29 Haziran 2017 Perşembe

2927

Dünden daha iyi kafam en azından, çatlamıyor.
Evin işleri bitmek bilmiyor; eksikleri tamamlayıp kileri düzenlemek, hala kalmış kışlıkları kaldırmak derken tatil dönüşü hep aynı terane...

Bir avazda pazar alışverişimizi yaptık annemle, buz dolaplarını rengarenk doldurduk. Kediler bayramda aç kalmış sanki, mamalarını eksik etmedik. Tatilden önce gözü akarken bıraktığımız maskeli kedinin iyileştiğini gördük. Kendilerini kedilere adayan anonim Panter teyzeler sağ olsun!





2926

(28 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Evet ilk günü depresyonu, pazartesi görünümlü çarşamba sendromu hoş geldin!

Gerçekten fena bir gün; aşırı sıcaktan başım ağrıyor ve pervanemiz çalışmıyor. tam anlamıyla bezgin hissediyorum. İşleri toparlayıp ite kaka çalışmaya çalışıyorum ama nafile-öğleden sonra dayanamayıp dışarı çıkıyorum. Alışveriş bahane, ama evin de eksikleri çoktu aslında, evde hiçbir şey kalmamış daha doğrusu. Buz gibi karadutlu ve sakızlı dondurmayla kendime gelmeye çalışıyorum.Yine hesabımdan fazla şey alıp dönüyorum, evde kileri ve dolapları yerleştirip çamaşır yıkayarak günü sonlandırıyorum. Sıcaklara nasıl dayanacağız?

2925

(27 HAZİRAN SALI)

Emirli'de yaz kahvaltıları ayrı güzel oluyor, bahçeye masa atıp güneş gelmeden sofra kurulursa...
Sahanda tereyağlı yumurta ve çoban salata en leziz kahvaltı bence; kediye de miço...

Bahçeyi sulayıp evi toparladıktan sonra arabayı hortumla fırçayla bir güzel yıkıyoruz. Ortalık resmen yanıyor öğlen sıcağında, biz de bayram dönüş trafiğine kalmadan eve geçiyoruz.

Yapılacak işler bizi bekliyor, daha çok da beni tabi: çamaşırlar, temizlik, manikür pedikür de yapmak lazım iyice saldık kendimizi. Ama canım hiç istemiyor desem? Öyleyse daha tatil bitmedi!

Belko Deneyi adlı bir film izlemeye karar veriyoruz; çalışanlarının plazaya kilitlendiği ve birbirlerini öldürmeye zorlandığı şiddet içerikli bir gerilim. Bütün kurumsal firmalar çalışanlarına seyrettirmeli...



2924

(26 HAZİRAN PAZARTESİ)

Bayram devam ediyor, tatil daha bitmedi diyerek kendimizi kandırmaya çalışıyoruz bugün.

Kahvaltıya anneme davetliyiz, balkonda serince bir sofra kuruyoruz; yok yok. Biber salçalı ekmekler, zeytinli kuru domatesli ekmekler nefis...

Öğlen kahvesine dedemlere gidiyoruz, yeni evlerine taşındılar, pek de güzel olmuş. Kentsel dönüşüm çılgınlığında yenilenen evlerin arasında gördüğüm tek insani daire, ferah ve çok kullanışlı. Güle güle otursunlar diyelim. Birer kahve içerken gönüllerini alıyoruz.

Akşamüstü bayram ziyaretlerinde son durak eşimin teyzesi; kadıncağız evde yalnızmış da pek seviniyor biz gidince. Beykoz'daki ormana bakan dairesini ben çok seviyorum, eski küçük ve sakin evlerden...

Dolmalara böreklere doyup fazla gecikmeden kalkıyoruz, istikamet Emirli. Aylardır gelemiyordum köy evimize, en azından bir geceyi temiz havada geçirelim. Burada yapacak iş bulamasak da dinlenmek, zaman zaman arkadaşlarla partilemek keyifli oluyor. İleride burayı kendi evim yapacağım günleri bekliyorum; bana ait detaylarla süsleyip çocuklarımla geleceğim güzel zamanları...

Köpeklere biriktirdiğimiz kemikleri getirmiştik, buranın tek kızı tatlı kediye de mama. Yan komşu bakıyormuş neyse ki büyüyüp serpilmiş kızımız, çok sevimli olmuş. Tatilin ve yolun da bir yorgunluğu oluyor elbet, Emirli'de dinlenerek atıyoruz...

2923

(25 HAZİRAN CUMARTESİ)

Son günümüzün sonuna kadar tadını çıkarmaya bakıyoruz; buralar insan doldukça sıcak da iyice bunaltmaya başladı. Akşamüstüne kadar Güney denizinin keyfini sürdük, kim bilir daha ne zaman gireriz bu maviliklere?...

Dönüşe geçmeden önce otel personeli ile bayramlaşıp vedalaştık, hepsi çok tatlı insanlar. Tekrar görüşmek üzere ayrılıyoruz carettalardan, mavi sulardan, derinliklerden, serinliklerden, ahtapot kalamarlardan, mis gibi sabahlardan, bulutlu göklerden, taş sokaklardan...

Dönüş yolu daha kısa sürüyor, ama yorgunluk da var bir yandan, gece yarısı evimizdeyiz. Kedilerimiz sevilmeyi bekliyor!

2922

(24 HAZİRAN CUMARTESİ)

Sıcaktan bunalmış ve yine aklıma düşen işle ilgili streslerle uyandım, tekrar uyumak istedim.
Temmuz Ağustos buralarda zorlayıcı, gece bile serinlemiyor hava. Kahvaltıyı geç yaptıktan sonra yine denize girmeye aşağı indik; artık kanka olduğumuz genç garson çocuk da Mimar Sinan'da arkeoloji okuyormuş.

Tatiller bir şeyleri sorgulamak için de iyi fırsatlar oluyor bir yandan-dönüşte hayatımla ne yapmak istediklerimi planlamak ve kendime biraz uzaktan bakmak ihtiyacım varmış benim de.

Farkına varmak daha kolay oluyor sanki her şeyin; paylaştığım instagram hikaye videolarının hepsini izleyen, ama aslında benle bir süredir görüşmeyen akrabalarımın bu çocuksu davranışı bana her şeyin çok basit olduğunu hatırlatıyor bir kez daha. İnsanları fazla önemseyip büyütmeye hiç gerek yok aslında!

Gözlemler ve dedikodulara gelince: geçen akşam eşimin eski iş arkadaşı ile karşılaşmıştık ya-onlarla sohbetimiz esnasında çok ince gözlemler yapan zeki arkadaşımın tespitleri beni benden aldı. Bu kadar mı görür bir insan her şeyi, herkesi? Helal olsun!

Kendilerini modern ve sanatsever olarak anlatan bu çiftin satın aldıkları Mevlana resminin vasatlığından girdi, benim saraylılığımdan çıktı-hem güldürdü, hem açık sözlülüğüne hayran bıraktı.

Akşam boyunca eşimin her şeyi bilen, çok görgülü ve entelektüel olduğunu tekrar edip duran kadıncağızın birden kocası tarafından herkesin içinde fena bozulması, dominant tavırları olduğu halde kocasından azar yeyince susup kala kalması aklı başında insanlar için ibretlik detaylardı...
Son akşamımızda Kaş'ın en iyi puanları almış eski meyhanelerinden biri Nereid'te yer ayırttık. Bir şişe beyaz şarap açtırıp ıstakoz söğüş, maydanozlu narlı salata, erikli haydari, somon pastırmalı paçanga, ahtapot tandır ve sebzeli kalamarlı lavinya söyledik. Buranın menüsü değişik lezzetlerle dolu, biraz fazla kızartma olması bana ağır gelse de hoşumuza gitti diyebilirim.
Son gecemizi de dizi izleyerek balkon sefasıyla geçiriyoruz, yarın ayrılıyoruz...

2921

(23 HAZİRAN CUMA)

Arkadaşımız bugün yolcu, kahvaltıdan sonra vedalaşıyoruz; Fethiye ve Göcek taraflarında birkaç gün daha geçirecek. Biz de tabi o yokken bol bol deniz ürünlerine dadanacağız ve serin sulara atlayacağız.
Eski Hera yeni Bezgin iyice kalabalıklaştı bugün, bayrama düşünemiyorum. Kaş son yıllarda fazla mı popülerleşti ne? Yine de rutinimiz oldu her yaz tatilinde buraya gelmek ve illa ki buradan denize girmek, bu kez de rutin içinde rutin olarak her öğlen bir pizzayı paylaşmayı ve her akşamüstü birer kahve içmeyi huy edindik. Bana öyle geliyor ki mutafağı İstanbul'daki pek çok yerden daha güzel.
Canlı müzik olayı da tuttu; millet arkadaşını getiriyor her gün daha da artan bir kitlesi oluştu buranın. Arkadaşlarımızın güneşlendiği yeri ziyaret edince gördüm ki en güzeli burası kesinlikle. Konforlu ama fazla ciks değil, aksine daha alternatif tiplerin takıldığı bol rastalı dövmeli bir mekan...
Kaş'ın özlediğim mekanlarından biri Turkuaz meyhane ne yazık ki geçen sene el değiştirdiğinden beri "en sevdiğim yer" neresi artık bilemiyorum. Bu akşam Gelos'ta yer ayırttık, adını epeydir duyduğum bir yerdi, deneyelim istedik.
 Yine çarşı içinden girilen bir terasta, Piraye'nin hemen yanı diyelim. Serin olması, masaların sıkışık olmayışı güzel. Mezelere fazla yüklenmeden kuru domatesli levrek dolması, Girit ezme, zeytin salatası ve muhammara seçiyoruz. Muhammara kesinlikle Zaika'da daha lezzetli, Girit ezmenin fıstığı yok gibi, peynirden ibaret.
Asıl aklımızda zaten beğendili ahtapot ve kalamar ızgara yemek vardı, muradımıza eriyoruz. Bazılar şaşıyor ama ben bunları her gün yesem bıkmam ki!
Akşam otel odamızın balkonunda ayaklarımızı denize karşı uzatarak dizi izliyoruz; Heisenberg beni en çok mutlu eden dizi oldu şimdiye kadar. İlk bölümde neden bu kadar sevildiğini anlayamadığım ve eski moda bulduğum, giderek değişimine hayran kaldığım ve karakterleri çok iyi oturtulmuş bir dizi...
Bitmesin diye erteliyorum izlemeyi, öyle söyleyeyim.

Her Kaş tatilinin başka bir havası oluyor; bekarken kız arkadaşımla geldiğimizde gece yarılarını hep barlarda kokteyller içip dans ederek geçirirdik, sevgiliyken baş başa geldiğimizde başka, arkadaşlarla eğlencesi başka... Her türlüsü çok keyifli, hep tekrarlamak istiyorum! Bu kez sanki fazla değerlendirememişiz gibi bir his de var içimde; Hidayet'e, Büyükçakıl'a, ne bileyim Kaş Camping'e gitmedik mesela. En azından DeJa Vu'da gitmeden bir kez daha oturalım diyorum. Diziden önce bir Mojito içiyoruz karşılıklı...

2920

(22 HAZİRAN PERŞEMBE)

Şaka maka derken tatilin yarısını geride bıraktık-üzülmeye başlayalım mı acaba?

Deniz daha ılık sanki bugün, hava da gittikçe Antalya yazına döndü, ortalık kalabalıklaşmaya başladı. Burayı boş olduğu mevsimde daha çok seviyorum sanırım-Haziran başı harika...
 Denizde macera-köpek balığı olmasa da caretta caretta dehşeti!
 Yüzerken yüzerken birden yanı başımda beliren kayalık sandığım yaratık dev kızgın suratlı bir su kaplumbağası imiş! Burnundan su püskürterek bana doğru yüzmeye başlayınca tırıs tırıs kaçtım.
Macera yetmedi mi? Yine yüzerken yüzerken- önümüzde hem kanatlı hem eklem bacaklı, el kadar çirkin, tuhaf bir böcek! Zaten suya girmeye niyeti olmayan arkadaşımızın denize son girişi oldu...
 Akşamüstü kahve sefası, gerçekten bir eksiklikmiş bunu iyi düşünmüşler. Üstelik çok da sempatik kızlar işletiyor, kahveli muhallebi ve cinnamon iced coffee istiyorum bugün. Evet-çok havalıyım!
Akşama doğru iyice şenlenen mekanda canlı müzik başlıyor, herkes dansa kalkıyor bar önünde. Biz kendi köşemizde birer bira açarak eşlik ediyoruz. Keyifler gıcır, kimsenin kalkası yok!

Akşam Zaika'da masamızı birkaç gün önceden ayırtmıştık, eşimin eski iş arkadaşı ve eşi ile karşılaşıp onları da dahil ediyoruz. Pek hazzetmediğim, egosu yüksek ama içi boş bir tip bu kadın ama yine de sohbet ediyoruz biraz işte.
Zaika'ya gelince; yine aynı efsane lezzetler, tahinli patlıcan ve muhammara nefis, nar ekşili köz soğan sarımsak iyi düşünülmüş ve modası geçmeyen bir sıcak meze... Ben klasik bir kadın olarak Adana kebap söylüyorum, buranın ciğeri ve şaşlığı da çok güzel.
Tatmin edici bir akşam yemeğinin ardından birer kokteyl içmeye Hideaway'e gidiyoruz; avluları oldum olası severim, burası da çiçekli bir taş avluya kurulmuş çok hoş bir yer. Blues çalan loş bir ortamda hakkıyla yapılmış kokteylleri normal fiyatlara içebileceğimiz bir yer, ben green apple martini söylüyorum.
Gecenin ilerleyen saatlerinde sohbet hep iş dünyası, kurumsal firmalar üzerine devam edince bira sıkılıyorum, detaylı gözlemlerim ve arkadaşımla dedikodularımız yarın...

2919

(21 HAZİRAN ÇARŞAMBA)

Gün geçtikçe kendimize geliyoruz, hepimiz dert ettiğimiz şeyleri unutup, sıkıntılarımızdan yavaş yavaş arınıyoruz... Sanırım çok kir biriktirmişiz, tıkanıklıklarımız açılıyor birer birer.
Düşünmeye başlıyorum; hayat böyle bir şey olmalı aslında- bizim şehirdeki yaşantımız gibi değil. Gece yıldızları görebilmeliyiz, güne mis gibi uyanabilmeli...
 Daha önce kaldığımız Talay Oteli'ni tercih ettik bu kez de, her yere göre fazlasıyla uygun fiyatları ve güler yüzlü personeli ile vazgeçmeyeceğim bir yer oldu.
Bugün bir yere gitmeye hiç niyetimiz yok, hava ısındı ve rüzgar dindi, deniz kaymak gibi. Öyleyse en eski yerimiz Hera Beach'te bu kez kazasız belasız uzanalım!
 Alıştığımız Hera olmuş Bezgin; Cihangirli işletmeci bir hanım almış burayı ve başta sayısı artmış şezlong düzeninden şikayet etsem de kesinlikle daha güzel bir mekana dönüşmüş. Akşamüstü başlayan müzik epey iyi, yan tarafta Tarkan çalarken bizde 70ler Anadolu rock chill-out remixleri çalıyor mesela.
 Menüsü o zaman da dopdoluydu, yine lezzetli sebzeli keçi peynirli sandviçler yiyoruz. arkaya minik bir kahve standı açılması da cabası; en büyük eksiği görüp kapatmışlar bravo! Saat 5 gibi buz gibi ice lattemin yanına mis gibi limonlu parfemi alırım!
Denizim mavisi akıl almaz güzellikte, her zamanki gibi, hep buraya gelelim isteği uyandırıyor! Arkadaşımız ise mızmızın teki-soğuk diye denize girmesiyle çıkması bir oluyor, deniz ürünleri yemiyor, rahatsızlığından dolayı içki de içmiyor, akşam erken uyumak istiyor ve bir türlü sanki tatmin olmuyor... Bir yandan o kadar eğlendiriyor ki anlatamam; her dükkana girip talan ediyoruz içeriyi, her restorana eleştiriler ve önerilerde bulunuyoruz. Biri bizi dövecek ama bakalım ne zaman!?




Evvelsi gün düşürdüğüm kolyemin yenisini almak için çarşıyı geziyoruz; aynı kadın yine aynı yerinde doğal taşlı kolyeler satıyor. Benim için de kırmızı mercan ve turkuazlı bir tane dizmesini istiyorum, bütün takılar sanki burada çok güzel!
Arkadaşımızın "Ne olur bu akşam da balıkçıya gitmeyelim!" yalvarışına dayanamayıp ev yemekleri sunan yeni bir mekana oturuyoruz. Hızlı ve kaotik bir yer burası, kendimize hazırladığımız zeytinyağlı tabakları gerçekten lezzetli.

Bu sabah Kekova'dan vazgeçip son anda Meis'e gitmeyi seçen arkadaşımız pek sevmiş Yunan adasının atmosferini, bize de şarap getirmiş. Akşam şarabımızla antik tiyatroya gidip yüzlerceymiş gibi duran basamakları tırmanıyor, en arka sıraya oturup yıldızlı gecede içiyoruz.
Ruhun şad olsun Dionysos!

2918

(20 HAZİRAN SALI)

Dünkü fırtınadan korkup bugün bu tarafta kalmamaya karar veriyoruz, istikamet Akçagerme plajı. Burası aslında Kaş'ın en az sevdiğim yeri diyebilirim, aile çay bahçesi tadında. Diğer yerlerdeki ananaslı kokteyller, efendim dört peynirli pizzalar yerine burada ancak köfte ekmek yanına kola!
 Yine de denizin tadını çıkardığımız ilk yer burası oluyor; daha ılık ve sakin olduğu için herkes burayı tercih etmiş, akşamüstü biraz kalabalıklaşıyor. Kendimize uzak köşede bir yer ayarlayıp kitaplarımızı okumaya dalıyoruz gölge altında...
 Bu tatilde okumak için getirdiğim kitap biraz eski; eşim bana Şebnem İşigüzel'in Sarmaşık'ını seçti.
Her bölümde seks ve şiddet içerikli tuhaf öykülere yer veren acayip bir kitap! Nasıl değerlendirsem bilemiyorum, eğlenceli bir dili var aslında fena olaylardan bahsederken fazlasıyla rahat gibi... Arada dergilerle dönüşümlü okumak en iyisi.
Kuyruklarının güzelliğine tezat berbat sesleri ile bağıran tavus kuşları, tembel ördekler Akçagerme plajının vazgeçilmez maskotları, yine buradalar...
 Akşamüstü dönüşe geçiyoruz, yeni açılan mekanlardan Sardelaki'de masa ayırttık. Arkadaşımız bugün Patara'yı gezdi, göz alabildiğine kum, gözlerini kamaştırmış ve alerji yapmış olsa da çok sevmiş atmosferini...
Geçen sene Kaş'a yalnız günübirlik uğrama fırsatımız olmuştu, belki de 2 yıldır açık olan bu mekanı biz yeni keşfediyoruz. Yunan tavernası konseptli şık ve güzel manzarası olan Sardelaki'de hizmet kaliteli, servis profesyonel.
 Ahtapot ve karides yemeyi iple çektiğimiz için mezeleri es geçiyoruz; saganaki, cevizli kuru domates ve hibeş yeterli.
 Ahtapot ızgara yediklerimin en iyilerinden, karides de bizi tatmin ediyor. Soğuk beyaz şarap eşliğinde tadına doyamadığımız lezzetler bunlar!
Keyfimiz yerinde ayrılıyoruz mekandan. Otele dönüş yolumuz üzerinde kurulmuş bir minik karavan var; Dondurvan. 10 çeşit dondurmayı sıradan denemek isteyen arkadaşımız Batmanlı dondurmacı çocuğun başının tatlı belası oluyor! Korkuteli vişnesi ve limonlu dondurmayı beğeniyoruz.
Yolumuzu kesen tekne turu satmaya çalışan çocuklardan en küçüğü çok bitirim-tam adamına düşüyor ve saatlerce günlerce uzayacak bir laf atmalar silsilesi başlamış oluyor...

28 Haziran 2017 Çarşamba

2917

(19 HAZİRAN PAZARTESİ)

Hava rüzgarlı, sanki tatil keyifsiz mi başladı ne? Hepimizin ihtiyacı var biraz arındırmaya aklını, ruhunu, temizlemeye içini... Biraz ipin ucunu kaçırmışız şehir hayatına fazla dalmışız, şimdi normale dönmek zaman alacak elbet.

Arkadaşımızın bankada işleri var, ikimiz ilk tatilimizin anılarını yad etmek için Hera'ya iniyoruz ilk gün. Deniz çalkantılı olsa da yüzüyoruz, serin sular masmavi yine, bıraktığımız gibi... Şu Küçük Çakıl'ı millet niye beğenmez de diğer yerlere gider denize girmek için anlamadım! Liman ağzı, Hidayet, İnce boğaz, Büyük çakıl, Akça germe derken hemen her yerini denedim ve kesinlikle en güzeli, en ferahlatan su burası.

Şanssız başladığım bu ilk günde geçen sefer Kaş'tan aldığım kolyemi kaybediyorum.
 Kafama şemsiye geçmeden 5 dk. önce-
Rüzgar birden artınca neden plajın bomboş olduğunu anlıyoruz; önce eşime saniyeler sonra bana şemsiye düşünce ne olduğumuzu şaşırıp kalıyoruz. Birden şezlongta uzanırken, morarmasın diye bacağıma buz tutarken buluyorum kendimi...
Öğleden sonra arkadaşımızla birlikte diğer tarafa geçmeye karar veriyoruz, çok sevmediğimiz ama daha korunaklı olan Derya Beach'te bir yer buluyoruz. Deniz aynı gerçi, ama kalabalık ve kitle biraz itici burada bence. Pizzaları çok meşhurmuş ama denediklerimiz arasından hiçbirini pek de beğenmedik.
 Kaş'ın bence en kendine has mekanı DeJa Vu'da akşamüstü birasının keyfi başka yerde yok!

Rüzgarın tadını çıkarıyoruz... Buraya her akşam güneşi batırırken gelmek isterim, hiç bıkmam.
Bu akşam için Tzaziki Meyhanesi'ne oturuyoruz. Buraya sanırım 2 kere gelmiştim ve sütte dil balığını beğendimse de, fazla özel bulmadığım biraz da müziklerinden sıkıldığım bir mekan olarak aklımda kalmıştı. Sürekli Birsen Tezer çekilmiyor!
Mezelerin başında bir Ermeni teyze, her bir çeşidi kendi spesiyali olarak tanıtıp bize yedirmeye çalıştığı için masayı donattık: levrek salata, mercimek fava, yoğurtlu kabak, peynirli muhammara, midye pilaki, sıcak peynirli midye...
Arkadaşımız deniz ürünlerinden pek hazzetmiyor olacak ki sevemedi, ama ben midye pilaki ve levrek salatasını sevdim. Mercimek fava da enteresan bir lezzet, en azından İstanbul'da bulunmayan mezeler denemiş olduk. Ama şüphesiz burayı bize sevdiren Girit asıllı sahibesi ile kızlarının hoş sohbeti oldu, gece boyunca git gel uğrayıp iki laf ettiler bizimle.
Sütte dil balığını tadan arkadaşımız çok beğendi, kalamar tava da son derece tazeydi.
Müzik listesini değiştirmiş olmaları beni ayrıca memnun etti; 70ler poptan girdik Zeki Müren'den çıktık; çok keyifli bir gece geçirdik.

18 Haziran 2017 Pazar

2916

3 Yolcu
Güzeller güzeli kedilerimizi bırakıp, şapkamız başımızda, önümüzü düşünmeden ve yağmur havasında yola çıkıyoruz...
Bu yolculuk hepimize iyi gelecek, bedenlerimiz kış uykusundan uyanacak ve iliklerimize kadar ısınacağız. Bu yolculuk hepimize yeniden şevk verecek, hissediyorum...

***

Yolculuk uçakla da olsa, 8 saati buluyor; Kaş'ın tek kötü tarafı bu galiba. Öte yandan hava alanı yapılmasın da bu yolu çekmeye razıyım.
Her şey tamam da en son 100 metrelik yokuş yordu beni en çok, valizleri çekerek tırmandığımız...
Hava alanında kahvelerimizi içip poğaçalarımızı yerken aklımızda hala şehrin ve şehir hayatının biriktirdikleri vardı. Güneye ayak bastığımızdaysa her şey siliniverdi birden. Ortalık tenha ve hava çok sıcak sayılmaz buraya göre.
İlk akşam fazla enerjimiz yok, tanıdık bir mekana oturmak istiyoruz ve Piraye'yi tercih ediyoruz. Mezeler sıradan biraz, her yerdeki deniz börülcesi ile patlıcan salatası. Ortam keyifli yine de, sohbet ediyoruz.

17 Haziran 2017 Cumartesi

2915

Bu sabah arkadaşımızı kahvaltıya çağırdık; ekmek yaptık, böreği fırına verdik ve köz biber salatası hazırladık.
Dedikodusu bol bir sabah geçirdik, hava da iyice ısınmış. Kahvelerimizi parkta içip kedileri besledik. Gözleri akan yavru kedilerden biri beni üzdü ama umarım dönüşte de onu iyileştirebiliriz.
Tatil bavulu eksiklerimi tamamlamaya kısacık alışverişe gittik ardından, akşama kadar evde karpuz yemeyi planlıyoruz şimdi...

2914

(16 HAZİRAN CUMA)

Arkamdan dönen lafları duyduğumda şaşırdım mı? Yooo!
Bu tipler için sinirini bozmaya değer mi? Hiiiç!
Bırakalım, kendi sorunlarıyla uğraşsınlar-çünkü yakında fazlasıyla sorunla karşılaşacaklar.
Biz arkamıza yaslanıp, enayi yerine koyduklarını sanmalarına izin verelim-kısa bir süre için.
Sonra zaten bir yerlerde karşılaştığımızda lafımızı esirgemeyiz.

16 Haziran 2017 Cuma

2913

(15 HAZİRAN PERŞEMBE)

Haftanın son günlerinde sıkışıp depara kalkanlara selam!
Ben de tatile bir kaç gün kala neler yetiştirmem gerektiğini fark edip geç de olsa çalışmaya hız verdim, bir avazda bütün siparişleri bitirdim-sayılır.
Umuyorum ki bu kez stresten uzak ve tam anlamıyla rahatladığım bir tatil geçireceğiz, tatile çıkacağımızı da yeni algılamaya başladım.
Hevesle yazlık elbiselerimi, bikinilerimi deneyip ayna karşısında mini defileler yaptım kendime, o değil de biz bu fıtıcıları nasıl bırakacağız?

14 Haziran 2017 Çarşamba

2912

Hafta sonu dedikoduları bitiremedik, defalarca aynı olayları farklı arkadaşlarla konuşup başka açılardan dinledik. Hafta başında da epeydir kayıplara karışmış olan arkadaşımız bize yemeğe gelince, bambaşka detayları da ondan duyduk ve benim aklımda her şey netleşti...

İnsanlar o kadar şaşırtıcı derecede yalancı ve dönek ki-pes vallahi!

Dışarıdan çok düzgün, efendi, iyi aile çocuğu, güzel giyinen, janti ve kibar görünen tipler biraz yakınlaşınca egosu tavan yapmış, sorunlu, sinirli ve hepsinden fenası ikiyüzlü çıkıyorlar.
Üstelik komik duruma düşüyorlar zira çok belli oluyor, er geç ortaya çıkıyor her şey.

Bizim için bundan sonra eski yerinde olamaz artık kendisi, geçmiş olsun. Arkadaşımın dediği gibi "Herkese bol şans!"

2911

(13 HAZİRAN SALI)

Adımlarım hep geri geri gidiyor, işleri bitirmek yerine erteliyorum son günlerde. Okulun son haftası geçmek bilmez de hep olmayacak işler yapmak gelir insanın içinde ya hani...
İçimden tek gelen sıcakta evimizin serin salonunda kalmak, dondurma yerken kedilerimi sevmek, korku filmleri seyretmek. Hayatın gerçeklerinden ve yoğun rutinimden uzaklaşmak iyi geldi.
Gözüm önünde hep yollar, mavilikler uzanıyor...

2910

(12 HAZİRAN PAZARTESİ)

Pek isteksiz çalıştığım bir hafta, bu ay başından beri sanki bir aheste ilerliyor; aklım hep başka yerlerde benim de... Her gün eşim eve erken geliyor, hafta içi de sonu da arkadaşlarımızı ağırlıyoruz, yani bir konsantrasyon sorunum mevcut. Bir yandan son haftadır siparişler durdu nedense ve bu çöl havasında benim de içimden iş yapmak gelmiyor, yine de depresif değilim. Hatta biraz tatil modu iyi geliyor gibi sanki, sonrasında çok sıkışacağımı bilsem de biraz rahatlamaya ihtiyacım var...

12 Haziran 2017 Pazartesi

2909

(11 HAZİRAN PAZAR)

Dün geceden sonra akşamdan kalma ve pestilim çıkmış halde uyandım, buna rağmen arabaya atlayıp börek sevdasıyla karşıya geçtik. Yüzüm gözüm şiş de olsa Kireçburnu Fırını'nda börek yiyebilirim.
Sahilde yürüyüp boğaz havasına dün kaldığımız yerden devam ettik, iyi geldi. İstanbul, her şeye rağmen hala o kadar güzel ki!

Öğleden sonra evi toparlayıp dondurma aldık, kahve yapıp arkadaşlarımızı bekledik. kahveye geldiler akşam yemeğinden sonra gittiler, biz hep böyleyiz! Zira gıybet bitmek bilmedi, dedikodu fena birikmişti...

Sonunda herkesi ve her şeyi çözdük, baştan sona yaşananların tümü yerine oturdu ve insanların kaç para ettikleri konusu hep aynı hikaye olarak devam etti...

2908

(10 HAZİRAN CUMARTESİ)

Enerjisiz bir güne uyandık ve tuhaf bir düğüne davetliyiz. Yine de eğlenmeye çalışacağız ve bugünün keyfini çıkaracağız.
Kuaför bomboştu ve çabucak çıkıp eve döndüm, hazırlanıp aceleyle yola çıktık. Sokağımızın bir başı vinçle, diğer başı ise arabanın tekinin boylu boyunca park etmesiyle kapanmış vaziyetteydi. Sileceklerini kırdıktan sonra taksiye atlayıp evlendirme dairesine vardık.
Nikah kuru ve kısaydı, davetliler salonun yarısını doldurmamıştı. Çabuk biten törenin ardından fotoğraf çekilme ve takı merasimi sırasında ne yapacağımızı bilemeden bekleştik. Bütün düğünler gibi ama gördüğüm tüm düğünlerden daha fazla kaotikti, organizasyon son dakikaya bırakılmış ve gelinle damat saldım çayıra modundaydı.
Biz kendi başımızın çaresine baktık, arada eve uğrayıp biraz dinlendikten sonra Kuzguncuk'ta çay molası verdik. Tekneye geçerken hava kararmamıştı daha, boğazın tadını üst katta şampanya içerek çıkardık...
Teknede olmayı özlemişim, yaz havası olmasa da gün batımının tadını çıkarmak güzeldi. Damadın akrabaları pek tatlı hoş sohbetlerdi, elle hazırlanan mezeler en iyi restoranlardan daha lezzetliydi.
Gece ilerlerken müziğe eşlik etmeye başladık neşeyle, sanırım en fazla kuduran bizdik. Gelinle damattan daha fazla eğlendiğimiz kesin!
 Bolca şarap ve rakı sonrasında sabaha karşı eve döndüğümüzde ayaklarım ağrıyordu...



2907

(09 HAZİRAN CUMA)

Hava kapandı, yağmur başladı ve benim canım hiç çalışmak istemiyor.
Arkadaşımın başına kapı önündeki dolap devrilince saksı düşmüş, görünmez kaza beklenmedik bir panik yaşanmış evde sabah sabah. Onu ziyarete gidelim dedik akşamüstü, epey oturduk kaldık onlarda. Geçen gün onlarda kalmış olan yarın evlenecek çiftin hallerini konuştuk ve güldük biraz.
Düğün öncesi stres malum, biz de bu yollardan geçtik ve geride kaldığı için cidden mutluyum!

8 Haziran 2017 Perşembe

2906

2 haftadır sanırım rahat geçirdiğim ilk gün, güzel bir uyku çektim ve kedilerimle yatak keyfi yaptıktan sonra kendime kahvaltı hazırladım... Bir yandan sevdiğim bloggerların videolarını açıp yavaştan aldım çayımı...
Öğlen dükkana uğrayıp siparişleri düzenledikten sonra eve döndüm ve akşam için yemek yaptım, ardından yeni bir ayakkabı üzerinde çalışmaya başladım.
Şimdilik her şey yolunda-umuyorum tatil dönüşüne kadar beni çileden çıkaracak bir şeyler daha olmaz!
Ha tabi bu arada-kendini bir şey sananların paylaşımları bir kulağımdan girdi öbüründen çıktı. Çok işim var bir zahmet ikileyin hayatımdan!

7 Haziran 2017 Çarşamba

2905

Dün gece doğru dürüst uyuyamadım, içkiyi fazla kaçırmışım sabah kadar çarpıntım durmadı, huzur bulamadım...
Gece yarısını geçiyordu yatağa girdiğimde, önümde laptop vardı, bir film açmıştım, tabi ki seyredemedim.
Birkaç kez uyanıp kedileri kontrol ettim ve susadım klasik bir akşamdan kalma haliyle.
Uyku aralarımda hep aklıma geciken kargo takıldı, yarın gidecek mi, diye düşünüp durdum ve çok dağıttığım için vicdan azabı çektim.
Sabah temizliğe gelen kadınla sohbet edip güne başlayınca yavaş yavaş kendime geldim ama yine de tabi aheste bir tempoda ilerledi bugün.

2904

(06 HAZİRAN SALI)

Geçen haftadan beri nedense durmak bilmeden stres halindeyim, buyurun koşturmacama ortak olun:

Gece boyunca bölünen stresli bir uykuyla dinlenemeden uyandıktan sonra öğlen üzeri sahilde yürüyüşe çıkalım dedik. Normalde daha uzun mesafeyi daha hızlı yürürdüm de yorulmazdım, bu kez sıcağın da etkisiyle biraz çabuk yorulduk sanki. Yine de iyi geldi.

Öğlen eşimi iş seyahatine uğurladım ve masaya oturdum. Kısa bir süre sonra cüzdanını yürüyüşte benim çantama koyup kimliği, ehliyeti ile birlikte tüm banka kartlarını da evde unutmuş olduğunun farkına vardık.
Bildiğim tüm kargo şirketlerini arayıp ekspres gönderileri var mı diye sormaya başladım, hemen hepsi v.ı.p hizmetleri ile yarın sabah teslim edileceğini söylediler. Evimizin etrafındaki tüm şubelere uğrayıp göndermeye çalıştığımda ise, teker teker hepsi teslim saatinin garanti edilemeyeceğini söylemeye başladılar. Sonuçta göndermemenin daha güvenli olduğuna karar verdik ve internet sitelerinde yazan bilgilerin palavra olduğunu anlamış olduk.

Bu telaşın ardından, geçen cuma verdiğim acil gönderilerimin açıklamasız şekilde gecikmeli işaretlendiklerini gördüm, akşama kadar kargo şirketinin çağrı merkezinden ve müşteri temsilcimden bilgi almak için uğraştım ve elbette alamadım. "Operasyonel sorunlar sebebiyle gecikmeler olabilir" ibaresini biraz daha netleştirmek istedim ama mümkün olmadı.

Ardından birkaç aydır kullanmakta olduğum ve şu ara neredeyse tek alternatifimiz olan ödeme sisteminin anlaşmasını iptal ettiği duyurusunu aldım, gereksiz de olsa bir an panikledim. Neyse ki bizi etkilemeyecek bir durummuş.

Akşamüstü artık bunalmış vaziyette ve çalışma hevesimi kaybetmiştim, beni Kadıköy'e davet eden arkadaşımla buluşmaya gittim. Biraz dolandıktan sonra Güneşin Sofrası meyhanesine erkence oturduk, bahçesi Ege tarzında, kitlesi kaliteli olan bir mekan.
Personelin ilgisini de çok beğendim, yanımıza gelip mama isteyen kediye meğer arkada bol balık veriyorlarmış, bizim mamayı da bıraktık. 

Hafif bir akşam yemeği için bir şişe beyaz şarabın yanına peynir, kavun, zahter salatası, arpacık soğanlı meze, levrek marin ve fıstıklı kuş üzümlü mezgit söyledik. Hepsi çok lezzetli, porsiyonlar büyüktü.
Laf lafı açıp da dertler derya olunca birer kadeh daha şarap istedik, kahvelermizi de içip geç olmadan kalktık.
Tek düşündüren hesabın açıklanamaz yüksekliği oldu, bunun dışında sevdim burayı, tekrar gelmek isterim.
Arkadaşımla bize geldik, eve dönerken de cips ve frigo almasaydık iyiydi!
Antik uzaylılar belgeseline şampanya ile eşlik ettiğimiz tuhaf, keyifli bir geceydi...


5 Haziran 2017 Pazartesi

2903

Keyifli bir hafta sonunun ardından yine bok gibi bir pazartesiye merhaba!
Bankalar ve ödeme sistemleri sorunları ile uğraşmaktan bıktığım bir gün daha, yine korkularımın tetiklendiği, yine kendimden kaynaklanmayan abuk subuk sorunları çözmeye çalıştığım, sıkıntılar basan bir gün...
Hayatta kalabilmek ve sevdiğim işi yaparak kendimi ve ailemi geçindirmek istiyorum, hakkım değil mi?

2902

(04 HAZİRAN PAZAR)

Dünden epey yorulmuşuz, ama dişim ağrımayarak uyandığıma memnunum.
Bugünü alışverişle değerlendirip eşime tatilde ihtiyacı olan bir iki şey almaya çıkıyoruz; erkekler için ne kadar az seçenek var! Sandalet ve yazlık pijama seçip biraz dolanmak 2 saatimizi alıyor, sıcakta yürümek de insanı fazladan zorluyor.
Akşamüstü evde dizi izleyerek geçiriyoruz; her daim favorimiz Breaking Bad, ardındna yeni kasvetli dizimiz The Man in the High Castle ve bıraktığımız yerden devam ettiğimiz Designated Survivor.
Keyifli, sakin bir pazar gününün akşamına dev salata hazırlıyoruz kendimize bahar otlarından...

2901

(03 HAZİRAN CUMARTESİ)

Bugün aniden yaz geldi!
Pazara gidip geldikten sonra terden sırılsıklam olmuştuk; pazar arabamız da ağzına kadar doluydu çoktan.
Sebze meyveleri yerleştirip evi süpürdükten sonra biraz yorulunca gündüz evde takılmaya karar verdik.
İyice tatlanmış karadutlardan çileklerden yoğurtlu tatlı yaptık yine, kahvenin yanına hafif ve nefis...
Akşam gitmek istediğimiz bir konser vardı, Kadıköy'de Pentagram akustik. Ama akşama doğru giderek şişen 20lik dişimin ağrısı keyfimi kaçırdı. Akşama doğru sahile inmeye karar verdik biz de bunun yerine, hem bu güzel havada yürümüş olmak istedik.
Bizim evden sahile inmek artık eskisi kadar kolay bir şey değil, bunu fark ettim ki epeyce yol var. Kedilere mama vere vere ara sokaklardan yürümek 1 saatimiz aldı, birer bira alıp deniz kenarına oturduk.
Artık neredeyse konuşamayacak kadar ağrıyan dişimle pek eğlenceli geçmedi gece tabi, dönüşte nöbetçi eczane arayıp ağrı kesici aldık.




2900

(02 HAZİRAN CUMA)

"Akşam yemeğini adada yiyelim mi?" diye soran eşimin teklifini reddedemedim. Ne güze bir fikir!
Motoru kaçırmamak için erkenden evden çıkıp Bostancı'ya vardım, beklerken epeydir görüşmediğim okuldan bir arkadaşıma telefon açtım.
Mavi elbisem, çiçekli ayakkabılarım ve yeni çantamla kendimi çok güzel hissediyordum ada motoruna binerken, biraz gecikmeli olarak Burgazada'ya indik. Yolda Sait Faik romanı Maişet Motoru'ndan konuştuk biraz.
Hep tercih ettiğimiz Barba Yani'nin yerine Çardak Restoran'a oturduk bu kez; fazla içmemek için bir küçük rakı söyledik. Kavun mis gibi, peynir de lezzetliydi. Mezelerden patlıcan salata, Girit ezme, acılı atom, levrek marin ve uskumru istedik. Sıcaklardan da deniz lokumu dedikleri deniz ürünlerinden karışık güveç ve ahtapot ızgara aldık. Ahtapot gerçekten sert ve kötüydü, hayal kırıklığı oldu. Diğerleri fena değildi, ama sanırım ortalama bir yermiş burası.
Sofraya otururken aklımda beni rahatsız eden bir mevzu vardı, konuşmak istediğim, o yüzden ilk kadehleri biraz sessiz ve hızlı devirdik. Sonunda döktüm içimi benden gitti.
Bir yandan yan masada erkenden sarhoş olan orta yaş üstü teyze grubunun muhabbetine dahil olurken bir yandan da adanın bakımsız kedilerini besledik, yanımda getirdiğim yarım kilo mamayı bitirdik.
Fazla geçe kalmadan henüz hala kış tarifesinde olan ada vapurunun sonuncusunu aldık, yine de eve varmamız gece yarısını geçti.
Yatakta dizi izleyelim derken hiç uykum yoktu güya, ilk 5 dakikada uyuya kalan ben oldum...

1 Haziran 2017 Perşembe

2899

Dün üzerimden tır gibi geçmişti, bari Haziran'a sorunsuz başlayalım demişken, yine beklenmedik bir telefon-dükkan sahibimiz olacak pezevenk, kira artışını kafasına göre belirlemiş, tefe tüfe oranlarına uygun şekilde yaptığımız artışı az bulup kendi kendine bilenmiş ve dükkanı başımıza yıkmakla tehdit ediyor...
Kendisini tanıdığımdan beri ki 1 kez karşılaştım ve esasen usta muhatap oluyordu-ne kadar yalancı ve iğrenç biri olduğunu anlamıştım aslında, ama her şey hazır iki taraf anlaşmışken kontratı imzalamak kalmıştı bana bir tek, ben de bozmadım.
80 lira için mafya kesilen bu adam müsveddesine tüm ödediklerimiz haram olsun, burnundan fitil fitil gelsin, hastalıklara harcasın inşallah!

2898

(31 MAYIS ÇARŞAMBA)

Mayıs ayını keyifli kapatıyorum derken, sabah sabah bir anda başımdan aşağı kaynar sular döküldü: ertesi gün düğünü olan Avustralyalı müşterimden henüz ayakkabılarını almadığına dair bir mesaj okudum.
Şaşkınlıkla araştırmaya başladığımda, 1 hafta önce teslim edilmiş görünen gönderinin yanlış adrese dağıtılmış olduğunu fark edince deli oldum. 1 haftadır kendisi de takip etmemiş olacak ki son gün haber veriyordu ve yapacak bir şeyimiz olmayabilirdi.
Telaş içinde kargo şirketini ve müşteri temsilcimi aramaya başladım ama hiçbir cevap alamadım, daha doğrusu tek yapabildikleri kayıp dosyası açtırmak ve 2 hafta içinde geri döneceklerini söylemek oldu. Bizimse 2 günümüz bile yoktu!
Haklı olarak gelin ayakkabıları yarına kadar eline geçmediği takdirde bedelin iadesini isteyen müşterime karşı mahçup olmak bir yandan, zararımız diğer yandan...
Kimse sorumluluk üstlenmiyor, telefonlarıma toplantıda olduğu bahanesiyle kimseler çıkmıyor ve ben ne yapacağımı bilemez vaziyette stres içinde birilerine ulaşmaya çabalıyorum-günün ilk saatleri böyle geçti.
Neyse ki müşterim Brisbane'deki kargo ofisine ulaşıp, kuryenin paketi yan dükkana teslim ettiğini öğrenmiş de gidip alabilmişler. Bu sorun da sonunda böylece çözüldü ama benim kalp çarpıntılarım akşamüstüne kadar durmadı.
Başım sıkıştığında hiçbir şekilde yardımı olmayan UPS'e ne yapmalı, nereye şikayet etmeli?
Yeşil çay içip bisiklete binerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım ve akşamüstü yeni bir ayakkabı boyadım, günün sonunda artık bitkin düşmüştüm...