4 Ekim 2015 Pazar

2292

(02 EKİM CUMA)

Uzun bir gün oldu...
Öğlen üzeri kuaföre giderek başladım; hafta içi sabah sabah boş olur sanıyordum ama gelin başına denk geldim. Yine de tahminimden erken çıktım, Kadıköy'de buluşacağım arkadaşları 1 saate yakın beklemek zorunda kaldım.
 Bienal'in İstanbul Modern ayağını gezmek için sözleşmiştik, okuldan kızlarla buluşup biraz piyasa dedikodusu yapmak heyecan verici!
 Öğleden sonra karşıya geçtiğimizde önce Karaköy Lokantası'na oturduk. Hünkar beğendisini ben de şahsen beğendim, temiz ve klasik bir esnaf lokantası olması hoşuma gitti.
 Bienal aslında günün en kısa bölümünü teşkil ediyordu; hem işler bize pek bir anlam ifade etmedi, hem de sanırım konuşacak şeyler ağır bastı. En yakın gelen çalışma, Lübnanlı bir sanatçının işte bu beton işleri oldu; İstanbul'a benzettik herhalde!
Tuz öbekleri üzerine yerleştirilmiş yemek masası üzerindeki bale pabucu çorbasından oluşan parçaya ne diyeceğimizi bilemeden baktık...
 Çıkışta İstanbul Modern'in restoranında boğaza karşı kahve içmek güzeldi; burası belki de en sevdiğim yeri şehrin. Anneler arasında olduğumdan çocuk yetiştirme muhabbetlerine dahil oldum; bu işin çok zor olduğunun farkındaydım gerçi ama yine de biraz dehşete düştüm. Acaba çocuk sahibi olunca manyaklaşmak kaçınılmaz mı, yoksa yeni nesil ebeveynler bu kadar manyak davrandıkları için mi zamane çocukları böyle tuhaf, diye düşünmeden edemedim...
Her ne olursa olsun, eğer bir gün anne olursam, çocuğumun her hayat tarzına adapte olabilecek şekilde yetişmesini isterim en çok. Her yerde, her koşulda ayakta kalabilsin ve herkesle konuşabilsin isterim. Ben kapıcımızın oğluyla el ele ilkokula gittim ilk sene, çocukken aramızda "seviye" farkı yoktu. Böyle doğal büyüsün isterim, güzel ve güçlü bir insan olabilmesi için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder