21 Aralık 2014 Pazar

2006

(20 ARALIK CUMARTESİ)

İlk merhabanın gerginliğini attıktan sonra, her şey yine çok tatlı oldu.
Özlediğim, o tanıdık koku, bir süredir yokluğuna alıştığım beni tutan, güven veren sıcacık eller geri geldi.

Bizi başka diyarlara götüren uzun bir masal seyrettik, biz seyrederken akşam oldu, sonra ben hiç insanlar arasına karışmak istemedim. Evde yemek yapmaya karar verdik, bir şişe şarap açıp konuşmayı tercih ettik.

Birlikte hayatımız Yüzüklerin Efendisi'ni aratmayacak şekilde bir maceradan diğerine atlamakla geçiyor, diye düşündüm. Zor bir dönem vardı önümüzde, şimdi onu geride bıraktık, ama yine daha uzun zorlu bir dönem bizi bekliyor. Neyse ki; artık daha güçlüyüz!

Bir an- hiç beklemediğim bir yerinde sohbetin- bana kızdığını gördüm gözlerinde. Aniden ortaya attığı bir lafında bana sinirli olduğunu görünce afalladım. Sinirlenmeye hakkı olmadığı için değil-bunu buraya kadar sakladığı için çok şaşırdım. Ne düşüneceğimi bilemedim; neden şimdiye kadar açıkça sormamıştı? Bu tavrı samimiyetsiz buldum, ama elbette açıklama yapması gereken taraf bendim.

Bazen oluyor böyle şeyler; kötü niyetle bir şey yapmamış olsa da insan öyle bir durumda kalabilir ve hayat karşısına öyle şeyler çıkarabilir ki; istemeden bir başkasını incitecek şeyler yaparken bulur kendini. Böyle oldu işte, bir şey yapmasam da suçlu hissediyorum kendimi bir parça. Özür dilemek ve onu rahatlatmak istiyorum sadece.

Ama bir yandan hemen aklıma üşüşen o eski anılar yok mu... Çok daha fazlasını yaşamak zorunda kaldığım birkaç yıl önceki kabus zamanlar... Hepsini yeniden hatırladım; o zamanlar nasıl görmezden geldiğini ve dürüst davranmadığını, yalan söylemeyi seçtiğini... Benim yaptıklarım seninkilerle kıyaslanamaz bile-demek istedim.

İçime oturan bu düşüncelerden,rahatsız edici anılardan kurtulmam kolay olmadı. Ama bana sarılması çok yardımcı oldu. Sıcacık, huzurlu bir uykuya daldık birlikte. Her şeyi unutup yeniden kaldığımız yerden mutlu olmak istedim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder