(26 TEMMUZ CUMARTESİ)
Ne güzel- biraz telaşlı ve çok terleten, ama bir yandan tadını belki de en iyi çıkardığımız bir yaz geçiyor!
Gündüz yine yetiştirmeye çalıştığım işlerin peşinde sırılsıklam koşturduktan sonra, sinemaya gitmek üzere Kadıköy'de buluştuk. Filme yarım saat kala biletlerimizi almış, yakındaki bir cafeye oturmuş ve siparişimizi vermiştik.
Hızlı hızlı birer bira içip bir şeyler yedikten sonra hemen salona girdik, hatta ilk cümleleri kaçırdık sanırım. 3 boyutlu gözlükleri takat takmaz bambaşka bir dünyaya ışınlanıverdik: bedenleri kıllı kalmış, fakat beyinleri epey hızlı evrimleşmiş maymunların insansı dünyası...
İlk filmden tanıdığımız karizmatik Sezar; epey ilerletmiş işler, aile kurmuş, bilge bir lider olmuş.
Tek eşli duygusal maymunlar mı görmek daha acayip, yoksa geçmişi hatırlayan ve geleceği hayal edebilen maymunlar mı daha ürkütücü, çözemedim.
Roketatarlarla at binenler ama kesinlikle korkunç!
Sanırım en sevdiğim sahne; iktidar hırsı bürümüş bencil Koba'nın insanlara ateşli silahları ele geçirmek için yaklaştığında maymunluk yapmasıydı. Maymun taklidi yapan zeki bir maymun...
Filmden çıktığımızda gözlerim yanıyordu ve Yeldeğirmeni tarafında bir tanıdığın barına yürürken sayıklıyordum: "Ape want kiss!" Ape want beer!"
Maymun halimden pek hoşlanmayan erkek arkadaşım, kendini üniversite yıllarında evini paylaştığı adamın ufak ve sevimli barında boş bir sandalyeye atıp, Eskişehir anılarını yad etmeye daldı.
Güle eğlene eve dönerken maymunlar gibi şendik!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder