18 Ocak 2020 Cumartesi

3860

(17 OCAK CUMA)

Çok zor başladı gün, Güneş doğmadan önce uyandım. Nefes almak için pencereyi açıp dışarı sarktım biraz; havanın renkleri çok güzeldi yine de.
Hiç istemden ekmek almaya çıktım, kendimi zorlayarak kahvaltı hazırladım. Aslında ufak bir şeyler atıştırıp kadın gelince yalnız kalmak niyetindeydim, ama kendimi kapatmamayı seçtim.
Halime rağmen onla konuştum, birlikte kahvaltı ettik ve sonrasında işlerime baktım.
Bugün yapmam gerekenlerin hiçbirini istemiyordum aslında, hepsi bana zor geliyordu; yardımcı kadınla uğraşmak istemedim, muhasebeciye gitmek istemedim, dükkana uğrayıp ustalara laf anlatmaya çalışmak istemedim. Gerçekte ben sadece görünmez olmak istedim bu sabah, beni evde bulamasınlar istedim.
Yine de hepsini birer birer yaptım ve akşamki tiyatroya gitmek istemediğim halde hazırlanıp çıktım. Bir şey oldu bu sırada, tam ne zaman bilemiyorum-ama daha iyi hissetmeye başladığımı fark ettim. Yalan mıydı bilmiyorum, ama hala devam ediyor bu ruh halim-keyif alacağım pek çok şey var hayatta diye düşünmeye başladım. Hala var, her şeye rağmen var.
Şemsiye almadığım günler hep yağmur yağar, havanın zorlayıcı oluşuna rağmen otobüsü yakaladım ve Mecidiyeköy'de buluştuk. Galatasaray'a geçip sevdiğimiz restorandaki küçük bir masaya sığıştık. Bir şişe şarap açtırdık, peynir tabağı söyledik. Hayal kırıklığımı anlattıkça hafifledi, oyuna yetiştik sonra. Sait Faik'i andık; hayatı onun gibi yaşamak... Ne büyük lüks!
Bir ada kahvesinde oturup insanları gözlemek, buna vakti olmak, bir martıyı tanımak ve martının ölümünü seyrederken duygulanmak... Hayatın ta kendisini yaşamak işte tam da o Hişt Hişt! sesine kulak vermek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder