri, hatta evi adam etme günleri olarak geçiyor. Daha ziyade arkadaşımın isteğiyle, verandanın tentesini değiştirttik, çizik çarık içindeki tava tencerenin yerine yenisini aldırdık, eksik olan çay tabaklarını tamamlattık ve yırtık pikeleri, soluk havluları yenileriyle değiştirttik. Yetmedi, tüm marketleri dolaşıp şarap kadehi bulduk aldık.

Titizliğe kapılmasak da sınırlı günümüzü evde harcamasak diye düşünsem de, bir yandan iyi oldu tabi. Arkadaşım benden daha ev hanımı: üşenmedi aspiratörü temizledi, bahçeyi yıkadı ve mutfak tezgahını ovdu. Artık tertemiz bir düzen kuruldu 10 günlük evimizde.

Öğleden sonra çıkabildik, denize girmek için Kıdrak Koyu'nu seçtik. Burası çamların altında piknik masaları olan ve deniz kıyısı çakıl taşlık, denizi dalgalı ve çabuk derinleşen sevimli bir koy. Fazla kalabalık değil, bayram tatiline rağmen ortam güzel. Deniz Antalya kıvamında tuzlu ve ılık, benlik değil-yine de çok iyi geliyor suya atlamak.

Akşamüstü Metro'ya alışverişe gidiyoruz ve tam 3 saatimiz yollarda, marketlerde geçiyor. Burada adım başı market var, bu kadar nüfus var mı hayret ediyoruz doğrusu. Rakımızı, şaraplarımızı seçtikten sonra arabayı dolduruyoruz: akşama karides yapacağız.

Bahçede ilk akşam yemeği pek keyifli, ama hepimizin erken uykusu geliyor bu gece.

3343

(20 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Tatile çıkıyoruz! Tüm planlar bugün için, tüm heyecanları biriktirdik geliyoruz-Fethiye bizi bekle!

Gece yarısına doğru sigorta atıp da bir türlü açılamayınca elektriksiz kalmıştık sabaha kadar, kahvaltıdan sonra onu hallediyoruz önce. Sonra rahat rahat hazırlanıp yola koyuluyoruz hiç telaşsız, hava alanı kalabalık ama biz fazla beklemiyoruz. Yarım saat rötarla kalkan uçak Dalaman'a inip bizi oradan bir minibüs otogara atıyor ve ardından yakıcı sıcak altında biraz bunalıyoruz Fethiye'ye otobüs beklerken.

Sonunda kiraladığımız evin bulunduğu küçük sakin siteye vardığımızda hemen buranın ritmini yakalıyoruz; aheste ve her şeyi kabul etmeye hazır hissediyoruz. Öyle ki; evin eksikleri bile değmiyor gözümüze. Bizden kısa süre sonra arkadaşlarımız da varınca hep birlikte ilk akşam dışarıda yemeğe çıkıyoruz; Girida Balık Restoranı çok keyifli bir yer. Tam olması gerektiği gibi bir servis, enteresan mezeler ve yazın en güzel rakısı...

Tereyağında karides, kalamar şiş, ahtapot ızgara ve bir sürü meze seçiyoruz dolaptan. Bu akşam bize, en azından bana iç dünyamda- Nabi eşlik ediyor:

Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzigârın görmüşüz

3342

(19 AĞUSTOS PAZAR)

Artık biraz durulmak istiyorum, mümkünse hayatımda hiçbir şey olmasın bir süre...

Bugün de aylardır ayakkabılarımdan almak isteyen ama bir türlü ödemeyi başaramayan, ödedikten sonra da modelini beğenmediğini söyleyen, daha ince ökçeler istediği için günlerce bizi uğraştıran ama sonunda hiçbirini beğenmeyen bir müşterimin para iadesi için uğraşmak zorunda kaldım. Her şey o kadar ters denk geldi ki, ancak bu kadar olur. Sonunda gece yarısına doğru hallettik, İngiliz eniştemin yardımıyla, ama cidden yıprandım. Kendisine bildiğim tüm küfürleri ediyorum, sanırım hakkımdır.

Bütün bu olayların son günlerde üst üste gelmesi yordu beni epey, biraz dinlenmeye ihtiyacım var...

18 Ağustos 2018 Cumartesi

3341

İnsanlarla hayvanlar yüzünden tartışmalarımız devam ediyor. Bugün de canını kurtarmak istediğimiz yavru köpekler sitede infial yarattı. Herkes meğer ne kadar rahatsızmış; evlerine girip çıkamıyorlarmış, sağlık sorunu yaratıyorlarmış bilmem ne... 18 yıldır sitede sürekli var olan köpekler sayıları azalsa dahi istenmiyor ve tahammül edilemiyor. Tüm komşular birlik olup bir anda ne kadar büyük sorun olduğunu konuşmaya başladılar, şaşırdım kaldım. İnsanlar ne yazık ki sadece kendilerinin yaşama hakkı olduğunu sanıyor ve başka canlılara izin vermiyorlar. Kendi ailemiz bile hayvanları yok bahçemize yok arabamıza zarar verdi diye istemiyor. Neredeyse hayvan sevdiğim için kendimden utanmamı bekliyor gibiler, sürekli azarlanıyoruz.
Bu kadar mı zor yahu bu kadar mı zor dünyayı paylaşmak?

17 Ağustos 2018 Cuma

3340

"Aslında en güzeli, sahile gidip, iki bira açıp, bir yandan bibo no aozora çalarken, biraz Hawking'in hayatından konuşup, Tanrı'nın genç yaşında onun başına gelenlerde kasıtlı bir müdahalesi var mı diye konuşup, sonra biraz gökyüzüne bakıp, kara deliklerin yakınında zamanın değiştiği anları hayal edip, neden gidemediğimizin felsefik boyutunu tartışıp, sonra zaten kedilerimizi bırakıp gitmeyiz diye bir finalle eve dönmek olurdu."

Hayalindeki hayali karakter ben olmak istiyorum...

3339

(16 AĞUSTOS PERŞEMBE)

30lu yaşlarımdan öğrendiklerim:
Herkes aslında sadece kendini düşünüyor ve kimse senin derdini çok da anlayamıyor. En yakın arkadaşların bile, kendi ufak tefek işle ilgili mevzularını günlerce konuşup büyütürken, senin çok daha bağlayıcı olan ailevi bir sıkıntını boşver diyerek geçiştiriyor. Sen ev taşıma ve yerleştirme gibi telaşlar içinde fazlasıyla karışık haldeyken mesela, arkadaşların sadece kendilerince güzel vakit geçirmeyi önemsiyor. Şaşırmamak lazım.
Akrabalık zaten iki yüzlü bir kaotik ilişkiler yumağı. Kan bağının hiç bir anlamı yok; vefa bir yere kadar önemli tabi-ama yine de, kimsenin kimse üzerinde tahakküm hakkı yok. Ağabey olmak sorumluluk gerektirir, analık babalık çocuğundan mesul olmak demektir. İlgilenmeden, boş bırakılarak ya da her yaptığı kabul edilerek çocuk yetiştirilmez.
Her kim olursa olsun, gereğinden fazla iyilik yapmak, kendinden çok şey vermek hatadır. İyilikten maraz doğar sözünde bir hikmet vardır. Fazlasıyla şımarık ve bencilce davranan çevrendeki kişilerin ilk yaptıklarına ses çıkarmadığın takdirde, aynı tavrı sürdürürler ve sonunda patlama noktasına gelirsin. Hakkını savunmak lazım, yoksa herkes senden fedakarlık yapmanı her zaman kendi hakkıymış gibi bekler. Kimseye hak etmediği payeyi vermemek lazım.

15 Ağustos 2018 Çarşamba

3338

Tatile yaklaşırken biraz olsun stresten arınıp, yeniden şanslı ve güçlü hissetmeye, hevesli halime geri dönmeye başlıyorum artık... Umarım her şey yolunda gider!

14 Ağustos 2018 Salı

3337

Kendime zar zor geliyorum bugün; 9 buçuğa kadar uyudum ve güzel bir kahvaltı hazırladım. Fazla oyalanmadan dışarı çıkıp birkaç gündür ertelediğim işlerimi halletmeye karar verdim. Hava çok sıcaktı, epey de yürüdüm ve başıma Güneş geçti ama bir şeyleri bitirdiğime memnunum. Saatleri tamire bıraktım, boya araştırıp fırçalar aldım, bankaya uğrayıp müşteri temsilcimle konuştum, evin eksiklerini tamamladım, tatile götürmelik seyahat boyu el ve ayak kremi aldım, sonunda akşam üstü eve döndüğümde yorulmuştum.
Çalışıp koşturmak, yorulmak biraz olsun acımı unutturuyor, öfkemi ise hiçbir şey dindirmiyor...

13 Ağustos 2018 Pazartesi

3336

Lokmam ağzımda takılı kaldı...
Ağlamaya başladım, gittim tükürdüm.
Bugün hayatımın en zor günlerinden birini geçirdim.

Yol kenarında bulup eve aldığım, arka odada bakıp tedavi ettiğim, sonunda ölümden kurtardığım dünya sevimlisi Bücürük, öldü. Kaza değil, ihmaller silsilesi öldürdü onu.
1 geceliğine bir yavru kediye bakmaktan aciz bir üniversite öğrencisinin akıllara zarar vurdumduymazlığı, pencereden düştüğü bahçede onu sıkıştıran köpeklerin vahşiliği, pazar günü toplanan yaralı hayvanlarla yeterince ilgilenmeyen belediye veterinerlik hizmetleri el ele verip öldürdüler onu.
Dünyanın en masum, en güzel kedisiydi-gitti.

Bu şekilde ölmeyi hak etmiyordu, hazmetmek mümkün değil, üstünü kapatmak imkansız.
Yazıktır, ziyandır, günahtır!
Payı olan herkesin aynı acıyı çekmesini canı gönülden dilerim, bir kedinin canının hakkı hepsinin boynunun borcu olsun.
Dünyada yaşama hakkı olan tek canlı sizin işe yaramaz oğlunuz değil!
O kediciğin bir tüyü kadar etmezsiniz siz- cahil görgüsüz sahte kabadayılar.




12 Ağustos 2018 Pazar

3335

Ne boktan bir pazar günü!

Taşınma ve yerleşme stresinin sonunda biraz rahatlayacağımız bir pazar günü beklerken neler oldu, inanılır gibi değil.
Kahvaltıdan sonra köpek maması alıp Emirli'ye gidelim diye evden çıktık, yolda eşimin yeğenini aradık. Kuzen 2 günlüğüne tatile gitti de evde yalnız kaldı diye kontrol etmek istedik, tamamen tesadüfen kedilerinin dün gece pencereden düşmüş ve hali hazırda kayıp olduğunu öğrendik.

Tamamen tesadüfen ve ertesi gün!!!

Yüreğimize indi tabi bu haber, nasıl gittiğimizi bilemedik, kendimizi evlerinin önünde bulduk. Komşulardan öğrendik ki, sabah erkenden hayvancağızı köpeklerin sıkıştırdığını görünce zor kurtarmışlar ve belediyeyi aramışlar, Beykoz belediyesi almış götürmüş. Deliye döndük.

Bir yandan hep hala bir umut var, en azından yaşıyor diye tekrarlayıp durdum, bir yandan da işimizin zor olduğunu ve şansın düşük olduğunu biliyordum başından beri. Ama bu kadar zorlanacağımızı tahmin edemezdim.

Beykoz belediyesi hayvan rehabilitasyon merkezinin Polonezköy'deki yerine bastık gittik, kapı duvar. Tadilatta olduğu için kapalıymış, defalarca 153ü ve büyükşehir belediyesi veteriner müdürlüğünü arayıp oradan oraya koşturduk. Kimse doğru düzgün bilgi veremiyor, pazar günü zaten görevliler yerinde yok, barınaklar kapalı, belediye kapalı.

Belediyedeki 3 görevli ile görüşebildik sonunda, onlardan yaralı hayvanların Kısırkaya barınağına götürüldüğünü öğrendik. Üşenmedik Sarıyer'e geçip Kilyos tarafındaki bu barınağa da gittik. Yarım saat önce ziyaret saati bitmiş, kapıdaki adam Beykoz'dan buraya kimsenin gelmediğini söyledi. Kafayı yememek için zor sabrediyorduk artık, umutlar giderek tükeniyordu. Bu arada belediyede çalışan bir arkadaşı araya soktuk, her şeyi denedik.

Detayları öğrendikçe içimiz yandı, mahvolduk. Hayvancağız sineklik kapalı cam açıkken camdan düşmüş, evde ona bakacak olan yeğen gece aşağı inip aramış güya bulamamış. Saatlerce aradığını söylüyorsa da küçücük arka bahçede nereye kaçar ki bu kedi? Sabah köpekler saldırmış, kim bilir nasıl korkmuş nasıl acı çekmiş... Düşündükçe içim parçalandı, bebekliğini bildiğim bir kediydi. Çok ama çok üzüldüm, çok da sinirlendim.

Ona göz kulak olamayan ve 1 gecede ölümüne sebep olan üniversite öğrencisi yeğene de, oğullarını koruyan laf söyletmeyen anne babasına da, kendileri alıp yakındaki veterinere götürmek yerine belediyeye haber verip bekleten komşulara da, belediyelere de, büyük şehire de, devlete de sağlam küfrettim!

Dünyanın en tatlı en masum kedisi bu saçma sapanlıklar silsilesi yüzünden öldü, onu hiç unutmayacağım.

11 Ağustos 2018 Cumartesi

3334

Bir iki gündür kendime gelemiyorum, hayallere dalıp gidiyorum.
Uyur gezer gibiyim gündüzleri, gece oturup kalıyorum.

Ayıp mı bilmiyorum, bir suçluluk duygusu elbette var. Yine de beni heveslendiren tek şey bu hayallerim şimdilik. Sonbaharda belki gerçekleştirmeye adım atacağım, beni çok korkutan ama çok da heyecanlandıran bu hayalleri...

Her şey hayal etmekle başlamaz mı? Benim hep hayallerim gerçek oldu; kendi kendime düşlediklerim hayatıma girdi. Bu kez de aynı olur mu, göreceğiz.

Kendim için bir şeyler yapmaya karar verdim bu sonbahar, tatil dönüşü. 10 yıl önceki fotoğraflarımda ne kadar güzel olduğumu görünce kendime bir söz verdim: ne iş ne ev sorumluluklarının beni tüketmesine izin vermeyeceğim ve kendimi her şeyden, herkesten önde tutacağım. Bir 10 yıl daha geçirdikten sonra geçmişe bakıp üzülmeyeceğim, yapamadığım şeyler için pişman olmayacağım. Zor da gelse deneyeceğim ve öğrenmeye çalışacağım, yepyeni bir sayfa açacağım kendime.

Sonrasını bilemem, bana ne getirecek ne götürecek-ama buna ihtiyacım olduğunu biliyorum. Yeni insanlar tanımak, kendimi rahat hissedebileceğim yeni bir yer bulmak, yeni bir şeyle meşgul olmak...

Hayallerimin peşinden gideceğim, eskiden olduğum gibi cesur ve tutkulu! 10 yıl gençleşmişim gibi...

3333

(10 AĞUSTOS CUMA)

Bana bir haller oldu.
Hayırdır, diyelim-hayır olsun.

İnanın ben de şaşkınım, yıllardır hissetmediğim bir heyecana kapıldım, üstelik elle tutulur sebebim yokken. Hiç olmayacak duaya amin demeye başladım, ne cesaretle?

Belli ki bir eksikliğin sonucu bu halim, çabucak kapılmış, hemen heveslenmiş olmam. Hayatımda bir şeylerin eksik kaldığının farkındaydım uzun zamandır, beni ben yapan o tutkunun kaybolduğunu görüyorum...

Arada bir bunalıma girmem, şikayet edip durmam da bu yüzden. Beni kimsenin anlamadığını hissediyorum, en yakınlarımın bile. Çok sevdiğim arkadaşlarım dahil, eşim dahi-hatta en çok da onlardan uzaklaşıyor gibiyim son zamanlarda.

Bu boşlukta karşıma çıkan ilk heyecana mı atladım, bilmiyorum. Tek bildiğim; yeniden hayal kurduğum. Hayaller kırılsa bile, hayal kurmaktan güzel ne var?

3332

(09 AĞUSTOS PERŞEMBE)

O beklediğim mola hiç verilemiyor, rahatlama vakti bir türlü gelmiyor... Bu ay aniden kalkıştığımız taşınma içi bizi fazlasıyla yordu; bu kadar zorlayacağını tahmin edemiyordum doğrusu.

Bir yandan tatilden önce bitirilmesi gereken işleri yetiştirmek, siparişleri aksatmamak için uğraşıyorum. Bir yandan ev hala tam oturmadığı için sinirliyim, kafam rahat değil. Artık bitse bu vaziyetler!


8 Ağustos 2018 Çarşamba

3331

Dün geceden beri yatırım hesaplarımızı nasıl değerlendirmeliyiz diye düşünüp hesap yapmaktan kafam bulandı. Öğleden sonraya kadar bankalarla görüşmelerle geçti günümün yarısı, yine çalışmaya oturamadım bir türlü.
Nasıl yetişecek siparişler bilmiyorum, hızlıca boyayıp bitirmem gereken en az 3 çift ayakkabı bekliyor beni. Öte yandan, döviz kurları ve faiz hesaplamalarından içime fenalık geldi artık! İşin içinden çıkamıyorum bir türlü, aksi gibi tatilden önce halledilmesi gerek bu işlerin de.
Kısacası bağırmak üzereyim ve bir günümü olsun bütün bu ev işleri, siparişler ve bankalardan ayrı dinlenerek geçirmek istiyorum!
Acil ara-

7 Ağustos 2018 Salı

3330

İşler hala bitemedi, daha da çok şey var yapılacak. Artık biraz yoruldum, hem de siparişlerimi fazlaca ihmal ettim, o yüzden bugün kendimi ayakkabılarıma verdim. Evin dekorasyonunu sanıyorum ancak Ekim'de tamamlamış olacağız, araya tatil de girecek.

Bugün de yine oradan oraya gidip gündelik işleri halletmekle geçti; yazıcıyı tamir bıraktım, dükkana uğradım, postaneye  girip bekleyen gönderilerimi verdim, zaten akşamüstü oldu. Annemin yardımı olmasa nasıl üstesinden gelirim bilemiyorum, cidden çok zaman alan yorucu işler ve yardımcısız olacak gibi değil.

Bir şekilde hepsini sıraya koyup ilerleyeceğiz, bize kolay gelsin!

6 Ağustos 2018 Pazartesi

3329

Pazartesiye erken uyandım ve kendime yeni mutfağımda güzel bir kahvaltı hazırladım.
Mutlu günlerimiz olsun bu evde, hep birlikte!

Kedilerimiz hafta sonu yaşadıkları stresten sonra kendilerine ancak geldiler ve aşırı sevgi dolular.
Biz de kendimize geliyoruz yavaş yavaş ve evin eksiklerini tamamlamayı planlıyoruz.

Bugün de annem yardıma geldi; mutfak dolaplarını düzenledik, çatal kaşık çekmecelerini yerleştirdik. Tencereler tavalar tepsiler servisler derken kafayı yemek üzereydim ki-bitti. Her şeyi aldı dolaplar.

İşlerime geri dönesim yoktu hiç, zaten uzaklaştım 3 gündür, bir de çalışma odam karma karışık halde. İlk gün sendromunu yenip hızlıca siparişlerimi organize ettim. Bekleyen gönderilerimi verdikten sonra dükkanda ustayla epeyce uzun konuştuk; sonuçta en azından saya dikiş makinesi ile frezeyi almaya karar verdik. İçim çok da rahat değilse de bu riske girmek zorundayım ki büyüyelim. Umarım her şey daha güzel olur bundan sonrasında bizim için; KUKLA büyür ve HOXHA yaşar...

Ha bir de arada eski ev sahiplerimize daireyi gezdirme işi vardı, duvarlardaki deliklerdir, kapı kollarıdır içimize biraz fenalık gelse de depozitomuzu alıp ayrıldık. Bu akşam da klimanın transferi gerçekleştikten sonra, eski su aboneliğini iptal de etmiş olduğuma göre-inanamıyorum ama tüm gıcık işler bitmiş oluyor sanki!

Bundan sonra eksik eşyaları alıp dekore etmek kalıyor geriye...

3328

(05 AĞUSTOS PAZAR)

Ertesi gün hep daha yorucudur ya-bugün her tarafımız ağrıyor...
Kahvaltıda dün gelen poğaçalardan yedik, yanına evde bulduğumuz domatesi ve zeytinleri kattık.
Artık buraya ait hissediyorum ve geçen haftaki kadar sorunlu bulmuyorum evin bazı detaylarını.
Kolileri açmaya devam ettik bütün gün; mutfak eşyamız o kadar çok ki 3 ev düzülür! Aç aç bitmeyen kesme şarap kadehleri, zarif şampanya kadehleri, hiç kullanılmayan servis tabaklarını özenle yıkayıp kuruladık. Büfeyi dizme işi keyifli, bir yandan da bari daha çok misafir ağırlayalım da kullanalım bunları, dedim kendi kendime.
Şimdilik her şey tam oturmuş değil elbette; bir portmanto ve banyo dolabı almamız şart acilen. Sonra daha iyi yerleşecek tüm havlular, ayakkabılar vesaire...
Mutfak balkonu keyifli bir mekana dönüşüyor yavaş yavaş, yeşilliklerle hoş bir hava yarattık. Yalnız hava cidden çok sıcak, bir yandan doğalgaz açıldı, bir yandan da internetimiz bağlandı.
Pek çok işin halledildiği bir gün oldu, akşamın nasıl geldi anlayamadan yatakta bulduk kendimizi...

3327

(04 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Feci kaotik bir gündü-bittiğine çok memnunum!

Sabahın köründe "Geldiler!" sesiyle uyandım ve yataktan fırlayıp kalktım. Nakliyeci adamların eve girmesiyle ayıldım ve tam o esnada kedilerin her biri bir yana kaçıştı. Bundan sonraki birkaç saatim Karamel ile Latte'yi aramakla geçti zaten...
Bir anda 4 koldan paketlemeye giriştiklerinde ne olduğumuzu anlayamadan takip etmeye çalıştık, ne kahvaltı ne bir şey-öğlene kadar büyük eşyaları sökme, sarma ve küçükleri kolileme sürdü. Giysiler için askı filan getirmemişlerdi, mecbur hepsini poşetlere doldurduk. Ortalıkta kalan ıvır zıvırı karma karışık atıvermişler kolilere, açarken sinir olduk; kablolar düğüm olmuş, neyin nerde olduğu belli değil...
Bunların hepsi belki her taşınmada olan işler ama, beni asıl mahveden Latte'yi saatlerce bulamamak ve ümidi kesme noktasına gelmek oldu. 13 katlı apartmanda merdivenlerden çıkıp yangın merdivenlerinden indim, defalarca evin her yerine bakındım durdum-yok. Bodrumu, bahçeyi aradım-hiçbir yerde yok!
Sokakta hayatta kalamayacak kadar eve alışkın, korkak ve şımarık bir hayvan bu, ne yapar ne eder diye düşünmekten fenalaştım. Geçen taşınmamızda bir kedimiz daha olmuştu, bu kez de bir tane eksilecek mi, diye düşündükçe içime oturdu. Artık umutsuzluğa düşmüşken, yeni eve diğer kedileri götürdüğüm sırada haber geldi: giysi dolabının arkasından çıkmış!
Mümkün değil oraya gireceği bir aralık yok, demek ki dolabın tepesine çıkıp oradan aşağı düşmüş, dolabın arkasındaki duvarın tam ortasında bir niş var, oraya sıkışıp kalmış korkudan. Eve gittiğimde mutfak balkonunda kombinin üzerine sinmiş kalmıştı, zor aldık.
O saatten sonra bir rahatladım, artık eşyalarla ilgilenebilirim. Bütün bu stresin içinde yazıcıyı taşırken dikkat etmediğimiz için mürekkep içine akmış, ne yazık ki arızalanabilir, bakacağız yarın.
Bir de mermer orta sehpanın çatlamış olduğunu fark edince moralimiz bozuldu, ama fazla kafaya takmadık. Arkadaşlarımız gelince ortam şenlendi tabi, poğaçalar kurabiyeler, erik suyu mis gibi, çocuk neşesi...
Günün ikinci yarısı daha sevimli geçti; çok yardımcı oldular dolap düzenlemede. Kolilerin çoğu açılıp ortadan kalktı, yatağın altı ve şifonyer ile dolaplar yerleştirildi. Mutfak dolapları ve konsol için şöyle bir dizildi, yarım yamalak da olsa.
Akşam çok yorulmuş, ama rahatlamış hissediyorduk. Bir film izleyelim dedik, bitiremeden uyuya kaldık...

3 Ağustos 2018 Cuma

3326

Stres had safhada-son akşam işler yetişmedi, ancak yarın toparlanır gibi duruyor. Bazı kalan şeyleri de pazar günü alırız hatta, umarım her şey yolunda gider ve çarçabuk biter.
Artık cidden yoruldum, son günler zor geçti, koliler bitmek bilmedi.
Yazın ortasında hiç akıl karı değil taşınmaya kalkışmak ya, çıktık bir kez yola.
Umarım güzel günler bizi bekliyordur yeni evimizde!

2 Ağustos 2018 Perşembe

3325

Kalan 2! Son akşamların telaşı; halılar taşındı, tabak çanak kolileri taşındı.
Bir süreliğine bu her şey her yerde hali sürecek, rutinimizi oturtana kadar biraz sıkıntı yaşayacağız.
Yavaş yavaş yerleştikçe, yaşadıkça evi adam ederiz mutlaka.
Banyo için hem daha kolay hem ekonomik bir yöntem keşfettim bugün, fayansları boyayarak Fas stili bir mekan havası vereceğiz... Biraz zor ve uzun sürecek elbette, ama umuyorum sonuç çok güzel olacak.
Kapıyı da iç taraftan boyar, seneye kira artırmak yerine belki değiştiririz diye düşündüm ve şimdilik bu tadilat işlerini kafamın bir köşesine attım.
Akşam arkadaşımız da gelince hep birlikte yeni eve bir kaç sefer eşya taşıdık, gece yarısına kadar ter içinde koşturduk. Yazın taşınmak akıl karı değil cidden, ama böyle denk geliyor işte.
Üzerine buz gibi bira iyi geldi...

3324

(01 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Toparlanma tüm hız devam ederken, bir yandan moral bozukluğu diğer yandan stres içindeyim. Benden başka kimse böyle gergin değil, bakıyorum da. Herkesten fazla ben endişeliyim her şey yolunda gidecek mi diye.
Bir şekilde yoluna girer...