30 Kasım 2017 Perşembe

3081

Dün gece de lodos beni aldı götürdü, içimde bir yandan hüzün bir yandan heyecanlar beni sarınca uyuyamadım ve yine yorgun başladım güne.
Ama iyi, sonunda yeniden hevesli hissediyor olmam güzel, her şeyi yapabilirim çünkü eğer gerçekten istersem.
Bugün temizlik günüydü evde, kedilerim pek rahatsız oldular ama evimiz de mis gibi oldu.
Pazar alışverişine çıkıp dolabı doldurdum yine, evde bir şeycik kalmamıştı zaten. En sevdiğim Finike portakalı, kütür kütür kırmızı Pamuk Prenses elmaları, kış nostaljisi ayva, memleket lezzeti pırasa, Temel Reis'in ıspanağı, bir de yeni moda mor havuç ile yeni vazgeçilmezim avokado...
Renkler sesler kokular cümbüşü olan pazara bayılıyorum ve gelmeyenlere acıyorum!
Öğleden sonramızı ahşap boyama işiyle uğraşarak geçirdik yine; bu kez renklere girildi, eskitmeler denendi, biraz daha yol alındı ama hala çok şey var yapılacak.
Tropik yeşil yapraklar, kaktüsler, antik kremler arasında geçen maskeli saatlerden sonra evde tek başıma kalmak istedim biraz, dinlenmeye ihtiyacım var.
Mutfakta vakit geçirmeyi seviyorum; mercimek çorbası ve ayvalı kereviz pişirdim.
Ardından sevdiğim programları açıp kendime bakım akşamı ilan ettim ve tuzlu lavantalı sıcak suya koydum ayaklarımı-ooh!

3080

(29 KASIM ÇARŞAMBA)

Dün gece epeyce geç yattım, oyundan çıktıktan sonra otobüsü kaçırıp metrobüse yürüdük, derken eve varışım zaten geç olmuştu, ben de aldıklarımı yerleştirip biraz dolap düzenlemeye dalınca uykumu alamadan uyandım bu sabah.

Yetiştirmem gereken acil bir siparişim vardı, son dakikaya bırakan bir yerli müşterinin ayakkabısını boyadım, hızlıca bitirmeye çalıştım.

Öğleden sonra dükkana geçip gönderilerimi hazırladım, akşamüstü birkaç saatimizi ahşap boyamaya ayırdık. Son birkaç haftadır aslında aklımda olan ev dekorasyon fikirlerimi hayata geçirmeye çalışıyorum bu aralar...
Duvar panoları, tepsiler, çiçekler, çerçeveler içine fotoğraflar vesaire-heyecanlıyım!

Bu akşamüstü biraz yorgunluktan fazla konsantre olamıyorum ama baz boyalarını sürüp objeleri hazırlıyorum en azından. Yarın detaylara girip sonucu göreceğiz...

Akşam hava lodosa çalıyor, nedense lodos beni hep düşüncelere salar-hep hüzünlendirir. Rüyalarıma unuttuğum anılarım girer, aklıma eskiler düşer...

3079

(28 KASIM SALI)

Bugün kendimize gezme izni verdik-anne kız biraz kafa dağıtalım bakalım!
Eşimin yurt dışında kaldığı zamanlarda birlikte vakit geçirmeye çalışıyoruz; ikimize de iyi geliyor...
Öğleden sonra karşıya geçiyoruz, devlet tiyatrolarından bir oyuna biletimiz var: Avrupa.

Biraz erken gidip vitrin bakmak istiyoruz, alışveriş yapmak da bir ihtiyaç sanki, moral düzeltmek için.
Yine aynı hisse kapıldık mağazaları gezdikçe; fiyatlar giderek pahalandıkça kalite aynı oranda düşüyor ve artık eli yüzü düzgün bir giysi bulmak gerçekten zorlaştı. Abuk subuk tasarımlar, yerlerde sürünen ve zedelenen kıyafetler, almayacağı şeyleri giyip çıkaran dikkatsiz ve düşüncesiz müşteriler...
Neyse ki hala bozulmayan bir iki marka var; ulaşılabilir fiyatlara sunulan. Ben de kendime çok ait hissettiğim uzun, gri bir ekoseli etek ile hali renkli midi bir süet etek buldum. 
Yılbaşı üstü hani kırk yılda bir kullanılabilecek süslü püslü aksesuarlar filan sergilenir ya, benim de aklım kaldı o yağ yeşili işlemeli kadife çantayla pırıltılı bluzda...

Oyun benim içimi pek açmadı doğrusu; uzun ve yavaş ilerleyen, kasvetli bir sahnesi olan bir oyundu.
Aslında metin içeriği derinlikliydi; Doğu Avrupa'nın ortasında savaş gölgesinde büyüyen ırkçılık, yoksulluk ve boşluğun ortasında amaçsız kalan erkekler, küçük hayalet kasabalara sıkışıp kalmış kadınlar...
 Dedim ya; iç karartıcı bir öykü, kapatılan bir tren istasyonu çalışanları ile o istasyonda gecelemeye başlayan çingenelerin arasında gelişen ilişkiler üzerine odaklanıyor...
"Bizimki bir sınırda küçük bir kasaba... Kimi zaman o tarafta, kimi zaman diğer tarafta ama her zaman sınırda! Çorbamızla ve ampul üretilen fabrikamızla ünlüyüz, bir de sınırda olmamızla..."

28 Kasım 2017 Salı

3078

(27 KASIM PAZARTESİ)

Sabah erkenden yola çıkınca İstanbul trafiğini hatırladım ve her sabah bu kaosun içine girmediğime şükrettim.
Yine kan vermeye geldik, hastanelerden kurtulamadık bir türlü bu aralar...
İşimizi bitirip eve döndüğümüzde birlikte kahvaltı etmek için vaktimiz vardı neyse ki, tadını çıkardık.
Sonrasında hem hava kapandı, yağmur başladı, hem de bana bir yorgunluk çöktü ki anlatamam; tek istediğim biraz uzanmak ve sakin bir gün geçirmekti.
Akşama doğru anneme geçtim, gündelik sıkıntılarımı bir süreliğine unuttum...

27 Kasım 2017 Pazartesi

3077

(26 KASIM PAZAR)

Harika bir kahvaltıyla başladık pazar gününe; tahıllı çekirdekli ekmekler üzerine avokado püresi ve çırpılmış yumurta, jambon ve parmesan dilimleri... Bence İstanbul'un en nefis kahvaltısı bizim mutfakta servis ediliyor!
Öğleden sonra Kuzguncuk'ta arkadaşımızla buluştuk, buralar hafta sonu amma kalabalık oluyormuş, hem de Karaköyvari bir kitle var... Kahvelerimizi içip sohbet ediyoruz, ardından biraz yürüyüp sahile doğru, balıkçıya oturuyoruz.
İlk kez denediğim balık çorbasını beğeniyorum, eve döndükten sonra belgesel izlemek istiyorum. Dizilere ara verip biraz da belgesellere saralım bakalım. Önce evrimi anlatan kısa bir belgesel açıyoruz, peşinden eşsiz görüntüler eşliğinde dünyanın türlü yerlerinden insan hikayelerine yer veren Human.
Açlıktan ölümü bekleyen Afrikalı, toplumda bir yeri olmayan eşcinsel Arap genç, dünyada göçebe gezen ve ülkesinin  artık kalmadığını söyleyen Afgan mülteci, rejim güçleri tarafından ailesi katledilen Sudanlı, mutluluğu tanımlayan Latin varoşlarında hayatta kalma savaşı veren küçük kız-hepsi bize sanırım tek bir şeyi hatırlattı: yaşamın her şeye rağmen vazgeçilmez olduğunu, hep devam etmek ve direnmek gerektiğini, ne olursa olsun...

3076

(25 KASIM CUMARTESİ)

Sabah kahvaltı etmek istemedi canım bir an önce doktor randevumuza gidelim dedik. Hematolog doktordan genetik şemamızı dinledikten sonra tekrar test yaptırmamız gerektiğini öğrendik. Bitmiyor!
Eve döndükten sonra kendime zaman ayırmak istedim biraz; saçlarımı yaptım, makyaj yaptım ki biraz moralim düzelsin. Akşamüstü sinemaya gidelim dedik ve Kutsal Geyiğin Ölümü filmine girdik.
Beklediğimiz gibi tuhaf bir film-fazlasıyla düzgün görünen ve kibar davranan bir ailenin duygusuz ve ruhsuz fertleri, tamamen ikiyüzlü ve riyakar olduklarını açığa vurmaya başlıyorlar teker teker...
Buna sebep olan; kardiyolog babanın ameliyat masasında kaybettiği hastasının genç oğlu. Şimdi adalet istiyor; baba kendi ailesinden birini öldürecek, öldürmezse karısı ve çocukları sırayla hastalanıp ölecekler.
Bir çeşit ürkütücü Kızılderili laneti gibi gelen bu "kehanet" önce ailenin küçük oğlunun ayaklarının tutmamasıyla başlıyor, yemek yemeyi tamamen reddetmesi ile devam ediyor ve gözlerinin kanamasıyla ölüme götürüyor. Tıbben hiçbir açıklaması bulunamayan bu korkunç durumdan nasıl kurtulacaklar?
Kendi canını kurtarmak için kardeşini ve öz çocuklarını ölüme iten aile fertlerinin hangisi diğerinden daha masum? Alkolik babanın hatası yüzünden kim ölmeyi daha çok hak ediyor peki?...


24 Kasım 2017 Cuma

3075

Biraz sıkıldım ama artık, cidden.
Her gün hastaneye gitmekten bıktım ve gerçekten zor bir hastalıkla mücadele eden insanları daha iyi anladım.
Bugün de nur topu gibi bir nodülüm oldu, ultrason sonuçlarına göre.
Aslında pek de büyütülecek bir şey değil, biliyorum-millet nelerle uğraşıyor.
Yürüyerek gidip gelmek güzel havanın tadını çıkarmak, yolda kedileri beslemek en azından günüme keyif katan detaylardı...
Eve döndükten sonra masa başına oturup çalıştım akşama kadar, biraz uzaklaşmak iyi geldi.
Yarın yeni bir gün ve yine macera bizi bekliyor-umarım keyifli olur!

23 Kasım 2017 Perşembe

3074

Sakin başlayan gün, öğleden sonra hareketlendi.
Kahvaltıda kendime mantarlı omlet ziyafeti çektim, ardından mutfağı toparladım.
Müşteri mesajlarına geri dönüp biraz boyama yaptıktan sonra doktor randevularım için yola çıktım.
Yürüyerek gidip geldim hastaneye, biraz açılırım diye.
Aslına bakılırsa hiçbir şey netleşmedi ve sinir bozucu geçti; tahlil sonuçlarını almak için in çık dur sürekli, doktorun yanına gir çık gir çık...
Yine de bitmedi, kurtulamadım ve ultrasonu yarına bırakmak zorunda kaldım.
Hayatıma şimdilik bir tiroid yetmezliği mevzusu girdi; günlük alınan bir ilacım oldu.
Asıl gıcığı da; beni içten içe geren ve hayatımda şu an büyük soru işareti bırakan testin sonucunu doktorun yorumlamayı beceremeyip beni bir hematoloğa göndermesi oldu.
Cumartesi bakalım neler duyacağız, umarım her şey yolunda gider...

3073

(22 KASIM ÇARŞAMBA)

İçten içe gergin olduğumu fark ettim; rüyamda doktor filan görüyorum...
Sağlığımla alakalı bir karar alma arifesinde olduğumu hissediyorum, yahut yeni bir döneme girebileceğimi. Belki de büyütüyorum?
Umarım beklediğimden kolay olur her şey, her ne olursa olsun güçlü olmam gerek!

Bugün evde geçti; bir yandan temizlik, öğlen yemeğinde çat kapı gelen su filtresi satan deli kadın, bir yandan müşteri adaylarının istekleri... Yeni renkler, yeni işlemeler, yeni modeller derken hızlanıyoruz!

22 Kasım 2017 Çarşamba

3072

(21 KASIM SALI)

Dünden sonra bugün rahatlamak, kendimize gelmek için gezmeye karar verdik...
Birkaç aydır alışverişe çıkmıyorduk anne kız, gözlük bakmak hem keyifli hem karar vermek zor.
Kendimize yemek ısmarladık üzerine de sinema; Doğu Ekspresinde Cinayet.
 Agatha Christie klasiği öykü, yeniden çevriminde ünlü oyuncular tarafından canlandırılıyor. Tren yolculuğunun sağladığı klostrofobik atmosfere karlı manzara da eklenince, cinayetin dekoru tam yerine oturuyor...
30ların şaşaalı yaşantısına eşlik eden kürkler, inciler, kristal kadehler, gümüş çay takımları, özenle hazırlanan kahvaltı sunumları, bayıldığım detaylar... Karizmatik dedektif Hercules Poirot'nun tuhaflıkları da eklenince keyifli bir seyirlik ortaya çıkıyor.
İkimize de iyi geldi dışarı çıkmak, çalışmaya ara verip biraz vitrin bakmak bahanesiyle dertlerimizden uzaklaşmak...

20 Kasım 2017 Pazartesi

3071

Zor bir gün.
Baştan aşağı zor bir gün. Ağlayarak, öfkelenerek, konuşarak geçen yıpratıcı zamanlar...
Ailemi kaybetmek para kaybetmekten daha kötü, hakkımın yenmesi maddi olaraktan ziyade manevi olarak yenmesi daha kötü.
Doğruyu söyledim diye dokuz köyden kovulacaksam 2 çift daha lafım var edecek, herkes duysun.
Ben kimseye bir şey yapmadım, kimsenin de kötülüğünü istemedim.
Bana son dönemde yapılan haksızlık bir yana, anneme 30 yıldır yapılan haksızlık tahammül edilemez artık.
Herkes kendine etti, kendi düşünsün şimdi.
Ben zamanın geçmesini beklerim, sessizce ve gözlemleyerek.
Umarım herkes kendine yakışır şekilde davranır...

3070

(19 KASIM PAZAR)

Kahvaltımız pek şık bu pazar sabahı; çörekler dayanılmaz. Kesme cam kuplu bardaklarda çaylarımızı içip, kahvaltıdan sonra terasta beyaz ferforje masalarda kahvemizi alıyoruz.
Adanın kedileri çok fazlalar ve sağlıklı görünüyorlar, ama yine de içime takıldı çok halleri-kışın boşalan adada ne yer ne içerler? Her fırsatta beslemeye gelmemiz lazım, diye düşünerek ayrıldık. 

Öğleden sonra Emirli'ye uğrayıp oralardaki köpekleri de besledik, her pazar muhakkak yapmak gerek, en azından haftada 1 doysunlar. Doğum günümü bitirirken içime düşen huzursuzluk, aile mevzuları keyfimi kaçırsa da, teşekkür borçluyum bu kadar sevildiğim için.

3069

(18 KASIM CUMARTESİ)

Adaya gidiyoruz! Kahvaltıdan sonra hazırlanıp trafiğe rağmen motoru yakalıyoruz. Büyükada'nın havası bize iyi geliyor, mis gibi...
Ahşap köşklere, bahçelere bakına bakına yürüyoruz otelimize doğru; bu gece Splendid Otel'de kalacağız. Burası bir klasik-her an odaya Atatürk girecekmiş gibi! Odamız rahat ve geniş, deniz manzaralı ve sade vintage mobilyalarla döşenmiş. Çini abajurlar, saksılar, pamukluklar hep takım.
Eşim bana sürpriz hazırlamış; yatağın yanına masa kurup gizlice getirdiği şampanyayı açmış, peynir ve jambon tabağı yapmış. Bozulmadan kalan güzellikler şerefine içiyoruz! Akşama doğru arkadaşlarımız gelince Eskibağ Teras Restoran'a gitmek üzere yola düşüyoruz.
Yol bitmek bilmiyor, adanın bir ucu. Git git karanlık sokaklarda bir yere çıkabileceğimizden umudu kesmek üzereyken tam, mekana varıyoruz. Salaş ve hoş bir ortam; kendine has bir havası var. Masamız 5 kişilik; az ve öz bu akşam!
Özlenen rakı, lezzetli mezeler, dost sohbeti ve yazdan kalma ahtapot bu akşamın keyfini özetleyen detaylar oldu... Binlerce adım atılan günü sonunda yorgun uykuya daldık, sabah bembeyaz çarşaflar arasında musmutlu doğum günüme uyandım.

18 Kasım 2017 Cumartesi

3068

(17 KASIM CUMA)

Hemen hemen her cuma gibi bugün de yarım gün çalışıp yarım günü kendime tatil ettim.
Öğlen üzeri bir telaşla geçti zaten; dükkanda bir müşterimiz için ayakkabılarının yanına çanta yaptık, güzel de oldu. Gönderimizi hazırladık, teslim ettik.

Ardından hem biraz bakım yaptırmak , hem doğum günümde güzel olmak, bir de aslında iyi hissetmek için kuaföre gitmeye karar verdim. Sohbet muhabbet keyifli geçiyor kuaförde, çay ağacı yağlı bakım da saçlarıma da iyi geliyor...

Kendimi daha iyi hissederek çıktım, hava da güzeldi, eve kadar yürüdüm. Uzun uzun, arkadaşımla konuşa konuşa tırmandım yukarı caddeleri, sokakları hızla geçtim. Eve vardığımda terden sırılsıklamdım ama iyi geldi.

Kendimi duşa atıp hızlıca hazırlandım, akşam yemeğini evde çabucak yedik ve tekrar dışarı çıktık. Kocamla 21:30 suaresine filme gireceğiz. Senenin çok konuşulan İsveç filmi, absürt mizah üslubuyla çağdaş sanat çevrelerinden insan portrelerini anlatıyor.
 Sıradan bir objeyi müzeye koysak, o artık sanat olur mu? Sergilenen bir sanat eserini, bizzat müdahale edip değiştirsek değerinden bir şey kaybeder mi? Gibi derin sorulara komik cevaplar veren bu film aslında son seans için fazla uzunmuş.
 Tam 2.5 saat havasız küçük ve dopdolu salonda bize fenalık geldi biraz, evde izlesem daha çok severdim sanırım. Yine de iyi filmdi.
 Sanat meselesiyle kalmayıp İsveç toplum yapısını da inceliyor tabi; düşünce özgürlüğüne bakış açısı, engelli insanlara karşı tutumu, azınlıklara karşı ön yargıları, evsiz ve dilencilerin yeri...
"Kare" içinde hepimiz güvendeyiz, eşit hak ve sorumluluklara sahibiz-belki de kare bir İsveç toplum prototipi. Ama karenin içine ayak basan küçük dilenci kızı bombalar havaya uçuruyor!

17 Kasım 2017 Cuma

3067

(16 KASIM PERŞEMBE)

Hava kapalı, biraz halsizim. Sabah pazar alışverişine çıktık; en sevdiğim şeylerden biri.
Öğleden sonra Kadıköy'e geçmem lazım, ama canım o kadar istemiyor ki! Kendime türlü bahaneler buldum yarına ertelemek için, film bile açtım. Ama içim rahat etmedi, kendimi zorlayıp kalktım hazırlandım yine düştüm yollara.
Hava soğumuş, önce birkaç şey vardı almam gereken onları aldım, sonra da muhasebecime uğradım.
Döndüğümde biraz açılmış hissediyordum yürüyüşten, hemen mutfağa girdim; akşam arkadaşımızı yemeğe bekliyoruz.
Hafta sonunu iple çekiyorum!

16 Kasım 2017 Perşembe

3066

(15 KASIM ÇARŞAMBA)

Gece kedilerimiz yatakta yer kapmaca telaşında üzerimizde kavgaya tutuşunca bizi defalarca kere uyandırdılar. Dolayısıyla fena uykusuz uyandım bu sabaha, kahvaltı etmeden evden çıktım. Kan vermek için hastaneye gittim, 7 tüp kanımı çekti hemşire. Neyim var neyim yoksa meydana çıkacak, haydi bakalım hayırlısı!

Bir sürü işleri hallettiğim bir haftadayım, ama yorgunum da. Öğlen dükkana geçip gönderilerimi hazırladım, eve döndükten sonra bitkin hissediyordum artık, diğer işlerimi erteleyip evde kaldım. Temizlik günü zaten benim de yapmam gerekenler oluyor, yerleştirme- düzenleme derken gün geçiverdi.

Akşam eşimle bir dizi izleyecek kadar vakit ayırabildik birbirimize...

14 Kasım 2017 Salı

3065

Koşturmacalı bir güne uyandık-anne kız bugün işlerimizi beraber halledeceğiz.

Önce benim eve dönüp bir üstümü değiştirdikten sonra hastaneye gidiyoruz; öğlen dahiliyeden randevum var. Doktor amca matrak bir adam çıkıyor, komedi bir konuşması ve çok tatlı bir tavrı var.
"Senden bize ekmek çıkmaz" diyor, sağlıklıymışım.

Yine de isteğim üzerine bir sürü test yazıyor, yarın kan vereceğim. Bunlar arasından aslında biri beni içten içe çok geriyor, hemofili testi.
Erteleye erteleye 30lu yaşlara geldim, artık çocuk sahibi olmadan önce bunu yaptırmak zorundayım; üstelik çok da pahalıymış.

Hastaneden eve yürüyerek dönüp hızlıca öğle yemeğimizi yiyoruz.
Ardından ben siparişlerime bakarken annem de işlerimi toparlıyor sağ olsun-onun yardımları olmasa hayatım ne zor olurdu!

Geçen hafta daraltmaya verdiğim ceketimi almayı da unutmuyoruz, gayet güzel olmuş güle güle giyilsin. Kedilerimizin sevgi ihtiyacına yetişmeye çalışırken akşamüstü geliveriyor...

3064

(13 KASIM PAZARTESİ)

Haftanın ilk günü her zamanki gibi biraz kaygılı başladı benim için; işler daha iyi gidecek mi bu ay, beklediğim haber artık gelecek mi, acil gönderilerim sorunsuz teslim edilecek mi, müşterilerim memnun kalacaklar mı derken... Bu endişeler hiç bitmez!

Kahvaltıya kendimi rahatlatmaya çalışarak oturdum; yarım avokadonun ortasına zeytinyağı pul biber döktüm, bir yumurta haşladım, bir parça peynir kestim ve tabağıma 2 yeşil zeytin koydum. Yeni yemek rutinimize alıştığımız için mutluyum ve sağlıklı beslenmeye başladığımızdan beri kendimi kesinlikle daha iyi hissediyorum.

Öğlen annem kahveye uğradı, sonrasında gönderimi hazırlamak için dükkana geçtik. Akşamüstü biraz gezme planlarımız var; akşamki tiyatromuzdan önce...

Watergarden nezih bir yer gerçekten, yemek için kısa vaktimiz var; hemen bir yere oturup birer salata söylüyoruz. DasDas da en sevdiğim özel tiyatrolardan biri oldu, bu akşamki oyunumuz "Çirkin"
Çirkinliği yüzünden çalıştığı firma için kendisi geliştirdiği ürünün sunumunu başka bir iş arkadaşına kaptıran genç adamın estetik ameliyatlarla yüzünü değiştirmesini anlatan komik bir hikaye...
Güzelleşen adamın etrafında artık iş arkadaşları, patronu ve karısı dört dönmeye başlar, hatta hiç tanımadığı kadınlar kapısında sıraya girer. Reklamlarda oynamaya başlayıp deli para kazanan kahramanımızın popülerliği hep böyle sürecek midir?
Onu örnek alan diğer genç adamların da aynı doktora gidip aynı yüzü yaptırmalarından sonra artık kim kim, kimin yüzü kimin yüzü olacaktır? Çok zekice bir mizahı olan bu oyunu gerçekten sevdim! Seyirci kahkahalara boğuldu, hem tüm oyunculuklar başarılıydı hem müzik de iyi değerlendirilmişti.

Benlik, kimlik, yüz, güzellik, gerçeklik gibi en temel kavramların işlendiği oyunda keyifli vakit geçirdik...

13 Kasım 2017 Pazartesi

3063

(12 KASIM PAZAR)

Pazar gününe keyifli uyandık, Karamel kızımız da yanımızda uyumuş bütün gece...
Kahvaltıya arkadaşımız geliyormuş, hemen hazırlanmaya başladık mutfakta.

Sohbetli kahvaltımızın ardından Emirli'ye doğru yola çıktık; epeydir gelemiyorduk köy evimize. Yoldaki köpeklerin içler acısı hali bana çok dokundu, bu aydan başlayarak besleme gruplarına mama bağışı yapmaya karar vermiştik, bir de bu taraftaki köpekleri beslemeye gelmemiz gerek her hafta sonu. Hiçbir canlı bu duruma düşmeyi hak etmiyor kesinlikle, o kadar berbat bir manzarayla karşılaştık ki bakamadım...
İnsanoğlu hep sadece kendini düşünüyor ve dünyayı mahvediyor kısacası!


Emirli'nin köpeklerini kedilerini besleyip temiz havasını içimize çekince biraz rahatladık, kahvemizi demledik, sabah pişirdiğim peynirli maydanozlu tam buğday unundan poğaçalarımız ve yulaflı muzlu kuru kayısılı narlı kurabiyelerimiz de hazır!

12 Kasım 2017 Pazar

3062

(11 KASIM CUMARTESİ)

Bugün için birkaç fikrimiz vardı, ama hepsinden vazgeçip biraz evde dinlenmeyi tercih ettik...
Aslında bugün biraz durulmaya ihtiyacımız da vardı; birbirimize yakınlaşmaya, gerçekten tazelenmeye ihtiyacımız vardı.
Karemel kızımız geldiğinden 1 hafta sonra ilk defa ortaya çıktı, salonda diğer kedilerimizin yanında kendini göstermeye başladı. Biraz kıhlamalar duyuluyor şimdilik ama yavaş yavaş alışacaklar umarım!

Öğleden sonra Kare filmini izlemek niyetiyle sinemaya gitmeye çalıştık, ama yetişemedik-inanılmaz trafik vardı.

Neye niyet neye kısmet-biz de Kadıköy'e gelmişken The End'te film baktık ve Lübnan restoranı Tahin'e oturduk yemek için. Etli çam fıstıklı humuz, mutabbal ve kıbbeh istedik; hepsi lezzetliydi. Daha güzel olabilirdi gerçi, ama beğendik. Bir daha gelirsem falafel ve tabule deneyeceğim.
Sakin cumartesimiz evde devam etti; aldığımız filmlerden "Soygun"u izlemeye karar verdik bu akşam. Beklediğimden çok daha iyi bir filmdi; senaryo enteresan ve oyunculuk tatmin edici...
 Zeka geriliği olan erkek kardeşi ile birlikte bir banka soygunu planlayan genç adamın hayatından kısa bir kesti gösteriyor bize film.
Olmadık tesadüfler, hiç durmayan tempoyla devam ederken heyecanla seyredilen bir hikaye ortaya çıkıyor.
Eskiden cumartesi geceleri hep dışarı çıkmak isterdim, insan nasıl da değişiyor-şimdiyse pek zevk vermiyor gece hayatı, sanki hep aynı. Onun yerine evde bir şişe şarap açmak, müzik dinlemek, baş başa vakit geçirmek daha hoşumuza gidiyor...

11 Kasım 2017 Cumartesi

3061

(10 KASIM CUMA)

Bugün pek çok şey yapabilirdim, yapmamayı tercih ettim. Sanırım biraz kafa dinleme hakkımı kullanmak istedim...
Muhasebeciye gitmeyi ve hastaneye gidip kan vermeyi erteledim, dünyanın sonu değil ya!
Gündüz ev işleriyle uğraştım biraz, sonra da yeni modellerimizin fotoğraflarını düzenleyip satışa koydum filan.
Derken akşamüstü oluverdi, fazla özenmeden hazırlanıp çıktım, karşıya geçiyorum.
Yer altından çıkmadan ve bir sürü merdiven tırmanarak Şişhane'ye vardım, eş,m beni karşıladı.
İstikamet Pera müzesi; bienal işleri arasında bizi tek etkileyen buradaki birkaç çalışma oldu.
Klasik yağlı boya resimleri betonla sabote eden çalışma şüphesiz ilgi çekiciydi, sonra tekstil tekniğini kullanarak çarşaflar, kumaş parçaları ve iplikle queer fotoğrafları adeta ilüstre eden işler güzeldi...
Odaya girdiğimiz ilk anda bir Çin esintisiyle karşılaştığımız bu Asyatik atmosferi yaratan figürler ve renkler hoşumuza gitti. Devamında ise daha da çok beğendiğimiz bir çalışmayla karşılaştık: Anadolulu Afro-türklerin hikayelerini anlatan bir yerleştirme...
Afrika'nın her yerinden getirilen "Arap" kölelerin Osmanlı resim ve gravürlerinde dikkati çekmeyen portrelerine odaklanan, kavramsal tarafı çok iyi doldurulmuş bir işti bu.
Çıkışta bir şişe şarabı hak etmiştik; yine tanıdık bildik mekanlara takılmayı tercih ettik: Solera W,nery'de peynir&kuru et tabağı ve mezeler-afiyet olsun!

10 Kasım 2017 Cuma

3060

(09 KASIM PERŞEMBE)

Uykumu almadan uyandığım yoğun bir gün; keyifsiz başladım ve koşturmacalı devam ettim.
Bugünün tek güzel yanı belki de; kocamın işe gitmeyip bana eşlik etmesiydi.
Kahvaltıdan sonra oyalanmadan çıkıp dükkana yürüdük, yolda pazarın içinde geçerken alışverişimizi de yaptık, dükkanda acil gönderilerimi hazırladım-yolları açık olsun!
Bu hep telaşlı bir süreç oluyor nedense, öğleden sonra eve dönüp Karamel'i aldık, aşıya götürdük. Tek bacağı alınmış kızımız gayet sağlıklı görünüyor, iç parazit hapını da aldı-oh!
Bu arada ne çok güzel insan varmış; mahalledeki kedileri kapıp kapıp evcil hayvan hastanesine getiren, aşıya veya kısırlaştırmaya yardım eden, kısırlaştırıldıktan sonra 10 gün evinde bakan-helal olsun!
Akşamüstü planımız göz doktoruna görünüp gözlük bakmaktı; caddedeki göz hastanesinde biraz vakti geçirdik; hem testler yapıldı hem lazer ameliyatı hakkında bilgi edindik.
Biraz gerici bir durum benim için göz söz konusu olunca, ama bakalım düşüneceğim...
Gözlük seçimi biraz uzun sürdü; sonunda içimize sindi. Güzel bir aksesuar, severek kullanıyorum şahsen.
Akşam yorgun argın eve döndükten sonra rahatlamak için banyoya girdim hemen, yeni saç bakım yağım ve ahşap tarağımı denemek için sabırsızlanarak...

8 Kasım 2017 Çarşamba

3059

Biraz daha iyi uyandıysam bugün, bir sebebi var elbet; Karamel kızımı sabahın erken saatinde bikbik miyavlamalarına dayanamayarak yatak odama aldım, bizimkileri dışarı koydum bir süreliğine dedim kızım tadını çıkarsın...
O da elinden geleni yaptı tadını-tadımı-çıkarmak için: çarşaflar arasında kudurdu, ayaklarımı avlayıp ellerimi ısırdı, yüzüme pati koyup beni sevdi, boynuma çeneme hep sümüklü burnunu sürttü, beni çok ama çok iyi değerlendirdi!
Yarım saat filan boynumda Karamel ile uyuya kalmışız, yataktan çıktığımda saat 9:45'i bulmuştu, bu aralar erken uyanamıyorum.
Kahvaltımı keyifle ederken yanımdaki sandalyede zor zapt ettiğim 3 bacaklı ve aşırı sevgi arsızı kızım miyavlayıp durdu, biraz yoğurt yedi.
Evi süpürüp yerleri silme günüydü bugün, etraf temiz ve düzenli olunca içim de rahat ediyor çünkü, hem de Karamel'in odasına çok kum saçılıyor.
Öğleden sonra dükkana uğrayıp hem bugünün gönderilerini verdim, hem de ustanın çıkardığı yeni modeli gördüm; beğendim.
Alışveriş yapmadığım gün olmuyor gibi; her şey çarçabuk bitiyor yetişemiyorum; dönüşte markete uğradım yine.
Ne zamandır daraltmak istediğim piyedepul ceketi terziye götürdüm, bakalım nasıl olacak?
Ev yoğurdunu bir başka seviyorum; daha doğrusu kendim yapmaya başladığımdan beri dışarıdan aldığım yoğurt ve ekmeklerin çoğunu hiç sevemiyorum. Yoğurt mayaladım bu akşamüstü ve yine mutfakta biraz vakit geçirdim.
Dün akşam keşfettiğim motivasyon aplikasyonu acaba işe yarayacak mı? Bu kez başarmaya kararlı olduğum bir mevzu var da-bana şans dileyin!

7 Kasım 2017 Salı

3058

Bir enerjisizlik var üzerimde, hasta değilim ama yorgunum sanki hep...
Günlerin nasıl geçtiğini anlamıyorum, doğru düzgün çalışmadığım halde yetişemiyorum.
Yeni kızımız zaten kuduruğun teki, daha küçük ve aşırı sevgi ihtiyacı var. Onu gözetlemekten, canı sıkılmasın diye günde 3 posta alıp sevmekten kendime vakit ayıramıyorum.
Ted Kaczynski'nin manifestosunu okuyorum bu günlerde, hayırlısı!

6 Kasım 2017 Pazartesi

3057

Haftaya yorgun başladım; Karamel kızımız mı beni yordu, yoksa pazar günü 10000 adımı geçmek mi?
Enerjisiz başladım biraz güne anlayacağınız, birkaç saat boyunca içimden hep eskileri tekrarladım durdum ve sinir oldum kendi kendime...
Kahvaltımı 3 bacaklı kızımı zor zapt ederek yedim, sonrasında mantar kavurma ve buharda sebze salatası hazırladım akşam için.
İçimden hiç çalışmak gelmiyordu doğrusu, işlerimi erteledim ve sakin bir gün geçirmeyi seçtim.
Ortalığı toparlayıp mesajlarıma baktım, yarın gidecek siparişleri düzenledim, zaman geçiverdi zaten.
Akşam yemeğine misafirimiz var yine, belki Karamel'in sevgi ihtiyacını gidermemiz yardımcı olur çünkü baş edilecek gibi değil!

3056

(05 KASIM PAZAR)

Hafta sonunu bugüne sığdıracağız bakalım; planımız bienal gezmek.
Evden ayrılmak zor geliyor; zira yeni 3 bacaklı kızla bizimkiler hiç anlaşamadığı için kızı arka odaya kapatmak zorundayız. Fazla uzun saatler kapalı kalmasını istemiyorum, ama yapacak başka bir şey de yok- en azından dövmesinler şapşiği!

Sabah mükellef bir kahvaltı hazırlıyoruz, her zamanki gibi, vaktimiz bize ait olunca ben de ağırdan alıp keyfimce hazırlanıyorum ve yeni kozmetiklerimi deneme fırsatı buluyorum.
Kendimi iyi hissederek rahat rahat dışarı çıktığım nadir günlerden biri ve bu bile yeter mutlu olmama.

İstanbul Modern kalabalık, bienal işleri bize yine pek de bir şey ifade etmese de hiç olmazsa rutinin dışında bir şeyler görmek, düşünmek güzel...
Çıkışta arkadaşımızla buluşmaya çalışsak da denk getiremiyoruz, karşıya geçip eve dönerken balık almaya karar veriyoruz biz de.








Palamut hala ucuzlamamış ama lezzetli, rokayla turp alırken yağmur başlıyor, helva aklıma düşüyor.
Kuzeni de yemeğe çağırıp rakı koyuyoruz; iki tek atalım değil mi sohbet eşliğinde?
Muzlu helvayı ne yazık ki çok seviyorum ve fazla kaçırıyorum bu akşam-ne diyelim sefamız olsun!

3055

(04 KASIM CUMARTESİ)

Bugün programımızda bir çocuk doğum günü var; henüz çoluk çocuğa karışmadığımız için pek adapte olamasak da katılacağız.
Sabah güzel bir kahvaltının ardından mercimek salatası ve elmalı cevizli kereviz mezesi hazırlıyorum.
Partiden önce hediye bakmaya gidiyoruz; en sevdiği inşaat makinelerinden seçiyoruz doğumgünü çocuğu için.
Aile ortamlarında sıkılsak da balonlu pastalı düdüklü birkaç saat geçirip akşamüstü eve dönüyoruz.
Cumartesimizi sönük geçirdiğimize biraz üzülsem de, akşam evde dizi izleyerek keyif yapmak güzel...
Üstelik artık 6 kişilik 19bacaklı bir aileyiz! Mahallede beslediğimiz 3 bacaklı 3 renkli prensesi eve aldık-ne maceralar bizi bekliyor kimbilir!

3054

(03 KASIM CUMA)

Nasıl unutmuşum bunca gün yazmayı, hayret!
Haftayı evde film seyrederek kapattık, şiddet dolu bir film seçmişiz: Soldaki Son Ev, kült olmasına rağmen nedense şimdiye kadar izlemediğim bir filmdi. Yeni çevrimini seyrettik Wes Craven versiyonu yerine; bunda daha az şiddet varmış güya. Omuriliğini keserek felç ettiği adamın beynini mikro dalgada kızartmak az şiddete giriyor demek!
Tüm iğrençliği bir yana, aslında fena bir film sayılmaz-intikam hikayesi sonuçta.


2 Kasım 2017 Perşembe

3053

Bu hafta zaman nasıl geçiyor anlamıyorum; günler koşup giderken ben peşlerinden kovalıyorum!
Hava mevsime göre fazla soğudu birden, işlerim yoğun değilken ben aklımdaki diğer şeylere vakit ayırmak istiyorum, siparişler hızlanmadan önce bu haftalarda halletmeyi planlıyorum.
Doktor randevuları, biriktirilmiş tahliller, annemin eski ceketini daraltma, evimizin dekorasyon fikirleri derken birkaç yere dağılmış durumdayım ki-bunca şeyin arasında bir de boşuna vakit kaybettiren saçmalıklar olmuyor değil. Sağlık sigortaları ve inşaatlardan kapanan yollar gibi...
Hafta sonunu sadece kendime ayırmayı ne çok isterdim, hiçbir şey yapmak zorunda hissetmeden sadece dinlenmek, bir şey yapmadan huzurlu olmak... Ama olmuyor-yine katılmamız gereken bir doğum günü partisi ve hazırlıkları var önce, ardından bakalım enerjimiz kalırsa bienal gezeceğiz. Yılan hikayesine dönmesin bu da, lütfen.

Her şey zaten hızına yetişmesi zor bir tempoda akıp gidiyorken bize yorgunluk ve hayata yetişememe hissi kalıyor, bir şeyleri kaçırıyormuşuz gibi...
Bazen de eski şeytanlarım depreşiyor; çok değilse de çok eskilerde kalmış gibi gelen kötü anıları hatırlıyorum, içim kinle doluyor. Böyle gecelerde uyumak zor...

1 Kasım 2017 Çarşamba

3052

Hoş geldin Kasım! Bize bereket ve mutluluk getir...

Benim zamanım, benim ayım Kasım. Bu ayın ilk gününü temizlik ve düzenlemeye ayırmam güzel oldu; elime geçen fazlalıkları atıp kurtulduğum ve yeniye yer açtığım bir gün...
Yeni örtüler serdim, yeni objeler yerleştirdim büfeye, yeni baharatlar doldurdum küçük kavanozlarıma. Kışa hazırız, gelsin bakalım...

3051

(31 EKİM SALI)

Cadılar bayramı- Azizler Günü- Ya da Samhain-Kelt yeni yılı kutlu olsun!
Çünkü Keltler biliyordu; hayatın başlangıcının ölümde gizli olduğunu, onun için ağaçların yaprak dökme mevsiminde başlamayı seçtiler yeni yıla.
Öyleyse ölüm ve yaşam arasındaki perde bir geceliğine kalksın, önceki hayatlarımızın bilgisi hepimize ulaşsın.
"Çark dönüyor, örtü inceliyor..."

3050

(30 EKİM PAZARTESİ)

Hava iyiden iyiye kışa çalıyor artık, güneş almayan yerler epeyce soğuk.
Bu pazartesi dolapları dolduruyoruz; haftalık pazar alışverişine annem ve anne annemle 3 nesil çıkıyoruz.
Yaşlılık çok zor, anneannem o kadar yavaş yürüyor ki bize fenalık geliyor, bir de kararsız ve mızmız-hiçbir şeyi beğenmiyor.
Eller kollar yüklü dönüyoruz, sokak aralarında aç yavrular ve toraman sokak kedilerini beslemeyi unutmuyoruz.
Öğleden sonra aldıklarımı yerleştirmek ve yemek yapmakla mutfakta vaktim geçiyor; ilk günden haftanın menüsünü belirlemek kolayıma geliyor.
Mercimek çorbası, karnabahar graten ve ıspanaklı karabuğday pilavı pişiriyorum.
Akşam belki bir dizi izleriz, Absentia'nın yeni bölümü gelmiş-işte hafta içi rutinimiz...