28 Mayıs 2025 Çarşamba

5549

 (31 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Evi toplayıp kapatmak her zamanki gibi uzun sürdü; öğleden sonra çıkabildik. Tam bu tatilde her şey yolunda gitti derken, trafikte 1 saat kalınca kızlar huysuzlandı, biz de sıkıldık ve mecburen mola verdik. Kahve ve sandviç iyi geldi, kızları parkta oyaladık, yol 1 saat daha uzadı. 

Akşam 9da eve varabildik ama Dük gelince keyfim de yerine geldi.

5548

 (30 AĞUSTOS CUMA)

Bu kadar bedel ödenerek kurtarılmış bu memleketin şimdi böyle hoyratça talan edilişini görmek çok can yakıcı. 

Çocuklar kaybedilip failleri saklanıyor, zeytinliklere çirkin binalar dikiliyor ve köpekler yakılıyor bu ülkede. 

Geceleri gözlerine sığınıyorum; Senin kokun, dudakların, sarışın başın... Deliriyor muyum yoksa göz göze miyiz ikimiz?

5547

 (29 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Artık sadece görülmez bağlar kaldı aramızda belki, yine de bir gün bir araya geleceğimizi hissediyorum ve mistik iletişimimize güveniyorum. 

Bu arada senden uzakta geçip giden hayatımı ne kadar tam yaşayabiliyorum? Bütün gece uyku tutmadı yine.

5546

 (28 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Gece uyuyamadı; hem sıcak, hem nezle ve öksürük, hem düşünceler...

Yine de bugünün tadını çıkardım; yüzdüm, dondurma yedik, Tao'yu bitirdim. Bu kitabı çevirmenin ne kadar muazzam bir iş olduğunu idrak ettim, çeviride değişen detayları fark ettim. 

Akşam yemeğine mezeler hazırlayıp bir duble rakı içtik, sofrada karşıma seni oturttum.

Rüyamda bronz, ele sığacak kadar bir Buddha heykeli ve başının sol yanından yukarı doğru çıkan çok başlı bir kobra yılanı vardı...

5545

 (27 AĞUSTOS SALI)

Sabah Güneşi'nin hafif gölgeleri arasında meditasyon harikaydı, başka hiçbir şeyde olmayan bir canlılık, tazelik hissiyle doldurdu beni.

Sahilde bir ara hava bulutlandı, gök gürledi, yağmur yağacak gibi oldu, hafif serinledi ortalık-mükemmeldi.

Tao okuyorum ve bu kadim metne hayranlık duyuyorum. 

Akşamüstü kalkıp eve çıktık, kızların çok uykusu gelmişti artık, duş aldırıp yatırdık. 

Bu arada deniz kenarında mesaj atmıştım, müsait olduğunuzda bir haber vermek için sizi aramak istiyorum, diye yazmıştım. Akşam pat diye arayınca şaşırdım, heyecanlandım, konuştuk.

Bir şekilde benim hayat planımdan bahsedildi yine; öncelikle yaz tatilinde nerede olduğumdan ve Artur'un gazinosundan(!), ardından yurtdışına yerleşme fikrimizden- belli ki "Ben gidiyorum." demek için aradığımı sanmış. "Gitmiyorsun yani, daha buradasın?" diye birkaç defa teyit etti. Gideceğimi düşünmüş. Bu ihtimal canını yakmış mı acaba?...

Sonunda davetimi dile dökünce, birkaç soru sorarak temkinli yaklaştı ve cevap vermeden önce içinden geçtiği ölüme eşlik etme sürecini anlattı tüm samimiyetiyle. İçim ezilerek dinledim ve cevabı hayır da olsa, nezaket ve içtenlikle verdiği için kırılmadım. Başka zaman belki...

5544

 (26 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Hemen şimdi, burada mutlu olabilmemin önünde hiçbir engel yok aslında.

Öyleyse içimdeki bu eksiklik hissi neden var?

Denize girebilmek harika! Ama yine derinlerdeki o yoksunluk hissi; hep O'nu özleyen, O'nu isteyen...

Öpmek istediğin birine dokunamamak ve dokunmak istemediğin birini zoraki öpmek ne büyük ıstırap.

Akşam yatmadan önce bir anlık meditasyon: Gölgelerin oynaştığı bu rüzgarlı bahçe; burası benim kalbim ve ben bu kalbi ölümde yanımda taşıyacağım. Bu kal bahçesine tüm ailem, dedem ve anneannem, babam ve babaannem, kaybettiğim tüm kediler, dokunduğum tüm canlılar sığıyor... Kalbimi şükranla, şefkatle dolduruyorum...

5543

 (25 AĞUSTOS PAZAR)

Akşamları sırtım ve midem ağrıyor, aşırı yorgun oluyorum. Eylül'den itibaren artık hayatıma sağlıklı beslenme ve yogayı geri sokmak planlarım var. Bedenine söz geçirmek ve saygı göstermek ne güzel şey, imreniyorum. 

Denize giremeyince sıcaktan bunaldım. Chur-Tirano tren yolculuğu hayalleri kurduk... Akşam Hipnoz filmini seyrettik, hoşuma gitti-Norveç filmleri hep birbirine benziyor.

5542

 (24 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Yol kolay geçti, kızlar kusmadı, ağlamadı. Ev de çok pis sayılmazdı, ama çok sıcaktı ve ben çok yorgundum. 

Sahil beklemediğim kadar kalabalıktı, Temmuz'dan farksız. Kızları dondurmacıya ve parka götürdük.

5541

 (23 AĞUSTOS CUMA)

Tüm son gönderileri verip bavulları hazırladım. 


5540

 (22 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Gönderileri ayarladım, gitmeden önceki siparişleri bitirdim.

Kızların doğumgünü temasını belirledim, süslemelere karar verdim.

Akşamki derse bu sefer kendimi daha iyi verebildim ve gerçekten dinledim. Tabi artık Hocam beni görüyor mu, bilmiyorum, herhangi bir etkileşim olmuyor çünkü.

Fiziksel olarak tiksindiğim birini arzulamam mümkün olmuyor, bedenini yönetişi, daha doğrusu yönetemeyişi beni itiyor. Nasıl devam edeceğim? Nasıl bitireceğim peki?

5539

 (21 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Sonbaharda Sangha'yı Emirli'ye davet etmeye karar verdim, ne olursa olsun. Annemde sofra dekoruna bakıp heyecanlandım. 

İçinde sıkışmış hissettiğim bu hayata değer katmak ve elimden geldiğince kendimi güçlendirmek için çabalayacağım. Evi toplamak, kendime çeki düzen vermek bile iyi geliyor.

5538

 (20 AĞUSTOS SALI)

Hayatımda tekrar bir boşluğa, anlamsızlık sarmalına düştüm. Geçen seneki hayallerimden uzaklaştım, ay başındaki hayallerimden bile uzaklaşmak zorunda kaldım. Belli ki hiçbir şey eskisi gibi değil, ama hala ileride-zamanı geldiğinde- başka türlü olabilir, diye düşünüyorum. 

Bir yandan bu yoğun ve talepkar hayatı sürdürmek çok zor geliyor; yaşantımı kendi arzumca düzenleyememek... Üstelik; ne konuşabildiğim ne değiştirebildiğim bir sorun var en yakın ilişkimde ve bunu erteliyorum gibime geliyor. 

Boşa geçirdiğim farkındalıksız saatlerin verimsiz günlerin bilincindeyim, sağlıklı beslenmek ve spor yapmak istesem de aksine devam ediyorum. Kısır döngüyü kıramıyorum.

Leyla dün kreşten çıktıktan sonra arabaya binmek istemedi, ağlamaya başladı ve eve kadar arttırarak devam etti. Boğazı yırtılırcasına ağlıyordu ve başta ben sakindim, ama giderek öfkelendim ve kendimi elimle ağzına bastırıp "Sus! diye bağırırken buldum. Giderek çığrından çıktı, eve çıkarırken kucağımda zor zapt ediyordum. Eve girince zorla duşa soktum, ikimiz de terden sırılsıklam olmuştuk. 

Banyodan çıkıp bornozunu giydiğinde birkaç dakika kırgın gözlerle bana sessizce bakışını unutmayacağım. Özür dileyip sarıldım, meğer okulda kalmak için ağlıyormuş.

Akşam parkta hiperaktif ve sinirliydi tavırları, stres atmak ister gibi. Dönüşte yine ağlayacak oldu, ama sustu. Yatırırken "Bugün güzeldi, değil mi?" diye sorduğumda "Ama bana bağırdın" dedi. Kalbime dokundu.


5537

 (19 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Eylül'de tam gün kreşe göndermeye karar verdim. Leyla gece 4 kez uyandı, sabah uykusuzdum. Kreşten sonra alışveriş ve kızlara 3-4 saatimi ayırdım; parka götürdüm, banyo yaptırdım, saçlarını kestim. Akşamüstü uyuyup yine geç kalktılar, pek çalışmaya fırsatım olmadı. Akşam aslında film izlemek istiyordum ama çok geç uyudular.

5536

 (18 AĞUSTOS PAZAR)

Bu sabah biraz daha dinlenmiş uyandım, sabah serinliğinde kahve içmek güzeldi. T.S.Elliot'ın yeni keşfettiğim şiirinden bir parça okudum, okudukça sevdim. 

Sonra toparlanmak yine uzun sürdü, dönerken kızları anneme bıraktık ve öğleden sonra karşıya geçtik. Arkeoloji Müzesi'nde arkadaşımızla buluşup konsere yetiştik. Ortam harika, burada opera şarkıları dinlemek çok keyifli. Sadece bu mekan için fazla kalabalık. 

Barok dinletinin ardından (Stabat Mater çaldı) biraz müzeyi gezme fırsatımız oldu. Bahçede kahve içtik, Gülhane'de yurdum insanı manzaraları ile karşılaştık. Dönüşte Sirkeci Gar Lokantası'nda bira patates söyledik.  

5535

 (17 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Dün akşam bunca atraksiyondan sonra kızlar eve dönünce ağladı, perdeye kediler çiş yapmış, yıkadık. Geç yattık ve sabah yine erken uyandılar. Üst üste yorgunluk birikiyor ve bu hafta hem rutin işler hem ekstralar var. 

Madem erken kalktık, toplanıp çıkalım Emirli'de kahvaltı edelim, dedim. Yolda kruvasan simit poğaça aldık, hava mis gibi. Artık sabah ve akşamlar hava rüzgarlı ve serin-buna bayılıyorum. 

Kızlar kahvaltıdan sonra havuza girdiler, uyumak bilmediler ve ben çok yorgundum. Biraz ben de dalmışım öğleden sonra ama başım ağrıdı uyanınca. Akşamüstü uzun zamandır görmediğimiz komşumuz gelince bahçede bira içip sohbet ettik biraz; burada olmayı sevdiğimi hissettim. Akşam aşağıdaki diğer bir komşumuzun sofrasına gittik, kızlar onun kız arkadaşını çok seviyor. Tam maskot oldular, pasta yediler, oradan kalkıp eve dönüp yatışları gece yarısına yaklaştı.

5534

 (16 AĞUSTOS CUMA)

Zihnimi bu hafta pek temiz tutamadım, hatta bedenimi de. Dün akşam derse pek konsantre olamadım. Bugünden itibaren zihnimde ve bedenimde hafif olmaya niyet ediyorum. 

Hiç çalışmadığım halde çocuk bakımı ve ev işlerinden aşırı yorgun düştüğüm bir günün sonunda parkta açık hava tiyatrosuna getirdik kızları. Ortalık fazlasıyla kalabalık, insanlar duyup doluşmuş. Kızlar biraz izledi, biraz da seslerden korktu. Çığlık atan koşturan çocuklar etrafta- Türkiye'de yaşamaktan bunalıyorum bu aralar... 

Mocha veterinere gitti, belki ameliyat olması gerekecek-gerçekten çok ama çok yorgunum.

7 Mayıs 2025 Çarşamba

5533

 (15 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Canım çalışmak istemiyor-sorunlarla yüzleşmekten kaçıyorum bu sabah, öğleye kadar ev işleri, alışveriş, kahve... 

Vera sabahki simidinin kalanını pencere kenarına koymuş kuşlara bıraktım diyerek, senin güzel kalbini öperim...

Anormal zamanlardan gecerken kızlarıma sarılmak istiyorum.

5532

 (14 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

Pazar alışverişi ve ev rutinine dönüş iyi geldi, yemek yaptım, siparişleri toparladım, kızları  yıkadık, akşam dizi izledik.

Aslında caddeye inmek, sinemaya gitmek ve sahilde yürümek istiyorum, çocuk bakımına 1- 2 gün ara verip eskisi gibi annemle bir gün geçirmek çok iyi gelirdi...

5531

 (13 AĞUSTOS SALI)

Sabah erkenden Leyla ağlayarak uyandırdı ama Vera öyle tatlı bilmiş bir halde yatağa gelip şarkı söyledi ki, herşeye sahibim ben diyerek şanslı hissetim.

Sabah erkenden uyandım gecikmeli olarak avukat arkadaşımla buluştuk, ordan ablasını almaya gittik, çok uzadı yolumuz. Sıcak bunaltıcıydı, adliyede işimiz kısa sürdü, ardından diğer hukukçu arkadaşlarla çay içmeye oturduk. Bu ataerkil ve bozuk düzene ait konuşmalar yoruyor, tüketiyor beni.


5530

 (12 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Bugün kötü olmak zorunda değilim, herşeye rağmen. 

Sabah yemek yaptım, biraz ortalık topladım, avukat arkadaşım ile buluştuk birkac saat cafede oturduk, Sanghadan arkadaşımız da geldi, herkesin derdi ayri büyük ve cidden ben de çok bunaldım. 

Geçen hazirandan bu yana adeta hayatı hayal kırıklığı hasret ve zorluk çekerek yaşıyorum. Yine de arkadaşlarımın uğraştığı sorunlara bakınca çok daha çetrefil görünüyor. Herkes için Metta diliyorum.

5529

 (11 AĞUSTOS PAZAR)

Bütün gün olmak istediğim kişiden uzak, abur cubur fazla yiyerek hiçbir iş yapmadan verimsiz berbat bir gün geçirdim. Bu çukurdan çıkamadım ve aylardır kötü giden herşeyin  üstüme çöktüğünü hissettim. Dirmit, Karamel, parasızlık, tatile gidemeyisimiz ve icra. 

Bu aksam meditasyon yönlendirdim ya her gün yapabilirim artık!

5528

 (10 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Evi toplayıp Emirli'ye gitmemiz öğleni buldu, yerleşip kahve içtik, bir yandan internetten araç  mahrumiyet davalarına baktım. 

Havuza gittik, biraz ferahlamak iyi geldi, sonrasında kızları uyutup biraz atıştırdık ve bahçede konuştuk, genel olarak en yakın olmam gereken kişinin aşırı sinirli haline ben de sinirliydim.

Akşam instagram açılır açılmaz korkunc vahşet haberleri, sadistçe öldürülen hayvanlar gördüm. Birkaç uzaklaşmak iyi gelmişti oysa, bu dünyada aklı başında kalabilmek için pratiğe sığınmaktan başka çare yok. 

5527

 (09 AĞUSTOS CUMA)

Dün yorucu geçmişti kızlarla, bugün de gönderiyle ilgilendim, ev işleri derken öğlen hic beklenmedik birşey oldu, icra geldi. Araba kazasıyla alakalı ve yarım gün bunla uğraştım. Tatili erteledik. Sanghadan 3 avukat arkadaşımla konuştum, biraz kafam karıştı ama sonunda netleşecek. Eskiden akıl aldığım insanın çocuk gibi davranması sinirimi bozdu, olur mu böyle şey efendim yok dolandırıcılık, kabul edemiyorum diyerek saçmaladı. Konuyu realist yaklaşımla çözmek bana düştü, kendime aferin.


5526

 (08 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Akşamüstü yine ben evliliğimizden şikayet ediyorum diye tartıştık, sinirlenerek kendi hayatının ne berbat olduğunu tekrar anlattı, sevmedigi bir işte çalışan sosyal çevresi olmayan ve istediği kadar para kazanamayan biri... "Kendim doyurulmadığım için seni de doyuramam, anlayış göster!" dedi öfkeli bir şekilde. Elbette daha stresli ve hepten karamsar hissediyorum şimdi.

5525

 (07 AĞUSTOS ÇARŞAMBA)

"Holden'ın atlıkarıncada Phoebe'yi izlemesi -> Rondo by Bach's Son (en kolayı ile başlayalım 🙂)"

"Huck Finn'in edebiyat tarihine iz bırakan o müdanasız cümlesi: "I don't care if I go to hell!" elbette, müzik tarihinin en meşhur (belki de notorious) keman sonatı Devil's Trill ile eşleşiyor olmalı..." 

Çok hevesli olmama rağmen devamını getirmedim, sende aynı hislerin karşılığını göremeyince. 

5524

 (06 AĞUSTOS SALI)

Acil siparişi bitirmek zorunda olduğumu farkettim, sabah kızları annem erkence bıraktı, ben boyadım.

Kreş dönüşü hızlıca hazırlanıp caddeye gittik. Annem, kızlar ve Sanghadan arkadaşlarla çok hoş bir mekana oturduk, harika pastalar yedik, hepimize değişiklik oldu. Ama sıcakta çok  yorulduk, dönüşte ayakkabıyı bitirip kargoya verdim, kızlar uyuya kaldı sabaha kadar. Teddy okudum, biraz işlere baktım, biraz sakin zaman geçirdim, blogumu yazdım azcık. 

5523

 (05 AĞUSTOS PAZARTESİ)

Kendimi ise veremiyorum ve yorgunluğum geçmiyor. Aslında her buluşmamızdan sonra olduğum gibi rüyada gibiyim yine, hayaller gerçek hayatımdan daha tatlı ve ben hayalimde Seninleyim. 

5522

 (04 AĞUSTOS PAZAR)

Yüzüklerin Efendisi, Huck Finn, Teddy, Holden... okuyorum ve dinliyorum büyük bir iştahla. 

Bana ne harika bir kapı açtığının farkında mısın?

5521

 (03 AĞUSTOS CUMARTESİ)

Sığınağım olarak gördüğüm bu evin kapısından başını eğerek giriyorsun içeri, tek gözünü daha fazla kısarak gülümsüyorsun, ben kapıyı açıyorum, kalbim pır pır.

Şömine karşısında otururken şiir okuyorum sana, kıstığın gözlerinde ışıldayan ürkek, aynı zamanda cesur bir arzu alevi...

 "Stay the night."

"You can. And you will." 

"You make arrangements. I make coffee." 

5520

 (02 AĞUSTOS CUMA) 

05:30da uyanıp hazırlandım, arkadaşım arabayla aldı, herkesle buluşup önce gazeboda oturduk. Sonuncuyu beklerken kahve içtik konuştuk, başta biraz gergindim, bence o da öyleydi. Sahiplendirmek istediği bir kediyi gösterdi, kendisine miras kalan kurt köpeğini anlattı, başka bir kediden bahsetti.

Onun uzun boyuyla önümüzde yürüyüşünü seyretmek harikaydı, ne kadar asil ve güzeldi. Yine bana azıcık laf atmadan edemedi, nadir bir kitabın sonuncusunu ben almışım galiba dediğimde, "cik cik cik... Yine Rana, hep Rana" dedi şakayla. 

Beğendiğim Rinpoche muhabbetinde kimi söylediğimi duymuş ileride yürümesine rağmen, arkasına bakıyordu zaten, dinlemiş meğer. Espiriyle "Tahmin etmeliydim..." dedi, "Kim söyledi?" diye sorunca ben, "Kimse söylemedi, ben duydum." 

Müzik, yine en yakınlaştıran şey oldu bizi. "Hocam! Ne demek oluyor bu playlist? Müzik  tarihindeki en önemli parçalar konulmuş... Ne anlama geliyor bu bakalım?" diye laf attım.

Çok güzel gülerek- bugünkü en canlı gülüşüyle- "Sen bulacaksın ne anlama geldiğini." diye cevap verdi. 

Nereye otursak diye konuşulurken arkadaşımla şakalaşmamızı da duydu, eskiden oldu gibi, her sözüme çok duyarlıydı. Masaya kahve geldi mesela, arkadaşım istemeyince benim için acil olduğunu duyduğu için hemen bana uzattı. 

Kahvaltıya oturduğumuzda unutmadı ve sahneleri mesaj attı. Ayrılırken tekrar "Yaz bana, senden umudum var." dedi. 


5519

 (01 AĞUSTOS PERŞEMBE)

Temizlik için çağırdığım kadın 10:30da hala evi bulamıyordu, defalarca konuşup yazışıp yer tarif ettim, sürekli yanlış yerlere gitti, sinir oldum. Şirketi arayıp iptal ettim, bu sefer sürekli kapıyı çaldı, güne öfkeli başladım. 

Evi kendim süpürmeye ve kitaplığımı düzenlemeye karar verdim, tahminimden uzun sürdü. Belki 4te 1ini elemişimdir, yine de tıklım tıklım dolu. Daha fazla okumak istediğimi fark ettim ve bir zamanlar olduğumuz entelektüel kişileri özledim.

Bugünün diğer gündemi de afaroz edilen arkadaşımızın yarın yürüyüşe gelip gelmeyeceği stresi oldu. Hem kıza üzüldüm, hem ısrarına kızdım, hem de yanlış bir şey yapmaktan çekindim. Bu soğuk tavır yüzünden stresli daldım uykuya.


2 Mayıs 2025 Cuma

5518

 (31 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

İşime kendimi veremiyorum ve kızlarla uğraşmaktan pek çalışamıyorum.

Akşam kitaplığıma baktım ve okumak için sıraya koyduğum 4 kitabı buldum. 

Kalbimde hep Sen ve birlikte oturacağımız o sofranın hayali...

5517

 (30 TEMMUZ SALI)

Son haftada sanki her şeyin en kötüsü oldu; katliam yasası geçti ve Karamel'de de karaciğer yetmezliği çıktı. Kendimi gerçekten berbat hissediyorum- 2 gündür özellikle yaşam yorgunu...

Akşam son anda edebiyat konulu dersi almaya karar verdim, iyi ki de almışım; yine bana yeni kapılar açtı, okumak istediğim kitaplar birikti, çalışmak için heyecan verdi.

Hiç adımı anmasan da, anlatırken gözlerime baktığını hissettim; sanatçının kendini erittiği o anı anlatırken ve Karuna derken...

5516

 (29 TEMMUZ PAZARTESİ)

Pert haldeyim; gece de uyuyamadım, burnum tıkalı başım ağrıyor, sinüzit oldum. 

Kalbimde taşkın bir şelale yeniden çağlamaya başladı ve sana okumak istediğim Hilda Doolittle şiiri ile gözyaşı döktüm.

Bağımızı hala hissediyorum.

5515

 (28 TEMMUZ PAZAR)

Şehre gecikmeli dönebildik. Üsküdar Meydanı çok korkutucu geldi bana, burada ne işim var, diye düşündüm.

Sanghadan pek tanımadığım bir arkadaşımla Kuzguncuk tarafına geçtik, hava hala sıcak ve şehir bunaltıcı. Mülkiyeliler eski tip bir mahalle meyhanesi, terasta masamız hazır. Herkes çok tatlı, açık havada rakı içmek çok keyifli.

Biraz dedikodu döndü yine, zira bir arkadaşımız çok şaşırtan bir şey anlattı kendiyle ilgili. Hem üzüldüm onun adına, hem çok şaşırdım. Aklıma takıldı biraz bu mevzu, yine kendimi onun düşüncelerini anlamaya çalışırken buldum.

5514

 (27 TEMMUZ CUMARTESİ)

Emirli'de hava dün akşamdan beri harika; sonbahar yaklaşıyor gibi.

Thich Nhat Hanh kitabıyla güne başlamak, sabah erkenden az da olsa kitap okumak ne güzel.

Öğlen hava tekrar ısındı, kızlar havuzdan sonra uyudular. 

Bugün evi temizledim ve sebzeli kiş pişirdim. Anneannem iyi değilmiş, annemler gelemediler. 

Akşam şiir dinledik.

5513

 (26 TEMMUZ CUMA)

Çok yorgunum, hiç bir şey yapamadım bugün. İçimde bir duygu seli kabardı, şarap içip sohbet etmek istedim. Akşam Emirli'ye geldik, hava serinledi, burada olmak güzel.

5512

 (25 TEMMUZ PERŞEMBE)

Her gün kalbimde sen varsın, her anım senle dolu.

Uzaklaştırmak mı istiyorsun kendinden beni? Mümkün mü bu?

Öylesine bir hoşlanma mı zannediyorsun? Kafası karışık bir öğrencinin öğretmenine duyduğu hayranlık mı, böyle mi görüyorsun?

Hayatım kalbimle bir olsun, dışım içimle bir aksın istiyorum.

5511

 (24 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Oyun ablası çağırdığım günlerde bile yoruluyorum; gecikmeli yemeklerini yediler bugün oyundan sonra, ardından banyo yaptırdım isiliklerin geçmesi için, kremledim, saçlarını taradım. Onlar çizgi film izlerken yemek yaptım ve arada sürekli kızlara meyve kuru yemiş servisi yaptım. Ancak 22:00de yatırıp meditasyona oturabildim.

Hayatın bana getirdiği yük bu kadar işte.


5510

 (23 TEMMUZ SALI)

Eve temizlik için birini çağırdım, sabah kızlarla birlikte ortam kaotikti. Kreşten sonra anneme bıraktık kızları, ben çalışabileyim diye. Ayakkabı siparişimi boyadım, gecikmedeyim.

Akşamüstü eve geldiklerinde önce Leyla sonra Vera sebepsiz kriz geçirdi uykusuzluktan. Onlar uyuduktan sonra üçümüz film izledik: aslında başından ne olduğunu belli eden bir gerilim filmiydi. Yine de sonuna doğru epeyce gerdi hepimizi, özellikle diri diri mezara gömülme sahnesi... 

5509

 (22 TEMMUZ PAZARTESİ)

Bana sadece annemin yardımı oluyor, başka kimseden hayır yok. 

Kızlar geç uyanınca bugün kreşe geç bırakabildik ve sonrasında ben kahvaltı, bulaşık, çamaşır, ev topla derken hiçbir şey yapamadan onları almaya gittik. 

Dönüşte de havuz, banyo işleriyle uğraştık. Emirli'de fena böcek ısırıkları ve isiliklerle doldular. Akşamüstü uyuya kaldıklarında ancak bilgisayar başına geçebildim ama belim tutulmuştu. 

5508

 (21 TEMMUZ PAZAR)

Kendimi bir parça daha hafiflemiş hissediyorum; Dirmit'i her an hatırlıyorum ama yaşamaya devam ediyorum. keyifli bir yaz geçirmeyi ne çok isterdim; denize girip sahilde eğlenmek ve sağlıklı hissedebilmek, gün batımlarını sakinlikle karşılamak, kitap okuyup bir şeyler içmek...

Belki seneye.

5507

 (20 TEMMUZ CUMARTESİ)

İçimi saran tüm kasvete rağmen yeni güne uyandım, kızlara ve bize kahvaltı hazırladım. Evi toparlamak uzun sürdü, sıcaktan bunalsam da güzel siyah elbisemi giydim ve gücümü toplayıp veterinere gittim.

Dirmit'in öldüğünü öğrendik.

Bekliyordum, aslında sanki onun cenazesi için hazırlanıp gitmişim. Emirli'ye getirdik, kızlara bahçede havuz doldurduk, arkadaşımız da geldi. Sonra bahçemizin bir köşesini belirleyip kazdık, güzeller güzeli kızımı poşetten çıkarıp kağıda sardık ve küçücük bedenini mezarına gömdük. 

Ona elimden geldiğince eşlik edeceğim yolculuğunda...

5506

 (19 TEMMUZ CUMA)

Hayatıma devam etmek için motivasyon bulamıyorum resmen; berbat bir ülkede, renksiz bir evlilikte mecburiyetten yaşıyor gibiyim. Sadece yapmam gerekenleri yaparak ve çok zorlanarak. 

Hiçbir şey kaybettiğim anlamın yerini doldurmuyor. Alışveriş yahut gezmeler, birkaç saatliğine iyi hissettiriyor sadece-geneldeyse bir tatsızlık hakim. 

Bazen kızlar öyle akıllıca konuşuyor ki; bu bir mucize diyorum ve onlar tek motivasyonum oluyor, bazen de beni öyle tüketiyorlar ki bıkıyorum.


1 Mayıs 2025 Perşembe

5505

 (18 TEMMUZ PERŞEMBE)

Caddede Sangha arkadaşlarımla kahvaltıya indik, onlarla buluştuktan sonra kendimi daha iyi hissettim ve içimde yeniden yaşama dahil olma hevesini buldum. 

Sokak hayvanları yasası beni fazlasıyla geriyor, çok korkutuyor, ülkem ve insanlık adına umutsuzluğa sürüklüyor. 

Akşam Dirmit'e bakmaya gittik; çok kötüydü, hiç beklemiyordum. Geçen gün nasıl da canlıydı oysa-nefes alıp verişi ıstırap çeker gibiydi, başını kaldıramıyordu severken. Kusmuş, moralim çok bozuldu tabi.

Parkta Dürrü tatlıydı, akşam meditasyonunda Dirmit için tonglen yaptım.


5504

 (17 TEMMUZ ÇARŞAMBA)

Dün Vera çatalını ve suluğunu yere attı, almayı reddedip kriz çıkardı, ağlaması yatakta sakinleşti, yemek yemedi.

Parka gidip geldikten sonra beşikleri salona taşıdık, yatarken Leyla'nın yatağı benim diye kriz çıkarıp ağladı. 

Bu sabah rahatsızlandı; karnı ağrıdı, yıkanmak istemedi, kahvaltıda mavi suluk benim diye tutturup Leyla'yı ağlattı. Ardından Leyla giyinmek istemeyip kriz çıkardı, ter içinde kaldı ağlayıp bağırmaktan- zorla giydirdim, ona sert davrandım. 

Okula bıraktıktan sonra kendimi çökkün ve bomboş /hissettim, hayata küskün... Bir süre kendime gelemedim, annelik yapmak bazen hiç çimden gelmiyor. Bütün gün şevkim kırılmış haldeydim, ancak akşama Dharma dinleyip Metta yapınca biraz açıldım, işleri toparladım ve zihnim berraklaştı.

Ahmet Hamdi'nin Abdullah Efendi'nin Rüyaları kitabını bitirdim; müthiş bir kalem, inanılmaz derinlikli bir kalp ve musikiye, tarihe çok hakim bir aydın... Erzurumlu Tahsin öyküsü Zweig tadında, sonuncu yılanlı öykü ise adeta Poe gotiğinin Osmanlı versiyonu-muazzam...!

5503

 (16 TEMMUZ SALI)

Rüyamda seni bekliyorum, siyah gömleğimi siyah paltomun üzerine askıya asıyorum-içimi dışarı çıkararak adeta... İkimizin fotoğraflarına bakıyorum ve biz birlikte olmalıyız, diyorum-ne kadar güzel görünüyoruz yan yana, nasıl da yakışıyoruz. Olduğumdan daha genç, taptaze ve capcanlı duruyorum yanında-gerçekte de böyle.