13 Aralık 2014 Cumartesi

1998

(12 ARALIK CUMA)

Hala tam iyileşemedim ve dışarı çıkmayı özledim.
Bir haftadır adeta tuhaf bir kara bulut dolaşıyor tepemde, aksilikler, sinirleri geren vaziyetler...
İçten içe bir de uzak ilişki baskısı sanırım; alttan alttan vuran bir takım endişeler...
Hepsinden bir kalemde kurtulmak için güzel giyinip, çizmelerimi çekip bir kaç kadeh şarap içmeyi istiyordum-rakıyı kaldıramayabilirim bu aralar, hemen sarhoş olurum herhalde- pek bir şey de yiyemediğim için zayıfladım.
Cuma akşamını değerlendireyim dedim, ama hava sağolsun öyle poyraza kesti ve yağmur o kadar istekli sabahtan akşama kadar yağdı ki-yeniden kötüleşirim diye korktum çıkmaya.
Taksim ayazını gözüm kesmedi açıkçası, sesim hala tam düzelmemişken...

Onun yerine arkadaşımla evde takılalım dedik, zaten epeydir de çok sevdiğimiz ev muhabbeti olmuyordu.
Film bile izleyemedik; konuşacak şeyler birikmiş. Bir şeylere bakınıp müzik dinleyerek dedikoduyla vakit geçti, zaten enerjim düşük olduğundan 10da filan uykum geliyor.
Tam o uykum geldi anlarında, uzaktaki erkek arkadaşımdan mesaj geldi: "Ben burda çok sıkılıyorum. Umarım senin gecen benimkinden daha eğlencelidir."
Ne kadar sevindim anlatamam!
Sıkıldığında bana yazdığına göre; yalnız hissettiğini anladım hemen. Sık yaptığı bir şey değil, genelde yalnızlık rahatsız etmez onu. Ama bu gece, yeni işindeki ilk yılbaşı yemeğinde tanımadığı bir ortamda yabancı kaldığını sezdim.
Sıkılmasına üzüldüm ama; bu anında bana ihtiyaç duymasına, benden bir parça huzur ummasına çok mutlu oldum.
Çünkü ben de böyleyim: yabancı bir şehrin sokaklarında kaybolunca bir arkadaşıma yazardım hep, gece yarısını geçtikten sonra yalnız eve dönerken peşimden gelen adım seslerinden ürktüğümde hep birine yazardım. Tanıdık bir şey isterdim, onun bu gece beni yanında istediği gibi.
İçime dokundu bu mesaj-onu sevdiğimi ve geleceği geceyi beklediğimi yazdım.
Yatağa yattığımda minnettardım, bana verdiği her şey için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder